‘Asr-ı Seaadet devri’ olarak etiketlenmiş yazılar

Arafat tepesi (Mekke)

Muhammed (Aleyhis selam)- 41

Ebû Leheb hariç orada bulunan diğer amcaları ve akrabasının hepsi yumuşak konuştular.

Fakat Ebû Leheb;

-“Ey Abdulmuttalib oğulları, başkaları O’nun elini tutup mani olmadan önce siz O’na mani olun!..) gibi daha birçok ÇİRKİN sözler söyledi.

Onun bu sözleri üzerine Muhammed Aleyhis selam’ın halası, Ebû Leheb’e;

-“Ey kardeşim! Kardeşimin oğlunu ve O’nun dinini yardımsız bırakmak sana yakışır mı? Vallahi bugün yaşayan âlimler Abdulmuttalib’in soyundan bir Peygamber geleceğini bildiriyorlar. İşte O Peygamber, budur.” Dedi.

Ebû Leheb bu sözler karşısında ÇİRKİN konuşmalarına devam edince, Ebû Talib, Ebû Leheb’e kızarak;

-“Ey korkak! Vallahi biz sağ oldukça, O’na yardımcı ve koruyucuyuz!” dedi.

Muhammed Aleyhis selama da;

-“Ey kardeşimin oğlu! İnsanları Rabbine imana İnsanları da’vet etmek istediğin zaman bilelim; silahlanıp seninle birlikte ortaya çıkarız” dedi.

Sonra Muhammed Aleyhis selam tekrar söze başlayıp;

-“Ey Abdulmuttalib oğulları! Vallahi, Araplar içinde, benim size getirdiğim, dünya ve Ahretiniz için HAYIRLI olan şeyden (yani bu dinden) daha üstününü ve daha HAYIRLISINI kavmine getirmiş bir kimse yoktur. Ben sizi dile kolay gelen, mizanda ağır basan iki kelimeyi söylemeye da’vet ediyorum ki o da; “Eşhedü enla ilahe ilallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü” Yani Allah’dan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim, demenizdir.” –“Allah-u Teâlâ sizi buna da’vet etmemi emretti. O halde hanginiz benim da’vetimi kabul eder ve bu yolda yardımcım olur.” Buyurdu.

Kimseden ses çıkmadı, başlarını önlerine eğdiler. Muhammed Aleyhis selam bu sözlerini üç defa tekrarladı. Her söyleşinde Hazret-i Ali (r.a.) ayağa kalkıp üçüncü defasında;

-“Ya Resulullah, her ne kadar bunların yaşça en küçüğü isem de sana ben yardımcı olurum!..” dedi.

Bunun üzerine Muhammed Aleyhis selam’dan Hazret-i Ali (r.a.) nin elinden tuttu. Diğerleri ise hayret içinde ve alaylı alaylı gülerek dağıldılar.

Muhammed Aleyhis selam insanların bu inkarcı tutumu karşısında onları daima İmân’a da’vet ediyordu. Mekkelilerden bir kısmı imân ile şerefleniyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Nemire (Arafat meydanı)

Muhammed (Aleyhis selam)- 42

Yine bir gün Allah-u Teâlâ’nın;

-“Emredildiğin şeyi onları çatlatırcasına bildir.” Emrine uyarak, Safa tepesi üzerine çıktı. Yüksek ve güz bir seda ile;

-“Ey Kureyş topluluğu buraya geliniz, toplanınız size mühim bir haberim bar.” Diye seslendi.

Bunun üzerine kabileler merakla koşup orada toplandılar. Heyretle ve merak içinde beklemeye başladılar;

-“Ey Muhammed-ül Emin! Bizi buraya niçin topladın, neyi haber vereceksin.” Diye sordular.

Muhammed Aleyhis selam;

-“Ey Kureyş kabileleri” hitabıyla konıuşmaya başladı. Herkes büyük bir dikkatle dinliyordu.

Onlara şöyle hitabetti;

-“Benimle sizin haliniz düşmanı görünce, ailesine haber vermek üzere koşan ve düşmanın kendisinden önce ailesine ulaşıp zarar vermesinden korkarak Ya Sabâhâh ( Ey topluluklar) diye haykıran bir kimsenin haline benzer. Ey Kureyş topluluğu ben size şu dağın ardında bir düşman ordusu var, üzerinize hücum etmek üzeredir desem bana inanır mısınız?” dedi.

Oradakiler;

-“Evet inanırız, çünkü senden şimdiye kadar doğruluktan başka bir şey görmedik. Senin yalan söylediğini hiç görmedik!..” dediler.

Muhammed Aleyhis selam bu umumi hitabtan sonra, bütün Kureyş kabilelerinin ismini;

-“Ey Haşim oğulları! Ey Abd-i Menaf oğulları! Ey Abdulmuttalib oğulları!..” şeklinde sayarak;

-“Ben size önümüzdeki şiddetli âzâbın bildiricisiyim. Allah-u Teâlâ bana; “En yakın akrabalarını ahret âzâbı ile korkut.” Emrini verdi.

Sizi La İlahe ilallah vahdehü la şerike leh (Allah birdir, O’ndan başka ilah yoktur.) diyerek iman etmeye da’vet ediyorum. Ben de O’nun kulu ve Resulüyüm. Eğer buna iman ederseniz Cennete gideceksiniz. Siz (La ilahe İlallah) demedikçe ben size ne dünyada bir faida ne de ahrette bir nasib sağlayabilirim?” Buyurdu.

Dinleyen kabileler arasında Ebû Leheb;

-“Bizi buraya bunun için mi topladın?” diyerek, yerden aldığı taşı Muhammed Aleyhis selam’a attı.

Diğerlerinden o anda böyle bir muhalefet gelmedi. Aralarında konuşarak dağıldılar.

Ebû Leheb’in gösterdiği inkar ve düşmanlık üzerine daha sonra;

-“Ebü Leheb’in elleri kurusun, zaten kurudu…” diye başlayan “TEBBET” Suresi nazil oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

19.Yüz yılın sonlarında Mekkenin görünüşü

Muhammed (Aleyhis selam)- 43

Muhammed Aleyhis selam BÜTÜN İNSANLARA VE CİNLERE PEYGAMBER OLARAK gönderilip, insanları açıkça İslâm’a da’vet etmesi emredildiği zaman, bütün insanlık âlemi dini, ruhi, içtimai ve siyasi bakımlardan yaygın bir karanlık, tam bir cahiliyet, taşkınlık, azgınlık ve sapıklık içerisinde bulunmakta idi.

O zaman dünya üzerinde göze çarpan belli başlı devletlerden Bizans, İran, Mısır, Hindistan, İskenderiye, Mezopotamya, Çin ve benzerlerinde yaşayan insanlar inançsızlık ve batıl inançlar içinde çırpınıyordu. Bunlar ner yaptıklarını bilmeyen azgınlar haline gelmişti.

Âlem öylesine kararmış ve zulmet öyle keşifleşmiş ki, İnsanlar her şeyin yaratıcı olan Allah’a iman ve ibadet etmek yerine Kainatta cereyen eden hadiselere ve Allah-u Teâlâ’nın yarattığı eşyaya tapıyorlardı.

Yıldızlara, ateşe, elleriyle yontukları taştan ve tahtadan putlara zavallı insanlık “ilah” diye secde ediyordu… İnsanları sınıflara ayırmışlar kuvvetliler zayıfları korkunç bir tahakkümla eziyordu.

Dünya üzerinde siyası, coğrafı ve ticarı bakımından mühim bir yer tutan Arabistan’da da durum diğer yerlerden farksızdı. O zaman Arabistan’da insanlar inanç bakımından bazı değişiklikler gösteriyordu.

Bir kısım tamamen inançsız ve dünya hayatından başka bir şey kabul etmiyordu. Bir kısmı ise Allah’a ve ahret gününe inanıyor, fakat insandan bir Peygamberin geleceğini kabul etmiyordu.

Bir kısım da Allah’a inanıyor ahret’e inanmiyordu. Diğer büyük bir kısım da Allah’a şirk koşup putlara tapıyordu. Müşriklerin her birinin evinde bir put bulıunurdu. Kâ’be’ye de 360 put konulmuştu.

Bütün bunlardan başka Hazret-i İbrahim’in bildirdiği din üzeri olan ve “HANİFLER” denilen kimseler de vardı. Bunlar Allah-u Teâlâ’ya inanır ve putlardan uzak dururlardı.

Cahiliye devri denilen bu zamanda Arabistan’da insanlar genellikle göçebe hayatı yaşıyorlardı ve kabilelere bölünmüşlerdi. Devamlı çekişme halinde bulunan bu kabileler, baskın ve yağmacılığın adete kendileri için bir geçim vasıtası kabul etmişlerdi.

Aralarında zülmun veya yağmacılığın yaygınlaştığı kabilelerden meydana gelen Arabistan’da siyasi bir nizam, içtimai bir düzen de yoktu. Yine bu arada dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi Arabistanda da ahlaksızlık son haddine ulaşmıştı.

İçki, kumar, zina, hırsızlık, zülum, yalan ve ahlaksızlık namına ne varsa alabildiğine yaygınlaşmıştı. Zulme, güçlünün güçsüze karşı kullandığı en amansız ve tüyleri ürpertici bir vasıta olarak başvuruluyor, kadın elde basit bir mal gibi alınıp satılıyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Cehalet devrinde kızların diri diri gömüldükleri Arabistan çölü

Muhammed (Aleyhis selam)- 44

Bir kısmı da kız çocuklarını doğmasını bir felaket ve yüz karası sayıyorlardı. Bu korkunç telakki o dereceye çıkmıştı ki, küçük kız çocuklarını kumlar üzerinde açtıkları çukurlara diri diri yatırıp

-“(Babacığım!)”

Diyerek boyunlarına sarılmalarına ve acı acı feryat etmelerine hiç kulak asmadan üzerlerini toprakla kapatarak ölüme terk ediyorlardı. Bu hareketlerinden dolayı da en ufak bir vijdan azabı duymuyorlardı.

Netice itibariyle o zamanın insanları arasında şefkat, merhamet iyilik ve adalet gibi güzel hasletler yok olmuş gibiydi.

Korkunç bir cahiliye devri yaşayan Araplar arasında dikkate değer bir husus vardı. O da; Edebiyatın, belağatın ve fesahatın çok yaygınlaşarak zirveye ulaşmış olmasıydı.

Şaire ve Şiir’e çok önem verirler, bunu büyük bir iftihar vesilesi sayarlardı. Güçlü bir şair hem kendisi hemde kabilesi için itibar sağlardı. Muayyen zamanlarda Panayırlar kurulur Şair ve hitabet yarışmaları açılırdı. Birinci gerlenlerin şiir’leri veya hitabeleri Kâ’be duvarına asılırdı.

Cahiliye devrindeki Kâ’be duvarına asılan en meşhur şiir’lere; “Mualakat’i seba’” (Yedi askı) denilmiştir.

Kur’an-i kerim ayetleri nazil olmaya başlayınca ONDAKİ EŞSİZ BELAĞATI GÖREN nice kimseler de bu sebeple Müslüman oldu.

Muhammed Aleyhis selam insanlara Ebedi seadeti bildirmek, onları delaletten hidayette kavuşturmak üzere Peygamnber olarak gönderildiği sırada Cahiliye devri yaşayan Mekkeliler, kendilerinin iman etmeye da’vet edilmesi üzerine ilk önce çoğu lakayt (ilgisiz), kayıtsız davrandı.

Sonra açıkça düşmanlık göstermeye başladılar. Müşriklerin bu düşmanlıkları önce alay etme tarzında olup, sonra hakaret şekline, daha sonra İŞKENCE SAFHASINA girdi. Bunlardan sonra da ticari ve diğer bütün münasebetleri kesme ve şiddet devri başladı.

Müşriklerden bilhassa beş kişi Sevgili Peygamberimiz Muhammed Aleyhis selam’ı çok üzmekte ve alay etmek idiler. Onlar arasında, As bin Vail, Esved bin Muttalib, Esved bin Abdiyağus ve velid bin Muğire vardı.

Bir defasında Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selam) Kâ’be’nin yanında oturmakta iken, Cebrail Aleyhis selam da gelmişti. Müşriklerden bu beş kişi önlerinden geçerken Cebrail Aleyhis selam As bin Vail’in ayağının tabanına, esved bin Muttalib’in gözüne, Esved bin Abdi Yağus’un başına, velid bin Muğire’nin inciğine Haris’in karnına birer işaret koydu.

Ve;

-“Ya Muhammed! Allah-u Teâlâ bunların şerrinden seni halas eyledi. Yakında bunların her biri bir belaya müptela olarak HELAK olacaklardır.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

İsmail Aleyhis selam makamı (Mekke-i Mükerreme)

Muhammed (Aleyhis selam)- 45

Bu beş müşrikten As bin Vail bir gün merkebe binmişti. Mekke’nin dışında bir yerde inince ayağına diken battı. Dikenin battığı yer şişti. Ne kadar ilaç yaptılarsa da çare bulamadılar.

Nihayet ayağı deve boynu gibi şişip;

-“Muhammed (s.a.v.) in Allah’ı beni öldürdü.” Diye FERYAT EDE EDE ÖLDÜ.

Esved bin Muttalib Mekke’nin dışında bir ağaç altında oturruken birden bire gözleri kör oldu. Cebrail Aleyhis selam da başını tutup altında oturduğu ağaca çarparak HELAK etti.

Esved bin Abdi Yağuz Mekke’den çıkıp “Badi’ semmüm” denilen yere gelmişti. Burada iken yüzü ve gövdesi simsiyah oldu. Evine gelip kapısını çalınca evindekiler O’nu tanımadılar ve içeri almadılar. Kahrından başını evinin kapısına VURA VURA ÖLDÜ.

Haris bin Kays da tuzlu balık yemişti. Öyle bir hararete tutuldu ki, ne kadar su içti ise kanmadı. SU İÇE İÇE ÇATLAYIP ÖLDÜ.

Velid bin Muğire’nin ise, baldırına bir okçu dükkanı önünde demir parçası battı. Baldırı yara olup, çok kan kayıbetti

Ve;

-“Muhammed (s.a.v.) in Allah’ı beni öldürdü.” Diye FERYAT EDEREK ÖLDÜ.

Müşriklerin zülum ve baskıyı artırması üzerine Muhammed Aleyhis selam Eshab-i Kiram (r.anhüm) dan Erkam bin Ebül Erkam (r.a.) ın evini EMNİYETLİ BİR YER OLARAK seçti.

Dar bir sokak içinde Safa tepesinin doğusunda bulunan bu ev giriş çıkış için ve gelip gidenleri kontrol etmeye elverişli bir yerdi.

Peygamnberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) İslamiyeti burada anlatıyor ve Müslümanlar oraya toplanıyordu. Bir çok Mekke’li bu evde Müslüman oldular. Bir merkez olarak seçilen bu eve “Dar-ül İslam” adı verilmişti.

İnsanların ebedi seadete kavuşturmak için ve rahmet olarak gönderilen Muhammed Aleyhis selam, Mekke’de Cahiliye devri yaşamakta olan insanları açıkça islam’a çağırdı.

Hakiki kurtuluşun Allah-u Teâlâ’ya iman etmekte olduğunu, nefse uymaktan, zülumden haksızlıktan ve bütün çirkin işlerden uzaklaşmakla olacağını bildirince nefislerinin isteklerine, şehvetlerine uyanlar, zayıfları ezenler ve iyice azgınlaşmış olanlar karşı çıktılar.

Bütün bu bozuk işlerine son verileceğini görerek Muhammed Aleyhis selam’ın bildirdiklerini İNKAR ettiler ve düşman kesildiler. Bir kısmı da kendileri gibi aciz ve fani insanların ayıplamalarından sakınarak İMAN ETMEDİLER. Nefislerine, Şeytan’a ve kendileri gibi sapık insanlara aldanarak seadetten mahrum kaldılar.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’ın doğduğu ev

Muhammed (Aleyhis selam)- 46

Muhammed Aleyhis selam’ın bildirdiklerine iman etmeyen ve O’na düşmanlık gösteren müşrikler, önce alay etmeye başladılar.

Bir araya toplanıp

-“O’na kahin, mecnun, şair, deli, sihirbaz diyelim.” şeklinde karar almak istediler.

Bunların hiç birinin Muhammed Aleyhis selam’da bulunmadığını yine kendileri itiraf ediyorlar ve O’na bir şeyler söylemek için toplandıklarında Müşriklerden Velid bin Mugire şöyle diyordu;

-“Hayır O kâhin değildir. Biz kâhinleri gördük. O’nun okuduğu ne kâhin fısıltısıdır, ne de uydurma şeylerdir. Kâhinler doğru da, yalan da söyler. Biz Muhammed’de (s.a.v.) hiçbir yalan görmedik. O mecnun, deli de değildir. Deliliğin ne olduğunu biliriz, onda böyle bir hal yoktur. O şair de değildir. Biz şiirin her çeşidini iyi biliriz. O’nun okudukları bunlardan hiçbirine benzemez. O, sihirbaz da değil! Biz sihirbazları gördük. O’nun okudukları sihirbazların okuyup üfürmelerine ve düğümleyip bağlamalarına hiç benzemiyor.”

Fakat bütün bunlara rağmen müşriklerin ileri gelenleri çeşitli hilelerle ve zulümle insanların iman etmesine mani oluyorlardı.

Mekke halkını, Muhammed Aleyhis selam’ın okuduğu ayet-i kerimeleri dinlemekten men ederlerdi. Kendileri ise geceleri gizlice Muhammed Aleyhis selam’ın bulunduğu evin yakınına gelerek bir köşeye saklanıp dinlerlerdi.

Sabah olup ortalık aydınlanmaya başlayınca, birbirlerinden habersiz olarak gece Kur’an-i Kerim’i dinlemeye geldiklerini gören müşriklerin ileri gelenleri birbirlerini ayıplarlar bir daha böyle yapmayalım derlerdi.

Ancak ertesi gece gene birlerinden habersiz gidip bir köşeye saklanarak yine dinlerlerdi. Sabah olunca da birbirlerini görüp şaşırırlardı. Bir daha böyle yapmamak üzere yemin ederek ayrılırlar, fakat bundan kendilerini alıkoyamazlardı.

Ancak nefislerine uyup, üstünlük taslayarak ve diğer müşriklerin kendilerini ayıplamalarından çekinerek ve daha bir çok boş düşüncelere kapılarak iman etmediler. Üstelik başkalarına da mani oldular. Sokaklarda, Muhammed Aleyhis selam sihirbaz diye bağırdılar.

İslam nurunun günden güne yayılması üzerine iyice azgınlaşan müşrikler, artık alay etmekten de öteye, Müslümanlara işkence yapmaya başladılar.

Muhammed Aleyhis selam’ın kapısının önünde pislik dökmeye, kapısına kan sürmeye, geçeceği yollara DİKEN dökmeye başladılar.

Mekke’ye dışarıdan gelenleri İslam’ı anlatırken peşinde dolaşıp

-“Yalan söyliyor, inanmayın.” Diyerek taşkınlık gösterirlerdi.

İlk Müslüman olanlardan önce zayıf ve kimsesiz olanlara sonra da hepsine ağır işkenceler insanların iman etmelerine engel olamadıklarını bilakis islamın günden güne yayıldığını gören müşrikler her yola başvurdular.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kâbe-i Muazzama

Muhammed (Aleyhis selam)- 47

Menfaatları sebebiyle putlara tapan ve İslamiyet’in zulümlerine, haksızlık ve ahlaksızlıklarına KESİNLİKLE SON VERECEĞİNİ GÖREN MÜŞRİKLER, buna mani olmak için ilk defa baş vurdukları şeylerin neticesiz kaldığını gördüler.

İleri gelenleri toplanıp peygamberimiz (s.a.v.) in amcası Ebû Talib’e giderek;

-“Ey Ebû Talib! Biz senden kardeşinin oğlunu susturmanı, O’na engel olmanı istiyoruz. Ya O’nu bildirdiği şeylerden vazgeçirirsin veya iki taraftan birisi yok oluncaya kadar O’nunla da seninle de çarpışırız… Bundan vazgeçsin ne isterse vereceğiz…” dediler.

Ebû Talib, müşriklerin söylediklerini Muhammed Aleyhis selam’a nekletti.

Bunun üzerine Muhammed Aleyhis selam;

-“Ey amca! Şunu bil ki, güneşi sağ elime, Ay’ı sol elime verseler (her ne vaad ederlerse etsinler) ben ASLA BU DİNDEN ve onu insanlara tebliğ etmekten, bildirmekten vazgeçemem. Ya Allah-u Teâlâ bu dini bütün cihana yayar, vazifem biter, veya bu yolda canımı feda ederim.” Buyurdu.

Bu sözleri dinleyen Ebû Talib, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in boynuna sarılarak;

-“İşine devam et, İstediğini yap! Vallahi, seni ASLA herhangi bir şeyden dolayı kimseye teslim etmeyeceğim…” dedi.

Ebû Talib yeğenini her şeye rağmen koruyacağını ve ASLA YALNIZ BIRAKMAYACAĞINI anlayan müşrikler, bundan da bir netice alamadıklarını görerek bizzat Muhammed Aleyhis selam’ı çağırıp şöyle dediler;

-“Eğer sen mal toplamak istiyorsan sana istediğin kadar verelim. Hükümdar olmak istiyorsan seni hükümdar yapalım. Daha her ne istiyorsan yapalım, verelim. Yeter ki bu davadan vazgeç.” Dediler.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi;

-“Sizin söylediğiniz şeylerin hiç birisi bende yoktur. Ben size mallarınızı istemek, içinizde şeref ve şan kazanmak, üzerinize hükümdar olmak için gelmedim. Fakat Allah, beni size Peygamber olarak gönderdi. Bana bir kitab da indirdi. İman ederseniz Cennetle müjdeleyici, isyanınızdan dolayı da âzâbla korkutucu olmamı Allah bana emretti. Ben de Rabimin bana vahyettiklerini size tebliğ ettim. Size öğüt de verdim. Size getirip tebliğ ettiğim şeyi kabul ederseniz o, dünyada ve ahrette nasibiniz ve saadetiniz olur. Onu reddederseniz Yüce Allah aramızda hükmü verinceye kadar tebliğ etmek, sabretmek ve buna katlanmak benim vazifemdir.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

19 Yüzyılın sonlarında Mekke’den görüntü

Muhammed (Aleyhis selam)- 48

İnkarlarında ısrar eden müşrikler bu teşebbüslerinden de netice alamayınca işi zulüm ve işkence safhasına döktüler. Muhammed Aleyhisselam’a kastetmeye KARAR verdiler.

Başları Ebû Cehil şöyle demişti;

-“Yarın kaldırabileceğim kadar kocaman bir taşı alıp, O secde’ye kapandığı zaman başının üzerine bırakacağım.”

Diğer müşrikler de;

-“Sen istediğini yap seni destekleyeceğiz.” Demişlerdi.

Ertesi günü beklediler ve Muhammed Aleyhis selam Kâ’be’ye gelerek namaza durup secdeye kapandığı sırada Ebû Cehil kocaman bir taşı alıp yanına yaklaştı. Daha yaklaşır yaklaşmaz, büyük bir korkuyla perişan bir halde geri kaçtı. Elleri taşı tutmaz oldu ve taş elinden yere düştü.

Bu hali gören ve merakla seyreden müşrikler;

-“Ne oldu sana.” Dediklerinde

Ebû Cehil;

-“Bir benzerini görmediğim zapetedilmez bir arslan beni parçalamak üzere üstüme yürüdü.”dedi.

Ebû Cehil birkaç kere böyle yapmak istemişse de aynı durumla karşılaşmıştır. Bu ve buna benzer mu’cizeleri görenlerden bir kısmı iman ediyor, bir kısmı ise düşmanlıkta ısrar ediyorlardı.

Bundan başka müşriklerin Muhammed Aleyhis selam’a saldırdıkları ve bazen da mübarek yüzünü, başını yaraladıkları oluyordu.

Diğer taraftan Müslüman olanlara yaptıkları işkenceler görülmemiş bir vahşet halini almıştı.

Yapılan işkencelere dayanamayarak şehid olan İLK MÜSLÜMAN Yasır (r.a.) ve Ebû Cehil tarafından karnına mızrak saplanarak şehid edilen, Yasır (r.a.) ın hanımı Sümeyye (r.anha) hatundur.

Habaşistan’a Hicret;

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) İlk Müslümanların ağır işkencelere ve zulüm altında zor duruma düşmeleri üzerine;

-“Siz Habeş ülkesine gidiniz, Allah sizi orada ferahlığa kavuşturur ve sizi yine toplar…” buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kâ’be-i Mükerreme

Muhammed (Aleyhis selam)- 49

Bi’setin beşinci yılında Eshab-i Kiram (r.anhüm) dan 10’u erkek, 5’i kadın olmak üzere 15 kişilik bir kafile Mekke’den ayrılarak Habeşistan’a Hicret ettiler. Müşrikler bu hicret’e mani olamk için harakete geçtiler. Fakat hicret edenler süratle uzaklaştıkları için engelleyemediler.

Bi’setin altıncı yılında Hazret-i Hamza (r.a.) nın, sonra da Hazret-i Ömer (r.a.) in Müslüman olması üzerine Müslümanların durumu kuvvetleniyor ve İslamiyet günden güne yayılıyordu.

Habeşistan’a hicret eden ilk kafilenin Hükümdar Necaşi tarafından iyi karşılanması üzerine, Peygamberimiz müşriklerin baskı ve işkencelerine maruz kalan Müslümanlardan ikinci bir kafileyi de Bi’setin yedinci yılında Habeşistan’a gönderdi.

80’ı erkek, 10’u kadından meydana gelen bu kafile de Habeşistan’a Hicret etti. Müşrikler bu hicrete hiç tahammül edemedi. Hicret eden Müslümanların peşinden adamlarını gönderdiler.

Müşriklerin gönderdikleri kişiler Habeş hükümdarı Necaşi (r.a.) nin yanına varıp Müslümanları kendilerine teslim etmesini istediler. Necaşi (r.a.) sebebini sorunca yalan söylediler. Bunun üzerine Necaşi (r.a.) Müslümanları çağırdı. Onlara sebebini sordu.

Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) şöyle cevap verdi;

-“Ey Hükümdar! Biz cahil bir milettik. Putlara tapardık. Akrabalarımızla münasebeti keser, komşularımıza kötülük yaprdık. Kuvvetli olanlarımız, zayıf olanlarımızı ezerdi. Her türlü kötülüğü işlerdik. Allah-u Teâlâ bize, aramızdan en üstün, en emin ve en şerefli olan Muhammed Aleyhisselam’ı Peygamber olarak gönderdi.”

Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) sözlerine şöyle devam etti;

-“O peygamber Allah-u Teâlâ’ya iman etmeye ve O’na ibadete çağırıyor. Şimdiye kadar taptığımız putları, taşları terk etmemizi söyliyor. Doğru sözlü olmayı, emanetleri yerine getirmeyi, akrabalık haklarını gözetmeyi kan dökmekten ve gübahlardan sakınmayı emretti. Biz de O’nu tasdik ettik. O’na iman ettik. Tebliğ ettiği şeylere tabi olduk.”

Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) sözlerine şöyle son verdi.

-“İşte bu yüzden kavmimiz bize düşman kesildi. Bizi Allah-u Teâlâ’ya ibadet etmekten vazgeçirmeye kalkıştılar. Bunun için bize her çeşit işkence yaparak zulmettiler. Biz de yurdumuzu bırakarak, senin himayene geldik. Yardımını ummaktayız…”

Habeş hükümdarı Necaşi (r.a.) bunları dinledikten sonra kendini tutamayıp;

-“Vallahi bu aynı kandilden fışkıran bir nur’dur ki, Hazret-i Musa aleyhis selam da Hazret-i İsa aleyhisselam da bunu bildirmiştir…” dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kâ’be-i Muazzama

Muhammed (Aleyhis selam)- 50

Necaşi (r.a.) bu sözleri söyledikten sonra müşriklerin elçilerine dönüp;

-“Hadi çekip gidiniz ben onları size asla teslim etmem…” dedi.

Necaşi (r.a.) Müslümanlara çok yardım etti. Sonra kendisi de Müslüman oldu. Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar orada yedi yıl kaldılar. Daha sonra Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye hicret edince Onlar da Medine’ye geldiler.

Bu arada İslamiyetin yayılmasına mani olmak için her yola başvuran müşrikler, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) e çeşitli şeyler soruyorlar, nazil olan ayetler okundukça aldıkları cevaplar ve gördükleri mu’cizeler karşısında şaşırıyorlardı.

Günden güne Müslümanların sayısı artıkça bunu engellemek için çeşitli yollar deneyen müşrikler, bu defasında Müslümanları muhasara altına almaya, başta ticari ve diğer münasebetleri tamamen kesmek üzere karar aldılar.

Müslümanlara hiçbir şey satmamaya ve onlardan hiçbir şey satın almamaya yemin ettiler. Bu anlaşmalarını bir kağıda da yazarak Kâ’be içine astılar.

Müslümanlar ise Şı’b-i Ebi Talib (Ebû Talib mahallesi) denilen yerde toplanmışlardı. Müşrikler bu mahalleye yiyecek, içecek hiçbir şey sokmuyorlardı. Oradan bir şey satın almak üzere çıkmak isteyene orada yiyecek, içecek satmak için gitmek isteyen hiçbir satıcıya fırsat vermiyorlardı.

Bu mahallede muhasara altına alınan Müslümanlar ise dışarıdan fazla bir şey satın almadıkları için şiddetli kıtlıkla karşı karşıya kalmışlardı.

Sadece Hac mevsiminde dışarı çıkabiliyorlar, ancak Mekke’ye gelen tüccarlardan bir şey satın almak istediklerinde müşrikler, tüccarlardan fiatlarını çok yüksek tutmalarını istiyorlardı.

Bu sebeple Müslümanlar fazla bir şey satın almıyorlardı. Öyle ki bazıları yiyecek bulamadıkları için ağaç yapraklarını yiyerek açlıklarını gideriyorlardı.

Küçük çocuklar açlıktan feryat ediyordu. Müslümanlar içinde zengin olanlar sıkıntıya düşenlerin ihtiyacını karşılamak için bütün mallarını harcamışlardı. Ancak bu da kafi gelmemişti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu