‘(Ebü’l Vefâ) Tâc-ül-Ârifin(Radiyallah-u anhu)’ olarak etiketlenmiş yazılar

Eski Medine-i Münevvere resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 17

Halife bu duruma çok şaşırdı. Biraz ileride gördüğü bir kızın elini tutup sıktı. O kız da halifeyi tanıyarak;

-“Ey halife! Utanmıyor ve Allah-u teâlâ’dan korkmuyor musun? Şayet biraz önce elini tutup sıktığınız benim kız kardeşim olmasaydı, seni bağırarak rezil rüsvâ ederdi. Yanımdan git. Şimdi biz Allah-u teâlâ’dan başkasıyla meşgül olmayız.” Dedi.

Halife utanılacak bir duruma düştü.

Sa’id ibn-i Ebi Nasr;

-“Ya emir-ül-mü’minin! Ben size denemeye lüzüm yok dememiş miydim? Zira onun nuru buradaki bütün halka sirayet etmiş. Bu zatın veli olduğu malumunuzdur. Fakat ille de tecrübe etmek istiyorsanız, ulemâ’den ve fukaha’dan büyük kimselerin hazır bulunduğu bir mecliste Tâc-ül-ârifin (r.a.) e çözülmesi zor konularla ilgili sorular sorulsun. Eğer o âlimler, Ebü’l-Vefâ (r.a.) sorularla cevap veremez hale getirirlerse, Tâc-ül-ârifin (r.a.) davasında yalan söyliyordur. Fakat sorulan sorulara cevap verirse, onun arkasını bırakmaktan başka çare yoktur.” Dedi.

Bu teklif, halifenin hoşuna gitmedi. Güvendiği hizmetçilerinden biri olan Muhamme Kadiri’yi yedi parça hamur tulumu vererek, Ebü’l Vefâ hazretleri (r.a.) ne gönderdi.

Ve hizmetçisine;

-“Bunları al, Ebü’l-Vefâ’ya götür. Ona selamımı söyle. Halife size, erkelerle kadınların bir arada meclis kurmasını ve bu gönderdiklerimi yemelerini, çünkü onun bulunduğu meclise böyle gerekir.” Diyesin

Muhammed Kadiri, o yedi parça hamur tulumunu alıp, Seyyid Eb-ü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin huzuruna gitti. Fakat korkusundan halifenin söylediklerini ona söyliyemedi.

Halifeye de gelip;

-“Emriniz üzere Seyyid Ebü’l-Vefâ’nın huzurna gittim. Fakat söylediklerinizi korkumdan söyliyemedim” diyemezdi.

Tâc-ül-ârifin hazretleri (r.a.) ne Allah-u teâllâ’nın izniyle bu durum malum oldu.

Muhammed Kadiri’yi yanına çağırıp ona;

-“Ya Muhammed Kadiri! O tulumların içinde yağ ve baldan başka bir şey yok. Bu yağ ve balları, halife dervişlere gönderdi diyesin” dedi

Sonra içeriye seslenerek;

-“Ey dervişler, tabaklarınızı getirin. Halife sizlere yağ ve bal göndermiş.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Medine resmi (Mekke mzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 18

Dervişler tabaklarını alıp getirince, Ebü’l-Vefâ hazretleri;

-“Ey Muhammed Kadiri! Bunları eşit şekilde dağıt.” Diye buyurdu.

Muhammed Kadiri tulumlardan birini açınca içinde bembeyaz bal olduğunu gördü. Bal çok temiz ve güzel idi. Allah-u teâlâ’nın kudreti, Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin himmetiyle, tulumun içindeki hamur, bembeyaz bir bal olmuştu. Dervişlere bu balı taksim etti. Daha sonra tulumlardan birini daha açınca, içindekinin yağ olduğunu gördü. Bunu da dervişlere dağıttı. Dervişlerin tabakları yağ ve bal ile doldu. Balın güzel kokusu hiç unutulmadı.

Tâc-ül-ârifin (r.a.), bir kabın içinin bir tarafına ateş, bir tarafına pamuk, bunların ortasına da kar koyarak Muhammed Kadiri ile halife’ye gönderdi.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) bununla halife’ye;

-“İşte erkeklerin şehveti ateş, kadınların ki ise pamuk gibidir. Ateşle pamuk bir arada durmaz. Bu kabda karın, ateşin pamuğu yakmasına mani olduğu gibi, araya bir velinin himmeti girerse, ateşin pamuğu yakmasına mani olur.” Demek istedi.

Halife kabı açıp içindekileri görünce, Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin ne demek istediğini çok iyi anladı.

Kabın içindekileri boşaltırarak, içine yılan yavrusu koydurdu ve Muhammed Kadiri’ye;

-“Bu kabi alıp Ebü’l-Vefâ’ya götür. İçinde ne olduğunu kimseye söyleme.” Dedi.

Muhammed Kadiri o kabı alıp, Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin huzurna getirip önüne koydu.

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) o zaman;

-“Ey Muhammed Kadiri! O mahcup halifeden getirdiğin kab nedir? O hiç utanmaz mı?” dedi.

Muhammed Kadiri;

-“Ya Seyyid! Halife bunun içinde olan söylememi ve senin keşif yoluyla bilmeni istedi.” Dedi.

O zaman Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.);

-“Halifeniz evliya’yı böyle adi bir şeyle mi imtihan eder? Bu çok adi bir harekettir.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Medine resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 19

Küçük bir çocuk olan kardeşinin oğlu Seyyid Matar’a dönerek;

-“Ya Matar! Bu kabın içinde ne olduğunu keşif yoluyla bunlara söyle” buyurdu.

Seyyid Matar’da

-“Ya Seyyid! Bütün makamları, yerleri keşif yoluyla inceledim. Bir yılan yavrusunu, annesinin yanında göremedim. Meğer o yavru tutulup, bu kaba konmuş. Bu kabın içindeki yılan yavrusudur.” Dedi.

Muhammed Kadiri bunları duyunca kendini kayıbetti. Bir süre sonra kendine gelince, üzerinde bulunan değerli elbiseleri çıkararak, yamalı ve ucuz bir elbise giydi. Varını yoğunu fakirlere dağıttı. Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin eline yapışarak, can-ı gönülden ihlas ile tövbe etti ve Ebü’l-Vefâ hazretleri(r.a.) nin talebesi olmak istedi.

Bu isteği Seyyid hazretleri tarafından kabul edildi.

Halife bunları duyunca, çok huzursuz oldu. Sebebi ise, en yakın adamı olan Muhammed Kadiri’nin Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretlerine talebe olması ve diğer yakınlarını da bu zatta talebe olacağından, makamının elden çıkacağından korkması idi.

Halbuki, Tâc-ül-ârifin hazretleri (r.a.) nin nazarında, onun makamının hiç önemi yok idi. Halife hâlâ tereddüt içinde idi. Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) ni bir daha imtihan etmek istedi.

Bunun için helâl yoldan kazanılmış “yüz” dinarın içine, haram yoldan kazanılmış “on” dinar koydu. O “on” dinarın üzerine, kendisinin anlayabileceği bir işaret koydu. Bunların hepsini bir kese içine koyarak, adamlarından birine verdi.

Ve;

-“Bunları Ebü’l-Vefâ’ya götür, talabelerine dağıtsın.” Dedi.

Gönderdiği kimse, Ebü’l-Vefâ (r.a.) nın huzuruna gelerek, halifenin dediğini söyledi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Medine resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 20

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.);

-“Keseyi çevir de mühür açılsın.” Buyurdu.

O kimse söyleneni yaptı ve kesenin içindekileri bir tabağa boşaltı.

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.)

-“Şunları ayır. Şunları da, şunları da, diyerek, (halifenin karıştırdığı haram yoldan kazanılmış olan “on” dinarı birer birer ayırdı.) Helal yoldan kazanılmış olan “yüz dineri” alıp kabul etti. “On dinarı da bir keseye koydurarak;

-“Bu dinarlar fakirlere nafaka olarak harcanamaz. Götür kendisi harcasın” diyerek halifeye geri gönderdi.

Halife “on dinarı” eline alınca gördü ki, hepsi işaretlediği ve haram yoldan kazanılmış olan dinarlar idi. O zaman anladı ki, Tâc-ül-ârifin Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.), Allah-u Teâlâ’nın veli kullarındandır.

Doğruyu inkar eden sapık kimseler, halifenin huzuruna gelip, Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri için;

-“Bu kimse, uzakta iken yakınınıza getirdiniz. Buraya gelmesiyle, bütün Bağdad halkı ona tabi oldu. Muhammed Kadiri, senin en yakın adamın ve en sadık hizmetçin idi. O dahi seni terk edip ona tabi oldu.” Dediler.

Bu ve buna benzer kötüleyici sözler söylediler.

Muhammed Kadiri, Ebü’l-Vefâ (r.a.) ya talebe olunca, kendisine Ebü’l-Vefâ harzetleri buyuru ki;

-“Sana halifenin karşısında iftihar edebileceğin ve onun seni o vaziyette görüp niyetini düzeltebileceği bir vazife vereyim.”

Onu talebelerin helâsını silip süpürmek ve temizliği ile uğraşma işiyle vazifenldirdi. Muhammed Kadiri bu vazifeyi kabul edip, ihlas ve gönül rızasıyla, seve, seve talebelerin helâsını temizlemeye başladı.

Halifenin yanında ve onu yakın adamlarından olmayı, Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin yanında bulunarak, dervişlerin helâsının temizliğiyle uğraşmaya tercih ediyordu.

Bazı kimseler halife’ye;

-“Senin en yakın adamın ve en iyi hizmetçin Muhammed Kadiri, Seyyid Ebü’l-Vefâ’nın en iyi itâat eden talebelerinden olmuş ve senin yanında olmayı ve sana hizmet etmeyi, talebelerin helâsını temizlemeye tercih ediyor. Senin adamlarını ayartıp, kendi himetinde tutan bu gibi kimseleri şehirde bulundurmanız doğru değildir. Eğer biraz daha burada kalırsa, bütün adamlarını ayartıp yanında çalıştıracak.” Dediler.

Böyle sapık kimselerin sözleri, halife üzerinde etkisini gösterdi. Ulemâyı toplayarak, onlarla meşveret etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Revda-i şerif resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 21

Ve onlara;

-“Nasıl hareket edelim?” diye sordu.

Bunlar sükut edip cevap veremediler.

Bazıları;

-“Şehirden uzaklaştıralım.” Dediler.

Bazıları da;

-“Camilerde, minberlerde va’z ve nasihat etmesine ve halkın tövbe etmesi için meclisler tertip etmesine müsâade etmeyiniz.” Dediler.

İbn-i Akil ise;

-“Ya Emir-ül-mü’minin! Ulemâ taoplansın Bunların her biri, ayrı ayrı gayet güç sualler hazırlayıp ona sorsunlar. Şayet o sualleri cevaplandırırsa ne a’lâ. Yok bu sualleri ceaplandırmaktan aciz ise, gerisini siz bilirsiniz.” Dedi.

İbn-i Akil’in bu teklifi halifenin hoşuna gitti.

Ve;

-“Ne kadar ulemâ ve büüyk fıkıh âlimi var ise toplansınlar. İçinden çıkılması zor olan ne kadar güç mesele ve sual varsa ona sorsunlar. Eğer bu suallere cevap verebilirse, onu kendi haline bırakalım. Şayet bu sualleri cevaplandıramazsa, kürsüsünü başına yıkıp şehirden sürelim.” Dedi.

Sonra Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretlerine durumu bildirdiler.

O da;

-”İmâm-i Ahmed bin Hanbel hazretleri (r.a.) nin türbesinin batı tarafında, gömülü bir minber vardır. O minber demirdendir. O demir minberi halifenin topladığı âlimlerin, bana sual soracakları yere koysunlar. Sonra etrafında ateş yakıp, kıpkırmızı oluncaya kadar kızdırsınlar. O minberin üzerine çıkıp, Allah-u Tteâlâ’nın izniyle, soracakları suallerin hepsinin cevabını veririm.” Buyurdu.

Onun bu sözleri halifeye iletildi. Halifenin emri ile o yeri kazdılar. Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin dediği gibi o minberi buldular. Binbir güçlükle onu çıkarıp, geniş bir alana koydular. Etrafına ve yanına çok büyük odunlar yığdılar. Sonra odunları ateşe verdiler. Ateş üç gün üç gece yandı. Minber ateşin tesiriyle kıpkırmız oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Revda-i şerif resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 22

Bağdad halkının hepsi, o alanda toplanmış idi. Halifenin ve ulemanın oturacağı yerin yakınındaki ateşi temizlediler. Halife minbere yakın bir yere oturdu.

Halkın birçoğu;

-“Bu ateş kıpkırmızı olmuş demire, insanoğlunun yaklaşması hiç mümkün mü? Nerde kaldı üzerine çıkıp oturmak ve kendisine sorulan sualere cevap vermek.” Dediler

Halifeye daha önce Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretlerini kötüleyenler de o alana geldiler. Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin, ateşten kızarmış minberin üzerinde yanmasını ve ona sorulacak suallere cevap vermemesini istiyorlardı. Sual soracak olan âlimlerin sayısı “kırk” kadar idi.

Bunların “on kişi” Hanefi mezhebi, “on kişi” Mâliki mezhebi, “on kişi ” Şafii mezhebi, “on kişi ” da Hanbeli mezhebi fıkıh âlimi idi. Dört mezheb de, o zamanda onlar kadar âlim kimse yoktu. Onlar gelip yerlerini aldıktan sonra, Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin minbere çıkması istendi.

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.), “Besmele” çekerek minbere çıktı. Peygamber efendimiz (s.a.v.) e salat-u selam getirdikten sonra hutbe okudu. Ateşten kıpkırmızı olan demir minber’in üzerinde, ayağını bile kıpırdatmadı. Bu haldeki minber, vucudunu zerre kadar incitedi.

Bu hali gören halife, âlimler ve halk çok şaşırdılar. Halifenin, Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) hakkında tutumu değişti. Hiç kimsenin onu inkar edecek hali kalmadı. Başta halife olmak üzere, orada bulunan herkes, Tac-ül-ârifin (r.a.) in Allah-u teâlâ’nın veli bir kulu olduğunu kabul ve tasdik ettiler.

Esasında bu durumu, Tac-ül-ârifin (r.a.) i sevmeyen ve ona düşman olanlar, onu halifenin gözünden düşürmek için hazırlamışlardı.

Daha sonra Ebü’i-Vefâ hazretleri (r.a.);

-“Kim sual sormak ve munazara etmek istiyorsa gelsin.” Dedi.

Fakat kalabalık meydandan, özellikle o “kırk” âlimden hiç kimse ona cevap vermedi.

Sapıklar, âlimlere;

-“Biz sizi niye buaya getirdik? Hazırladığınız suallerinizi sorsanıza.” Dediklerinde

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Revda-i şerif resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 23

Âlimler;

-“Vallahi biz, gerrçekten cevabı zor sorular hazırlamıştık. Fakat şimdi onların hiçbirini hatırlamıyoruz. Bildiğimiz bütün her şeyi de unuttuk.” Dediler.

O âlimlerin arasında bir zât;

-“İslam nedir? Diye sordu.

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.);

-“Hangi İislamı soruyorsun? Senin islamından mı soruyorsun, yoksa benim İslamımdan mı?” diye söyleyince

O zat;

-“İslâm iki türlü müdür diyorsun?” dedi.

Seyyid Ebü^l-Vefâ hazretleri (r.a.);
-“Evet iki türlüdür. Sizin İslâmınız, imanınızın aynısıdır. Sen; Allah-u teâlâ birdir, eşi ve benzeri yoktur. Muhammed Mustafa ( Sallallahu aleyhi ve sellem) hak peygamberdir diye dilinle söyler, kalbinle buna inanırsın. Hak teâlâ’nın ve Resulünün emrini tutup onunla amel edersin. Ama bizim ,İslâm anlayışımız ve kabul edişimiz bazı değişikler arz eder.”

Şöyle ki;

-“Biz, imanın yanında, hiçbir zaman Allah-u teâlâ’dan gafil olmamak İslâmdır, deriz.”

Sizin orucunuz;

-“Ramazan-ı şerif’te fecrin ağarmasından, güneş batıncaya kadar, yemeden-içmeden sakınmak ve akşam olunca da iftar etmektir.”

Bizim orucumuz ise;

-“Yiyeceklerden, giyceklerden ve bütün kainattan uzak durmaktır. Biz, dünya ni’metlerinden, sadece ibadet ve tâatte güç kazanmak için faydalanırız. Ve bizim için esas, bütün ahlak bozucu şeylerden uzak durmaktır.”

Zekâta gelince;

-“Altından bu kadar, gümüşten şu kadar ve davardan şu kadar deyip, fıkıh kitablarında beyan buyurulduğu gibi verirsiniz. Bizim zekâtımız; mevcut olan her şeyi, fazla fazla vermektir ve Allah-u teâlâ’nın indinde makbul olan nesnelere zenginlik hasıl edip, bütün varlıklardan el çekmektir.”

-“Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.), Sonra Haccı ve diğer emirleri çok açık birşekilde anlattı.”

Sonunda;

-“Bu anlattığım İslâm’a kim sahiptir? Diye sorunca, hiç kimse cevap veremedi

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Minberi Nebi İ (ALEYHİS SELAM) Mekke müzesinden alınmıştır

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 24

Bunun üzerine, Ebü’l-Vefâ hazetleri (r.a.);

-“Ey Cemâat! Benim için çok şiddetli bir ateş kızdırdınız, ama Allah-u teâlâ söndürdü. Bazı zor sualler hazırlayarak, onların cevabının verilmemesiyle beni aciz bırakmak istediniz. Fakat Allah-u teâlâ beni değil, sizi aciz bıraktı. Siz istiyordunuz ki, kendiniz fesahat ve belağatla konuşup sual sorasınız, ben ise, fesahat ve belağattan uzak olarak suallerinizi cevaplandırayım. Fakat siz de gördünüz, ben de fasih ve beliğ söz söylemeye muktedir imişim.” Dedi.

Ve;

-“Hani bana sormak için sual hazırlayanlar nerede!” diye üç sefer yüksek sesle seslendi.

Hiç kimse cevap veremeyince kendisi;

-“Bana sormak için hazırladığınız halde, Allah-u teâlâ tarafından size unutturulan sualleri O’nun yardımıyla sizlere ben sorayım ve cevap vereyim” dedi.

-“Sual hazırlayan “kırk” âlimden ilkine;

-“Ya falan! Senin hazırladığın sual şu değil miydi? Diye sorunca

Ondan;

-“Evet” cevabını aldı.

-“İşte cevabı da budur.” Diyerek, o sualı çok güzel bir şekilde açıkladı. Verdiği cevabı orada bulunan herkes çok beğendi.

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) orada bulunan diğer otuz dokuz âlimin hazırladıkları sualleri tek tek söyliyerek, cevaplarını gayet açık bir şekilde söyledi. Bu durum, başta halife ve orada bulunan “kırk” âlim olmak üzere, herkesi hayretler içinde bıraktı.

Orada buluınanların hepsi, Ebü’l-Vefâ hazretlerine hayran oldular.

Tac-ül-ârifin (r.a.) sonra onlara;

-“Ey âlimler! Ey fakıhler! Biliniz ki, medresede oğrenilen ve kağıt üzerine yazılan ilim zamanla unutulur. Fakat Ledün mektep ve medresesinde öğrenilen ilmi Ledünni’nin kağıdı gönül sahifesidir. O, gönül sahifesine yazılır ve asla unutulmaz. İlmi Ledünni’yi öğrenin. Bu ilmi öğrenen, iki cihanda mesut olur, saâdete erer ve bahtiyar bir hayat yaşar.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Zemzem kuyusu’nun dışardan çekilmiş resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 25

Daha sonra minberden inerek iki rek’at namaz kıldı ve bir kenara oturdu. Oradaki halkın bazıları, onun yanına gelerek oturdular. İbn-i Akil ve İbn-i Hübeyre de Tac-ül-ârifin hazretleri (r.a.) yanına gelerek himmet istediler.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) onlara;

-“Siz beni fasih ve beliğ konuşamayan acemi bir kimse mi sanmıştınız?” diye sorunca

Onlar;

-Evet, öyle zannediyorduk.” Dediler.

Seyyd Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.);

-“Biliniz ki, Allah-u teâlâ’nın lütfu kime erişirse, o kimse eğer nakıs ise kâmil olur. Dilsiz ise konuşur. Konuşması düzgün değilse, fasih olur. Kör ise, gözleri göür. Ne eksiyi varsa, hepsi tamamlanır, hiçbir eksiği kalmaz. Allah-u teâlâ bana da lütufta bulundu. Ceddim Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi ve selem), gece rü’yamda görünüp, ağzıma mübarek tükürüğünden bulaştırdı. O sabahtan beri çok fasih ve baliğ konıuşmaktayım.” Buyurdu.

Bunun üzerine İbn-i Hübeyre, Seyyid Ebü’l-vefâ hazretleri (r.a.) nin aline sarılarak, can-ı gönülden tövbe etti.

Tac-ül-ârifin Seyyid Ebü’l-Vefâ haaretleri (r.a.), daha sonra ikinci defa büyük bir va’z ve nasihat verdi. O sırada, daha halife’nin kalbinde inkar kokusu vardı ve henüz utanma duygusu onu tam kaplamamış idi.

Çünkü ehl-i sünnet düşmanları münafıklar, Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) hakkında gece-gündüz çeşit çeşit yalanlar söyliyor ve ona iftira ederek, doğruyu batıl olarak göstermeye çalışıyorlardı.

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin va’zını dinlerken halifeye bir hal oldu ve onun anlattıklarını can-ı gönülden dinlemeye başladı.

-“Çok güzel ya Tac-ül-ârifin.” Diyrerek kendini kayıbetti.

Bu durum, birkaç defa daha tekrarlandı. Ebü’l-Vefâ hazretleir (r.a.) ni kötüleyenler, onun böyle söylemesine çok şaşırdılar.

Kendisine gelince;

-“Sizinle Seyyid Eb-ül-Vefâ arasında bir yakınlık yok iken, ona bu şekilde seslenmenizin sebebi nedir?” Diye sordular.

Halife;

-“Vallahi o sözü kendi isteğimle söylemedim. Minberin üzerinde yeşil bir kuş bulıunuyordu. O kuş. (-“Çok güzel ya Tac-ül-ârifin.”) Deyince, kendi isteğim olmadan o kuşun sözlerini tekraraladım.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski zemzem kuyusu içi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 26

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) minberden inince, birçok kimse yanına gelerek tövbe etti. Yaptıklarından ızdırap duyan halifenin, Tac-ül-ârifin hazretleri (r.a.) nin yardımıyla kalbi yumuşadı ve düşmanların sözlerine bakmıyarak ona biat etmek istedi

Tenha bir yerde va’z kürsüsü kurmaları için adamlarını görevlendirdi. Sonra da Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) ne gelip,

-“Bize tenha bir yerde va’z edersin. Lütfedip bizi şereflendirsin.” Diye haber gönderdi.

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.);

-“Canla başla” dedi

Ve va’z kürsüsü kurulan yere gitti ve va’zu nasihat etti. O mecliste o kadar ilmi-Ledünni ve feyz saçtı ki, anlatılması mümkün değildir. Orada bulunanların hepsi, derecelere göre hisselerine düşeni aldılar.

Halife ve hazır bulunan âlim ve fakihler ona hayran kaldılar. Bunların arasında Tac-ül-ârifin için;

-“Bu kadar ilmi nereden öğrendi? Bu kadar çok kitap bilgisine nasıl sahip oldu ve nasıl mutâlaa edebildi? Zahiri ve batını ilimlerden bir benzer olmıyan bu zat, hangi alimlerden, nerede ve ne zaman ders aldı?” diye hatıralarından geçirenler oldu.

Onların bu düşünceleri ona malum oldu ve;

Ey insanlar! İyi bilin ve anlayın. Cenab-ı Hak bir kulun ihsan edip feyz vermişse, o kimse zahiri ve batını ilimlerde öyle söz sahibi olur ki, sizin âlimlerinizin uzun yıllar çalışarak elde ettikleri çok ilim, Onun verdiği ilme nazaran denizde bir damla gibidir. Bir tarafın ilim öğretmeni Allah-u teâlâ, bir tarafın ilim öğretmeni insan olursa, hangi tarafın ilminin daha tutarlı olduğunu siz kıyas ediniz” buyurdu.

Orada bulunanlar, onun bu sözünü işitince çok aladılar. Bu konuşmadan sonra, bir çok kimsede derecesine göre bir hal hasıl oldu. Birçok kimseler düşüp bayıldılar.

Halifeyi de dehşet kaplıyarak vücudunu bir “titreme” aldı. Kalbinde Allah korkusu yer edip, evliya sevgisi hasıl oldu.

Tâc-ül-ârifin hazretleri (r.a.), minberden inip halifenin vucudunu sıvazladı. O “titreme” hali halifeden gitti.

Bunun üzerine halife;

-“Ya Seyyid, bana hassatan va’z et.” Dedi.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) de;

-“Ya emir-ül-mü’minin! Sen gerçeyi gördün. Amma sen bir inat yüzünden bunu anlamadın veya anlamak itstemedin. Bir kimseye kendisinin va’zı te’sir etmezse, başkasının va’zı te’sir etmez. Fakat ben sana bir kıssa alnlatayım, sen ondan hisse çıkar.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu