‘Tebe-i Tabiin’ Kategorisi için Arşiv

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Süfyan-i Sevri (Radiyallah-u anh)- 13- Nasihatlar

-“Kıymetli kardeşim!”

-“Günlerini gecelerini ve saatlarını boşa geçirme, AHİRETİNE HAZIRLIK YAP. Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmaya bak. Bu da, Allah-u Teâlâ’ya ibadet ve tâatla olur.”

-“Kıymetli kardeşim!”

-“Cömert ol. Bununla Allah-u Teâlâ, sana hesabını kolay yapar. Çok iyilik yap. Kabrinde sana arkadaş olurlar. HARAMLARDAN SAKIN, İMANIN TADINI DUYARSIN. Takva ve Vera’ ehli (haramlardan ve şübhelilerden uzak duran) ile oturup kalk. Allah-u Teâlâ ahretini iyi yapar.”

-“Dünya ve ahretin hususunda, Allah-u teâlâ’dan korkan kimselerle istişare et, onlara danış. Hayırlı işlerde acele et. Allah-u Teâlâ, seninle ma’siyet 8günah olan ve kötü şeyler) arasında perde yapar. Allah-u teâlâ’yı çok an, Allah-u Teâlâ seni dünyaya düşkün yapmaz.”

-“Ölümü çok hatırlarsan, Allah-u teâlâ sana dünya işini hafif kılar. Cennete kavuşmağa arzulu olursan, Allah-u teâlâ seni beğendiği işleri yapmağa muvaffak kılar. Cehennemden korkarsan, dünya musibetleri sana hafif ve kolay olur.”

-“CENNET EHLİNİ SEVERSEN, KIYAMET GÜNÜ ONLARLA BERABER OLURSUN. Günah işleyen ve kötülük yapanları sevmezsen, SENİ ALLAH-U TEÂLÂ SEVER.”

-“Müslümanlardan hiç kimseye kötü söz söyleme. Hiçbir iyiliği hor görme. Açıkta ve gizlide ilk işin Allah-u Teâlâ’dan korkup, yasakladığı şeylerden sakınmak olsun.”

-“Allah-u tâlâ’dan şöyle kork; Ölmüşsün, kabirde başına gelenleri görmüşsün, sonra kıyamet kopup diriltilmişsin, sonra haşr olup, Allah-u Teâlâ’nın huzurunda durmuş dünyada yaptıklarından hesaba çekiliyorsun. Bu sıradaki sıkıntılarla karşılaşıyorsun, sonra cennet ve cehenneme gidiyorsun. Eğer cennete gidiyorsan ebedi ni’metlere kavuşuyorsun, Cehenneme gidersen, çeşit çeşit azablar göreceksin ve orada olup, kurtulma da yok. İşte bütün bunları görüp, başına bir musibet gelmesinden nasıl korkuyorsan, Allah-u teâlâ’dan da öylece kork.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Süfyan-i Sevri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kalecik Köyü (Kelehi) civarı kış manzarası Nusaybin

Abdullah bin mübârek (Radiyallah-u anh);

Devrinin en büyük âlimlerinden. Horasan’da 181 (M. 796) da vefat etti. Babası türk, annesi Harzemlidir. Tebe-i tabiin’den olup, büyük âlim, şaşıranların yol göstericisi, dinin senedi, Hanefi mezhebinin reisi İmâm-i A’zam (r.a.) dan ilim tahsil etti.

Ayrıca zamanın meşhur âlimlerinin derslerine devam ederek hadis ve fıkıh ilimlerinde söz sahibi oldu. Kitabları, kerametleri ve yetiştirdiği talabeleri pek çoktur. Bu talabelerden birisi de mezheb reisi Ahmed bin Hambel (r.a.) dır.

Bir yıl ticaretle uğraşır, kazancının hepsini fakirlere dağıtırdı. İkinci yıl İslamiyeti yaymak için harplere giderdi. İlmi, fıkhı, edebi, zühdü, fesahatı ve vera’i çok idi.

Geceleri ibadet ile geçirirdi. Az konuşmayı kendine âdet edinmiş olup, emin ve sözleri hüccet (senet) idi. Kitablarında yirmi binden ziyade hadis-i şerif vardı. Duası makbul olanlardı.

Bir gün bir a’mâ gelip;

-“Bana dua buyurun da Allah-u Teâlâ gözlerime görme kuvveti versin.” Dedi.

Bunun üzerine Abdullah bin Mübârek (r.a.) Allah-u Teâlâ’ya yalvararak dua eyledi ve derhal a’mâ’nın gözleri eskisi gibi görmeye başladı.

Abdullah bin Mübarek hazretleri (r.a.) Tabiinden bazı kimselerle görüşmüştür. İmâmlardan da bir çoğunun zamanına yetişmiştir. Senelerce İmâm-i A’zam (r.a.) sohbetinde bulunmuş, çeşitli hocalardan fıkıh ve hadis-i şerif dersleri almıştır.

Din düşmanlarına karşı ve nefisle cihad edenlerin başında gelirdi. ÂLİMLERİN SULTANI ismini almıştır. İlim ve yiğitlikte zamanının bir tanesi idi. DİNİMİZİN BÜYÜKLERİNİ GÖRMÜŞ SOHBET ETMİŞ VE ONLARIN MAKBULÜ OLMUŞTUR.

Merv’de senelerce hadis ve fıkıh okuttu. Kötü huylu bir kimse, yanına gelir giderdi. Bu gelen kimse birgün bundan ayrıldı, gelmez oldu. Bunun ayrılmasına çok üzüldü.

Kendisine;

-“Niçin üzülüyorsun?” dediklerinde,

Abdullah bin Mübârek (r.a.);

-“O zavallı gitti. O kötü huylar kendinden ayrılmadı. ONUN BU HALİNE ÜZÜLÜYORUM. BİZİM YANIMIZDA BİR MÜDET DAHA KALSAYDI AHLAKI DÜZELEBİLİRDİ.”

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kalecik (kelehi) köyü civarı Nusaybin

Abdullah bin mübârek (Radiyallah-u anh)- 2

Takvası (haramlardan kaçması) çok fazla idi. Bir defasında yolda bir yerde konakladı. İyi bir atı vardı. Kendisi namazda iken atı başkasına ait otlaktan yedi. Namazı bitirince atı otlak sahibine hediye edip, yaya olarak yoluna devam etti.

Hakkında söylenenler;

İbn-i Hibban (r.a.);

-“O’nda kendi zamanında, ilim ehlinden hiç bir kimsede bir araya toplanmamış olan güzellikler vardır.”

İsmail İbn-i İyas (r.a.);

-Yeryüzünde Abdullah bin Mübarek gibisi yoktur. Allah-u Teâlâ yarattığı her güzel hasletten O’na da vermiştir.”

Abdullah bin Mübârek (r.a.) in talabelerinden el-Fedl İbn-i Musa (r.a.) ve Muhalled İbn-i Hüseyn (r.a.) ve başkaları bir araya geldiler;

-“Haydi İbn’ül-Mübârek (r.a.) in güzel sıfatlarını sayalım.” Dediler.

Sonra hepsi de;

-“O ilmi,edebi, fıkhı, nahvi, lügati, şiiri, fesahati, zühdü, vera’ı, insafı, gece kalkmayı, haccı, gazâyı, biniciliği, kahramanlığı ve faydasız konuşmayı terk etmeyi, arkadaşlarına muhalefet etmemeyi bir arada toplamıştır.” Dediler.

Abbas İbn-i Mus’ab (r.a.) da ilave ederek;

-“Hadis, fıkhı, Arapçayı, şecaati, ticareti, cömertlik ve yanlarında yokken, arkadaşlarına muhabbeti bir araya getirmiştir.” Demiştir.

Abdullah İbn-i Muhammed-Addafif (r.a.);

-“Ben İbn-ül Mübârek (r.a.) i dinledim. O BİZE GÖRE İNSANLARIN EN YÜCESİ VE ONLARIN İÇİNDE KENDİ ZAMANINDAKİ İHTİLAFLARI EN İYİ BİLENDİR.”

Şuayb İbn-i Harb (r.a.);

-“Abdullah İbn’ül-Mübârek (r.a.) le kim karşılaşırsa, şeref kazanır. Çünkü o, zamanındakilerin hepsinden üstün vasıflara sahib bir insandır.”

Süfyan-i Servi (r.a.);

-“Bütün ömründe, tek bir sene Abdullah bin Mübârek (r.a.) gibi olmayı arzu ederim. Maalesef, üç gün bile öylesine geçim yetmez.”

Yahya İbn-i Main (r.a.);

-“Abdullah bin Mübârek zeki, iyi tesbit edici, güvenilir (sika) hadisleri sahih olan bir âlimdir. Rivayet ettiği yazılı hadisleri yirmi veya yirmibir bindir.” Demişlerdir.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido (Girnavas civarı)

Abdullah bin mübârek (Radiyallah-u anh)- 3

Birgün Abdullah bin Mübârek (r.a.), Şam’a gitmek üzere sefere çıktı. Giderken yolda ölmüş bir merkep gördü. Yanıbaşında ayakta bir fakir de ağlıyordu.

Abdullah bin Mübârek (r.a.) ona;

-“Niye ağlıyorsun?” diye sordu.

Fakir cevab olarak;

-“Ben fakir bir kimse olup, çoluk çocuk sahibiyim. Bu merkebi üçyüz dirheme almıştım. Bundan sonra ne yapacağımı düşünerek ağlıyorum!” dedi.

Abdullah Bin Mübârek (r.a.) şöyle buyurdu;

-“Sen bu merkebi sağ iken üçyüz dirheme almıştın. Şimdi ise bunu senden semeri ile beşyüz dirheme satın alıyorum.” Deyip beşyüz dirhemi sayarak eline verdi.

O gece fakir rü’yasında mahşeri gördü. Baktı ki, bahçeler, bağlar içerisinde bir merkep! Yullarını ve palanını altın ve mercanla süslemişler!

Yanı başında bir melek, şöyle nida ediyordu;

-“Kim buna binerse ona müjdeler olsun.”

Fakir bunu duyunca, meleğin yanına gelip der ki;

-“Bu benim ölen merkebimdir. Bunu bana verin!”

Melek;

-“Evet, bu senindi. Fakat ölüsüne sabır etmediğin için, şimdi başkasının oldu. Baksana, yular’ı üzerinde ne yazıyor?

Fakir yular’a bakınca bir de ne görsün;

-“Bu Abdullah bin Mübârek hazretlerinin bineğidir.” Yazılıydı.

Sonra fakir uykudan uyanıp, hıçkıra hıçkıra ağlamağa başladı.

Kendi kendine;

-“Bana yazıklar olsun bir hayvanın ölmesine bile sabredemedim.” Dedi.

Hemen beşyüz dirhemi alıp, doğruca Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) nin yanına gitti.

Parasını geri vermek istedi ve dedi ki;

-“Ben satıştan vazgeçtim.”

Abdullah bin Mübârek (r.a.);

-“Sen akşam gördüğün rü’ya üzerine geldin. Ben de vazgeçtim. Beşyüz dirhemi de Sana hediye ettim.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido (Girnavas çivarı)

Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anh)- 4

Sehl bin Abdullah (r.a.), Abdullah bin Mübârek (r.a.) in derslerine devam ederdi.

Bir gün;

-“Artık senin derslerine gelmiyeceğim. Çünkü, bugün gelirken senin kızların dama çıkmış beni çağırıyorlardı. Benim Sehlim, benim Sehlim diyorlardı. Bunların terbiyesini vermiyor musun?” dedi.

Abdullah bin Mübârek (r.a.), o gece talabelerini toplayıp;

-“Sehl (r.a.) in cenaza namazına gidelim.” Dedi.

Gidip vefat etmiş buldular.

Talabeleri;

-“Sehl (r.a.) in vefatını nerden anladın?” dediklerinde.

Abdullah bin Mübârek (r.a.);

-“Benim hiç cariyem yok. O gördükleri cennet hurileri idi. Onu cennete çağırıyorlardı.” Dedi.

Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) buyurdular ki;

Bir ateşperestle çalışyorduk. Namaz vakti gelince ondan, namaz kılarken bana zarar vermiyeceğine dair söz aldım. Bunun üzerine namaz vaktinde rahatça namaz kıldım. Sonra ateşperest olan o şahsın ibadet zamanı gelmişti.

Ateşperest;

-“Şimdi sıra bende, ben ibadet ederken, sende zarar vermiyeceğine söz ver.” Deyince rahatça ibadetini yapacağını bildirdi.

Fakat ateşperest ateşe tapmak üzere secdeye varınca, gayrı ihtiyarı hemen üzerine atıldım.

Sözümde durmadım.

Şöyle bir ses duydum;

-“Söz verdiğin zaman ahdini yerine getir!

Bunun üzerine ona zarar vermeden geri çekildim.

Sonra ateşperest ibadetini bitirdiğinde bana sordu;

-“Evvelâ hucum etin. Sonra niye vazgeçtin?…”

Ben de;

-“Ben Allah’dan başkasına secde ettiğin zaman, dayanamadım, üzerine atıldım. Seni öldürmek istiyordum. Fakat tam o anda;

(-“Söz verdiğin zaman, ahdını yerine getir.”) diye bir ses beni o teşebbüsten alıkoydu.

Bunun üzerine ateşperest;

-“Rab, senin Rabbındır! Kendi düşmanı için, dostunu bile azarlıyor! İşte huzurunda Müslüman oluyorum.” Diyerek Kelime-i Şehadet getirdi.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

dsc03654-fuad-yusufoglu-bore-veysike-nusaybin

Bore Veysike (Çağ-çağ deresi)

Kur’an’la Konuşan Kadın

Tebe-i Tâbiîn’den Abdullah bin Mübarek hazretleri (r.a.)  anlatıyor:

-“Hacca gidiyordum. Irak Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım. Selâm verdim,

Selâmımı Söz olarak

-“Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onların duyacağı (Yâ Sîn: 58) âyetiyle aldı.

-“Buralarda ne yapıyorsun?” diye sordum.

-“Allah kimi yoldan çıkarmışsa ona yol bulduracak yoktur (A’râf: 186) âyetini okudu.

Anladım ki yolunu kaybetmiş.

-“Nereye gidiyorsun?” soruma ;

-“Bir gece kulunu Mescid i Haram’dan alıp Mescid i Aksâ’ya götüren Allah’ı tesbihederim (İsrâ: 1) âyetiyle karşılık verdi.

Anladım ki geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış Kudüs’e gidiyor.

-“Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?” dedim.

-“Tam üç gece (yani üç gündür) (Meryem: 10) dedi.

Yiyecek verme teklifinde bulundum.

-“Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın” (Bakara: 187)âyetini okudu.

-“İyi de Ramazan’da değiliz.” dedim.

-“Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa Allah her hayrın karşılığını verendir her şeyi hakkıyla bilendir” (Bakara: 158) âyetiyle cevap verdi.

-“Yolculukta oruç açılabilir.” dedim.

-“Ama orucu tutarsanız bu hakkınızda daha hayırlıdır” (Bakara: 184) âyetini okudu.

-“Niye benim gibi konuşmadığını” sordum.

Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü (melek) bulunmamış olsun” (Kâf: 18) dedi.

-“Kimlerdensin?” diye sordum.

Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın). Sonra göz de kalb de (görmeden kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin her hükümden) sorumludur” (İsrâ: 36) âyetiyle cevap verdi.

-“Hata ettim hakkını helâl et!” dedim.

-“Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın” (Yusuf: 92) dedi. Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum.

-“Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir” (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti.

Devemi yanına getirdim.

-“Binecekken Mü’min erkeklere söyle bakışlarını sakınsınlar” (Nûr: 30) âyetini okudu.

Gözlerimi çevirdim; Binecekken deve ürküp kaçtı bu arada elbisesi az yırtıldı.

-“Başınıza musibet olarak ne gelirse bu bizzat işleyip onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.

-“Sabret deveyi bağlayayım!” dedim.

-“Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kasdetti.

Deveye bindi ve

–“Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz!” (Zuhruf: 13 14) âyetlerini okudu.

-“Haydi! diye deveyi hızlandırdım.”

-“Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini (bağıran) eşeğin sesidir!” (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.

Yürürken şiir okumaya başladım.

-“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun!” (Müzzemmil: 20)dedi.

-“Şiir okumak haram değil ki!” dedim.

-“Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!” (Bakara: 269) cevabını verdi.

Bir süre gittik; sonra

-“Evli olup olmadığını sordum.”

Bana;

-“Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!” (Mâide: 101) âyetini okudu.

Derken kafilesine ulaştık ve

-“Kafile içinde kimsen var mı?” dedim.

Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür!” (Kehf: 46) dedi.

Anladım ki evlâdı var.

-“İsimlerini sordum.”

-“Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey Yahya Kitab’a kuvvetle tutun!” (Nisâ: 125 164; Meryem: 12) âyetlerini okudu.

-“Ey İbrahim ey Musa ey İsa!” diye kafileye seslendim.

Nur yüzlü üç genç

-“Buyur!”diye çıkageldi.

-“Onlara para verip; Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın!” (Kehf: 19) dedi.

Yiyecek gelince bana Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!” (Hâkka: 24) dedi.

Çocuklara;

–“Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!” dedim.

Çocukları;

-“Annemiz dediler Ağzından Cenab ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur’an’la konuşur.”

İbn Mübarek bu hadiseyi Kur’an’da her şeyin bulunduğuna delil olarak anlatırdı.

Devam edecek….

Allah-u Teala hazretleri bizleri ve sizleri Abdullah bin Mubarek hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın şefaatına nail eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido (Girnavas civarı)

Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anh)- 6

Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) kul haklarına çok dikkat ederdi.

Buyurdu ki;

-“Birinin bir lira hakkını ödemek, bin lira sadaka vermekten daha hayırlıdır.”

Tekrar buyurdu ki;

-“Eğer gıybet etseydim, anamı, babamı gıybet ederdim. Çünkü sevablarımın onlara verilmesi daha hayırlı olur.”

Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) Allah için ilme çok ehemmiyet verirdi.

Buyrudu ki;

-“Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşek davranmak, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da ma’rifete, Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşamaz.”

Abdullah bin Mübârek (r.a.) tekrar buyurdu ki;

-“İnsanların sefili, dini, dünyalığa alet edendir. ”

Yine buyurdu ki;

-“Şu anda Edeb dinin üçte ikisini teşkil etmek üzeredir.”

Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) vefatının yaklaştığında bütün malını fakirlere verdi.

Hizmetinde bulunan bir talabesi dedi ki;

-“Efendim! Malumunuz üç çocuğunuz var. Onlara miras bırakmayacak mısınız?”

Buyurdu ki;

-“Onları Allah-u Teâlâ’ya emanet ediyorum. O en iyi bir vekildir. Eğer çocuklarım salih olurlarsa, Cenab-ı Hak, onları ummadıkları yerden rızıklandırır. Yok eğer, fasık olurlarsa malımın kötü insanlara kalmasını istemem.”

Vefatı anında gözlerini açtı, güldü ve (Saffat sûresinin 61) –“Amel edenler, bu ebedi ni’mete kavuşmak için çalışanlar” ayet-i kerimesini okudu.

Zamanın âlimleri Abdullah bin Mübârek (r.a.) i övmüşler ve kıymetini belirtmişlerdir.

Halid İbn-i Madân (r.a.) dan rivayet ettiği hadis-i şerif de Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem),

-“Şehidler Allah’ın emin kıldığı kimselerdir. İster öldürülsünler, isterlerse yataklarında ölsünler.”

Ebû Hureyre (r.a.) den rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdular ki;

-“Bana Cennete girenlerin ve Cehenneme girenlerin ilk üçü arz olundu.”

-“Cennete giren ilk üç kişi;”

-“1-Şehid”
-“2-Rabbina ibadeti güzel yapan, efendisine de itaat eden bir köle,”
-“3-Ailesi çok olan, buna rağmen kötü iş ve sözden uzak duran namuslu bir adam.”

-“Cehenneme giren ilk üçe gelince;”

-“1-Zalim Sultan,”
-“2-Malı olup zekatını vermeyen zengin,”
-“3-Allah-u Teâlâ’ya isyan eden fakir.”

Eserleri;

Kitab-ül Cihad adlı kitabı,Cihad sahasında yazılmış İLK eserdir.
Kitab-üz-Zühd Ve’rrekîk, tasavvuf sahasında ilk eserlerdendir.
Kitab-üs sünen fı’l fıkh, fıkıh bablarına göre tasnif edilmiş hadis kitabıdır.
Kitab-ül birr ve’s-sıla yine tasavvuf la ilgilidir.
Kitab-üt-tefsir
Ve son olarak da hailse ilgili el-Erbain’ dır.

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Molla Abdurrahman-i Câmi (r.a.) nin Herat’taki kabri

Molla Câmi (Radiyallah-u anhu);

Hirat’da yetişen âlim ve evliyânın en büyüklerinden. İsmi, Abdurrahman bin Nizâmeddin Ahmed olup, lakabı Nürettin’dir. Câmi ve Mevlânâ nisbetleri ile meşhur oldu.

Anadolu’da Molla Câmi diye tanınmaktadır. 817 (M.1414) de İran’ın Câm kasabasında doğdu. İmâm-i Muhammed Şeybani hazretleri (r.a.) nin soyundandır. Beş yaşında iken Muhammed Pârisâ hazretleri (r.a.) nin huzuruna getirilip, teveccühüne mazhar oldu. Mevlânâ Sa’düddin-i Kaşgâri (r.a.) den feyz alarak kemâle geldi ve İrşad’a mezün oldu.

Çok kitab yazdı.

Nefehât”, “Şevâhid-ün-nübüvve” kitabları meşhurdur. Çok kerametleri görüldü. Fatih Sultan Mehmet, onu İstanbul’a davet etti. Konya’ya kadar geldi Fatih’in vefatını haber alınca geri döndü.

Hirat’da Şeyh-ül-İslâm idi. 898 (M. 1492) senesi Muharrem ayının 18. Günü, Cum’a ezani okunurken, Hirat’da vefat etti.

Mevlânâ Abdurrahman (r.a.) nin babası Nizameddin Ahmed, ilim ve takva sahibi idi. Haramlardan şiddetle kaçardı. Oğlunun da ilim ehli olması için Hirat’daki Nizamiyye medresesi’ne geldi. O sırada Abdurrahman Cami henüz küçüktü. Bülüğ yaşına gelmemişti.
Fakat medresede; zekası, meseleleri anlamkta fevkalâde kavrayışı, hocaları ve arkadaşları üzeründe büyük bir te’sir bıraktı.

Tahsilinin başlangıcında, “muhtasar” ve “telhis” isimli kitablar üzerinde çalışırken, daha önce gelen ileri sınıftaki arkadaşları “şerh-i miftah” ve “mutavvel” isimli kitabları okuyordu.

Mevlânâ Abdurrahman (r.a.), kısa zamanda kendi kitablarını bitirip, en ileri seviyedeki arkadaşlarının okuduğu kitabları okumaya başladı. Bu derece sur’atle arkadaşlarına yetişip onları geçmesi herkesi şaşırttı.

Nitekim hocaları;

-“Semerkand, Semerkand olalıdan beri, Molla Cami (r.a.) den daha zeki ve daha kabiliyetli bir kimse görmdi.” Demekten kendilerini alamadılar.

Burada haci Ali Semerkandi’nin, Şihabüddin’in ve Mevlânâ Cüneyd-i Usûli (r.anhüm) nin derselerine devam etti.

Din ilimlerinden başka, diğer fen ilimlerine de ilgi duyan Molla Câmi, uluğ bey zamanında Bursa’lı Kad-ı Zâde Rumi ‘nin matematik derslerine devam etmiştir.

Bu sırada Hirat’da meşhur Astronomi âlimi Ali Kuşçu ile görüştü. Ali Kuşçu, Molla Cami (r.a.) ye Astronomi ilmine dair gayet güç suallerden birkaç tanesini sordu. O da hepsini, en ince ayrıntılarına kadar ayrı ayrı cevaplandırdı. Ali Kuşçu bu cevaplara hayran kaldı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Molla CÂmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu