‘Ahmed-i Nâmıkî Câmî’ olarak etiketlenmiş yazılar

Nemrud’ın İbrahim (a.s.) ı mıncanıkla ateşe attığı yer

Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu);

Evliyanın büyüklerinden. İsmi Ahmed bin Ali Nâmıkî olup, künyesi Abü’l-Hasen’dir. Eshâb-i kirâm’dan (r.anhüm) Cerir bin Abdullah (r.a.) ın soyundandır. Horasan da yetişen evliyanın en büyüklerinden idi.

Horasan’da bulunan Câm kasabasındandır. 441 (M. 1049) senesinde doğdu. 536 (M. 1142) senesi Receb ayında vefat etti. Kabri Meşhed ile Herat arasındaki yolun tam ortasında Türbe-i Câmi bahçesindedir.

Ahmed Câmi hazretleri (r.a.) ümmi idi. Ya’ni okula gitmemişti. Yirmiiki yaşında iken tövbe etmek nasib oldu.

Tövbesini Sirac-üs-sairin kitabında şöyle anlatır;

-“Yirmiiki yaşındaydım, Allah-u teâlâ bana tövbe etmeyi nasib etti. Arkadaşlarla yiyip içerdik. Bir gün içki getirme sırası bende idi. Kırk küp içkimiz vardı. Gittim hiç birinde şarap yoktu. Şaşırdım kaldım. Sonra merkebi alıp şarap bulunan bağ tarafına gittim. Oradaki şarapları merkebe yükledim. Merkep yürümekte inad ediyordu. Yürümesi için şiddetle döviyordum ki, aniden bir ses işittim,

-“Ahmed niçin bu hayvanı incitirsin? Onu biz yürütmiyoruz. Arkadaşların özrünü kabul etmezse, biz kabul ederiz.” Diyordu.

Hemen yere kapandım;

-“Ya Rabbim tövbe ettim. Bundan sonra asla şarap içmiyeceğim. Emreyle merkep yürüsün. O insanlara mahcup olmıyayayım.” Dedim.

Merkep yürümeye başladı. Arkadaşlarımın yanına varıp şarabı önlerine koyduğumda, bana sen de iç dediler.

-“Ben tövbe ettim.” Dedim.

-”Yine de bana içirmek için ısrar ettiler.”

Aniden kulağıma bir ses geldi.

-“Ya Ahmed ellerinden al, iç ve içtiğin bardaktan onlara da içir.” Diyordu.

Hemen alıp içtim şarap bal şerbeti olmuştu. Allah-ü teâlâ’nın kudreti ile şarap şerbete çevrilmişti. Orada bulunanlara tattırdım, hepsi tövbe ettiler ve dağıldılar.

Dağa çıktım, uzun müddet insanlardan uzak durdum. İbadet ile nefs terbiyesi ile meşgül oldum.

Nice senmeler sonra bir gün kalbime;

-“Ahmed Hâk yoluna böyle mi giderler? Kavminden senin üzerinde hakları olan bir çok insanı bıraktın”. Düşüncesi geldi.

İnsanların arasına döndüm ve elime bir odun alıp, evvelki şarap küplerini kırmaya başladım. Köyün muhtarına beni şikayet edip,

-“Ahmed delirdi. Şarap küplerini parçalıyor.” Demişler.

Devam edecek

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Ahmed Namiki Câmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Nemrud’ın İbrahim (a.s.) attığı mıncanıkların yeri

Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu) – 2

Muhtar bir adam gönderip beni evden çıkardı ve atların bulunduğu ahırda hapseyledi.

Ben de ahırın bir köşesine oturup ellerimi başıma koydum ve;

-“Katır şarap küpüyle daima döner durur.

-“Ey gönül! Allah için sen de gel bir defa dön.” Beytini okudum.

Bu sözlerimi işiten ahırdaki atlar, önlerindeki otları yemeği bırakıp, başlarını duvarlara vurmaya başladılar.

Gözlerinden yaş akıttılar. Ahırın bakıcıları bu hali görüp muhtara haber verdiler.

Muhtar da gelip beni serbest bıraktı ve özür diledi. Ben yine dağa dönüp gittim. Nice yıllar orada kalıp, ibadet ve tâat ile meşgül oldum. Bir taraftan da düşünüyordum. Bazı kimselerin üzerimde hakları vardır. Acaba onları nasıl ödeyecktim. Bu düşünceler içinde iken, kalbime şöyle bir nida geldi.

-“Ahmed! Sen insanı Allah-ü teâlâ’ya kavuşturan yolda iyi gidiyorsun. Allah-ü teâlâ’nın lütfuna ve keremine olan tevekkül’ün sebebi ile, o, senden alacaklı olanların borcunu, nihâyetsiz hazinesinden fazlasıyla ihsan eder. Gerçekte rızıkların hakiki sahibi da odur.”

Bundan sonra Allah-ü teâlâ, nihayetsiz ihsan hazinesinden benim üzerinmde hakları olanların ve bize muhabbeti olanların her birine her gün bir batman (7692 gram.) buğday verirdi.

Şöyle ki;

-“Alacaklılar her sabah o bir batma buğdayı kilerlerinde bulurlardı. Bu buğday, o gün evdekilern hepsine yeterdi. Hatta misafirleri gelse onlara da yeter artardı. Bir zaman sonra, bana verilen ma’navi bir işaret üzerine tekrar insanlar arasına döndüm ve onlara doğru yolu göstermeye başladım.

Siraç-üs-sairin kitabını yazdığım ana kadar seksen bin kişi elimde tövbe eti. Ahmed Cami (r.a.) oğullarından Zahirddin İsa, babasının elinde 600 bin kişinin tevbe ederek doğru yolu bulduklarını bildirmiştir.

Kendisine sorduılar ki;

-“Biz geçmiş velilerin kitablarını, kerametlerini okuyor ve âlimlerden dinliyoruz. Ama sizde meydana gelen hâller çok azında meydana gelmiştir. Bunun sebebi ve hikneti nedir?”

Buyurdu ki;

-“Velilerin bütün sıkıntılarını çektik. Allah-ü teâlâ onlara ayrı ayrı verdiği kerametleri, ihsan ederek, Ahmed’e hapsini verdi. Her dört yüz yılda, bir Ahmed’e böyle ihsanlarda bulunur ve bu ihsanalrı da herkes görür.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Ahmed Namiki Câmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Dergâh Cami-i (Şanlı Urfa)

Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu) – 3

Nitekim Ahmed Cami(r.a.) den dörtyüz sene sonra gelen İmâm-i Rabbâni Müceddidi elfi-sani Ahmed Faruki hazretleri (r.a.) ne Allah-ü teâlâ böyle ikramlar, hatta daha büyük makamlar ihsan eylemiştir. Bu, Allah-ü teâlâ’nın hususi bir ihsanıdır, dilediğine nasib eder. Onun ihsanı boldur.

Huzurunda okunan kur’an-i kerim ayetlerini, üçdört derece tefsir ederdi.

Ebû Said ebül-Hayr (r.a.) ibadet ederken giydiği bir hırkası vardı. Hatta bu hırkanın Hazret-ü Ebû Bekr (r.a.) e ait olduğu elden ele, ona kadar gelmiş olduğu da söylenirdi.

Ahmed Namik-i Hazretlri (r.a.) ne hırkayı ulaştırması için Ebû Said (r.a.) in manevi bir işaret gelmişti. Abû Said (r.a.) ın oğlu Ebû Tahir hazretleri (r.a.) babasında bulunan bu mübarek hırkayı taşımak selahiyetinin kendisine verilmesini arzu ediyordu.

Ebû Said (r.a.) keşf yoluyla oğlunun bu düşüncesini anlayıp

-“Bu istediğiniz selahiyeti başkasına verdiler.” Buyurdu.

Orada bulunanlar;

-“Bu sözlerle ne demek istediğini anlayamadılar. Sonra oğlu Ebû Tahir’e vasiyet edip buyurdu ki;

-“Benim vefatımdan çok yıllar sonra uzun boylu, şöyle şöyle şekilde, Adı Ahmed olan bir geç hanegâhın kapısından girip gelir sen de o zaman, talabelerin içerisinde benim yerimde oturmuş olursun Bu hırakyı muhakkak ona teslim eyle!”

Ebû Said (r.a.) vefat edip aradan uzun yıllar geçince, Ebû Tahir (r.a.) bir gece rüyasında babası Ebû Said (r.a.) ı dostlarıyla birlikte, acele olarak bir yere gittiklerini gördü. Böyle acele ile nereye gittiklerini sordu

Ebû Said (r.a.);

-“Sen de gel! Evilyanın kutbu geliyor.” Buyurdu.

Oda acele etmek istedi. Fakat o anda uyanıverdi. Ertesi gün Ebû Tahir (r.a.), talabeleri içerisinde babasının yerinde oturmuş idi. Babasının tarif ettiği şekilde bir genç içeri girdi.

Ebû Tahir (r.a.) geleni hemen tanıdı. Ona çok izzetve ikramlarda bulundu. Çok hürmet gösterdi Babasının emanet ettiği hırkayı çok seviyor, Bunıu başkasına teslim etmenin kendisine çok zor geleceğini düşünüyordu.

Bu sırada gelen genç Ahmed Cami (r.a.);

-“Ey efendim! Emânete riayet lazımdır.” Deyince

Ebû Tahir buna sevinip kalktı. Ebû Said (r.a.) in kandi elleri ile astığı yerden hırkayı alıp, gelen gencin sırtına giydirdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Ahmed Namiki Câmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Dergâh Cami-i (Şanlı Urfa)

Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu) – 4

Ahmed Cami Hazretleri (r.a.) ne gelinceye kadar evliyadan yirmiiki kişinin bu hırkayı gidikleri bildirilmişti. Ahmed-i Namik Cami hazretleri (r.a.) uzun riyazetler ve mücahedelerden (nefsin istediklerini yapmamak ve nefsin istemediklerini yapmaktan) sonra insanlar arasına dönüp bir taraftan onlara İslâmiyeti anlatırken, diğer taraftan yüzlerce eser yazmıştı.

Âlimlerin her birisi bu kitabları çok beğenmiştir. Çok yüksek veli idi. Bütün mahlukata karşı çok merhametli idi. Çok cömerd idi. Herkese madi ve manevi iyilik ederdi. Sıkıntısı olanlar kendisine müracaat ederlerdi.

Büyüklerden Hace Ebü’l-Kasım isminde biri vardı. Malı, çok hayrı da çok idi. Daima alimlerin ve velilerin hizmetlerinde bulunurdu. Geçmiş evliyanın kabirlerini ziyaret eder. Mübarek ruhaniyetlerinden feyz alırdı. Hikmet-i İlahi başına öyle bir hal geldi ki bütün malı elinden çıktı. Çok muhtaç bir hale geldi. Kime gideceğini bilemiyor, kimseden bir şey istemiyordu. Yaşlı ve zayıf olduğu için, çalışıp kazanmasıda mümkün değildi. Bir gün sıkıntılı olarak camide oturuyordu. Yaşlı bir zat içeri girip iki rek`at namaz kıldı. Sonra bir köşede sıkıntılı ve üzüntülü bir halde oturan Ebü`l –kasım`ın yanına gelip selam verdi.

Bu nur yüzlü ve çok heybetli bir zat idi. Heybeti Ebü`l-Kasım`ın kaplamıştı. Ebü`l-Kasım’ın,selama cevap verdi. Gelen zat;

-“Niçin sıkıntılı oturuyorsunuz?”dedi.

Oda, içinde bulunduğu durumu anlattı.

Gelen zât Ahmed bin Ali (Ahmed Cami’yi tanır mısınız?” dedi.

Ebül-Kasım,;

-“Evet eski dostumdur.” Dedi.

O zat;

-“Onun yanına git. O, keramet sahibi bir kimsedir. Senin derdine derman olur.”

Ebül-Kasım ertesi gün Ahmed Cami hazretleri (r.a.) nin yanına gitti. Selam verdi.

Ahmed Cami (r.a.), selamını alıp,

-“Ne haldesin?” buyurdu.

O da Halini anlattı.

Ahmed Cami (r.a.) buyurdu ki;

-“Kaç gündür seni düşünüyordum. Başına bir iş gelmiş olabileceğini tahmin etmiştim. Fakat sen hiç üzülme. İnşaallah, Allah-ü teâlâ işini kolaylaştırır. Bir çaresi bulunur. Bizde duâ edelim.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Ahmed Namiki Câmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu