‘Eshab-i kiram’ olarak etiketlenmiş yazılar

Revda-i Mutahhara (Sallallahu aleyhi ve Sellem)

Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu)- 4

Bu sözleşmeden sonra, Medine’ye dönen Hazret-i Es’ad ve arkadaşları (r.anhüm), kabilelerine hemen İslamiyet’i anlatarak, onu yaymak ile meşgül oldular.

Bu sırada Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mir’aca götürülüp, Cenneti ve Cehennemi gördü. Allah-u Teâlâ ile vasıtasız olarak, anlaşılmaz bir şekilde konuştu. BEŞ VAKİT NAMAZ emrolundu.

İslamiyet Arabistan’da yayılmaya devam ederken, Medine’de bu iş çok daha süratli yürüyordu.

Öyle ki;

Daha önce Birbirlerine DÜŞMAN olan Evs ve Hazrec kabileleri BARIŞMIŞ, İslamiyeti daha iyi öğrenebilmek için, Resullullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve SEllem) den bir MUALLİM, hoca istemişlerdi.

Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de, onlara Kur’an-i Kerim’i ve İslamiyet’i öğretmek için Mekke’deki Eshabından Hazret-i Mus’ab bin Umeyr (r.a.) i gönderdi.

Mus’ab bin Umeyr (r.a.), Medine’de Hazret-i Es’âd (r.a.) in evinde kaldı. Onunla birlikte ev ev dolaşarak herkese İslamiyet’i duyurdular. Resulullah (s.a.v.) ın sevgisini ve O’nu, bütün düşmanlardan korumak için canla başla çalışacaklarına söz vermelerini anlattılar.

Onları Resulullah (s.a.v.) ile yapılacak biat’a hazırladılar. Onların bu gayretleri bereketiyle medine’de Evs ve Hazrec kabilesi içinde Beni Ümeyye bin Zeyd’in evinden başka, İSLAMİYET NURU İLE AYDINLANMAYAN, Müslüman olmayan kimse kalmamıştı.

Bu sırada Hazret-i Es’âd bin Zürâre (r.a.) nin teyzesi oğlı olan Sa’d bin Muaz (r.a.) ın hizmeti de çok büyük olmuştu. O’nun Müslüman olduğu gün, kendi kavminden MÜSLÜMAN OLMAYAN kimse kalmamıştı.

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) e, Peygamberlik vazifesi verileli 13 SENE OLMUŞTU. Mekkeli müşriklerin, Müslümanlara zülmü had safhaya varmış, dayanılmaz bir hal almıştı.

Medine’de ise, Esâd bin Zürâre (r.a.) ile Mus’ab bin Umeyr (r.a.) in hzimetleri sayesinde Evs ve Hazrec kabileleri Müslümanlara kucak açacak, onları bağrına basıp uğrunda her fedakarlığı yapacak aşk ve şevkin içindeydiler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in bir an önce Medine’ye teşriflerini arzuluyorlar, O’nun uğrunda mallarını ve canlarını esirgemiyeceklerine söz veriyorlardı.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Ravda-i Mutahhara (Sallallahu aleyhi ve Sellem)

Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu)- 5

Hac mevsimi gelmişti.

Hazret-i Mus’ab bin Umeyr (r.a.) ile beraber, medine’li 73 erkek ve 2 kadın Müslüman, Mekke’ye geldiler.

Hac’dan sonra hepsi YİNE AKABE’DE Peygamberimiz (s.a.v.) ile buluştular. Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.) ve 12 temsilci, kabileleri adına Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in Medine’ye HİCRET etmelerini rica ettiler.

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara, Kur’an-i Kerim’den bazı ayet-i kerimeleri okuduktan sonra, kendi canlarını, çoluk ve çocuklarınınasıl koruyup gözetirlerse, O’nu da öyle koruyacakalarını temin etmek üzere onlardan KESİN SÖZ istedi.

Evs ve Hazrec kabilelerin bütün temsilcileri biraz düşünüp taşındıktan sonra,

-“Senin uğrunda canımızı malımızı harcarsak, bize ne var?” dediler.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de cevabında;

-“Allah-u Teâlâ’nın razı olması ve cennet var!” buyurdu.

Bunlardan her biri kavminin temsilcileri, vekilleri olarak bu hususta söz verdiler.

İlk önce Es’ad bin Zürâre (r.a.);

-“Ben Allah’a ve O’nun Resulüne verdiğim sözü yerine getirmek, canımla ve malımla O’na yardım hususunda ki, sözümü işlerimle gerçekleştirmek üzere BİAT ediyorum.” Deyip elini uzattı ve müsfaha yaptı.

Arkasından her biri bu şekilde biat’ı tamamlayıp,

-“Allah-u Teâlâ’nın ve Resulü (s.a.v) nün davetini kabul ettik, dinledik ve boyun eydik.” Diyerek hoşnutlarını ve teslimiyetlerini ifade ettiler.

Böylece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın uğrunda canlarını ve mallarını çekinmeden ortaya koydular.

Kadınlar ile biat, sadece söz ile yapılmıştı.

Bu İKİNCİ AKABE BİAT’INDAN sonra, Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke’li Müslümanların Medine’ye HİCRET etmelerine izin verdi.

İlk hicret eden, Peygamberimiz (s.a.v.) in süt kardeşi Hazret-i Ebû Seleme (r.a.) bin Abddül-Esed (r.a.) olmuştu. Arkasından bir çok Müslüman gitti.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Nebevi Ravda-i Mutahhara(Sallallahu aleyhi ve Sellem)

Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu)- 6

Daha sonra Allah-u Teâlâ’nin izni ile, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Medine’ye HİCRET buyurdular.

Hicret’ten sonra Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hazret-i Zeyd bin Halid Ebû Eyyûbel Ensari (r.a.) nin evine yerleşmekle beraber, Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.) nin evinde de kalmak suretiyle onun hatırını gözetir, hanesini bereketlendirirdi.

Çünkü O, Ensar (r.amhüm) ın en büyüğü ve MEDİNELİ’LERİN EN ÖNCE MÜSLÜMAN OLANIYDI.

İslamiyet, Medine’ye O’nun evinde yayılmıştı. İslamiyet’i öğretmek için Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından Mekke’ye gönderilen Hazret-i Mus’ab bin Umeyr (r.a.), O’nun evinde kalmıştı.

Hicret’te Peygamberimiz (s.a.v.) in bindiği deveni, Medine’ye varınca ilk çöktüğü arsa, Es’ad bin Zürâre (r.a.) nin yanında yetişip büyüyen Neccar oğullarından Sehl ve Süheyl (r.anhüm) adında iki yetime aitti.

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem), mescid yapmak için bu arsayı satın almak istedikleri zaman, iki kardeş satmayacaklarını ancak Resulullah (s.a.v.) a HEDİYE etmek istediklerini söylediler.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arsa sahiplerinin yetim oldukları için ücretini ödemeden almak istemedi. O arsayı on mıskal (48 gram) altına satın aldı. Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) e emir buyurup, arazının parasını verdirdi.

Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.) de, bu iki yetime, Ben-i Beyâda tarafından kendilerine bir arazi vererek geçimlerini sağlamayı temin etti.

Medine’de Mescid-i Nebevi’nin inşaatına devam edilirken hicret’ten dokuz ay sonra Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.) hastalandı. O bugün için de tehlikeli olan menenjit hastalığına yakalanmıştı.

O devirde böyle hastalıklar ateş ile dağlanırdı. Bu tedavi şekli aynen uygulanmasına rağmen hastalığı iyilşemedi.

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisini ziyaret ederek sıhhat ve afiyetleri için duâ etti. Hastalığı çok şiddetliydi. Hayatının son anlarını yaşıyordu. Tedavi için her çareye başvurulmuştu. Kısa bir müddet içinde vefat etti.

Böylece Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.), Resulullah (s.a.v.) in Medine’ye hicretinden sonra İLK VEFAT EDEN SAHABİSİ OLDU.

Ensar (r.anhüm) in sözüne göre Baki kabristanına, İLK OLARAK O DEFNEDİLDİ. Muhacirler ise Hazret-i Osman bin Maz’un (r.a.) un defnedildiğini söyliyorlar.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Medine-i Munavvara Baki’ mezarlığı

Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu)- 7

Es’ad bin Zürâre (r.a.) Bedir harbine katılmadan vefat etmişti. Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O’nun ölümüne çok üzüldüler.

Medineli Yahudiler, O’nun ölümünden sonra Resulullah (s.a.v.) in peygamberliği aleyhinde dedi-kodu yapmaya başlayarak;

-“Muhammed (s.a.v.) in bir kudreti olsaydı, arkadaşını iyi ederdi.” Dediler.

Bu suretle, müminleri, O’ndan soğutmak ve yeni dine girecek olanları, O’na yaklaştırmamak istiyorlardı.

Yahudiler düşmanlıklarını açıkça ortaya koyuyorlar, insanları şüpheye düşürmek istiyorlardı.

Resul-i Ekrem Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de, onların bu hallerini çok iyi bildiklerinden;

-“Yahudiler, neden arkadaşını kurtaramadı? Diyecekler. BEN İSE, ARKADAŞIMIN BU HALİ İÇİN BİR MENFAAT VEYA ZARAR vermeye mâlik değilim.” Buyurdu.

Halbuki O’nun Peygamberliği, insanları cahillikten, küfür ve sapıklık yollarından kurtarıp İMAN AYDINLIĞINA ÇIKARTMAKTI. Onun vazifesi, Allah-u Teâlâ’nın razı olduğu doğru yola davet işinden ibaretti.

Es’ad bin Zürâre (r.a.) İkinci Akabe biatından sonra, Hazrec kabilesinin Necran oğullarına nakib (temsilci) tayın edilmişti. Vefatından sonra,

Neccar oğullarından bir gurup Resulullah (s.a.v.) a gelerek;

-“Bizim nakibimiz öldü. Bize bir nakib tayın ediniz!” dediler.

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de, onlara yeni nakib tayin etmeyerek;

-“Sizler, benim dayımlarımsınız. Ben de sizin nakidinizim!” buyurdu.

Böylece, onları sevindirmiş oldu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın Neccar oğullarına böyle iltifat etmesi, onlar için BÜYÜK ŞEREF oldu.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Cuma (Medine-i Munavvara)

Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu)- 8

İkinci Akabe biatından dönen Medineli Müslümanlar, kendilerine Kur’an-ı Kerim’i öğretmek için gönderilen Hazret-i Mus’ab bin Umeyr (r.a.) ile birlikte akrabalarına, arkadaşlarına ve evindekilere islamiyet’i anlatmaya başladılar.

Birkaç gün içinde 30 kişi Müslüaman oldu. Böylece Medine’de Müslümanların sayısı 40’a ulaşmıştı.

Bir gün, bu Müslümanların hepsi, Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.) nin evinde toplandıklarında;

-“Yahudiler ve Hiristiyanlar, kendilerine haftada birer gün seçerek, o gün aliş-verişi bırakıp, inançlarına göre ibadet ediyorlar. Şimdi, bize de uygun olanı, haftanın yedi gününden birini seçerek, o günü taât ve ibadet için ayırmaktır!” dediler.

Bu fikri, başta, reisleri Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.) olmak üzere hepsi uygun buldular.

Derhal Cuma gününü bu işe ayırdılar. Cuma’ya, o güne kadar ‘Arube’ günü deniliyordu. Müminlerin toplanıp ibadet etme günü manasına ‘Cuma’ dendi.

Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in Medine’ye hicretinden evvel, Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.), Medine’deki 40 kadar Müslümanı toplayarak, bir Cuma günü “Nakiül-Hadamat’taki Beyâde’ya” götürmüş ve orada onlara Cuma namazını kıldırmıştır.

Bu surette Peyhgamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in;

-“Kim, güzel bir sünneti ihya ederse, hem onun sevabına, hem de kıyamette kadar o sünnetle amel edenlerin kazanacakları sevaba nail olurlar.” Hadis-i Şerifinin muhatabı olmuştur.

İslamiyet’te İLK DEFA KILINAN CUMA NAMAZI, işte bu yerde kılınan Cuma namazıdır.

AÇIKLAMA:

Naklolunur ki;

(”-Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) Mus’ab Bin Umeyr (r.a) i Medineye emir olarak gönderdiğinde Cuma namazının Es’ad Bin Zürare (r.a) nın imamlığında kılınmasını emir etmiş ve Nekil-hadamat köyünde ilk cuma namazını kılınmıştır”)  Kaynak: (Nihayetül Muhtaç) Haşiyetü Ebuddiye Nureddin Ali Bin Ali Eşşibramlesi- “Cilt:2 Sayfa:285″

Medineli Müslümanların bu hayırlı maksatları, Cenab-ı Hakk’ın rızasına uygun olduğundan bilahere devamlı olarak Cuma namazı kılınması emredilmiştir.

Eshab-i Kiram (r.anhüm) den Hazret-i Abdurrahman bin Ka’b bin mâlik (r.a.) de bu hadiseyi şöyle anlatır;

-“Babam, Hazret-i Ka’bın gözleri az görmeye başlamıştı. O yola çıktıkça ben O’nun elinden tutar, istediği yere götürüyordum. Babamı Cuma namazına götürdüğüm zamanlarda, ezan’ın sesini duyar duymaz, hemen Hazret-i Es’ad bin Zürâre (r.a.) yı hatırlar, O’nun mağfiretini ister, O’na hayır dua ederdi.”

Bir gün babama sordum;

-“Babacığım! Cuma ezanını duydukça, daima Es’ad bin Zürâre (r.a.) yi hatırlayarak, O’na mağfiret diliyorsun, O’na duâ ediyorsun. Bunun sebebi nedir?”

Babam şu cevabı verdi;

-“Oğlum! Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in Medine’ye teşrifinden evvel, bize İLK CUMA NAMAZINI kıldıran O idi.”

Tekrar sordum;

-“Ey Babacığım O zamanlar kaç kışıydiniz?”

Babam bana;

-“Kırk kişiydik.” Diye cevap vermişti.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Es’ad bin Zürare (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

19 Yüzyıl sonlarında Mescdi-i Harem ve çevresinden görünüş

Habbab bin Eret (Radiyallah-u anhu);

İslam ile İLK ŞEREFLENEN SAHABİLERDEN. İsmi Habbab, künyesi Ebû Abdilla’dır. M.586 senesinde Mekke’de doğdu. 37 (M. 657) de de Kûfe şehrinde vefat etti.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Zeyd bin Erkam (r.a.) ın evinde iken, burada MÜSLÜMAN oldu. İLK MÜSLÜMAN olan erkeklerin ALTINCISI idi.

İslam’ın ilk günlerinde, müşriklerin kin ve intikamla baktığı bir zamanda Müslüman olmak, üstelik, Müslüman’lığını izhar etmek (açıklamak) kolay iş değildi. Böyle bir cesaret göstermek bir bakıma can, mal, namus, kısaca her şeyini göze almak demekti.

Hazret-i Habbab (r.a.), cahiliye devrinde köle olarak satılmıştı. Daha sonra Ümm-i Enmârül-Huzâı adında müşrik bir kadının azadlısı oldu. Köle olduğu için kimse kıymet vermiyordu.

Kureyşli müşrikler O’nun İslam’a girdiğini duyunca O’na işkence ve eziyet etmeğe başladılar. Zalim müşrik, kadın Ümm-i Enmâr, Hazret-i Habbab (r.a.) ın Müslüman olduğunu öğrenmiş şaşkına dönmüştü. ONA GÖRE OLACAK BİR ŞEY DEĞİLDİ.

Şirk ve küfür kirleriyle, kalbi simsiyah olmuş, basireti körelmiş bu zavallı, Hazret-i Habbab (r.a.) ın kalbindeki iman nurunu nereden görebilecekti. Gözleri bakıyor, ama hakikati göremiyordu.

Hazret-i Habbab (r.a.) iyice bağlanmış, demirle başı dağlanıyordu. Dışta beden yakılıyor, içte iman ateşi alev alev kabarıyordu. Fakat onların içerde, gönülde, kalbde olup, bitenlerden hiç haberleri yoktu.

Aslında müşrikler, vazgeçireceğiz diye uğraşırlarken, devamlı teşvik ediyorlardı. Sanki Habbab (r.a.) ın vucudu işkence altında olmasına rağmen, onda ufak bir çekinme, ızdırap görülmüyordu.

Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın huzuruna çıktı. Ümm-i Enmâr müşrikinin zulmünü ve başının dağlandığını arz edip, sırtındaki yaraları gösterince,

Peugamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem);

-“Ya Rabbi! Habbab’a yardım et.” Diye duâ etti.

Bunun üzerine Ümm-i Enmâr, şiddetli bir baş ağrısına yakalandı. BAŞ AĞRISINDAN İNLEYİP, DURDU. Neticede, bu ağrıdan kurtulması için başının ateşle dağlanması gerektiği kendisine tavsiye edildi.

Zalimin zulmü elbette hesapsız ve cezasız kalmayacaktı. Bu sefer Hazret-i Habbab (r.a.), onun isteği üzerine Ümm-i Enmâr’ın başını dağlıyordu.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Habbab bin Eret (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Harem

Habbab bin Eret (Radiyallah-u anhu)- 2

İslam’ın başlangıç günlerinde, müşrikler, Habbab bin Eret (r.a.) in durumuna pek aldırış etmiyorlardı. Fakat her geçen gün kalbinde İman meşalesi yanan, iman devlet ve nimetine kavuşanların sayısı kabarıyordu.

Müşrikler, ister istemez bu işi ciddiye almak zorunda kalmışlardı. Habbab (r.a.) a daha fazla işkence etmeye başladılar. Onu vurdular, dövdüler, yaraladılar. İşkence üstüne işkence yaptılar.

Şefkat ve merhametten yoksun müşrikler, bir gün, habbab (r.a.) ın gözü önünde büyük bir ateş yaktılar. Ateşin üzerine yatırıp, ayaklarıyla üstüne basmışlardı. Bu yüzden habbab bin eret (r.a.) in sırtında ateş yanıkları açıkça belli idi.

Bütün bunlara rağmen hazret-i Habbab (r.a.) imandan, allahü Teala’nın ve Resulünün sevgisinden zerre miktarı taviz vermedi. Her an onların sevgisiyle yaşadı.

Fakat eziyet ve işkencelerden sonra haddine varmıştı. Bütün bu acılarını, canından çok sevdiği Resül-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) e arz edip,

-“Ya Resulüllah, çektiğimiz işkencelerden kurtulmamız için, duâ buyurur musunuz?” dedi.

Bunun üzerine Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular;

-“Sizden önceki ümmetler içinde öyle vardı ki, demir tarakla derileri, etleri soyulup, kazınırdı da, bu işkence yine onları dininden döndüremezdi. Testere ile tepsinden ikiye bölünürdü de, yine işkece onları dininden çeviremezdi. Allah-ü Teala elbette bu işi (islamiyeti) tamamlayacaktır. Bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki, hayvanlarına binip, sa’na’dan hadramut’e kadar tek başına giden bir kimse, Allah-ü Teâlâ’dan başkasından kormayacak, koyunları hakkında da kurt saldımasından başka hiçbir endişe duymayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.”

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sırtını okşadı ve duâ buyurdular. Resulullah (s.a.v.) ın ruhlara gıda ve şifa olan bu latif (güzel) sözleri, Hazret-i Habbab (r.a.) daki acıları dindiriverdi.

Hazret-i Habbab (r.a.) ın, azgın müşriklerden As bin Vâil’den epeyce alacağı vardı. O’nu istemek için yanına gitti.

As bin Vâil, Hazret-i Habbab (r.a.) a;

-“Muhammed (s.a.v.) i inkar etmedikçe sana alacağını vermem.” Dedi.

Hazret-i Habbab (r.a.);

-“Vallahi ben ölünceye, öldükten sonra kabrimden kalkınca da asla Peygamberim’i red ve inkar edemem. Her şeyden vazgeçerim, yine bu inkarı yapamam.” Cevabını verdi.

Bunun üzerine As bin Vâil;

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Habbab bin Eret (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kâ’be-i Mukerrema (İsmail Alayhis-selam hicresi)

Habbab bin Eret (Radiyallah-u anhu)- 3

Bunun üzerine As bin Vâil;

-“Öldükten sonra dirilecek miyiz? Öyle bir şey varsa, o zaman malım da, evladım da olacak. Borcumu, sana o gün öderim.” Dedi.

As bin Vâil’in bu sözleri üzerine Allah-u Teâlâ Kur’an-i Kerim’de Meryem suresinin 77., 78., 79. Ayet-i kerimelerinde şöyle dile getirmiştir;

(-“Şimdi şu ayetlerimizi inkar eden ve Elbette bana mal ve evlad verilecektir” diyen adamı (As bin Vâil’i) gördün mü?”)
(-“O, gayba muttali mi olmuş, yoksa Rahman’ın huzurunda bir söz mü almış?”)
(-“Hayır, öyle değil, biz onun dediğini yazacağız ve azabını da çoğaltıkça çoğaltacağız.”)

Hazret-i Habbab ( r.a.) her türlü tehlikeye rağmen Müslümanlığını açığa vurmaktan çekinmediği gibi, Kur’an-i Kerim’i Müslümanlara öğretip, okutmak için de bütün gücünü sarfetmiştir.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yeni Müslümanlara Kur’an-i Kerim’i öğretme vazifesini O’na vermişti.

Tâha suresinin nazil olduğu sıralarda idi.

Hazret-i Ömer (r.a.) in kızkardeşi Fatima (r.anha) ile kocası Said (r.a.) bunu yazdırıp, Habbab bin Eret (r.a.) i evlerine getirmişler, okuyorlardı.

Fakat bu sırada dışarıda başka bir şey oluyordu.

Ömer bin Hattab (r.a.), henüz Müslüman olmamıştı. Müslümanlar gün geçtikçe kuvvetleniyordu. Hele Hazret-i Hamza (r.a.) nın Müslüman olması Kureyş’in ileri gelenlerini ÇİLEDEN ÇIKARMIŞTI.

Ebû Cehil, bu işin önüne geçmek için, Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in öldürülmesinden başka çare olmadığını görüşünü ortaya atmıştı.

Ömer bin Hattab (r.a.) kılıcını çekmiş yola düşmüştü.

Yolda kızkardeşi ile kocasının Müslüman olduğu haberini alınca, onların evine uğradı. Burada KALBİNDE İMAN GÜNEŞİ PARLADI.

Ömer bin Hattab (r.a.) gelince, Habbab (r.a.) gizlenmişti.

Ömer bin Hattab (r.a.) dan,kalbinde iman nuru’nun parladığını gösteren sözler duyunca, Habbab (r.a.) gizlendiği yerden çıktı.

Tekbir getirdikten sonra;

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Habbab bin Eret (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kâ’be-i Şerif

Habbab bin Eret (Radiyallah-u anhu)- 4

Tekbir getirdikten sonra;

-“Müjde ya Ömer! Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Allah-u Teâlâ’ya duâ ederek; -“Ya Rabbi! Bu dini, Ebû Cehil ile yahud Ömer ile kuvvetlendir.” Buyurdu.

-“İşte bu devlet, bu seadet, sana nasıb oldu.” Dedi.

Bilahere Ömer bin Hattab (r.a.), Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in huzurlarına giderek KELİME-İ ŞEHADET getirmiştir.

Hazret-i Ömer (r.a.) daima Hazret-i Habbab (r.a.) a sevgi ve hürmet göstermiş, hatta halifeliği sırasında birgün O’NU KENDİ YERİNE OTURTMUŞTUR.

Hazret-i Habbab (r.a), Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in bütün gazâlarına iştirak etti. Küçük seriyyelerden bazılarında da bulunmuştur.

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) devrinde, yalancı Peygamberlerle yapılan muharebelerle ve Süriye taraflarında yapılan seferlere de katılmıştır.

Hazret-i Ömer (r.a.) zamanında, İran savaşlarında kahramanca savaşmıştır. Hazret-i Ömer (r.a.) zaman zaman yaptığı konuşmalarda Hazret-i Habbab bin Eret (r.a.) ten bahseder, O’nun İslam’ın ilk yıllarında çeştiği eziyet ve sıkıntıları ibret ile anlatırdı.

Habbab bin Eret (r.a.) Hazret-i Osman zamanında da muharebelere katılmış, cihad’den geri kalmamıştır. Hazret-i Habbab (r.a.) İslâm’dan önce çok fakir idi. Müslüman olduktan sonra, ganimetlerle oldukça zengin oldu. Maddi durumu gayet iyi hâle geldi.

Habbab bin Eret (r.a.) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)a yatsı namazı hakkında sormuştu.

Anlatılanı unutmuş ertesi gün tekrar sormuştu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlardı;

-“Bu namaz, ümit ve korku namazıdır. Bu namaz’da Allah-u Teâlâ’dan üç şey istenirse, hiç olmazsa ikisi KABUL EDİLİR.”

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki;

-“Bir fitne olacak, onda kişinin bedeni öldüğü gibi kalbi de ölecek. Kişi, mümin olarak akşamlayıp, kafir olarak sabahlar. Ve kafir olarak sabahlayıp, mümin olarak akşamlar.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Habbab bin Eret (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bedir savaşının yapıldığı yer (Bedir kuyusu)

Hatib bin Ebi Beltea (Radiyallah-u anhu);

Eshab-i Kiram’ın Muhacirlerinden ve Bedir harbine katılanlardan. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın Mısır kralı Mukavkıs’a gönderdiği, elçisidir.

Nesebi; (silsilesi);

Hatib bin ebi Beltea bin Âmir bin Seleme bin Sa’b bin Sehl el-Lahmi’dir. Ayrica Âmr adı ile de bilinmektedir.

Künyesi; Ebû Muhammed veya Abû Abdullah’tır. Kendisinin Yemen’de Kahtani kabilesine veya Necm bin Adiyy kabilesine mensup olduğu zikredilmektedir.

Babası, Ebû Beltea’dır. Doğumu hakkında kesin bir tarih bildirilmemiştir. 30 (M. 650) senesinde Medine-i Münevvere’de vefat etmiştir.

Hazret-i Hatib (r.a.) genç yaşında Yemen’den Mekke-i Mükerrem’ye gelmiştir.

Ubeydullah bin Hamid bin Zübeyr bin Haris bin Esed’in azaldı kölesi olduğu da kaynak eserlerde zikredilmiştir. Annesinin adı bilinmemektedir.

Mekke’ye yerleşen Hazret-i Hatib (r.a.), burada evlenmiş ve bir çok çocuğu olmuştur.

Hatib bin Ebi Beltea (r.a.) Müslüman olmadan önce, şairliği ile meşhurdur. İyi bir süvarı idi.

Hicretten önce Müslüman olmakla şereflenmiş olup, bunun kesin tarihi bilinmemektedir. Mekke’li Müslümanlarla birlikte, Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in hicretinden önce Medine’ye Hicret etmiştir.

Burada bir süre Ensar’dan Münzir bin Muhammed (r.a.) in evinde MİSAFİR KALMIŞTIR.

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Muhacirler ile Ensar arasında kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmek için Mühacirinden biri ile Ensardan birirni KARDEŞ yapmıştı. Bu din kardeşleri birbirnin her şeyine ortak olmuştu. Hatta mirasta bile.

Fakat Allah-u Teâlâ, ayet-i kerime ile ANCAK ANA VE BABADAN KARDEŞ OLANLARIN MİRASÇI OLACAĞINI BİLDİRDİ. Hazret-i Hatib (r.a.), Ensar’dan Halid bin Râhile (r.a.) ile kardeş yapılmıştı.

Hatib bin Ebi Beltea (r.a.) iman kuvveti ve Resulullah (s.a.v.) a olan sevgisi ve teslimiyeti tamdı. Bedir, Uhud, Hendek harblerinde ve Biat-i Rıdvan ve Hudeybiye’de bulundu.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hatib bin Ebi Beltea (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu