İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 15
Halilür-rahman dergâhi (Şanlı Urfa)
İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 15
Bu husus fen adamları tarafından ancak yirminci yüzyılda ve uzun tecrübeler sonucu anlaşılabilmiştir.
Onun tasarruflarının bereketi ile İslâm dini, bilhassa Hindistan’da çok kuvvetlendi. Ekber Şâh zamanında yokolan, ihmal edilen İslâm eserleri yenilendi. İnançsızlardan pek çok kimse onun elinde Müslüman oldu.
Binlerce fasık tövbe etti. Muhlislerinden ve talebesinden olan Hân-ı Hânan ismi ile meşhur Abdürrahim Hân, Nüvab Ferid Mürtedâ Hân, Muhammed a’zm Hân gibi birçok kuvvetli, kudretli vâli ve kumandanları, te’sirli mektupları ile İslâmiyeti kuvvetlendirmeğe, yaymağa, Ehl-i sünnet ve cemâat itikâdını beyan etmeğe teşvik ve muvaffak eyledi.
Bunlar da emr-i şeriflerine uyarak, bu yolda çok gayret sarfedip, dinin kuvvetlenmesine hizmet ettiler. Öyle oldu ki, bid’at ve küfr zulmeti kalkıp, iman ve sünnet nuru yayıldı.
İmâm-i Rabbâni hazretleri (r.a.), tasavvufda kendi yolunu bildiren, yüksek marifetlerle dolu bir mektubun sonunda şöyle yazmıştır.
-“Allah-u teâlâ’nın bu fakire gösterdiği yol budur. Başlangıçtan sonuna kadar beni mümtâz eylediği yolun aslı, nihayetin başlangıcına yetiştirilmesi olan “Ahrâriyye” yoludur. Bu asıl ve temel üzerine birçok binalar kurdurdular. Köşkler yaptırdılar. Eğer bu asıl ve temel olmasaydı bu hale gelmezdi. Buhârâ ve Semerkand’dan tohum getirip, aslı Medine ve Mekke topraklarından olan Hindistan’a ektiler. Fazilet suyu ile terbiye eylediler. Bu faziletler ve ihsanlar kemâle gelince, bu ilim ve ma’rifet meyvelerini verdi. Allah-ü teâlâ’ya bu ni’metlerinden dolayı hmd-ü-senâlar olsun.”
İmâm-i Rabbâni hazretleri (r.a.) nin tasavvufda gösterdiği yola “Müceddidiyye” denilmiştir.
Tasavvuf; bir müslümanın İslâm ahlakı ile ahlaklanması için lazım olan bilgileri ve yoları öğreten ilimdir.
Tıb ilmi, beden sağlığına ait bilgileri öğrettiği gibi, tasavvuf ilmi de, kalbin, ruhun kötü huylardan kurtulmasını öğretir. Kalb hastalığının alâmetleri olan kötü işlerden uzaklaştırıp, Allah rızası için güzel iş ve ibâdet yapmayı sağlar. Zaten dinimiz, önce ilim öğrenmeyi, sonra öğrendiklerini uygun iş ve ibâdet yapılmasını ve bütün bunların da Allah rızası için olmasını emrediyor.
Kısaca din; İlim âmel ve ihlasdan ibarettir.
İnsanın manen yükselmesi, dünya ve ahret saâdetine kavuşması, bir uçağın uçmasına benzetirlirse, imân ile ibâdet, bunun gövdesi ve motorları gibidir. Tasavvuf yolunda ilerlemek de, bunun enerji maddesi yani benzinidir. Maksada ulaşmak için uçak elde edilir. Yani imân ve ibâdet kazanılır harekete geçmek içinde kuvvet, yani tasavvuf (ahlâk) ilminin yolunda ilerlemek gerekir.
Tasavvuf’un iki gayesi vardır.Birincisi; İmânın vicdanileşmesi, yanı kalbe yerleşmesi ve şüphe getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Akıl ile delil ve isbat ile kuvvetlendirilen imân böyle sağlam olmaz.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliyye” denilen büyük âlim ve velilerin Yirmiüçüncüsü olan Ahmed Faruk-i serhendi İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
05 Şubat 2015, 07:13 tarihinde.
[...] (Radiyallah-u anh)- 4Kutlu doğum – 5 « İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 13 İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 15 [...]