‘Tabiin’ Kategorisi için Arşiv

Duruca (Kertven) köyü

İbn-i Sirin (Radiyallah-u anh)- 7

İbn-i Sirin (r.a.) hiçbir müslümana HASED ETMEZ, her müslümana çokça nasıhat verirdi.

Bu hususta;

-“Ben, ne din, ne de dünya hususunda kimseye hased etmedim. Bu Allah-u Teâlâ’nın bana olan EN BÜYÜK Nİ’METLERİNDEN BİRİDİR.” Buyurdu.

Kendisinden nasihat isteyenlere;

-“Sakın hiç kimseye hased etme, Zira o adam, Cehennemliklerden biri ise, sonu Cehenneme olan fani dünya ni’metleri hakkında ona nasıl hased edeceksin? Eğer Cennetliklerden biri ise, bu takdirde ona uymalı ve imrenmelidir. Hased etmene yine mahal yoktur! Senin için hayırlı olan da budur.”

Cömertlik hususunda Eshab-i Kiram (r.a.) ve Tabiin (r.a.) in halini anlatmak isteyerek şunu buyurdu;

-“Biz öyle CÖMERD KİMSELERE YETİŞTİK Kİ, ONLAR TABAKLAR İÇİNDE MEYVE HEDİYELEŞİR GİBİ, GÜMÜŞ PARA İLE HEDİYELEŞİRLERDİ.”

Kardeşlerine iyilik yapmayı, genişlik ve rahatlık vermeyi ve birbirlerini sevindirmeyi çok sevrdi. Kapısının önünde bağlı bir katırı vardı. Her kim ona binerek bir yere gimeye muhtaç olursa, gelip katırı alır ve istediği yere gidip gelirdi.

Kendisinin bunu severek kabul ettiğini bildikleri için, izin almaya ihtiyaç duymazlardı.

Misafire ikramı çok sevip, hizmeti de bizat kendisi yapardı. Kendisine bir misafir geldiği zaman, misafirin yanında ve memleketinde bulunmayan bir şey ile ikramda bulunmaya çalışırdı.

Sadaka-ı fıtr olarak vereceği yiyecek maddesini iyice temizler ve kaba doldurarak verirdi.

Birine;

-“Nasılsın, Ne haldesin?” diye sorduğunda

Adam da;

-“Ne halde olacağım, ailesi kalabalık olan, parası olmayan ve üstelik BEŞYÜZ DİRHEM BORCU BULUNAN BİR ADAMIN HALI NASIL OLUR?” Diye cevab verdi.

İbn-i Sirin (r.a.) hiç konuşmadan hemen evine gitti. Bin dirhem alıp, adama götürerek;

-“Al, beşyüz dirhemi borcuna ve beşyüz dirhemi de çoluk çocuğuna harcarsın.” Dedi.

İbn-i Sirin (r.a.) hemen ilave etti;

-“Bundan sonra ben hiç kimsenin halini sormam ve kimseye ‘nasılsın’ demiyeceğim.”

Ya’ni soracağı kimsenin derdi ile alakadar olamıyacaksa nasıl yapacağını demek istedi.

Vefatinda otuzbin dirhem olan borcunu oğlu Abdullah ödedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbn-i Sirin (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

İbn-i Sirin (Radiyallah-u anh)- 8

İbn-i Sirin (r.a.) bir defasında, kefil olduğu kimse ve kendisi bocu ödeyemeyince hapsettiler.

Akşam olunca zindancı onu serbest bırakmak istedi Ve;

-“Şimdi evine git! Sabah erken gelirsin.” Dedi.

İbn-i Sirin (r.a.) Bu teklifi beğenmedi vazifesini tam yapmasını istedi. Ve;

-“SANA VERİLEN VAZİFEYE HİYANET ETMEK SÛRETİYLE, BANA İYİLİK ETME!” Buyurdu.

Hapisteyken, Enes Bin Mâlik (r.a.) vefat edince, vasiyet üzerine hapishaneden çıkarılıp, cenaza namazını kıldırdı.

İbn-i Sirin (r.a.) yanında ölümden bahsedildiği vakit kas katı kesilir ve bütün a’zaları haraketsizleşirdi. Hastalık hâlinde tamamen Allah-u Teâlâ’ya müteveccih bulunurdu.

Vefatından önceki hastalığında ziyaretçilerin;

-“Nasılsınız?” sualine karşılık;

-“Şiddetli bir belâ içindeyim. Acıkıyorum, yiyemiyorum. Susuyorum, kana kana su içemiyorum. Uzun müddet uyuyorum, fakat biraz uyuklamadaki zevki dahi bulamiyorum.” Cevabını vererek DUA İSTERDİ.

İbn-i Sirin (r.a.) Sıdk Hakkında;

-“Kibar bir kimse için söz, yalana ihtiyaç göstermiyecek derecede geniştir.” Buyurdu.

-“Edeblerden hangisi Allah-u Teâlâ’ya daha yakındır?” Sualına ;

-“Allah-u Teâlâ’yı Rab tanımak, O’na itaât ederek haraket etmek, neş’e ve ni’met zamanında Allah-u Teâlâ’ya hamd etmek ve sıkıntıda sabretmek.” Cevabını verdi.

Gönülleri fetheden, insanlara doğru yolu gösteren çok kıymetli vecizeleri vardır;

-“Kişi hayırlı amel işledikten sonra, onu bırakmasın. Zira, tövbeden sonra tekrar geri dönen felâh (kurtuluş) bulduğu yoktur.”

-“İfrat etmeksizin dostunu azıcık eksik sev; belki günün birinde sana düşman olur. Yine ifrat etmeksizin düşmanına azıcık buğz et; belki günün birinde senin dostun olur.”

Rivayet ettiği Hadis-i Şerifler;

-“Anasına babasına âsi olduğu halde anne ve babası ölen kimse, onlar öldükten sonra onlar için hayır duâ’da bulunursa, Allah-u Teâlâ onu iyilerden, ana ve babasına itaât edenlerden yazar.”

-“Kim oruçlu olduğu halde unutarak yiyip içerse orucuna devam etsin.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

(Aşağıdaki kaynaklardan faydalanılmıştır)

(1- Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye sh. 1019)(2- Faideli bilgiler sh. 396)(3- Vefeyât-ul-a’yân cild-4, sh. 181)(4- Tabakt-ı İbn-i Sa’d cild- 7, sh.193)(5- Hilyet-ül-evliya cild-2, sh.263)(6- Tarih-i Bağdad cild-5, sh.331)(7- Tehzib-üt-tehzib cild- 9, sh.214)(8- Şezerât’üz-Zeheb cild-1 sh.138)(9- Tehzib-ul-esmâ ve’l-luga cild- 1, sh.106)(10- Miftah-üs-seâde cild-1, sh. 336- 337)(11-Tabakat-ul-kübra cild- 1, sh. 36)(12- Rehber ansiklopedisi cild-8, sh. 33-34)



Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbn-i Sirin (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas civarı (Nusaybin)

Abdullah bin Kesir (İmâm-i İbn-i Kesir) Radiyallah-u anh;

Tabiin devrinde Mekke’de yetişen meşhur kırâat âlimlerinden. Allah-u Teâlâ’nın kelâmı olan Kur’an-i Kerim’in kırâatini (okunuşunu), Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in okuduğu gibi bildiren âlimlerin ikincisi. Adı, Abdullah bin kesir bin Muttalib’dır. Künyesi, Ebû said veya Ebû Muhammed’dır. Ebû Bekir veya Ebus-Salt künyeleri de vardır.

“Darı” lakabı ile tanınmıştır. ‘Darı’ denmesinin sebebi, önce attar idi, yani güzel kokular satardı. Araplar, atara ‘Darı’ derler.

Bahreyn’de bulunan ve Dârın denen, koku getirlen bir yerin adıdır. Başka rivayetler de bildirildi. Ailesi Aslen İran’lıdır. Kisra, babalarını gemilerle Yemen’in San’a şehrine göndermişti. Habeşlilerin, kendilerini buradan çıkarması üzerine Mekke’ye göç etmişlerdir.

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.) 45 (M. 665) yılında Mekke’de doğdu. Orada Eshab-i Kiramın (r.a.) ve Tabiin (r.a.) in büyüklerinden Abdullah bin Zübeyr (r.a.), Halid bin Zeyd Ebû Eyyûb-l Ensarı (r.a.), Enes bin Mâlik (r.a.), Mücahid bin Cebr (r.a.) ve Abdullah ibn-i Abbâs (r.a.) ın kölesi Derbas (r.a.) a yetişip onlardan ilim aldı, hepsinden rivayette bulundu.

Kur’an-i kerim’in kırâatini arz yolu ile Abdullah bin Sâib (r.a.) den aldı. Yanı başından sonuna kadar ona okuyup hatim etti. Abdullah bin Sâib (r.a.) de, Übeyy bin Ka’b (r.a.) den, O da, Hazreti Ömer bin Hattab (r.a.) dan kıraat ettiler. Bu okuyuş Zeyd bin Sâbit (r.a.) ve Abdullah bin Abbas (r.a.) gibi Eshab-i Kiram vasıtası ile Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den bildirmişlerdir.

İslâmı ilimlerden biri de, KIRÂAT İLMİDİR. Bu ilim sayesinde, Kur’an-i kerim’in okunuşu değiştirilmekten ve bozulmaktan korunmuştur.

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.) ve diğer kırâat âlimleri Kur’an-i Kerim’in okunuşu zabt hususunda çok büyük itina ve ihtimam göstermişler.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in okuduğu şekilde Müslümanlara ta’lim etmişler, öğretmişlerdir. Eshab-i Kiram’ın ve diğer büyük kırâat imâmlarının, akıllara şaşkınlık verecek derecedeki himmetleri, gayretli çalışmaları sayesinde Kur’an-i Kerim’in Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in kırâat ettiği şekil üzere okunması hususu, gayet sağlam ve esaslı bir suretle zabt olunarak emniyet altına alınmış ve NESİLDEN NESİLE İNTİKAL EDEREK ZAMANIMIZA KADAR HİÇ BİR DEĞİŞİKLİĞE UĞRAMADAN GELMİŞTİR.

Bu okunuş şekli, İnşallah KIYAMETE KADAR BÖYLE DEVAM EDECEKTİR.

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.), çok güzel Kur’an-i Kerim okurdu. Sesinin güzelliği ve kırâat bilgisinin yüksekliği sebebiyle okurken her kelimenin, her harfının hakkını verirdi.

Kur’an-i Kerim belaget ve fesahatını, yüksek mânasını canlandırmak hususunda öyle güzel bir edası, öyle bir okuyuş tarzı vardı ki, ZAMANINDAKİ İNSANLAR ARASINDA EŞİNE AZ RASTLANIRDI. O Mekke halkının ilimde önderi ve her zaman insanların, Kur’an-i Kerim’in okunmasını öğrenmek için yanında toplanmaktan vazgeçmediği imâmları idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Kesir (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)

Abdullah bin Kesir (İmâm-i İbn-i Kesir) Radiyallah-u anh; 2

İbn-i Kesir (r.a.) çok beliğ ve fasih konuşurdu. Hitabeti çok kuvvetli idi. Sözlerindeki te’sir çoktu. Beyaz sakalı, uzun boylu iri vucutlu olup, gözleri ve yüzü çok güzeldi. Tatlı esmer bir rengi vardı. Sakalını kına ile boyardı. Halinde sükunet ve vakar alametleri görünürdü. İlmi ve fazileti çoktu.

Birçok kimse, kendisinden ilim alıp kırâat ve hadis-i şerif rivayetinde bulunmuşlardır. Bundan kırâat rivayetinde bulunan iki ravisi vardı. İmâm-i Kunbul (r.a.) ve İmâm-i Bezzi (r.a.)…

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.) in birinci ravisi Kunbul (r.a.) un adı, Muhammed bin Abdurrahman bin Halid bin Muhammed el Mahzûmi (r.a.) dır. Künyesi Ebû ömer, Lakabı Kunbul’dur. 195 (M. 810) yılında Mekke’de doğdu ve 291 (M. 903) de Orada vefat etti.

Hicaz bölgesindeki kırâat âlimlerinin üstadı, hocası idi. Kur’an-i Kerim’in kırâatını, arz yolu ile Ahmed bin Muhammed bin Avn-ı Nebâl (r.a.) den almıştır. Kendisini Mekke-i Mükerreme’de kırâat için halef bırakan da O’dur.

Daha başka birçok âlimden Kur’an-i Kerim’in kırâatını öğrendi. İbn-i Kesir (r.a.) den bildirilen kırâatı da senet vasitesi ile rivayet etmiştir. Zira o Kavas (r.a.) tan, O da Kast (r.a.) dan, O da İbn-i Kesir (r.a.) den rivayet eder.

Hicaz bölgesinde Kur’an-i Kerim kırâatı Kunbul (r.a.) a dayanır. Her taraftan her şehir ve memleketten küçük ve büyük çok talebe, Allah-u Teâlâ’nın kelâmını okumak, öğrenmek ve ezberlemek için ona gelir, hizmetinde bulunarak yüksek derecelere kavuşurlardı.

Ebû Abdullah-ı Kussâ (r.a.) diyor ki;

-“İmâm-i Kunbul (r.a.), Mekke’de büyük vazifeyi üzerine almış bulunuyordu. Çünkü bu hizmet, elbette hayır, iyilik ve fazilet sahiplerinden birine verilirdi. Böylece yaptığı iş ve ona ait hükümler doğruce sağlam olurdu. Kunbul (r.a.) de, zamanında ilim, fazilet ve iyiliklerin hepsini kendisinde toplamış çok istifadeli bir imâm ve âlim olduğundan Mekke’de bu kırâat işine ehil olarak, bu hizmeti ona vermişlerdir.”

İmâm-i Zehebi (r.a.) der ki;

-“Bu hizmete başlaması, ömrünün ortalarında idi. Hizmette güzel bir yol takib etmesi ve yüksek bir ahlakı vardı. Yaşlılığı sebebiyle bu hizmetlerini ölümünden yedi veya on sene evvel bıraktı 291 (M. 903) yılında vefat etti.”

Ona ‘Kunbul’ lâkabının verilmesinin sebepleri ihtilaflıdır. Bazıları ismi olduğunu bildirdiler. Bazıları da, Mekke’de Sakinlerine “Kanabil=Kunbuller” denen bir evden dir dediler.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Kesir (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Aşke keşe Değirmeninden Girnavas’ın görünüşü (Nusaybin)


Bazıları da, İneklerde bir hastalık vardır o hastalığın ilacının adına “kunbul” denir. Eczacılar bunu bilmektedirler. Kendisinde de böyle bir hastalık bulunduğundan, bu ilacı kullanması sebebiyle onunla tanınıp sonra kısaltılarak uzatan (y) harfi kaldırılıp, kısaca “Kunbul” denmiştir. Dediler.

İmâmı Kunbul (r.a.) un bildirdiği kırât, İbn-i Mücahid ve İbn-i Şenbaz tariki ile bildirilmiştir.

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.) in İkinci ravisi Ahmed bin Muhammed bin Abdullah bin Kasem bin Nâfi’ bin Ebû Bezzi (r.a.) dır.

Mekke’deki kırâat imâmlarından olup, Mescid-i Haramın müezzini idi. 170 (M. 864) de vefat etti. İlmi sağlam, bilgisi kuvvetli bir imâm idi.

Babasından, Abdullah bin Ziyad (r.a.) den, ikrime bin Süleyman (r.a.) dan ve Veheb bin Vâdiha (r.a.) dan kırâat etmiştir.

Ondan çok kimseler Kur’an-i Kerim’in kırâatını öğrenip rivayet etmişlerdir. İbn-i Kesir (r.a.) den bildirilen kırâatı, senet vasitesi ile rivayet etmiştir.

Zira İmâm-i Bezzi (r.a.), İkrime (r.a.) den, o da Kast (r.a.) dan, o da İbn-i Kesir (r.a.) den rivayet etti. Bezzi (r.a.), bez yani kumaş satan kimse demektir. Başka, rivayetler de vardır. İmâm-i Bezzi (r.a.) nin kırâatı, Ebû Rebi’ (r.a.) a ve İbnü’l-Habbab Tariki (r.a.) ile rivayet edilmiştir.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Kesir (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Resulullah (a.s.v.) tarafından Veysil Karani (r.a.) ye verilen HIRKA-İ ŞERİF

Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anh) – 1

Tabiin’nin büyüklerinden. İsmi Üveys bin Âmir Karni (r.a.) dir. Yemen’in Karn köyünde doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. 37 (M. 657) senesinde şehid edildi.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in sağlığında Müslüman oldu. Fakat Resûlullah (a.s.v.) i göremediği için SAHÂBİ Olamadı.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) in zamanında Müslüman olduğu için Tabiin’in büyüklerinden olduğu Hadis-i Şerif’te bildirildi.

Hazreti Ömer (r.a.) in halifeliği sırasında Medine’ye geldi. Çok alâka ve hürmet gördü. Önceleri kendi memleketi Yemen’de yaşadı. Sonra Basra’ya gitti.

Veysel karani (r.a.), Yemen’de iken deve güder, geçimini onunla temin ederdi. Geçimi, yaşaması pek sade idi. Hasta, âmâ ve ihtiyar annesinden başka kimsesi yoktu.

Güttüğü develer için belli bir ücret istemez, ne verirlerse onu alırdı. Fakir olanlardan hiç ücret almazdı. Aldığının yarısını SADAKA OLARAK FAKİRLERE DAĞITIR, KALANINI DE KENDİ İHTİYAÇLARINA VE ANNESİNE HARCARDI.

Müslüman olduktan sonra bütün ömrü boyunca boyunca Sevgili Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in AŞKI İLE YANIP TUTUŞMUŞTUR. Bir an bile Rabb’ini unutmamıştır. Kulluğunda o dereceye ulaşmıştır ki, her hali, her haraketi ve her sözü İNSANLARA İBRET VE NASİHAT OLMUŞTUR.

Kimseden incinmemiş ve kimseyi incitmemiştir. ONUN EN ÖNEMLİ VASFI, PEYGAMBER EFENDİMİZ (Sallallahu aleyhi ve selem) E AŞKI, İBADETTE CANLA BAŞLA DEVAM ETMESİ VE ANNESİNE SAYGISIDIR. Annesine çok hizmet edip, hayır duasını almıştır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu alayehi ve selem) i görmeği çok arzu ediyordu. Defalarca Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i görmek için annesinden izin istedi. Annesi kendisine bakacak kimsesi olmadığı içi izin veremedi.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Üveys-i Karni ihsan ve iyilikte tabiinin hayırlısıdır.” Buyurdu.

Resulullah Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi ve selem) zaman zaman mübarek yüzünü yemene döndürür ve;

-“Yemen tarafından rahmet rüzgarı estiğini duyuyorum.” Buyurdu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Kıyamette Allah-u Teâlâ (c.c.) Üveys sûretinde yetmişbin Melek yaratır ve üveys-i onların arasında ARASAT’A GÖTÜRÜRLER. Cennete gider ve Allah-u Teâlâ’nın dilediği (bildirdiği) nden başka mahluk hangisinin Üveys olduğunu bilmez.” buyurdu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Geliye Şam’e Mevki-i Navale sipi (Nusaybin)

Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anh)- 2

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Ümmetimden bir kimse vardır ki, Rebi’a ve Mudar kabilelerinin koyunları kıllarının adedince kişiye kıyamette şefaat edecektir.” Buyurdu.

Arabistan’da bu iki kabilenin koyunları kadar kimsenin koyunu olmadığı söylenmiştir.

Eshab-i Kiram (Rıdvanıllahi aleyhüm ecmain);

-“Ya Resulullah (s.a.v.) bu kimdir?” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Allah’ın kullarından biri,” buyurdu.

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“Ya Resulullah (a.s.v.) biz hepimiz kullarız, ismi nedir?” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“İsmi Üveys .” buyurdu.

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“Ya Resulullah (a.s.v.) nerelidir? Nedir.” Dediler.

Resulullah (Sallahu aleyhi ve selem);

-“Karn’lidir.” Buyurdu.

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“O sizi gördü mü?” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem);

-“Baş gözü ile görmedi.” Buyurdu.

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“Hayret, size bu kadar aşık olsun da, hizmet ve huzurunuza koşup gelmesin.” Dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“iki sebepten; Biri hallerine mağlubdur. İkincisi ise benim dinime bağlılığından dolayıdır. İhtiyar bir annesi vardır. İman etmiştir. Gözleri görmez, el ve ayakları haraket etmez. Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapar, aldığı ücreti kendisinin ve annesinin nafakasına harcar.” Buyurdu.

Eshab-i Kiam (r.a.);

-“Biz onu görür müyüz?” dediler.

Rsulullah (sallallahu aleyhi ve selem) Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“Sen onu kendi zamanında göremezsin.”

Devam edecek

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Geliye Şam’e Navale (Nusaybin)

Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anh)- 3

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“Biz onu görür müyüz?” dediler.

Rsulullah (sallallahu aleyhi ve selem) Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“Sen onu kendi zamanında göremezsin.”

Ama Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) Hazreti Ömer (r.a.) ve Hazreti Ali (r.a.) ye;

-“Siz onu görürsünüz. Bedeni kıllıdır. Sol böğründe ve avucunun içinde bir GÜMÜŞ MİKTARI BEYAZLIK VARDIR. Bu baras hastalığı beyazlığı değildir. O’NA VARINCA, BENİM SELAMIMI SÖYLEYİN VE ÜMMETİME DUA ETMESİNİ BİLDİRİN.” Buyurdu.

Veysel karani hazretleri (r.a.) gece gündüz ibadet ve tâatle vakit geçirirdi. Kendini halktan gizlerdi.

İlk zamanlar herkes ona DİVANE GÖZÜ ile bakıyordu. Sonradan onun büyüklüğünü anladılar, çok ikram ve hürmet göstermeye başladılar.

Bunun üzerine annesinin vefatından sonra karın köyünden çıkıp Kufe şehrine gitti.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu alayhi ve selem) im vefatı yaklaşınca, Sahabe-i Kiram;

-“Hırkanızı kime verelim?” dediler.

Resulullah (Sallallahua aleyhi ve selem);

-“Üveys-i Karni (r.a.) ye verin.” Buyurdu.

Resulullah (a.s.v.) in vefatından sonra Hazreti Ömer (r.a.) işle Hazreti Ali (r.a.) kufe’ye geldiklerinde,

Ömer bin hattap (r.a.) Irak’lılerı toplayıp minbere çıktı ve

-“Ey insanlar, Irak’lı olanlar otursunlar.” Buyurdu.

Hepsi oturdu, bir kişi oturmadı.

-”Sen karn’limi sin?” buyurdu

Adam;

-“Evet dedi .

Hazreti Ömer-ül Faruk (r.a.);

-“Üveysi tanır mısın ?” buyurdu:

Adam;

-“Tanırım, o sizin tarafınızden anılmaya layık olmayan bir kimsedir. Bizim aramızda, ondan ahmak (haşa) ondan akılsız, fakır ve kimsesiz bir kimse yoktur. Divanedir, insanlardan kaçar bir hali vardır” Dedi.

Ömer Bin Hattab (r.a.);

-“Onu arıyorum, nerededir? Buyurdu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Geliye Şam’e Navale (Nusaybin)

Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anh)- 4

Ömer Bin Hattab (r.a.);

-“Onu arıyorum, nerededir? Buyurdu.

Adam;

-“Arne vadisinde develerimize çobanlık yapmaktadır, biz de karşılığına ona akşam yiyeceği veririz. Saçı sakalı karışıktır, şehirlere gelmez, kimse ile sohbet etmez, insanların yediğini yemez; üzüntü ve neşe bilmez, insanlar gülünce, o ağlar, insanlar ağlayınca o güler.” Dediler.

Hazreti Ömer (r.a.);

-“Onu arıyorum.” Buyurdu.

Sonra hazreti Ömer (r.a.) ile Hazreti Ali (r.a.), onun olduğu yere gittiler. Onu namaz kılarken gördüler. Allah-u teâlâ, develerini gütmesi için BİR MELEK VAZİFELENDİRMİŞTİ. Namazı bitirip selam verince,

Hazreti ömer (r.a.) kalktı ve selam verdi. Üveys Selamı aldı.

Hazreti Ömer (r.a.);

-“İsmin nedir?” diye sordu.

Üveys (r.a.);

-“Abdullah (Yani Allah’ın kulu)” dedi.

Hazreti Ömer (r.a.);

-“Hepimiz Allah’ın kullarıyız; esas ismin nedir?” diye sordu.

Üveys-ül Karani (r.a.);

-“Üveys.” Dedi.

Hazreti Ömer (r.a.);

-Sağ elini göster.” Buyurdu.

Üveys sağ elini gösterdi. Hazreti Ömer (r.a.),

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

geliye Şam’e Mevki-i (Navale) Nusaybin

Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anh)- 5

-“Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) size selâm etti. Mubarek hırkalarını size gönderip, (-“Alıp giysin, ümmetime de dua etsin.”) Diye vasiyet etti.”

Üveys-ül Karani (r.a.);

-“Ya Ömer! Ben zayıf, aciz ve günahkar bir kulum. Dikkat buyur, bu vasiyet başkasına ait olmasın?.” Deyince

Hazreti Ömer-ül Faruk (r.a.);

-“Hayır Ya Üveys, aradığımız sensin. Peygamber Efendimiz senin eşkalini ve vasfını belirti.” Cevabını verdi.

Bunun üzerine, ‘Hırka-i Şerifi’ hürmetle öptü, kokladı, yüzüne gözüne sürdü.

Sonra;

-“Siz burada bekleyin.” Dedi.

Yanlarından ayrildı. Biraz ileride ‘Hırkayı’ yere bırakıp, yüzünü yere koydu.

Cenab-i Hakka şöyle dua’da bulundu;

-“Ya Rabbi! Sevgili Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), ben fakir, aciz kuluna Hazreti ömer (r.a.) ve Hazreti Ali (r.a.) ile ‘Hırka-i’ şerif’lerini göndermiş.” Dedi.

GÜNAHKAR OLAN BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN AFFI İÇİN DUÂ ETTİ. BİR ÇOK MÜSLÜMANIN AFFOLDUĞU BİLDİRİLİNCE ‘Hırka-i Şerif-i’ HÜRMETLE GİYDİ.

Veysel Karani hazretleri (r.a.) ne hediye edilen ‘Hırka-i Şerif’ın bir parçası, Van cıvarında İRİSAN BEYLERİNE kadar gelmiş ve 1618 senesinde Osmanlı padişahlarından Osman Han’a getirilip hediye edilmiştir.

Sultan Abdülmecid Han, bu hırka-i şerif için Fatih civarında (Hırka-i Şerif) cami’ini yaptırmıştır. Her sene Ramazan ayında Camekan içinde Halka ziyaret ettirilmektedir.

Tasavvuf’ta büyüklerini görmedikleri hâlde onların ruhaniyetinden istifade ederek feyz alarak, yükselenlere ‘ÜVEYSİ’ denilir. Bu tabir, Veysel Karani hazretleri (r.a.) nin Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) i görmeden feyz alıp, O’na tabi olmak suretiyle tasavvufta yüksek derecelere kavuşmasına benzeterek söylenilmiştir.

‘Üveysi’ demek MURŞİDİ OLMAYAN DEMEK DEĞİLDİR. Görmediği halde Peygamber efendimiz (sallallahu alayhi ve selem) in, ve O’nun varisleri olan EVLİYANIN BÜYÜKLERİNDEN BİRİNİN RUHANİYETİNDEN FEYZ ALIP, YÜKSELMEK DEMEKTİR.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu