İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 19
Dergâh Cami-i (Şanlı Urfa)
İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 19
Mevlânâ Abdurrahman Cami (k.s.) “Nefehât” kitabında diyor ki;
-“Şeyhülislâm Ahmed Nâmık-i Câmi buyurdu ki;
-“Evliyânın çektiği riyâzetlerin, sıkıntıların hepsini yalnız başıma çektim ve daha çok da çektim. Allah-ü teâlâ hazretleri (c.c.), evliyâya verdiği hâllerin, ihsanların hepsini bana verdi. Her dörtyüz senede, Ahmed isminde bir kuluna böyle büyük ihsanlar yapar ve bunu herkes görür.”
Ahmed Cami (r.a.) den , İmâm-i Rabbâni (r.a.) zamanına kadar dörtyüzotuzbeş sene olup, bu zaman içinde evliya arasında bu büyüklükte Ahmed isminde biri bulanamadı. Ahmed Cami (r.a.) nin haberi, büyük bir zan ile İmâm-i Rabbâni (r.a.) ye aid olmaktadır.
Şeyhülislâm Ahmed Cami (r.a.) nin;
-“Benden sonra benim ismimde onyedi kişi gelir. Bunların sonuncusu bin tarihinden sonra olup en büyüğü ve en yükseği odur.” Sözü de bu hususu kuvvetlendirmektedir.
İmâm-i Rabbâni hazretleri (r.a.), müceddidi elf-i sanidir. Yani hicri ikini binin müceddididir. Eski ümmetler zamanında, her bin senede yeni din getiren bir Resûl gönderilirdi, yeni din önceki dini değiştirir, bazı hükümleri kaldırırdı. Her yüz sende de bir Nebi gelir, din sahibi Peygamberin dinini değiştirmez, kuvvetlendirirdi..
Hadis-i şerifte; bu ümmete ise, her yüz yıl başında İslâm dinini kuvvetlendiren bir âlim geleceği haber verilmektedir. Peygamber efendimiz (s.a.v.) den sonra peygamber gelemiyeceğine göre, kedisinden bin sene sonra, İslâm dinini her bakımdan ihyâ edecek, dine sokulan bid’atleri temizleyip, asr-ı seâdetteki temiz hâline getirecek, zahiri ve batını ilimlerde tam vâris, âlim ve ârif bir zâtın olması lazımdı. Hadis-i şerifler bunu bildirmektedir. Bu mühim hizmeti İmâm-i Rabbâni hazretleri (r.a.) yapmıştır.
Bütün İslâm âlimlri, bu zâtın İmâm-i Rabbâni hazretleri (r.a.) olduğunda ittifak etmişlerdir.
Peygamberimiz (s.a.v.) den tam bir sene sonra ilim ve irşâd kürsüsüne mutlak olarak oturup, cihâni Resulullah (s.a.v.) ın nurları ile aydınlattı. Bidatları temizleyip İslâm dinini ihya etti. Onun zamanında Hindistan’da ve hatta bütün İslâm âleminde baş gösteren sapık fikirler, bozuk inanışlar yayılmaya başlayıp, büyük fitneler çıkmıştı. Ayrıca tasavvuf’da Vahdet-i vücûdu anlatan sözler Müslümanlar arasında çeşit çeşit şekillere sokuldu. Bu yüksek ve kıymetli bilgi anlaşılamadı.
Birçok cahiller, büyüklerin sözlerinin manalarını anlayamayarak zamanla dinden çıktı. İslâmiyete karşı olanlar da bunu fırsat bilip, Müslümanları doğru yoldan ayırmak çalıştılar. Böylece tasavvuf bilgileri ile İslâmiyetin hükümleri arasında ayrılık ve çatışma varmış gibi gösterilerek, Müslümanlar çeşitli isimler altında birbirlerinden ayrılmaya ve birbirlerine düşman edilmeye çalışıldı.
İmâm-i Rabbâni hazretleri (r.a.) başta vahdet-i vücûd bilgileri olmak üzere, yanlış anlaşılan daha birçok meseleyi gayet açık birşekilde izah ederek, insanların zihinlerini ve kalblerini, yanlış ve bozuk inanışlardan, bidatlardan temizledi Hakkı batıldan ayırıp, Peygamberimizin (s.a.v.) hak ve doğru yol olduğunu haber verdiği sünnet itikadını her yere yaydı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliyye” denilen büyük âlim ve velilerin Yirmiüçüncüsü olan Ahmed Faruk-i serhendi İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
08 Şubat 2015, 06:32 tarihinde.
[...] aleyhi ve sellem)- 54Dünya sevgisi « İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 17 İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 19 [...]