‘Adalet’ olarak etiketlenmiş yazılar
Adalet’le hükm eden devlet büyüyü
25 Haziran 2008Kalecik köyü (Nusaybin)
Girnavas ta (cin tepesi) küçük bir şelale (Nusaybin)
Hazreti Ömer (r.a.) bir cenazenin namazını kıldırmak istedi. Bir başkası ileri geçti. Ve namazı kıldırdı. Mevtayı mezara koyunca ellerini kabrinin üzerine koydu ve;
-“Ya Rabbi.
-”Eğer ona azab edersen, sana ASİ olduğu içindir. Şayet RAHMET edersen, senin merhametine muhtaçtır. Ey mevta, ne mutlu sana ki, ne halife idin, ne tanınmış bir kimse idin, ne katip idin, ne yardımcı idin, ne de maliye memuru idin.” dedi
Ve ortadan kayboldu.
Hazreti Ömer (r.a.) onu aramalarını buyurdu. Bulamadılar. Hızır (a.s.) dediler.
Abdullah bin Amr bin As (r.a.) buyuruyor:
-“Allah-u Tealaya (c.c.) Hazreti Ömer (r.a.) i Rüyada bana göstermesi için dua ettim. On iki sene sonra onu rüyada gördüm. Yıkanmış, elbisesi sarkmış bir kimse gibi geldi.”
-“Ya Emir-el Mu’minin Allah (c.c.) ı nasıl buldun? dedim.
Buyurdu ki;
-“EY Abdullah yanınızdan ayrılalı ne kadar oldu?
Ben de;
-“On iki sene oldu.” Dedim.
Buyurdu ki;
-”Ey Abdullah bu güne kadar hesapta idim. Hesapta kayıp edeceğimden korkuyordum: Ama O’nun (c.c.) rahmetine güveniyorum.”
Şakık-ı Belhi (k.s.) Halife Harun Reşid’in yanına gidince; Halife Harun Reşid;
-“Zahid olan Şakik sen misin?” dedi.
Şakik-i Belhi (k.s.);
-“Şakik Benim, ama ZAHİD değilim” buyurdu.
Halife Harun Reşid;
-“Bana Nasihat et” dedi.
Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki;
-“Allah Teala (c.c.) seni Hazreti Sıddık’ın (r.a.) yerine oturttu. Onun gibi senden de Sıdk (doğruluk) istiyor.
-“Hazreti Faruk (r.a.) yerine oturttu. Onun gibi senden de Hak ile Batılı (doğru ile yanlışı) ayırmanı istiyor.”
-”Hazreti Zinnureyn (r.a.) yerine oturttu. Onun gibi senden de; haya ve kerem istiyor.”
Hazreti Ali (Radiyallahu anhu keremallahu vechehu) yerine oturtu. Onun gibi senden de ilim cömertlik ve adalet istiyor.”
Harun Raşid;
-“Biraz daha nasihat et.” dedi.
Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki;
-“Allah-u Teala (c.c.) nın bir binası vardır. Ona CEHENNEM denir. Seni o binanın kapıcısı yaptı.
-“Ve sana üç şey verdi.
-“Beytül mala aid mal,”
-“Kılıç,”
-“Ve kamçı;”
-“Bunları sana verdi.
-“Ve bu üç şey ile.”
-“İnsanları Cehenneme yaklaştırma” buyurdu.”
-“Bir iş için yanına gelirlerse, senden bir şey isterlerse vermemezlık etme. Allah-u Teala (c.c.) nün emirlerine uymuyorlarsa bu kamçı ile cezalandır. Haksız yere bir kimseyi öldüreni, ölenin velisinin izni ile bu kılıçla öldür.”
-“Bunları yapamazsan cehenneme gidenlerin öncüsü sen olursun. Diğerleri de senin ardından gelir.”
Harun Reşid:
-“Biraz daha nasihat buyurun” dedi.
Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki;
-“Kaynak sensin, memurların etrafındaki nehirler gibidir. Menba berrak olursa nehirdeki bulanıklıkların zararı olmaz. Ama menba bulanık olursa; nehirlerin berraklığı düşünülemez.”
Kimya-yi Saadet (İmam-i Gazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri sağlam bir akılla düşünmeyi, ibret alıp Salih ameller işlemeyi kendi rahmetiyle İHSAN eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara hüküm etmek
05 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
İnsanlara hâkim olmak büyük bir iştir.
Adâletle, doğrulukta olursa yeryüzünde Hak Teâlâ (c.c.) nın halifesi olur.
Adâlet ve şefkatten uzak olunca da şeytanın halifesi olur.
Çünkü;
Vali’nin (devlet reisinin) zulmünden daha büyük fesat sebebi yoktur. İnsanlara hâkim olmak, onları idare etmenin aslı ilim ve ameldir. Hükümdârlık ilmi uzundur.
Kısaca bilmesi lâzım gelenler şunlardır:
Hükümdâr;
Bu dünyaya ne için geldiğini bilmeli, ebedî yerini de bilmelidir. Dünya onun için bir konak yeridir; daima kalacağı bir yer değildir. İlk konağı ana rahmi, son durağı mezar olan bir yolcudur.
Ömründen geçen her yıl, her ay ve her gün, hakiki istirahat yerine kendisini yaklaştıran bir merhaledir. Herkes bu köprüden geçecektir. Hayat köprüsünü kurmakla zaman geçirip, gidilmesi icap eden yeri unutan akılsızdır.
Akıllı o kimsedir ki;
Geçici olan bu dünyada yol azığından başka bir şey’le uğraşmaz, dünyadan ihtiyacı ve zarureti kadarına kanaat getirir. Bundan fazlası öldürücü zehirdir. Öleceği zaman bütün hazinelerin toprak altında olmasını ister.
O hâlde dünya malı ne kadar çok toplanırsa, derdi ve ayrılık elemi o kadar çok olur. Kendi nasibi ise, kendine yetecek olandan fazla değildir. Diğerleri ise öbür dünya için günah ve vebâl olur.
Ölüm zamanında can vermesi de o kadar zor olur. Bu, kazandıkları helâlden olduğu zamandır. Eğer haramdan mal ve para toplamışsa, bunun azâb ve cezası çok şiddeti olur.
Allah-u Teala (c.c.) nın indinde âdil bir padişah olmaktan büyük ibâdet ve tâat yoktur.
Resulallah (s.a.v.) buyurdu ki:
“-Adil bir sultanın bir günlük adâleti, altmış senelik ibadetten üstündür.”
Kiyamet gününde arş-ı ilahının gölgesinde bulunacak yedi sınıf kimseden birincisi, ADİL SULTANLARDIR.
Resulullah (a.s.v.) buyurdu:
“-Adil Sultan için her gün altmış müctehid-i sıddıkının ameli göğe çıkarılır.”
Dediğimiz adâlet on kaideyi gözetmekle elde edilir:
BİRİNCİ KAAİDE:
Bir işle karşılaştığı zaman kendini me’mur, başkasını âmir kabûl etmelidir. Kendisi için razı olmamalıdır. Eğer razı olursa hâkim olmakta hıyanet ve zulüm etmiş olur.
İKİNCİ KAAİDE: İşi olanların huzuruna gelmeyi gözetmelerini hor tutmamalı ve bunun tehlikesinden sakınmalıdır.
Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) hazretleri Bizlere idare eden: Adaletle hüküm eden Adil hükümdarlari Başımıza hükümlü kılsın. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara hüküm etmek- 2
05 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (NUSAYBİN)
İKİNCİ KAAİDE:
İşi olanların huzuruna gelmeyi gözetmelerini hor tutmamalı ve bunun tehlikesinden sakınmalıdır. Kendisinin göreceği bir müslümanın işi olduğu müddetçe, nâfile ibadetlerle uğraşmamalıdır. Zira Müslümanların işlerini görmek, bütün nafile ibâdetlerden üstündür.
Bir gün Ömer İbn Ablulâziz (Rahmetullahi Aleyh) ikindiye kadar insanların işlerini gördü. Yoruldu ve dermansız kaldı. Evine gidip bir saat dinlenmek istedi.
Oğlu:
-”Şu saatte ölmeyeceğinden emin misin? Bir kimsenin seninle bir işi olur ve sen bunda nasıl eksiklik yapabilirsin?” Deyince.
-”Doğru söylüyorsun” buyurup kalktı ve dışarı çıktı.
ÜÇÜNCÜ KAAİDE:
Şehvetleriyle, istekleriyle uğraşmayı kendine âdet etmemelidir. Güzel, süslü elbiseler giymek, tatlı leziz yemekler yemek gibi. Belki her şey’de kanaati gözetmelidir. Zira kanaatsiz adâlet olamaz.
Ömer İbn Hattab (r.a.) Selmân-ı Fârisi (r.a.) ye;
-”Benim hallerimden beğenmediğin bir şey duydun mu?” Diye sorunca
Selman-i Farisi (radiyallah-u anh);
-”Duydum ki sofranda iki kap yemek oluyor ve iki gömlek bulunduruyormuşsun, birini gündüz, birini gece giyiyormuşsun.” dedi.
Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh);
-”Daha başka bir şey duydun mu?” Deyince;
Selman-i Farisi (radiyallah-u anh);
-“Hayır” diye cevap verdi.
DÖRDÜNCÜ KAAİDE:
Elinden geldiği müddetçe bütün işlerinin esası, sertlik değil, rıfk ve yumuşaklık olmalıdır.
Resulullah (s.a.v.) buyurdu:
-“Emrimdekilere rıfk ile muamele eden padişaha, kıyâmette rıfk ile muamele ederler.”
Hişam İbn Abdülmelik halife idi. Büyük alimlerden olan Ebu Hâzım’dan
-“Bu işte kurtuluş tedbiri nedir?”diye sordu.
-“Aldığın her gümüşü ve parayı helâlden alasın ve yerine sarfedesin.” dedi.
Ve yine dedi ki:
-“Cehenneme dayanamayan, Cenneti daha çok sever.”
BEŞİNCİ KAAİDE:
Bütün halkını memnun ve razı etmeye uğraşmalıdır. Ve bunu şeriata uygun yapmalıdır.
Resulullah (a.s.v.):
-“Padişahların en iyisi sizi seven ve sizin kendisini sevdiğinizdir. En fenası da size düşman olup la’net eden ve sizin de ona düşman olup lanet ettiğinizdir.” Buyurdu.
Kimya-yi Saadet (İmam-ii Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizlerin başına Adaletle hüküm eden Adil Hükümdarlar Nasib eylesin…AMİN…..
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara hüküm etmek- 3
05 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
BEŞİNCİ KAAİDE:
Bütün halkını memnun ve razı etmeye uğraşmalıdır. Ve bunu şeriata uygun yapmalıdır.
Resulullah (a.s.v.):
-“Padişahların en iyisi sizi seven ve sizin kendisini sevdiğinizdir. En fenası da size düşman olup la’net eden ve sizin de ona düşman olup lanet ettiğinizdir.”Buyurdu.
ALTINCI KAAİDE:
Hiç kimsenin şeriata uymayan rızasını aramamalıdır. Çünkü şeriatın kabûl etmediği bir şey ile bir kimsenin kendisinden râzı olmamasından kendisine zarar yoktur.
Ömer bin Hattâb (radiyallahu anhu) buyurur:
-“Her sabah kalktığım zaman insanların yarısı benden razı olmazlar.” buyurur. Elbette kendisinden hak alınanlar hoşnud olmazlar. O hâlde herkes hoşnud ve memnun edilemez. Câhil o kimseye denir ki, Hak Teâlâ’nın rızasını, insanların rızası için bırakır.”
Hazret-i Muâviye, Hazret-i Âişe (radiyallahu anha) ye mektup yazıp, nasihat istedi.
Hazret-i Âişe (radiyallahu anha) şöyle yazdı:
-“Resûlallah (Aleyhissatâtü vesselâm) den duydum ki:
-“İnsanların rızasını değil Allahû Tealâ’nın rızasını arayandan, Allah razı olur. İnsanları da ondan razı eder. İnsanların rızasını arayandan, Allahû Tealâ razı olmaz ve insanları da ondan razı etmez.”
YEDİNCİ KAAİDE:
Başkanlığın çok zor olduğunu bilmelidir. Allahın kullarının işlerini iyi yapmak büyük bir iştir. Bunu yerine getirmeye uğraşan ve muvaffak olan en büyük saâdete kavuşmuştur. Bunun hakkını vermezse, kimsenin düşmediği felâkete duçâr olmuştur.
Resulallâh (Sallâllahû Aleyhi ve Selem) buyurdu ki:
-“İki kimse arasında hükmedip zulmederse, Allah’ın lâneti zalime olsun.
Yine (a.s.v.) buyurdu:
-“Üç kimse vardır ki, yarın kıyamet günü Allahü Teâlâ onlara bakmaz:
Yalan söyleyen sultan,
Zina eden yaşlı
Ve kibirli fakir..”
Yine (a.s.v.) buyurdu:
-“Kıyamet günü ümmetimden iki sınıf şefaate kavuşmaz: biri zâlim sultan, diğeri dinde taşkınlık yapıp hududu aşan bid’at sahibi.”
Ömer bin Hattâb (Radıyallahu Anh) bir cenazenin namazını kıldırmak istedi.
Bir başkası ileri geçti ve namazı kıldırdı. Mevtayı mezara koyunca elini kabrinin üzerine koydu ve
-“Ya Rabbi! Eğer ona azâb edersen, sana âsi olduğu içindir. Şayet rahmet edersen, senin rahmetine muhtaçtır. Ey mevta, ne mutlu sana ki, ne helife idin, ne tanınmış bir kimse idin, ne bir kâtip idin, ne yardımcı idin, ne de maliye memuru idin.” dedi,
Ortadan kayboldu.
Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh) onu aramalarını buyurdu. Bulamadılar. Hızır Aleyhisselâm idi dediler.
Resûlallah (Sallâllahu Aleyhi ve Selem ) buyurdu:
-“Kıyamet günü sultanları toplarlar ve: siz benim koyunlarımın çobanı idiniz. Yeryüzünün vilâyet ve memleket (valilik ve sultanlık) hazinesinin sahibi idiniz. Niçin benim emrettiğimden daha çok had vurdunuz ve ceza verdiniz?”
Derler ki:
-“Ya Rabbi! Senin emrini tutmadıkları için kızmıştık.”
-“Pekiyi, sizin kızmanız, benimkinden fazla mıdır? buyurur.”
Bir başkasını getirirler.
Ona;
-“Niye had cezasını az vurdun?”
-“Ona acıdım Ya Rabbi.” der.
-“Senin acıman, benim acımamdan çok mudur?” buyurur.
Her ikisini de yani fazla vuranı da, az vuranı da tutarlar ve Cehennemin bir köşesini onlarla doldururlar.
Hazret-i Ömer ( Radıyallâhu anh) kendi bekçisinin yerine gece dolaşırdı, Maksadı nerede bir eksiklik görse, onu tamamlamak idi.
HazretiÖmer (Radiyallah-u Anhu) Buyurdu ki:
-“Fırat nehrinin kenarında bir uyuz koyunu öldürürlerse, hesap günü olan kıyamet gününde onu benden soracaklarından korkarım.”
Halbukki onun öyle bir adâleti ve ihtiyatı vardı ki, hiç kimse o dereceye ulaşamaz.
SEKİZİNCİ KAAİDE:
Daima dinini seven ve kayıran âlimleri görmeye susamalı, nâsihatlerinl dinlemeyi candan istemeli ve dünyayı seven ve isteyen alimlerden kaçmalıdır.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri ameli Salih işleyen ve kendisine itaat eden kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara hüküm etmek- 4.
05 Temmuz 2008Subaşı (Ava sipi) Nusaybin
SEKİZİNCİ KAAİDE:
Şakîk-i Belhi (k.s.) Harun Reşid’in yanına gidince:
Halife Harun Reşid:
-“Zâhid olan Şakik sen misin?” Dedi.
Şakik-i belhi (k.s.)
-“Şakik benim, ama zahid değilim.” buyurdu.
Halife Harun Raşid:
-“Bana nasihat ed.”dedi.
Şakik-iBalhi (k.s.) buyurdu ki:
-“Allahü Teâla seni Hazret-i Sıddîk’in (radyallahu anh) yerine oturttu. Onun gibi, senden de sıdk (doğruluk) istiyor.”
-“Hazret-i Faruk’un yerine oturttu. Onun gibi, senden de hak ile bâtılı (doğru ve yanlışı) ayırmanı istiyor.”
-“Hazret-i Zinnureyn’in (Osman’ın ) (radıyallahu anh ) yerine oturttu. Onun gibi, senden de hayâ ve kerem istiyor.”
-“Hazret-i Ali’nin (radıyallahu anh) yerine oturttu. Onun gibi senden de ilim, cömertlik ve âdâlet istiyor”
Harun Reşid:
-“Biraz daha nasihat et.” dedi.
Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki:
-“Allahü Tealâ’nın bir binası vardır.”
-“Ona cehennem denir.”
-“Seni o binanın kapıcısı yaptı ve sana üç şey verdi:
Beytü’l Mala aid mal,
Kılıç,
Ve kamçı.
-”Bunları sana verdi ve bu üç şey ile insanları Cehenneme yaklaştırma, buyurdu. Bir iş için yanına gelirlerse, senden bir şey isterlerse, vermemezlik etme. Allahü Tealâ’nın emrine uymayanları bu kamçı ile cezalandır. Haksız yere, bir kimseyi öldüreni ölenin velisinin izni ile bu kılıçla öldür. Bunları yapmazsan Cehenneme gidenlerin öncüsü sen olursun, diğerleri senin arkandan gelir.”
Harun Reşid:
-“Biraz daha nasihat buyurun”dedi.
Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki:
-“Kaynak sensin, memurların, etrefındaki nehirler gibidir. Menba’ berrak olursa, nehirlerdeki bulanıklığın zararı olmaz. Ama menba’ bulanık olursa, nehirlerin berraklığı düşünülemez.”
Devam edecek….
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) Bizlere Adaletle hüküm eden, Hükümdarlar nasib eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara adalet’le hüküm etmek-4
05 Temmuz 2008Geliye Şami mevki-i (Nusaybin)
DOKUZUNCU KAAİDE:
Yalnız kendisinin zulm etmemesine kanaat etmeyip, me’murlerini, vekillerini ve hizmetçilerini de düzeltip zulümlerine rıza göstermemelidir. Zıra onların zulmü de kendinden sorulacaktır. Kendi zulmü ise onlardan sorulmayacaktır.
Ömer İbn Hattab, Ebu Musa El aşari’ye (Radiyallah-u anhuma) mektub yazdı.
Kendi memuru idi:
-“Emma ba’dü; amirlerin en iyisi, emri altında bulunanlara iyi olanıdır. En kötüsü de, Emri altında olanlarla fena olanıdır. Sen doğru olmazsan memurların de öyle olurlar. O zaman sen, yeşil çayır görüp, çok fazla otlayan ve çok yiyerek doyup, yemek sebebiyle ölen hayvan gibi olursun.”
Tevrat’ta yazılıdır ki;
-”Sultanın memurunun zulmüne ses çıkarmaması, bu zulmü işlemesi gibidir. Cezasını çeker.”
Sultanın bilmesi lazımdır ki, kendi din ve ahretini, diğerlerinin dünyasına satmasından daha büyük aldanma ve akılsızlık yoktur.
Zekat memurları ve hizmetçileri, kendilerinin dünyası için hizmet ediyorlar, zulümlerini valinin gözünde güzel gösterirler. Kendileri dünya maksatlarına kavuşurken, onu cehenneme gönderirler. Ele geçecek birkaç gümüş için senin HELAK olmana sebep olan kimseden daha büyük düşman olur mu?
Memurlarına ve devlet işinde çalışanlara ADALETLE İŞ YAPTIRMAYAN, EMRİ ALTINDA OLANLAR HAKKINDA ADALETİ GÖZETMEMİŞ OLUR. Bunu da, daha önce kendi beden ülkesinde adaleti gözetmeyen yapamaz.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Adalet’le hüküm eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Dünyanın zemmi ve ondan sakınmak – 2
13 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Sa’lebe onlara şöyle dedi:
-“Bu bir cizyeden, gayri müslimlerden alınan vergiden başka bir şey değildir. Bu cizyeden başka bir şey değildir. Bu cizyenin bir benzeridir. Siz gidin, işinizi bitirdiğinizde tekrar bana gelin.
Zekat memurleri yürüyüp gittiler. Süleym kabilesinde ki şahsa vardılar. Süleymi onları duyunca hemen kalktı, develerinin en iyisini zekat için ayırdı. Sonra onları deve ile karşıladı. Memurler deveyi görünce:
-“Sana bu vacip olmaz. Biz bunu senden almayız, istemeyiz.” Dediler.
Adam:
-“Alin ben bunu severek veriyorum bu malımın zekatıdır. Ve sizin almanız için ayrılmıştır.”dedi.
Me’murler oradaki zekat işini bitirip ayrıldıktan sonra, tekrar Sa’lebeye geldiler. Ve ondan zekati istediler.
Sa’lebe onlara:
-“Elinizdeki yazıyı bana gösteriniz.”dedi.
Yazıya baktı ve:
-“Bu cizyenin bir benzeridir. Siz gidin. Ben bir düşüneyim.”dedi.
Me’murler yürüyüp ayrıldılar. Resulüllah (a.s.v.) ın yanına geldiler. Resulüllah (a.s.v.) onları görünce, onlar konuşmadan önce:
-”Vah sa’lebe.”Buyurdu.
Ve süleym kabilesinden olan şahsa dua etti.
Memurler, Sa’lebe nin ve süleym kabilesinden olan zatın kendilerine ne yaptıklarını anlattılar. Bunun üzerine Cenabi Hak (c.c.) Sa’lebe hakkında şu ayeti gönderdi:
-“İçlerinden kimi de Allah (c.c.) a şöyle ahd etmişti:-“Eğer bize lütfü kereminden ihsan ederse, andolsun, zekatını vereceğiz, muhakkak salihlerden olacağız.” Allah (c.c.) kendilerine Fazl-u inayetinden verince de onunla cimrilik edip (taat-iilahiye) arka çevirdiler. Onlar öyle dönektirler. Nihayet, Allah (c.c.) a va’d ettiklerini tutmadıkları,yalan söyledikleri için O da (bu fiillerinin) akibetini kalblerinde, kendisinin huzuruna çıkacakları güne kadar (sürecek), bir nifak yaptı.” Et-Tevbe suresi ayet : 9/75-76-77
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın yanında Sa’lebenin akrabalarınden biri vardı. Cenab-i Hakk (c.c.)ın Sa’lebe hakkında gönderdiği bu ayet-i kerimeyi işitti. Hemen kalkıp Sa’lebenin yanına gitti
Ve:
-“Ey Sa’lebe halin perişan oldu, yetim kaldın. Allah (c.c.) senin hakkında şöyl, şöyle ayet indirdi.” Dedi.
Sa’lebe derhal kalkıp Resulüllah (a.s.v.)ın yanına geldi ve Resulüllah (a.s.v.) ın kendisinden zekatı kabul buyurmasını istedi.
Fakat Resulüllah (a.s.v.) buyurdu ki:
-“Allah (c.c.) bana senin zekatını kabul etmemi yasakladı.”
Sa’lebe, bunun üzerine başına toprak serpmeye başladı. Resulullah (a.s.v.) kendisine:
-“Bu senin amelindir. Ben sana emrettim. Fakat sen bana itaat etmedin.”
Resulullah (a.s.v.) ondan zekatını kabul etmeyince, Sa’lebe abdallaştı ve kalkıp evine gitti. Resulüllah (a.s.v.) vefatından sonra, Halife Hz. Ebu Bekir (r.a.) e geldi. Zekatının kabul edilmesini istedi. Fakat Hz.Ebu Bekir (r.a.) de zekatını kabul etmedi. Sonra Hz.Ömer (r.a.) e geldi. Zekatının kabul edilmesini istedi. Hz.Ömer (r.a.) de onu redetti. Zekatınnı kabul etmedi. Sa’lebe Hz. Osman (r.a.) hilafetinden sonra öldü.
KalblerinKeşfi (İmam-i Ğazali)
Alllah (c.c.) bizleri ve sizleri Resulüllah (a.s.v.) emrinden çıkmayan kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Ömer bin Abdülaziz (Radiyallah-u anh)
12 Şubat 2009Girnavas şelalesi (Nusaybin)
Halife Hazreti Ömer (r.a.) Bir gece Medine sokaklarında dolaşırken bir evin önünde geçerken şu sözlere kulak misafiri olur.
Koyun sağan bir kadın kızına şöyle söyliyordu.
-”Kızım sütte biraz su kat.”
Kızı ona
-”Anneciğim Emiri-l mu’minin Hz.Ömer (r.a.) süte su katmayı yasaklamış bizi görürse cezalandırır.”dedi.
Annesi ;
-”Kızım Hz.Ömer (r.a.) nereden bizi görecek.” Dedi.
Kızı:
-”Anneciğim Hz.Ömer (r.a.) bizi görmezse Allah (c.c) bizi görür.”diyordu…
Bu sözleri duyan Hz.Ömer (r.a.) ses çıkarmadan eve gelir, ertesi sabah kulak misafiri olduğu eve gelir.”suyu sütte katma diyen kızı oğluna ister.”
İşte bu kızın neslinden Halife Ömer bin abdulaziz (r.a.) dünyaya gelir…
Süleyman bin Abdulmelik halife idi:
Bir gün;
-”Bu dünyanın ni’metlerinden bu kadar istifade ettim, kiyâmette halim nice olur.”diye düşündü.
Zamanın Alim ve zahidi olan Ebu hazım (r.a.) a bir kimse gönderip;
-“Orucunu ne ile açıyorsun, bana ondan gönderin.” dedi.
Ebu Hazım (r.a.): Halife’ye kızarmiş buğday kepeği gönderdi ve;
-”Ben gece bunu yerim.”dedi.
Süleyman bin Abdulmelik bunu görünce ağladı ve kalbine büyük haller zahir oldu üç gün hiç yemek yemeden oruç tutu. Üçüncü günün akşamı gönderilen o şey ile iftar etti.
Derler ki;
O gece hanımı ile yattı ve oğlu Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi ondan da adalet ile cihanda bir tane olan ve Ömer bin Hattab (r.a.) a benzeyen Ömer bin Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi. Bunun ise ebu Hazim (r.a.) ın gönderdiği o yiyeceğin bereketinden istifade etmek niyetiyle olduğunu bildirmiştir.
Ömer bin Abdulaziz (r.a.) e
-”Tövbe etmenizin sebebi nedir.”diye sorduklarında.
Ömer Bin Abdulaziz (r.a.);
-”Bir gün bir köleyi dövmüştüm.”
Bana;
-”Sabahı kiyamet olacak son geceyi hatırla.” dedi. Kalbimde çok tesir etti.” dedi.
Ömer bin Abdülaziz (r.a.), muhammed bin Ka’bil kurezi (r.a.) ye
-”Adalet nasıl olur? Bana anlat.” dedi.
Buyurdu ki
-” Müslümanlardan senden küçük olanlara baba, büyük olanlara oğul, senın gibi olanlara kardeş ol. Herkesİn cezasını, günah ve kuvvetine uygun yap. Sakın kızarak bır kamçı vurma yerin cehennem olur” dedi.
Zahidlerden biri zamanın halifesinin yanına geldi.
Halife:
-”Bana nasihat et.” dedi
Zahid Buyurdu ki;
-”Ben çine bir yolculuğa çıkmıştım o memleketin kıralı sağır idi, çok ağlıyor
Ve diyordu ki:
-”Kulağımın duymadığına değil, kapıma gelen ve feryat eden mazlumların sesini duymadığıma ağlıyorum. Fakat gözüm görüyor. Gidiniz ilan ediniz, zulme uğrayan kırmızı elbise giysin” dedi.
Böylece her gün bir fil’e binip etrafı dolaşır kırmızı elbiseli olanları çağırırdı.”
-”Ey emir’il mü’minin bu dediğim kafir ülkesinde bulunan bir kafir kralının Allah (c.c.) ın kullarına olan şefkat ve merhametidir. Sen ise mü’minsin ve Resulullah’ın (s.a.v.) ehli beytindensin. Senın şefkat ve merhametinin ne kadar olması icab ettiğini, artık sen düşün.”
Ömer bin Abdülaziz (r.a.) zamanında müslüman bir asker Rum Kralı olan hiristiyanlara esir düşmüştü. Halife hiristiyan krala bir mektup gönderdi.
Mektubun içerisinde şöyle yazılıydı.
-”İzzet şeref sahibi olan bir muslumani esir almışsin, ya o askeri serbest bırakırsın, yada sana öyle bir ordu göndereceğim ki; başı senin yanında sonu benim yanımda olsun.”
Rum kral’ı bunu duyunca korkup müslüman askeri serbest bıraktı.
Allah’u teala (c.c.) bizleri ve sizleri Bu mübarek zatların yüzü suyu hürmetine bağışlasın. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Ömer bin Abdülaziz (Radiyallah-u anh)- 10
15 Şubat 2009Girnavas şelalesi (Nusaybin)
Ömer bin Abdülaziz (Radiyallah-u anh)- 10
Yezid-i Rekkası (r.a.),Ömer bin Abdülaziz (r.a.) in huzuruna geldi.
Ömer bin Abdülaziz (r.a.) yezid (r.a.) e;
-“Bana nasihat et.” Dedi.
Yezid-i Rekkasi (r.a.);
-“Ey Müslümanların emiri! Senden önceki halifeler öldüğü gibi sen de öleceksin.” Dedi.
Ömer (r.a.) bunu duyunca ağladı
Ve;
-“Devam et.” Dedi.
Yezid (r.a.);
-“Âdem (a.s.) den sana gelinceye hiçbir baban hayatta değildir. Hepsi vefat ettiler.” Dedi.
Ömer (r.a.) ağlayarak;
-“Yine devam et.” Dedi.
Yezid (r.a.);
-“Öldükten sonra Cennet ile Cehennemden başka gidileceke yer yoktur.”
Halife Ömer (r.a.) bunu duyunca düşüp bayıldı.
Ömer bin Abdülaziz (r.a.) in câriyesi yanına geldi. Selam verdi ve namaz kılınan odaya geçti. İki rek’at namaz kıldı. Sonra uyuya kaldı. Biraz sonra kalktı,
Ve halife’ye;
-“Ey Emir-ül Mü’minin tuhaf bir rü’ya gördüm.” Dedi.
Halife ömer (r.a.),
-“Ne gördün anlat.” Dedi.
Cariye;
-“Rü’yamda cehennemi gördüm. Cehennemlik olanların üzerine kükreyip duruyordu. Sonra cehennem üzerinde SIRAT KÖPRÜSÜ Kuruldu. Abdülmelik bin Mervan geldi, köprüye girdi. Birkaç adım attı, sonra devam edemeyip Cehennem’e düştü. Sonra Süleyman bin Abdülmelik geldi. O da aynı şekilde Cehennem’e düştü.” Dedi.,
Halife Ömer (r.a.);
-“Devam et.” Dedi.
Cariye;
-“Sonra da seni getirdiler.” Der demez, Ömer bin Abdülaziz (r.a.), bir AH çekti, düştü ve kendinden geçti.
Cariye Yüksek sesle;
-“Vallahi senin selametle Sırat köprüsünü geçtiğini gördüm.” Dedi ise de Halife Ömer (r.a.) bunu duymuyor, yerde çırpınıp duruyordu.
<<<Ömer bin Abdülaziz (r.a.) nın bir başka yazısı>>>
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Hazreti Ömer-ül Faruk (Radiyallah-u anhu)- 8
07 Mart 2009Eshab-i Kehf mağarasından caminin görünüşü (Tarsus)
Hazreti Ömer-ül Faruk (Radiyallah-u anhu)- 8
Hazret-i Ömer (r.a.) hicretin onüçüncü yılında halife oldu. Kendisine biât edildiği ilkgün hutbeye çıktı.
Allah-u teâlâ’ya hamd-u senâ’dan sonra buyurdu ki;
-“Hicaz size yerleşilecek bir yer değildir. Ancak hayvanlar için otlak arayacak bir yurttur. Hicaz’ı, Hicazliler; ancak bu şekilde tutabilirler. Yani Hicaz’ın korunması için seferler ederek kendilerine otlak aramaları gerekir. Allah’ın va’dini getireceği zamanlarda Muhacirler nerede? Allah’ın size miras bırakmak üzere va’dettiği yerlere yürüyünüz. Yüce Allah, Kur’an-i Kerim’de İslâm dinini öteki dinler üzerine üstün kılacağını va’dettiğinden dinini yükseltecek ve dine yardım edenleri sevinçli kılacktur. Allah’ın Salih kulları nerede?”
Hazreti Ömer (r.a.) hutbesini bitirince Eshab-i Kiram (r.anhum) hep birden Cihat arzusuyla yanmaya başladı ve Irak taraflarına Cihad’a gittiler.
Hazret-i Ömer-ül Faruk (r.a.) ilk defa Emir-ül-Mü’minin ismini aldı. On sene altı ay ve yedi gün Dünyada hiç görülmemiş bir adaletle Halifelik yaptı.
Halifeliği sırasında o zamanın iki büyük devleti olan Bizans ve Sa’sani İmparatorluklarının hakimiyeti altında bulunan Suriye, Mısır, Irak ve İran’ı İslâm Devleti’nin sınırları içine aldı.
Zamanında 1036 büyük şehir zapt edildi. Dörtbin Cami yapıldı. Dört bin kilise harap oldu. Kuzey Afrika’dan Türkistan’a, Azarbeycan’dan Yemen’e kadar uzanan ve iki milyon kilometre kareden büyük olan İslâm Devleti’ni kurduğu mükemmel müesseselerle gayet muntazam bir şekilde idare etti.
Yemen Nera’ındaki Yahudileri Irak Necran’ına yerleştirdi. Ve onlara emân verdi. Devleti idâre bölgelere ayırdı. Bu bölgelerin en başta gelenleri Hicaz, Suriye, El-Cezire, Basra, Küfe, Mısır, Filistin, İran, Horasan ve Kirman bölgeleri idi. Her bir İdâri bölgenin başına bir Vali tayin etti.
Tayin ettiği Vali’lere;
-“Sizi insanlara tahakküm etmek, Sultanat sürmek, zorbalık yapmak için tayin etmedim. Siz hidayet’e götüren rehber olacaksınız. Müslümanlar size uyacaktır. Binaenaleyh Müslümanların hukukunu gözetiniz. Müslümanları dövmeyiniz ki, zilete düçar olmasınlar. Onları haksız yere methetmeyiniz ki şimarmasınlar. Kapılarınızı yüzlerine kapatmayınız ki, kuvvetliler zayıfları ezmasinler. Kendinizi Müslümanlrdan üstün görmeyiniz ki, zulme düçar olmasınlar.” Diye nasihat ederdi.
Hazret-i Ömer (r.a.) valilerinden, kadılarından ve diğer istihdam ettiği me’murlerinden mal beyannamesi isterdi. Onlara dolgun maaş verirdi. Valilerin aylık maaşı 100 dinar idi.
Valiler hakkında yapılan şikayetleri tahkik ederdi. Bu tahkikatı Muhammed bin Melsem (r.a.) tarafından yaptırırdı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer-ül-Faruk (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu