İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 16
Halilir-rahman dergahı (Şanlı Urfa)
İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 16
Allah-ü teâlâ kur’ani kerimde Râd suresi 28. ayet-i kerimesinde meâlen buyurdu ki;
-“Kalblere imân’ın sinmesi, ancak ve yalnız zikr ile olur.”
Zikr, her işte ve her harekette Allah-ü teâlâyı hatırlamak, onun rızasına uygun iş yapmak demektir.
Tasavvuf’un ikinci gayesi;
Fıkıh ilmi ile bildirilen ibadetlerin seve seve kolaylıkla yapılmasını ve nefs-i emmâreden doğan tembelliklerin, sıkıntıların giderilmesidir.
İbâdetlerin kolaylıkla seve seve yapılması ve günah olan işlerden de nefret ederek uzaklaşılması, ancak tasavvuf ilmini öğrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür. Tasavvuf’a sarılmak, herkesin bilmediklerini görmek, gaybden haber vermek, nurlar, ruhlar ve kıymetli rüyalar görmek için değildir.
Tasavvuf ile elegeçen ma’rifetlere, bilgilere ve hâllere kavuşmak için, önce imânı düzeltmek, İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenip, bunlara uygun iş ve ibâdet yapmak lazımdır. Zaten bu üçünü yapmadıkça, kalbin tasfiyesi kötü huylardan temizlenmesi, nefsin tezkiyesi, terbiye edilmesi mümkün değildir.
Tasavvuf bilgileri mürşid-i kâmil tarafından öğretilir.
Mürşid-i kâmil;
Yol geösteren, rehberlik eden yetişmiş ve yetiştirebilecek âlimdir. Böyle olan âlimlerin belli usullerle gösterdikleri, insanları saâdete kavuşturmak için tasavvuf’ta takib ettiği bu yollara “tarikat” denilmiştir.
Tarikat’ların çeşitli isimler alması, başka başka olmalarından değildir. Aynı hocanın talebeleri, birbirlerini tanımak ve hocaları ile tanınmak, öğünmek için, bulundukları yola mürşidlerinin ismini vermişlerdir.
Tarikatlar, başlıca iki kısma ayrılır;
1-Sessiz zikr (Zikr-i hafi) yapan tarikatlar; Bu yol Hazret-i Ebû Bekr (radiyallah-u anhu) den gelmiş olup, mürşidlerinin adına göre, (Tayfuriyye), (Yeseviyye), (Medâriyye), hakiki olan (Bektâşiyye). (Nakşibendiyye), (Ahrâriyye), (Ahmediyye-i Müceddidiyye) ve Halidiyye gibi isimler almışlardır.
2-Yüksek sesle zikr (Zikr-i cehri) yapan tarikatlar; Bu yolda, Hazreti Ali (Radiyallah-u anhu) den on iki imâm vasıtasıyla gelmiştir. On iki imâm’ın sekizincis olan İmâm-i Rıza (r.a.) dan Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) almış ve Cüneyd-i Bağdai (r.a.) nin çeşitli talebelerinin yolunda bulunan meşhur mürşidlerin adı verilerek, kollara ayrılmışlardır.
Böylece Ebû Bekr-i Şibli yolundan (Kâdiri), (Şiâzili), (Sa’di) ve (Rıfai), Ebû Ali Rodbarı yolundan; Ahmed Gazali ve Ziya-üd-din Ebû Necib-i Sühreverdi vasıtaları ile (Kübrevi) meydana gelmiştir. İmâm-i Ali (r.a.) den Hasen-i Basri (r.a.) vasıtası ile (Edhemi) ve bundan (Çeşti) hâsıl olmuştur. (Bedeviyye), Rifâiyyeden hasıl olmuştur.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliyye” denilen büyük âlim ve velilerin Yirmiüçüncüsü olan Ahmed Faruk-i serhendi İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
06 Şubat 2015, 08:37 tarihinde.
[...] bin Avvâm (Radiyallah-u Anhu)- 2 « İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 14 İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 16 [...]