‘Allah’a iman’ olarak etiketlenmiş yazılar
İman
23 Mayıs 2008Beyaz suyun çıktığı yer (Nusaybin)
Allah yarattığı her şeyi adaletle ve hikmetle (bir faide ile) yaratmıştır. Ve olması icab eden şekilde yaratmıştır. Eğer bu yarattığından daha mükemmeli mümkün olsaydı ve onu yaratmasaydı, ya aciz olurdu veya bahil olurdu.
Bunların ikisi de Allah’u teala (c.c.) için söylenemez. O halde; sıkıntı, hastalık, fakirlık le bilgisizlik ve acizlık gibi yarattığı şeylerin hepsi adalettir. Zülüm yapması mümkün değildir. Çünkü zülüm, başkasının mülküne tasarruftur. O’nun bir başkasını mülkünde tasarruf etmesi mümkün olamaz. Çünkü ondan başka Mülk sahibi yoktur. Mülk onundur. Ortağı ve eşi yoktur.
Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
-”Şimdi cennet ehlinden birisi içeri girer.”
Abdullah ibn selam (r.a.) içeri girdi. Kendisi için buyurulanı bildirdiler.
Ve;
-“Senin amelin (işin) nedir ?” dediler.
Abdullah ibn Selam (r.a.);
-“Benim amelim azdır. Fakat bana lazım olmayan şeyi yapmam ve insanların fenalığını istemem.” Dedi.
Tövbe:
Sabırsız doğru olmaz. Hatta hiç bir farzı eda etmek ve bir günahı yapmamak sabretmeksizin ele geçmez.
Bunun için Resulullah (a.s.v.) a
-“İman nedir?” diye sorulduğunda
Resülullah Sallallahu aleyhi ve selem;
-“Sabırdır.” Buyurdu.
Sabır insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Çünkü çok noksandırlar. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar kamildirler. Ve şehvetten emindirler.
O halde hayvan şehvette, isteklere esirdir. Onun şehvetten, istekten başka hali yoktur.
Melekler ise;
Allah’u tealanın (c.c.) aşkına gömülmüşlerdir. Onlar için bu aşka hiçbir engel yoktur ki, o engeli defetmeye sabretsinler. Ama insan başlangıçta hayvanlar sıfatında yaratılmıştır. Elbise süs oyun ve çalgi şehvetlerini (arzularını) ona musallat eylediler.
Sonra büluğ zamanında kendisıne meleklerin nurundan bir nur verilip, o nur ile işlerin sonunu görür.
Hatta ona iki melek de verildi hayvanlarda ise bu yoktur. Meleklerden biri ona hidayet eder. Ve doğru yolu gösterir. Onun nurundan kendisine geçen nur sebebiyle, işlerin sonunu anlar ve işlerin ne için olduğunu bilir. İşte bu nur ile kendini ve Rabbını tanır.
Ve bulunduğu anda tatlı iseler de şehvetlerin sonunu helak olduğunu bilir Yine bilir ki rahat ve iyiliği çabuk geçer. Ve uzun bitmeyen sıkıntılar kalır.
Bu hidayet hayvanda yoktur. Fakat bu hidayet de yetişmez. Ziyan ve zararda olduğunu bilip bunu giderecek kudreti yoksa, ne faydası olur. Tıpkı bir hastanın hastalığın kendine zararlı olduğunu bildiği halde, bu hastalığı giderememesine benzer.
Bunun için Allah’u teala (c.c.) diğer meleği kuvvet ve kudret vermesi ve kendisi için zararlı bildiği şeyden sakınması için ona verdi. İçinde bir arzu, şehvetini yaptırmak istediği gibi, gelecekteki bir zararı önlemek için şehvete muhalefet eden ikinci bir arzuda meydane gelir.
Karşı koyan bu arzusu melektendir.
Birincisi,
Yanı şehvetlerini yaptırmak arzusu şeytanın askerindedir. Biz bu şehvete uymayan arzu ve kuvvete Dini sebep diyoruz. Şehvet kuvvetine ve arzusuna da Heva diyoruz…
O halde bu iki asker arasında daima Kavga vardır. Biri yap, diğeri yapma der. İnsan ise bu iki arzu ve kuvvet arasında kalmıştır. Eğer dini sebebi, yanı din kuvveti Heva–nın, yanı nefsin arzularına kavgada diretirse buna Sabır denir.
Nefsi yener ve arzularını atarsa bu galibiyetine Zafer denir. Eğer daime onunla kavga ederse, buna nefisle Cihad denir. O halde sabır demek din kuvvet ve gayretinin, nefis kuvveti karşısında direnmesi demektir…
Şayet insan şehveti arzularına gömülmezse Sabırla azimle davranıp Allah’a (c.c.) iman edip Salih amel işlerse o Allah’a aşık olan Meleklerden de üstün olur.
Yok eğer Şehveti arzularına gömülür se Hayvan dan da daha aşağı olur. İman edenler: Allah ve Resulu (sallallahu aleyhi ve sellem) nu de sevecekler.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah bizleri ve sizleri düzgün ve itikatlı bir iman üzere kılsın. AMİN.,,
Fuad Yusufoğlu
Allah (c.c.) a İman etmenin fazileti
12 Temmuz 2008Benim köyüm(veysike) Nusaybin
İbni Abbas (radiyallah-u anhu) dan rivayet edilir ki;
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
-“Hiç bir ümet yoktur ki, bunların bazısı cennete bazısı cehennemde olmasın, ancak benim ümmetimin hepsi cennettedir.”
Matrak ibni Cedale adında bir köylü Resulüllah (a.s.v.) ın huzuruna geldi ve sordu:
-“Ya Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) Senin ümmetinin diğer ümmetlerden üstünlüğü nedir?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Benim ümmetimin diğer ümmetlere üstünlüğü, benim diğer nebilere üstünlüğüm gibidir.”
Köylü:
-“Nasıl Mesela?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Kiyamet günü Mahşer yerinde Peygamberler gelir. Kimine tek bir kimse uymuş, kimine iki veya üç kimse tabi olmuştur. On kişiden fazla ümmeti olan peygamberler pek azdır. Benim ümmetimin hesabını ise Allah-u Teala (c.c.) dan başka kimse bilemez.”
Köylü:
-“Kiyamet günü senin Ümmetin kaç bölük olur?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Dört bölük olup hepsi cennete olurlar. Bir bölüğü hesabsız ve azabsız cennete girer.”
Köylü:
-“Onlar hangileridir ? Ne amel işlemişlerdir?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Hak Teala (c.c.) nın birliğine ve benim hak Peygamberliğime şehadet ettikleri için.”
Köylü:
-“Bu şehadeti eden şehidlerden olur mu?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Olur.”
Köylü:
-“İkinci bölük kimlerdir ?”
Resullah (a.s.v.);
-“Hesabları kolay olur ve sonra cennete girerler.”
Devam edecek…..
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri İslamiyetle şereflendirdiği için Yüce Rabbımıza Şükr edelim…ELHAMDULİLLAHI RABBİLALEMİN.
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Efdalul Mahlukat olan Habibi Muhammed Mustafa (a.s.v.) ın Şefaatına nail eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Allah (c.c.) a İman etmenin fazileti-2
13 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı mesire yeri (Nusaybin)
Köylü:
-“Üçüncüsü kimlerdir?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Küçük ve büyük günahlardan sual olunup sonra cennete girenlerdir.”
Köylü:
-“Bunlar niçin hesab olunurlar?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Bunların çok günahları vardır da onun için.”
Köylü:
-“Bunların günahlarını ne yaparlar?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Müşriklere yükletirler.”
Köylü:
-“Müşrikler başkasının günahını niçin yüklenirler?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Onlar ateş için yaratılmışlardır. Şirklerinden ve küfürlerinden dolayı cehenneme girerler. Mü’minlerin gunahı da bunlara yüklenir.”
Köylü:
-“Bunlar hakkında ayet nazil oldu mu?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Evet Allah-u Teala (c.c.) : (‘Elbette onlar kendi günahlarını ve mü’minlerin günahlarını yüklenirler.’)”
Köylü:
-“Bunlar ne bedbaht kimselerdir ki başkalarının günahlarını da yüklenirler.”
Köylü:
-“Ya Resulüllah (a.s.v.) dördüncü bölük kimlerdir?”
Resulüllah (Aleyhis selam):
-“Onlar cennete benim şefaatım ile girerler.”
Köylü:
-“Sübhanallah Senin şefaatın ile de cennete girilir mi?”
Resulüllah (Sallallahu aleyhi e sellem) tebessüm edip buyurdular ki;
-“Bilmez misin ki Cennetin anahtarları bendedir ve kiyamet günü cennetin muhafızı benim ?”
Köylü:
-“Ben niçin Cennetin muhafızı olup, anahtarları elinde olan kimse ile berabar olmayayım? Eğer iman edersem bana cennetin kapısını açar mısın ?”
Resulüllah(a.s.v.):
-“Evet açarım.”
Köylü:
-“Ehli beytime de açar mısın?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Eğer iman ederlerse onlara da açarım.”
Köylü; Şehadet getirip müslüman oldu.
Ve dedi ki:
-“Bana (siz nesiniz) diye sorarlarsa ne cevab vereyim ?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Müslimanız, de.”
Köylü:
-“Müslümanın manası nedir?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Cehennem ateşinden kurtulmuş insan demektir.”
Köylü:
-“Benim adım Matrah’tır.İsterim ki değiştiresin.”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Müslim desinler.”
Köylü; Bu isimle daima övündü,
Dedi ki;
-“Ya Resulüllah (a.s.v.) Ümmetinin bundan başka ismi var mıdır?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Bir isimleri de Mü’mindir.”
Köylü:
-“Mü’min ne demektir?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Kiyametin dehşetinden emin olan demektir.”
Köylü:
-“Mü’min günah işler mi?”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Eğer günah işlemeseler, Hak Teala (c.c.) günah işleyen başka bir taife getirir. Onları afv edip, Cennete sokar. Böylece kerem ve ihsanını geösterir.”
Köylü:
-“Elhamdulillah ki, beni senin ümmetinden eyledi.”
Resulüllah (a.s.v.):
-“Bundan büyük ni’met olur mu ki, Hak Teala (c.c.) seni cehennemden ve küfürden halas edip, İmana getirdi. Lat ve Uzza putlarına secde etmekten kurtarıp kendinin hizmetine kabul etti.”
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri İslamiyetle şereflendirdiği için Yüce Rabbımıza Şükr edelim…ELHAMDULİLLAHI RABBİLALEMİN.
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Efdal-ul Mahlukat olan Habibi Muhammed Mustafa (s.a.v.) ın Şefaatına nail eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kelime-i Tevhidin fazileti
13 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Kelime-i Tevhid
“Kelime-i tevhid” ifadesi kelime ve tevhid sözcüklerinden oluşan bir isim tamlamasıdır.
Kelime + Tevhid = Kelime-i Tevhid
“Kelime”, söz anlamına gelir. “Tevhid” ise Allah’ın bir ve tek olması demektir.
Kelime-i tevhid Türkçede “Tevhid cümlesi” olarak ifade edilebilir. Kelime-i tevhid söyleyen kişi şunlara inandığını açıklamış olur;
Allah dışında inanıp boyun eğilecek hiçbir varlık yoktur. O, ibadet edilmeye layık tek ve biricik ilâhtır. Hazreti Muhammed (a.s.v.) O’nun eliçisidir.
İnsanlar bu sözü inanarak söylerlerse “Mü’min “olurlar.
Diyanet vakfı yayınları.
Kelime-i Şehadet;
“Kelime-i Şehadet” ifadesi de kelime-i tebhid gibi iki sözcükten oluşan bir isim tamlamasıdır.
Kelime + Şehadet= Kelime-i şehadet
“Şehadet “ sözcüğü, bir şey’in gerçekliğini doğrulama, tasdik etme anlamına gelir.
Kelime-i Şehadet ile Kelime-i Tevhid yakın anlamlara ve farklı söyleyiş biçimlerine sahip iki ifadedir.
Kelime-i şehadet;
-“Ben kabul ederim ki, Allah’tan başka İlah yoktur. Ve yine kabul ederim ki, Muhammed (a.s.v.), O’nun kulu ve elçisidir.” Anlamına gelir.
Diyanet vakfı yayınları.
Naklolunur ki:
Kıyamet günü mizan kurulur. Ameller tartılır. Bir kimsenin günahı ağır gelip Cehenneme emredilir. Melekler o kimseyi Cehenneme götürürler. Cehennem kapısını büyük bir taşın kapamış olduğunu görürler.
Taş dile gelir der ki;
-“Habib-i Ekrem (Sallallahu aleyhive sellem) ın mübarek başı için yemin ve kasem ederim ki, bir gün bu kimse beni göstererek (Şu taş şahidim olsun ki ; Allah-u Teâlâ birdir. Muhammed mustafa (aleyhisselatu ve sellam) Allah-ü Teâlâ (c.c.) nın hak peygamberidir.) dedi.
Bunun üzerine hitab-i İlahi geldi:
-“Bu kimseyi bu taşın şehadetine bağışladım.”
Hak Teala (c.c.) bir taşın şehadetiyle, cehenneme müstehak olan bir kulunu azad ederse, biz fakirleri de Habibi (a.s.v.) nın şefaatiyle cehenemden elbette azad eder.
Naklolunur ki:
Hazreti Emiril Mü’minin Ömer ibn-ül Hattab (Radiyallahu anhu) ı vefatından sonra ru’yada gördüler.
Ve:
-“Hak Teâlâ hazretleri (c.c.) sana ne muamele etti?”diye sordular.
Hazreti ömer (r.a.):
-“Beni bir serçeye bağışladı. Bir çocuk, onu bağlamış idi. Elinden kurtardım, salıverdim. Hak Teâlâ hazretleri (c.c.) beni afv etti.”
İmam-i Ali (radiyallahu anhu) vefatından sonra görüp halınden sual ettiklerinde:
-“Hak Teâlâ (c.c.) beni bir karınca için afv etti. Karınca suya düşmüş idi. Onu sudan alıp kuru yere koymuş idim” buyurdu.
İmam-i Azem Ebu Hanife (r.a.) halınden sordular.
Buyurdular ki:
-“Kaleme bir sinek konmuş idi. Kendisi uçuncaya kadar kovmadım. Onun için Allah (c.c.) beni afv etti.”
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Hepiniz şahid olun ki;
Ben fuad yusufoğlu günahkar bir kul olarak; Şahadet ederim ki; Allah (c.c.) bir’dir. Muhammed (Aleyhis selatu ve sellam) onun Resulü ve habib’idir.
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Son nefesimizde Kelime-i tevhid üzere Ahirete intikal etmeği nasıb-u muyesser eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Dinde kırk Esas: (Akaid)
01 Kasım 2008çağ-Çağ deresi (bor) Nusaybin
Akâid ilmi;
Akâid “akide” kelimesinin çoğuludur. Akid ise sözlükte düğüm bağlamak, düğümlemek ve kesinlikle inanılan şey anlamına gelir.
Buna göre;
“İslam akâidi” İslam dinin’de kesinlikle inanılan hususlar manasına gelir ki bunlara; “İman esasları” da denir.
Buna göre iman esaslarını ihtiva eden ilme de “akaid ilmi” denir.
Nitekim Seyyid Şerif Cürcanı (r.a.) de “Akaid”i tanımlarken “İslam dininin ameli değil, itikadi hükümlerini ihtiva eden ve bunlardan bahseden bir ilim” olarak ifade etmiştir. (Ta’rifat).
Hangi devirde ve hangi metodla olursa olsun iman esaslarından bahseden ilim “akaid ilmi”dir. Bu tür kitablara da “akaid kitabları” denir. Fakat hususi ma’nada “akaid” iman esaslarından kısa olarak bahseden bir ilim olmuştur.
Akaid ilmi, Allah’ın varlığından, sıfatlarından, fiillerinden bahseden bir ilimdir. Her ne kadar nübüvvet ve ahret ile ilgili konular da anlatılmakta ise de bunlar, İlah’i fiilere râcidir. Zira bütün itikadi meselelerin konusu Yüce Allah’tır.
Akaid ilminin gayesi, taklidden kurtulmak, tahkiki iman derecesine ulaşmaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları (Dini kavramlar sözlüğü)
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri tam bir imanla ve halis bir akide ile Ahrete gitmeyi nasıb eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Bütün hamdü Sena Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) a mahsustur. Salat-u Selam da Muhammed aleyhis selam’a, bütün aline olsun.
Belki dersin ki;
İkinci kısımda beyan ettiğin ayetler, çeşitli ilimler ve amellere müştemildir. Onların maksatlarını ayırt etmek, başlıbaşına onlardan her birinde düşünmek mümkün olması onların cümlelerini tafsilatlı olarak şerh etmek mümkün değil mi? ki, İnsanlar ilim ve ameldeki saadet bablarını tafsilatlı olarak bilsin ve düşünmek, çalışmakla onların anahtarlarını elde etmek müyesser olsun.
Derim ki;
Evet o mümkündür. Zira ayetlerin maksadının tümü:
1-İlimler,
2- Amellere taksim olunur.
Ameller de zahir ve batın olarak iki kısımdır.
Batını ameller de ikiye ayrılır.
a) Tezkiye
b) Tahliye.
O ayetlerin maksadı dört kısımdır.
1- İlimler
2-Zahiri ameller
3-Onlardan uzaklaşıp temizlenmek vacib olan ahlak-ı mezmume
4-Benimsenmesi vacib olan güzel ahlak.
Her kısımda ON asıl vardır. Bu kısmın da ismi (Dinde kırk esas kitabı) dır. Dileğen onu başlıbaşına yazar, zira o, Kur’an ilimlerinin hülâsasına müştemildir.
Birinci kısım, ilimler ve esasları hakkındadır ki, onlar da: ONDUR.
1-Allah(c.c.) ın zatı
2-Allah’ın noksan sıfatlardan tenzih,
3-Allah’ın Kudret sıfatı,
4-Allah’ın ilim sıfatı,
5-İrade sıfatı,
6-Allah’ın işitme ve görme sıfatları,
7- Allah’ın kelam sıfatı,
8-Fiiller,
9-Ahiret günü,
10-Nübüvvet. Yani Peygamberlik.
DİNDE Kırk Esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kelime-i Tevhid üzere Ahrette göç etmeyi nasib eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Dinde Kırk Esas (Akaid)- 2
01 Kasım 2008Çağ-Çağ nehri (nusaybin) -BOR-
İkinci ESAS: TAKDİS HAKKINDADIR.
Allah musavver bir cisim değildir. Mahdud ve mukadder cevher de değildir. O, ne miktarda ve ne de parçalanmayı kabul etmekte cisimlere benzemez. O, cevher olmadı ve kendisine cevherler de hulûl etmez.
Allah (c.c.) araz olmadığı gibi arazlara da mahal olmaz. Hiçbir varlığa benzemez, hiçbir varlık da ona benzemez. O’nun gibi bir şey olmadı, o da bir şeyin benzeri değildir. O’nu mikdar, hudud almaz, canibler ihtiva etmez ve cihetler ihata edemez. Gökler O’nu kucaklayamaz. O, irade ettiği anlamda ve buyurduğu vechile arşa istiva etmiştir.
Öyle ki, Allah (c.c.) bu istivada temastan ve istikrardan, mekan tutmak ve ayrılıp intikal etmekten münezzehtir. Arş O’nu taşımaz, bilakis Arş ve hamelei arş onun kudretinin lutfu ile taşınırlar. O’nun kudretinin penceresindedirler. O, Arşın fevkinde ve toprağın nihayetine kadar her şeyin fevkindedir. O, fevkinde oluşla Arşa ve göğe yakın olmaz. Bilakis O, dereceleri toprağa yükseltip yaklaştırdığı gibi Arşa dereceleri yükseltip yaklaştırır.
Bununla beraber O, her varlığa yakındır. O, Kullarına şah damarından da yakındır. O, her şey’e şahittir. Zira zatı cisimlerin zatına benzemediği gibi yakınlığı da cisimlerin yakınlığına benzemez. O, hiçbir şeye ve hiçbir şeyde kendisine hulûl etmez.
Zaman onu içine almasından münezzehtir, mekanın da onu ihtiva etmesinden beridir. O, zaman ve mekân yaratılmadan evvel vardı. O, zaman ve mekân yaratılmadan önce ne idiyse şimdi de O’dur.
Yarattıkları O’nu sıfatları ile tanır. Zatında kendisinden başka varlık bulunmadığı gibi kendisinden başkasında Zâti bulunmaz.
Tağyir ve intikalden münezzehtir. Sonradan var olanlarla mahal olmaz, kendisine arızı şeyler gelmez. Bil’akis Celal sıfatlariyle daim ve ve zevalden münezzehtir.
Sıfatları tam olup daha fazla KEMAL İSTEMEKTEN MÜSTAĞNİDİR. Zatında varlığı akıllarla bilinmiştir. Kendisinden, iyi kişilere bir lütuf ve ni’met olarak, ve Zati İlahiyesine bakmakla ni’metleri tamamlanmaş olmak üzere, Zati ahirette, gözlerle görülecektir.
Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sağlam bir itikatla Ahrete göç etmeyi Müyyeser eylesin. Amin…
Fuad Yusufuğlu
Dinde Kırk Esas: (Akaid)-3
01 Kasım 2008Çağ-çağ deresi (Bor) Nusaybin
Üçüncü ESAS: KUDRET
Cenab-i Hak (c.c.) Ezeli ve ebedi hayat ile DİRİ’diri
Kadir’dir kudretine karşı çıkacak hiçbir kuvvet tasavvur edilemez.
Cebbar’dır. Kahir’dir, O’na ne kusur ve ne de acz gelmez. O’nu uyuklama ve uyku tutamaz. O’na ölüm ve fanilik arız olmaz. Allah Mülk, Meleküt, İzzet ve Ceberut sahibidir.
Kudret, Saltanat, Kahretme, Yaratma ve Emretme O’na aittir.
Gökler O’nun yed-i kudretinde dürülmüş ve yayılmıştır. Yaratıklar O’nun kudretinin pençesindedir. O, yaratmakta ve yoktan var etmekte tektir. Mahlukatı ve amellerini yaratıp, onların rızıklarını ve ecellerini takdir etmiştir.
Mukadder olan hiçbir şey O’nun kudreti dışına çıkamaz. Hadiselerden hiç biri de onun kudreti harıcında cereyan edemez. Allah’ın mukadderatı sayılamaz ve malûmatının nihayeti yoktur.
Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tam bir imanla zinetlendirsin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Dinde Kırk Esas: (Akaid)- 4
01 Kasım 2008Girnavas civari görüntüsü (Nusaybin)
Dördüncü ESAS: İLİM
Cenab-i Allah (c.c.) Ma’lumatın tümünü bilicidir. Allah’ın ilmi yerlerin dibinden göklerin zirvesine kadar cereyan eden her şey’i kuşatmıştır. Yerde ve gökte zerre kadarı (dahi) O’nun ilminden haric ve uzak kalamaz.
Hatta Allah, kara karıncanın karanlık gecede katı taşın üzerindeki hareketini bilir, zerrenin hava içindeki uçuşunu idrak eder. O, açık – kapalı her şey’i bilendir.
Allah Kadim ve ezeli ilmi ile gönüllerde gizlenenlere ve hatıralardan geçenlere muttali olur. O, daima bu sıfatla mevsuftur.
O’nun bilmesi, zatında yeni hasıl olan ve değişen bir ilimle değildir. O’nun bütün olup, olacağı bilmesi ezeli ve ebedi ilmiyledir.
Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere her zaman zikirle çarpan salim bir kalb ihsan eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
Dinde kırk esas: (Akaid)-5 (üçüncü bölüm)
01 Kasım 2008Çağ-Çağ deresi Gündük köyü
Beşinci ESAS: İRADE-3
Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilmiştir. Demiştir ki;
-“Biz kader hakkında münakaşa ederken Resülullah (Sallallahu aleyhi ve selem) üzerimize çıkageldi. Resülullah (Sallallahu alyehi ve selem) kızdı, hatta mübarek yüzü kızardı;
Buyurdu ki;
-“Siz bununla mı emrolundunuz? Yahud ben size bununla mı gönderildim? Sizden önce geçenler ancak bu mevzuda münakakaşa ettikleri zaman helak oldular. Size bu hususta yeminle söylerim ki, Kader ve irade hakkında münakaşa ve müneza’a etmeyiniz.”
Ebu Cafer (r.a.) den rivayet edilmiştir. Demiştir ki;
Ben Yunus bin Ubeyda (r.a.) ya şöyle dedim.
-“Ben bir kavme uğradım ki onlar kader hakkında münakaşa ve münaza’a ediyorlardı.”
Bunun üzerine Yunus bin Ubeyd (r.a.) dedi ki;
-“Onlar eğer günahlarının kaygısına düşmüş olsalardı Kader hakkınde münakaşa ve münaza’ada bulunmazlardı. Bir kısım insanların kalbi Allah (c.c.) ın nurunda iktibas edilen bir nur ile doludur. Kandillerin yağları çok parlaktır, hatta ona ateş dokunmadan ziye verir.Işık üzerine ışık olarak parlar. Rablarinin nuru ile önlerine Mâna aleminin bütün semtleri aydınlanır. Hadisatı oldukları gibi idrak ederler.”
Onlara denir ki;
-“Suküt edin, Allah’ın adabiyle edeblenin. kaderden bahs edildiği vakit diliniz tutun, konuşmayın.”
Bunun içindir ki Hazreti Ömer (r.a.) Kaderden sorulduğu vakit, cevab vermedi,
ve sorana dedi ki;
-“Kader çok derin bir denizdir. Sakın ona dalma.”
Soruyu soran tekrarlayınca,
Hazreti ömer Radiyallah-u anh şöyle cevab verdi.
-“O, karanlık bir yoldur. O yola sulük etme.”
Vatka ki, adam soruyu üçüncü defa tekrarladı
Hazreti Ömer radiyallah-u anh O’na dedi ki;
-“Kader Allah(c.c.) bir sırrıdır. Onu araştırma.
Gayıp aleminin sırlarını öğrenmek isteğen kimse, muhabbet, ihlas, sıdk, düşmanlarından kaçınmak ve emirlerine boyun eğmekle, onları razı edecek şeylerde gayret ederek kapılarında dursun, izlerinden gitsin.
Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Kadarle ilgi konulara dalmadan, münakaşa ve münaz’a etmeden kader hakkında sağlam bir itikada sahib olan kullarından eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Dinde kırk esas: (Akaid)-5 (dördüncü bölüm)
01 Kasım 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
Beşinci ESAS İrade- 4
Rububiyetin sırlarını bilmek arzu eden kimsede, muhabbet, sevgi, ihlas, sıkd, ta’ zim hayâ, emirlerine imtisal, günahlardan uzaklaşmak, (nefsi ile) mücahede etmek, himmetin künhüne yönelmek, Allah’ın nefehatına koşmakla Allah Azze ve Celle’nin kapısına yapışsın.
Resûllullah, (S.A.V.) buyurdu ki:
-”Zamanlarınızın günlerinde Rabbinizin nefehatı vardır. Uyanın, O, nefehata koşun.”
Melekütün sırlarına vakıf olmak isteyen, Allah (c.c.) ın razı olduğu hususlarda çalışsın.
Buna kudreti olmayan ise bu konuda İmam-i A’zam (Allah ona rahmet eyledsin) ve ashabının dedikleri şey üzere itihad etmesi gerekir.
Onların bu hususta temel fikirleri şudur:
Kulda kudreti ihdas etmek Allah(c.c.) ın fiiflidir. Allah (c.c.) ın kulda yarattığı kudreti kullanma ise hakîki olarak (mecazı değil) kulun fiilidir.
Kadriyyeciler, Allah (c.c.) ınkaza ve takdirini inkar ettiler. Hayrı ve şerri kendi nefislerinden olduğu görüşündedirler.
Bununla Allah (c.c.) ı zulümden ve kötü ile çirkini yaratmaktan tenzih etmeği dilediler. Fakat onlar sapıttılar. Zira, bu sözlerinin zımnında Allah (c.c.) a ACZ isnad ettiler, bunu anlıyamazlar.
Cebriyeciler ise, kaza ve kadari kabul ederler. Hayrın ve şerrin Allah (c.c.) tan olduğu görüşündedirler. Fakat, işlenen fiilde cansız varlıklarda olduğu gibi, kendilerinin hiçbir rolü olmadığını itikad ederler.
Cebriye taifesi bu sözleri ile Allah (c.c.) ı acz’den tenzih etmeği kasdettiler, fakat kandileri sapıttılar. Zira onlar, bu sözlerin zımnında Allah (c.c.) a zulüm isnad ettiler. Kendi sefihlerini de dalalete soktular, çünkü onlar Allah (c.c.) a isyan ediyor ve isyanlarını Allah (c.c.) a isnad ederek kendilerini şeytanın yaptığı gibi suçlu olmaktan ve sorumluluktan temize çıkarıyorlar.
Şeytan (Aleyhil’lanet) Allah (c.c.) a karşı dedi ki;
-“Öyle ise dedi (Madem ki) sen beni azgınlığa mahkum ettin, ben de bu sebeple and olsun ki, onarlı (sapıtmak) için senin doğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.” A’raf suresi Ayet- 16
Hulasa;
Devam edecek…
Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Kadarle ilgi konulara dalmadan, münakaşa ve münaz’a etmeden kader hakkında sağlam bir itikada sahib olan kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu