‘Dünya sevgisi’ olarak etiketlenmiş yazılar

Dünya sevgisi

19 Haziran 2008

Navala sipi (Kelehke şeyh atman) Nusaybin

Hükemaden biri der ki:

-”Dünyadan sana verilen her şey, senden önce başkasına verilmişti. Senden sonra da başkasına verilir. kalbini ona nasıl bağlarsın?

Çünkü;

Dünyadan nasibin kuşluk ve akşamdan fazla değildir. Bu kadar zaman için kendini helak etme Dünyada mümkün mertebe ORUÇLU ol (sakın), ahirette orucunu aç (her nimeti ye) Çünkü dünyanın sermayesi hevâ, kârı ise cehennemdir.”

Hasen-i Barsi (r.a.) buyurur :

-”Dünyadan giden hiç kimse yoktur ki, ölüm zamanında üç hasret boğazını tutmasın :

-“Topladı doyamadı,
-“Umduğuna kavuşamadı,
-“Ahiret azığını gerektiği gibi hazırlamadı.”

Kimyay-ı Saadet (İmami Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dünya sevgisinin şerrinden korusun. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dünya’nın iç yüzü

27 Haziran 2008

dsc00626-beyaz-suyun-siyah-suyla-birlestigi-yer.JPG

Navale-SİPİ- Nusaybin

Dünya sevgisi:

İmam-i Ğazali (r.a.) Kimya-yi Saadet kitabında dünya’yı sevenleri şöyle izah ediyor:

Bundan ötürüdür ki, Hadisi şerifte bildirildi:

-“Kiyamet günü dünyayı şöyle şöyle vaziyette ihtiyar bir kadın şeklinde getirirler.”

Onu gören herkes:

-“Senden Allah (c.c.) sığınırız.” Derler.

O zaman onlara :

-“Uğruna kendinizi helak ettiğiniz dünya budur.” Denir. Onu görenler, o kadar mahcup olur, o kadar utanırlar ki, bu mahcupluk ve utanmadan kurtulmak için ateşe atılmak isterler.

Bu rezalet şuna benzer:

Anlatırlar ki,

Padişah oğlunu evlendirmiştir. Oğlan o gece önce şarap içip, sarhoş olunca zifaf arzusuyla dışarıya çıktı. Odaya girmek istedi, yolunu şaşırdı ve saraydan çıktı. Yoluna devam etti.

Bir yere geldi, içinde kandil yanan bir ev gördü. Hanımının odasına geldiğini zannetti. İçeri girince insanların uykuda olduğunu gördü. Ne kadar seslendiyse de cevab veren olmadı. Uyuyorlar zan eti. Üstünde yeni bir örtü bulunan birini gördü. Gelin budur dedi. Onun yanında yattı. Üstünden örtüyü kaldırınca, burnuna güzel bir koku geldi.
Kendi kendine:

-“ Şüphesiz Gelin budur, çünkü çok güzel kokuyor” dedi.

Sabaha kadar onunla mübaşeret eyledi. Dilini onun ağzına koydu. Bir yaşlılık hisetti. Zanettiki, kendsine yakınlık gösteriyor ve üzerine gül suyu döküyor. Sabah olup, kendine geldiği zaman, etrafına bakındı.

Orası putperestlerin mezarlığı idi. Uyuyanlar ölüler idi. Üstünde yeni örtü olup, gelin sandığı ise, o yakınlarda ölmüş ihtiyar, çirkin bir kadındı.

O güzel koku öldüğü zaman bedenine sürdükleri güzel koku idi. Dili ile hisettiği yaşlılıklar ise, onun pislikleri idi. Kendine bakınca, yedi azasını (yanı bütün vucudunu ) pislik içinde gördü.

Ağzında ve boğazında onun ağzının suyundan bir acılık ve fenalık buldu. Bu rezalet ve, bu mahcubiyet ve pislik içinde gömülmüş halinden utanıp ölmek istedi. Padişah yahut askerleri almaya geldiklerinde, kendisini görür diye çok korktu.

O düşünceler içerisinde iken Padişah ve kumandanları onu aramaya çıktılar, ve onu bu pisliğin ve alçaklığın içinde gördüler. O ise, bu alçaklık ve rezaletten kurtulmak için yerin dibine girmek istedi.

O Halda yarın kiyamet günü dünyayı sevenler, dünyanın lezzet ve şehvetlerini bu şekilde görürler. Şehvet ve arzularının çokluğundan kalblerinde kalan eser ve izler, o kimsenin boğazında, dilinde ve bedenindeki pislikler ve acılıklar gibidir.

Hata ondan da fenadır. Çünkü öbür dünyadaki işlerin tamamı ve zorluğu örnekle anlatmaya gelmez. Fakat bu ruha ve kalbe olan utanma ve mahcubiyet ateşi denen ateşlerden, bedenin habersiz olduğunu gösteren basit bir numunedir.

Kimya-yi Saadet (İmami Ğazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri bu kötü dünya lerrinden muhafeza eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dünya Sevgisi- 2

27 Haziran 2008

dsc06304-cag-cag-deresi-nusaybin-fuadyusufoglu.JPG

Şeşça’vi deresi Başı (Nusaybin)

İmam-i Ğazali (r.a.) Kimya-yi Saadet kitabında Dünya sevgisi Hakkında birkaç misalla şöyle açıklama yapıyor:

1-Misal;

Dünyanın birinci Büyücülüğü şöyledir;

Kendini sana devamlı kalacak şekilde gösterir. Halbuki O haraket eder ve devamlı senden kaçar. Fakat Tedrici ve gayet yavaş haraket eder. Dünya kendisine baktığın zaman haraketsiz görünen ve fakat daima yürüyen bir gölgeye benzer.

Bilirsin ki, ömrün devamli gidiyor ve tedrici olarak her an biraz daha azaliyor.İşte o dünyadır, senden kaçiyor, sana veda ediyor (senden ayrılıyor), sen ise bunu anlamiyorsun.

2-Misal;

Büyülerden biri de, kendini sana veriyor şeklinde göstermesi, seni kendine aşık etmesi, seninle kalacağını, bir başkasına varmayacağını ima etmesidir. Halbuki sonra aniden sana düşman kesilir. Bu erkekleri aldatıp, kendine aşık eyleyen, sonra evine götürüp öldüren, zehirleyen zalim bir dul kadına benzer.

İsa (a.s.) keşfinde dünyayi ihtiyar bir kadın şeklinde görüp sordu:

-“Kaç kocan vardır?”

Dünya:

-“O kadar çok ki sayamam.” Dedi.

İsa (Aleyhisselam):

-“Öldüler mi, yoksa seni boşadılar mı?” buyurdu.

Dünya:

-“Hayır belki hepsini ben öldürdüm.”dedi.

İsa (aleyhisselam) bunun üzerine:

-“Bu ahmaklara şaşarım ki, diğerlerine ne yaptığını görürler de yine seni isterler, hiç ibret almazlar.” Buyurdu.

3-Misal:

Dünyanın büyülerinden biri de, dışını süsleyip, bela mihnetleri örtmesi, dışına, yüzüne bakan cahilleri aldatmasıdır. Çirkin yüzünü örten, ipekli ve süslü elbiseler giyen ihtiyar bir kadına benzer.

Uzaktan onu görenler ona aşık olurlar. Ama yüzünden örtüyü kaldırınca pişman olur, üzülürler. Onun rezilliğini görürler.Hadisi şerifte geldi ki:

-“Kiyamet günü dünyayı yeşil gözlü, dişleri dökülmüş ihtiyar, çirkin bir kadın şeklinde getirirler;

İnsanlar ona bakınca :

-”Allah(c.c.) korusun Bu nedir? Böyle rezil, böyle çirkin “derler.

Onlara denir ki;

-”Bu uğruna birbirinizi kıskandığınız, Birbirinize duşman kesildiğiniz, kan döktüğünüz, Sıla-i rahmi terk ettiğiniz, ona aldandığınız Dünyadır.”Sonra onu cehenneme atarlar.

Dünya der ki:

-”Ya rabbi, beni sevenler nerededir?”

Allah-u Teala(c.c.) onların da getirilip cahenneme atılmasını emreder.

4-Misal:

Bir kimse dünyada bulunmadığından önceki ezeli ve içinde bulunmayacağı atideki seneleri ve ezelle ebed arasındeki bu birkaç günü (kendi ömrünü) hesap ederse, dünyanın bir sefer yolu olduğunu, birinci menzilinin beşik, son konağının mezar ve bunun arasında kaç konak bulunduğunu anlar.

Her yıl, bir konak gibi;

her ay bir fersah (yaklaşık olarak altı kilometre) gibi;

her gün, bir mil gibi ve her nefes bir adım gibidir.

O ise durmadan yürüyor.

Kiminin bu yoldan bir fersahi kalmış, kiminin daha az, kiminin daha çok kalmış. O ise daima burada kalacakmış gibi gamsız ve düşüncesiz oturmaktadır. On sene sonra bile kendine lazım olmayacak şey’leri düşünmekle meşgul olur. Halbuki on güne varmaz, taprak altında olacaktır.

5-Misal:

Dünya işlerinden insanın karşılaştığı kendisine az görünür, bununla meşguliyetinin uzun sürmiyeceğini zaneder. Belki de işlerinin yüz tanesinden bir tanesi ortaya çıkar ve ömrü o işte geçer.

İsa (a.s.) buyuruyor:

-“Dünyayı arayan, deniz suyu içene benzer. Ne kadar çok içerse, daha çok susar, içer içer, nihayet ölür. Fakat susuzluğu, harareti eksilmez.”

Bizim Peygamberimiz (Aleyhi efdalüssalati ve ekmelüttehiyyat) buyuruyor:

-“Bir kimsenin suya girip, ıslanmaması mümkün olmadığı gibi, dünyada olup da ona bulaşmamak mümkün değildir.”(C.zühd,3 H. Rikak;2)

6-Misal:
Dünyayi sevenler, dünya işleri ile meşgül olup ahreti unutanlar; Gemide bulunup, bir adaya yanaşıp kaza-yı hacet ve taharet için dışarıya çıkanlar gibidir.

Kaptan, bağırır ve der ki;

-“Hiç kimse fazla kalmasın. Temizlikten başka bir şeyle meşgul olmasın. Gemi hemen kalkacak.”

Onlar adaya dağılırlar. Akıllı olanlar, çabucak temizlenip geri dönerler. Gemiyi boş bulup daha güzel ve uygun bir yer tutup oraya otururlar.

Diğer bir grup, adanın güzelliğine acayipliğine şaşar, kalırlar. Onu seyre koyulurlar. Ondaki çiçeklere, tatlı tatlı öten bülbüllere, etraftaki süslü çakıl taşlarına bakar kalırlar. Geri dönünce gemide rahat bir yer bulamazlar, dar ve karanlık yerde otururlar. Oranın sıkıntısını çekerler.

Diğer bir grup, yalnız bakmakla kalmayıp, o süslü güzel çakıl taşlarını, çiçekleri toplarlar, beraberinde götürürler; gemide yer bulmazla, dar bir yere sıkışır, kalırlar ve çok defa o çakıl taşlarını omuzları üzerinde taşırlar. Bir iki gün geçince o güzel renkler solar, kararır, onlardan nahoş kokular gelmeye başlar. Atacak yer bulamazlar. Pişman olurlar, onların yükünü ve sıkıntısını omuzlariyle çekerler.

Bir başka grup, adanın güzelliğine şaşar ve öyle kalırlar. Gemiden uzak kalıp gemiyi kaçırırlar. Kaptanın sesini duymazlar. Adada kalırlar. Böylece bazısı açlıktan ölür. Bazısını yırtıcı hayvanlar öldürür.

Birinci grup;

Takva sahibi mü’minlere benzer, sondakiler de kafirlere. Zira kendilerini, Allah-u Tealayı (c.c.) ve ahreti unutturlar. Bütün varlıklarını dünyaya verdiler.
Ayeti kerimede,

-“Ahrete nisbetle ,dünya hayatını daha çok sevdiler.” buyuruldu. (Nahl-107).

Aralarında bulunan iki gurup, asiler gibidir. İmanın aslını korudular, fakat dünyadan el çekmediler. Bir kısmi fakirlikten pay aldı. Bir kısmı çok ni’metler toplayıp, yükü ağır oldu.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Tesala (c.c.) bizleri ve sizleri dünyanın büyüsüne aldanmayan ve Salih Amaller işleyen kullarından Eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Dünya sevgisi- 3

28 Haziran 2008

dsc09582-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Ebu Said el – hudri (r.a.) rivayet ediyor: Resulüllah (a.s.v.) buyurdular:

-“Sizin için en çok korktuğum şey, Sizin için Allah (c.c.) ın yerden çıkardığı bereketlerdir.”

Eshab (r.a.) sordu:

-“Yerin bereketi nedir?”

Resulllah (a.s.v.):

-“Dünya zinetleridir.” Buyurdu.

Gene Resulüllah (a.s.v.) buyurdular ki:

-“Kalbinizi, dünyayı yad etmekle meşgül etmeyin.”

Resulüllah (a.s.v.) dünyayı elde etmek için çalışmak şöyle dursun, onu yad etmeği bile nehy etmiştir.

Ammar bin said (r.a.) der ki:

İsa Aleyhisselam havarileri ile beraber bir köye uğradı. Köy halkını sokaklarda ve kıyılarda ölü olarak gördü. Bunun üzerine havarilerine dedi ki:

-“Ey havariler, muhakkak bunlar, Allah (c.c.) ın gazabinden ölmüşlerdir. Eğer başka bir sebepten ölmüş olsaydılar bunlar defn olunurlardı.”

Havariler, İsa (a.s.) a şöyle dediler :

-“Ey Allah (c.c.) ın elçisi, bunların kıssalarını öğrenmeyi ne kadar isterdik.”
Bunun üzerine İsa (a.s.), Allah (c.c.) a bunların durumlarını bildirmesi için niyazda bulundu.

Allah (c.c.) İsa Aleyhisselam’a şöyle vahyeti:

-“Gece olduğu zaman onları çağır, sana cevab verirler.”

Gece olduğu vakit İsa (a.s.) yüksek bir yere çıkıp, onlara :

-“Ey köy halkı”diye çağıdı. Bir ses ona cevab vererek:

-“Buyur ey İsa “ dedi.

Bunun üzerine İsa (a.s.):

-“Halınız hikayeniz nedir?” diye sorunca:

Şöyle cevab verdi:

-“Biz akşam sıhhat ve afiyetle yattık, sabah olunca kendimizi cehennemde bulduk.”

İsa Aleyhisselam:

-“Bu nasıl oldu?” dedi.

Cevab veren ses:

-“Dünyayı sevmemiz ve Allah (c.c.) a ASİ Olanlara taat etmemiz sebep oldu.” Dedi.

İsa Aleyhisselam:

-“Siz dünyayı nasıl severdiniz? diye sorunca

Gelen ses:

-“Çocuğun annesini sevdiği gibi biz de dünyayı severdik.”dedi. Dünya bize güler, nimetlere gark olduğumuz zaman sevinirdik, bizden yüz çevirip mahrumiyete uğradığımız zaman da müteessir olur, onun için ağlardık.”

İsa Aleyhisselam:

-“Arkadaşlarına ne oluyor ki onlar bana cevap vermiyorlar?” diye sorunca,

Gelen ses:

-“Çünkü onlar çetin meleklerin elinde ateşten gemler ile gemlidirler.” diye cevab verdi.

Bu sefer İsa Aleyhisselam ona:

-“Peki sen onların arasından nasıl cevap verdin?” diye sordu.

Gelen ses cevap verdi:

-“Çünkü ben onların içinde bulunuyordum. Fakat günah işlemekle onlarla berabr değildim. Onlara azab gelince bana da isabet etti. Şimdi ben Cehennemin bir tarafında muallaktayım. Bu azaptan kurtulacağım mı? Yoksa cehennem’e atılacağım mi bilmiyorum?

Bunun üzerine İsa Aleyhisselam havarilere dönerek şöyle dedi:

-“Dünya ve ahiret afiyetiyle, tuzla arpa ekmeğini yemek, yamalı elbise giymek ve çöplükte yatmak büyük bir nimettir.”

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Dünyaya Önem vermeyen, Salih ameller işleyen, Sabrederek Hakkı tavsiye eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Dünyayı tanımak

29 Haziran 2008

dsc00810-dara-harabalari-fuad-yusufoglu.JPG

Dara harabeleri (Dünya budur işte bir zamanlar bu büyük şehirde kuvvetli insanlar vardı ya şimdi)

Biliniz ki;

Dünya, din yolunun konaklarından bir konak, yolcuları Allah-u Teala’ya (c.c.) götüren bir yol, misafirlerin azıklarını alabilmeleri için açıkta kurulmuş SÜSLÜ bir pazardır.

Dünya ve ahiret senin iki halinden ibarettir: Ölümden önce olup, ama ona çok yakın olana “DÜNYA denir.

Ölümden sonra olana ise “AHİRET “denir.

Dünyadan maksat, ahiret için azık toplamaktır. Çünkü insan yaratıldığı zaman sade ve noksan yaratılmıştır.

Fakat kemala gelmek ve meleklerin halini kalbine nakşetmek liyakatindedir. Böylece Allah-u Teala’ya (c.c.) layık kul olur. Bu; hidayete kavuşmak yahut Allah-u Teala’nın (c.c.) cemalini seyredenlerden olur manasındadır.

Onun nihai saadeti budur. Cenneti budur ve o bunun için yaratılmıştır. Gözü açılmayınca seyredemez. Ve o cemali idrak edemez. bu ise marifetle elde edilir.

Allah-u Teala’nın (c.c.) cemalının marifetinin anahtarı, onun sun’undaki (yaptığı, yarattığındeki ) şaşılacak hallerin bilinmesidir. Bu sun’unun anahtarı önce insanın duygularıdır. Bu hisler (duygular ) ancak, su ve topraktan meydana gelmiş bu bedende bulunurlar.

O halde, bunun için su ve toprak alemine düştü. Ancak bu şekilde, bu azığı elde eder, hisleriyle kendinin dışında olanları bilir. Kendini tanımak anahtarı ile de, Allah-u Teâla’yi tanımaya (c.c.) kavuşur.

Bu hisler onda olduğu ve faaliyet gösterdikleri müddetçe o kimseye “dünyadadır”, derler.

Hislere veda edip kendi (zatı) ve zatına ait sıfatları kalınca ona, “Ahirrette gitti” derler. O halde insanın dünyada bulunmasının sebebi budur.

Demek ki, insan dünyada iken iki şey lazımdır:

Biri kalbi öldürücü sebep lerden koruması ve gıdasını tedarik etmesi

Diğeri de, bedenini helak edici, öldürücü şeylerden koruması ve gıda sını elde etmesidir.

Kalbin gıdası, Allah-u Teala’yı (c.c.) tanımak ve sevmektir. Çünkü her şeyin gıdası tabii hususiyetine uygun olur. Daha önce, insanın kalbinin hususiyetinin bu olduğunu anlatmıştık. Helakinin sebebi, Allah’ü teâladan gayrı şeylerin sevgisine dalmaktır.

Bedeni kalp için korumak lazımdır. Yoksa beden fanidir, kalp bakidir. Hacıyı hacca götüren deve gibi, bedende kalbin binek hayvanıdır. Deve hacıya lazımdır, hacı deve’ye degil.

Eğer hacca giden bir deveyi yanında bulundurması icap ediyorsa, yemini, suyunu, örtüsünü Kâbeye varıncaya kadar tedarik etmesi lazımdır. Bundan sonra onun sıkıntısından kurtulur.

Fakat deveye bakmayı ihtiyaç miktarınca yapmak lazımdır. Yoksa bütün zamanını ona yem vermek, onu süslemek ve onu muhafaza etmekle geçirirse, kafileden geri kalır ve helak olur.

Bunun gibi, eğer insan bütün zamanını bedenin kuvvetlenmesine ve helak olma sebeplerini ondan uzaklaştırmaya verirse, kendi saadetinden mahrum kalır.

Devam edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-uTeala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bu dünyada kaldığımız misafirliği zarfında dünyaya rağbet etmeyen Ahiret hayatı için çalışan Bedenine değil Kalbını islah etme yolları için çabalayan veli kullarının yüzü suyu hürmetine İSLAH eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Dünyayı tanımak- 2

29 Haziran 2008

dsc008461-fuadyusufoglu-barajnusaybin.jpg

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Dünyada bedenin ihtiyacı üçtür:

Beslenmek için yemek, giyinmek, sıcak ve soğuktan korumak için bir evi olmak. Böylece helak olma sebeplerinden kurtulur. O halde, insanın dünyadan zaruri olarak alacağı bunlardan fazla değildir. Hatta dünyanın esasi da bunlardır.

Kalbin gıdası, beslenmesi ise MARİFETTİR. Ne kadar çok olursa, o kadar iyidir. Bedenin gıdası, YEMEKTİR. Haddınden fazla olursa helaka sebep olur.

Allahu Teala (c.c.) nın, şehveti insana vermesi, yemekte, meskende ve giyinmekte bedenin iktizasının meydana gelmesi içindir. Kendisinin binek hayvanı ancak bu şekilde helak olmaz. Bu şehvet öyle yaratılmıştır ki, kendine verilene razı olmaz, daha fazla ister.

Aklın yaratılması, onun hududunu aşmamasını te’min etmek içindir. Peygamberlerin diliyle (aleyhümesselam) göndrilen şeriatlar, onun (şehvetin –arzunun) hududunu ta’yin içindir. Fakat bu şehvet, yaratıldığı zaman kendisine verildi; çocukta da, onun (istek ve arzunun )bulunması lazımdır. Akıl ise sonradan yaratılmıştır.

Demek ki, şehvet (arzu ve istek) önceden yerini tutmuş, hakim olmuş, emre itaat etmek istemez olmuştur.

Akıl ve şeriat ondan sonra geldiler. Bütün varlığını kuvvet, elbise ve mesken kurmaya vermemesi ve bu sebeple kendini unutmaması, bu kuvvet ve elbisenin neye yaradığını, ne için olduğunu bilmesi ve hatta kendinin bu dünyada ne için bulunduğunu anlaması, ahiret için azık olan kalbın gıdasını unutturmaması için geldiler.

Bu ifadeden dünyanın hakıkatını, afetini ve maksadını öğrendin. Şimdi dünyanın dallarını ve kısımlarını bildirelim.

Dünyanın tefsiline dikkat edersen, üç şeyden ibaret olduğunu görürsün:

Biri bitki, maden ve hayvan gibi yeryüzünde görülen şeylerdir. Toprağın aslı, mesken kurmak ve ziraatla ondan faydalanmak içindir. Bakır, pirinç ve demir madenleri alet için, hayvanlar ise üzerlerine binmek ve yemek içindir.

Diğer ikisi de, insanın kalbini ve bedenini bunlarla meşgül eylemesidir. Ya kalbi, onu sevmek ve onu istemekle meşgül eder, veya bedenini onu düzeltmek, onun işlerini yapmakla meşgül eder.

Kalbi dünya sevgisi ile meşgül eylemek sebebiyle , kalbde helaka sebep olan hırs, bahillik, haset, düşmanlık ve bunun gibi sıfatlar meydana gelir. Bedeni dünya ile meşgül eylemekten, kalbe bir meşgüliyet doğar. Böylece aslını unutur ve tamamen dünyaya dalar.

Dünyanın aslı:

Yemek, elbise ve mesken olduğu gibi, insan için zaruri olan san’at üçtür: Ziraatçılık, dokumacılık ve marangozluk. Fakat bunların da kolları vardır. Bazıları ona hazırlık içindir. Pamuk döven ve iplik büken, dokumacının işini yapıyor. Bazısı da bunu tamamlar, terzi gibi ki, dokumacının işini tamamlıyor. Bunların hepsi için aletlere ihtiyac vardır.

Bunlar da odun, demir, deri ve bunun gibi şeylerdir. Böylece demircilik, marangozluk ve dericilik san’atları meydana geldi. Bunların hepsi meydana gelince birbirlerine yardım etmeğe muhtaç olurlar. Çünkü herkes, kendinin bütün işlerini yapamaz. Böylece terzi, dokumacının ve demircinin işini, demirci de, diğer ikisinin işini yapmak için bir araya geldiler.
Bu şekilde her biri ayrı iş yaptılar. Bu yüzden aralarında bazı şeyler meydana geldi. Birbirlerine duşman olmaya başladılar. Çünkü her biri kendi hakkına razı olamadı. Ve diğerinin hakkına geçmek istedi. Böylece san’atlardan üç çeşide daha ihtiyaç oldu.

Biri saltanat ve siyaset (idare), diğeri kadılık ve hakimlik, diğeri de inanlar arasında onunla kanun teşrii yapılan fıkıh sanatlarıdır. Her ne kadar bunların çoğunun el ile alakası yoksa da, her biri birer san’attır.

İşte bu sebeple, dünyanın meşgalesi çoğaldı ve karıştı. İnsanlar onun arasında kendilerini kayıbettiler ve başlangıcta bunların esasının üç şey olduğunu anlayamadılar. Bütün bunlar yemek, giymek ve masken içindir.

Bu üç şey de beden için lazımdır. Beden de kalb için lazımdır. Onu taşımaktır. Kalb de Allah-u Teala (c.c.) için ( O’nu bilmek için) lazımdır. O halde kendini ve Allah-u Teala(c.c.) yı unutanlar; kendini Kabe’yi ve seferi unutup bütün zamanını deveye bakmaya veren hac yolcusuna benzerler.

Demek ki, dünya ve hakıkatı bu anlattıklarımızdır. Her kim onda sefere hazırlanmaz, işini bitirmez, gözünü ahrete çevirmez ve dünya meşgalasini ihtiyacından fazla tutarsa, dünyayı tanımamış olur. Bunun sebebi cahilliktir.

Bahusus Peygamber efendimiz (a.s.v.) buyurdu:

-“Dünya Harut ve Marut’ten daha büyük büyücüdür. Ondan kaçınız.” Dünya böyle bir büyücü olunca, onun hilye ve aldatmalarını ve onun işlerini neye benzediğini insanlara açıklamak farz olur. Şimdi dünyanın neye benzediğini dinle.

Kimya-yı Saadet (İmami Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Dünyayı tam manasiyle bilen ve onun hilelerinden sakınan kullarından eylesin. AMİN…
Bu yazının devamını okumak istersen; 12-02-2007 tarihli Dünya Sevgisi Yazımdan okuyabilirsiniz.

Fuad Yusufoğlu

dsc04175hasankeyf-fuadyusufoglu.JPG

Hasankeyf’den bir görünüş (Batman)

Biliniz ki;

Dünya:

Allah-u Teala (c.c.) ya giden yolda bir konaktır. Bu konak ta bulunanların hepsi yolcudurlar. Hepsi bir yolcu kafilesi gibidir. Yolculuklarından maksat aynı ise, hepsi bir sayılır. O halde aralarında sevgi, beraberlik ve yardımlaşmak olmalı, birbirlerin hakkını gözetmelidirler. Biz insanlarla görüşmeyi üç bab’da anlatacağız.

Birinci Bab:

Allah (c.c.) için olan dostluk ve kardeşlık.

Allah(c.c.) için bir kimseyi sevmek ve onunla kardeşlık yapmak dinde üstün ibadetlerden ve yüksek mertebelerdendir.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu:

-“Allah (c.c.) birinin hayrını isterse ona iyi bir arkadaş ihsan eder. Şayet Allah (c.c.) ı unutursa o, ona hatırlatır ve hatırladıkça Allah (c.c.) ona yardım eder.”

Yine Buyurdu (a.s.v.):

-“İki mü’min bir araya gelirse, muhakkak dini bakımdan birbirinden istifade ederler.”

Yine Buyurdu (a.s.v.):

-“Allah (c.c.) yolunda bir kimseyi kardeş edinene, cennete hiçbir amele verilmeyen yüksek bir derece verilir.”

Ebu İdris el-Havelani, Muaz bin cebel (Radiyallah-u anhuma):

-“Seni Allah (c.c.) için seviyorum.” Dedi.

Cevabında dedi ki;

-“Sana müjdeler olsun. Zira Resulullah (a.s.v.) tan duydum:
Buyurdu ki (a.s.v.):

-“Kıyamet günü Arş-ı A’zam’ın etrafında kürsüler kurulur. Üzerlerin de bazı insanlar oturur. Hepsinin de yüzleri on dördüncü gecedeki ay gibi parlar. Bütün insanlar endişede iken, onlar emindir, herkes korku içinde iken, onlar sakindir. Onlar Allah-u Teala(c.c.) nın evliyası, yanı sevgili kullarıdır. Onlar için ne korku, ne de hüzün vardır.”

Dediler ki:

-“Ya Resulullah (a.s.v.) bunlar kimlerdir?”

Buyurdu ki;

-“Allah (c.c.) için sevişenlerdir.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Allah (c.c.) için sevişen iki kimseden, Allah-u Teala (c.c.) nın indinde, diğerini daha çok sevenden sevgili kul yoktur.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor ki; Benim için bir birini ziyaret edenleri, benim için sevişenleri, benim için birbirlerine kolaylık gösterenleri ve benim için yardımlaşmaları elbette ben de severim.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Allah-u Teala (c.c.) kıyamet günü, benim için sevişenler nerede dirler, insanların sığınacağı hiçbir gölge olmayan bugün onları Arş’ımın altında gölgelendiririm.”

Buyurdu (a.s.v.):

-“Kıyamet günü yedi sınıf kimse arşın gölgesinde bulunur. O gün kimsenin sığınacağı bir gölge yoktur:

1-Adaletle Hüküm eden Devlet reisleri
2-Henüz gençliğinde ibadete başlayanlar.
3-Namaz kılıp camiden çıkınca bir sonraki namaza kadar kalbi camiye bağlı olanlar,
4-Allah (c.c.) için sevişenler. Allah (c.c.) için toplananlar. Allah (c.c.) için ayrılanlar.
5-Tenhada Allah-u Teala (c.c.) yı zikredip, gözünden yaş akanlar.
6-Zengin ve güzel bir kadın kendisini çağırdığı zaman “Ben Allah (c.c.) tan korkarım, gelmem “ diyenler
7-Sağ eliyle verdiği sadaklayı sol eli bilmeyenler.

Allah-u Teala (c.c.) Peygamberlerinden birine vahiy gönderdi ve buyurdu ki;

-“Zahitliği seçmekle kendi rahatını düşündün. Zira bununla dünya ve dünya sıkıntılarından kurtuldun. Bana ibadetle meşgül olman da kendi izzetini elde ettin. Fakat dikkat et, sevgdiklerimi benim için sevdin mi, duşmanlarıma benim için düşmanlık ettin mi?”

Allah-u Teala (c.c.) İsa (Aleyhisselam) a vahiy gönderdi:

-“Eğer göklerin ve yerlerin ibadetlerini yapsan, sevdiğini benim için sevmedikçe, duşmanını benim için duşman tutmadıkça, hiç birinin faydası yoktur.”

İsa (aleyhisselam) buyurdu ki;

-“Allah (c.c.) a isyan edenlere düşman olmakla kendinizi, Allah-u Teala(c.c.) ya sevdiriniz. Asilerden uzak durmakla Allah-u Teala(c.c.) ya yaklaşınız. Onlara sert davranmakla Allah-u Teala(c.c.) nın rızasını kazanınız.”

-“Ya Ruhullah, kiminle oturalım” dediklerinde;

-“Gördüğünüz zaman, size Allah-u Teala (c.c.) yı hatırlatan, sözleri ilminizi artıran, amelleri ve işleri size ahiret için çok çalışma şevk ve zevkini veren kimselerle oturunuz “buyurdu

Allah-u Teala (c.c.) Davud (Aleyhisselam) a vahiy gönderdi;

-“Ya Davud, niçin insanlarda kaçıyor, yalnız oturuyorsun?”

-“Ya Rabbi, senin sevgin, insanları hatırlamayı kalbimden sildi. Hepsinden kaçar oldum.” Dedi.

Allah-u Teala (c.c.):

-“Ey Davud uyanık ol, kendine dostlar, kardeşler ara. Din uğrunda sana yardımcı olmayanlardan da uzak ol, çünkü kalbini karartır ve şükürden uzak tutarlar.” Buyurdu.

İbn Semmak (r.a.) ölüm halında iken,

-“Ya Rabbi günah işlediğim zaman da, sana itaat edenleri sevdiğimi biliyorsun. Bu günahımı o sevgime bağışla.”dedi.

İmam-i Mucahid (r.a.) buyuruyor ki:

-“Allah (c.c.) için sevişenler, birbirlerinin yüzüne gülünce ikisinin de günahları ağaçtan YAPRAK DÖKÜLÜR GİBİ DÖKÜLÜR.”

Allah (c.c.) için olan sevgi Nasıl olur?
Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Kendi rızası için arkadaş edinen ve onun rızasını gözeterek, seven sevişen Kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Dünya sevgisi

10 Temmuz 2008

dsc09543-fuadyusufoglu-girnavas-mevki-i.JPG

Girnavas Mevki-i şelalesi (Kuru hali) Nusaybin

Rivayet olunur ki:

Süleyman bin Davud (a.s.) bir gün binitine binmiş, kuşlar onu gölgelendirildiği, sağ ve sol tarafında da insan ve cinnilerden askerleri olduğu halde giderken,İsrail oğullarından bir abide tesadüf eder.

Abid kendisine şöyle der:

-“Allah (c.c.) a yemin ederim ki, Ey Davud (a.s.) un oğlu, Allah (c.c.) sana Büyük bir mülk vermiştir.”

Süleyman (aleyhis selam) bu sözü işitince şöyle cevab verdi:

-“Mü’minin defterinde bir kere Allah (c.c.) ı Tesbih etmenin bulunması Davud (a.s.) un oğluna verilenin hepsinden hayırlıdır. Zira Davud (a.s.) oğluna verilen geçici ve fanidir. Allah (c.c.) ı tesbih etmek ise daimi ve bakidir.”

Lokman (a.s.) oğluna şöyle der:

-“Ey oğlum, dünya çok derin bir denizdir. Onda çok kimseler boğulmuştur. Bu dünya denizinde gemin, Takva olsun. Ümit edilir ki kurtulursun. Yoksa başka kurtuluş yolu göremiyorum senin için.”

Adamın biri Ebu Hâzim (r.a.) a der ki;

-“Dünya sevgisinden sana şikayet ediyorum. O benim evim olmadığı halde ben onu çok seviyorum.”

Ebu Hazim (r.a.) şöyle vevab verir:

-“Dünyadan, Allah (c.c.) ın sana verdiği ile iktifa et. Kazancını Helalindan kazan. Onu ancak yerinde sarfet. Böyle olursan Dünya sevgisi sana zarar vermez.”

Ebu Hazim (r.a.) bu cevabı verdi. Çünkü kendisini bu işten sorumlu tutsaydı, Onun sözünü yerine getirmeye çalışır, dünyadan soğur ve ölmesini isterdi.

Yahya bin muaz (r.a.) der ki:

-“Dünya, şeytanın dükkanıdır. Onun dükkanından bir şey çalma ki, sonra onu istemek için sana gelir de seni alır.”

Lokman (a.s.) oğluna şöyle öğüt verir:

-“Ey oğlum, dünyanı ahiretinle sat ki, hem dünyada hemde ahirette kârlı olasın. Ahiretini dünyanla satma ki, her ikisini de kaybedersin.”

Devam edecek…

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dünya sevgisinin şerinden muhafaze eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Dünya sevgisi- 2

11 Temmuz 2008

dsc09559-fuadyusufoglu-girnavas-mevki-i-bavarne.JPG

Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)

Lokman (a.s.) oğluna şöyle der:

-“Ey oğlum, sen dünyaya geldiğin günden beri ona sırt çevirdin. Ahirette yöneldin. Sen içinde bulunduğun dünya hayatından uzakta bulunduğun ahiret hayatına daha yakınsın.”

Said bin Mes’ud (r.a.) der ki;

-“Dünya yaşayışına hırsı gittikçe artan, buna mukabil ahiret hayatı için çalışması azalan, ve bu durıma razı olan birini görürsen bil ki; o kimse aldanmıştır. O öyle bir kimsedir ki, farkına varmadan yüzü ile oynar.”

Hasan el Basri (r.a.) şöyle der:

-“NE MİSKİNDİR Adem oğlu ki, Helal Kazancından dolayı hesaba çekileceği, Haram kazancından dolayı da azap göreceği şu dünyaya razı olur. Dünya malını toplamaya çalışır, fakat ahiret için iyi haraketlerde bulunmaya çalışmaz. Dinine bir zarar geldiği zaman aldırmaz, bilakis sevinir, fakat dünya menfaatına bir zarar geldiğinde ise ağlayıp sızlamağa başlar.”

Hasan el Basri (r.a.) Ömer bin Abdulaziz (r.a.) şöyle yazar:

-“Allah (c.c.) ın selamı üzerine olsun. Sanki sen, son mektup yazılansın. Ölüm, adım adım sana yaklaşıyor.”

Ömer Bin Abdülaziz (r.a.) de şu cevabı verir:

-“Allah (c.c.) ın selamı üzerine olsun. Sen sanki dünyadasın, halbuki değilsin ve sen güya ahirettesin, halbuki sen duruyorsun.”

Fudeyl Bin İyad (r.a.) der ki;

-“Dünya hayatına girmek kolaydır. Fakat ondan çıkmaz zordur”

Bir gün Hz.Muaviye (r.a.) ye Necrandan iki yüz yaşında bir adam gelir.

Hz Muaviye (r.a.) ona dünya hayatının nasıl gördüğünü sorunca,

Adam şöyle der:

-“Belalı yıllar,
-“Bolluk seneleri.
-“Günde gün,
-“Geceden sonra gece.
-“Doğan doğar,
-“Ölen ölür.
-“Doğan olmasaydı mahlukat tükenirdi.
-“Ölen olmasaydı,
-“Yer yüzü kendisinde bulunanlara dar gelirdi.”

Bunun üzerine Hz Muaviye (r.a.) ona:

-“İste benden ne istersen.”dedi

Adam:

-“Geçen ömrümü geri getir, ecelim yaklaştı, onu def et .”dedi.

Hz.Muaviye (r.a.) şöyle cevab verir:

-“Ben ona malik değilim.”

Adam:

-“Öyleise ben senden bir şey istemiyorum.”dedi.

Hasan el Basrı (r.a.) şöyle der:

-“İnsanoğlu üç şeye hayıflanmadan ruhu bedeninden çıkmaz:
1-Topladığı servetten doymamasına,
2-Uzun emeline erişmemesine,
3-Ahiret için hazırlıkta bulunmamasına.”

Bazıları şöyle dua eder:

-“Ey, gökleri tutan Allah (c.c.), o yere ancak senin iznin ile iner. Beni dünyaya dalmaktan koru.”

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri sizlere ve bizlere Kalb gözü ile görmeyi ihsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc08296-girnavas-goletifuadyusufoglu.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Adam:

-“Bilmiyorum.” Dedi.

Sonra yürüdüler bir dereye vardılar, İsa (Aleyhisselam) adamın elinden tuttu, suyun üzerinden yürüyerek geçtiler. Suyu geçtikten sonra;

İsa (Aleyhisselam) adama:

-“Sana bu mu’cizeyi gösterenin Hakkı için soruyorum. Ekmeği kim aldı?” dedi.

Adam:

-“Bilmiyorum.” diye cevab verdi.

Yola devam ettiler. Bir ovaya varıp oturdular. İsa (aleyhisselam) kumları toplayıp bir tepe yaptı.

Sonra ona:

-“Allah (c.c.) ın izniyle ALTIN OL. Dedi.

Kum tepesi ALTIN OLDU. İsa (Aleyhis selam) altını üçe taksim etti.

Ve:

-“Biri benim, biri senin, üçüncüsü ekmeği alanın .”dedi.

Adam:

-“Ekmeği alan benim .”dedi.

İsa (Aleyhisselam):

-“Altının hepsi senin olsun.” Dedi. Ve adamdan ayrılıp gitti.

O adam altınların yanında iken, ovaya iki adam geldi. Onu öldürüp elindeki altınları ondan almak istediler.

O gelen adamlara:

-“Altınlar üçümüzündür aramızda taksim edelim. Ancak sizden birini gönderip şehirden yiyecek getirsin yiyelim.”dedi.

İçlerinden birini şehre yiyecek almağa gönderdiler. Şehre giden adam kendi kendine:

-“Ben neye bu altınları üçe böleyim. Ben şehirden alacak olduğum yiyeceğe zehir koyup onları öldüreyim ve altını alayım.” Dedi. Ve öyle yaptı.

O şehre gidince de diğer ikisi:

-“Biz ona altınların üçte birini neye verelim. O şehirden döndüğü zaman onu öldürelim ve altınları aramızda bölüşelim.”dediler.

Şehre gideni, döndüğünde öldürdüler. Getirdiği yiyeceği yediler ve onlar da öldüler. Böylece altın ovada kaldı. Adamlar da orada ölü olarak bulundu.

Bu halde iken İsa (Aleyhisselam) havarilerine:

-“İşte bu dünyadır. Ondan sakınınız.”dedi.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünya sevgisinin şerrinden muhafeza eylesin. AMİN……..

Fuad Yusufoğlu