Bu sitedeki yazılardan "HAZNEVÎ MÜRŞİDLERİ" kategorisine ait olanlarının tümü aşağıdaki alt guruplar altında toplanmıştır. Kırmızı başlıklar o alt gurupların etiketleridir. Altlarında ikişer tane en son yazılar bulunmaktadır. Bir etiket altındaki yazıların tümü için kırmızı başlıklara tıklamalısınız.
» Haznevî Mürşidleri
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 7
Şeyh Muhammed Muta’ el-Haznevi (k.s.) Tel İrfan’da
ŞeyhMuhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 7
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.) nin nitelikleri;
Allah-u Teâlâ kendisini mütebessim, güzel yüzlü ve narin yapılı yaratmıştır. Din konusundaki son derece titizliğine (vera) ve hassasiyetine rağmen ne kötü söz söyler ne de gıybet eder. Ne katı kalpli ve kaba, ne de asık yüzlü ve çatık kaşlı ve ne de kaba yapılıdır. Aksine sevecen, mütebessim, kaynaşan ve kendisine kaynaşılan biridir. Adımlarını yavaşça; ne uzun ne de kısa atar.
Ahlaki nitelikleri;
Kendisi dinde orta yol sahibi, titizlikte (vera) ise hassastır. Allah’tan duyduğu muazzam korku kendisni Allah’ın kullarına zarar vermekten ve onları incitmekten men eder. Allah Teâlâ’nın haklarına zarar vermekten ve onları incitmekten men eder. Allah-u Teâlâ’nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden biridir;
-“Rahman’ın (has) kulları o kimselerdir ki; Yeryüzü’nde tevazu ile yürürler. Kendini bilmezler onlara laf attığında (onları incitmeden) ‘Selam!’ derler (geçip giderler). Ve yine onlar, gecelerini Rablarına secde ederek ve kıyamda durarak geçirirler. Ve yine onlarşöyle derler; -“Ey Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı gelip geçici değil süreklidir!”
Tarikattaki yolculuğu;
Kendisi Terbiye edici İmâm, Islah eden bir davetçi, başarılı bir Muallimdir. Allah-u Teâlâ’ya davet, vaaz, irşad ve Allah kullarını doğru Yol’a sevketme konusunda canlı bir örnektir.
İnsanlara nasihat eder ve onlara dinlerinin inceliklerini öğretir. Onlara Allah’ın onlardan istediklerini ve istemediklerini gösterir.
Sözleriyle ve davranışlarıyla, hatta ve hatta mübarek yüzü ve gülümsemesiyle bile, muhiplerinin ve müridlerinin arasında tam bir eşitlik kurma konusunda son derece hassastır.
Öyle ki;
Kendisiyle beraber olan ve onunla oturan herkes onun kendisini başka herkesten daha çok sevdiğine can-u gönülden inanır. İşte bu yüzden kendisni herkes sevmekte ve kendilerini ona adamaktadırlar.
İdare ve terbiye etmedeki bilgeliği;
İnsanları idare ve onların işlerini düzenleme konusunda metodlarının üzerinde döndüğü eksen, onların ahlak ve adaplarına uygun olan şeylere, İslam’i prensiplere, değerlere ve yüce ideallere tam olarak bağlılık ve İslam’ın ruhunu ve Selef-i Salih (r.anhüm) in Yolunu korumaktır.
O’na göre bir tarikatın şeyhi;
Dine çağıran bir da’vetçi olmasının yanı sıra aynı zamanda Müslümanların bir önderi ve örnek alınan ve o’na göre nakış yapılan bir numunedir. Şeyhlik bir makam, ya da bir liderlik ya da tevesül için bir vesile ve kırıntı toplamak için bir torba değildir.
Devam edecek….
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muhammed Muta’ el Haznevi hazretleri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 6
Şeyh Muhammed Muta’ el haznevi (k.s.) Tel İrfan’da
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 6
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.), yaratılış, ahlak, siret ve kalb temizliği bakımından pek çok övülen meziyetlerle temayüz etmiştir. Ki, bu meziyetler kendisini en yüce makama yerleştirmeye, insanların kendisine muhabbet duymasına ve şeref kadehini ona sunmalarına son derece yeterlidir.
Başka bir insanın başına bir benzerinin geldiğini ne gördüğümüz, ne de duyduğumuz onca belâ ve müsibete rağmen tarikatın yayılmasına istenidiği gibi en sağlam şekilde yapmış ve vazifesini en güzel şekilde yerine getirmiştir.
Nitekim bir kişi ya çocuğuyla ya babasıyla ya sevdiğiyle imtihan olunur. Fakat daha gözü kapalı gençlik baharının ve her şeyden azade olan hayatının başlangıcında, zaman kendisinin üzerine avına atlar gibi atladı. Kader ise kendisine dalgalı bir deniz ya da öfkeli bir arslanın hücümüyle saldırmak için ağzını açtı. Ve çok kısa sürede validesini, pederini, kızkardeşini ve erkek kardeşini yuttu. Ve onu anne şefkatından, baba sevgisinden, bir kardeşin yardımından ve kız kardeşin şefkatından mahrum bıraktı.
Kendisine yardım eden ve üzerindeki yükleri hafifleten bu kimselerin yerine, en yakın akrabalarından, bunun tam tersi bir durum buldu.
Kendisini beldesinden ve evinden çıkardılar. O’na karşı düşmanlıkta birlik oldular, varını yoğunu yağmaladılar. Bütün bunlar sadece, Resulullah (Sallallahua leyhi ve Sellem) e olan mükemmel tabi oluşu sebebiyledir. Dolayısıyla kendisi hem şekil hem de mana itibariyle bir Muhammedi’dır. Gerçekten de bu, yüce sabit dağların onu taşımaktan kaçındıkları ağır bir yük ve büyük bir imtihandır.
Fakat aynı zamanda bu,
-“Allah bir kulunu sevdiğinde onu sınar; eğer sabrederse anu asfiya kılar, razı olursa onu nüceba kılar!” Meailindeki Hadis-i şerif’e uygun olarak Allah’ın itiraz edilemiyecek iradesi ve ondan kaçış olmayan bir kaderidir.
-“Ve Sabredenleri müjdele! Onlar ki, kendilerine bir musibet isabet ettiğinde, (-‘İnne lillahi ve inne ilahi raciun’) Bizler Allah’a aitiz ve yine O’na dönücüleriz.”
Derler.
-“İşte onlara Rablerinden salavatlar ve bir rahmet vardır. Ve işte onlar hidayete erenlerdir!”
Şeklinde buyurarak bu niteliğe sahip kimselere Allah sübhanehu ve Teâlâ’nın bahşetiği mükafat ne güzel ve ne muazzamdır!
Andolsun ki; Allah onu sabrederken ve hayır umarken hatta razı olmuş ve Allah’ın kaderine teslim olmuş olarak bulmuştur. Bu yüzden de Allah insanların kalplerini ona çevirmiş onlar da onu hiçbir kuvvetin, gücü ve ne de malın sağlamasının mümkün olmadığı bir sevgi ile sevmiştir.
Aksine bu Muhabbet saf Allah’ın bir ihsanı ve fazlıdır; Nitekim bir Hadis-i Şerif’te varit olduğu üzere;
-“Allah bir kulunu sevdiğinde Cebrail Aleyhis Selam’a (-“Ben filanı seviyorum sen de sev,)” diye nida eder. Böylece Cebrail Aleyhis Selam de O’nu sever. Sonra Sema ehli’ne, (-“Allah flanı seviyor, sizler de seviniz,)” diye seslenir. Sema’deki melekler de O’nu sever, Yeryüzünde hüsn-ü kabul görmesi sağlanır.”
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muhammed Muta’ el Haznevi hazretleri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
» Şah-ı Hazna
Şah-i Hazna (Radiyallah-u anhu) nın halifeleri
Girnavas mevki-i (Nusaybin)
“Tarikat edepten ibarettir. Burada bir tarikatin bir silsilesinin mürşidleri anlatılıyor. Lütfen başka silsilelerden şeyhlerin mürşidlerin adlarını kullanarak yorum yazmayın. Konu özeldir dağılmamalıdır.”
Şah-i Hazna (Radiyallah-u anhu) nın halifeleri’nin isimleri;
1-Haci Hüseyin-i Kinike (k.s.)
2- Şeyh Muhammed Ma’sum-i Sani (k.s.)
3-Şeyh Allaaddin El-Haznevi (k.s.)
4-Şeyh İzzeddin El-Haznevi (k.s.)
5- Molla İbrahim-i Giresiver (k.s.)
6- Muhammed Ma’şuk Nurşin’i (k.s.)
7- Molla Abdullatif-i Amudi (k.s.)
8- Molla Muhammed Sıddık Serhade (k.s.)
9- Abdulhakim Bitlis’i hüseyn-i (k.s.)
10- Molla Abdurrezak Pirmiri (Kızıltepe) k.s.)
11- Molla Salih-i Kürimi (k.s.)
12- Molla Muhammed molla Reşid Ğarzi (k.s.)
13- Haci Musa (k.s.)
14- Molla Cüneyd
15- Molla Ahmed
Devam edecek…
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şah-i Hazna (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-ı Hazne (Ahmed el Haznevi) Radiyallah-u anhu;
Tarikat edepten ibarettir. Burada bir tarikatin bir silsilesinin mürşidleri anlatılıyor. Lütfen başka silsilelerden şeyhlerin mürşidlerin adlarını kullanarak yorum yazmayın. Konu özeldir dağılmamalıdır.”
İslâm âlimlerinin büyüklerinden. İnsanları Hakka da’vet eden, onları doğru yolu gösterip, hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin Otuzaltıncisidir. Haznevi dergahının kurucusu; büyük alim, fazilet sahibi ve arif-i billah olan Şeyh Ahmed El-Haznevi (k.s.) dir. Babaları Hoca Murad Efendi, Türkiye’nin Mardin ili’nin İdil (Hazah) ilçesine bağlı Banıhe köyündendir. Hoca Murad Efendi âlim ve muttâki bir zat olup asil ve temiz bir aileden gelmektedir.
Şöyle ki;
Ahmed El-Haznevi (k.s.) ile kardeşi Molla Mustafa (k.s.) hazretleri daha çok küçük yaşta iken köydeki bazı insanların bayramına gitmişler (Ravi şek ediyor bir şeyler yemişlermi mi yememişler mi onu hatırlamiyorum.) Molla Murad hazretleri arkalarından koşup yakalamış ve kusmaları ağızlarını su ile yıkamışlardır ve arkasında da cemaata hazır olanlara şöyle buyurmuştur;
-”Elhamdulillah bu güne kadar benim ve çocuklarımın boğazlarına değil haram, şübheli lokma girmemiştir.”
Şeyh Ahmed hazretleri (k.s.) babalarının İmam-Hatiplik yaptığı şu anda Suriye toprakları içerisinde kalan Kamışlı kazasına bağlı Hazna beldesinde 1886 yılında doğmuştur.
Doğduğu bu yerden dolayı da Haznevi namıyla anılmaktadır. Babalarından sonra ilk hocaları Diyarbakır’ın Silvan kazasının seçkin alimlerinden Müderris Molla Hüseyin Küçük Efendidir. Zamanın usulüne göre bu üstadlarının yanında okuyup, tahsillerini tamamlamış ve ilmi icazetlerini ondan almışlardır.
Şeyh Ahmed (k.s.) daha sonra tasavvufa ilgi duymuş Şeyh Abdurrahman-i Taği hazretleri (k.s.) nin halifesi olan Hizanlı Şeyh Abdulkadir Efendi (k.s.) nin sohbetlerinde bulunmuştur.
Birinci Dünya Savaşından önce hocası Şeyh Abdulkadir Efendinin vefat etmesi üzerine ise, büyük veli ve Allah dostu Abdurrahmani Taği hazretleri (k.s.) nin oğlu ve halifesi olan Şeyh Muhammed Diyaeddin Nurşini Hazretleri (k.s.) nin sohbetlerine devam etmeye başlamıştır.
Şeyh Hazret (k.s.) olarak ta anılan Şeyh Muhammed Diyaeddin (k.s.) Bediüzzaman Said Nursi hazrteleri (k.s.) nin de hocası olup, Üstad Bediüzzaman (k.s.) Tarihçe-i Hayat isimli eserlerinde onu ve onun mürşidi olan Abdurrahmani Taği Hazretlerin (k.s.) i kendisinin üstadları olarak belirtmiştir.
Hatta aynı adlı eserinde; Şöyle buyurmuştur;
-”Yeryüzünde melek misal insanları görmek isteyenlerin Nurşin’e Seyda hazretleri (k.s.) ile Şeyh Muhammed Diyaedddin (k.s.)’in dergahına gitmelerini ve onun müritleri ile tanışmalarını salık vermiştir.”
Şeyh Ahmed (k.s.) bu yüce dergaha dahil olduktan sonra on beş yıl boyunca Hazna’dan Nurşin’e bazen yaya bazen de binek üstünde olarak gitmiş, ilmi ve manevi tedrisatını burada tamamlamıştır.Talebeliklerinin ilk zamanlarında başlarından geçen bir olayı şu şekilde anlatmışlardır:
Nurşin’e gittikten on beş yirmi gün sonrasıydı. Hazretin evindeydim. Malum yemeğimiz darı ekmeği ve darı çorbasıydı.
Birgün Muş tarafından o bölgenin ileri gelenlerinden birisi Hazret’i (k.s.) i ziyarete gelmişti. Hazreti ve talebelerini yemeğe davet etti. Hazret de onun davetini kabul edip, icabet edeceğini bildirdi.
Nasıl olsa ben de gideceğim ve güzel yemekler yiyeceğim diye düşündüm ve sevindim. Bu durumdan nefsim çok zevk duydu. Hemen çarıklarımı ıslansınlar da rahatça giyeyim diye suya bıraktım.
Hazret (k.s.) yolculuk hazırlıklarını tamamladığında ben de diğer talebeler gibi hazırlanmıştım. Hazret (k.s.) dışarı çıktı, yüzünü bana döndürüp;
-’Haydi gidiyoruz. Bütün mollalar benimle beraber gelsin. Yalnız Molla Ahmed kalsın.” diye buyurdu.
Ben gitmeyip, kaldım. O zaman hocamın niye böyle dediğini anladım;
Ve nefsime dönüp dedim ki;
-”Bütün suç senindir. Sen güzel yemekler yerim diye iştahlandın. Güzel yemeklere tamah ettin. İşte bunun için Hazret seni götürmedi. Ey nefis senin uslanman için bu kapıda çok sabırlı olman ve kendi isteklerini bir kenara bırakman lazımdır. Bunu yaparsan Allahu Teala’nın ve sevdiklerinin rızasına kavuşursun.”
Şeyh Ahmed (k.s.) on beş yıl süren bu uzun talebelik döneminde Muhammed Diyaüddin Hazretleri (k.s.) inden çok istifade etti. İlim ve irfan yolunda çok ilerledi. Tasavvuf güzargahında çok yüksek derecelere çıktı.
Üstadı ona ilim öğretmek ve insanları Nakşibendi üstadlarının usulüne göre manevi olarak yetiştirip, terbiye etmek için icazet ve hilafet verdi.
Bunun üzerine o Hazna’ya dönmüş ve orada insanları irşada başlamıştır. Kısa bir süre sonra da asıl dergahın merkezini oluşturacak,Tel Maruf beldesine yerleşmiştir.
Mürşidi olan Şeyh Muhammed Diyaeddin (k.s.) Hazretleri ile Birinci cihan harbinde aynı safta düşmanlara karşı mücadele vermiştir. Hatta savaşın en şiddetli anlarında bile mürşidinin yanından ayrılmamıştır.
Şeyh Muhammed Diyaeddin (k.s.) Hazretlerinin kolunun şehid edildiği esnada yine Hazret (k.s.) ın yanlarında Şeyh Ahmed (k.s.) vardı.
O zamanları oğlu ve halifesi olan Şeyh İzzeddin (k.s.) şöyle anlatmaktadır:
-”Küçük yaşta Hazna’daki Haznevi medresesinde tahsile başladım. Medrese çok mahir ve muttaki alimlerden, çalışkan ve ahlaklı talebelerden müteşekkildi.
Birinci dünya savaşının zifiri karanlığı, açtığı yara, oluşturduğu kıtlık ve sıkıntı devam ediyordu. Memleketimiz Fransızların işgali altındaydı. Her taraftan dine, imana, irfana karşı saldırılar düzenleniyordu. Büyük şeyh babam Şeyh Ahmed El-Haznevi (k.s.) köyden köye sürülüyordu. Buna rağmen o yılmıyordu. Kimi zaman çölde, kimi zaman çadırlar içerisinde talebe okutmaya devam ediyor, misafir kabul ediyor ve insanların irşadıyla aralıksız bir şekilde uğraşıyordu.”
-”Bu zor şartlara rağmen insanlar da ona teveccüh ediyorlardı. Babam korkuyu tanımaz, yorulmak bilmez, en korkunç olaylar karşısında dahi kırılmaz bir irade sahibi, cesaretli, vakur, maneviyatı son derece kuvvetli engin bir alim, tanınmış bir İslam önderiydi.”
-”Medresemiz toprak bir bina idi. Duvarları delikler ve çatlaklarla dolu idi. İçerisinde akrep, fare gibi zararlı hayvanlar da eksik olmazlardı. Sergilerimiz hasırdandı. Rahlelerimiz ise içi saman dolu yastıklardı. Tüm bunlara rağmen ilim öğrenmek ve babamıza layık olabilmek için gece gündüz demeden çalışıp, didiniyorduk. Dünyamız bu anlattıklarımdan başka bir şey olmamasına rağmen Şeyh Ahmed (k.s.) medresenin kapısına gelir ve bizlere;’
-”Ey hocalar! Ey öğrenciler! İnancınızı ve ahlakınızı İslam’a uygun hale getirmek, cehalet karanlığından kurtulmak, insanlara hizmet etmek, halifelik makamına yakışır bir hale gelmek, helali ve haramı bilmek hülasa yüce Allah’ın rızasını kazanmak için ilim tahsil edin. İnsanların itibarını kazanmak, makam ve maddeyi elde etmek, ün salıp, şöhret kazanmak için ilim tahsilinin sonucu nedamet ve hüsrandır.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyururlar ki;
-”Allah’ı rızasını kazandıran ilmi, dünya menfaati için tahsil eden kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu duyamıyacaktır. (Ebu Davut R.S 400)’d iye hitap ederlerdi.’
Şeyh Ahmed El-Haznevi (k.s.) tüm bu zor şartlara rağmen yılmadan çalışmaya devam ediyordu. Baskılar, sürgünler onu asla yıldırmıyordu. Cehalet her tarafta göze çarpıyordu. Şeyh hazretleri öyle oluyordu ki bazen bir çobana kelime-i şehadeti öğretmek ve düzgün bir şekilde söylenmesini sağlamak için saatlerce uğraşıyordu.
Bir seferinde yine böyle bir çobana namaz kılabilmesi için Fatiha suresini ve Ettahiyyatü duasını öğretmeye çalışıyordular. Ne yaptılarsa çoban bu duaları ezberliyemiyordu.
En sonunda Şeyh Ahmed (k.s.) çobanın tanıdığı ve birbirlerinden rahatlıkla ayırabildiği koyunlarına tek tek isim koymaya başladı. Bunun adı ‘Ettahiyyatü’, bu diğerinin ki’ Lillahi’, şuradaki ‘Vessalavatu’diye. Böylece çoban duaları ezberleyebildi.
Aradan bir süre geçtikten sonra bu çoban Tel Maruf’a ziyarete geldiğinde, Şeyh Hazretleri camide ona bu duayı okutturdu. Gördü ki duanın içindeki bir kelimeyi mesela ‘Vettayyibat‘ı eksik okuyordu. Sebebini sorduklarında o isimli koyunun öldüğü şeklinde bir cevap aldılar .
Yıllar süren uğraşları elbette ki boş kalmadı. Pek çok alim ve fazilet sahibi kişiler yetiştirdiler. Gerek talebelerini göndererek ve gerekse de kendileri irşatlara çıkarak insanları eğittiler. Fakat tüm talebeleri ve halifeleri arasında ilimleri, takva ve Allah’a yakınlıkları ile bambaşka olan üç kişi vardı ki bunlar oğulları olan Şeyh Masum (k.s.) Şeyh Alaaddin (k.s.) ve Şeyh İzzeddin (k.s.)’ dur.
Onlar için şöyle buyurmuşlardır:
-”Üç oğlum da kamil-i mükemmil şahsiyetlerdirler. Benden sonra sırayla yerime geçsinler. Bilindiği gibi tasavvufi literatürde ‘kamil-i mükemmil’ tabiri; Allah’a kavuşmuş, O’nun sevgisinde yeni bir hayat bulmuş, yüce marifetlerle, ilahi sırlarla donanmış ve insanları kamil bir şekilde irşad edebilecek bir özellik ve yetenek üzerinde olanlar için kullanılır.
Bu vasıflarıyla onlar Şeyh Ahmed’in (k.s.) diğer halifelerinden ayrıdırlar ve tarikatın asıl gövdesi onlar vasıtasıyla bu güne kadar devam ederek gelmiştir.
Şeyh Ahmed (k.s.) tüm yüce sıfatlarına ve kemallerle dolu, övülmüş hallerine rağmen çoğu zaman gözü yaşlı ve korku dolu bir halde bulunurdu. Yakınlarına ve sevdiklerine daima dert yanar ve kendisinde görülen bu hallerin ve insanların teveccühlerinin bir istidrac, nefsin veya şeytanın bir oyunu olmasından korktuğunu söylerdi. Kendilerini daima kusurlu ve hatalı görüyorlardı.
İnsanlardan gelen eziyetlere karşı çok büyük bir sabır sahibiydiler. Onun için onların İslam’dan bir şey öğrenmeleri, imanlarını kuvvetlendirecek bir sohbeti dinlemeleri ve kendilerini ıslah edecek bu yüce yola girmeleri herşeye bedeldi.
Bu uğurda gördüğü kabalıklara, çektiği eziyetlere hiç aldırış etmiyordu. Öyle oluyordu ki kendisini ziyarete gelenler ayakkabıları ile oturduğu yere basıyor, yaptıkları izdihamla bazen onu incitebiliyorlardı. Ama o bunlara hiç aldırış etmez ve yakınlarından bu gibi kimselere kızanları böyle yapmamaları için uyarırdı.
Bu yüce ahlakları ile pek çok insanın kalbini İslam’a, imana ve bu yüce ıslah yoluna ısındırdılar. Onların imanlarını kurtarmalarına vesile oldular. Çok büyük ve salih alimlerin yetişmesine vesile oldular.
» Mektubat-i Şah-ı Hazna
Mektubat-ı Şah-ı Hazna (Radiyallah-u anhu); Üçüncü Mektub;
Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Üçüncü Mektub;
Manevi ilimlerde olgun, zahiri ilimlerde mahir, din değerlendirilmesinde çalışan, Verkanıs’lı El-Şeyh Fethullah (k.s.) oğlu El-Şeyh Alâuddin (k.s.) e, Allah yüce sırlarını kutlayıp kudsi nûrlarından, temiz nefeslerinden üzerimize nazil eylesin! Ahvali ve mürşid’i olan hazretin ev halkının ahvâlinin bildirilmesi ve kandisine Üstad-ı â’zamın (El-Şeyh Abdurrahman Tağ-ı) (k.s.) ın mektubları ve işaretleri ile Hazret (Kuddise sirruh) mektublarının yazdırılmasının talebi hakkındadır.
Allah’ın adıyla başlarım
Kainatta hiçbir şey yok ki, O’nu hamd ile tesbih etmesin. Salat-ü selam, Allah’ın yarattıklarının en iyisi olan Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) in âl ve ashabının üzerine olsun!
Sonra, bu mektub, miskin, terk edilmiş, garib köleden efendisine, gözünün nûru olan Şeyh Alâuddin (k.s.) edir. Allah, onu katında makbul olanlardan eylesin. Dost ve ahbablarının yolunda bulundursun!
Mezkür köle, ellerinden öper, size dua edip duanızı diler. Neş’e ve selamet cihetinden bütün ahvalinizden sorar. Allah, o halleri size devam ettirip, sıkıntı, üzüntü ve hastalık vermesin!
Sonra şu arz edilir ki, ayrılık dağıyla dağlanmış bu üzüntülü şahsı bereketli dua’nızdan unutmamanızı, kendisinden mektublarınızı kesmemeniz mümkün olduğu kadar onlar da ahvalinizi ve o tarafınızdakilerin ahvalini bildirip nasihatları beyan etmeniz arz olunur. Çünkü uyuyan kimse uyumayana, gafil olan kimse, çağırmaya muhtaçtır.
Molla Abdulhadi’ye selam eder, duasını diler, dünya ve ahrette selâmeti için kendisine duâ ederim. Üstad-ı â’zam’ın bütün mektublarını ve bütün işaretlerini Hazret (kudisse sirruh) in bütün mektublarını bu miskine, yazması kendisinden rica olunur. Dolayısıyla büyük bir sevaba nâil olacaktır. Zira mezkür eserlere çok ihtiyaç vardır.
Çünkü üstad’ın manevi himmeti olmazsa, emellerin kâbesi (Kaddesallahu sirreh) (Hazret) bu fakirin sırtının üzerindeki yükü cidden ağırlaşmış öyle bir derecededir ki, himmeti olmazsa altından kalkamıyacaktır.
Allah, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) in âl ve sahabesinin üzerine salat-ü selam eylesin.
Kaynak; (Şah-i Hazna (r.a.) mektubatları)
Derleyen; Alâaddin El-Haznevi (Kadasallah-ü sirreh)
Devam edecek…
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şah-ı Hazna hazretlerinin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Mektubat-ı Şah-ı Hazna (Radiyallah-u anhu) İkinci mektub;
Girnavas mevki-i (Nusaybin)
İkinci Mektub;
Açıkça Allah’a muhabbeti olan, onlarla iftihar edilen haslet, ülfiyet ve vefa sahibi öz kardeşim Molla Mustafa’ya, kalben yapılan (gizli) zikrin, diğer ibadetler gibi muayyen bir vaktı olmayıp belki bütün zaman ve hallerde yapılması matlub olduğu, şüphesiz zahiri ilimde olduğu gibi, bâtını ilimde çok çaba sarf edilmeden hasıl olmadığı, talib fırsat buldukça hemen matlûbuna çalışmasının lâzım olduğu ve bu konulara bnenzer mes’ele hakkındadır.
Allah’ın adıyla başlarım
Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur. Salât-ü selam Hatem El-Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu) Muhammed’in, bütün âl ve ashabının üzerine olsun!
Sonra bu mektub, kölelerin en düşüğü Ahmed’den, övülen ahlak sahibi öz kardeşimedir. Allah, onu din ve dünyanın eziyetinden kurtarıp esenlikte bulundursun!
Ayrılık zamanı uzayınca bana gelmene bedel olsun diye bu mektubu yazdım. Kardeşim, Allah sübhanehuya zikr etmek süreksizdir. Hatta kul her zaman onu yapmakla emrolunmuştur. Diğer ibadetler ise, her birisinin ayrı ayrı özel olarak bir vakti var. O vakitten başka birisinde yapılması caiz değildir.
Hatta ibadetlerin en efdalı namaz olduğu halde, şüphesiz bazı vakitlerde kılınması caiz olmaz. Fakat kalben zikredilmesi bütün haletlerde kuldan istenilmektedir.
Allah-u Teâlâ Kur’an-i kerimde;
-“Sağ duyular o kimselerdir ki, ayakta iken, otururken ve yatarken (daima) Allah’ı anarlar.” Âl-i İmran suresi 191. ayet.
Aziz efendim.
Cüneyd el-Bağdadi (V. 298. H.) (kaddesallahü sirreh) nın halifesi olan Şibli (Rahmetullahi aleyh) Tasavvuf’a ilk başlaması zamanında, bir demet çubuğu yanına bırakır, her ne zaman kalbine Allah’ın zikrinden onu men eden bir gaflet haleti geldiği zaman, çubuklardan birisiyle kendini te’dip ederek kırılıncaya kadar kendini döverdi ve bu hali böylece devam ediyordu. Bir çok vakitlerde akşam olmadan çubuklar tükeniyordu.
Kalb ile (gizli) Allah’ı zikretmek müridlerin kılıcıdır. Peygamber (Salallahu aleyhi ve sellem) den bu hususta rivayet edilen hadis-i şerif’in manası şöyledir;
-“Ayılın! Emellerinizin en iyisinden derecenizin en yücesindeki amellerinizden, sadaka edilen altun ve gümüşten daha hayırlı olanından size haber vereyim mi?”
Sahabeler (Ridvanullahi teâlâ aleyhim);
-“Evet et Allah’ın Resulu.” Dediler.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Allah-u Teâlâ ve tekaddes hazretlerinin zikridir.” Diye buyurdu. (Râmuz El-Ehadise bakınız.)
Gizli zikrin sayılmayacak kadar faziletleri vardır.
Kardeşim! Anlayışlı kimse için, bu husus kendisine işareti kâfi iken, bu kadar açık ve çokça beyan durumu nasıl olur?
Kardeşim! Mürşidimiz Hazret (El-Şeyh Muhammed el-Diyaaddin) Allah bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlayıp tâbileri arasında zümresiyle haşreylesin! Buyurdular ki;
Zahiri ilim tahsiline çok çalışmak ve şiddetli çaba sarf etmek lazım olduğu gibi, bâtımnı ilmin tahsili için dahi şiddetli bir cehd (çabalamak) lazımdır.
İmâm-i Rabbani (Kuddise sirruh) buyurmuşlar ki;
Kulun mevlası (Allah’ı) kendisinden razı olmadıkça, hayatında onun için ne gibi bir zevk ve safa olabilir. Cennetteki Allah’ın rızası cennetten daha iyi, Cehennemdeki Allah’ın gadabı cehennem ateşinden elem bakımından daha şerlidir. Öyle ise, akıllı kişi Allah’ın rızasına çalışması gerekir.
Ey kardeş! Mevlana Halid Zilcenaheyb (r.a.) den
-“Allah’ın manevi yoluında manevi sülük etmek ne vakitte tamam olur?” Diye sorulunca
Mevlana Halid zilcenaheyn (r.a.);
-“Beşikten mezara kadardır, ancak tarikatımız mahbub (sevgili) Allah yolunda ruhu feda etmektir.” Dedi.
Cizreli Molla Ahmed (Kuddise sirruh) demiş ki beyt;
-“Talibe fırsat gelince, Allah yolunda çalışmayıp da mehil vermesi haramdır. Benim için Nuh Aleyhis selam ömrü kadar ömürm yoktur. Öyle ise ey aşk şarabının dağıtıcısı bana doğru çabuk gel!”
Molla Ahmed El-Hanı de bir beytinde diyor ki;
-“Eğer senin bir maksadın olsa, acele olarak ona çalışman lazımdır. Hususen bir mabudun, (kendisine ibadet edeceğin bir zat) olsa daima emrine koş!”
Yine Cizreli Molla Ahmed (k.s.) bir beytinde;
-“Öldürülmem ile hayatta kalmam işi emir ve fermanına bağlıdır. Ahmed ise, zaif bir kölen olup kölelerin arasında bulunmakmaktadır.”
Bundan sonra, size, faki haciya ve ev halkınıza selâm edip size ve ailenize dua ederek, size ve onlara Allah’tan korkmak ve ona itaat etmekle tavsiye ederim.
Allah, efendimiz Muhammed (s.a.v.) in, bütün âl, sahabe ve zevcelerinin üzerine salat-ü selam eylesin!
Kaynak;(Şah-i Hazna (r.a.) mektubatları)
Derleyen; Alâaddin El-Haznevi (Kadasallah-ü sirreh)
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şah-ı Hazna hazretlerinin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Haznevî Mürşidleri
Son Yazılar
» Şeyh Muhammed
el Haznevî
Muhammed El-Haznevi (r.a.) – Sorunlarımız ve Çözümleri
“Tarikat edepten ibarettir. Burada bir tarikatin bir silsilesinin mürşidleri anlatılıyor. Lütfen başka silsilelerden şeyhlerin mürşidlerin adlarını kullanarak yorum yazmayın. Konu özeldir dağılmamalıdır.”
Muhammed El-Haznevi (Radiyallah-u anhu) Hazretleri
“Tarikat edepten ibarettir. Burada bir tarikatin bir silsilesinin mürşidleri anlatılıyor. Lütfen başka silsilelerden şeyhlerin mürşidlerin adlarını kullanarak yorum yazmayın. Konu özeldir dağılmamalıdır.”
ŞEYH MUHAMMED EL-HAZNEVİ (K.S.)
Evliyanın büyüklerinden, insanları Hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşturan ve kendilerine “silsile-i âliyye” denilen büyük âlim ve velilerin “kırkıncısıdır.” Haznevi murşidleri’nin dördüncüsüdür;
Şah-i Hazne lakabiyle dünyaya ün salan, Ahmed El-Haznevi (r.a.), torunu olan Muhammed El-Haznevi hazretleri (r.a.) İzzeddin El-Haznevi (k.s.) nin büyük oğlu olup, Gözde halifelerindendir.
Suriye toprakları içerisinde kalan Kamışlı ilçesine bağlı Telm’aruf köyünde 1948 yılında doğmuştur. Umre ziyaretini eda edip Mekke’den Mediye dönerken, Medine’ye 100 – 120 kilometre kala 22 Ekim 2005 tarihinde Cumartesi günü saat 11-30 da kaza geçirdi ve orada vefat etti. Telmaruf köyünde defn edildi.
Şeyh Muhammed (k.s.); Şeyh İ zzeddin (k.s.) hazretlerinin en gözde talebesi, en mükemmel takipçisi, onun gözünün nuru gibi koruyup, adeta bir gül gibi yetiştirdiği, tüm müslümanlara ve insanlık ailesine faydalı olması için elinden gelen tüm himmeti üzerinde kullandığı, en güzel ahlaki, imani ve irfani değerlerle süslediği bulunmaz, mümtaz, eşine az rastlanır kamil-i mükemmil bir mürşid-i ekmel bir şahsiyetti .
Şeyh İzzeddin Hazretleri(k.s.) vefatlarından önce pek çok kereler değişik vesilelerle Şeyh Muhammed (k.s.)’dan övgü ile bahsetmiş ve onun hem kamil bir iman sahibi, muhabbetullah ile dopdolu arif bir zat olduğunu belirtmiş ve hem de insanları idare ve irşad etmede tam ve mükemmel bir hal üzere olduğunu dile getirmişti.
Bu durum sadece Şeyh İ zzeddin Hazretleri ile sınırlı değildir. Bundan yaklaşık elli yıl öncesinden Şeyh Ahmed (k.s.) Hazretleri daha çok küçük bir yaşta olmasına rağmen onu övmüş, ondaki yeteneklere, üstün değer ve özelliklere dikkat çekmiş ve ‘
-”Bu zat bizim şanımızı yükseltecektir.’ buyurarak konumunun önemine dikkat çekmişlerdir.
Gerek Şeyh Masum (k.s) ve gerek de Şeyh Alaaddin (k.s.) onun üzerine çok titremişler; iman, ihlas, muhabbet, hizmet, fedakarlık, yüce ahlak ve daha pek çok yüce meziyetler sahibi yeğenlerinin en iyi şekilde yetişmesi için çalışmışlardır. Onun üzerine o kadar titriyorlardı ki onunla ilgilenip, oyun oynadıkları zamanlarda herhangi bir şekilde incinmesi durumunda çok üzülüyor ve bu duruma sebep oldukları için birbirlerini suçluyorlardı. Bu o kamil zatların ferasetleri ile hissettikleri ve gerçekleşecek olan hakikatın bir tecellisiydi.
Gençlik yıllarında kendilerine ders vermiş, hocalık yapmış olan büyük ve fazilet sahibi, değerli alim Şeyh Mustafa Buga onun ile geçirdiği yılları hayatının en güzel anları olarak nitelendirmekte ve bundan dolayı gurur duyduğunu bildirmektedir.
Şeyh Muhammed Hazretlerindeki üstün ve eşşiz vasıfları her konuşmasında dile getiren Şeyh Mustafa Buga,onun kendisini kat be kat geçtiğini pekçok kereler dile getirmişlerdir. Haznevi ailesini, özellikle Şeyh İzzeddin Hazretlerini ve Şeyh Muhammed Hazretlerini çok yakından tanıyan bu zat, İslam alemi içersindeki alimler arasında gerek kişiliği ve gerekse de eserleri ile önemli bir yere sahiptir. Telmaruf’ta Şeyh İzzeddin (k.s.)’i anma merasiminde yaptıkları bir konuşmalarında Şeyh Muhammed Hazretlerini müslüman alimleri toplamaya ve ümmetin sorunlarına çözümler bulacak çalışmalar başlatmaya çağırmış ve onun üstün vasıflarını böylelikle açıkça teyit etmişlerdi.
Şeyh Arabi Kabbani, Lübnan müftüsü ve Lübnan’ın ileri gelen değerli alimleri, Suriye Diyanet İşleri Başkanı,Türkiye, Mısır, Kuveyt, Arap Emirlikleri ve Sudan’dan gelen alimler ve yazarlar Telmaruf’a yaptıkları ziyaretlerinde ve katıldıkları münasebetlerde Şeyh Muhammed Hazretlerinden ve Haznevi mürşitlerinden her zaman büyük üstatlar, saygı değer alimler, muttaki önderler olarak övgüyle bahsetmişlerdir.
Bu sadece onlarla sınırlı bir olay değildir. Kuveyt’in ve diğer beldelerin selefi alimleri de tasavvufa karşı olmalarına rağmen Şeyh Muhammed Hazretlerini tanıdıkları zaman onun değerini hemen anlamakta, ona ve fikirlerine büyük bir saygı göstermekte, tasavvufi anlayışına ve izledikleri yola büyük değer vermekte yediler.
Fıkıh alanında İslam dünyası içersinde çok ileri bir yerde olan, belki de ilk sırada yer almakta olan alim zat Vehbi Zuhayli’de Telmaruf’a davetli olarak gelmişlerdi. Tasavvufa ve tarikat ehline o kadar da sıcak bakmıyorlardı. Fakat Şeyh Hazretleriyle tanıştıktan, onun ilminin büyüklüğünü, tevazu ve takvadaki bensersizliğini, halim ve sevecen tavırlarını, o üstün ahlaki meziyetlerini, inceliklerini ve sünnete bağlılıklarını gördüklerinde nasıl bir zat ile karşı karşıya olduklarını anlamışlardı.
Bu sıradan bir zat değildi ve bu karşılaşma da sıradan bir karşılaşma değildi. Kalpler yumuşadı ve fikirler değişti.
Şeyh Hazretlerinin dergah ı ilim üzeredir. Haznevi mürşitleri hepsi zamanlarının en büyük alimleri arasındadırlar. Bu kol alimden alime devredile gelmiş bir yoldur. Şeyh(k.s.) Tel’maruf’taki şer-i ilimler medresisinde iki bine yakın talebe okutup ve bunların yeme, içme, barınma gibi tüm ihtiyaçlarını kendi öz malından karşılamakta ydı. Fakir olan, durumu olmayan ama İslami ilimleri öğrenme aşkı içinde olanlara kapılarını ve tüm imkanlarını açmakta, onları İslam ümmeti için faydalı bir hale getirmeye çalışmaktaydı.
Bu destek sadece okul yılları ile sınırlı kalmamakta, mezun olanlardan durumu iyi olmayanları da kendi imkanları ile münasip bir şekilde evlendirmektedirler. Bu talebelerden istediği; gittikleri beldelerde İslam’ı öğretmeleri, emr-i bilmaruf ve nehy-i anil münker farizasını yerine getirip, bu yüce adapları hem yaşamaları ve hem de yaygınlaşması için gayret göstermeleridir.
Şeyh Hazretleri çıktıkları irşat amaçlı seyahatlerinde toplumun her tabakasından insan ile ilgilenir ve dini şuur ve bilincin oluşması ya da daha da kuvvetlenmesi için gayret göster irlerdi. Resmi yetkililerin ve medeniyetin uğramadığı ücra yerlere dahi tebliğ için gitmekte ydiler. Bu duruma oranın ahalisi bile şaşırmakta ydılar.
Onlar bu yüce zatı tanıyınca, onun sohbetini dinleyince ona öylesine bağlanmaktaydılar ki bu tariflere sığmaz bir haldi. Şeyh Hazretleri onlara dinlerini öğretecek bir alim göndermeyi teklif ettiğinde onlar bunu hemen kabul etmekte böylece hem Nakşi-Haznevi yoluna girmekte ve hem de dünya ve ahiret saadetini elde etmekte ydiler.
Şeyh Muhammed (k.s.) hazretleri mübarek topraklarda 2005 yılında ramazan ayında geçirmi ş olduğu elim kazadan sonra açıklanan yüce vasiyetnameleri ile kendilerinden sonra yerlerine alim ve mutasavvıf bir zat olan, yüce ahlaki meziyetlerle bezenmiş, engin ve yüce görüşlü, eşşiz insan Şeyh Muhammed Muta’ El-Haznevi’yi halife olarak bıraktılar. Böylece tüm tarikat ve irşad işlerini, müridlerin idare edilip, eğitilmeleri vazifelerini, müslümanların hallerinin ve ahlaklarının iyileştirilmesi görevini, ilmi yayma ve birleştirici olma gibi çok geniş vazifeleri bu yüce şahsiyetin omuzlarına yüklemiş oldular.
Şeyh Muhammed Muta’ (k.s.) bu eşşiz ve yüce ailenin İslam ümmetine sunduğu yeni bir hediyedir. O ilim ve hikmet pınarları ile dolu, irfanın menbağı olan Haznevi Medresesinde yetişmiş, Şeyh Muhammed Haznevi (k.s.) gibi bulunmaz bir alim ve irfan ehli zatın yanında icazet almış bir şahsiyettir. Şeyh Muhammed Haznevi (k.s.) hazretleri, diğer evlatları arasında sadece ona icazet vermiş ve kendi mübarek elleriyle, gözyaşları ile ıslattığı sarıklarını sarmışlardır.
Şah-i Hazna lakabıyla ünlü Şeyh Ahmed Haznevi (k.s.) bir sohbetlerinde
-”‘Büyüklük kıyamete kadar bu kapıdan asla ayrılmayacaktır.’ buyurmuşlardır.
-”Allah (c.c.) kendi emanetini koruyan ve ona ihanet etmeyene ihanet edecek değildir. Kur’an ve sünneti yaşayarak ve bu yüce adaplara uyarak büyüklük elbisesini giyenlere, onlar bu elbiseyi çıkarmadıkları sürece rahmet etmekten geri duracak değildir. Kendi dinini yükselten, bu uğurda her türlü meşakkete katlanan, asla yılmayan, korku duymayan ve gevşemeyen zatları, yüzüstü bırakacak değildir. Onları herkesten üstün ve kimseye yüzsuyu dökmeyen bir hale getirecek ve kendi rahmetini ve hidayetini onlar eliyle dünyaya yayacaktır. Kendi önünde tam bir teslimiyetle eğilen bu zatların önüne, tüm dünyadan insanları toplayıp, önlerinde boyun eğdirecek ve onlar eliyle hidayet dağıttıracaktır. Kendisini bir an dahi unutmayan, ondan asla gafil olmayan bu zatların, şanlarını, ahlaklarını ve suretlerini insanların hafızalarından çıkarmayacak, onları hep düşünmelerini sağlayacaktır. Bu hatırlayışa feyiz ve bereket koyarak,onların makamlarını daha da arttıracaktır.”
» Muhammed Muta
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 7
Şeyh Muhammed Muta’ el-Haznevi (k.s.) Tel İrfan’da
ŞeyhMuhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 7
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.) nin nitelikleri;
Allah-u Teâlâ kendisini mütebessim, güzel yüzlü ve narin yapılı yaratmıştır. Din konusundaki son derece titizliğine (vera) ve hassasiyetine rağmen ne kötü söz söyler ne de gıybet eder. Ne katı kalpli ve kaba, ne de asık yüzlü ve çatık kaşlı ve ne de kaba yapılıdır. Aksine sevecen, mütebessim, kaynaşan ve kendisine kaynaşılan biridir. Adımlarını yavaşça; ne uzun ne de kısa atar.
Ahlaki nitelikleri;
Kendisi dinde orta yol sahibi, titizlikte (vera) ise hassastır. Allah’tan duyduğu muazzam korku kendisni Allah’ın kullarına zarar vermekten ve onları incitmekten men eder. Allah Teâlâ’nın haklarına zarar vermekten ve onları incitmekten men eder. Allah-u Teâlâ’nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden biridir;
-“Rahman’ın (has) kulları o kimselerdir ki; Yeryüzü’nde tevazu ile yürürler. Kendini bilmezler onlara laf attığında (onları incitmeden) ‘Selam!’ derler (geçip giderler). Ve yine onlar, gecelerini Rablarına secde ederek ve kıyamda durarak geçirirler. Ve yine onlarşöyle derler; -“Ey Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı gelip geçici değil süreklidir!”
Tarikattaki yolculuğu;
Kendisi Terbiye edici İmâm, Islah eden bir davetçi, başarılı bir Muallimdir. Allah-u Teâlâ’ya davet, vaaz, irşad ve Allah kullarını doğru Yol’a sevketme konusunda canlı bir örnektir.
İnsanlara nasihat eder ve onlara dinlerinin inceliklerini öğretir. Onlara Allah’ın onlardan istediklerini ve istemediklerini gösterir.
Sözleriyle ve davranışlarıyla, hatta ve hatta mübarek yüzü ve gülümsemesiyle bile, muhiplerinin ve müridlerinin arasında tam bir eşitlik kurma konusunda son derece hassastır.
Öyle ki;
Kendisiyle beraber olan ve onunla oturan herkes onun kendisini başka herkesten daha çok sevdiğine can-u gönülden inanır. İşte bu yüzden kendisni herkes sevmekte ve kendilerini ona adamaktadırlar.
İdare ve terbiye etmedeki bilgeliği;
İnsanları idare ve onların işlerini düzenleme konusunda metodlarının üzerinde döndüğü eksen, onların ahlak ve adaplarına uygun olan şeylere, İslam’i prensiplere, değerlere ve yüce ideallere tam olarak bağlılık ve İslam’ın ruhunu ve Selef-i Salih (r.anhüm) in Yolunu korumaktır.
O’na göre bir tarikatın şeyhi;
Dine çağıran bir da’vetçi olmasının yanı sıra aynı zamanda Müslümanların bir önderi ve örnek alınan ve o’na göre nakış yapılan bir numunedir. Şeyhlik bir makam, ya da bir liderlik ya da tevesül için bir vesile ve kırıntı toplamak için bir torba değildir.
Devam edecek….
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muhammed Muta’ el Haznevi hazretleri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 6
Şeyh Muhammed Muta’ el haznevi (k.s.) Tel İrfan’da
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 6
Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.), yaratılış, ahlak, siret ve kalb temizliği bakımından pek çok övülen meziyetlerle temayüz etmiştir. Ki, bu meziyetler kendisini en yüce makama yerleştirmeye, insanların kendisine muhabbet duymasına ve şeref kadehini ona sunmalarına son derece yeterlidir.
Başka bir insanın başına bir benzerinin geldiğini ne gördüğümüz, ne de duyduğumuz onca belâ ve müsibete rağmen tarikatın yayılmasına istenidiği gibi en sağlam şekilde yapmış ve vazifesini en güzel şekilde yerine getirmiştir.
Nitekim bir kişi ya çocuğuyla ya babasıyla ya sevdiğiyle imtihan olunur. Fakat daha gözü kapalı gençlik baharının ve her şeyden azade olan hayatının başlangıcında, zaman kendisinin üzerine avına atlar gibi atladı. Kader ise kendisine dalgalı bir deniz ya da öfkeli bir arslanın hücümüyle saldırmak için ağzını açtı. Ve çok kısa sürede validesini, pederini, kızkardeşini ve erkek kardeşini yuttu. Ve onu anne şefkatından, baba sevgisinden, bir kardeşin yardımından ve kız kardeşin şefkatından mahrum bıraktı.
Kendisine yardım eden ve üzerindeki yükleri hafifleten bu kimselerin yerine, en yakın akrabalarından, bunun tam tersi bir durum buldu.
Kendisini beldesinden ve evinden çıkardılar. O’na karşı düşmanlıkta birlik oldular, varını yoğunu yağmaladılar. Bütün bunlar sadece, Resulullah (Sallallahua leyhi ve Sellem) e olan mükemmel tabi oluşu sebebiyledir. Dolayısıyla kendisi hem şekil hem de mana itibariyle bir Muhammedi’dır. Gerçekten de bu, yüce sabit dağların onu taşımaktan kaçındıkları ağır bir yük ve büyük bir imtihandır.
Fakat aynı zamanda bu,
-“Allah bir kulunu sevdiğinde onu sınar; eğer sabrederse anu asfiya kılar, razı olursa onu nüceba kılar!” Meailindeki Hadis-i şerif’e uygun olarak Allah’ın itiraz edilemiyecek iradesi ve ondan kaçış olmayan bir kaderidir.
-“Ve Sabredenleri müjdele! Onlar ki, kendilerine bir musibet isabet ettiğinde, (-‘İnne lillahi ve inne ilahi raciun’) Bizler Allah’a aitiz ve yine O’na dönücüleriz.”
Derler.
-“İşte onlara Rablerinden salavatlar ve bir rahmet vardır. Ve işte onlar hidayete erenlerdir!”
Şeklinde buyurarak bu niteliğe sahip kimselere Allah sübhanehu ve Teâlâ’nın bahşetiği mükafat ne güzel ve ne muazzamdır!
Andolsun ki; Allah onu sabrederken ve hayır umarken hatta razı olmuş ve Allah’ın kaderine teslim olmuş olarak bulmuştur. Bu yüzden de Allah insanların kalplerini ona çevirmiş onlar da onu hiçbir kuvvetin, gücü ve ne de malın sağlamasının mümkün olmadığı bir sevgi ile sevmiştir.
Aksine bu Muhabbet saf Allah’ın bir ihsanı ve fazlıdır; Nitekim bir Hadis-i Şerif’te varit olduğu üzere;
-“Allah bir kulunu sevdiğinde Cebrail Aleyhis Selam’a (-“Ben filanı seviyorum sen de sev,)” diye nida eder. Böylece Cebrail Aleyhis Selam de O’nu sever. Sonra Sema ehli’ne, (-“Allah flanı seviyor, sizler de seviniz,)” diye seslenir. Sema’deki melekler de O’nu sever, Yeryüzünde hüsn-ü kabul görmesi sağlanır.”
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muhammed Muta’ el Haznevi hazretleri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu