‘kul hakkı’ Kategorisi için Arşiv
Merhametin fazileti
17 Mayıs 2008Kasyane (Nusaybin)
Rivayet edilir ki;
İsa (aleyhisselam) bir gün dışarı çıkar. Bir elinde bal, diğer elinde kül olduğu halde şeytana rastlar.
İsa (aleyhisselam) iblise sorar:
-“Ey Allah (c.c.) ın düşmanı, bu bal ile külü ile ne yapıyorsun?”
Şeytan (Aleyhilla’net ) cevab verir:
-“Balı, giybet edenlerin dudaklarına sürerim taki giybet etmelerinde tat bulup ileri gitsinler, külü ise yetimlerin yüzüne serperim, ta ki herkes onlara öfkelensin.”
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur ki;
-“Yetim dövüldüğü zaman, onun ağlamasından Allah (c.c.) ın arşı titrer.
Allah (c.c.) buyuruyor ki;
-“Ey Meleklerim, babasını toprakta kayıb ettiğim bu yetimi kim ağlattı?”
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor:
-“Kim ki, yemesinden, içmesinden yetime yedirir, içirirse, Allah (c.c) ona CENNETİ VACİP KILAR.”
Revzat-ül Ulema’da şöyle zikredilir:
Bir gün Hazreti Ali (radiyallahu anhu- Kerremellahü vecheh) ağliyordu:
Kendisine:
-“Niçin ağliyorsun?”denildi.
Hazreti Ali (Keremelahü vecheh) şöyle cevab verdi:
-“Yedi günden beri bana misafir gelmedi. Allah (c.c.) katında, itibarımın düşmüş olmasından korkuyorum.”
Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki;
-“Allah (c.c.) ın rızasını istiyerek kim bir aç’ı doyurursa O’na Cennet vacip olur. Kim ki, aç olan kimseden yemeği menederse, Allah (c.c.) kıyamet günü ona rahmet etmez. onu cehennemde azablandırır.”
Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki;
-“Cömert olan kimse, Allah (c.c.) a yakındır. Cennete yakındır, İnsanlara yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri olan kişi ise, Allah (c.c.) tan uzaktır, cennetten uzaktır, insanlardan uzaktır, Cehenneme yakındır.”
Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki:
-“Allah (c.c.) katında, cömert olan cahil kişi, cimri olan ABİD’DEN DAHA SEVİMLİDİR.”
Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki;
-“Cömertlik, cennet ağaçlarından bir ağaçtır, onun dalları yeryüzüne uzanmıştır. Kim onun dallarından birine yapışırsa, o dal onu cennet’e götürür.
Cabir (r.a.) rivayet edilmiştir ki; Resulullah (a.s.v.) soruldu:
-“Ey Allah (c.c.) ın Resulu, amellerin hangisi daha efdaldır?”
Resulullah (a.s.v.) buyurdular:
-“Sabır ve cömertliktir.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Yediklerinden, içtiklerinden yetime ikram eden CÖMERT kullarından eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu
Site çökertmek
24 Haziran 2008Dara kalesi (Su sarnıcı)
Bu inter NET alemıne yeni katıldığım için, bilmediğim şeyler olduğu doğrudur.Yavaş yavaş öğreniyorum…Meşhur bir söz vardır
-”Bilmemek ayıp değil Öğrenmemek ayıptır” diye Bu sözü kim söylemişse doğru söylemiş güzel bir söz…
Bilmediğim ve daha henüz yenı öğrenmeye başladığım şeylerin bazılarını istersenız sizlerle paylaşmak istiyorum….Evet paylaşmak istiyorum…Gene bir söz var
-“İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar.” Diye ; Bu da doğru bir söz kim söylemişse doğru söylemiştir…
Evet Allah (c.c.) yeryüzünde bulunan insanlara lütfettiği o yüce keremiyle bahşettiği ni’meti; bizleri yanı insanları en güzel şekilde yaratmiş. Allah (c.c.) yarattığı bu insanı kala alıyor…Yanı kendisiyle konuşuyor ve onun sözünü dinliyor hiç azarlamadan sonuna kadar dinliyor;
Kur’anı kerimde Çok yerlerde.”Ya ayyuhhellezine …Ya ayyuhhannas..” Mealen (Ya insan ey insan ey insanlar) insanlarla konuşuyor …Aslında bu insanoğlıu için büyük ve çok büyük bir şereftir…Ayrıca düşünenler için ibret vericidir. GÜZEL BİR ŞEYDİR…Allah (c.c.) bu büyük nimeti için secdelere gece gündüz kapansak ağlasak sızlasak azdır.. Gerçi bununla da bitmiyor;Allah (c.c.) insana bahşiettiği en büyük ni’met ne olduğunu biliyormususnuz…
Evet tahmin ettinğiniz gibi Bu çok çok büyük ni’met İSLAMİYETTİR…Gene Allah(c.c.) kur’anı kerimde işte bu insanlara hitaben “Ya ayühellezıne amanu” Mealen (Ey iman edenler.) Bu da büyük bir nimettir…
Allah (c.c.) Yeryüzünde İslamiyetten daha büyük bir ni’meti insanoğluna bahşetmemiş…Zaten bu garıban kardeşiniz eski yazılarında bahsetmiş …boş zamanlarınızda okumaya fırsatınız olursa tavsiye ediyorum… Evet…anlaşılan ya arkadaşlar okumamışlar veya kala almamışlar…neyse sağlık olsun…
Şimdi:
Ey insan ben sana soruyorum…
Yeryüzünden , ve içindekilerden de daha kiymetli bu kadar büyük ni’meti Allah(c.c.) sana bahşetmiş buna şükür edeceğine Gece gündüz secdeye varacakken. daime zikir edecekken.; Nankörlük edip, ufak tefek işe yaramaz şeylerle uğraşıyorsun…
Üstelik boş olmakla beraber bir de üstelik çok ama çok büyük vebal altına giriyorsun ama ne yazık ki; farkında değilsin…evet ne yazık…Ve de bu kadar büyük vebal altında nasıl olacağını düşünmüyorsun da kılın dahı kıpırdamiyor.; Sanki alnına bir sivrisinek konmuş gibi hisetmiyor ve hisedip elinin tersiyle kovuyorsun…Yazık hemde çok yazık…
Evet ben Kul hakkından bahsediyorum…
Bildiğiniz gibi bu fanı dünyada sorulacağımız iki türlü günah var…Bir Allah hakkı…Herkes bunları biliyor….ikincisi de Kul hakkı…İşte bu haklardan birincisi çeşitli vesilelerle tövbe-i Nasuh la afediliyor. Ama ya ikincisi Kesinlikle afedilmiyor…Ancak senin zülmüna uğrayan veya senin mağdurun olan şahıs afetmedikçe Allah (c.c.) af etmez…
Bu da böyle biline…
Şimdi sizlerle beraber olduğum; bu az zaman zarfında bazı şeyleri daha yeni yeni öğreniyorum…Başkasının sitesini imha etmek veya onun yazdığı yazıyı çalmak…evet kabaca buna çalmak yanı hırsızlık denir…kendı yazısı gibi algilayıp ve de ismini altına yazmak…. Bu ne çirkin bir iştir…
Eski zamanlarda hırsızlık yapan bazı kimseler; bir eve girmişler, alacakları bazı eşyaları toplarken gözleri bir çuvala ilişmiş o karanlıkta bir hırsız elliye biraz alıp tatmış ve
-Bu tuz dur..”
Arkadaşı;
-Nereden biliyorsun şeker de olabilir.”
Kendisi;
-Ben tadına baktım tuzluydu…”
Hemen arkadaşı acele olarak:
-Hemen bu eşyaları bırakalım..Maden ki bu evde bir şey tattık bizlere bu evden bir şey çalmak insafa aykırıdır. ..”
Ve aldıkları eşyaları tekrar yere koyup gerisin gerisi gittiler..Evet ey bu siteleri çökerten ve yazılarını silen ve ya çalan insanlara seslenmek istiyorum… SİZLERDE O HIRSIZLAR GİBİ BİRAZ İNSAFLI OLAMAZMISINIZ…Sizler onların bloguna giriyorsunuz, iyi kötü onların yazılarından istifade ediyorsunuz, buna karşılık; onları bu güzel yazıları yazdıkları için tebrik edeceğinize o yazıyı ya siliyorsunuz veya çalıyorsunuz…Bu dinimizde günahtır…Ve kul hakkına girer…
Mesleği hırsızlık olan bir haramı böyle insaflı davranırken sen bu kadar emek veren el emeği döken, göz nuru harcayan bir kimsenın sitesını bir tuşla çökertiyorsun…Bu insafa sığarmı üstelik de bu çökertiğin sitenın sahibini tanımıyorsun…
Ne kadar acı .
Şimdi ben bu işi yapan insanlara sesleniyorum…
Bu kadar emek sarf eden; bir insanın emeğini bir TUŞLA Mat ediyor ve çökertiyorsun…
Sen RAHAT MISIN…?
Sen Huzurlu musun.?
Sen artık kendıne sor ve cevabını kendınden al…
Pekı bu çökertiğin insan nsitesi için üzülmezmı ? Bu kul hakkı değilde nedir… Peki bu insanlığa Müslümanlığa, Arkadaşlığa sığarmı?
Aman ha …aman ha; bu çok büyük bir günahtır…Sakın bunlara alet olmayın…Evet inankı bir gün gelecek Dünyanın altındekiler ve üstündekiler sizin malınız olsa; onları bu mağdur ettiğiniz insanlara verirsenız gene de O haktan kurtulamzsınız…ALLAH(C.C.) AFETMEZ VE YERLERİ DE Cehennem ve be’sil masırdır…
Ama olur ya ya bazı kaçkın kişmseler olur.. Haşa…DİNİMİZE KİTABİMİZA PEYGAMBERİMİZE HAKARET EDERLER.İŞTE BUNLARA MUSALLAT OLMAK BELKİ SEVAPTIR…
Ama kendi halında bir insan; göz nuru dökmüş, alın teri harcamış; bir site yapıncaya kadar uğraşmiş ve işin önemli tarafı da Hiç kimseye ZARARI Dokunmamış.. sen gel bu site yi çökert olurmu..? bu hangi vijdana sığar…
Evet…
Bu da iyice anlaşıldığına göre şimdi; bir kısa söyliyeyim…ZAMANIN Çok zalım ı olan, onun ismiyle anılan Haccac-e Zalim bir gün bir Allah (c.c.) evliyasıne ;
-Bana dua et.”
Veli adam;
-Ya rabbi onun canını al..”
Hacac-e zalim;
-Bu ne biçim duadır..”
Veli adam;
-Bu senın ve bütün Müslümanlar için hayırlı bir duadır..İnsanlar senin şerinden kurtulup rahat edecekler…”buyurdu..
Şimdi Sevgili kardeşlerim…
Hakıkatten bu işi yapanlar inanki çok kötü bir iş yapıyorlar…Ve ileride telefisi mümkün olmayan bir hata yapıyorlar…Lütfen kendi yararınız için bu işlerden vazgeçin…İnsanlar arasına karışın …Dertleşin…Sırdaş olun… İnsanlara yararlı işlerle uğraşın…
Dünyada Allah (c.c.) yanın çok çok hayırlı iki şey vardır…Ondan büyük hayır yoktur…
Birincisi Allah (c.c.) a iman…
İkincisi İnsanlara iyilikler yapmak yanı insanlara hizmet etmek…
Buna mukabilde Allah (c.c.) ın katında çok iki büyük günah var ki onlardan daha büyük günah yoktur…
Birincisi Allah(c.c.) şerik koşmak…Naazallah…
İkincisi de İnsanlara zarar vermek yanı eziyet etmek…
Sevgiyle kalın…
Fuad Yusufoğlu
Ana baba hakkı
24 Haziran 2008Çağ-Çağ deresi (Bor)
Adamın biri, dedi ki;
-“Ey Allah (c.c.) Resulu (Sallallahu aleyhi ve sellem), ben Allah yolunda cihad yapmak istiyorum.”
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) sordu;
-“Annen sağmıdır?”
Adam:
-“Evet.” dedi.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
-“Annenin ayaklarına kapan (ona iyi bak) cennet oradadır.
(Taberani rivayet etmiştir.)
Biri Resülıllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) a sordu;
-“Ey Allah Resülu (s.a.v.), Ana ve babanın evlad üzerindeki hakkı nedir?”
Resülullah (a.s.v.) :
-“Onlar senin cennet’in ve cehennem’indir.” buyurdu:
(İbnı Maceh rivayet etmiştir.)
Bir adam Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) a gelir ve der ki;
-“Ben büyük bir günah işledim.Tövbe edersem Allah beni bağışlarmı?”
Resülullah (Salallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
-“Annen hayatta mı ?”
Adam:
-“Hayır.” dedi.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
-“Teyzen varmı dır?”
Adam:
-“Evet vardır.” Dedi
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
-“Teyzene iyilik yap.” buyurdu.
(İbni hibban ve Hakim rivayet etmişler…)
Biri sordu:
-“Ey Allah’ın Resülu, (Sallallahu aleyhi ve sellem); anam, babam öldükten sonra onlara iyilik yapacak bir şey var mıdır?”
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular:
-“Anne, babaya dua etmek, vaat edip yerine getiremedikleri şeyi öldüklerinden sonra yerine getirmek, ancak ana baba ile sağlanan akrabalık bağlarını koparmamak, onların dostlarına ikramda bulunmak.”
(Ebu Davud ve ibni Maceh rivayet ederler.)
Bir gün Hazreti Ömer (r.a.) ın oğlu Abdullah (r.a.) a Mekke yolunda bir köylü arap rastlar. Abdullah bin Ömer (r.a.) ona selam verir ve binmiş olduğu binite onu bindirir. Başındaki sarığı çıkarıp ona verir, yanında bulunan Malik bin Dinar (k.s.) der ki;
Biz Abdullah (r.a.) a dedik ki;
-“Alah (c.c.) sana iyilik versin. Onlar köylü araplardır. Az bir şeye razı olurlar.”
Bunun üzerine Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der;
-“Bunun babası Ömer bin hatap (r.a.) (babamın) dostu idi. Ben Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın şöyle buyurduğunu işittim.”
-“Sila-i Rahim İyiliklerin en iyisi, evladın babasının dostunun ailesine iyilik yapmasıdır.”
(Müslim Rivayet etmiştir..)
İbni Hıbban Ebu bürde’den rivayet eder. der ki;
Medine’den gelmiştim. Abdullah bin Ömer (r.a.) bana geldi. Ve dedi ki;
-“Ben sana niçin geldim biliyormusun?”
Ben:
-“Hayır.” Dedim.
Abdullah (r.a.) dedi ki;
-“Ben Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın şöyle buyurduğunu işittim.
-“Kim Babasının kabrini ziyaret etmek isterse. Babası öldükten sonra babasının kardeşlerini ziyaret etsin.” Babam Ömer (r.a.) ile senin babanın arasında kardeşlik ve dostluk vardı. Bunun için seni ziyaret etmek istedim.”
Mükaşefatül kulub (İmam-i Ğazali)
Allah’a şükür etmem lazim gelir, Elhamdulıllah. Rahmetli babam vefat etmeden evvel bana şu dua’yı yapmıştı
-“Oğlum Fuad! Eline toprak alsan Alllah (c.c.) aldığın bu toprağı altına çevirsin.” Demişti. Amin…Allah (c.c.) gani gani rahmet eylesin. Amin…
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Anne baba haklarına Raiyet eden ve onların dualarına, rızalarına kavuşan kullarınden eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Huzur evleri
28 Haziran 2008Möjdank mevki-i Navale sipi
Önce Huzur ne demektir onu bir öğrenmeye çalışalım…
Huzur demekAllah (c.c.) verdiği büyük ni’metlerden bir ni’mettir….
Evet huzur demek;
Rahatlık demek.
Huzur demek;
Sevgi demek.
Huzur demek;Sevilmek demek.
Huzur demek; Allah(c.c.) tan gelecek ecelden başka dünyadaki her şeyden korkusuz olmak.
Huzur demek; Emin demek ve böylece daha çok Allah (c.c.) ın ni’metlerini sayabiliriz …
İnan ki Allah (c.c.) nimetleri say say bitmez Bizim ömrümüz bitecek ama o ni’metler bitmez…
Hasılı kelam say sayabildiğin kadar..
Ben dikkat ederseniz sizlerle yeni tanıştığım zaman da söylemiştim. Ben asla siyasetle uğraşmam. Daha doğrusu anlamam anlamadığım şeylerle de uğraşmam…Kesin kes bu böyle biline…
Evet gelelim ne demek istediğime;
Huzur evleri için tv den yayınlanan o korkunç olaylardan bahs etmek istiyorum, İnsanlık dramından bahsetmek istiyorum.
İşte birkaç gün bu haberler konuşulacak ve aradan bir zaman geçtikten sonra takibler başlayacak, soruşturmalar …
Birkaç günlük veya aylık hapisler bir birini kovalayacak…Sonra tahliyalar…ve Beraatlar…
Başka bir şey var mı?
Bazılarına göre bitti ..Tamam…Ama bana göre bitmedi Huzur evlerdeki yakınlarının konuşmalarını dinledim..
Heyhat …Heyhat ki ne heyhat…Evet şayet devletin veya hükümetin veya görevlilerin suç u % 10 ise Huzur evlerdeki yakınların suçu %90 dır…
Nasıl mı? Evet niçin olduğunu bu gariban izah etmeye çalışacak..
Evet …
Şimdi ben sizlere yanı bu yazımı okuyanlara bir sorum olacak…
Ey İnsanlar Yaşlı bir insanın günde veya ayda harcayacağı gider ne kadar? sizce..
Üç aşağı beş yukarı günde 5 ytl Ayda 150 ytl. Zaten yaşlarından dolayı devlet bu yaşlılara maaş bağlamış…Ayda onlara 300 ytl veya 400 ytl maaşları var. Yanı bir yaşlı insan giyecek ve yiyecek dahil o parayı ancak harcar… geriye ne kalıyor…
Geriye kalan en mühim şey Sen, ben veya bir başkası annemizi babamızı veya halamızı, teyzemizi;Ya hanımız için, ya oğlumuz için, ya kızımız rahatsızlık duymasın diye onları Huzur evlerine yerleştiriyoruz..
Ey insan;
Sen annene ve babana bakman gerekirken huzur evlerine koyuyorsun…
Sen rahatsız olmayasın diye..ve sonra da efrafa kendini haklı çıkararak konuşmalar yapıyorsun …
Kimsesizler harıç. Evet bu duruma göre suç sizlerindir…
Bizlerindir…
Yanı kendi babasını veya annesini istemiyenlerindir…
Görevliler ..
Evet o görevliler varya; İşte bunlar (Allahul a’lem) rahat bir şekilde ölmiyeceklerdir..
İşte bu yaratıkların sonu Nedamettir..Bunu onlarda bilsinler; Bunlar daha dünyada iken başlarına gelecek felaketi yakında hisedeceklerdir…Ama ya ahrette Evet Ahiret azabi (meazallah) çok çok şiddetlidir..Allah(c.c.) bizleri ve sizleri tecrube etmesin…Çok çok zordur…Allah(c.c.) bizleri ve sizleri korusun..Amin…
Bir ebeveyn Fakır olsa; Oğlu veya kızı kendi alın teriyle helal parayla kazanmış olsa yanı o çocukların kendi kazancı olsa O ebeveynler o maldan serbestçe harcayabilirler.
Çünkü çocuklar da ebeveynlerindir. Mallarıda ebeveynlerindir..Çünkü Allah (c.c.) bu çocukları Anne ve babayı vesile ederek dünyaya getrmiştir…
Bu çok mühim bir konudur…Onun için ben daha evvelde Manevi dokunmazlık diye bazı satırları karalamıştım…
Evet Anne ve baba DOKUNMAZDIRLAR…İşin garip tarafı bu dokunmazlık insanlar tarafından, devletler tarafından veya hükümetler tarafından verilmemiş…Yüce YARADANIMIZ, Mevlamız, Rabbımız (c.c.) tarafından verilmiş bir DOKUNMAZLIKTIR…
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi rızası için Ebeveynlerine hizmet eden insanlardan eylesin..AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Ticarette dinini kayırmak
01 Temmuz 2008Girnavasın (-cin tepesi-) yakından görünüşü
Bir kimsenin dünya ticareti, ahiret ticaretine mani olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Altın kupayı verip de, saksı alana ne denir?
Dünya, çamurdan yapılan saksı gibidir. Hem kiymetsızdir, hem de çabuk kırılır.
Ahiret ise altından kupa gibidir, hem çok kiymetlidir, hem dayanıklıdır, hem daimidir. Hatta hiç tükenmez. Dünya ticaretinin ahrete yaraması için ve cehenneme sürüklenmemesi için, çok uğraşmak lazımdır.
İnsanın sermeyasi dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lazımdır. Dinini kayırmak isteyenler yedi ihtiyat gözetmelidir.
BİRİNCİ İHTİYAT:
Her sabah niyet edip kendisinin, evlat ve ailesinin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allah-u Teala (c.c.) rahat ve temiz ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum demelidir.
O gün Müslümanlara iyilik, yardım ve nasihat, emr-i ma’ruf, nehy-i münker yapmayı kalbinden geçirmelidir. Hiyanet edene nehy-i münker yapmalı, razı olmamalıdır. Böyle niyet edince, onun her işi İBADET olur. Dünyada kazandığı şeyler de, caba olur.
İKİNCİ İHTİYAT:
En az binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşayamiyacağını düşünmelidir.
Mesele fırıncı, kuyumcu, dokumacı,demirci, ipliçi ve daha nice sanatkarlar, hep onun için çalışıyor. O hepsine muhtaçtır. Herkes onun için çalışıp, ona hazırlayıp da,onun boş oturması, kimseye faydalı olmaması doğru olurmu?
Dünyada herkes yolcudur. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lazımdır. Her Müslüman böyle düşünmelidir. Vazifesine başlarken, Müslüman kardeşlerine yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım, din kardeşlerimin benim işlimi gördükleri gibi, bende onlara hizmet edeceğim demelidir.
Bütün san’atlar farzı kifayedir. Bu farzlardan birini yapmayı, yani bir san’at sahibi olmayı düşünmelidir. İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara faydalı olan bir meslek, bir san’at seçmektir. Yani öğle bir işi görmeli ki eğer o iş olmasa, müslümanlar sıkıntı çeker olsun.
Sarraflık, nakkaşlık, kalaycılık, hafriyatçılık gibi meslekler değil. Çünkü bütün bunlar, dünyayı süslemektir Mubah oldukları halde, bunları yapmamak daha iyidir.
Erkekler için ipek elbise dikmek ve kullanacakları altın eşya yapmak ise, zaten haramdır. Din büyüklerinin beğenmediği, yiyecek maddesi ve kefen satmak, mekruhtur. Çünkü bu alışveriş, insanların acıkmasını ve ölmesini beklemek demektir. Kasaplık da mekruhtur. Kalb katılığını tevlid eder.
Faizin (ribanın) inceliklerinden korumak zor olduğundan sarraflığı da mekruh görmüşlerdir.
Fuadeyli İyad (r.a.) oğlunun, bir kimseye vermek için altın tartığını ve üzerindeki kirleri temizlediğini gördü.
Buyurdu ki;
-“Ey oğlum, bu senin için iki hac ve iki umreden daha faziletlidir.”
İyi etmek zannı ile insanların canını yakan kan alıcıkla meşgül olmak, elbisesini temiz tutmaya mani olan dibağcılık ve çöpçülük gibi işler de selefin sevmediği meslekler arasındadır. Çobanlık yapmak da böyledir.
Çok konuşmaktan ve pahalı satmaktan kaçınılmadığı için dellalıktan alınan ücreti de mekruh saymışlardır.
Hadisi şerif’te (a.s.v.)
-“En iyi ticaret, bezzazlıktır. Kumaş satmaktır. En iyi san’at, terziliktir.” Buyurdu.
Hadisi şerifte (a.s.v.) buyuruldu ki;
-“Eğer cennette ticaret olsaydı, bezzazlık olur, cehennemde olsaydı saraflık olurdu.”
ÜÇÜNCÜ İHTİYAT:
Dünya işleri, ahiret işlerine mani olmamalıdır.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri; kendimiz ve çoluk çocuğumuz için Helal rızık peşinde koşan, Helal rızık için çabalayan Helal rızık yiyen Kullarından eylesin. Amin….
Fuad Yusufoğlu
Ticarette dinini kayırmak- 2
01 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (cin tepesi) Nusaybin
ÜÇÜNCÜ İHTİYAT:
Dünya işleri, ahiret işlerine manı olmamalıdır. Ahiret için ticaret yerleri camilerdir.
Allah-u Teala (c.c.);
-“Mallarınız ve çocuklarınız, Allah-u Teala(c.c.) yı hatırlamanıza mani olmasın.” Buyuruyor. Münafıkun- suresi ayet: 9. Yoksa ziyan edersiniz.
Ömer (Radiyallah-u anhu) buyurdu ki;
-“Ey tüccarlar! Önce ahiret rızkını kazanın! Sonra dünya rızkına çalışın.”
Büyüklerimizin adeti, akşam sabah ahiret için çalışmak idi.Ya camilerde durur ibadet ve zikir ile meşgül olur, ya ilim meclisinde otururlardı.
Hadis-i şerifte (a.s.v.) buyuruldu ki;
-“Melekler insanların amel defterini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yapılmış ise, ikisi arasında yapılanları ona bağışlarlar.
Yine (a.s.v.) buyuruldu ki;
-“Gündüz ve gece melekleri, gidip gelirken birbirleriyle karşılaşınca hak Teala kullarını nasıl bıraktınız? Buyuruyor. Ya Rabbi, namazda bulduk ve namaz kılarken bıraktık, derler. Allah-u Teala (c.c.) da, şahid olun onları afettim, buyuruyor.
DÖRDÜNCÜ İHTİYAT:
Çarşıda, işte, Allah-u Teala (c.c.) yı zikir tesbih etmeli, her an O‘nu hatırlamalıdır Dili ve kalbi boş kalmamalıdır. İyi bilmelidir ki, o anda kaçırdığını, bütün dünyayı verse bir daha eline geçiremez.
Gafiller arasında ZİKRİN SEVABI ÇOK OLUR. Peygamber Efendimiz (a.s.v.) Buyurdu ki;
-“Gafiller arasında Allah-u Teala (c.c.) yı zikreden kimse, kurumuş ağaçlar arasında bulunan yeşil fidan gibidir. Ölüler arasındaki canlı gibidir ve harbte kaçanlar arasında arslan gibi dövüşenler gibidir.”
Bir kere daha Buyurdu:
-“Çarşıya giderken; La ilaha illalahü vahdehü la şerikeleh,lehül-mülkü ve lehül-hamduyuhyi ve yümit, ve hüve hayyun la yemüt, biyedihil-hayr ve hüve ala külli şey’in kadir. Diyen kimseye iki milyon sevab yazılır.”
Cüneyd-i bağdadı (k.s.) bir gün buyurdu ki;
-“Pazarda çok kimse vardır ki, sofiler halkasında oturanlardan daha kiymetlidir.”
Ve yine Cüneyd-i Baüdad’i (k.s..) buyurdu;
-”Öyle kimse tanıyorum ki, çarşıda her gün üç yüz rekat namaz kılmakta ve otuz bin tesbih okumaktadır.”
Bazıları da bu kimse kendisidir, demişlerdir.
Hülasa, dine, ibadete yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara hep böyle sevab vardır. Yalnız para kazanıp, dünye malı toplamak için çalışanlar sevabtan mahrum kalır. Hatta bunlar camida namazda iken de, kalbleri dükkanın hesabındadır. Fikirleri dağınıktır.
BEŞİNCİ İHTİYAT: Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela,
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah (c.c.) Bizleri ve sizleri Dünayanın geçici güzelliğine kanmadan ahireti için çok çalışan kullarından Eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Ticarette dinini kayırmak- 3
01 Temmuz 2008Girnavas Şelalesi (Nusaybin)
BEŞİNCİ İHTİYAT:
Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra dönmemelidir. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mal kazanmak için deniz ve diğer yolculuklara dalmamalıdır.
Muaz ibn Cebel (Radiyallah-u Anhu) buyuruyor ki;
-“İblis’in Zelnebur isminde bir oğlu vardır. Onun vekilidir. Pazarlarda dolaşır (Allah(c.c.) ona la’net eylesin.
- Ve ‘Pazara git, yalan söyle, yemin et.’ Deyip insanların kalbine hile ve hiyanet sokar. Önce gidip, geç dönenlerden ol, diye çok takılır.’
O halde, ilim meclisinde bulunmadan, sabah zikir ve tesbihlerini yapmadan ve kuşluk namazını kılmadan gitmemek lazım geliyor. Kendine bir gün yetecek kadar kar edince dönmeli ve cami’de bulunmalıdır.
Ahreti kazanmakla meşgül olmalıdır. Çünkü ahiret hayatı SONSUZDUR ve ona ihtiyaç çoktur. Ve ahiret ticaretinde iflas etmek üzeredir.
İmam-i A’zem Ebu hanife’nin hocası Hammad ibn seleme (Rahmetullah-i aleyhime) baş örtüsü satardı. Her gün iki habbe kazanınca eşyayı toplar pazardan çıkardı.
Hadisi şerifte buyuruldu ki;
-“En fena yer pazardır. Pazardekilerin, esnafın en fenası da erken gidip geç çıkandır.”
İbrahim ibn beşar, İbrahim ibn Edhem (r.a.) e dedi ki;
-“ Bü gun erken gideyim.”
İbrahim ibn Edhem (r.a.) Dedi ki;
-“Ya ibn Beşar, sen arıyorsun ve seni de arıyorlar. Seni arayan seni bırakamaz. Senin aradığın ise senden ayrılamaz. Aradığın yetecek miktar olsun, fazlasını boş ver. Nice harislerin mahrum ve nice zayıfların merzuk (rızıklanmış) olduklarını görmüyor musun?”
Dedi ki;
-“Benim bir bakkalda olan bir danktan ( bir ölçü) ziyade hiçbir şeyim yoktur.”
Buyurdu ki;
-“Öyleyse daha ne istiyorsun?”
Büyüklerden bazısı, dükkana haftada iki gün giderdi. Bir kısmı da Cuma’dan başka her gün gider, öğle namazında geri dönerdi. Bir kısmı nihayet ikindiye kadar alişveriş ederdi. Hepsi günlük ihtiyacı kadar kazanınca camiye giderdi.
ALTINCI İHTİYAT: Şüpheli şeylerden kaçınmaktır.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytana uymayan, Kimseyi aldatmayan, kimse de aldanmayan ve HELAL rızık peşinden SA’Y eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Ticarette dinini kayırmak- 4
01 Temmuz 2008Baverne köyü (Nusaybin)
ALTINCİ İHTİYAT:
Şüpheli şey’lerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan zaten ASİ ve fasık olur. Şüpheli olduğu bir şey’de müftülere değil, KALBİNE DANIŞMALIDIR. Tabiî ki kendisi gönül sahiplerinden ise, bu çok kıymetlidir.
Kalbinin beğenmediği bir şey’i yememelidir. Zalimlerle, hile ve hiyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkanında haram şey satanlarla alişveriş etmemelidir. Zalimlere veresiye satmamalıdır. Çünkü öldükleri zaman üzülür. Halbuki zalimler ölünce üzülmek günahtır. Onların zenginliklerine sevinmemelidir.
Zulma yardım edeceğini bildiği halde onlara bir şey satmak, o zulümde ona ortak olmaktır.
Mesele;
İslamiyetin aleyhinde çalışanlara kağıt satmak günahtır.
Velhasıl herkesle muamele etmemelidir. Doğru insan aramalıdır. Demişlerdir ki:
Bir zaman vardı, pazara çıkan herkes
-“Kiminle alişveriş edeyim? derdi.
-“Kiminle istersen et, herkes ihtiyatlara DİKKAT ediyor, alışveriş ilmini biliyor.” derlerdi.
Sonraları öyle zamanlar geldi ki, şundan şundan başkası ile alışveriş etmeyin derlerdi. Bir zaman gelmek korkusu vardır ki, alışveriş edecek kimse bulunmayacaktır.
Bunu çok zaman önce söylemişlerdi. Bizler belki de, büyüklerimizin korktuğu o zamana kaldık. Kiminle olursa olsun, alışveriş edilmektedir. İlimden, dinden haberi olmayanlardan duyup,
-“Bugün dünyanın her tarafı böyle oldu. Hepsinden haram vardır.” Diyorlar
Bu söz çok yanlıştır. Hiç de dedikleri gibi değildir. Bunu bundan sonra anlatacağız İnşaalah-u Teala.
YEDİNCİ İHTİYAT:
Alışveriş yaptığı kimse ile olan sözlerini, haraketlerini, aldığını, verdiğini, muamelesini iyi ve doğru hesap etmelidir. Kiyamette bunların hepsinden hesap vereceğini bilmelidir. Herkesten, yaptığı adalet sorulacaktır.
Büyüklerden biri, bir tüccarı ru’yada görüp;
-“Allah-u Teala (c.c.) sana ne yaptı?”dedi.
-“Önüme elli bin sahife koydular: Ya Rabbi bu sahifeler kimlerindir? dedim.
Buyuruldu:
Elli bin kişi ile alişveriş yapmışsın;
Her sahife bunların birisi ile olan muameleini göstermektedir. dediler. Baktım, her sahifede bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm” dedi.
Bir kuruş hile yapan, bir kuruş hak yiyen, cezasını çekecektir ve hiçbir şeyin yardımı olmayacaktır.
İşte buraya kadar, büyüklerimizin hallerini ve şeriatimizin yolunu göstermiş oluyoruz. Bu gün bu yol unutulmuş, bilen de kalmamıştır. Bu gün bunlardan birisini yapana çok SEVAB verilir.
Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;
-“Bir zaman gelir ki, o zamanın Müslümanları, bugün sizin gösterdiğiniz ihtiyatın onda birini yaparsa, ahrette azaptan kurtulur.”
Sebebini sorduklarında;
Peygamber Efendimiz (a.s.v.) Buyrudu ki;
-“Çünkü sizler hayır işlemeye çok yardımcı buluyorsunuz. İşleriniz bu sebeple kolay oluyor. Onlar yardımcı bulamiyacakları gibi, gafiller arasında da yabancı kalacaklardır. Cahiller arasında garip kalacaklardır.”
Bu hadisi şerifi bildirmekten maksadımız, müslumanların, zamanın halını görüp, ümitsizliğe düşmemeleri içindir. O halde, bu zamanda yukarıda yazılanların hepsini, kim yapabilir diyerek ye’se düşmek doğru değildir.
Ne kadar yapabilirse o kadar kâr eder. Ahretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir. Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fakir yapar. Sonsuz saadete sebep olacak bir fakirliğe de katlanılabilir.
Bahusus bir çok kimse, birkaç şey kazanmak için nice fırtınalı havalarda sıkıntı yolculuklara, bir rütbeye kavuşmak için nice mahrumiyetlere katlanıyor. Halbuki, ölüm gelince, bütün elindekiler gidecektir. Boşuna didinmiş olacaktır.
BİR KİMSE EBEDİ SAADETİ İÇİN ÇALIŞIYORSA, KENDİSİNE YAPILDIĞI ZAMAN SEVMEDİĞİ BİR MUAMELEYİ, BAŞKALARINA DA YAPMASIN.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizleri ve sizleri Alişverişlerinde kimseyi aldatmayan HELAL Rızık için evinden çıkan ve Helal rızık ile evine dönen kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Arkadaşlık ve dostluğun hakları(-Kardeşlık akdi-)
02 Temmuz 2008Çağ-çağ baraji (Nusaybin)
Bir kimse ile arkadaşlık veya kardeşlık akdedince, nikah akdi gibi bazı haklar ortaya çıkar.
Peygamber efendimiz (Salallah-u aleyhi vesselem) buyuruyor ki;
-“İki kardeş birbirini yıkayan iki el gibidir.”
Ebu hüreyre (radiyallahu anhu) nun yanına birisi geldi ve:
-“Seninle dost ve kardeş olmak istiyorum.” Dedi.
Ebu Hureyre (r.a.):
-“Kardeşliğin hakkını bilyormusun? Diye sordu.
Adam;
-“Hayır.”dedi.
Ebu Hüreyre (r.a.);
-“Kendi altın ve gümüşünü benim saymayı daha çok sevmendir.”Deyince
Adam;
-“Henüz o makama çıkmadım.” Dedi.
Ebu Hüreyre (r.a.);
-“Öyleyse vazgeç, bu senin işin değildir.” buyurdu.
Hadisi şerifte;
-“Mu’min hep mazereti, münafık de hep ayıp arar.” Buyuruldu. Bir iyilikle on kusuru örtmek lazımdır.
Peygamber Efendimiz(Salallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;
-“Kötü arkadaştan sakınınız. Bir kötülük görürse, açığa vurur, iyilik görürse kimseye bahsetmez.”
Her kusura bir mazeret, bir te’vil bulmaya uğraşmalıdr. Mazur görmeli, en iyi şekilde amel etmeli, su-i zan etmemelidir.
Çünkü:
SU-İ ZAN HARAMDIR.
Peygamber efendimiz (Salallahu aleyhi vesellem) buyurdu:
-“Allah-u Teala(c.c) mu’minler hakkında dört şeyi haram etmiştir:
-“Mallarını almak,
-“Kanlarını akıtmak,
-“Giybet etmek ve onlara su-i zan etmek.”
İsa (Aleyhisselam) buyurur ki;
-“Arkadaşını uyurken görüp, üzerindeki elbiseyi kaldırıp avret yerini açan kimse hakkında ne dersiniz?”
-“ Ey Allah’ın Resulu bunu kim yapar” dediklerinde
İsa (aleyhisselam);
-“Siz yaparsınız. Bir din kardeşinizin ayıbını gördüğünüz zaman, onu ifşa ede, başkaları da bilsin diye söylersiniz.” Buyurdu.
Büyükler buyuruyor ki;
Bir kimse ile bir dostluk yapmak istersen, ona kız ve sonra gizlice bir adam gönderip, onun yanında seni kötülemesini söyle. Eğer senin sırrını ifşa ederse, onunla arkadaşlık yapma.
Ve yine demişlerdir ki;
-“Allah-u Teala (c.c.) nın senin hakkında bilip de sakladığı şey’i bilip de saklayan kimseyi sev.”
Birisi bir dostuna gizli bir şey söyledi ve
-“Hatırında mıdır?” dedi.
-“Hayır unuttum.” Dedi.
Buyuruldu ki;
-“Dört vakitte tutumunu değiştiren arkadaşlığa layık değildir;
Kendisinden bir şey istediğinde,
Kızgınlık anında,
Tamaa düştüğü sırada
Ve şehvetinde. Böyle anlarda da dostluk hukukuna riayet etmelidir.
Hazreti Abbas, oğlu Abdullah (Radiyallahu anhuma) a buyurdu ki;
-“Ömer (Radiyallahu anhu) seni kendisine yakın tutuyor. Ve yaşlilardan çok sana kıymet veriyor.
-“Beş şey’ çok dikkat eyle;
-“Hiçbir sırrını açığa vurma,
-“Huzurunda gıybet etme,
-“Ona hiç yalan söyleme ne emrederse yap
-“Ve senden hiçbir zaman hıyanet ve itaatsızlık görmesin.”
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizlere ve sizlere HİYANET ETMEYEN Arkadaş ve dostlar İhsan eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Arkadaşlık ve dostluğun hakları- 2- (-Kardeşlık akdi-)
02 Temmuz 2008Güneşin Batışı (Nusaybin)
Biliniz ki;
Herhangi bir mes’elede ihtilaf ve munakaşa etmek gibi, SEVGİ’Yİ YOK EDEN BİR ŞEY YOKTUR. Arkadaşlarının, dostunun sözünü redetmek, ona cahil ve ahmak, kendisine ise akıllı ve faziletli demektir. Ona karşı kendini büyük görmek ve ona hakaret gözü ile bakmaktır. Bu ise dostluğa değil, düşmanlığa yakındır.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;
-“Din kardeşinin söylediğine itiraz etme, onunla alay etme ve verdiğin sözde dur.”
Din büyükleri buyuruyor ki;
Din kardeşine:
-“Hadi kalk “ dediği zaman
-“Nereye?” diye sorsa,
Arkadaşlığa layık değildir. Belki, kalkmalı ve sormalıdır. Velhasıl muhabbeti, sevgiyi ayakta tutan her şeyde ve her işde uygunluktur. Onu sevdiğini ve acıdığını söylemelidir,
Peygamber efendimiz(Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor:
-“Bir kimse, bir kimseyi seviyorsa, ona sevdiğini söylesin.”
Bunun için (a.s.v.) buyurdu:
-“Eğer böyle yaparsanız, onun kalbinde sevginiz doğar ve bir başka taraftan muhabbet artar.”
Her halını sormalı, üzüntü ve neşesine ortak olduğunu bildirmeli, onun üzüntü ve neşesini, kendi üzüntü ve neşesi bilmelidir. Onu çağıracağı zaman, iyi isimlerle çağırmalı, onun sevdiği isimlerle çağırmalıdır.
Hazreti Ömer(Radiyallah-u Anhu) buyurdu:
-“Dostluk kardeşlık üç şeyle saf olur.
Onu en iyi isimlerle çağırmakla,
Ondan önce selam vermekle,
Oturmakta onu kendine tercih etmekle.”
Sevgi alametlerden bir de, ehlini, çocuklarını ve hallerini ve onlarla alakalı şeyleri övmelidir. Zira bunun sevgide çok te’siri vardır. Yaptığı her iyiliğe şükretmelidir.
Hazreti Ali (Radiyallahu anhu –Kerememallahu vechu) buyuruyor ki;
-“Din kardeşinin iyi niyetine şükretmeyen, iyi işe de şükretmez.”
Olmadığı yerde ona yardım etmeli, hakkında söylenen kötü sözleri söyleyene çevirmelidir. Onu kendisi gibi bilmelidir. Yanında sevdiği bir kimse için alçakça konuşana karşı susmak, sevdiğine büyük cefa olur. Bu, sevdiğini dövdüklerini görüp, ona yardım etmemeye benzer. Zira dil yarası daha büyüktür.
Büyüklerden biri der ki;
-“Birisi sevdiğim bir kimseden konuşurken, o sevdiğimin orada bulunduğunu, söylenenleri dinlediğini ve söylediklerimi onu duymasını istemediğim olmamıştır.“
Ebu’d-Derda (r.a.) yerde yatan iki inek gördü. Birini kaldırınca, diğeri de kendiliğinden kalktı. Bunu görünce ağladı. Ve
-“Allah (c.c.) için kardeş olanlar böyle olurlar. Kalkarken de, yürürken de BERABER OLURLAR.”
Din kardeşine ilim ve dinde olanları öğretmelidir. Çünkü Allah (c.c.) için kardeş olanların birbirini cehennemden koruması, dünya sıkıntılarından korunmalarından mühimdir. Öğretir de, öğrettiği ile amel etmezse, nasihat etmeli, yol göstermeli ve onu Allah-u Teala (c.c.) nın azabi ile korkutmalıdır.
Fakat bu nasıhatın acımadan dolayı olduğunu anlatmak için de, yalnız yerde nasıhat etmelidir. Çünkü kalabalıkta Nasihat ağır ve yersiz olur. Söylerken de, sert değil, tatlılıkla söylemelidir.
Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu ki;
-“Mu’min mu’minin aynasıdır, yanı kendi ayıp ve noksanlarını ondan öğrenir.”
Bir din kardeşin sana, kimsenin olmadığı bir yerde tatlılıkla bir kusurunu söylerse teşekkür etmelisin. KIZMAMALISIN. Bu şuna benzer ki, bir kimse sana koynunda yılan veya akrep var dese, bu sözüne kızmasın hatta memnun olursun. İnsandaki bütün kötü sıfatlar, yılan ve akrep gibidir. Fakat acı ve yaraları kabirde anlaşılır. ACILAR RUHADIR. Öyleyse onların acısı ve can yakması bu dünya yılanlarının bedeni acıtmasından daha şiddetlidir.
Hazreti Ömer (r.a.) buyurdu:
-“Ayıplarımı bir hediye gibi önüme getirene. Allah (c.c.) merhamet eylesin.”
Selman-ı Farisi (r.a.) yanına gelince:
-“Ey Selman doğru söyle beğenmediğin hallerden bende hangisini gördün ve duydun.” Buyurdu:
Selman Farisi (r.a.):
-“Beni bu hususta konuşmaktan afv eyle.” Dedi.
Hazreti Ömer (r.a.):
-“Muhakkak öğrenmek istiyorum.” Buyurunca ve çok zorlayınca
SelmanFarisi (r.a.):
-“Duydum ki, evinizde günde iki defa yemek yeniyor ve gündüz ve gece giymek üzere iki gömleğin varmış.” Dedi.
Hazreti Ömer (r.a.):
-“Bundan sonra bunları da yapmayız. Başka hiçbir şey duydun mu?.”Buyurdu.
Selman Farisi (r.a.):
-“Hayır duymadım.” Dedi.
Bütün bunlar kendi ayıp ve kusurlarını bilmediği zamandır. Şayet ayıb ve kusurunu bilirse, ima ile nasıhat etmeli açıkça söylememelidir. Eğer bu ayıp, sana karşı yaptığı bir kusur ise, onu örtmek ve bilmemezlikten gelmek lazımdır. Fakat dostlukta bir değişiklik olmamalıdır.
Eğer bir değişme olacaksa; yalnız yerde onu azarlamak, ondan ayrılmak ve kesilmekten daha iyidir. Kesilmek de, hakkında fena söylemek ve ona dil uzatmaktan daha iyidir.
Arkadaşlıktan maksat kendi ahlakını, arkadaşlarından, din kardeşlerinden gelecek bazı şey’lere katlanmakla düzeltmektir. Yoksa onlardan iyilik beklememelidir.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri kendi rızası istikametinde İyi arkadaşlık edinen ve arkadaşlık hakkını ifa eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu