‘Cafer bin Ebi Talib’ olarak etiketlenmiş yazılar

Cafer-i Tayyar (r.a.) Mu’te’deki makamı

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu);

Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in;

-“Ca’fer-i Cennette uçları kana boyanmış iki kanatlı bir halde gördüm.” Hadisiyle müjdelenen Kahraman.

Ebû Tâlib’in oğludur. Nesebi, Ca’fer bin ebi Tâlib bin Abdulmuttalib bin Haşim bin abd-i menaf bin Kusey’dır.

Künyesi Ebû Abdullah, Lakabi Tayyar ve Zülcenahayn’dır.

Hazret-i Ali (r.a.) den on yaş küçük idi. Habeş’e hicret edip, Hayber günü geri dönmüştür. Hicretin (M. 629) yılında, üçbin askerle, Şam civarında (Mû’te) denilen yerde Rumlarla harb ederken 41 yaşında şehid oldu.

O gün yetmişten fazla yara almıştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Selem) a ÇOK BENZİYEN YEDİ KİŞİDEN BİRİ BU İDİ.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Selem), 36 yaşlarında bulundukları sırada Hicaz topraklarında şiddetli bir kuraklık ve açlık hüküm sürüyordu.

Hemen herkes her geçen gün bunun ağırlığını daha çok, daha derinden hisediyordu. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in amcası Ebû Talib, kalabalık bir ailenin reisiydi. Ailesini geçindirecek bir servete sahip değildi. Bunun için geçinmekte herkesten daha çok sıkıntı çekiyordu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem), küçük yaşından beri yanında büyüdüğü ve iyiliğini gördüğü amcasına bu sıkıntılı zamanında bir yardım yapmak, onun geçim yükünü hafifletmek istiyordu.

Bu sebeple, amcalarının en zengini olan Hazret-i Abbas (r.a.) a bir gün;

-“Ey Amcam biliyorsun ki, kardeşin Ebû talib’ın çok çocuğu vardır. İnsanların uğradığı şu kıtlık ve açlığı da görüyorsun. Haydi, Ebû Talib’e gidelim, onun aile yükünü biraz hafifletelim. Bakıp, büyütmek üzere oğullarından birini ben yanıma alayım, birisini de sen yanına alırsın. Evlatlarından iki tanesini onun üzerinden almak kâfi gelir.” Diye buyurdu.

Hazret-i Abbas (r.a.);

-“Olur.” Deyince

Kalktılar, Ebû talib’ın yanına vardılar.

O’na;

-“Halkın, içinde bulunduğu kıtlık ve darlık kalkıncaya kadar, senin çocuklarından bir kısmını yanımıza alıp yükünü hafifletmek istiyoruz.” Buyurdular.

Ebû Talib;

-“Oğullarımdan Akil (r.a.) i ve Talib (r.a.) i bana bırakıp, istediğinizi alabılırsınız.” Dedi.

Böylece Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) Hazret-i Ali (r.a.) yi, Hazret-i Abbas (r.a.) da Hazret-i Cafer’i yanına aldı.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Asırlık bir ağaç – Kış mevsimi- (Navala bünüsre) Nusaybin

Asırlık ağaç -İlkbahar mevsimi- (Navala bünüsre) Nusaybin

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 2

Birgün Ebû Talib, oğlu Cafer ile şehrin dışında yürürken Hazret-i Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i gördü. Hazret-i Ali (r.a.) ile beraber namaz kılıyorlardı.

Ebû Talib oğlu Cafer (r.a.) e;

-“Git sen de kardeşinin yanında dur, namaza başla.” Dedi.

Cafer (r.a.) gidip, Hazret-i Ali (r.a.) nın yanında namaza durdu.

Namazdan sonra, peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), Ona duâ etti;

-“Hak Teâlâ, sana iki kanat versin. Cennette onlar ile uçarsın.” Buyurdu.

Allah-u Teâlâ bu duâ’yı kabul etti. Hazret-i Cafer (r.a.), Müt’e gazâsında, şehid olmakla şereflendi. Allah-u Teâlâ, ona iki kanat verdi. FİRDEVS CENNETİNDE UÇMAKTADIR. Bu sebeple kendisine Ca’fer-i Tayyar denir

Kureyş müşriklerinin Eshab-i Kiram (r.anhüm) a karşı reva gördükleri zulüm ve işkenceden sonra, peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), bir kısım Eshab’ın Habeşistan’a hicret etmelerine musaade etti. Kafile, Hazret-i Ca’fer (r.a.) in başkanlığında haraket etti.

Habeşistan’da karşılaştıkları hadiseleri Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in muhterem zevceleri, hazret-i Ümmü Seleme (r.anha) şöyle anlattı.;

-“Habeşistan’a vardığımız zaman, orada çok iyi bir komşuya tesadüf ettik. Bu komşu Melik Necaşi idi. Kendisi bize arzu ettiğimiz işi verdi. Dinimizin emirlerini istediğimiz gibi yapabiliyorduk. Allah-u teâlâ’ya serbestçe ibadet edebiliyor, hiç eziyete uğramıyorduk. Hiçbir kötü sz duymuyorduk.”
Mekkeli müşrikler bu durumdan haberdar olunca toplandı.

-“Habeşistan Melik’ine iki elçi göndermeye karar verdi. Necaşi’ye son derece kıymetli hediyeler hazırladılar. Mekke’nin en nadir yetiştirdiği şeylerden olan (Edm) toplandı. Necaşi’nin din adamlarına, devlet erkanına hediyeler ayrıldı. Bu işe Abdullah bin Rebia ile Amr bin Âs vazifelendirildi. Bu iki elçiye Necaşi’nın huzurunda neler söyleyecekleri öğretildi.”

Onlara;

-“Hükümdar ile konuşmadan evvel onun patriklerine ve kumandanlarının her birine, hediyesini verdikten sonra Necaşi’nin hediyesini takdim ediniz. Bu işi yaptıktan sonra oradaki Müslümanların size teslimini isteyiniz. Necaşi’nin Müslümanlar ile konuşmasına imkan bırakmayınız.” Denildi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bore Beşire Mecido (Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 3

Elçiler Habeşistan’a geldiler, devlet erkanına hediyelerden sonra, her birine;

-“Bizim içimizde bir takım insanlar türedi. Bunlar, bizim dinimizden çıktıkları gibi sizin de dininize girmediler. Bunlar, bizim de sizin de bilmediğimiz yeni bir din uydurdular. Biz bu gelenleri, kendi yurtlarına götürmek istiyoruz. Hükümdarınızla, onlar hakkında görüştüğünüz zaman, gelenlerle görüşülmeden bize teslim edilmelerini temin için çalışınız. Bu kimselerle en çok meşgül olabilecek olanlar, onların, öz ana-babaları ile komşularıdır. Onlar, bunları gayet iyi bilirler.” Dediler.

Patrikler bunu kabul ettiler. Bundan sonra, Mekkeli elçiler Necaşi’nin hediyelerini takdim ettiler. Malik Necaşi hediyeleri kabul etmiş, onları davet ederek görüşmüştü.

Elçiler, Necaşi’ye şöyle söylediler;

-“Ey Melik! İçimizden bir takım kimseler sizin memleketinize iltica etmişlerdir. Bu gelenler, kendi milletlerinin dinini terk ettikleri gibi sizin dininize de girmemişlerdir. Kendi kafalarına uygun uydurma bir dinleri vardır. Ne biz, ne de siz, bu dini tanımazsınız. Bizi, bunların mensup oldukları milletin eşrafı size gönderdiler. Bu eşraf sizin memleketinize iltica eden adamların babaları ve kendi öz akrabalarıdır. İstekleri, gelenlerin tekrar iade edilmeleridir. Çünkü onlar, bunların hallerini daha yakından tanır. Onların kendi öz dinlerinde hoş görmediklerini daha iyi bilirler.” Dediler.

Gerek Amr bin Âs ve gerekse Abdullah bin Rebia’nın en çok arzu ettikleri şey, necaşi’nin bu sözleri dinliyerek, arzularına uygun haraket etmesiydi.

Elçiler, bu sözleri söyledikten sonra Necaşi’nin patrikleri söz almış, Şöyle demişlerdi;

-“Bunlar çok doğru söylediler. Bunların milletleri, onlarla daha iyi meşgul olabilirler, onların neyi beğenip beğenmediklerini daha iyi takdir ederler. O’nun için siz bu adamları teslim ediniz de bunlar onları memleketlerine ve milletlerine götürsünler.”

Melik Necaşi bu sözlere çok kızdı;

-“Vallahi hayır! Ben bu adamları teslim etmem. Bana iltica eden, memleketime gelen adamlara hiyanet edemem. Bunlar, beni başkasına tercih etmiş ve benim civarıma gelmişlerdir. Onun için, gelen muhacirleri Sarayıma davet eder, onlara, bu adamların söyledikleri sözlere karşı ne diyeceklerini dinlerim. Eğer muhacirler, bu adamların dedikleri gibi isler, onları teslim eder ve kendi milletlerine iâde ederim. Öyle değilseler onları korur, ülkemde kaldıkça onlara iyilik ederim.” Dedi.

Daha önceleri necaşi Semavi kitabları incelemişti. Muhammed Aleyhis Selam’ın gelme zamanının yakın olduğunu kavminin ona yalancı deyip inanmayacaklarını ve Mekke’den çıkarılacağını biliyordu.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 4

Necaşi, Mekke’li elçilere;

-“İnandıkları kimse kimdir.” Diye sordu.

Onlar da;

-“Muhammed’dir.” Dediler.

Necaşı bu ismi işitince, O’nun peygamber olduğunu anladı ve belli etmedi.

Gelenlere tekrar sordu;

-“O’nun dini ve mezhebi nedir ve neye davet eder?”

Amr;

-“O’nun mezhebi yoktur.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“MEZHEBİNİ VE DİNİNİ BİLMEDİĞİM BİR TOPLULUK Kİ, GELİP BANA SIĞINMIŞLARDIR. Ben onları nasıl teslim ederim. Meclis kuralım. Onları da getirelim Sizlerle yüzleştirelim. Hepinizin de durumları belli olsun. ONLARIN DA DİNİNİ BİLEYİM.” Dedi.

Müslümalra Saraya davet ettiler. Müslümanlar önce kendi aralarında istişare ettiler (görüştüler) ve Habeş Hükümdarının hoşuna gidecek ve mizaclarına uygun olacak şekilde neler söyliyelim diye konuştular.

Hazret-i Ca’fer (r.a.);

-“Vallahi! Bizim bu husustaki bilgilerimiz, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in bize buyurduğundan ibarettir, deriz. Netice nereye varırsa razıyız.” Buyurdu.

Hepsi kabul ettiler ve sadece Hazret-i Ca’fer (r.a.) in konuşması için ittifak edip, Necaşi (r.a.) nin huzuruna geldiler.

Melik Necaşı (r.a.) de âlimleri topladı. Büyük bir divan kuruldu. Sonra muhacirleri getirdiler.

Müslümanlar geldiklerinde Selam verdiler ve secde etmediler.

Onlar;

-“Neden secde etmediniz.” Diye sorunca,

Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Biz ALLAH-U TEÂLÂ’DAN BAŞKASINA SECDE ETMEYİZ. Peygamberimiz Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), bizi, Allah’tan başkasına secde etmekten men’ edip;

-“Secde, yalnız Allah-u Teâlâ’ya mahsustur.” Buyurdu.” Dediler.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Gül

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 5

Necaşi (r.a.), Muhacirlere;

-“Ey Huzuruma getirlimiş olan topluluk bana söyleyiniz. Ülkeme ne için geldiniz? Haliniz nedir? Tüccar değilsiniz, bir isteğiniz de yok. Sizin şu ortaya çıkmış olan Peygamber’inızin hali nedir? Siz ne diye memleketiniz halkından bana gelenlerin selam verdiği gibi selâm vermiyorsunuz?” dedi.

Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Ey Hükümdar! Ben, önce, üç söz söyliyeceğim. Eğer doğru söyler isem beni tasdik edin, yalan söylersem yalanlayın. Her şeyden önce emret ki; Şu adamlardan yalnız biri konuşsun, diğerleri sussun!” dedi.

Amr bin Âs;

-“Ben konuşayım.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Ca’fer, önce sen konuş.” Dedi.

Ca’fer (r.a.);

-“Benim, üç sözüm var. Şu adama sorunuz. Biz yakalanıp efendilerimize iâde edilecek köleler miyiz?” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Amr! Onlar köle midirler?” diye sordu.

Amr;

-“Hayır! Onlar köle değil, hürdürler!” dedi.

Hazret-i Ca’fer (r.a.);

-“Acaba biz haksız yere bir kimsenin kanını mı döktük de, kanı dökülenlere iâde edileceğiz.” Dedi.

Necaşı (r.a.) Amr’a;

-“Bunlar, haksız yere birinin kanını mı döktüler!”

Amr;

-“Hayır, bir damla bile kan dökmediler.” Dedi.

Hazret-i Ca’fer (r.a.), Nacaşi’ye;

-“Başkasının mallarından haksız yere aldığımız, üzerinde ödemekle mükellef olduğumuz mallar mı vardır?” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Amr! Eğer, bunların ödeyecekleri pek çok altın bile olsa, borçlerı varsa, onu, ben ödeyeceğim! Söyleyin.” Dedi.

Amr;

-“Hayır, bir kırat (bir para birimi) bile yok!” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“O halde siz bunlardan ne istiyorsunuz?” diye sorunca,

Amr;

-“Onlar ile biz bir dinde ve bir işte idik. Onlar, bunları bıraktılar. Muhammed’e ve dinine uydular.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Gül

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 6

Amr;

-“Hayır, bir kırat (bir para birimi) bile yok!” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“O halde siz bunlardan ne istiyorsunuz?” diye sorunca,

Amr;

-“Onlar ile biz bir dinde ve bir işte idik. Onlar, bunları bıraktılar. Muhammed’e ve dinine uydular.” Dedi.

Necaşi (r.a.), Hazret-i Ca’fer (r.a.) e;

-“Siz bulunduğunuz dini bırakıp ne diye başkasına uydunuz? Kavminizin dininden ayrıldığınıza, ne benim dinimde ne de bunların dininde olmadığınıza göre, sizin edindiğiniz bu din hakkında bilgi veriniz?” diye sordu.

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Ey hükümdar! Biz cahil bir millet idik. Putlara tapardık. Ölmüş hayvan leşini yer, her türlü kötülüğü işlerdik. Akrabalarımızla münasebetlerimizi keser, komşularımıza kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zaif olanlarımızı ezerdi. Allah-u Teâlâ bize, kendimizden, doğruluğunu emin’liğini, iffet ve temizliğini, soyunun düzgünlüğünü bildiğimiz bir Peygamber göndrerinceye kadar, biz bu vaziyette idik. O peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) bizi, ALLAH-U TEÂLÂ’NIN VARLIĞINA, BİRLİĞİNE İNANMAYA, O’na ibadete bizim ve atalarımızın tapına geldiği taşları ve putları bırakmaya da’vet etti.”

Derin bir sessizlik oldu.

Cafer-i Tayyar (r.a.) sözlerine şöyle devam etti.

-“Doğru sözlü olmayı, emanete hiyanet etmemeyi, akrabalık haklarını gözetmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı bize emretti. Her türlü ahlaksızlıklardan, yalan söylemekten, yetimlerin malını yemekten, namuslu kadınlara dil uzatmaktan ve iftira etmekten bizi yasakladı. Allah-u Teâlâ’ya eş, ortak koşmaksızın ibadet etmeyi, Namaz kılmayı, Zekat vermeyi, Oruç tutmayı bize emretti. Biz de kabul ettik ve O’NA İMAN ETTİK. O’nun Allah’dan getirip bütün söylediklerine tâbi olduk. Allah-u Teâlâ’ya ibadet ettik. O’nun bize haram kıldığını haram, Helal kıldığını Helal olarak kabul ettik.”

Ca’fer-i Tayyar (r.a.) sözlerine yine şöyle devam etti.

-“Bu yüzden kavmimiz, bize düşman olup, bize zulüm ettiler. Bizi dinimizden döndürüp, Allah’a ibadetten vaz geçirip putlara taptırmak için türlü işkencelere ve mihnetlere uğrattılar. Bizi perişan ettiler. Bizi yeniden putlara taptırmak için zulmettiler. Bizi sıkıştırdıkça sıkıştırdılar. Bizimle, dinimizin arasına girdiler ve bizi dinimizden ayırmak istediler. Biz de yurdumuzu yuvamızı bırakarak senin ülkene sığındık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene, komşuluğuna can attık. Senin yanında zulme haksızlığa uğramiyacağımızı ummaktayız.” Dedi.

Ca’fer-i Tayyar (r.a.) konuşmasına devam etti.;

-“Selam verme işine gelince biz seni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın selam’ı ile selamladık….

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (kış mevsimi) Nusaybin

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 7

Ca’fer-i Sadık (r.a.) konuşmasına devam etti;

-“Selam verme işine gelince biz seni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın selam’ı ile selamladık. Birbirimize de öyle selâm veririz. Cennetekilerin selamlarının da bu şekilde olduğunu Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) bize haber verdi. Bunun için biz de seni öyle selamladık. Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) İNSANLARA SECDE EDİLMİYECEĞİNİ BUYURDUĞU İÇİN ALLAH’TAN BAŞKASINA SECDE ETMEKTEN ALLAH’A SIĞINIRIZ.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Sen, Allah’ın bildirdiklerinden biraz biliyor musun?” Diye sorunca,

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Evet.” Deyince

Necaşi (r.a.);

-“Onu bana oku.” Dedi.

Hazret-i Ca’der-i Tayyar (r.a.) de Meryem sûresinin ilk ayetlerini okumağa başladı. (Ankebut ve Rum sûrelerinden okuduğu da bildirilmiştir.)

Necaşi, (r.a.) ağlıyordu. Gözlerinden akan yaşlar sakalını ıslattı. Rahibler de çok ağladılar.

Necaşi (r.a.) ve rahipler;

-“Ey Ca’fer! Bu tatlı ve güzel kelâm’dan biraz daha oku.” Dediler.

Hazret-i Ca’fer (r.a.), Kehf sûresinden okudu. Necaşi (r.a.), kendisini tutamıyarak;

-“Vallahi, bu aynı kandilden fışkıran bir nurdur. Hazret-i Musa (a.s.) ve İsa (a.s.) da onunla gelmiştir.” Dedi.

Kureyş elçilerine dönerek;

-“Gidiniz, VALLAHİ, BEN NE ONLARI SİZE TESLİM EDER, NE DE ONLARA BİR KÖTÜLÜK DÜŞÜNÜRÜM.” Dedi.

Abdullah bin Rebia ile Amr bin Âs, Necaşi (r.a.) nin huzurundan çıktılar.

Amr, Abdullah’a;

-“Yemin ederim ki, onların bir kabahatini Necaşi (r.a.) nin yanında ortaya koyup, köklerini kazıtayım da gör.” Dedi.

Arkadaşı, Amr’a;

-“Onlar bize muhalefet ediyorlarsa da iyi kötü akrabalığımız var bunu yapma.” Dedi.

Amr;

-“Onların Meryem oğlu İsa (a.s.) yı bir kul olarak bildiklerini Necaşi’ye ihbar edeceğim.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kamışlı kazası sınırdan görünüşü (Suriye)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 8

Ertesi günü, Necaşi (r.a.) nin yanına varıp;

-“Ey Hükümdar! Onlar Meryem oğlu İsa (a.s.) ya ağır sözler söyliyorlar. Onlara adam gönderip İsa (a.s.) için ne söylediklerini bir sor.” Dedi.

Necaşi (r.a.), Hazret-i isa (a.s.) hakkındeki telakilerini sormak üzere muhacir Müslümanlara adam gönderdi. Müslümanlar tekrar bir araya toplandılar.

Birbirlerine;

-“Meryem oğlu İsa (a.s.) hakkında sorarsa ne cevap vereceğiz.”

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Vallah, Hazret-i isa (a.s.) hakkında Allah’ın dediğini Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) in bize getirdiğini söyleriz.” Dedi.

Necaşi (r.a.) nin huzuruna çıkınca;

Necaşi (r.a.);

-“Siz Meryem oğlu İsa (a.s.) hakkında ne biliyorsunuz?” diye sordu.

Ca’fer-i tayyar (r.a.);

-“Biz İsa (a.s.) hakkında Peygamberimiz (Sallallahua aleyhi ve selem) in bize Allah-u Tâlâ’dan getirip tebliğ eylediğini söyleriz. O’nun Allahın kulu ve Resûlü olduğunu, dünyadan ve erkeklerden vaz geçerek Allah’a bağlanmış bir kız olan Hazret-i Meryem (r.a.) e ilkâ eylediği kelimesi’dir. Meryam oğlu İsa (a.s.) nın hali, şanı bundan ibarettir. Hazret-i Adem (a.s.) i topraktan yarattığı gibi İsa (a.s.) yı da abasız yaratmıştır. Deriz.” Deyince

Necaşi (r.a.), elini yere uzatıp, yerden bir saman çöpü aldı ve;

-“Yemin ederim ki Meryem oğlu İsa (a.s.) da sizin söylediğinizden fazla bir şey değildir. Arada bu çöp kadar bile fark yoktur.” Dedi.

Necaşi (r.a.) bunu söylediği zaman etrafındeki hükümet erkanı ve kumandanları aralarında fısıldaşmaya ve homurdanmaya başladılar.

Necaşi (r.a.) bunu görünce, onlara;

-“Yemin ederim ki, siz ne derseniz deyin, ben bunlar hakkında iyi şeyler düşünüyorum.” Dedi.

Sonra Müslüman mühacirlere dönerek;

-“Sizi ve yanında geldiğiniz zat’ı tebrik ederim! Ben şuna inandlm ki; “O Allahın Resulüdür. Zaten biz, onu incil’de görmüştük. O Resulü, Meryem oğlu İsa (a.s.) da haber verdi. Vallahi eğer O, buralarda olsaydı, gidip onun ayakabılarını taşır, ayaklarını yıkardım! Gidiniz Ülkemin el değmemiş kısmında, her türlü tecavuzdan uzak, emniyet ve huzura kavuşmuş olarak yaşayınız. Size kötülük edeni helak ederim. Bana dağ kadar altın verseler de, sizlerden birini üzüntüye sokmam.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 9

Necaşi (r.a.), bundan sonra, Kureyş elçilerinin getirdikleri hediyeler için;

-“Benim bunlara ihtiyacım yoktur! Başkalarının gasp ettiği bu mülkümü, Allah bana geri verirken ve halkı bana boyun eğdirirken, benden rüşvet almadı.” Diyerek hediyelerini kendilerine geri verdi.

Kureyş elçileri de, Necaşi (r.a.) nin huzurundan suçlu suçlu ayrıldılar.

Elçiler gittikten sonra;

Bir gün, necaşi (r.a.) eski elbiselerini giyip saraydan çıktı. Başında tac ve arkasında padişahlık elbisesi yoktu. Toprak üzerine oturdu. Papazlar bu hale şaşırdı. Sonra Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.) i ve diğer Eshab-i Kiram (r.anhüm) u çağırdı.

Onlar geldiler.

Melik Necaşi (r.a.) yi bu vaziyette görüp sustular.

Necaşi (r.a.) Cafer-i Tayyar (r.a.) a;

-“Ben etrafa haberciler gönderdim. Bana müjde haberi getirdiler. Allah-u Teâlâ , Resul (s.a.v.) üna yardım etmiş. Bedir savaşında düşmanlarını helak eylemiş. Kafirlerden Şeybe, Utbe bin Rebie, Ebû Cehil, Umeyye bin Halef cümlesi helak olmuşlar ve bir çoğu de esir olmuşlar.” Dedi.

Hazret-i Cafer (r.a.) sevincini açıklayıp şükrettikten sonra;

-“Ey Melik! Böyle eski elbiseler giymenize sebep nedir?”

Necaşi (r.a.);

-“İncil’de gördüm ki, Hak Teâlâ kullarına bir ni’met verdiği vakit bu ni’meti başkasına haber veren kimsenin tevazu yapması gerekir. Şimdi Hak Teâlâ, Sevgili Peygamberi (s.a.v.) ne zafer ihsan eylemiş, bunu size haber vermek için böyle yaptım.” Dedi.

Hazret-i Ümmü Seleme (r.anha) sözlerine şöyle devam etti;

-“Biz böyle sıkıntısız bir halde yaşarken bir kişi çıkarak, Hükümdara rakip olmuş, Habeş Sultanlığını, necaşi (r.a.) nin elinden almak istemişti. Buna son derece üzülmüştük. Bilmediğimiz tanımadığımız birisi başa geçer de bize hürriyet tanımaz diye endişe ediyorduk.”

-“Necaşi (r.a.), Nil nehrini geçerek bu rakibi ile karşılaştı. Müslümanlar, içlerinden birinin Nil’i geçip, durumu araştırmasını istediler. Müslümanların en genci olan Zübeyr bin Avvam (r.a.) bir su tulumunu şişirip, göğsüne dayamış ve yüzerek nehri geçmişti.”

-“Müslümanlar, Necaşi (r.a.) nin gâlip olması için duâ ediyorlar. O’nun bütün Habeşistan’a hakim olmasını istiyorlardı. Kısa zamanda Hazret-i Zübeyr bin Avvam (r.a.) müjde haberini getirdi. Necaşi (r.a.) muvaffak olmuş, Müslümanlar da onun himayesinde olarak rahat yaşamışlardı.”

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

 

 

 

Müte savaşının yapıldığı yeri gösteren harita

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 10

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in amcası Ebi Talib’ın oğlu Hazret-i Ca’fer (r.a.) ve beraberindeki Müslümanlar, Habeşistan’dan Medine’ye geldiler. Dönüşleri hicretin yedinci yılında (M. 628), Hudeybiye’den sonra ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hayber’de bulundukları sırada olmuştu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) ile karşılaşınca Hazret-i Ca’fer (r.a.) in alnından öpüp bağrına bastı.

Ve;

-“Ben Hayber’in fethine mi, yoksa Ca’fer’in gelişine mi sevineceğim bilmiyorum. Sizin hicretiniz iki defadır. Siz, hem Habeş ülkesine hem de yurduma hicret ettiniz.” Buyurdu.

Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), mescidinde, öğle namazından sonra Eshab-i Kiram (r.anhüm) ile birlikte oturdular.

Müslümanlar Allah yolunda cihad’a çıkacaklardı.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Zeyd bin Harise (r.a.) yi cihade çıkacak olan şu insanların başına kumandan tayın ettim. O şehid olursa yerine Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) geçsin), O da şehid olursa yerine Abdullah bin Revâha (r.a.) geçsin. O da şehid olursa, Müslümanlar, aralarında uygun birini seçip onu kendilerine kumandan yapsınlar.” Buyurdu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafından uğurlanıp yola çıkan mücahidler yollarına devam ettiler. Şam topraklarından (Maan) denilen yere varınca biraz dinlendiler. Mücahidler ilerlerken (Meşarid) diye anılan köyde düşman askerlerinin yaklaşmakta olduğunu görünce, hemen Mute’ye çekilip, savaş düzenine girdiler.

Hazret-i Ebû Hureyre (r.a.) buyuruyor ki;

-“Biz, Mute’ de müşrik askerlerinin sayısı bakımından silah ve at bakımından bizimle karşılaştırılmayacak kadar, çok olduklarını gördük. Bunlara karşı kimse dayanamaz gibi görünüyordu. Ayrıca müşrik askerleri, (altın, ipek ve atlas gibi) maddi bakımından bizden çok imkanlara sahipti.”

Bildirildiğine göre, Rum ordusu 100 bin, buna karşı İslâm ordusu sadece 3 (üç) bin kimse idi.

İki taraf arasında çok şiddeli bir muharebe başladı. Müslümanların başında bulunan Hazret-i Zeyd bin Harise (r.a.) nin elinde Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in sancağı bulunuyordu. Rum askerinin mızrak darbeleri ile, mübarek vücudu parçalanıp, kanlar fışkırıncaya kadar, kahramanca saldırıp dövüşmekten geri durmadı ve şehid oldu.

Bundan sonra Hazret-i Ca’fer-i tayyar (r.a.) hemen sancağı kaptı. Bu sırada, Mel’ûn şeytan geldi. Hazret-i Ca’fer (r.a.) i Allah yolunda cihaddan alıkoyabilmek için çeşitli vesveseler vermek istedi ise de Ca’fer (r.a.) hiç itibar etmedi.

Hemen zırhını giydi. Elinde sancak olarak atını düşmana doğru sürdü. Düşman askerleri Hazret-i Ca’fer (r.a.) in heybetinden korkup;

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu