İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 5
İmâm-i Rabbâni (r.a.) nin türbesi
İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 5
İmâm-i rabbâni hazretleri (r.a.), daha sonra hocasının mahdumlarına gönderdiği bir mektubta şöyle buyurmuştur;
-“Yüksek üstadımın, beni dünya ve ahret ni’metlerine kavuşturan kıymetli hocamın sevgili yavruları! Biliniz ki, her şeye muhtaç olan bu zavvalı kardeşiniz, tepeden tırnağa kadar, o yüksek babanızın sadakaları ve ihsanları içinde yüzüyorum. İnsanlığın elifbasını ondan öğrendim. Yükseklikleri haber veren kelimeleri ondan okudum. Herkesin, senelerce çalışarak kazanabildiği dereceler, onun huzurunda, terbiyesi altında, az zamanda elime geçti. İnsanlara meziyet, üstünlük veren bütün kıymetler, ona hizmetimin ikrâmiyesi olarak üzerime serpildi. Hiçbir işe yaramıyan ve insanlıktan haberi olmıyan bu zavallı, onun nurlu bakışları altında, ikibüçük ay içinde olgunlaşarak, büyüklerin yoluna katıldı. Onların Allah-ü teâlâ’ya olan yakınliklerine kavuştu. Böyle az bir zamanda, tasavvufu tatmış olanların, tecelliler, zuhurlar,nurlar, haller ve keyfiyetler diye anlatmak istedikleri gizli kazançlar, babanızın parlak kalbindeki deryanın damlaları olarak önüme saçıldı. Bunlardan hangi birini anlatayım. Onun lütf ederek, acıyarak mübarek gönlünü bu fakire çevirmesi ile, tasavvufcuların tevhid (bir bilmek), kurb (yakınlık), ma’iyyet (berâberlik), ihata (her tarafı kaplamak), sereyan (her zerrede bulunmak) gibi sözlerle, anlatmak istedikleri ma’rifetlerden, ince bilgilerden ele geçmiyen, hemen hemen birisi kalmadı. Bunların içlerinden, özlerinden bildirmedik bırakılmadı…”
Hâce Muhammed Bâki-billah zamanının âlimlerinin büyüklerinden bazı ahbabına yazdığı mektüplardan birisinde, İmâm-i Rabbâni hazretleri (r.a.) den bahsederek buyurdu ki;
-“Serhend şehrinden bir genç geldi. İlmi pek çok, Her hareketi ilmine uygun. Birkaç gün bu fakirin yanında bulundu. Onda çok şeyler gördüm. Dünyayı, nurla dolduracak bir güneş olacağını anlıyorum. Akrabası ve kardeşlerinin hepsi de pırlanta gibi, kıymetli ve âlim yiğitler! Onların da, az zamanda, ne cevherler olduklarını anladım. Hele Ahmed’in oğulları da var ki, her biri, Allahü teâlânın birer hazinesidir.”
İmâm-i Rabbâni hazretleri (r.a.), Muhammed Bâki-billah (r.a.) i tanıdıktan sonra, edeple ve can kulağı ile bu hocasının sözlerine ve hallerine bağlandı. Yüksek kabiliyeti ve bütün varlığı ile çalışıp, hocasının da lütfü ve himmeti ile, iki ay içinde kimsede görülmeyen hâllere kemâlâta ve üstünlüklere kavuştu. Birkaç ay sonra hocası Muhammed Bâki-billah (r.a.) ona icâzet verdi. Böylece tasavvuf ilminde ve hallerinde de yüksek dereceye kavuştuktan sonra, memleketi olan Serhend’e dönmesi emrolundu.
Hocası talebesinden çoğunun, yetiştirilmesini de ona bırakıp, onları da arkasından Serhend’e gönderdi.
Hocası onun için şöyle buyurdu;
-“Kalblere devâ, ruhlara şifa olan bu tohumu, Semerkand ve Buhara’dan getirip Hindistan’ın bereketli toprağına ektim.Taliblerin yetişip kemâle gelmesi için uğraştım.O (İmâm-i Rabbâni), her derceyi aşıp, üstünlüklerin sonuna varınca, kendimi aradan çekip, talebeyi ona bıraktım.”
Hocasından başka o zamanın büyük âlimlerinin bir çoğu onu methetmişlerdir. Hepsi, onun ma’rifet ışığı etrafında, pervana gibi toplanmışlardır.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliyye” denilen büyük âlim ve velilerin Yirmiüçüncüsü olan Ahmed Faruk-i serhendi İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
29 Ocak 2015, 22:15 tarihinde.
[...] Ömer-ül Faruk (Radiyallah-u anhu)- 15 « İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 3 İmâm-ı Rabbânı (Radiyallah-u anhu) – 5 [...]