‘Allahın veli kulları’ olarak etiketlenmiş yazılar
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 5
23 Haziran 2008Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a.) nin mübarek kabirleri
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 5
İbn-i Hâcer-i Mekki hazretleri (r.a.) nin “Fetâvâ-i hadisyye” isimli eserinde anlatıldığına göre, Ebû Sa’id Abdullah ve İbn-üs-Sakka ve Seyyid Abdülkadir-i Geylâni ilim öğrenmek için Bağdad’a geldiler.
Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri (r.a.) o zaman çok genç idi. Hâce Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a.) nin Nizâmiyye Medresesinde va’z ettiğini duymuşlardı. Bunlar. Onu ziyaret etmeye karar verdiler.
İbn-üs-Sakkâ;
-“O’na bir soru soracağım ki c e v a b ı n ı v e r e m i y e c e k.” Dedi.
Ebâ Sa’id Abdullah;
-“Ben de bir soru soracağım. Bakalım c e v a p v e r e b i l e c e k m i? Dedi.
Küçük yaşına rağmen büyük bir edep timsali olan Abdülkâdir-i Geylâni (r.a.) de;
-“A l l a h k o r u s u n. Ben nasıl soru sorarım. Sadece huzurunda beklerim, onu görmekle şereflenir, bereketlenirim.” Dedi.
Nihayet Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a.) nin bulunduğu yere vardılar. O anda orada yoktu. Bir saat kadar sonra geldi.
İbn-üs-Sakka’ya dönerek;
-“Yazıklar olsun sana, ey İbn-üs-Sakka! Demek bana, cevabını bilemiyeceğim suâl soracaksın ha! Senin sormak istediğin suâl şudur, cevabı da şöyledir. Ben görüyorum ki, senden küfür kokusu geliyor.” Buyurdu.
Sonra Ebû Sa’id Abdullah’a dönerek;
-“Sen da bana suâl soracaksın ve bakacaksın ki, ben o sualın cevabını nasıl vereceğim. Senin sormaya niyet ettiğin sual şudur ve cevabı da şöyledir. Fakat sen de edebe riayet etmediğin için, ömrün hüzün ile geçecek.” Buyurdu.
Sonra Abülkâdir-i Geylâni (r.a.) ye döndü. O’na yaklaştı ve;
-“Ey Abdülkâdir! Bu edebinin güzelliği ile, Allah-u Teâlâ’yı ve Resulü (s.a.v.) nü razı ettin. Ben senin Bağdad’da bir kürside oturduğunu, çok yüksek bilgiler anlattığını,”
Ve;
-“Benim ayağım, bütün evliyanın boyunları üzerinedir.”
Dediğini
-“Sanki görür gibiyim ve ben, yine senin vaktindeki bütün evliyayı, senin onlara olan yüksekliğin karşısında boyunlarını eğmiş halde olduklarını görür gibiyim.” Buyurdu.
Ve sonra g ö z d e n k a y ı b o l d u . Kendisini bir daha göremediler.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin sekizincisi olan Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 6
23 Haziran 2008Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a.) nin mübarek kabirleri
Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu)- 6
Aradan uzun seneler geçti; Hakikatten Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri (r.a.) yetişti.
Zamanında bulunan evliyanın en üstünü, b a ş t a c ı oldu. Öyle yüksek derece ve makamalara kavuştu ki, insanlardan ve yüksek zatlardan herkes gelerek, mübarek sohbetlerinden istifade ederlerdi.
Birgün yüksek bir kürsi’de oturuyor va’z ediyordu. Buyurdu ki;
-“Benim ayağım, bütün evliyanın boyunları üzerinedir.”
Zamanında bulunan bütün evliya, onu kendilerinden çok yüksek olduğunu bilirler ve üstünlüğü karşısında boyunları eğri olurdu.
Bunlar meydana çıktıkça, Hâce Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a.) nin s e n e l e r c e ö n c e verdiği haller anlaşılıyordu.
İbn-i-Sakka’ye gelince, O Yusuf-i Hemedâni (r.a.) ile aralarında geçen o hadiseden sonra, şer’i ilimlerle meşgül oldu. Çok güzel konuşurdu. Şöhreti zamanın sultanına ulaştı. O da bunu elçi olarak Bizans’a gönderdi. Hiristiyanlar buna çok alaka gösterdiler. Nihayet, onların yalanlarına aldanarak hiristiyan oldu.
Bu hadiseyi anlatan zat diyor ki;
-“Birgün onu gördüm. Hasta idi. Ölmek üzere idi. Ben yüzünü kıbleye döndürdüm. O başka tarafa çevirdi. Tekrar kıbleye döndürdüm. O tekrar başka tarafa çevirdi ve öylece öldü.”
Ebû Sa’id Abdullah diyor ki;
-“Ben Şam’a geldim. Ba’zi vazifelerde bulundum. Çeşitli sıkıntılar ile hayatım geçti. Yusuf-i Hemedâni (r.a.) nin, her üçümüz hakkında da söylediği aynen meydana geldi.”
El-Müşerre-ir-revi kitabının sahibi olan Cemâleddin Muhammed bin Ebi Bekr el Hadremi eş-Şafii (r.a.) buyuruyor ki;
-”Bu menkıbe, rivayet edenlerin çokluğu sebebiyle lafzları değişik olsa bile, ma’na yönünden tevâtür halini almış olan bir menkıbedir. Allah-u Teâlâ’nın evliyasını inkar etmeye cür’et edenler, ne’üzü billah, İbn-üs-Sakka’nın durumuna düşmekten çok korkmalıdır. İlminin ve amelinin çok olmasına rağmen, İbn-üs-Sakka’nın sonunda böyle sonsuz bir felakete düşmesinin sebebinin, evliya hakkında edebsizlik yapması olduğunu Behçet-ül Musannife’de Abdülkadir-i Geylâni hazretleri (r.a.) nin menkıbeleri anlatırken zikredilmektedir.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin sekizincisi olan Yusuf-i Hemedâni (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Abdulhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu);
23 Haziran 2008Abdulhalık Goncdüveni (Radiyallah-u anhu) nın mübarek türbeleri
Abdulhalık Goncdüveni hazretleri (radiyallah-u anhu) nın türbeleri
Abdulhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu);
Evliyanın önderlerinden, İslam âlimlerinin büyüklerindendir. İnsanları Hakka da’vet eden, onları doğru yolu gösterip, hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin dokuzuncusudur. Babası Abdülcemil, âlim ve ârif bir kimse olup, Malatya’lı idi. İmâm-i Mâlik hazretleri (r.a.) nin soyundandır.
Zahiri ve batını ilimlerde üstün olup, müşkülü olanlar ona başvururdu. Hızır Aleyhis selam ile görüşür, sohbet ederlerdi.
Bir gün Hızır Aleyhis selam kendisine;
-“Senin Salih bir erkek evladın olacak ismini Abdulhalık koyarsın!” buyurdular.
Çocuk doğmadan Abdülcemil (r.a.) Buhara’ya göç etti. “Goncdüvan” kasabasına yerleşti. Abdulhalık Goncdüvanı (r.a.) orada doğdu. Çocukluğunu burada geçirdi. Yine burada 575 (M. 1179) tarihinde vefat etti.
Abdulhalık Goncdüvani hazretleri (r.a.), ilim öğrenmek için, beş yaşında iken Buhara’ya gönderildi. Buhara’nın büyük âlimlerinden Hâce Sadreddin (r.a.) den Kur’an-i kerim ve tefsirini öğrenmeye başladı.
Okuma esnasında;
-“Rabbinize tezarrû’ ederek ve gizli duâ ediniz.” A’raf suresi ayet; 55 mealindeki ayet-i kerime’ye gelince,
Hocasına;
-“Efendim! Bu “gizli” den murad edilen nedir? Kalb ile yapılan zikrin aslı nedir? Eğer zikir ve duâ, aşikâr (açıktan, sesli olarak), dil ile olursa riyadan korkulur. Araya riya girerse, hakkı ile (layık olduğu şekilde) zikir edilmemiş olur. Şayet kalb ile zikretsem, (-“Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır”) hadis-i şerifi gereğince, şeytan bu zikri duyar. Ne yapacağımı bilemiyorum, bu müşkülümü haletmenizi istirham ederim, efendim!” diye arz etti.
Hocası , büyük âlim Sadreddin hazretleri (r.a.), bu yaştaki bir çocuğun kendisinin bile anlıyamadığı böyle bir sual sorabilmesine hayret etti, hayran kaldı
Cevab olarak;
-“Evladım! Bu mes’ele, kalb ilimlerinin bir konusudur. Allah-u Teâlâ nasib ederse, sana bu ilimleri öğretebilecek bir ustada kavuşturur. Kalb ile zikri ondan öğrenirsin, böylece bu müşkülün haledilmiş olur.” Buyurdu.
Abdulhalık Goncdüveni (r.a.) bu işaret üzerine, mes’elelerini haledecek o büyük zatı beklemeye başladı.
Bir gün Hızır Aleyhis selam yanına geldi. O’na, Allah-u Teâlâ’yı gizli ve açık zikretme, anma yollarını öğretti ve onu manevi evlatlığa kabul edip,
-“Kalbinde “Lâilahe illalah, Muhammedün Resulullah” kelime-i tayyibesini şöyle zikredersin!” diye ta’rif etti.
Abdulhalık hazretleri (r.a.) de, ta’rif üzere, bu mübarek kelime-i Tevhidi sesiz olarak, kalben söylemeye başladı. Bunu, kendisine bir ders olarak kabul etti. Bu hal, kendisinin ma’nevi makamlarda pek çok yükselmesine sebep oldu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Abdulhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu) hazretlerinin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Adülhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu)- 2
23 Haziran 2008Abdülhalık-i Goncdüvan-i hazretleri (r.a.) nin mübarek kabirleri
Adülhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu)- 2
Abdülhâlık Goncdüvâni (r.a.) buyurdu ki;
-“Yirmi iki yaşında idim. Hızır Aleyhisselam beni, Mâverâünnehr’de yaşayan büyük âlim ve veli Yusuf-i Hemedâni hazretleri (r.a.) ne gönderdi. Ondan tam istifadeye kavuştum.”
Bu sebeple, Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleri (r.a.) nin sohbette üstadı Yusuf-i Hemedâni (r.a.), zikir talim hocası da Hızır aleyhisselam idi.
Abdülhâlık Göncdüvâni (r.a.) beş vakit namazını Ka’be-i muazzama’da kılar, tekrar Buhârâ’ya dönerdi.
Bir aşure günü talebelerine ders veriyordu. Evliyalık hallerini anlatıyordu. Görünüşü Müslüman kıyafetinde olan bir genç kapıdan girip, talebelerin arasına oturdu. Albülhâlık hazretleri (r.a.) arada sırada o gence bakıyordu.
Bir müddet O’nun sohbetini dinleyen genç;
-“Efendim! Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem; (-“Mü’minin ferâsetinden korkunuz. Çünkü o, Allah’ın nûru ile bakar.”) buyuruyor. Bu hadisin sırrı nedir?” diye sordu
Abdülhâlık-i Goncdüvâni hazretleri (r.a.);
-“Sırrı şudur ki, belindeki zünnâr’ını (Hiristiyanların ibadette bellerine bağladıkları ve ucunda haç asılı parmak kalınlığında yuvarlak ip) kesip çıkar ve Müslüman olmakla şereflen!” buyurdu.
Genç itiraz edip;
-“Allah-u Teâlâ’ya sığınırım, benim belimde zünnâr mı var?” deyince,
Abdulhâlık (r.a.) bir talebesine işaret etti. Talebe, o gencin üzerindeki hırkasını çıkarınca, belinde zünnâr bağlı olduğu görüldü. Bu hadise karşısında genç, çok mahcub oldu. Ne yapacağını şaşırdı. Kalbinde İslamiyet’e karşı bir sevgi meydana geldi.
Abdulhâlık Goncdüvân hazretleri (r.a.) ne muhabbet, sevgi duymaya başladı. Böylece evliyanın, Allah-u Teâlâ’nın nuruyla baktığının ne demek olduğunu çok iyi anladı. Kelime-i Şehâdet getirip Müslüman olmakla şereflendi. Sâdık talebelerinden oldu.
Bunun üzerine Abdülhâlık Goncdüvân hazretleri (r.a.) talebelerine dönerek buyurdu ki;
-“Ey dostlar! Gelin biz de ahde uyalım, zünnâr’ımızı keselim. İmân edelim. Şöyle ki; bu genç maddi zünnâr’ı kesti, biz de kalbe aid zünnar’ı keselim. O da “kibir ve gururdur”. Bu genç, af dileyenlerden oldu; biz de “affa” mazhar olalım.” Buyurdu.
Dostlar arasında şaşılacak haller göründü. Hazret-i Hâce’nin ayaklarına düştüler, tevbelerini yenilediler. Hep birlikte tevbe ettiler ve kalblerinin Allah-u Teâlâ’dan başka bir şeye bağlılıkları kalmadı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin dokuzuncusu olan Abdulhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Adülhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu)- 3
23 Haziran 2008Abdülhalık-ı Goncdüvan-i hazretleri (r.a.) mübarek kabirleri
Adülhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu)- 3
Abdülhâlık Goncdüvân hazretleri (r.a.) nin huzuruna bir kimse gelip;
-“Eğer Allah-u Teâlâ beni Cennet ile Cehennem arasında muhayyar kılsa, ben Cehennemi seçerim. Zira bütün ömrümde nefsimin arzusu üzerine amel etmedim. O halde Cennet nefsin muradıdır. Cehennem ise, Allah-u Teâlâ’nın muradıdır.” Dedi.
Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleri (r.a.) bu sözü red ederek;
-“Kulun seçme hakkı yoktur. Her nereye git derlerse oraya gideriz. Nerede kalın derlerse orada kalırız. Kulluk budur. Senin dediğin kulluk değildir.” Buyurdu.
O kimse de,
-“Efendim! Tasavvuf yolunda bulunan kimseye şeytan yaklaşabilir mi?” diye sordu.
Abdülhâlık Goncdüvân hazretleri (r.a.);
-“Tasavvuf yoluna yeni gelmiş bir talebe, nefsini emmâre olmaktan kurtaramamış ise, bir şeye öfkelendiği zaman şeytan ona yaklaşabilir. Şayet nefsi mutmaine derecesine çıkmış ise, o kimsede öfkelenmek yerine, gayret hasıl olur. Her ne zaman gayret etse, şeytan ondan kaçar. Bu kadar sıfat o kimseye kafidir. Yeter ki, Hakka yönelsin. Allah-u Teâlâ’nın Kitabına ve Resulünün (s.a.v.) sünnetine sarılsın. Bu iki nûr arasında tasavvuf yolunda yürüsün.” Buyurdu.
Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleri (r.a.), Allah-u Teâlâ’nın indinde duasi makbul olan kimselerden idi. İnsanlar ve cinler onun duasına kavuşmak için, uzak yerlerden bile gelirlerdi.
Birgün Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleri (r.a.) nin huzuruna uzak yerden gelen bir misafiri vardı. Biraz sonra da yanlarına, güzel suretli, temiz giyimli bir genç geldi. Abdülhâlık Goncdüvani hazretleri (r.a.) nden “duâ” isteyip hemen ayrıldı.
Misafir;
-“Efendim! Bu gelen genç kimdi acaba? Gelmesi ile gitmesi bir oldu.” Dedi.
Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleri (r.a.) da;
-“Bizi ziyarete gelip duâ isteyen bir melek idi.” Buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin dokuzuncusu olan Abdulhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Adülhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu)- 4
23 Haziran 2008Abdülhalık-ı Goncdüvan-i Hazretleri (r.a.) nin mübarek kabirleri
Adülhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu)- 4
Misafir hayret etti ve;
-“Efendim! Son nefeste iman selâmeti ile gidebilmemiz için bize de duâ buyurur musunuz?” diye arzuda bulundu.
Abdülhâlık Goncdüvân hazretleri (r.a.);
-“Her kim farzları edâ ettikten sonra duâ ederse, duâ’sı kabul olur. Sen, farz olan ibadeti yaptıktan sonra duâ ederken bizi hatırlarsan, biz de seni hatırlarız. Bu durum hem senin, hem de bizim için duâ’nın kabûl olmasına vesile olur.” Buyurdu.
(-“Allah-u Teâlâ, Resulullah (s.a.v.) ın ve evliyasının duâsını kabul edeceğini Kur’an-i kerim’de bildirmektedir;”
Nitekim hadis-i şerifte;
-“Saçları dağınık ve kapılardan kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey için yemin etseler, Allah-u Teâlâ, onları doğrulamak için o şeyi yaratır.” Buyurdu.
(-“Allah-u Teâlâ sevdiği kullarını yalancı çıkarmamak için, yemin ettikleri şeyleri bile yaratınca, duâlarını elbette kabul buyurur.)
Allah-u Teâlâ Mü’min suresinin altmışıncı ayetinin meâlinde;
-“Bana duâ ediniz! Duânızı kabul ederim.” Buyurdu.
(-“Duâların kabul olması için şartlar vardır. Bu şartlari taşıyan duâ elbet kabul olunur. Herkes bu şartları bir araya getiremediği için, duâlar kabul olmuyor. Bu şartları yaptıklarına güvenilen âlimlerin, velilerin duâ etmeleri için onlara yalvarmak şirk olmaz. Allah-u Teâlâ, sevdiklerinin ruhlarına işittirir. Onların hatırı için istenileni yaratır. Onların ruhları diri iken de, öldükten sonra da, Allah-u Teâlâ’nın verdiği kuvvet ile ve izin ile dirilere yardım ederler. Böyle inanarak evliya’dan yardım istemek, Allah-u Teâlâ’dan başkasına tapınmak olmaz. Allah-u Teâlâ’ya tapınmak, O’na inanmak, Ondan istemek olur.”)
Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleri (r.a.) vasiyetnâme risâlesinde ma’nevi oğulları Hâce Evliyâyı Kebir’e buyurdular ki;
-“Sana vasiyet ederim ki, ey oğul;”
-“Her halinde ilim, edeb ve takva üzere ol!
İslam âlimlerinin kitablarını oku! Fıkıh ve hadis öğren! Câhil tarikatçılardan sakın!
Şöhret yapma! Şöhret’te âfet vardır.
Arslandan kaçar gibi cahillerden kaç!
Bid’at sahibi sapıklar ile ve dünyaya düşkün olanla ile arkadaşlık etme!
Helâl’dan ye!
Çok gülme! Kahkaha ile gülmek gönlü öldürür.
Herhese şefkat ve merhamet et! Kimseyi hakir görme!
Kimse ile münakaşa, mücâdele etme!
Kimseden bir şey isteme!
Tasavvuf büyüklerine dil uzatma! Onları inkar eden felakete düşer,
Mayan fıkıh, evin mescid olsun!”
Tasavvuf’ta meşhur olan (onbir temel kelime) Abdülhâlık Goncdüvânı hazretlerin’nin sözleridir.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin dokuzuncusu olan Abdulhâlık Goncdüvâni (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ârif-i Rivegeri (Radiyallah-u anhu);
23 Haziran 2008Ârif-i Rivegeri (Radiyallah-u anhu) nın mübarek kabirleri
Ârif-i Rivegeri (Radiyallah-u anhu) nın mübarek kabirleri
Ârif-i Rivegeri (Radiyallah-u anhu);
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in ve eshabının yolunu insanlara öğreten büyük âlim ve veli. İslâm âlimlerinin büyüklerinden. İnsanları Hakka da’vet eden, onları doğru yolu gösterip, hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin onuncusudur. Aslen Buhâralıdır. Buhârâ’ya 30 km. uzaklıkta bulunan Rivgir kasabasında doğmuştur. Doğum tarihi kat’i olarak bilinmemektedir.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) den sonra insanlara doğru yolu gösteren âlimler silsilesinin onuncusudur.
Medrese tahsili görüp, zahiri ilimlerde büyük gayret ve çalışma gösterirdi. Hocası kendisini çok sever ve takdir ederdi.
Bu tahsil sırasında Ârif-i Rivegeri (r.a.), birgün çarşıda büyük âlim Abdulhâlık-ı Goncdüvâni (r.a.) ye rastladı.
Baktı ki, şeyh yüklenmiş evine erzak götürüyor. Edeple yaklaşarak eşyaları taşımak için izin istedi. Şeyh hazretleri yükünü Ârif (r.a.) e verdi ve beraberce eve gittiler.
Eşyaları bıraktıktan sonra, Abdulhâlık-ı Goncdüvâni (r.a.);
-“Bir saat sonra gel, yemeği beraber yiyelim” da’vetini aldı.
Rivegeri (r.a.) evden ayrıldıktan sonra, kendisinden bir boşluk hissetti. Kalbindeki bu boşlukta, sadece Abdulhâlık-ı Goncdüvani (r.a.) ye karşı hizmet aşkı vardı.
Bir saat sonra eve gitti. İltifatlar görüp, evlatlığa kabul edildi. Hocası tarafından ma’nevi ilimler ve evliyalık yoluınun esasları öğretilmeye başlandı. Ârif-i Rivegeri (r.a.), hep bunlarla meşgül olup medreseye ve eski hocasına dönmedi.
Ârif-i Rivegeri (r.a.) yi her gördükte eski hocası azarlıyor, hakaret ediyor, medreseye dönmesi için baskı yapıyordu. O her seferinde mukabele etmiyor, hiç sesini çıkarmıyordu.
Bir gece eski hocası, kendisine ve müslümana yakışmayacak bir günah işledi. Ertesi gün Ârif-i Riveger (r.a.) i gördüğünde, yine hakârete başlayınca Ârif-i Riveger (r.a.) ona şunları söyledi;
-“Hocam, niye hep benim gibi bir gariple uğraşırsın? Sen, dün gece büyük bir günah işledin; kendi hatanız yetmiyormuş gibi, beni de doğru yoldan ayırmak istiyorsun.”
Bunu duyan eski hocası çok utandı. Eski talebesinin durumunu anladı, tevbe etti. Abdulhâlık Goncdüvan hazretleri (r.a.) ye gidip talebe oldu.
Ârif-i Rivegeri hazretleri (r.a.), hocasının derslerini büyük bir dikkatle takib eder, onun her söylediğini ezberlerdi. Böylece zahiri ilimlerde büyük bir âlim, batini ilimlerde ise çok üstün bir veli oldu.
Hocası Abdulhâlık Goncdüveni (r.a.) nin hayatları boyunca hizmetiyle şereflendi. Onun pek çok feyz ve bereketlerine kavuştu. Hocasının vefatından sonra, yerine geçip talebelere ders vermeye başladı.
Pekçok talebenin hidayete ve evliyalık makamlarında yüksek derecelere kavuşmalarına vesile oldu. Herkese çok iyi ve yumuşak davranır, kimsenin kalbini kırmazdı. Nefsinin istediklerini hiçbir zaman yapmaz, istemediklerini yapmak, ruhunu yükseltmek için çok çalışırdı.
Haramlardan şiddetle kaçar, hatta harama düşmek korkusu ile mübahların fazlasını terk ederdi. Geceleri vaktini hep ibadetle, gündüzleri talebe okutmakla geçirir, sünnet olduğu için; gündüz öğleden önce bir miktar “kaylûle” yaparak uyurdu.
Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in sünnet-i seniyyesini çok iyi bilir, O’nun unutulmaması için nasıhatlerde üzerinde durur, tarif ederdi. Sünnet-i şeriflerin yaşanması için çok gayret gösterirdi. O’nun böyle gayretine karşılık Cenab-ı Hak da kendisine büyük makamlar ihsan etti.
Uzun bir ömür yaşadı 606 (M. 1209) senesinde Rivgir’de vefat etti. Kabri oradadır Ziyaret edenler, onun feyz ve bereketlerine kavuşmaktadır. O’nu vesile ederek Allah’u Teâlâ’ya yapılan duâları kabul olmaktadır.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri silsile-i âliye’nin onuncusu olan Ârif-i Rivegeri (Radiyallah-u anhu) hazretlerinin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Mahmud-i İncirfağnevi (Radiyallah-u anhu)
23 Haziran 2008Mahmud İncirfağnevi (Radiyallah-u anhu) nin mübarek türbeleri
Mahmud-i Encirfağnevi (Radiyallah-u anhu);
İslâm âlimlerinin büyüklerinden. İnsanları Hakka da’vet eden, onları doğru yolu gösterip, hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin onbirincisidir.
Mâverâünnehr ilinin (bölgesinin) Tûr-i Sinâ gibi mukaddes bir yer olmasına vesile olan, oarayı nûrlandıran büyük âlim ve velilerden olan Mahmud-i İncir fağnevi (r.a.), Buharanın Fağne köyünde doğdu ve Akbeni nahiyesinde yerleşti. Doğum tarihi tesbit edilememiştir. 715 (M. 1315) senesinde vefat etti. Mi’marlık ile geçinirdi.
Hâce Ârif-i Rivergeri hazretleri (r.a.) nin derslerinde ve sohbetlerinde yetişip, kemâle geldi. Maddi ve ma’nevi ilimlerde zamanın en büyük âlimlerinden oldu. İnsanları irşad etmek (onlara saâdet yolunu göstermek) için hocasından icazet aldı.
Bir çok âlim yetiştirdi. Binlerce kimsenin, delâletten hidayete (doğru yola, saâdete) kavuşmasına vesile oldu. Yetiştirdiği âlimlerin en büyüğü ve kendisinden sonra halifesi Hâce Ali Râmiteni hazretleri (r.a.) dir
Hocası Ârif-i Rivegeri (r.a.) den icazet alıp, insanları doğru yola irşad ile vazifelendirilince, vaktin gereği olarak sesli zikre başladı. Sesli zikre ilk başlaması, Hocası Hâce Ârif-i R ivegeri (r.a.) nin vefat hastalığı sırasında olmuştu.
Hâce Ârif-i Rivegeri (r.a.) bu zaman;
-“Şimdi vaktidir” buyurdu. Bu sözünü, kabûlüne işaret tutmuşlardır.
Hâce Ârif-i Rivegeri (r.a.) nin vefatından sonra, kale kapısı önündeki mescid’de sesli zikre devam eyledi. Vaktinin büyük âlimlerinden olan Hâce Muhammed Pârisâ (r.a.) nın dedelerinden Mevlânâ Hafızuddin (r.a.), âlimlerin üstadi Şemsüleimme Hulvanı (r.a.) nın işareti ile, Buhara’da, o zamanın en büyük imâm ve âlimlerinin huzurunda, Hâce Mahmud (r.a.) a;
-“Siz hangi niyetle “cehri” (sesli) zikr ile meşgül oluyorsunuz?” diye sordu.
Cevabında;
-“Uyuyanları uyandırmak, gafillere işittirmek ve insanları dinin ana caddesi ve doğru yolu üzerinde yürütmek, hakikate teşvik etmek, böylece insanların, bütün iyiliklerin anahtarı, her saâdetin esası olan tevbe’ye ve bir büyüğe bağlanmalarına sebep olmak istiyorum.” Buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin onbirincisi olan Mahmud-i Encirfağnevi hazretlerinin (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Mahmud-i Encirfağnevi (Radiyallah-u anhu)- 2
23 Haziran 2008Mahmud-i Encirfağnevi hazretleri (r.a.) nin mübarek kabirleri
Mahmud-i Encirfağnevi (Radiyallah-u anhu)- 2
Bunu duyunca Mevlânâ Hafizuddin (r.a.) ona;
-“Niyetiniz böyle dürüst olunca, böyle zikr etmeniz helâl olur.” Dedi.
Ve hakikatın mecazdan ayrılma hududunun olması için, sesli zikrin sınırını (şartını) rica etti.
Bunun üzerine Mahmud-i İncirfağnevi (r.a.) şöyle buyurdu;
-“Sesli zikir ancak, dili yalandan ve gıybetten, boğazı, mi’desi haram ve şüpheliden temiz, kalbi riyadan ve gösterişten uzak, sırrı Rabinden başka her şeye teveccühden münezzeh olan yapabilir.” Buyurdu.
Büyük âlim Ali Râmiteni (r.a.) anlatır;
-“Hâce Mahmud-i İncir fağnevi zamanında, dervişlerden biri Hızır Aleyhis selam’ı gördü.”
Ve O’na;
-“Bu zamanda kendisine uyulacak şeyh kimdir?” diye sordu.
Hızır Aleyhis selam;
-“Şimdiki halde, bu dediğiniz sıfatları taşıyan Hâce Muhammed-i İncirfağnevi hazretleri (r.a.) dir.” Dedi.
Ali Ramiteni hazretlerini (r.a.) nin önde gelen talebelerinden ba’zıları, Hızır Aleyhis selam ile görüşüp o sualı soran zatın, Ali Ramiteni hazretleri (r.a.) nin kendisi olduğunu bildirmişlerdir.
Bir gün Hâce Ali Râmiteni (r.a.), Hâce Muahmud-i İncirfağnevi (r.a.) nin bağlıları ile Râmiten sahrasında zikr ile meşgül olurken, havada uçan büyük beyaz bir kuş gördüler.
Onların başlarının üzerine gelince, açık bir dille;
-“Ey Ali, kâmil er ol!” sözlerini söyledi.
Bu kuşu görmek, söylediklerini duymakla, arkadaşlarını bir hal kapladı, kendilerinden geçtiler. Sonra kendilerine geldiklerinde, kuştan ve konuşmasından sordular.
Ali Ramiteni (r.a.);
-“O, Hâce Mahmud-i İncirfağnevi (r.a.) idi. Allah-u Teâlâ ona bu kerameti ihsan eyledi. Evliyalık yolundaki çok yüksek makamında, binlerce söz ve kelâm ile daima uçmaktadır. Şimdi Hâce Dıhkân hazretleri (r.a.) hastadır, son anlarını yaşamaktadır. O’nu ziyarete, yoklamağa gidiyor. Çünkü o, Allah-u Teâlâ’dan son nefeste, kendisine yardımcı olması için evliyasından birini göndermesini istemişti. Hâce Mahmud (r.a.), bu sebeple onun yanına gidiyor.” Buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin onbirincisi olan Mahmud-i Encirfağnevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ali Râmiteni (Radiyallah-u anhu);
23 Haziran 2008Ali Râmiteni (Radiyallah-u anhu) nın mübarek türbeleri
Ali Râmiteni (Radiyallah-u anhu);
İslâm âlimlerinin büyüklerinden. “Hâce Azizân” ve “Pir-i Nessac” isimleri ile meşhurdur. Mahmud-i İncirfağnevi (r.a.) talebesidir. Buhara’ya onbeş kilometre olan Ramiten köyünde doğdu. Ramiten’de ilim tahsiline başladı. Çok zamanda ilim yolunda mertebeler katetti.
O devrin en büyük âlimi olan Hâce Mahmud-i İncirfağnevi (r.a.) nin derslerine büyük bir aşkla devam etti. Hocasının iltifatlarına kavuştu. Ma’nevi ve maddi ilimlerde kemâle erdi.
Böylece zamanın en büyük âlimlerden, yol göstericilerden oldu. Öyle ki, şaşırmışların sığınağı, doğru yoldan ayrılanların rehberi, hakka da’vet edenlerin büyüklerinden oldu.
Ali Râmiten (r.a.) “silsile-i âliye” denilen büyüklerin teşkil ettiği altın halkalar diye isimlerinden halk yolu zincirinin “onikinci” halkası olma şerefine kavuştu. Helâl lokma kazanmak için dokumacılık yapardı.
Yüksek makamlar, şaşılacak kerâmetler sahibi idi. 721 veya 728 (M. 1328) de yüzotuz yaşında Hârezm şehrinde vefat etti. İhtiyaç sahipleri kabrini ziyaret ederek, mübarek r u h a n i y e t i n d e n istifade etmektedir.
Ali Râmiteni hazretlerine, “Azizen” denmesinin sebebi şöyle anlatılır;
Bir zaman Ali Râmiteni (r.a.) nin evinde iki-üç gün yiyecek birşey bulunmadı. Evdekiler açlık sebebiyle çok üzülüyorlardı. Gelen misafire de evde ikram edecek bir şey yoktu.
O sırada Ali Râmiteni hazretleri (r.a.) nin talebelerinden yiyecek satan bir genç, pirinç doldurulmuş bir horoz hediye getirdi
-“Bu yemeği, sizin ve yakınlarınız için hazırladım. Eğer hediyemizi kabul buyurursanız bizi memnun edersiniz.” Diyerek yalvardı.
Bu nazik anda gelen yemekten son derece hoşnut olup, o talebesine iltifatlarda bulundu. Bu yemeği, misafirine ikrâm ederek ağırladı.
Misafir gitikten sonra o talebesini çağırtarak;
-“Getirdiğin bu yemek, sıkıntılı bir ânımızda imdada yetişti. Sen de bizden her ne muradın var ise iste. Çünkü hâcet kapısı şu anda açıktır.” Buyurdu.
Genç de;
-“Zahirde ve batında size benzemekten başka bir arzum yoktur. Beni bu hale kavuşturmanızı istirham ediyorum efendim.” Dedi.
Ali Râmiteni hazretleri (r.a.);
-“Çok zor ve yükü ağır bir iş arzu ettin. Bunun yükünü kaldıramazsın. Üzerimizdeki yük, senin omuzlarına çökecek olursa ezilirsin. İstersen başka bir arzuda bulun.” Buyurdu.
Genç ise;
-“Dünyada tek muradım, aynen sizin gibi olmaktır. Size benzemekten başka bir şey beni teselli etmez. Buna rağmen, siz nasıl arzu buyurursanız, ona razıyım efendim.” Dedi.
Bunun üzerine Ali Râmiteni (r.a.);
-“Pek a’lâ” buyurup, elinden tutarak beraberce hususi halvethânesine girdiler.
Yüzyüze oturarak o şahsa teveccüh etmeye başladı. O genç, bir müddet sonra zahir ve batında Allah-u Teâlâ’nın izniyle Ali Râmiteni (r.a.) nin şekline girdi. O’nun derecelerine kavuştu. Fakat aşk’tan sarhoş olup, kendinden geçti.
Öylece k ı r k g ü n daha yaşayıp vefat etti.
O’na bir anda kendi makamlarını verip, kendisi gibi yaptığı için, iki aziz ma’nasında hazret-i ustadın ismi “Azizân” olarak kalmıştır.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i âliye âlimlerin onikincisi olan, ayriyetten de kendisine Âzizân” de denilen Ali Râmiteni (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu