‘Bahaeddin Buhari Şah-i Nakşibend (r.a.)’ olarak etiketlenmiş yazılar
Şah-i Nakşibend (Kadasallah-u sirreh) kabri
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh);
Evliyanın büyüklerinden ve Müslümanların gözbebeği olan yüksek âlimlerden. İnsanları Hakka da’vet eden, doğru yolu göstererek saadete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin onbeşincisidir. Muhammed Bâba Semmasi (k.s.) nin ve Emir Külâl (k.s.) in talebesidir.
İsmi Muhammed bin Muhammed’dir. Behâeddin ve Şâh-ı Nakşibend gibi lakabları vardır.
Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” denilmiştir. Seyyid olup, soyu şöyledir.
Babası Seyyid Muhammed Buhari, onun babası Seyyid Muhammed Celâl Burhaneddin, onun babası Seyyid Abdullah, onun babası Zeynel’abidin, onun babası, Seyyid Kasım, onun babası Seyyid Şa’ban, onun babası Seyyid Burhaneddin, onun babası Seyyid Tâki, onun babası İmâm-i Musa Kâzım, onun babası Ca’feri Sadık hazretleridir.
Behâeddin Şah-i Nakşibend hazretleri, 718 (M. 1318) senesinde Buhara’ya beş kilometre kadar uzakta bulunan Kasr-i Arifan’da doğdu. 791 (M. 1389) de Kasr-i ârifan’da Rebi’ul-evvel ayının üçüncü günü olan Pazartesi günü vefat etti. Kabri oradadır.
İslam âlimlerin en meşhurlarından olup, tasavvuf’da en yüksek derecelere ulaşmıştır. Hem zamanında, hem de kendinden sonraki asırlarda onun sebebi ile pek çok insan hidayete kavuşmuştur.
Zamanın büyük evliyası olan Muhammed Bâbâ Semmâsi (k.s.), henüz o doğmadan, doğduğu yer olan kasr-i ârifan’a gelmişti.
Bu gelişinde,
-“Burada bir büyük zatın kokusu geliyor. Bu beldede büyük bir evliya yetişecek,” diyerek işaret etmiş,
Tarikatın imâmı olacak emsalsız bir zatın buradan zuhûr edeceğini talebelerine ve sevenlerine müjdelemişti.
Babası şöyle anlatmıştır;
-“Oğlum Behâeddin’nin doğmasından üç gün sonra, Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri (k.s.) bütün talabeleri ile Kasr-i ârifin’a gelmişti. Ben onu çok sever ve muhabbet beslerdim.”
Kasr-i ârifin’a teşrif edince,
-“Yeni doğmuş olan oğlum Behâeddin’i alıp huzuruna götüreyim ve himmet isteyeyim, böylece feyze kavuşur.” Dedim.
Bu niyetle Behâeddin’i kucağınma alıp, Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri (k.s.) nin huzuruna götürdüm.
Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsi (k.s.), Behâeddin’i elimden alıp, bağrına bastı,
Ve buyurdu ki;
-“Bu yavru, benim oğlumdur. Ben bunu, ma’nevi evlatlığa kabûl ettim.”
Sonra yüzünü talebelerine çevirip, talabeleri olan Seyyid Emir Külâl (k.s.) e şöyle dedi.
-“Size, bu yerde bir büyük zatın kokusu geliyor derdim. Bu defa bu tarafa gelirken de, buraya yaklaştığımızda size demiştim ki, daha önce duyduğum koku iyice arttı. Hakikat şudur ki, size bahsettiğim mübarek zat doğmuştur. İşte o mübarek koku bu melek yavrunun kokusudur. Bu yavru, büyük bir zat olsa gerektir” buyurdu.
Böylece henüz daha üç günlük çocuk iken, zamanın en büyük evliyası ve murşid-i kamil olan Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri (k.s.) nin müjdesine, himmetine ve feyzine kavuştu.
Henuz daha küçük yaşta iken, evliyalığa ait yüksek nurlar ve eserler tamiz alnında açıkça görünür, hidayet ve irşad nişanları yüksek simasından belli olurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Muhammed bin Muhammed Behâeddin Buıhâri hazretleri (k.s.) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-i Nakşibend hazaretleri (k.s.) nin mübarek markadları
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 2
Annesi şöyle anlatmıştır;
-“Oğlum Behâeddin dört yaşında iken, evimizde yavruluyacak bir inek vardı. Behâeddin, doğumuna bir müddet daha olan o ineği göstererek;”
-“Öyle anlıyorum ki, bu inek beyaz başlı bir buzağı doğuracaktır.” Dedi.
-“Birkaç ay sonra inek, dediği gibi beyaz başlı bir buzağı doğurdu.”
Tahsili;
Behâeddin Bûhari hazretleri (r.a.) nin ilk hocası, daha doğar doğmaz kendisini ma’nevi evlatlığa kabul eden ve hakkında çok müjdeler veren Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsi (r.a.) dir.
Önceleri o mübarek zat’dan istifade etti.
Daha sonra bu hocası, onun yetitştirilmesini en meşhur talebesi Seyyid Emir Külâl hazretleri (r.a.) ne havale etti. Yedi sene Seyyid Emir Külâl hazretleri (r.a.) in sohbetine devam etti.
Sonra da O’nun izni ile Mevlânâ Ârif Dikgirâ (r.a.) nın sohbetine devam etti.
Yedi sene de O’nun yanında kaldı.
Bundan sonra Kusam Şeyh ve Hâlil Atâ (r.anmhüm) nın sohbetlerinde bulundu. Bir müddet Hâlil Atâ (r.a.) nin yanında kaldı. Ayrıca Mevlânâ Behâeddin Kışlaki (r.a.) den hadis ilmini öğrendi.
Ayrıca Abdulhalık Goncdüvani Hazretleri (r.a.) nin rûhaniyetinden de Feyz aldı. Üveysi olarak yetiştirildi. Böylece Tasavvuf’da ve diğer ilimlerde çok iyi yetişti.
Kendisi (r.a.) şöyle anlatmıştır;
-“Çocukluk çağında büluğ çağına kadar, büyük hocam Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri (r.a.) nin sohbetinde bulundum. Onsekiz yaşına girdiğim sırada, dedem beni evlendirmek istedi. Hocam Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri (r.a.) yi düğünüme da’vet etmek için beni Semmâs’a gönderdi. Semmâs‘a varıp hocamı görmekle şereflendim ve elini öptüm.”
Sohbetinin bereketinden bende öyle bir hal hasıl oldu ki, hocamın sohbetine can atıyordum.
-“O gece kalbimdeki bu arzu ve istek ile gece yarısından sonra kalkıp abdest aldım ve hocamın mescidine gidip, iki rekat namaz kıldım. Başımı secdeye koyup çok dua ettim.”
Dilimden şu duâ çıktı;
-“Allahım, bana belâ yükünü çekmeye kuvvet ver. Mihnet ve muhabbetini çekmeye takat, güç ver.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek markadları
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 3
Sabah olunca hocamın huzuruna vardım.
Bana bakıp, gece olup bitenleri söyledikten sonra;
-“Ey evladım duâ’da şöyle demek lazımdır.” (-“Ya Rabbi, razı olduğun şeyi bu zaif kuluna fazlın ve kereminle ihsan et.”) Çünkü Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanan kimseye belâ gelmez. Eğer Allah-u Teâlâ hikmeti ezelisiyle sevdiği bir kuluna belâ gönderirse, yine kendi inayetiyle o sevgili kuluna kuvvet ve tahammül ihsan eder ve o belâya tutulmasının hikmetini bildirir. Belâ istemekde güçlük vardır.”
Daha sonra sofra kurulup yemek yendi.
-“Hocam sofradan bir somun ekmeği alıp bana verdi. Ekmeği çekinerek aldım”
Bu çekingenliğimi görüp;
-“Bu ekmeği almakta çekiniyorsun. Fakat bu ekmek, yolda lazım olacaktır.” Buyurdu.
Nihayet da’vetimiz üzerine talabeleriyle birlikte köyümüze Kasr-i ârifan’a gitmek üzere yola çıktık.
-“Ben, hocamın bindiği hayvanın üzengeleri yanında yürüyordum. Ruhum öylesine zevkle dolu idi ki, kalbimde hiçbir “dünya düşüncesi” yoktu. Kalbim aşk ve şevkle dolu olarak heyecanla çarpıyordu. Allah sevgisinden başka her şey kalbimden çıkmıştı.”
Bu sırada kalbim dünyaya meyledecek olsa, hocam hemen;
-“Kalbini ayrılıktan koru.” Buyururdu.
Hocamın bu kerametini ve keşfini gördükçe muhabettim kat kat artıyordu.
-“Yolumuz üzere bir köye uğradık. O köyde hocamın dostlarından biri bizi karşılayıp evine da’vet etti. Hocam da bu da’veti kabul edip, o zatın evine indi. Ev sahibinin, mahcubiyetinden ızdırap içinde yüzü kızardı.”
Bu halini gören hocam o kişiye;
-“Senin ızdırabının sebebi nedir?” dedi.
O da;
-“Efendim size yemek ikram etmek istiyorum, fakat sütten başka bir şeyim yoktur.” Dedi
Bunun üzerine hocam bana;
-“Behâeddin, sana verdiğim ekmeğe ihtiyaç hasıl oldu. O ekmeği ver.” Buyurdu.
Ekmeği çıkarıp verdim.
-“Ev sahibi de sütü getirip sofraya koydu. Ekmeği süte batırıp yedik ve hepimiz doyduk. Bu kerameti karşısında hocamıza hayranlığımız arttı. Sonra kalkıp, Kassr-i ârifan’a gimek üzere yola devam ettik.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek kabirleri
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 4
Muhammed Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) anlatır;
-“Hocam Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri (k.s.) vefat edince, dedem beni Semerkand’a götürdü. Orada bulunan büyük âlimleri ve evliya zatları ziyaret edip, benim için duâ ve himmet istedi.”
Sonra Kasr-i ârifin’a döndük.
-“O günlerde Ali Râmiteni hazretleri (r.a.) nden gelip, emanetten saklanmakta olan tac bana verildi. O anda kalbim Allah-u Teâlâ’nın muhabbeti ile dolup taştı. Sonra hocam Seyyid Emir Külâl hazretleri (r.a.), Kasr-i ârifan’a geldi.”
Bana çok iltifatta bulunup;
-“Hâce Bâbâ Semmâsi, bana; (-“Oğlum Bahâeddin’in yetişmesi ile ilgilen. Ondan şefaatını esirgeme! Eğer onun yetişmesinde kusur edersen, sana hakkımı helâl etmem.”) buyurdu. Ben de bu vasiyeti üzerine senin yetişmen ile ilgileneceğime söz verdim.” Dedi.
Seyyid Emir Külâl hazretleri Behâeddin-i Buhâri hazretleri (r.a.) nin yetişmesi ile t i t i z l i k l e meşgül olup, onu tasavvuf’ta yüksek derecelere ulaştırdı.
Hatta bir gün o’na şöyle buyurdu;
-“Yüce mürşidim Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsi (r.a.) nin sizin terbiyeniz ile ilgili vasiyetini yerine getirdim. Sizi istenilen şekilde yetiştirdim, hem hâl bakımından, hem de ilim bakımından yüksek bir himmete sahib bulunuyorsun. Şimdi nereye gitmeyi arzu edersen gidebilirsin.”
Seyyid Emir Külâl hazretleri sözlerine şöyle devam etti;
Her kimden olursa olsun, sohbetinde bulunmak ve istifade etmek hususunda serbestsin. Tarafımızdan size izin ve ruhsat verilmiştir. Bizde olan hâl ve makamları size fazlasıyla verdim. Bostanı senin için k u r u ettim. Ya’ni göğsümde, kalbimde olanların hepsini sana verdim. Ruhaniyet kuşunu, insanlık yumurtasından (dar nefs çerçevesinden) çıkardım. Ama senin himmet k u ş u n yükseklerde uçuyor. Şimdiden sonra ,cazetlisin.” Buyurmuştur.
Bunun üzerine Mevlâna Ârif (r.a.) in sohbetine gidip, yedi sene de onun yanında bulundu. Sonra Halil Atâ hazretleri (r.a.) nin yanına gidip, oniki sene de onun sohbetinde bulundu.
İki defa haca gitti. İkinci haccında Herat’a gidip, Mevlânâ Zeynüddin hazretleri (r.a.) ile üç gün sohbet etti.. İkinci hacca gidişinde Hicaz’dan dönüp, bir müddet Merv şehrinde ikamet etti. Daha sonra Buhâra’ya dönüp orada yerleşti. Emir Külâl hazrdetleri (r.a.) nin vefatlarından sonra, insanlara doğru yoluı gösterip, rehberlik vazifesini yaptı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) mübarek markadları
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 5
Şah-i Nakşibend hazretleri (r.a.) şöyle anlatmıştır;
-“Bir gece rü’yamda büyük âlimlerden Hâkim Atâ hazretleri (r.a.), beni yetiştirmesi için talabelerinden birine havale etti.”
Saliha bir ninen var idi. Bu rü’yamı ona anlattım.
-“Oğlum senin büyük âlimlerin ilminden nasibin vardır.” Dedi.
Bunun üzerine ru’yamda gördüğüm o dervişin simasını hatırımda tuttum ve karşılaşacağım günü bekledim.
-“Bir gün Buhârâ pazarında, Hâkim Atâ (r.a.) nin rü’yamda beni yetiştirmesi için kendisine havale ettiği zat ile karşılaştım. İsmi Halil Atâ idi. Ben onu derhal hatırlayıp, tanıdım. Fakat bir türlü yanına yaklaşıp sohbet edemedim. Bundan dolayı üzgün bir halde ve döndüm.”
Akşam bir kimse evime gelip;
-“Halil Atâ (r.a.) seni çağırıyor.” Dedi.
Bu habere çok sevindim.
-“Ben bir miktar hediye bulup, hemen huzuruna gittim. Sohbetiyle şereflendim. Bana çok iltifat etti.”
Daha önce gördüğüm rü’yamı anlatmak isteyince;
-“Senin hatırında olanı biz biliyoruz, anlatmana gerek yok.” Buyurdu.
Bundan sonra uzun zaman sohbetine devam ettim.
-“Bir müddet sonra Mâverâünnehr sultanı’nın vefat etmesi üzerine, oranın halkı, Halil Atâ’yı sultanlık yapması için Buhâra’dan Mâverâünnehr’e da’vet ettiler. O da bunu kabul etti, ben de onunla beraber gittim. O tahta oturdu. Ben de onun hizmetine devam ettim.”
Muhammed Buhâri (r.a.) sözlerine şöyle devam etti;
-“Kendisinde çok kerametler görülüyordu. Bana şefkat ve muhabbet gösterip yetiştirdi. Böylece orada altı sene süren sultanlığı sırasında da hizmetinde bulundum. Kendisine o kadar yakın oldum ki, her sırrına vakıf olup, işlerinde idareci oldum.”
Görünüşte diğer hizmetçiler gibi çalışırdım. Halimi bildirmezdim.
-“Altı sene sonra bu büyük âlim tahttan indi. Sultanlığı sona erdi. Bundan sonra “Zeyvertûn” köyüne yerleştim.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek markadları
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 6
Şah-i Nakşibend hazretleri (r.a.) yine şöyle anlatmıştır;
-“Tasavvuf hallerinden cezbeye tutulduğum ilk günlerde, mübarek bir zat ile yakınlığım oldu.”
Bu zat bana;
-“Seni Hakkın aşinalarından görüyorum.” Deyince
Ben de;
-“Umaraım ki, sizin teveccühünüz ve yardımınızla aşinalardan olurum.” Dedim.
Dedi ki;
-“Arzular karşısında nefsin ile ne haledersin.”
Ben;
-“Bulursam şükrederim, bulamazsam sabrederim.” Dedim.
Bana;
-“Bu kolay iştir. Asıl iş, nefsini bir yerde hapsedip, ekmek ve su vermeyeceksin ve nefsin o hale gelmiş olacak ki, sana “serkeşlik” etmesin, boyun eğsin.” Buyurdu.
Bunun üzerine o zata yalvardım.
-“Bu hale kavuşmam için teveccüh etmesini istedim.”
Buyurdu ki;
-“Nefsinin başkalarından ümitsiz ve yalnız kalacağı bir sahraya gideceksin. Allah-u Teâlâ’ya ibadet ile meşgül olacaksın ve orada üç gün kalacaksın, dördüncü gün ta’rif edeceğim bir dağa gideceksin, karşına çıplak ata binmiş bir kimse çıkacak. Sen o zata selam verip geç. Üç adım geçtiğin zaman,”
Sana o zat;
-“Ey genç! Dur sana ekmek vereyim.” Diyecek
Sen hiç aldırmayıp, ekmeği almadan geçip gideceksin.
-“Bu zatın emri üzerine, söylediği gibi üç gün sahrada yalnız kalıp ibadet ile meşgül oldum. Dördüncü gün ta’rif ettiği dağın eteğine gittim. Giderken ta’rif ettiği gibi ata binmiş bir zat karşıma çıktı. Selam verip geçtim..”
Bana;
-“Delikanlı sana ekmek vereyim.” Dedi.
Ben asla aldırmadım ve ekmeği almadan geçip gittim.
-“Sonra, bana bunları yapmamı tavsiye eden zatın huzuruna gittim.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek markadları
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 7
Buyurdu ki;
-“Behâeddin! Bundan sonra insanların hatır ve gönüllerini alıp, düşkünlerin hizmetinde bulunup, zayıflara ve gönlü kırık olanlara ikram ve hürmette bulunacaksın! İlim öğrenme hususunda gayret ederek, kimsesizlere yoldaş olup, onlara karşı tevazu göstereceksin!”
Bu zatın emirlerini de yerine getirdim.
-“Uzun zaman bu yolda devam ettim. Sonra tekrar huzuruna çıktım.”
Buyurdu ki;
-“Behâeddin! Bundan sonra da hayvanlara bakacaksın. Onlar, seni yaratan Rabbinin mahluklarıdırlar. Eğer yük çeken hayvanların vucutlarında yara görürsen tedavi edeceksin.”
Bu emre de uyarak çok gayret gösterdim.
-“Yolda eğer önüme bir hayvan gelse, o geçinceye kadar dururdum. Hayvanın önünden geçmezdim ve geceleri izlerine yüzümü sürüp, Allah-u Teâlâ’ya yalvarırdım. Bütün bunlar, içimdeki nefs düşmanının kırılması, ıslah olması için idi. Yedi sene böyle devam ettim. Sonra tekrar o zatın huzuruna gittim.”
Buyurdu ki;
-“Behâeddin! Bundan sonra yolların hizmetiyle meşgül ol, yolları süpürüp temizle, yollarda gelip geçenlere eziyet veren şeyleri kaldır. İğrenç şeyleri yollardan alıp, görünmez bir yere at. Yollardan gelip geçenler zahmet çekmesinler ve rahatsız olmasınlar.”
Bu emrine da uyarak, bir müddet de bu işle meşgül oldum.
-“Bu zat ne emretmiş ise, büyük bir bağlılık ile yerine getirdim. Bu hizmetleri yaparken, Allah-u Teâlâ’nın nice ni’metleri ve ihsanları bana göründü. Nefsim iyice ezildi. Nefsaniyetten ve ma-sivadan (Allah-u Teâlâ’dan başka her şeyden) kurtulup, ruhaniyet derecesine eriştim. Bu sırada bana Allah-u Teâlâ’dan pek çok s ı r l a r t e c e l l i etti.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Muhammed Buhâri Şah-i Nakşibend (r.a.) in mübarek kabirleri
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 8
Behâeddin Buhâri Şah-i Nakşibend hazretleri (kadasallah-u sirreh-u), tasavvuftaki ilk hallerini şöyle anlatmıştır;
-“Tasavvuf hallerinden cezbe hali çoğalıp kararsız düştüğüm günlerde, geceleri ay ışığında kabristanda dolaşırdım. Bir gece, devamlı ziyaret edilmekte olan üç büyük zatın mezarını gördüm. Her birinin kabrinde yanmakta olan birer kandil vardı. Kandillerin yağı ve fitilleri olduğu halde çok sönük yanıyorlardı. Fitillerini haraket ettirmek lazımdı ki, parlak yanıp, çok ışık versinler. O kandilleri öylece bırakıp, Hâce Muhammed Vâsi (k.s.) nin kabrinin başına gittim. Bana orada Hâce Ahmed Eçkarnevi (k.s.) nin kabrine gitmem işaret olundu. Oraya gittim. Onun kabrinin başına, bellerinde kılıç takılı olan iki kişi gldi. Beni tutup, bir hayvana bindirdiler. Hayvanın yönünü Mezdahin tarafına çevirip, gittiler.”
O gece sabaha doğru Mezdahin mezarlığına ulaştım.
-“Orada da diğer kabirlerdeki gibi bir kandil yanıyordu. Fakat oda sönük yanmaktaydı. Kıbleye karşı dönüp oturdum. Bu sırada bana kendimden geçme hali geldi. Kıbla tarafında bir duvar gördüm. Duvar yarılıp, yeşil örtüler ile süslenmiş bir taht üzerinde bir zat oturmuş idi. Etrafında ise kalabalık bir cemaat vardı. İçlerinde Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri de vardı. Sadece onu tanıyordum. Anladım ki, kürsünün etrafında bulunanlar, vefat etmiş olan ve bu yolun büyüklerinden olan zatlardır. Fakat kürsünün üzerinde oturan kimdir diye merak ediyordum.”
Ben böyle düşünürken, kürsü etrafında bulunan cemâatten bir bana şöye dedi;
-“Kürsü üzerinde oturan mübarek zat, Hâce Abdülhalık Goncdüvani (r.a.) dir. Etrafındaki cemâat ise, onun halifeleri, Hâce Ahmed Sıdık, Hace Evliya Gülân, Hace Ârif Rivegeri, Hâce Muhammed İncirfağnevi, Hâce Ali Ramiteni (r.anhüm) dir.
Onları ve Hocam Muhammed Bâbâ Semmâsi (r.a.) yi göstererek;
-“Sen bunların zamanında yetiştin, bunları bilirsin, bunlar sana icazet ve tac verdiler.” Dedi.
Ben;
-“Onları tanırım, fakat bıraktıkları t a c ı n n e r e d e o l d u ğ u n u bilmiyorum .” dedim.
Bana;
-“O senin evindedir. Onu sana kermaet olarak verdiler ki, bir belâ gelecek olsa, onun bereketiyle belâ def edilir.” Buyurarak müjdeledi.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-i Nakşibend hazretleri (kadesallahu sirrahu) nın mübarek kabirleri
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 9
Cemâatten bana dediler ki;
-“Dikkat et, kulak ver, şimdi sana Abdülhalık Goncdüvani hazretleri (r.a.) nasihat edecek! O nasihatten başka bir şeyle hak yolunda ilerlenemez. Hâce hazretleri (r.a.) nin elini öpmek için izin istedim. Bana izin verildi. Kalkıp yaklaştım. Selam verip, edeble elini öptüm. Sonra huzurunda edeble ayakta durdum.”
Tasavvufda ilerlemek hususunda buyurdu ki;
-“Kabirlerin başında kandillerin sana öyle gösterilmesi, senin bu yolda kabiliyet sahibi olduğuna alâmettir. Fakat, fitil gibi olan kabiliyeti hareketlendirmek lazımdır ki, bu kabiliyet ortaya çıksın. Hakkın gizli sırları sana açık olsun. Her durumda dinimizin caddesinde yürümek, azimet ve sünnet-i seniyye üzere olmak lazımdır. Emirlere ve yasaklara uymak hususunda istikamet üzere olacaksın. Bid’atlerden ve ruhsatla amel etmekten uzak duracaksın. Hadis-i şerifleri öğrenip, amel edersin.” Buyurdu.
Sonra cemâatten bana dediler ki;
-“Yarın acele “Nesef” tarafına gideceksin. Seyyid Emir Külâl (r.a.) in hizmetinde bulunacaksın. Oraya giderken yolda ihtiyar bir zat ile karşılaşacaksın. O sana sıcak çörek verecektir. Ekmeği al, fakat onunla hiç konuşma. O ihtiyarı geçtikten sonra bir kervana, sonra da ata binmiş olan bir kimseye rastlayacaksın, o kimse senin önünde tövbe edecek. Sen, o evindeki mübarek tacını al, Emir Külâl (r.a.) a götür.”
Bu konuşmalardan sonra bendeki o hal gidip, eski halime döndüm.
-“Derhal başında bulunduğum kabrin yanından ayrılıp, “Zeyvertûn” tarafına gittim. Evime varıp, bana bırakılmış olan tacı istedim. Getirip verdiler. Onu giyince halim değişti. Bambaşka bir hale girdim.”
Tacı alıp yola çıktım.
-“Sabah namazı vaktinde Mevlânâ Şemseddin (r.a.) in mescidine ulaştım. Sabah namazını orada kılıp, o gün “Eyne” adındaki köyde kaldım. Ertesi gün güneş doğarken “Nesef” tarafına araket ettim. Yolda daha önce büyüklerin işaret ettiği gibi bir ihtiyara rastladım. Bana bir ekmek verdi. Ekmeği alıp, hiç bir şey söylemeden geçip gittim. Sonra bir kervana rastladım.”
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek markadları
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 10
Kervanın başları bana;
-“Ey yiğit, nereden geliyorsun?” dediler.
Ben de;
-“Eyne köyünden geliyorum.” Dedim.
Bana
-“Ne zaman yola çıktığımı sordular.”
Ben;
-“Güneş doğarken yola çıktım.” Dedim.
Kervana rastladığım vakit kuşluk vakti idi. Kervandakiler bu sözümü işitince hayret edip;
-“Eyne köyü buraya dört fersah (yaklaşık 24 km.) mesafededir. Sabah vakti çıkılsa, ancak buraya ikindiden sonra gelinebilir.” Dediler.
Kervanı da geçip gittim. Kervanı geçtikten sonra bir atlıya rastladım.
Bana;
-“Sen kimsin? Seni görünce içime bir korku düştü.” Dedi.
Ben ona;
-“Ben öyle bir kimseyim ki, sen benim önümde tövbe edeceksin.” Dedim.
O atlı yanıma gelip tövbe etti.
-“Şarap yüklü bir beygiri vardı. Beygirin üzerindeki şarabı yere döktü. Onu da geçip yoluma devam ettim. “Nesef “ taraflarında bir köye uğradım.”
-“Seyyid Emir Külâl hazretleri (r.a.) nin orada olduğunu öğrendim. Hâcegân büyüklerinin mübarek tacını çıkarıp arz ettim.”
Bir müddet sükut etti, sonra;
-“Bu tac, Hâcegân büyüklerinin mübarek taclarıdır.” Buyurdu.
Ben;
-“Evet efendim.” Dedim.
Seyyid Emir Külâl hazretleri bana;
-“Bu tac-ı şerifi almakta iki şart vardır. Birinci şart; bunu korumak, ikincisi; icabını yerine getirmek. Bu iki şart, büyüklerin (Hâcegân’ın) yolunda bulunmak ve bize hizmettir.”
Bundan sonra ben de bu şartlara uymak üzere tacı alıp kabul ettim.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu