‘Eshab-i kiram’ olarak etiketlenmiş yazılar

Navala reş’ın başlangıcı ; GİDİŞ (Nusaybin)

Muaz bin Cebel (Radiyallah-u anhu)- 11

Yezid bin Cabir (r.a.) diyor ki; Ben Muaz bin Cebel (r.a.) den şöyle işittim.

Buyurdu ki;

-“Ne kadar çok ilim öğrenirseniz öğrenin, bunlarla amel etmedikçe öğrendiğiniz ilimden sevap alamazsınız.”

Yine Muaz bin Cebel (r.a.) buyurdu ki;

-“Üç şey, Allah-u Teâlâ’nın gazabına sebep olur, Bunlar; Hikmetsiz gülmek, uykusu gelmediği halde sabaha kadar ibadetsiz vekit geçirmek ve karnı acıkmadığı halde fazla yemek yemek.”

Reca bin Hayve (r.a.) şöyle bildiriyor; Bir zamanlar Muaz bin Cebel (r.a.) in bir sohbetinde bulunmuştum.

İlim hakkında şöyle buyurdu;

-“Size benim vasiyetim olsun! İlmi, ancak Allah rızası için öğrenin! Zira Allah rızası için öğrenen ilim, takvayı (Allah’tan korkmayı) hasıl eder. Bu niyetle ilim aramak ibadettir. Bu ilmi müzakere etmek tesbihtir. Bu ilmi müzakere etmek tesbihtir, ilimden konuşmak, Allah yolunda cihaddır. BİLMEYENE İLİM ÖĞRETMEK SADAKADIR. Bir mecliste bulunanlara ilimden bahsetmek, Allah-u Teâlâ’ya yakınlıktır. Zira ilim, helal ile haramın terazisi, Cennet ehlinin minaresi, gurbette insanın arkadaşıdır. Bir insan, bir yerde yalnız kaldığı zaman, ilim ona sıkıntıyı gideren bir arkadaş olur. Sıkıntı ve genişlik zamanlarında ilim sahibine delildir. İlim düşmanlara karşı çok iyi bir silahtır. İlim büyüklerin yanında dindir. Dostlarının yanında insanın süsüdür. Cenab-ı Hak bir kavmi, ilim ile yükseltir. İnsanı ilimle başkalarına rehber, öncü yapar ve ona itaat ederler. Melekler dahi ilim sahiplerinin dostluklarını arzular ve kanatlarını onların üzerine gererler. Canlı ve cansız her ne varsa, hatta denizlerdeki balıklar ve diğer hayvanlar, havada uçan kuşlar, karadaki bütün hayvanlar, Alimlere istiğfar ederler. Çünkü ilim, insanın kalb gözünü açar. Gözleri karanlıktan aydınlığa kavuşturan bir nurdur. İlim ile amel eden insan, seçilmiş kimselerin makamlarına yükseltir. İlim sahipleri, dünya ve ahrette yüksek derecelere erişir. İlimde tefekkür, nafile oruç tutmak gibidir. İlmin öğretilmesi nafile namaz kılmaktan sevaptır. İlim ile, helal ve haram olan şeyler ayırt edebilir, İlim amellerin imâmıdır. Amel, ilme tabidir. İlimsiz amel olmaz. İlim, cennet yoluna ışıktır. Cehennemlik olanlar, ilimden mahrum kalanlardır. Dünya ve ahiret saadetinin kaynağı ve bütün ibadetlerin efdali, en üstünü ilimdir.”

Hazret-i Muaz bin Cebel (r.a.) oğluna şöyle vasiyet etmişti;

-“Ey oğlum! Bir namazını kıldığın vakit, o namazın senin kıldığın son namazın olacağını düşün! Bir daha böyle bir namaz vaktine yetişeceğini ümit etme!”

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muaz bin Cebel (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş giriş yolu  GİDİŞ (Nusaybin)

Muaz bin Cebel (Radiyallah-u anhu)- 12

Hazret-i Muaz bin Cebel (r.a.) oğluna şöyle vasiyet etmişti;

-“Ey oğlum! Bir namazını kıldığın vakit, o namazın senin kıldığın son namazın olacağını düşün! Bir daha böyle bir namaz vaktine yetişeceğini ümit etme!”

-“Ey oğlum! Mü’min olan bir kimsenin iki hayırlı iş arasında ölmesi lazımdır. Yani bir hayırlı işi yaptığı zaman, ikinci hayırlı işi yapmak niyetinde ve kararında olmalıdır.”

-“Şeytan, pazarda, yalan, hile, hiyanet ve yemin ettirerek Müslümanları günaha sokmaya çalışır. Önce gidip, geç çıkanlara dahi asılır.”

Hazret-i Muaz bin Cebel (r.a.) e;

-“Falanca, Kur’an-i kerim yazıp satıyor.”

Dediklerinde,

-“Bu Kur’an-i kerim satmak değildir. Kağıt ve işçilik ücreti istemektir. Kur’an-i kerim’i satmak demek, onu para ile, ücret ile öğretmektir.” Buyurdu.

-“Allah’ın buğzettiği kimseler, mescidlerde dilenenlerdir. Yani onlar, Allah’ın evlerinde, yüce ve münezzeh olan Allah’tan değil de, başkalarından isterler. Bir de istediklerini vermeyenlerin günahlarına girmiş olurlar.”

-“Bir din kardeşini sevdiğin zaman onunla munakaşa etme! O’na fena harakette bulunma ve onun hakkında, başkasına (Bu nasıl adamdır) diye sorma! Olur ki, onun bir düşmanı ile karşılaşırsın da, onda olmayan bir şeyi sana bildirir. Böylece seninle onun arasını açmış olur.”

Birisi Muaz bin Cebel (r.a.) e;

-“Bana öğüt ver!” deyince

Muaz bin Cebel (r.a.);

-“Merhametli ol ki, ben de senin Cennet’e girmene kefil olayım.” Buyurdu.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muaz bin Cebel (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş’in giriş yolu  GİDİŞ (Nusaybin)

Muaz bin Cebel (Radiyallah-u anhu)- 13

Muaz bin Cebel (r.a.) şöyle anlatıyor;

Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın huzuruna varmıştım
bana;

-“Ey Muaz! Sen, bu akşam nasıl sabahladın?” buyurdu.

Ben de;

-“Ya Resulallah! Allah-u Teâlâ’ya iman etmiş olarak sabahladım.” Dedim.

Bunun üzerine Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Ey Muaz! Senin her sözünün doğruluğuna bir delilin vardır. Bu sözünün doğruluğunun delili nedir?” buyurdular.

Ben de şöyle cevap verdim;

-“Ya Resulallah! Ben, geceden, gündüze çıktığım zaman, bir daha akşamı beklemem. Akşam olduğu zaman da , sabaha kadar yaşayacağımı hiç ümit etmem. Bir adım attığım zaman, ikinci adımı atacağımı sanmam. Her insanın bir eceli olduğunu bilirim. Ecelinin saati geldiği zaman, o anda ecelimin ona yetişeceğini bilirim. Bütün insanlar mahşerde haşr olunurlar. Kimisi Peygamberi ile beraberdir. Kimisi de taptıkları ile beraber olacaktır. Ben ise, kendimi sanki cehennemdeki insanların azaplarını ve cennetteki insanların ni’metlerini her an görüyorum gibi düşünüyorum.”

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Ey Muaz! Sen çok iyi yapmışsın. Böyle düşünmeye devam et ve bundan hiç ayrılma!”

Muaz bin Cebel (r.a.);

-“Sırat köprüsünü geçinceye kadar mü’minin huzuru olmaz.” Buyrudu.

İmâm-i Tavus bin Keysan (r.a.), geceleri ibadet ve zikir ile geçirir, tefekkür ederdi. Sabaha kadar kıbleye karşı oturdu.

Ve;

-“Cehennemi hatırlamak, korkanların uykusunu unutturmuştur.” Buyururdu.

Bir defasında Muaz bin Cebel (r.a.) i de ağlarken gördüler

Ve;

-“Niçin ağlıyorsun?” diye sordular.

Muaz bin Cebel (r.a.) buyurdu ki;

-“İnsanlar iki guruptur. Biri Cennetlik, diğeri cehennemlik. Acaba ben hengisinden olacağım? Diye ağlıyorum.”

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muaz bin Cebel (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş yolu  GİDİŞ (Nusaybin)

Muaz bin Cebel (Radiyallah-u anhu)- 14

Muaz bin Cebel (r.a.), ölümü esnasında;

-“Allahım, şimdiye kadar senden korkuyordum. Fakat şimdi sana ümit besliyorum. Allahım, ben sular akıtıp, ağaçlar sulamak ve bahçeler yetiştirmek için yaşamak istiyorum. Sususluktan ciğerleri yananları sulamak, darda kalanlara genişlik göstermek, âlimlerin sohbetine devam edip, kendimi onların zikir halkalarına sıkıştırmak için yaşamak istiyorum.” Dedi.

Ölüm sancıları şiddetlenip baygınlıklar geçirip, ayıldıkça;

-“Allahım! Beni ne kadar sıkıştırırsan sıkıştır, bilirsin ki, kalbim sana bağlıdır, seni sever.” Buyurdu.

Allah-u Teâlâ bir kulunu hastalığa müptele kıldığı zaman, sol yandaki meleğe buyurur;

-“Kalemi ondan kaldır!”

Sağ yandaki Meleğe ise, şöyle buyurur;

-“Bu kuluma sağlığında işlediği amelden daha iyisini yaz! Çünkü o, TEMİNATIM ALTINDADIR.”

Muaz bin Cebel (r.a.) Abdullah bin Seleme (r.a.) ye şöyle nasihat etti;

-“Allah-u Teâlâ’nın emrettiği beş vakit namazını kıl, ye iç ve uyu, Helal kazan, günahkar olma! Müslüman olarak öl! Mazlumun ahından ve beddusından sakın!”

Peygamber Efndimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in çocuğunun ölümü üzerine Muaz bin Cebel (r.a.) e gönderdiği ta’ziye mektubu şöyledir;

-“Allah-u Teâlâ sana selamet versin! O’NA HAMD EDERİM. Herkese iyilik ve zarar, yalnız O’ndan gelir. O dilemidikçe, kimse kimseye iyilik ve kötülük yapamaz.”

-“Allah-u Teâlâ, sana çok sevab versin. Sabr etmeni nasip eylesin! O’nun ni’metlerine şükür etmenizi ihsan eylesin!”

-“Muhakkak bilmeliyiz ki, kendi varlığımız, mallarımız, servetimiz, kadınlarımız ve çocuklarımız, Allah-u teâlâ’nın sayısız ni’metlerinden, tatlı ve faideli ihsanlarındandır. Bu ni’metleri, bizde sonsuz kalmak için değil, emanet olarak kullanmak, sonra geri almak için vermiştir. Bunlardan, belli bir zamanda faideleniriz. Vakti gelince, hepsini geri alacaktır.”

-“Allah-u Teâlâ ni’metlerini bize vererek sevindirdiği zaman, şükr etmemizi, vakit gelip geri alarak üzüldüğümüz zaman da, sabr etmemizi emir eyledi. Senin bu oğlun, Allah-u Teâlâ’nın tatlı, faydalı nimetlerinden idi. Geri almak için sana emanet bırakmış idi. Seni oğlun ile faydalandırdı. Herkesi imrendirecek şekilde sevindirdi, neşelendirdi. Şimdi geri alırken de sana çok sevap, iyilik verecek, acıyarak, doğru yolda ilerlemeni, yükselmeni ihsan edcektir. Bu merhamete, kavuşabilmek için sabır etmeli, O’nun yaptığını hoş görmelisin! Kızar, bağırır, çağırırsın, sevaba, merhamete kavuşamazsın ve sonunda pişman olursun. İyi bil ki, ağlamak, sızlamak, derdi belayı geri çevirmez. Üzüntüyü dağıtmaz! Kaderde olanlar başa gelecektir. Sabır etmek, olmuş bitmiş şeye kızmak lazımdır.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muaz bin Cebel (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navale Reş’ın sonu, iki suyun birleştiği yer (Nusaybin)

Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anh);

Meşhur sahabi. İlk Müslüman olanlardandır. İsmi, Cündeb bin Cünade’dir. Müslüman olmadan önce Künyesi Ebû memle idi. Müslüman olunca Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) O’na Ebû Zer künyesini verdi. Lakabı Mesih-ül İslâm’dır. Beni Ğifar kabilesinden olup, doğum tarihi bilinmemektedir. 32 (M. 652) senesinde Medine civarındaki ‘Rebeze’ denilen yerde vefat etti.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.), Mekke’nin ticaret yolu üzerinde yaşamakta olan Beni Ğıfar kabilesindendir. Bunlar Arabistan’da bulunan diğer kabileler gibi Cahiliye devrinin her çeşit kötülüğünü işliyor ve putlara tapıyorlardı. Ticaret kervanlarını çevirip, yağmacılık yapmalarıyla tanınmışlardı.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) de çevresinin tesiriyle bir müddet kervan soygunlarına katılmıştı. Kavmi arasında atılganlığı ve cesareti ile şöhret bulmuş, gücü kuvveti ve yiğitliği ile o çevrede pek meşhur olmuştu.

Fakat o bütün bunlardan bir tad almıyor, zavallı insanların elleriyle yonttuğu putlara ilah diyerek tapmasına şaşırıyor, putlardan nefret ediyordu.

Nihayet bir gün her şeyin tek bir yaratıcısı olduğuna inanarak, yol kesme işinden vazgeçti.

İnanlardan uzak bir hayat yaşamaya ve Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşmak için kendisine yol gösterecek bir rehber aramaya başladı. Üç sene böylece devam etti.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) Hidayet’e adım adım yaklaşmakta iken, Muhammed (Aleyhis selam) a Allah-u Teâlâ tarafından Peygamberlik verilmişti.

Artık insanlar birer ikişer Müslüman olmakla şerefleniyor, İslâm’ın nuru âlemi aydınlatmaya başlıyordu. “İslâm’ın doğuş” haberi gün gittikçe çevrede yayılıyor, müşrikler ise engellemek için çareler arıyordu.

Nihayet bu haber Beni Ğıfâr kabilesinin yurduna da ulaştı. Mekke’den gelen biri Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) nin “Lailahe illallah” dediğini işitince,

-“Mekke’de bir zat var, senin söylediğin gibi “Lailahe illallah” diyor ve Peygamber olduğunu bildiriyor.” Dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“Hangi kabileden olduğunu sordu.”

Adam;

-“Kureyş’tendir.” Dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) bu haberi işitir işitmez kardeşi Üneys’i Mekke’ye gönderip bir haber getirmesini istedi.

Üneys, Mekke’ye gidip Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in mübarek cemali, sohbeti ve ihsanları ile şereflendi. Hayran kaldı. Sonra tekrar memleketine döndü.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş ile Navala sipi (Nusaybin)

Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anh)- 2

Üneys, Mekke’ye gidip Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in mübarek cemali, sohbeti ve ihsanları ile şereflendi. Hayran kaldı. Sonra tekrar memleketine döndü.

Kardeşi Ebû Zer hazretleri (r.a.);

-“Ne haber geirdin?” diye sorunca

Karedeşi Üneys;

-“Efendimiz, Vllahi öyle yüce bir zatı gördüm ki, hep hayrı, iyiliği emr edip, kötülüklerden sakındırıyor.”dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“Peki insanlar o’nun hakkında ne diyorlar?” dedi.

Zamanın meşhur şairlerinden olan kardeşi Üneys şöyle cevap verdi;

-“Şair, Kahin, Sihirbaz diyorlar. Fakat o’nun söyledikleri ne kahinlerin sözüne ne de Sihirbazların sözüne benzemiyor. O’nun söylediklerini şairlerin her çeşit şiirleriyle karşılaştırdım. Onlara hiç benzmiyor, hiç kimsenin sözüyle ölçülemez. Vallahı O zat hakkı bildiriyor, doğruyu söyliyor, O’na inanmayanlar yalancı ve sapıklık içindedirler.” Dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) kardeşinin getirdiği haber üzerine hemen Mekke’ye gitmeye ve Peygamberimiz (s.a.v.) i görüp Müslüman olmaya karar verdi. Eline bir deynek ve biraz da azık alarak büyük bir şevkle Mekke yoluna düştü.

Mekke’ye varınca halini kimseye anlatmadı.

Çünkü bu sırada müşrikler peygamberimiz (s.a.v.) e ve yeni Müslüman olanlara şiddetli düşmanlık yapıyorlar ve bu düşmanlıklarını safha safha ilerletiyorlardı. Bilhassa Müslüman olup da, kimsesiz ve garip olanlara işkence yapıyorlardı.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) de Mekke’de kimseyi tanımıyordu. Garip ve yabancı idi. Bu bakımdan kimseye bir şey sormadan Kâ’be’nin yanına varıp oturmuştu. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) i görmek için bir işaret arıyordu.

Akşam üstü bir sokak köşesine çekildi. Hazret-i Ali (r.a.) Ebû Zer (r.a.) i gördüi Garip olduğunu anlayarak alıp evine götürdü. Halinden bir şey sormadığı gibi Hazret-i Ebû Zer (r.a.) de sırrını açmadı.

Sabah olunca tekrar Kâ’be’ye gitti. Akşama kadar dolaştığı halde hiçbir ip ucu elde edemedi. Eski oturduğu köşeye gelip oturdu.

Hazret-i Ali (r.a.), o gece yine oradan geçerken, Ebû Zer (r.a.) i görünce;

-“Bu biçare hâlâ evini öğrenememiş.” Diyerek tekrar evine götürdü.

O gece de orada kaldı.

Ebû Zer (r.a.) Sabahlayın yine Beytullah’a gitti, sonra oturduğu köşeye çekildi. Hazret-i Ali (r.a.) tekrar evine da’vet edip götürdü.

Nereden ve ne için geldiğini sordu.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Beyaz suyun doğduğu yer (Navala sipi) Nusaybin

Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anh)- 3

Ebû Zer (r.a.) Sabahlayın yine Beytullah’a gitti, sonra oturduğu köşeye çekildi. Hazret-i Ali (r.a.) tekrar evine da’vet edip götürdü.

Nereden ve ne için geldiğini sordu.

Ebû Zer Hazretleri (r.a.);

-“Eğer bana doğru bilgi vereceğine kati söz verirsen söylerim.” Dedi.

Hazret-i Ali (r.a.);

-“Söyle halini kimseye açmam.” Deyince

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“İşittim ki, burada bir Peygamber çıkmış, onunla görüşmek ve o’na kavuşmak için buraya geldim.” Dedi.

Hazret-i Ali (r.a.);

-“Sen doğruyu buldun. Akıllılık ettin. Şimdi ben o Zatın yanına gidiyorum. Beni takip et, benim girdiğim eve sen de peşimden gir.” Dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) Hazreti Ali (r.a.) yi takip edip, onunla birlikte Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve seilem) in mübarek yüzünü görmekle şereflendi.

Ve Hemen;

-“Esselâmü aleyküm”

Diyerek selâm verdi.

Bu selâm İslâm’da verilen ilk Selâm ve Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) de ilk selamlayan kimse oldu.

Peygambr Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve seliem) selamına cevap verip;

-“Allah’ın rahmeti üzrine olsun.” Buyurdu.

Sonra Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Sen Kimsin?” diye sorunca

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“Ben Ğifâr kabilesindenim.” Dedi.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve seliem);

-“Ne zamandan beri buradasın?” buyurdu.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“Üç gün Üç gece’den beri buradayım.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Ava Sipi (Beyaz su başı)

Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anh)- 4

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“Üç gün Üç gece’den beri buradayım.” Dedi.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Seni kim doyurdu?” buyurunca.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“Zem zem’den başka bir yiyecek içecek bulamadım. Zem zem’i içtikçe hiç açlık ve susuzluk duymadım” dedi.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Zem zem mübarektir. Aç olanı doyurur.” Buyurdu.

Bundan sonra Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve seliem) e;

-“Bana İslâm’i bildir.” Dedi.

Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve seliem) O’na Kelime-i Şehadet’i okudu o da söyleyip, Müslüman oldu.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) İLK MÜSLÜMAN OLANLARIN BEŞİNCİSİDİR.

Ebû Zer Ğıfâri hazretleri (r.a.) Müslüman olduktan sonra Kâ’be yanına gidip, Yüksek sesle;

-“Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah.” dedi.

Bunu işiten müşrikler hemen üzerine hücum ettiler. Taş sopa ve kemik parçaları vurarak öyle dövdüler ki, kanlar içinde kaldı.

Bu hali gören Hazret-i Abbas (r.a.);

-“Bırakın bu adamı öldüreceksiniz! O sizin ticaret kervanınızın geçtiği yol üzerinde oturan bir kabiledendir. Bir daha oradan nasıl geçeceksiniz.” Dedi.

Ebû Zer hazretleri (r.a.) ni müşriklerin elinden kurtardı.

Müslüman olmakla şereflenmenin verdiği şevkle öylesine seviniyor ve coşuyordu ki, ertesi gün gene Kâ’be’nin yanında Kelime-i Şehadet’i yüksek sesle BAĞIRA BAĞIRA söyledi.

Bu sefer de üzerine hücum eden müşrikler yere yıklıncaya kadar dövdüler. Yine Hazret-i Abbas (r.a.) yetişip, ellerinden kurtardı.

Ebû Zer Ğıfâri Hazretleri (r.a.) ne Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve seliem) kendi memleketine dönmesini ve orada İSLAMİYET’İ YAYMASINI emir buyurdu.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bore Beşire Mecido (Girnavas mevki-i) Nusaybin

Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anh)- 5

Ebû Zer Ğıfâri Hazretleri (r.a.) ne Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve seliem) kendi memleketine dönmesini ve orada İSLAMİYET’İ YAYMASINI emir buyurdu.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) bu emir üzerine kandi kabilesi arasına dönüp onlara İslamiyet’i anlatmaya başladı.

Hicret’e kadar bu hizmete devam etti.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) bir gün kabilesine Allah’ı bir olduğunu, Muhammed aleyhis selam’ın O’nun Resulu olduğunu ve bildirdiklerinin hak olduğunu anlattı.

Sonra da tapmakta oldukları putların bâtıl boş ve manasız olduğunu söylemişti.

Kendisini dinleyen kalabalıktan bir kısmı;

-“Olamaz.” Diye bağırşmağa başladılar.

Bu sırada kabilenin Reisi ‘Haffaf’ bağıranları susturdu ve;

-“Durun dinleyelim bakalım ne anlatacak.” Dedi.

Bunun üzerine Ebû Zer hazretleri (r.a.) şöyle devam etti;

-“Ben Müslüman olmadan önce bir gün ‘Nuhem’ putunun yanına gidip, önüne süt koymuştum. Bir de baktım ki, bir köpek yaklaşıp, sütü içiverdi. Sonra da putun üzerine pisledi. Görüyorsunuz ki, put köpeğin üzerini kirletmesine mani olacak gücte bile olmayan bir taş! İşe sizin taptığınız şey!” dedi.

Sözlerine şöyle devam etti;

-“KÖPEĞİN BİLE HAKARET ETTİĞİ PUTA TAPMAK HOŞUNUZA GİDİYORSA buna çok şaşılır. İşte taptığınız budur.” Dedi.

Herkes başını eğmiş duruyordu.

İçlerinden biri;

-“Peki senin Bahsettiğin Peygamber (s.a.v.) neyi bildiriyor. O’nun doğru olduğunu nasıl anladın.” Dedi.

Bunun üzerine Ebû Zer (r.a.) yüksek sesle kalabalığa şöyle hitap etti;

-“O Allah’ın bir olduğunu, O’ndan başka İlah olmadığını, her şeyi yaratan ve her şeyin Mâlik’i, Sahibi olduğunu bildiriyor… İnsanları Allah’a imân etmeğe çağırıyor.. İyiliğe, güzel ahlaka ve yardımlaşaya davet ediyor. Kız çocuklarını diri diri gömmenin ve yaptığınız diğer her türlü kötülüğün, haksızlığın, zulmün, çirkinliğini ve bunlardan sakınmayı bildiriyor.” Dedi.

Ebû Zer Ğıfâri hazretleri (r.a.) İslamiyet’i uzun uzun açıkladı.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i Aşke keşe (Baverne yolu)

Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anh)- 6

Ebû Zer Ğıfâri hazretleri (r.a.) İslamiyet’i uzun uzun açıkladı. Kabilesinin içinde bulunduğu sapıklığı bir bir sayıp, bunların zararlarını ve çirkinliklerini gayet açık bir şekilde anlattı.

O’nu dinleyenler arasında başta kabile Reisi Haffaf, kendi Kardeşi Üneys olmak üzere çoğu Müslüman oldu. Diğerleri ise daha sonra Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) i görerek Müslümanlığı kabul ettiler.

Ebû Zer Ğıfâri Hazretleri (r.a.) bu hizmetleri yaptığı sırada İSLÂMİYET Mekke’de ve civarında oldukça yayılmıştı.

Müşriklerin zulmü de o derece artmış, İslâm uğrunda kanlar dökülmüş, ilk şehidler verilmişti.

İki defa Habeşistan’a, daha sonra da Medine-i Münevvere’ye hicret yapıldı. Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) Medine’ye hicret etti.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) hicretten sonra Eshab-i Kiram (r.anhüm) arasında kurduğu kardeşlikte Ebû Zer Hazretleri (r.a.) ni Münzir bin Amr hazretleri (r.a.) ile kardeş yaptı. Daha sonra İslâm’ı anlatması için tekrar kabilesi arasına gönderildi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) hicretten sonra da kabilesi arasında islam’i yayma hizmetinde bulunduğu için Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında bulunamadı. Daha sonra O da Medine’ye gitti.

Ebû Zer Ğıfari (r.a.) Hendek savaşından sonra Medine’ye yerleşti. Bundan sonra Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Selem) in yanından ayrılmadı.

Önce Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın hizmetini görür sonra da mescide gider başka bir işle meşgül olmazdı. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in evinden bir fert gibi oldu. Her haraketinde ve her işinde Resulullah (s.a.v.) a tâbi oldu.

Bütün zamanını dini öğrenmeye ayırdı. İlim öğrenmek hususunda büyük gayret sahibi idi. Her şeyi Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e sorardı.

İman, İhsan, emir ve nehiy hususunda, Kadir gecesi ve daha birçok hususların esrarını, izahını, namaza dair ince hususları ve ince şeyleri Resulullah (s.a.v.) a bizzat sorarak öğrenmiştir.

Resul-i Ekram Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) de Ebû Zer Ğıfari (r.a.) yi çok sever ona hususi iltifat buyururdu. Çok zaman gece geç vakta kadar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın huzurunda kalırdı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in mahremi, sır dostu idi. Onunla mahrem meseleleri konuşurdu.

Ebû Zer (r.a.) ayrıca Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in ELİNİ ÖPMEK SEADETİNE KAVUŞMUŞTUR.

Kendisi şöyle anlatmışır;

-“Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile ne zaman karşılaşsak müsafeha ederdik. Hatta birgün beni aramış ben yoktum. Aradığını duyunca hemen huzuruna gittim. Çok neşeli oturuyor idi. Kucaklaştık.”

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu