‘Abdulmattalib’ olarak etiketlenmiş yazılar

Kutlu doğum;

29 Haziran 2008

Girnavas şelalesi (Nusyabin)

Kutlu doğum;

Siyer;

“Sire” kelimesinin çoğulu olan “siyer”, sözlükte, iyi ya da kötü tutulan yol, hayat tarzı, gidişat anlamlarına gelir

Hazret-i Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) in doğumundan vefatına kadar hayatını konu alan ilim adı “Siyer” dir.

Tarihin belli bir bölümünden bahsettiği için tarih ilmiyle; Hazret-i Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) in söz, fiil ve takrirleriyle ilgilendiğinden dolayı da hadis ilmi de alakalıdır.

Hadis’te, Hazret-i Peygamber (s.a.v.) in hayatı ile ilgili hadislere “Siyer” dendiği gibi, bu hadisleri konu edinen hadis dalına da “Siyer” denir

Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları (Dini kavramlar sözlüğü)

Siyer alimleri buyurmuşlardır ki;

Server-i kainatın (Sallallahu aleyhi ve selam) mübarek nuru, Abdulmutallib’den Fatima binti Ömer’e intikal etti. Fatima Abdullah (r.a.) a hamile oldu.

Ehli kitab, her an o hazretin (a.s.v.) doğumunu bekliyordu. Abdullah (r.a.) ın doğduğu gece, ehli kitab birbirlerine haber gönderip bu gece ahır zaman peygamberi’nın pederi Mekke-i Mükkerem’de dünyaya geldi dediler.

Yanlarında yünden örülme bir cübbe Var idi. Bu cübbe Yahya (a.s.) ın olup, şehid olduğu zaman üzerinde idi. Mübarek kanı bu cübbeye bulaşmış idi. Kitablarında şöyle yazıyordu ki, ne zaman bu kan taze olup damlar ise, ahır zaman peygamberin (a.s.v.) pederi dünyaya gelir. İşte bu alameti gördüler. Abdullah (r.a.) ın doğduğunu bildiler. Lakin kıskanıp nice defa öldürmeye kasd ettilerse de Hak Teala hazretleri (c.c.) Abdullah’ı o nur bereketiyle korudu.

Alemi gaybden koruduğu o kadar aşikar olurdu, bir gün Abdulmutalib’e :

-“Babaciğim, her nereye gitsem, belimden bir nur çıkıyor. Sonra toparlanıp başımın üzerinde bulut gibi duruyor.Tekrar gelip belime giriyor. Ne zaman nereye otursam yer bana diyor ki:

-“Ey Abdullah, sana selam olsun ki, Muhammed Aleyhisselam’ın nuru sende emanettir. Ne zaman bir kuru ağaç altına otursam derhal yeşerip bana gölge oluyor. Kalkıp gitsem yine kuru oluyor. Ey babaciğim bu hal nedir. Bana söyle”

Abdulmauttalib:

-“Ey oğlum, sana müjdeler olsun ki, İnsanların ve cinlerin efendisi , canlıların ve cansızların peygamberi senin sülbünden gelse gerekir. Bu söylediklerin buna delalet eder. Ben de çok vakıalar gördüm.İşaretlerine vakıf oldum.“ dedi.

Abdullah (r.a.) buluğ çağına erişti. Güzel yüzü ve temiz ahlakı ile kureyş arasında seçilip mümtaz bir şahıs oldu. Etraftan akraba ve yakınlarından herkes kızlarını ona vermek için yarışa girdiler. Nice büyükler ve padışahlar Abdulmuttalib’e gelip kızlarını oğluna almasını teklif ettiler. Bunun için çok ısrar ettiler.

Abdulmuttalib tehir ederdi. Abdullah (r.a.) yirmi yaşına girdi. Hüsn-i cemâli o kadar arttı ki Yusuf (a.s.) hatırlatırdı. Abdullah (r.a.) in alnında nur güneş gibi parlar idi. Nice genç bakire kızlar Abdullah’a aşık oldular. Bunlar Abdullah (r.a.) ı kendilerine çağırırlardı. O zaman melekler heybetli bir şekilde görünüp men ederlerdi.

Puthaneye gitmeye asla kadir olamazdı. Ne zaman puthaneye girmek isterse, putlar hep birden feryada başlarlar. Ve

-“Ey Abdullah, sakın bize yaklaşma. O Hazretin nuru sende emanettir. Onun şanı çok yüksektir. Ahır zaman peygamberidir. Putperestlerin helaki onun elindedir.” Derlerdi.

Server-i alemin (a.s.v.) dünyaya teşrifleri yaklaştı. Şam Yahudilerinden yetmiş kadar genç Mekke’ye gelip, Abdullah (r.a.) ı öldürmeden geri dönmeyeceklerine dair sözleştiler. Bu niyetle yola çıktılar. Gece gündüz yürüdüler. Nihayet Mekke-i mükkarame’ye varıp fırsat gözetmeye başladılar.

Bir gün Abdullah (r.a.) ava çıktı Yahudiler Abdullah(r.a.) ı gördüler. Fırsatı ganimet bilip arkasından yürüdüler. Kılıçlarını sıyırdılar. Öldürmek için münâsib bir anı kolluyorlardı.Tesadüfen o gün Abdullah (r.a.) ın akrabasından veheb bin menaf da birkaç kişi ile ava çıkmışlar idi.

Yahudileri, yalın kılıç Abdullah (r.a.) ın peşinde görüp vaziyeti anladılar. Akrabalık damarı harakete geçti. Yanındekilerle beraber bunlara saldırmak istedi. Lakin onlar yetmiş kişi idiler. Bu fikirden vaz geçip, iyilikle mi bunları vazgeçirelim diye tereddüt ettiler.

O anda gökte bir gürültü koptu. Baktılar yağız atlara binmiş çok sayıda insanlar gökten yere indiler. Alçak Yahudilere saldırıp hepsini bir anda helak ettiler. Bunlar Dünya insanlarına hiç benzemiyorlardı.

Veheb bu hali görünce, Abdullah (r.a.) ın üstünlüğünü anladı. Kızı Amine (radiyallah-u anha.) Hatunu ona vermeyi düşündü. Eve geldi. Gördüklerini hanımına anlatı. Düşüncelerini de söyleyip bu mevzuda ittifak ettiler. Hanımı Abdulmuttalib’e gelip düşüncelerini arz etti. Abdulmuttalib Amine (radiyallahu anha.) hatun’un hüsnu cemalını ve iffet ve hayasını kendi hanımından ve başkalarından çok kereler duymuş idi.

Hakikatten o zamanda Amine (radiyallah-u anha.) hatundan daha akıllı, daha güzel hanım yok idi. Teklifi kabul etti.

Naklolunur ki;

Abdulmuttalib Abdullah (r.a.) ile birlikte bir arife gecesi Ebu talib’in evine geldiler. Burada NİKAH kıymak istediler.

Devam edecek…

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Kutlu doğum haftamız kutlu olsun. Mevlid kandiliniz mübarek olsun. Allah (c.c.) Bizleri ve sizleri Serveri kainat (sallallahu aleyhi ve sellem) hürmetine Afv-u Mağfiret eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Kutlu doğum – 2

29 Haziran 2008

Çağ-çağ deresi (Bor)

Kutlu doğum – 2

Naklolunur ki,

Abdulmattalib Abdullah (r.a.) ile birlikte bir arife gecesi Eb-u Talib’ın evine geldiler. Burada NİKAH kılmak istediler. Yolda Ummü Kital adında bir kadına rastladılar. Hüsnü cemal sahibi çok zengin ve alim idi. Ahır zaman Peygamberi (a.s.v.) nin alametlerini kitablarda okumuş idi.

Abdullah (r.a.) ın alnında parlayan NURU gördü. Kitablarda okuduğu alametin bu olduğunu anlayıp,

Abdullah (r.a.) a;

-“Beni helalığa kabul edersen sana yüz deve veririm.”dedi.

Abdullah:

-“Şimdi babam ile bir işi için gidiyoruz. Sonra sana bir cevab veririm.”dedi.

Ebu Talib’ın evinde o gece NİKAH kıyıldı. Düğünler oldu. O gece NUR Amina (Radiyallahu-anha) hatuna intikal etti. ERTESİ GÜN Abdullah (r.a.) Ümmül kital’ın hanesine geldi. Lakin alnındeki NUR yok idi Ümmül Kital nur’u görmeyince :

-“Ne oldu “dedi.

Abdullah(r.a.);

-“Dün gece evlendiğini söyledi.”

Ümmül Kital:

-“Ben o NUR ile şereflenmek için seninle evlenmek istemiştim. Yoksa evlenmeye niyetim yok idi. Nasib değilmiş” değip üzüldüğünü bildirdi.

Bunun gibi Şam hakimlerinden birinin cemal sahibi bir kızı var idi. Semavi kitabları okumuş olup bir çok ilimlere vakıf idi. Akli ve nakli deliller ile AHIR ZAMAN PEYGAMBERİNİN Zuhurunu yaklaştığını anladı. Abdulmattalib evladından teşrif edeceğini de tahmin edip bu arzu ile Mekke-i Mükkereme’ye geldi. Çadırını kurup bekledi.

Bir gün Abdullah (r.a.) avdan dönüyordu. Bu çadırın yakınından geçti. Fatima Abdullah (r.a.) ın alnındaki NURU gördü. Kitablarda okuduğu alametleri Abdullah (r.a.) ın cemalında müşahede etti. Çadırdan çıktı. Abdullah (r.a.) ı yanına çağırdı. Abdullah (r.a.) kabul edip geldi. Fatima ta’zim ve hürmet gösterip arzusunu söyledi.

-“Beni helallığa kabul et “dedi.

Abdullah (r.a.):

-“Bu devlete kavuşmayı herkes istiyor pederime danışmam lazımdır” dedi. Akşam yaklaştığı için kalkıp giti. O gece Amine (Radiyallah-u Anha) ile gerdeğe girdi. Nur Amina (Radiyallah-u Anha) hatuna nasıb oldu. Sabahlayin Fatimanın teklifini babasına söyledi. Abdulmuttalib kabul edip munasib gördü. Abdullah (r.a.) Fatima’nın çadırına geldi. Babasının rızasını bildirdi. Fatima baktı. ALNINDA NUR’U GÖREMEDİ:

-“Ya Abdullah (r.a.) benim seninle evlenmek istemem nefsimden ötürü değil idi. Bütün kainatın onun şerefine yaratıldığı o server (a.s.v.) in nur’una kavuşmak istiyordum. Bütün arzum bu idi. Kısmet değilmiş. Ey Abdullah (r.a.) bu kadar yollar katettim. Çok zahmetler çektim. Geldim. Lakin muradına erişemedim. Hasret ile ayrılmam lazım oldu. Hak Teala’den dilerim ki, sen daima şen ve Şadan olasın. Her türlü belalarden emin olasın” dedi.

Sonra Şam’a döndü. Ömrünün sonuna kadar bu üzüntü ile yaşadı.

Nakolunur ki;

Abdullah (r.a.) Amine (Radiyallah-u anha ) ile evlendiği gece iki yüz kadın üzüntülerinden helak oldular. Çok Kadınlar hasta oldular. Gerdek arife günü akşamı oldu. Cuma gecesi idi. Melekler göklerde şenlik ytaptılar. Cebrail (a.s.) yere indi. Kabe üzerine yeşil bir alem dikti. Bütün dünya insanlarına;

-“ Serverlerinin (a.s.v.) nuru Amine (Radiyallah-u anha) hatuna geçti. İnsanların hayırlısı, Peygamberlerin efendisi olan hazreti Muhammed (Aleyhisselat-u veselam) yakın zamanda teşrif edilecektir.” Diye müjde verdi.

O gece İBLİS‘IN BAŞI AŞAĞI DÜŞTÜ. Kırk gün deryalarda şaşkın şaşkın dolaştı. Ne yapacağını şaşırdı. yüzü simsiyah oldu.

Sonra EBU KUBEYS DAĞININ DİBİNE GELDİ. Feryada başladı. Bütün evladını yanına çağırdı. Gelip etrafında toplandılar.

Dedi ki;

-“Ey oğullarım bizim helak olmamız yaklaştı. Çünkü önce ve sonra ki gelenlerin seyidi canlı ve cansız her şey’in Peygamberi olan Muhammed bin Abdullah (sallalahu aleyhi vesellem) Amine (r.a.) ın rahmina düştü. Bu zat (a.s.v.) Peygamber olunca putlar kırar. Adeleti getirip zülmü def eder. YERYÜZÜNÜ MESCİDLERLE DONATIR İMANI YAYAR, KÜFRÜ YOK EDER. Bütün hayırlı işleri yapar. Her iyiliği emreder. Ona tabi olanlar da onun izinde gitmekle SAADETE ererler. Ne zaman yemek yeseler, yahut su içseler, Allah-u Teala (c.c.) nın ismini zikrederler. BİRBİRLERİNE NASİHAT EDERLER. Emr-i ma’ruf ve nehy-i münkeri bırakmazlar.

Devam edecek……

Mearicin Nübüvve (Altiparmak)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri serveri kainat efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallah-u Aleyhi vesellem) in Şefaatına nail eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Kutlu doğum – 6

29 Haziran 2008

dsc064991-kalecik-koyu-nusaybin-fuadyusufoglu.jpg

Kalecik Köyü (Nusaybin)

Kutlu doğum – 6

İmam-i Sa’lebi (r.a.) tefsirinde şöyle zikr etmiştir:

İsa Aleyhis selam’ın havarileri ona inanmadan önce bir gün balık avlamağa çıkmışlardı. İsa (a.s.) yanlarından geçti. Balık avlamakta olduklarını görüp, buyurdu ki:

-“Niçin bana tabi olmiyorsunuz ki beraberce insan avlayalım?”

Havariler:

-“Senin adın nedir? Ne iş yaparsın?” Dediler.

Buyurdular ki;

-”Ben Meryem oğlu İsa (a.s.) yım. Allah-u Teala(c.c.) nın kulu ve peygamberiyim”

Dediler ki;

-“Peygamberlik mertebesi senden yüksek bir peygamber varmıdır?”

Buyurudu ki;

-“Evet vardır. İsmi Muhammed (a.s.v.)dır. Benim başım onun ayağı altınadadır.”

Havariler İsa Aleyhis selam’a iman ettiler. Ve ona tabi oldular. Onun yoluna girdiler. Ne vakit acıksalar mübarek elini yere vururdu.Vurduğu yerden ekmek peyda olurdu. Ne vakıt susasalar, elini yere vururdu. Vurduğu yerden su çıkar ve kana kana içerlerdi.

Havariler bu mucizeleri görüp dediler ki;

-“Hak teala (c.c.) sana bu mucizeyi, bize de seni tanımayı nasib etti. Aç olsak ekmek verirsin, susuz olsak su verirsin. Bizden Efdal kimse varmıdır?”

İsa Aleyhis selam buyurdu ki:

-“Kendi elinin emeği ile yiyen daha efdaldır.”

O günden sonra balık avlamaya başladılar.

İncil’de İsa Aleyhis selamn ağzından naklolunur ki;

-“Ben Rabbıma giderim. Benden sonra AHMED gelir (Ahmed, Muhammed (a.s.) ın göklerdeki ismidir.) Ben onun hakkında nasıl şehadet ettimse o da benim hakkımda Şehadet eder.”

İbni Abbas (r.a.) rivayet eder. Hak Teala Hazretleri (c.c.) İsa (a.s.) buyurdu ki;

-“Ya İsa Muhammed (a.s.v.) a iman et ve ümmetine söyle onlar da İMAN ETSİNLER. Eğer o olmasaydı Adem (a.s.) i ve cenneti yaratmazdım. Arşı yarattığım vakit su üzerine koydum. Durmadı. Üzerine (Leilaha illallah Muhameddün Resulullah) yazdım. benim ve Habibim (a.s.v.) ın bereketiyle ARŞ durdu. Ve sakin oldu. Nitekim Mü’minlerin kalbleri de Allah-u Teala (c.c.) nın isminin zikriyle sukün itmi’nan bulur.”

Siyer alimleri şöyle naklederler ki;

Bir büyük Padişah var idi. Mecusi olup çok memleketlere hükmederdi. İsmi Humeyr ibni Redi idi. Lakin kendisine Melik Tebi ( veya Tübbe ) derler idi. Askeri, Süvarı ve piyade olup o kadar çok idi ki Haddı hesabı yok idi. Çok sayıda vezirleri ve yardımcıları var idi. Halkında dördbin kişi var idi ki, bunlar alim ve Fadıl idiler. Mühim işlerinde bunlara danışırdı.

Bu Hükumdar bir gün Mekke’ye geldi. Etrafta insanlar gelip gereken ta’zim ve hürmeti yapmadılar. Melik vezirlerini çağırıp:

-“Bu insanların tekebbürü nedendir. Niçin bana ta’zim etmezler “dedi.

Vezirleri:

-“Ey Padişahımız. Buranın halkı Arabdır. Asıl ve şerefli insanlardır. Burada bir ev vardır ki, KABE derler. Allah (c.c.) ın evidir. Bu mukaddes hanenin imarı ve muhafezası bunlara ısmarlanmıştır. Bu bakımdan şeref ve kiymetleri artmıştır. Gururlarının sebebi bu olsa gerektir.”Dediler.

Padişah Gazaba geldi. Arabın gururuna sebep olan bu haneyi yıkmak, ehalisini öldürüp mallarını yağma, etmek fikri aklına geldi.

Kafasına bu kötü fikir girer girmez, şiddetli bir baş ağrısı da beraber girdi. Ağrının şiddetinden gözleri ve burnu sulanıp çeşme gibi akmağa başladı. Çirkin bir koku peyda olup, kimse yanına yanaşamaz oldu. Ağrı her nefeste ziyadeleşti. Hayattan ümidini kesen Padişah veziri çağırdı.

-“Ey Vezir, alimlere söyle benim bu hastalığıma bir çare bulsunlar.”dedi.

Alimler günlerce çalıştılar, bir ilaç bulamadılar. Bunlardan biri vezire dedi ki;

Devam edecek..

Mearicün nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri o Habibi Kibriye (sallallahu aleyhi ve sellem) Aşkı için Afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Kutlu doğum – 7

30 Haziran 2008

screenhunter_0131-resulullah-asv-evi.jpg

Resulullah Aleyhisselamın doğduğu ev (Yeni hali)

screenhunter_0171-resulullah-asv-in-evi.jpg

Resulullah Aleyhisselamın doğruğu ev (Eski hali)

Kutlu doğum – 7

Alimler günlerce çalıştılar, bir ilaç bulamadılar. Bunlardan biri vezire dedi ki;

-“Eğer padişah sırrını bana söylerse ve benim suallarıma cevab verirse, ben ona ilaç bulurum.”

Vezir sevindi. Bu alimle birlikte padişaha gittiler. Alim ile padişah konuşmağa başladılar.

Padişah; Mekke’ye gittiğini, halkın kendisine Ta’zim etmediğini söyledi. Neticede o alim dedi ki;

-“Kabe-i Şerif hakkında aklınızdan bir şey geçirdiniz mi?”

Padişah;

-“Evet bu evi yıkmak, halkını öldürmek ve mallarını yağma etmek fikrini aklımdan geçirdim.”

Alim;

-“Ey Melik, hastalığınızın sebebi budur. Zira o evin sahibi niyetleri bilicidir. Onun katında gizli ve aşikar birdir. Gel bu niyetinden vazgeç. Ev Hakkında hayırlı niyet eyle. Böylece dünya ve ahiret saadetine kavuşasın.” Dedi.

Melik o anda kötü niyetinden vazgeçti. İyi niyet etti. Alim Yanından kalkmadan o ağrıdan kurtuldu. Mecusi dininden çıkıp Müslüman oldu. İbrahim (a.s.) milletini kabul eti.

Beyti Şerife ta’zim ve hürmet eyledi. Eski gurur ve kibrini atıp tevazu’a büründü. Büyük bir ziyafet tertip edip, harem-i şerif sakinlerini, büyük, küçük, fakır, zengin herkesi davet etti. Leziz yemekler ve latif şerbetler o ziyafete yenildi ve içildi.

O gece ru’yasında kendisine denildi ki:

-“Mekke ahalisine nasıl ta’zim ve ikram ettinse, Beyt-i şerife de ta’zim et. Ona elbise giydir.”

Sabah oldu hemen hasır den bir örtü yapıp, Beyt-i şerifi örtü. O gece ru’yasında:

-“O ÖRTÜ ONA LAYIK DEĞİLDİR, ONA DAHA İYİ ÖRTÜ LAZIMDIR.” Denildi.

Sabah oldu .Onu da kaldırıp o zamanın en kiymetli kumaşından örtü yaptırdı. Altın ve gümüşlerle süsleyip giydirdi. Bu adet sultan ve Padişahlara bundan kaldı. Sonra emir verdi. Putları mekkeden dışarı çıkardılar. Haiz ve cünüblerin Kabe-i şerife yaklaşmalarını yasak etti. Kapı yapıp kilit taktı. Anaharını onlara teslim edip, kendi Medine-i Münevvera’ya doğru yola çıktı. O zaman Medine-i Münevvere’de sudan eser yoktu. Yeşil ağaç ve nebat görünmezdi.

Melik dört bin alimden en iyilerini dörtyüz kişi olarak seçip Medine-i Münevvere’nın yüksek bir yerine çıktılar. Etrafa dikkatle ve ibretle baktılar. Aralarında şöyle karar verdiler ki;

-“ Ahır zaman Peygamberinin hicret edeceği yer burasıdır. Ve bu yerde vefat eder. Burada defn olunur. Hep birden bu yerde kalıp ahır zaman Peygamberinin gelmesini bekliyelim. Her ne olursa olsun bu yerden ayrılmayalım. Bir gün gelir ki, o şerefli Peygamberle müşerref oluruz.” Dediler. Orada yerleşmeğe karar verdiler. Düşüncelerini Melik’e arz ettiler.

Dedilar ki;

-“Bizden evvel gelen alimlerden öğrendiğimize göre bu mubarek yer, Son peygamber’in (Salallahu aleyhi vessellem) hicret edeceği yer olsa gerektir. İsm-i şerifi Muhammed (a.s.v.) ve din-i latıfi ebedidir. Onun askerine Allah-u Teala (c.c.) yardım eder. O (a.s.v.) asa ve deve sahibidir. O tac ve Burak sahibidir. O kur’an-ı Kerim sahibidir. O liva-i hamd ve minber sahibidir. O (Lailaha ilallah) sözünün sahibidir. Kabr-i şerifi burada olsa gerektir. Muradımız budur ki, burada yerleşelim. O hazretin teşriflerini bekliyelim Belki onun ay yüzünü görmek müyesser olur. Melik bu sözleri dinledi.

Gayet makul gördü. Hatta kendisi de onlarla beraber olup beklemeye karar verdi. Lakin askerinin ve tebaasının ekserisi mani oldular. Melik dörtyüz alim için Medine-i Münevvera’da evler yaptırdı.

Nesilleri kesilmesin diye her birine cariyeler verdi. Türlü ihsanlarda bulundu. Bir mektub yazıp onlara emanet bıraktı. O server-i Kainat (aleyhi efdelusselavat vettahiyat) dünyaya teşrif edince bu mektubu ona teslim ediniz diye tenbih etti.

Mektub şudur:

-“Humeyr ibni Redi’den Alemlerin Rabbının Resülu ve peygamberlerin sonuncusu olan Abdulmuttalib oğlu Hazreti Muhammed( a.s.v.) e mektubdur. Ben sana ve Rabbına iman ettim. Hak Teala (c.c.) nın sana göndereceği kur’’an-i kerime de iman ettim. Ben…

Devam edecek…

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri fahri Kainat Resulullah (sallallahu aleyi ve sellem) Hürmeti için Firdevs cennetinde iskan eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu