‘Ehl-i Beyt’ olarak etiketlenmiş yazılar

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) in doğduğu ev Mekke-i Mükerreme

Muhammed (Aleyhis selam)- 9

Safiye hatun (r.anha) da şöyle anlatmıştır;

-“Muhammed Aleyhis selam doğduğu sırada her tarafı bir NÛR KAPLADI. Doğar doğmaz SECDE etti,”

Mübarek başını kaldırıp açık bir dil ile;

-“La İlahe illallah, inni Resulullah.” Dedi.

O’nu yıkamak istediğimde

-“Biz O’nu yıkanmış olarak gönderdik.” Denildi.

Safiye hatun (r.anha) sözlerine şöyle devam etti;

-“O sünnet olmuş ve göbeği kesilmiş olarak doğdu. O’nu kundağa sarmak istediğimizde sırtında BİR MÜHÜR gördüm.”

Mührün üzerinde;

-“La ilahe illallah Muhammedün Resulullah.” Yazılı idi. Doğar doğmaz secde ettiği sırada hafif sesle bir şeyler söyliyordu.”

Kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım;

-“Ümmeti, Ümmeti. (Ümmettim, Ümmettim) diyordu.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in dedesi Abdülmuttalip, Muhammed (s.a.v.) in doğduğu sırada Kâ’be’de Allah’a yalvarıp duâ etmekte iken müjde verdiler.

Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın doğduğu günde bir çok hadiseler gören Abdülmuttalib böyle bir müjdeyi alınca çok sevinip O’nu görmeye gitti.

Ve;

-“Bu oğlumun şanı, şerefi çok yüce olacaktır.” Dedi.

Abdulmuttalib torununu görmeye Âmine (r.anha) nin evine gitti. Hazret-i Âmine (r.anha) olan hadiseleri anlattı.

-“Üç gün kimsenin görmeyeceğini söyleyince,”

Abdulmuttalib çok ısrar etti.

O’nun üzerine Âmine validemiz (r.anha);

-“Falan yerdedir.”dedi.

Abdulmuttalib gitti fakat evin önünde yalın kılıç bekleyen bir zat gördü.

İçeri girmek isteyince, Abdulmuttalib’in üzerine yürürdü.

Abdulmuttalib’e;

-“Geri dön hiçbir kimse üç günden önce O’nu göremez, zira bütün Melekler O’nu ziyaret edecek. Bu ise üç gün sürer. Dedi.

Abdulmuttalib bu hali Kureyş’e anlatmak istedi. Fakat dili tutuldu ve yedi gün hiç bir şey konuşamadı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) inn doğduğu ev. Mekke-i Mükerreme

Muhammed (Aleyhis selam)- 10

Abdulmuttalib böylesine büyük bir mutluluğu kutlamak için doğumun yedinci gününde Mekke halkına üç gün ziyafet verdi. Ayrıca şehrin her mahallesinde develer keserek insan ve hayvanların istifade etmesi için bıraktı.

Ziyafet sırasında çocuğa hangi ismi koydun diyenlere

-“MUHAMMED ismini verdim.” dedi.

-“Neden atalarından birinin ismini vermedin?” diyenlere:

-“(Allah’ın ve insanların onu methetmelerini, övmelerini istediğim için;”) cevabını verdi.

Annesi de O’na

-“AHMED” ismini koydu

Muhammed aleyhisselam doğmadan önce ve doğduğu sırada; onun dünyaya teşrif etmesine alamet olarak bir çok hadiseler meydana gelmiştir.

O zamanın meşhur kimseleri daha peygamberimiz (s.a.v) doğmadan önce rüyalar görmüşlerdi. Bu rüyalarını kahinlere ve zamanın meşhur alimlerine tabir ettiklerinde hepsi de;

-“Bu rüyalarının Muhammed aleyhisselamın geleceğini,” söylemişlerdir.

Peygamberimizin (s.a.v.) dedesi aldulmuttalib şöyle anlatmıştır:

(-“Bir defasında uykuya dalmıştım. Bir rüya gördüm ve büyük bir ürpertiyle uyandım. Hemen bir kahine gidip, rüyamı anlattım. tabir ettirmek istedim.

Yüzüme bakıp,

(-“Ey kureyşin reisi sana ne oldu, yüzünde bambaşka bir hal görülüyor. Yoksa mühim bir hadisemi seni sarstı,”) dedi.

Ben;

-“Evet henüz hiç kimseye anlatmadığım dehşetli bir rüya gördüm,” dedim.

Sonra yanına oturup anlatmaya başladım.

-“Bu gece uyurken bir ruya gördüm. Şöyle ki; çok büyük bir ağac bir ucu semaya yükselmiş dalları Doğu’ya ve Batı’ya yayılmıştı. O ağaçtan öyle bir nûr saçılıyordu ki güneş yanında çok hafif kalır. Bazen gözüküyor, bazen gözden kayıboluyordu. İnsanlar O’’na yönelmişti. Her an nûr’u artıyordu. Kureyş kabilesinden bir kısmı o ağacın dallarına tutunuyor, diğer bir kısmı da ağacı kesmeye  çalışıyordu. Bir genç de onu kesmek isteyenlere mâni oluyordu’. Öyle güzel idi ki, şimdiye kadar öylesini görmedim. Üzerinden de etrafa hoş kokular yayılıyordu. Ben de o ağacın bir dalına tutnmak için elimi uzattım, fakat ulaşamadım.”dedim.

Ben ruyamı anlatıp bitirince kâhinin yüzü değişti. Benzi sarardı.

Sonra dedi ki;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kabe-i Şerif

Muhammed (Aleyhis selam)- 11

-“O’ndan senin nasibin yok!”

Ben;

-“Kimin nasibi var?” dedim.

Bana;

-“O ağacın dalına tutunur gördüklerin.” Dedi.

Sonra;

-“Senin sülbünden bir PEYGAMBER GELECEK her tarafa mâlik olacak, insanlar O’nun dinine girecekler.” Dedi.

Sonra yanımda bulunan oğlum Ebû Talib’e dönüp;

-“Bu herhalde O’nun amcası olacak.” Dedi

Ebû Talib bu hadiseyi anlatırdı.

Muhammed aleyhisselam’a peygamberlik verilince işte o ağaç Ebûl kasım, el emin “Muhammed (s.a.v.)” demiştir.

Muhammed aleyhisselamın dünyaya geldiği gece bir yıldız doğdu. Bunu gören Yahudi alimleri Muhammed aleyhisselam’ın doğumunu anlamışlardır.

Eshab-ı kiramdan hasan bin sabit (r.a)anlatır.

-“Ben sekiz yaşında idim. Bir sabah vakti yahudinin biri (-“Hey Yahudiler!”) Diye çığlık atarak konuşuyordu.

Yahudiler

-“Ne var, ne yırtınıyorsun,” diyerek yanına toplanınca

Şöyle bağırıyordu:

(-“Haberiniz olsun Ahmed’in yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyaya geldi…”)

Muhammed aleyhisselam doğduğu gece kâ’be’de bulunan putlar yüz üstü yere yıkıldı.

Urvetubni zübeyr rivayet eder:

-“Kureyşden bir cemaatin putu vardı. Yılda bir defa onu tavaf ederler, develer kesip şaraplar içerlerdi. Yine böyle bir gün putun yanına vardıklarında putu yüz üstü yere yıkılmış buldular. Kaldırdılar, yine kapandı. Bu hal üç defa tekralandı. Bunun üzerine etrafına iyice destek verip diktikleri sırada şöyle bir ses işitildi: (-“Bir kimse doğdu yeryüzünde her yer harekete geldi. Ne kadar put varsa hepsi yıkıldı. Kralların korkudan kalbleri titredi.”)

Bu hadise tam Muhammed aleyhisselamın doğduğu geceye rastlıyordu.

Medayin şehrindeki şehrindeki İran Kisrasının sarayının ondördüncü kulesi (burcu) yıkıldı. O gece gürültü ve dehşetle uyanan Kisra ve halkı yine kendilerinden bazı ileri gelenlerin gördükleri korkunç rüyaları tabir ettiklerinde bunun büyük bir şeye alamet olduğunu anlamışlardır.

Yine o gece Mecusilerin bin seneden beri yanmakta olan kocaman ateş yığınları aniden sönüvermişti. O ateşin söndüğü tarihi not ettiler, kisra’nın sarayından burçların yıkıldığı geceye isabet ediyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kabe-i Şerif

Muhammed (Aleyhis selam)- 12

O zaman insanların mukaddes saydıkları save gölü yine o gece bir anda suyu çekilip, kuruyuverdi.
Şam etrafından beri suyu akmayan ve kurmuş semave nehri vadisi o gece su ile dolup taşarak akmaya başladı.

Muhammed aleyhisselamın doğduğu geceden itibaren şeytan artık kureyş kahinlerine hadiselerden haber veremez oldu. Kehanet sona erdi.

Muhammed aleyhisselamın doğduğu gece ve daha sonra o zamana kadar görülmemiş bu hadiselerden başka birçok hadiseler vuku bulmuş olup, son peygamber Muhammed aleyhiselamın doğduğuna işaret olmuştur.

İsimler ve künyeleri;

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in en çok söylenilen ismi MUHAMMED’dır Bu isim, Kur’an-i Kerim’de Âl-i İmran suresi 144. ayette, Ahzab suresi 40. ayette, Feth Suresi 29. ayette, Muhammed suresi 22.ayettinde olmak üzere DÖRT defa geçmektedir.

Saf suresi 6.ayette ise Hazret-i İsa Aleyhis selam’ın ümmetine AHMED isimiyle haber vermiş olduğu bildirilmektedir.

Kur’an-i Kerim’de Muhammed ve Ahmed isminden başka, RESUL, NEBİ, ŞAHİD, BEŞİR, NEZİR MÜBBEŞŞİR, MÜNZİR, DAÎI İLALLAH, SİRAC-I MÜNİR, MÜDESSİR, ABDULLAH, KERİM, HAK, MUBİN, NÛR, HATEMÜN-NEBİYYİN, RAHMET, Nİ’MET, HÂDİ, TÂHÂ, YASİN… diye anılmıştır.

Bundan başka yine bir kısmı Kur’an-i Kerim’de ve bir kısmı da hadis-i şeriflerde, bir kısmı da daha önceki Peygamberlere gönderilen mukaddes kitablarda geçmiştir.

Daha önceki Peygamberlere indirilmiş olan kitablarda geçen isimlerinin çoğu, sıfat olup, mecazen isim sayılan kelimelerdendir.

Bunlardan bazıları da şöyledir;

Dahûk, Hamyata, Ahid, Baraklit, Mazmaz, Müşaffah, Münhamenna, Muhtar, Ruhul-Hak, Mükimüssünneh, Mukaddes, Hırz-ul Ümmiyyin, Mâlum…

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in ismi incil’de ‘AHMED’ (Baraklit). Tevrat’ta ise ‘Münhamenna’ olarak geçmiş olup, Süryanice de (Muhammmed) ismi karşılığıdır. İncil’de Peygamberimiz (s.a.v.) in geleceği müjdelenip (Paraelete) kelimesiyle da ifade edilmiştir ki, Ahmed ve Muhammed manasınadır.

İncil tahrip edilince bu kelimeler de kasden değiştirilmiştir.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in Hadis-i şeriflerinde ise Mâhi, Hâşir, Âkıb, Mukaffi, Nebüyyür-rahme, Nebiyyüt-Tevbe, Nebiyy-ül Melahim, Kattal, Mütevekkil, Fatih, Hâtem, Mustafa, Ümmi, Kusem (her hayrı kendinde toplayan) isimleri geçmektedir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Gül

Muhammed (Aleyhis selam)- 13

Bir Hadis-i Şerif’de Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem);

-“Bana mahsus beş isim vardır; Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im, Ben Mâhi’yim ki, Allah benimle küfrü yok eder. Ben, Hâşirim ki halk, kıyamet günü benim izimce haşrolunacaktır. Ben, Âkib’im ki benden sonra peygamber yoktur.” Buyurdu.

Peygamberimiz (s.a.v.) Muhammed ve Ahmed ismi annesinin hamile iken gördüğü bir ruyada;

-“Sen insanların en hayırlısına, bu ümmetin efendisine hamilesin! Doğunca O’na Muhammed, Ahmed ismini koy!” Denildi.

Dedesi Abdulmuttalib ve annesi tarafından bu isimler konuldu. Dedesine de ruyasında böyle bildirilmişti.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in Hazret-i Hadice (r.anha) den doğan ve küçük yaşta vefat eden oğlu Kasım’dan dolayı kendisine Eb-ül-Kasım künyesi verilmiştir.

Yine Peygamberliğinden önce ondaki doğruluk, itimat, emin, güvenilir olması sayılmayacak kadar üstün meziyetlerden dolayı Kureyş Kabilesi O’na “El-Emin” ismini vermişlerdir.

Kur’an-i Kerim’de Ahzab suresi 56. ayetinde;

-“Gerçekten Allah ve Melekleri Peygamber’e salât ederler (Şeref ve şanını yüceltirler). Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin (Allahümme salli alâ Muhammed, deyin) ve gönülden teslim olun.” Buyurulmaktadır.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in ismini söyleyince, işitince, yazarken ve okurken O’na salâvat getirmek hürmete ve sevap kazanmaya sebep olmaktdır.

Salâvat getirmek;

-“Aleyhisselam”, “Sallallahu aleyhi ve sellem”, “Allahümme salli alâ seyidina Muhammed”, “Esselatü vesselamü aleyke ya Resulullah”, “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim…” “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain”, “Aleyhi ve alâ cemi’i minessalavâti etemmüha ve minnettehiyyâti eymenühâ” gibi duâlar söylemekle olur.

Bunlardan başka salâvat getirmek için okunacak duâlar “Delâilü Hayrat” ve Câliyet-ül ekdâr” kitablarında bildirilmektedir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC06899  Fuad Yusufoğlu Baki' kabristanı (Zeynel Âbidin radiyallah-u anhu medfun olduğu yer)

Baki’ kabristanı (Zeynal Âbidin radiyallah-u nun medfun olduğu mekan)

Zeynel Âbidin (Radiyallah-u anhu);

Tâbiinin büyüklerinden ve oniki İmâm’ın dördüncüsü, İsmi, Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib (r.a.) dır.

Künyesi, Ebû Muhammed ve Eb’ûl-Hasen’dir. Lakabı, Şeccad ve Zeynel Âbidin (r.a.) dir. Hazret-i Hüseyin (r.a.) in oğludur.

Annesi Acem padişahının kızı Şehr-i Bânû Ğazâle’dir. 46 (M. 666) senesinde Medine-i Münevvere’de doğdu. 94 (M. 713) senesi Muharrem ayının onsekizinde yine doğum yerinde şehid edildi. Baki’ kabristanında amcası Hasan (r.a.) ın yanında defn edildi.

İmâmlığı, yani tasavvuf’ta insanlara feyz vermesi, doğru yola kavuşturması otuzdört sene sürmüştür. Hadis, fıkıh ve tasavvuf ilminde âlimdir. Eshab-i Kiram’dan çoğunu görmüştür.

Hazret-i Abdullah ibn-i Abbas, Hazret-i Ebû Hüreyre, Hazret-i Âişe (r.anha), babası Hazret-i Hüseyin, amcası hazret-i Hasan, Hazret-i Ümmi Seleme (r.anhüm) ve diğerlerinden hadis-i şerifler işitip rivayet etmiştir. Rivayet ettiği bazı hadis-i şerifler, Küttüb-i Sitte adı verilen altı hadis kitabında yazılıdır.

Zeynel Âbidin (r.a.) den kendi oğulları, Muhammed Bâkır, Zeyd bin Ali, Abdullah bin Ali, Ömer bin Âmr, Ebû Seleme bin Abdurrahman, Tavus bin Keysan, Yahya bin Said, Eb’uz-Zinad (r.anhüm) ve diğerleri hadis-i şerif rivayet etmişlerdir.

İmâm-i Zühri (r.a.);

-“Ondan daha üstün fıkıh âlimi görmedim.” Demiştir.

Tasavvuf ilmindeki yüksek derecesi ve halleri medhedilmiştir. Hergün ve gecede bin Rek’at namaz kıldığı ve buna ölünceye kadar devam ettiği nakledilmiştir.

Hazret-i Ömer (r.a.) in hilafeti zamanında Eshab-i kiram’ın ordusu İran’a gidip, Yezdicürd’ün memleketini feth ettiler. Oradan çok gamimet ile köle getirdiler. Kölelerin arasında padişahın üç kızı da vardı. Medine-i münevvere’ye geldikelrinde hepsini Halife Ömer (r.a.) e teslim ettiler.

Hazret-i Ali (r.a.) bu kızları satın aldı. Bunlardan Şehr-i Banû Ğazale’yi oğlu Hazret-i Hüseyin (r.a.) e nikah etti. (Zeynel Âbidin radiyallah-u anhu bundan oldu). Birisini Hazret-i Abdullah bin Ömer (r.a.) e, diğerini de Hazret-i Muhammed bin Ebû Bekir (r.a.) e nikah ederek verdi.

Hazret-i Zeynel Abİdin (r.a.), her abdest aldığında yüzü sararır, vücudu titrerdi.

Sebebini sorduklarında;

-“Kimin huzuruna çıkacağımı biliyor musunuz?” buyururdu.

Bir gece teheccüd namazı kılıyordu. Şeytan ejderha şekline girip, kendisini meşgül etmek istedi. Fakat o hiç aldırış etmeyince, ayak parmağını ısırdı. Namaz’dan sonra Ejderhanın şeytan olduğunu anlayınca ona vurup;

-“Defol ey mel’un.” Dedi.

İbadetlerini tamamlamak için kalktığında gaybdan bir ses üç kere;

-“Sen Zeynel Âbidin’sin (Yani ibadet edenleri süsüsün.)” dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Zeynel Ağabeydin hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC06898   Fuad Yusufoğlu Muhammed Bâkır Radiyallah-u anhu'nun mübarek kabirleri (Baki' kabristanı)

Muhammed Bâkır Baki’ kabristanı (Radiyallah-u anhunun medfun olduğu yer)

Muhammed-ül-Bakır (Radiyallah-u anhu);

Ehl-i beyt’ten olan on iki İmâm’ın “beşincisi.” Hazret-i Hüseyin (r.a.) in torunu ve İmâm-i Zeynel Âbidin (r.a.) ın oğludur. 57 (m. 676) Senesinde Medine’de doğdu. 113 (M. 731) de orada vefât etti.

Medine’deki Bâki’ kabristanında babasının yanına defnedildi. Ca’fer-i Sâdık (r.a.) ın babasıdır. Künyesi Ebû Ca’fer’dir.

Muhamed Bâkır (r.a.) Medine’nin büyük fıkıh âlimlerindendir. Eshab-i Kiram’dan Hazret-i Cabir ve Hazret-i Enes (r.anhüm) ve ayrıca Tabiinden olan büyük zatlardan hadis-i şerifler rivayet etti.

Ebû İskah es-Sebil, Atâ bin Ebi Rebah, Âmir bin Dinar, İbn-i Şihabez-Zühri, Reb’i bin Heysem, Haccac bin Ertad, Mekhul eş-Şami, İmâm-i Evzâi, İmâm-i A’meş, Kâsım bin el-Fadl ve İbn-i Cüreyc, İmâm-i Buhari ile İmâm-i Müslim (r.anhüm) ve başka âlimler de kendisinden hadis-i şerif rivayet ettiler.

Zamanında, bütün dünyadaki evliyanın feyz kaynağı olup, evliyalık yolunda olanlara feyz, bunun vasıtası ile verildi.

İmâmlığı ondokuz sene sürdü. Bütün ilimlere vâkıf olduğu için kendisine, ilimden ve fazilette üstün ma’nasına “Bâkır” denilmiştir.

Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer (r.anhüm) ü çok severdi. Zamanında ba’zı kimselerin bunlara düşmanlıkta bulunduklarını ve bunu da Ehl-i beyte olan sevgilerinden yaptıklarını iddia ettiklerini duyunca çok üzüldü.

Buyurdu ki;

-“Ben Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) le, Hazret-i Ömer (r.a.) e düşmanlık eden kimselerden uzağım. Onlar da benden uzaktırlar.”

Muhammed Bâkır (r.a.) ın ilim ve hikmet dolu sözleri çoktur;

-“Bir gün, sohbet esnasında, Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) den rivayetle bir hadis-i şerif okudular.”

Orada bulunanlardan birisi dedi ki;

-“Hayır, bu hadis-i şerifin râvisi, Hazret-i Ebû Bekir değil, başka bir zattır.”

Bunun üzerine Hazret-i İmâm;

-“Bu hadis’in ravisi Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) dir.” Buyurdu.

O kimse ikna olmayıp, i’tiraza devam edince, İmâm-i Muhammed Bâkır (r.a.) toparlandı, ellerini dizlerine koydu ve;

-“Ey Hazret-i Ebû Bekir! Bu hadis-i şerifin râvisi siz değil misiniz?” dedi.

Bunun üzerine;

-“Evet, ya Muhammed bin Ali, doğru söyliyorsun. O hadis-i şerifin benim.” Sesi duyuldu ki, herkes bu sesi işitti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Muhammed-ül-Bakır hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC_0692  Fuad Yusufoğlu Ravda-i Mutahhara

Ravda-i Mutahhara şerif (Medine)

Mûsâ Kâzım (Radiyallah-u anhu);

Eshab-i Kiram’ın sohbetinde bulunmakla şereflenen Tabiin devrinin yüksek âlimlerinden ve evliyanın büyüklerinden. On iki İmâm’ın yedincisidir. Ca’fer-i Sadık (r.a.) ın oğlu, İmâm-i Ali Rıza (r.a.) nın babasıdır.

Resulullah efendimiz (s.a.v.) ın torunu olup, Hazret-i Ali (r.a.) ile Hazret-i Fâtima (r.anha) ın evlatlarındandır. Hazret-i Hüseyin (r.a.) in çocuklarından olduğu için “Seyyid” dir.

Asıl adı, Musa bin Ca’fer-i Sadık bin Muhammed Bâkır bin Ali Zeynel Abidin bin Hüseyin bin Ali bin ebi Tâlib’dir.

Künyesi, “Ebül-Hasan” ve “Ebû İbrahim’dir. Kâzım, Sabır, Sâlih, Emin… gibi birçok lakabları vardır. En meşhuru “Kâzım”dır. Hilminin (yumuşaklığının) çocukluğundan, kendisine kötülük yapanlara dahi kızmayıp bağışladığından, gazabına hâkim olduğundan “Kâzım” lakabı verilmiştir.

İmâmlığı yirmibeş sene üç ay sürmüştür. Erkek çocukları, Ali Rıza, Zeyd, İbrahim, Ukeyl, Hârun, Hasan, Hüseyin, Abdullah Ekber, Abdullah Asgar, Muhammed, Ahmed, Ca’fer, Yahya, İshak, Abbas, Ebül Kâsım, Hamza, Abdurrahman Kâsım, Ca’fer-i Ekber, Ca’fer-i asgar (r.anhüm) dır.

Kızları ise onsekizdir. Her biri zamanın en çok ibadet edenleri ve kerimeleri idiler.

Annesi cariye idi. Adı; “Humeyde-i Berberiyye” dir. Mekke ve Medine arasında bulunan “ Ebvâ” denilen yerde 128 (M. 745) senesinde Safer ayının yirmiüçüncü Pazar günü doğmuştur. 186 (M. 802) senesinde, Bağdad’da hapishânede iken vefat etti. Bağdad’ın on kilometre kuzeybatısında “Kazimiyye” mahallesinde defin olunmuştur.

Bu mahalle Dicle nehrinden beş kilometre içerdedir. Büyük ve çok süslü bir türbesi ve hemen yanında büyük bir cami vardır. Müslümanların en çok ziyaret ettiği türbelerden biridir. İmâm-i A’zam hazretleri (r.a.) nin türbesi de Dicle kenarındadır.

Mûsa Kâzım hazretleri yüksek bir âlim ve büyük bir evliyadır. Din bilgilerinde ictihad derecesine yükselmişti. Her ilimde imâm, üstâd, büyük bir rehberdi. Çok ibadet ederdi. Geceyi hep namazla geçirirdi. Bu hallerinden dolayı, kendisine “Salih kul” adını verilmişlerdi.

Tasavvuf ilminde, ehl-i sünnet’in gözbebeğidir. Bu ilme ait ma’rifetleri, isyteyen müslümanların kalblerine akıtan bir kaynaktır.

Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in üç vazifelerinden biri de, Tasavvuf ma’rifetlerini bilgilerini öğretmek ve kalblere yerleştirmekti.

Bu vazifeyi;

Kendisinden sonra dört halifesi tam olarak yerine getirdiler. Dört halifeden sonra İslamiyet her yere yayılmış ve Müslümanların sayısı çoğalmıştı. İslâm âlimleri, Resulullah (s.a.v.) ın vazifelerini yerine getirmekte aralarında vazife taksimi yaptılar.

Kelâm (akaid, imân) bilgilerini “mütekellimin” adı verilen âlimler yaydılar, öğrettiler. Fıkıf ya’ni amel, ibadetleri ve işleri öğreten âlimlere “Fukaha” denildi. Tasavvuf bilgilerini de on iki imâm ve diğer tasavvuf âlimleri öğretip kalblere akıttılar.

On iki İmâm’ın her biri, ehl-i sünnet i’tikadındaki Müslümanların gözbebeği olmuştur. Onları ve bu aileye mensub olanların hepsini sevmeyi, dünya ve ahret saâdetlerinin sermayesi bilmişlerdir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Mûsâ Kâzım hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC_0684 Fuad Yusufoğlu Ravda-i Mutahhara (Medine)

Ravda-i Mutahhara (Medine)

Ali Rıza (Radiyallah-u anhu);

On iki İmâm’ın “sekizincisi”. Muhammed Cevâd Taki’nin babasıdır. Nesebi; Ali Rıza bin Mûsâ Kâzım bin Ca’fer-i Sadık bin Muhammed Bâkır bin Ali Zeynel Ağabeydin bin Hüseyin bin Ali Ebi Tâlib (r.anhüm) dir.

153 (M. 770) senesi Rabi-ül-âhir ayının onbirinci Perşembe günü, Medine-i münevvere’de doğdu. 203 (M. 818) senesi Ramazan-i şerif’in yirmibirinci Perşembe günü elli yaşında iken Tûs (Meşned) de vefat etti.

Namazını halife Me’mûn kıldırdı. Me’mûn, İmâm-i Ali Rıza hazretleri (r.a.) ni çok sever ve sayardı. Kerimesini (kızını) nikah edip, İmâmi kendine damat yaptı. Yerine halife olmasını emir ve ilan edip, paralara ismini yazdırdı. Fakat, İmâm önce vefat etti.

Bâyezid-i Bistâmi ve Ma’ruf-i Kerhi hazretleri (r.anhüm) İmâmın sohbeti ile şereflenip kemâle geldiler.

Künyesi, babasının künyesi gibi Ebü’l Hasan’dır.

Mûsâ Kâzım hazretleri;

-“Ona kendi künyemi bağışladım.” Buyurmuşlardır. Lâkabı Rızâ’dır.

Babasına dediler ki;

-“Hâlife Me’mûn ondan razı olduğu için mi oğlun Ali’yi “Rıza” diye çağırıyorsun?”

Cevabında;

-“Hayır, Allah-u Teâlâ ve Resûlü (s.a.v.) razı oldukları içindir.” Buyurdu.

O’na uyanlar ve muhalifleri de ondan razıydı.

İmâm-i Mûsa Kâzım (r.a.) ın üstün talebelerinden bir şöyle anlattı;

-“Bir gün İmâm-i Mûsâ Kâzım (r.a.) “Mağrib (Fas) tüccarlarından gelen oldu mu?” diye sordu.”

Bizler;

-“Bilmiyoruz.” Dedik.

O da;

-“Gelmiştir.” Buyurdu.

Atlara binip gittik.

-”Orada cariye satan bir Mağrib’li vardı. Bize yedi tane cariye gösterdi. İmâm hazretleri hiçbirini kabul etmedi. Bir tane daha olduğunu, hasta olduğu için göstermediklerini öğrendik.”

Hazret-i İmâm bana;

-“Yarın gel. Ne kadar ücret isterse kabul edip o cariye’yi al.” Buyurdu.

Ertesi gün Mağribli’nin yanına vardım;

-“Dün isteyip da hasta olduğu için göstermediğimiz cariyeyi istiyorum.” Dedim.

Mağrib’li yüksek bir fiat söyleyip;

-“Daha aşağı olmaz.” Dedi.

Ben de;

-“O fiyata kabûl ettim.” Dedim.

Mağribli tüccar bana;

-“Bunu kimin için alıyorsun?” diye sorunca

Ben;

-“Dünkü beraber geldiğimiz zat için.” Dedim.

Tüccar;

-O kimlerdendir?. Dedi.

Ben;

-“Beni Hâşim’dendir.” Deyince

Mağribli tüccar, bu cariye hakkında şöyle anlattı;

-“Ben bu cariyeyi Mağrib’ın uzak beldesinden aldım.”

Bir kadın bana;

-“Bu cariyeyi kimin için aldın?” dedi.

Ben de;

-“Kendim için aldım.” Diye söyleyince,

O kadın;

-“Hayır! Bu senin olacak bir cariye değildir! Bu cariye, yeryüzünün en kıymetli zatınındır! Bunların bir çocuğu olur. O büyüyüp yetişince, yeryüzünün en âlimi olacaktır.” Dedi.

Daha sonra cariyeyi Mûsâ Kâzım (r.a.) a getirdim. Bu cariye’den İmâm-i Ali Rızâ (r.a.) dünyaya geldi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ali Rıza hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu