‘Allahın veli kulları’ olarak etiketlenmiş yazılar
Bayezid-i Bistam-i (Radiyallah-u anh)- 11
23 Haziran 2008Çağ-Çağ deresi (Bor) Nusaybin
Bir defasında Hazreti Bayezid (r.a.) ın kalbine şöyle ilham olundu;
-“Ey Bayezid! Hazinelerim, başkaları tarafından yapılan ibadetlerle ve güzel hizmetlerle doludur. Sen bize öyle bir şeyle gel ki, o bizde olmasın.”
Hazreti Bayezid (r.a.);
-“Ya Rabbi! Hazinende bulunmayan şey nedir?” Kalbime ilham olundu ki;
-“Acizlik, zavalılık, çaresizlik, zillet ve ihtiyaç.”
Bayezidi Bistam-i (r.a.) bir defasında şöyle anlattı;
-“Bizim ruhumuzu, semalara götürdüler. Cenneti, Cehennemi gösterdiler. Hiçbir şey’e bakmadım. Hep Allah-u Teâlâ (c.c.) yı düşünüyordum. Nice makaman geçirdiler. Nihayet ezeliyyet ağacını gördüm.
Sonra;
-“Ya Rabbi! Sana gelebilmem için beni benliğimden kurtar..” diye yalvardım.
Bana bildirildi ki;
-“Ey Bayezid! Benliğinden kurtulup bana yaklaşman, sevgili Peygamberim’e tabi olmana bağlıdır. Onun ayağının tozunu, gözüne sürme yap. Onun bildirdiği hükümlere uymaya devam et. (Tasavvuf ehli arasında bu menkıbeye Bayezid’in Mi!racı.” denir)
-“Bulunduğunuz şu derecelere nasıl kavuştunuz?” diye kendinse sordular.
Bayezid-i Bistam-i (r.a.) cevabında;
-“Her yerde Alla-u Teâlâ’nın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riayet etmekle.” Buyurdu.
Bayezid-i Bistam-i Hazretleri (r.a.) bir gün, talebelri ile birlikte, gayet dar bir sokaktan geçiyorlardı. Hazreti Bayezid (r.a.) karşıdan bir köpeğin gelmekte olduğunu gördü, ve geri çekilip köpeğe yol verdi.
Talebelerinden birinin hatırına şöyle geldi;
-“İnsanoğlu hayvanlardan şereflidir. Hem bizim üstadımız, Sultan-ül Arifindir. Hemde etrafındekiler onun, her biri çok kıymetli sadık talebeleridir. Bütün bunlara rağmen, üstadımızın bu köpeğe yol vermesinin hikmeti acebe nedir?”
Bunun üzerine Hazreti Bayezd-i Bistam-i (r.a.) buyurdu ki;
-“Şu köpek , hal lisani ile ban dedi ki,’ Sana Sültan-ül Arifin olmak hıl’atini ve bana köpeklik postunu giydirdiler. Bunun tersi de olabilirdi.’ BUNUN ÜZERİNE BEN DE ONA YOL VERDİM.”
Bayezid-i Bistam-i (r.a.);
-“ On iki sene nefsimin ıslahi için çalıştım.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Tevbe kökünü İstiğfar yaprağıyla karıştıran, Kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyla iyice döven, sonra da insaf eleğiyle elekten geçiren, Gözyaşlarıyla hamur halına getiren, daha sonra da AŞKULLAH ateşinden pişirdikten sonra, Muhammed (s.a.v.) balından da katarak KANAAT kaşığıyla hazırlayan reçeteyi hazırlayan bu veli kullar hürmetine Afv eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Bayezid-i Bistam-i (Radiyallah-u anh)- 12
23 Haziran 2008Girnavas şelalesi – uzaktan- (Nusaybin)
Bayezid-i Bistam-i (r.a.);
-“ On iki sene nefsimin ıslahi için çalıştım. Nefsimi riyazet (nefsin arzularını yapamak) körüğünde Mücahede (nefsin istemediği şeyleri yapmak) ateşiyle kızdırdım.”
-“Mezemmet (nefsini kınayıp, ayıblamak) örsünde, melâmet (azarlama) çekici ile dövdüm. Böyle uğraşa uğraşa kendi benliğimden bir ayna yapıp beş sene kendimin aynası oldum.”
-“Yapabildiğim ibadet ve tâatlarla bu aynayı cilâlayıp parlattım. Bir sene ibret nazarı ile bu aynaya baktım. Neticede bu aynada gördüm ki,”
-“Belimde gurur, riya, ibadete güvenip amelini beğenmek gibi kalb hastalıklarından meydana gelen bir zünnar bulunuyor. Bu zünnarı kesip atabilmek için beş sene daha uğraştım. Yeniden Müslüman oldum.” Buyurdu.
-“Ömrüm boyunca, Allah-u Teâlâ (c.c.) ya layıkıyla ibadet edebilmeyi, namazımı layıkıyla kılabilmeyi arzu ettim. Bu arzu ile belki güzel namaz kılarım diye sabaha kadar namaz kıldım. Fakat kıldığım bütün namazları O’na layık olarak bulmuyordum.”
Nihayet, Allah-u Teâlâ (c.c.) ya şöyle yalvardım:
-“Ya Rabbi! Sana layık şekilde tam ve kusursuz olarak hiç namaz kılamadım. Kıldığım bütün namazlar hep Bayezid’e yakışır şekilde oldu. Beni ve ibadetlerimi kusurlarımla birlikte kabul eyle.”
-“Bir zaman ‘artık ben, zamanın en büyük evliyasıyım’ düşüncesi kalbime geldi. Hemen pişman olup gönlüm hüzünle doldu. Şaşkınlık içerisinde Horasan’ın yolunu tuttum.
Bir müddet gittikten sonra;
-“Allah-Teâlâ beni kendime getirecek birini bana gönderinceye kadar buradan ayrılmayacağım” diye niyet ettim.
Ve orada üç gün bekledim. Dördüncü gün dişi bir devenin üzerinde bir gözü görmeyen bir kişi geldi.”
-“Nereden geliyorsun?” dedim.
-“Sen niyet ettiğin zaman üçbin fersah uzakta idim. Oradan geliyorum. Kalbini koru ‘Zamanın en büyüğü benim’ gibi düşünceleri hatırına getirme!’ dedi ve kayıboldu.”
-“Uzun seneler nefsimi terbiye etmekle uğraşıp çile çektikten sonra, bir gece, Allah-u Teâlâ (c.c.) ya yalvardım.”
‘İlham olundu ki;
-“Şu testi ve aba sende oldukça, sana ruhsat yoktur.”
‘Bunun üzerine yanımda bulunan testi ve abayı terk ettim.
Bundan sonra bana bildirdi ki;’
-“Ey Bayezid nefsin heva ve hevesi için tuzaktaki dane misali olan dünya mallarına gönül bağlayıp, sonra da Allah-u teâlâ kavuşmak için yol isteğen kimselere de ki;
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Tevbe kökünü İstiğfar yaprağıyla karıştıran, Kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyla iyice döven, sonra da insaf eleğiyle elekten geçiren, Gözyaşlarıyla hamur halına getiren, daha sonra da AŞKULLAH ateşinden pişirdikten sonra, Muhammed (s.a.v.) balından da katarak KANAAT kaşığıyla hazırlayan reçeteyi hazırlayan bu veli kullar hürmetine Afv eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Bayezid-i Bistam-i (Radiyallah-u anh)- 13
23 Haziran 2008çağ-çağ deresi (Nusaybin) -BOR-
Bayezid-i Bistam-i (Radiyallah-u anh)- 13
-“Ey Bayezid nefsin heva ve hevesi için tuzaktaki dane misali olan dünya mallarına gönül bağlayıp, sonra da Allah-u teâlâ kavuşmak için yol isteğen kimselere de ki;
-“Bayezid isteklerini yapmayıp, istemediklerini yapmak suretiyle kırk yıl uğraştığı halde, yanında bulunan kırık bir testi ve eski abayı terk etmedikçe izin alamadı. Siz, bu halinizle size izin verileceğeini mi zanediyorsunuz. Asla izin alamazsınız.”
Bayezid-i Bistam-i (r.a.) Vefat ederken, kendisini sevenlerden Eba Musa (r.a.) ismindeki zat yanında bulunmamıştı.
Fakat o gece rü’yada;
-“Arşı, başı üzerine alıp taşıyordu.”
Ebu Musa (r.a.) bu rü’yaya çok hayret edip, hikmetini anlayamadı. Ve bunu Bayezid (r.a.) a sormak için yola düştü.
Yolda, Hazreti Bayezid-i Bistama-i (r.a.) ın vefat ettiğini haber aldı. Bistma’a geldiğinde cenaze merasimi için hesabı mümkün olmayan fevkalade bir kalabalık gördü.Tabutunu taşımakla şereflenmek için yanaşmaya çalıştı.
Fakat yanaşıp da tabutu taşımak mümkün olmuyordu.
Diyor ki;
-“Gördüğüm rü’yayı unutmuş vaziyette, Hazreti Bayezid (r.a.) ın tabutunu taşımakla şereflenmek istiyordum. Bu mümkün olmayınca tabutu taşıyanlar arasında meşakkatle geçip tabutun altına girdim. Ve başımı tabuta dayayıp öylece gidiyordum.
Birden tabutun içinden bana şöyle hitab ettiğini duydum;
-“Ey Ebû Musa! İşte şu bulunduğun hal akşamki gördüğün rü’yanın tabiridir.”
Bayezid (r.a.) devamlı -“Allah!… Allah!…” derdi. Vafet anında da yine Allah!… Allah’…” diyordu.
Bir ara şöyle dua etti.
-“Ya Rabbi! Senin için yaptığım bütün ibadet, taat ve zikirleri hep Gaflet ile yaptım. Şimdi can veriyorum. Gaflet hali devam ediyor. Allahım! Bana huzûr ve zikir halini ihsan eyle.”
Bundan sonra zikir ve huzur içinde rûhunu teslim etti.
Bayezid-i Bistam-i (r.a.) şöyle buyurdu;
-“Bir kimsenin, Allah-u teâlâ (c.c.) ya olan muhabbetinin hakiki olup olmadığının alâmeti, kendisinde deniz misali ÇÖMERTLİK, güneş misali ŞEFKAT ve toprak misali TEVAZU gibi üç hasletin bulunmasıdır.”
-“Allah-u Teâlâ hazreteleri (c.c.) nın ni’metleri, her an her kese gelmektedir. O halde her zaman ona hamdu sena etmek lazimdir.”
İslam âlimleri anlikpodisi
Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Tevbe kökünü İstiğfar yaprağıyla karıştıran, Kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyla iyice döven, sonra da insaf eleğiyle elekten geçiren, Gözyaşlarıyla hamur halına getiren, daha sonra da AŞKULLAH ateşinden pişirdikten sonra, Muhammed (a.s.v.) balından da katarak KANAAT kaşığıyla hazırlayan reçeyi hazırlayan bu veli kullar hürmetine Afv eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ebû Ali Fârmedi (Radiyallah-u anhu);
23 Haziran 2008Ebû Ali Farmedi (radiyallah-u anhu) nun türbeleri
Ebû Ali Fârmedi (Radiyallah-u anhu);
Horasanda yetişen evliyanın büyüklerinden. İsmi, Fadl bin Muhammed’dir. 433 (M. 1042) senesinde doğdu. Yaşadığı devrin âlimleri arasında bir tane idi. Zahiri din ilimlerini, Ebü’l Kasım Kuşeyri hazretleri (r.a.) den öğrendi.
Ayrıca Ebû Abdullah Muhammed bin Muhammed Şirâzi, Ebû Mensûr Tememi, Ebû Abdurrahman Neyli, Ebû Osman Sâbûni (radiyallah-u anhu) ve daha başka âlimlerden de ilim tahsil etti.
Sözü, nasıhatları pek tesirli idi.
Selçuklu devletinin meşhur veziri Nizam-i-mülk ve zamanın devlet erkanı, ona çok hürmet ederdi. 478 (M. 1085) senesinde vefat etti. Kabri Tûs Ya’ni Meşhed şehrindedir.
Tasavvuf ilminde yüksek derecelere kavuşması iki vasıta ile olmuştur.
Birisi; Ebü’l-Kasım Gürgani-i Tus’i,
Diğeri de Ebü’l-Hasen-i Harkâni (r.a.) dir.
Ebû Ali Fârmedi (r.a.), insanların i’tikad, amel, ibadet ve ahlak hususunda doğruyu öğrenmeleri ve yapmaları, böylece Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşmaları için onlara rehberlik edip, buna kavuşturan ve kendilerine “silsile-i âliye” denilen meşhur velilerden olup, bu âlimler’in yedincisidir. Ruh ilimlerinin mütehassısı idi.
Ebû Sa’id-i Elbuhayr (r.a.) dan da istifade ederek feyz aldı. Hocası Ebü’l Kasım-i Gürgâni (r.a.), Ebû Osman-i Mağribi (r.a.) nin, bu da Cüneyd-i Bağdadi hazretleri (r.a.) nin talebesi olup, her birisi, insanlara doğru yolu göstermek için yetişmiş yetkili kimselerdir.
Ebû Ali Fârmedi Hazretleri (r.a.), hem İmâm-i Ğazali, hem de Yusuf-i Hemedâni hazretleri (radiyallah-u anhüm) nin hocası idi. Her ikisi de ondan istifade ederek kemâle gelmiş, yüksek derecelere kavuşmuştur.
Tasavvuf yoluna girişini, bizzat kendisi şöyle anlatıyor;
-“Gençliğimin başlangıcında, Nişabûr’da ilim öğrenmekle meşgül idim. Ebû Sa’id-i Ebülhayr hazretleri (r.a.) ilim meclisimize teşrif ettiler. Hemen huzurlarına gelip hizmete başladım. Hallerindeki ve yüzündeki güzelliğe aşık olmuştum. Bu büyüklerin yoluna bağlı olan evliyanın (sevgisi kalbime yerleşmişti.)”
Bir gün onun evine gitmiştim;
-“Gizlice bir köşeye oturdum. Şeyh hazretlerine hiç görünmedim. O sırada kendileri tam bir vecd halinde idiler. Kendisinden geçmiş bir haldeydi. Üzerinde bulunan elbiseleri birkaç parçaya ayırmıştı. Bu parçaları, bereketlenmek için talabeleri topladılar.”
Kendi yanında bulunan parçalarda birini saklayıp;
-“Ey Ebû Ali Tusi neredesin?” diye seslendi.
Bu mübarek zat beni tanımaz ve gözlerinin önünde değilim düşüncesiyle cevap vermedim.
-“Fakat bu seslenmeyi üç defa tekrarladılar.”
Bunun üzerine beni çağırdıklarını anlayarak yanlarına gittim.
-“O esnada kalbimde öyle bir nûr parladı ve ferahlık ve huzur hasıl oldu ki, tarif edemem. Bu hal günden güne arttı. Kendimde, anlayamadığım ve anlatamıyacağım bir takım haller meydana çıkmaya başladı.”
Huzurlarından ayrılıp, hocam Ebü’l-Kasım Kuşeyri (r.a.) nin huzurlarına vardım. Başıma gelenleri anlattım.
-“Mübarek olsun!” buyurdular.
Bundan sonra üç yıl daha ilim tahsili ile meşgül oldum.
-”Bir gün kalemi mürekkebe batırdım. Siyah mürekkeb beyaz oluvermişti. Şaşırıp kaldım. Doğruca hocamın huzuruna gittim.”
Durumu arz ettim;
-“Mende ki kalem senin elinden kaçtı. Sen de onu terk eyle ve başka bir işle meşgül ol.” Buyurdu.
İslâm âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve Ebû Ali Fârmedi (Radiyallah-u anhu);
hazretlerinin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ebû Ali Fârmedi (Radiyallah-u anhu)- 2
23 Haziran 2008Ebû Ali Farmedi (r.a.) nin mübarek kabirleri
Ebû Ali Fârmedi (Radiyallah-u anhu)- 2
-“Bir gün hocam, Ebü’l Kâsım Kuşeyri (r.a.) hamamda gusl (boy abdesti) alıyordu. Sormadan ve istemedikleri halde, kuyuduan bir kova su çıkarıp hamamın havuzuna boşalttım. O anda hakikatten bir mikar suya olan ihtiyaçlarını bilmiyordum. Sonra öğrendim.”
Hamamdan çıkınca;
-“Hamamın havuzuna su boşaltan kimdi?” diye sordu.
Niçin yaptın? Diyeceğinden korktum. Şaşırdım. Nihayet;
-“Ben idim.” Dedim
Hocam bana;
-“Ey Ali! Ebü’l Kasım’ın yetmiş senede elde ettiği dereceleri, sen bir kova su ile kazandın. Allah senden razı olsun.” Buyurdu.
Bir müddet daha hocamın huzurunda bulunarak, nefsimin terbiyesi ile meşgül oldum. Bir çok ma’rifetlere kavuştum.
-“Yine birgün bana bir hal olmuştu. Kendimden geçtim. Bu hal içinde sanki yok ve fark edilmez oldum. Bu halimi hocama anlattım;
Hocam;
-“Ey Ebü Ali! Benim gönül kuşum, buradan yukarısını bilmez.” Buyurdu.
Ben de kendi kendime,
-“Beni bu makamdan ileri götürecek bir mürşide (rehbere) ihtiyaç var, diye düşündüm.”
Bunun üzerine bir müddet geçti.
-“Gün geçtikçe bu hal artardı. Bu sırada Ebü’l Kasım Gürgâni (r.a.) nin ismini işitmiştim. Tus şehrine haraket ettim. Evini bilmiyordum. Şehre gelince sordum. Yerini ta’rif ettiler. Gittim. Talebelerinden bir cemâatle mescidde oturuyorlardı. Ben de iki rek’at mescid-i ziyaret namazı kılıp, önüne diz çöktüm. Şeyhin başı önüne eğikti.”
Başını kaldırdı ve;
-“Gel ey Ebû Ali!” buyurdu.
Vardım, selam verip oturdum. Ma’nevi hallerimi anlattım.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin yedincisi olan Ebû Ali Fârmedi (radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ebû Ali Fârmedi (Radiyallah-u anhu)- 3
23 Haziran 2008Dünyanın en uzun ikinci surları (Diyar-iRabiâ) Amed
Ebû Ali Fârmedi (Radiyallah-u anhu)- 3
Bana;
-“Evet… Başlangıcın mübarek olsun! Henüz bir dereceye kadar erişmişsin, ama terbiye görürsen, yüksek derecelere erişeceksin.” Buyurdu.
Ben de gönlümde;
-“Benim rehberim budur.” Dedim.
Yanında kaldım.
-“Uzun müddet bana nefsimin terbiyesini emrettikten sonra, yüksek ma’nevi derecelere kavuşturdu. Cemâatını toplayıp, kızını bana nikah etti.”
Kalbimde hasıl olan aşk ve şevk ziyadesiyle artmıştı.
-“Bu arzumun çokluğu sebebiyle, Ebü’l Hasen-i Harkani hazretleri (r.a.) nin sohbetine kavuştum. Hizmetinde bulundum. Nihayetsiz feyzlere, ma’nevi zevklere eriştim.”
Ebû Ali Fârmedi (r.a.), zamanında evliyanın önderi ve hidayet güneşiydi. Nizâm-ül-mülk’ün makamına gelince, büyük vezir derin bir hürmetle ayağa kalkar, onu kendi makamına oturturdu.
Halbuki İmâm-ül-Haremeyn ve Eü’l Kasım Kuşeyri geldiği zaman, sadece ayağa kalkar, yerini terk etmezdi.
-“Neden böyle yapıyorsun?” diye sorduklarında,
Nizâm-ül-mülk;
-“Ebû Ali Fârmedi hazretleri (r.a.) benim yüzüme karşı kusurlarımı söyliyor, yaptığım yanlış işleri haksızlıkları açıklayıp beni ikaz ediyor. Diğer âlimler ise, beni yüzüme karşı övüyorlar. Bu yüzden de nefsim gururlanıyor. Ebû Ali Fârmedi hazretleri (r.a.) nin yermesi, benim için daha hayırlı olduğundan, ona daha çok hürmet ediyorum.” Derdi.
Ebû Ali farmedi (r.a.) buyurdu ki;
-“Talebenin hocasına karşı dili ile saygılı olması gerektiği gibi, söylediğini kalbinden de redetmemelidir.”
Bununla ilgili şu ruyasını anlatır;
-“Hocam Ebü’l Kâsım Gürgani (r.a.) ye bir rü’yamı anlatım ve ona;
-“Senin bana rü’yamda şöyle böyle dediğini gördüm ve niçin böyle yaptığını sordum.” Dedim
Hocam, bunun üzerine bir ay benimle konuşmadı.
Ve;
-“Eğer içinde benim söylediklerimi reddetmek duygusu ve cevap almak arzusu olmasa, rü’yanda bana bunu bu şekilde sormazdın.”dedi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin yedincisi olan Ebû Ali Fârmedi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu);
23 Haziran 2008Yusuf-i Hemedâni (radiyallah-u anhu) nın mübarek kabirleri
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu);
Evliyanın büyüklerinden. İsmi Yusuf bin Ya’kub Hemedâni olup, künyesi Ebû Ya’kub’dur. İnsanları hakka da’vet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin sekizincisidir.
440 (M. 1048) senesinde Hemedân’da doğdu. 535 (M. 1140) de Herat’ten Merve giderken yolda vefat etti.
Onsekiz yaşında iken Bağdad’a gelip, fıkıh ilmini Ebû İshak-i Şirazi’den öğrendi. Yaşı küçük olmasına rağmen, Ebû İshak (r.a.) kendisine hususi ihtimam gösterirdi.
Bunun ve diğer fıkıh âlimlerinin derslerine devam etmekta, Hanefi mezhebinde fıkıh ve münazara âlimi oldu.
İsfehan ve Semerkand’da, zamanın meşhur hadis âlimlerinden hadis ilmini öğrendi.
Tasavvuf’u Ebû Ali Fârmedi hazretlerin (r.a.) den öğrenip, onun sohbetlerinde yetişerek kemâle ulaştı. Abdullah-i Cüveyni, Hasen Simnâni (r.anhüm) ve birçok büyük zatlar ile görüşüp, sohbet etti. Kendilerinden ilim öğrendi.
Altmış yıldan fazla, İnsanlara doğru yolu göstermekle meşgül oldu. Yüzlerce talebe ondan ders aldı.
Abdullah-i Berki, Hasen’i Endâki, Ahmed Yesevi ve Abdulhalık-i Goncdevani (r.anhüm) gibi büyük veliler yetiştirdi.
Bunlardan Ahmed Yesevi, Türkistan taraflarına göç edip, insanları irşad ederek büyük hizmetler yaptı.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.), bütün dostlarına, talebesi Abdulhalık-ı Goncdevâni’ye tabi olmalarını söyledi. Kendisinden sonra, bu talebesi insanlara doğru yolu gösterdi.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.), önce Merv şehrinde bir müddet kalıp Hirat’a gitti. Hirat’ta uzun zaman kaldıktan sonra tekrar Merv’e gelip bir müddet daha orada kaldı ve Hirat’a döndü. Hirat’ten Merve yolculuğu sırasında vefat etti. Kabri Merv şehrinde olup, ziyaret edilmektedir.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.), İmâm-i A’zam (r.a.) a pek çok bağlı idi. Irak, Horasan, Mâverâünnehr bölgelerinin muhtelif şehirlerinde bulunarak, halka saâdet yolunu anlatmak ile meşgül olmuştur.
İlmi, fazileti ve kerametleriyle İslam dünyasında tanınıp, çok sevilmiştir.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu) hazretlerinin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 2
23 Haziran 2008Dünyanın en uzun ikinci surları (Diyarbakır)
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 2
Hakiki İslâm âlimlerinden ve evliyanın büyüklerinden olan Yusuf-i Hemedâni (r.a.), orta boylu, buğday benizli, kumral sakallı, zayıf bir zat idi.
Eline ne geçerse muhtaçlara verir, kimseden bir şey istemezdi. Herkese karşı çok iltifat eder, yumuşak ve merhametli davranırdı. Yolda yürürken bile Kur’an-i kerim okumakla meşgüldü.
Hoş-dud denilen yerden, camiye gelinceye kadar bir hatim indirir, mescid kapısından, Hasen Endâki ve Ahmed-i Yesevi (r.anhüm) hânesine varıncaya kadar Bakâra suresi’ni okurdu. Geri dönerken de Âl-i İmrân suresi’ni bitirirdi.
Arada bir yüzünü Hemedân’a çevirir ve çok ağlardı. Selman-i Fârisi hazretleri (r.a.) nin âsâsı ile sarığı kendisinde idi. Her ay başında Semerkand âlimlerini çağırarak onlarla sohbet ederdi.
Bir taraftan köylülere ve yanına gelen herkese doğru din bilgilerini öğretmeye çalışır, insanlarla uğraşmaktan, onları yetiştirmek için çalışmaktan hiç sıkılmazdı.
Diğer taraftan, ağrılara ve yaralara ilaç yaparak herkesin derdine yetişmeye çalışırdı. Böylece, maddi ve ma’nevi hastalıkların tabibi mütehassısı olduğunu isbat ederdi.
Talebelerine ve kendisini sevenlere daima Peygamber efendimiz (s.a.v.) in ve Eshab-i kirâmın yolunda gitmelerini tavsiye ederdi. Kalbi bütün mahlukat için derin bir sevgi ile dolu idi.
Gayr-i Müslimlerin evlerine giderek, onlara İslâmiyet’i anlatırdı. Her şeye sabır ve tahammül eder, herkese karşı muhabbet gösterirdi. Altın ve gümüş eşya kullanılmasına musâade etmez, fakirlere zenginlerden daha fazla i’tibar ederdi.
Zühd sahibi idi. Dünyaya ehemmiyet ve kıymet vermezdi. Odasında hasır, keçe, ibrik, iki yastık ve bir tencereden başka bir şey bulunmazdı..
Talebelerine, dört büyük halifenin menkıbe ve faziletlerinden bahseder, onlar gibi ahlaklanmalarını nasihat ederdi.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.), birgün kendi evinde idi. Gönlüne dışarı çıkmak arzusu geldi. Halbuki Cum’a gününden başka bir günde dışarıya çıkmak âdeti değildi. Bu arzu ona, o kadar ağır bastı ki, niçin gitmek gerektiğini bilemedi.
Merkebine bindi.
-“Allah-u Teâlâ nereye dilerse oraya gitsin!” diyerek hayvanın yularını salıverdi.
Merkep onu şehirden çıkarıp, vâdi tarafında bir mescid’e götürdü. Gördü ki, bir genç başını önüne eğmiş, tefekkür ediyordu. O’nu bekledi. Ancak bir saat sonra başını kaldırdı. Heybetli görünüşü olan bu genç Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a) nin talebelerinden biri idi.
Hocasına dedi ki;
-“Ey Hocam! Başımda haledemediğim bir müşkil mes’ele var. İyi oldu ki, siz geldiniz! Ne yapacağımı şaşırmıştım.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin sekizincisi olan Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 3
23 Haziran 2008Yusuf-i Hemedâni Hazretleri (r.a.) nin mübarek kabirleri
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 3
Genç, mes’elesini hocasına anlattı. Hocası da, onu sıkıntıdan kurtaracak bir şekilde cevaplandırdı.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.) talabesi olan gence dedi ki;
-“Ey genç! Ne vakit bir sıkıntıya düşersen şehre gel, benden sor! Beni buraya kadar yorma!”
Muhyedin-i Arabi (r.a.) bu hadiseyi anlattıktan sonra buyurdu ki;
-“Sadık bir talebe, doğruluğu ve ihlas’ı ile hocasını kendi yanına hareket ettirip getirmeye muktedir olabilir.”
Birgün Hemedân’dan bir kadın ağlayarak, Yusuf-i Hemedâni (r.a.) nin huzuruna geldi.
Ve dedi ki;
-“Oğlumu Bizanslılar esir etmişler.”
Kadına;
-“Sabredin.” Buyurdu.
Kadın;
-“Sabredecek halim kalmadı.” Dedi.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.);
-“Ya Rabbi, bu kadının oğlunu esirlikten kurtar. Üzüntüsünü neş’eye çevir!” diye duâ etti.
Kadın eve gelince bir de ne görsün. Oğlu evde oturuyor! Hayret etti. Oğluna;
-“Anlat evladım! Buraya nasıl geldin.” Dedi.
Oğlu;
-“Biraz evvel İstanbul’da idim. Ayaklarım bağlı idi, başımda muhafız vardı. Aniden bir kimse geldi. Beni kaptığı gibi, bir anda buraya getirdi.” Dedi.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.) ye,
-“İslâm âlimlerinin ve kıymetli rehberlerin azalıp yok olduğu zaman ne yapmak lazım?” denildiğinde
Buyurdu ki;
-“O zaman, hergün o büyüklerin yazdığı kitablardan bir miktar okuyunuz.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin sekizincisi olan Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 4
23 Haziran 2008Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a.) mübarek kabirleri
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 4
Sayısız kerâmetlerin ve faziletlerin kendisinde toplandığı veliyyi kâmil bir zat idi. Kerametlerinin en büyüklerinden birisi; Allah-u Teâlâ’yı tanımak yolunda çok yüksek derece ve makamlar sahibi olan, Abdülhâlik-ı Göncdüvâni gibi bir veliyi yetiştirmesidir.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.) hakkında uygunsuz şeyler söyleyip, onu kötüleyen bir kimse vardı. Bu durum Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a.) ne intikal edince, üzüldü ve
-“Yakında cezasını görür.” Buyurdu
Birkaç gün içinde o kimse, eşikyalar tarafından öldürüldü.
Bir defa Yusuf-i Hemedâni (r.a.) insanlara va’z ederken iki kimse gelip;
-“Sus! Yanlış şeyler söyliyorsun.” Dediler.
Yusuf-i Hemedâni (r.a.);
-“Asıl siz susunuz. Size diri denmez.” Buyurdu.
O anda, o iki kişi orada ölüverdiler.
Necibüddin Şirazi isimli bir zat şöyle anlatıyor;
-“Bir zamanlar evliya zatların sözlerinden birkaç parça elime geçmişti. Mütâlaa ettim. Bana gayet hoş geldi. Bu sözü araştırdım. Kimin sözüdür, bundan başka eserleri var mıdır, bu zatı bulayım da, önüne diz çökeyim.” Dedim.
Bir gece ru’yamda;
-“Heybetli, vekarlı, ak sakallı, pek nûrani bir zatın evimize girdiğini gördüm. Hemen abdesthaneye gitti. Absdest alacaktı. Beyaz bir kaftan giymişti. Kaftanın üzerine iri hatla, altın suyu ile, Âyet-el-kürsi baştan ayağa kadar yazılmıştı. Ben o’nun arkasından gittim. Kaftanı çıkarıp bana verdi. Bu kaftanın altında ondan daha göz kamaştırıcı bir yeşil kaftan daha vardı. Bunda da, önceki gibi aynı hatla, altın yazıyla Âyet-el-kürsi yazılmıştı.”
O’nu da bana verdi.
-“Ben abdest alıncaya kadar bunları tut!” buyurdu.
Abdest aldı ve;
-“Bu iki kaftandan hangisini istersen sana vereyim.” Buyurdu.
Ben;
-“Hangisini verirseniz, b e nc e s e v g i l i d i r.” Dedim.
Yeşil kaftanı bana giydirdi. Beyazı da kendisi giydi. Sonra;
-“Beni bilir misin? Ben o, okuduğunun parçaların müsannifiyim. Sen onu arzuluyordun… Ben Ebû Ya’kub Yusuf-i Hemedân’yim. O’na ya’ni okuduğun yazılara “Zinet-ül-hayat” adını verdim. Ayrıca “Menâzil-üs-salikin” ve “Menâzil-üs-sâyirin” gibi sevilen eserlerim de vardır.” Buyurdu.
Uyanınca çok sevindim.
-“O’na olan muhabettim çok arttı.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin sekizincisi olan Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu