‘Eshab-i kiram’ olarak etiketlenmiş yazılar

Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 4

Necaşi, Mekke’li elçilere;

-“İnandıkları kimse kimdir.” Diye sordu.

Onlar da;

-“Muhammed’dir.” Dediler.

Necaşı bu ismi işitince, O’nun peygamber olduğunu anladı ve belli etmedi.

Gelenlere tekrar sordu;

-“O’nun dini ve mezhebi nedir ve neye davet eder?”

Amr;

-“O’nun mezhebi yoktur.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“MEZHEBİNİ VE DİNİNİ BİLMEDİĞİM BİR TOPLULUK Kİ, GELİP BANA SIĞINMIŞLARDIR. Ben onları nasıl teslim ederim. Meclis kuralım. Onları da getirelim Sizlerle yüzleştirelim. Hepinizin de durumları belli olsun. ONLARIN DA DİNİNİ BİLEYİM.” Dedi.

Müslümalra Saraya davet ettiler. Müslümanlar önce kendi aralarında istişare ettiler (görüştüler) ve Habeş Hükümdarının hoşuna gidecek ve mizaclarına uygun olacak şekilde neler söyliyelim diye konuştular.

Hazret-i Ca’fer (r.a.);

-“Vallahi! Bizim bu husustaki bilgilerimiz, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in bize buyurduğundan ibarettir, deriz. Netice nereye varırsa razıyız.” Buyurdu.

Hepsi kabul ettiler ve sadece Hazret-i Ca’fer (r.a.) in konuşması için ittifak edip, Necaşi (r.a.) nin huzuruna geldiler.

Melik Necaşı (r.a.) de âlimleri topladı. Büyük bir divan kuruldu. Sonra muhacirleri getirdiler.

Müslümanlar geldiklerinde Selam verdiler ve secde etmediler.

Onlar;

-“Neden secde etmediniz.” Diye sorunca,

Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Biz ALLAH-U TEÂLÂ’DAN BAŞKASINA SECDE ETMEYİZ. Peygamberimiz Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), bizi, Allah’tan başkasına secde etmekten men’ edip;

-“Secde, yalnız Allah-u Teâlâ’ya mahsustur.” Buyurdu.” Dediler.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Gül

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 5

Necaşi (r.a.), Muhacirlere;

-“Ey Huzuruma getirlimiş olan topluluk bana söyleyiniz. Ülkeme ne için geldiniz? Haliniz nedir? Tüccar değilsiniz, bir isteğiniz de yok. Sizin şu ortaya çıkmış olan Peygamber’inızin hali nedir? Siz ne diye memleketiniz halkından bana gelenlerin selam verdiği gibi selâm vermiyorsunuz?” dedi.

Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Ey Hükümdar! Ben, önce, üç söz söyliyeceğim. Eğer doğru söyler isem beni tasdik edin, yalan söylersem yalanlayın. Her şeyden önce emret ki; Şu adamlardan yalnız biri konuşsun, diğerleri sussun!” dedi.

Amr bin Âs;

-“Ben konuşayım.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Ca’fer, önce sen konuş.” Dedi.

Ca’fer (r.a.);

-“Benim, üç sözüm var. Şu adama sorunuz. Biz yakalanıp efendilerimize iâde edilecek köleler miyiz?” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Amr! Onlar köle midirler?” diye sordu.

Amr;

-“Hayır! Onlar köle değil, hürdürler!” dedi.

Hazret-i Ca’fer (r.a.);

-“Acaba biz haksız yere bir kimsenin kanını mı döktük de, kanı dökülenlere iâde edileceğiz.” Dedi.

Necaşı (r.a.) Amr’a;

-“Bunlar, haksız yere birinin kanını mı döktüler!”

Amr;

-“Hayır, bir damla bile kan dökmediler.” Dedi.

Hazret-i Ca’fer (r.a.), Nacaşi’ye;

-“Başkasının mallarından haksız yere aldığımız, üzerinde ödemekle mükellef olduğumuz mallar mı vardır?” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Amr! Eğer, bunların ödeyecekleri pek çok altın bile olsa, borçlerı varsa, onu, ben ödeyeceğim! Söyleyin.” Dedi.

Amr;

-“Hayır, bir kırat (bir para birimi) bile yok!” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“O halde siz bunlardan ne istiyorsunuz?” diye sorunca,

Amr;

-“Onlar ile biz bir dinde ve bir işte idik. Onlar, bunları bıraktılar. Muhammed’e ve dinine uydular.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Gül

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 6

Amr;

-“Hayır, bir kırat (bir para birimi) bile yok!” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“O halde siz bunlardan ne istiyorsunuz?” diye sorunca,

Amr;

-“Onlar ile biz bir dinde ve bir işte idik. Onlar, bunları bıraktılar. Muhammed’e ve dinine uydular.” Dedi.

Necaşi (r.a.), Hazret-i Ca’fer (r.a.) e;

-“Siz bulunduğunuz dini bırakıp ne diye başkasına uydunuz? Kavminizin dininden ayrıldığınıza, ne benim dinimde ne de bunların dininde olmadığınıza göre, sizin edindiğiniz bu din hakkında bilgi veriniz?” diye sordu.

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Ey hükümdar! Biz cahil bir millet idik. Putlara tapardık. Ölmüş hayvan leşini yer, her türlü kötülüğü işlerdik. Akrabalarımızla münasebetlerimizi keser, komşularımıza kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zaif olanlarımızı ezerdi. Allah-u Teâlâ bize, kendimizden, doğruluğunu emin’liğini, iffet ve temizliğini, soyunun düzgünlüğünü bildiğimiz bir Peygamber göndrerinceye kadar, biz bu vaziyette idik. O peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) bizi, ALLAH-U TEÂLÂ’NIN VARLIĞINA, BİRLİĞİNE İNANMAYA, O’na ibadete bizim ve atalarımızın tapına geldiği taşları ve putları bırakmaya da’vet etti.”

Derin bir sessizlik oldu.

Cafer-i Tayyar (r.a.) sözlerine şöyle devam etti.

-“Doğru sözlü olmayı, emanete hiyanet etmemeyi, akrabalık haklarını gözetmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı bize emretti. Her türlü ahlaksızlıklardan, yalan söylemekten, yetimlerin malını yemekten, namuslu kadınlara dil uzatmaktan ve iftira etmekten bizi yasakladı. Allah-u Teâlâ’ya eş, ortak koşmaksızın ibadet etmeyi, Namaz kılmayı, Zekat vermeyi, Oruç tutmayı bize emretti. Biz de kabul ettik ve O’NA İMAN ETTİK. O’nun Allah’dan getirip bütün söylediklerine tâbi olduk. Allah-u Teâlâ’ya ibadet ettik. O’nun bize haram kıldığını haram, Helal kıldığını Helal olarak kabul ettik.”

Ca’fer-i Tayyar (r.a.) sözlerine yine şöyle devam etti.

-“Bu yüzden kavmimiz, bize düşman olup, bize zulüm ettiler. Bizi dinimizden döndürüp, Allah’a ibadetten vaz geçirip putlara taptırmak için türlü işkencelere ve mihnetlere uğrattılar. Bizi perişan ettiler. Bizi yeniden putlara taptırmak için zulmettiler. Bizi sıkıştırdıkça sıkıştırdılar. Bizimle, dinimizin arasına girdiler ve bizi dinimizden ayırmak istediler. Biz de yurdumuzu yuvamızı bırakarak senin ülkene sığındık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene, komşuluğuna can attık. Senin yanında zulme haksızlığa uğramiyacağımızı ummaktayız.” Dedi.

Ca’fer-i Tayyar (r.a.) konuşmasına devam etti.;

-“Selam verme işine gelince biz seni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın selam’ı ile selamladık….

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (kış mevsimi) Nusaybin

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 7

Ca’fer-i Sadık (r.a.) konuşmasına devam etti;

-“Selam verme işine gelince biz seni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın selam’ı ile selamladık. Birbirimize de öyle selâm veririz. Cennetekilerin selamlarının da bu şekilde olduğunu Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) bize haber verdi. Bunun için biz de seni öyle selamladık. Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) İNSANLARA SECDE EDİLMİYECEĞİNİ BUYURDUĞU İÇİN ALLAH’TAN BAŞKASINA SECDE ETMEKTEN ALLAH’A SIĞINIRIZ.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Sen, Allah’ın bildirdiklerinden biraz biliyor musun?” Diye sorunca,

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Evet.” Deyince

Necaşi (r.a.);

-“Onu bana oku.” Dedi.

Hazret-i Ca’der-i Tayyar (r.a.) de Meryem sûresinin ilk ayetlerini okumağa başladı. (Ankebut ve Rum sûrelerinden okuduğu da bildirilmiştir.)

Necaşi, (r.a.) ağlıyordu. Gözlerinden akan yaşlar sakalını ıslattı. Rahibler de çok ağladılar.

Necaşi (r.a.) ve rahipler;

-“Ey Ca’fer! Bu tatlı ve güzel kelâm’dan biraz daha oku.” Dediler.

Hazret-i Ca’fer (r.a.), Kehf sûresinden okudu. Necaşi (r.a.), kendisini tutamıyarak;

-“Vallahi, bu aynı kandilden fışkıran bir nurdur. Hazret-i Musa (a.s.) ve İsa (a.s.) da onunla gelmiştir.” Dedi.

Kureyş elçilerine dönerek;

-“Gidiniz, VALLAHİ, BEN NE ONLARI SİZE TESLİM EDER, NE DE ONLARA BİR KÖTÜLÜK DÜŞÜNÜRÜM.” Dedi.

Abdullah bin Rebia ile Amr bin Âs, Necaşi (r.a.) nin huzurundan çıktılar.

Amr, Abdullah’a;

-“Yemin ederim ki, onların bir kabahatini Necaşi (r.a.) nin yanında ortaya koyup, köklerini kazıtayım da gör.” Dedi.

Arkadaşı, Amr’a;

-“Onlar bize muhalefet ediyorlarsa da iyi kötü akrabalığımız var bunu yapma.” Dedi.

Amr;

-“Onların Meryem oğlu İsa (a.s.) yı bir kul olarak bildiklerini Necaşi’ye ihbar edeceğim.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kamışlı kazası sınırdan görünüşü (Suriye)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 8

Ertesi günü, Necaşi (r.a.) nin yanına varıp;

-“Ey Hükümdar! Onlar Meryem oğlu İsa (a.s.) ya ağır sözler söyliyorlar. Onlara adam gönderip İsa (a.s.) için ne söylediklerini bir sor.” Dedi.

Necaşi (r.a.), Hazret-i isa (a.s.) hakkındeki telakilerini sormak üzere muhacir Müslümanlara adam gönderdi. Müslümanlar tekrar bir araya toplandılar.

Birbirlerine;

-“Meryem oğlu İsa (a.s.) hakkında sorarsa ne cevap vereceğiz.”

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Vallah, Hazret-i isa (a.s.) hakkında Allah’ın dediğini Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) in bize getirdiğini söyleriz.” Dedi.

Necaşi (r.a.) nin huzuruna çıkınca;

Necaşi (r.a.);

-“Siz Meryem oğlu İsa (a.s.) hakkında ne biliyorsunuz?” diye sordu.

Ca’fer-i tayyar (r.a.);

-“Biz İsa (a.s.) hakkında Peygamberimiz (Sallallahua aleyhi ve selem) in bize Allah-u Tâlâ’dan getirip tebliğ eylediğini söyleriz. O’nun Allahın kulu ve Resûlü olduğunu, dünyadan ve erkeklerden vaz geçerek Allah’a bağlanmış bir kız olan Hazret-i Meryem (r.a.) e ilkâ eylediği kelimesi’dir. Meryam oğlu İsa (a.s.) nın hali, şanı bundan ibarettir. Hazret-i Adem (a.s.) i topraktan yarattığı gibi İsa (a.s.) yı da abasız yaratmıştır. Deriz.” Deyince

Necaşi (r.a.), elini yere uzatıp, yerden bir saman çöpü aldı ve;

-“Yemin ederim ki Meryem oğlu İsa (a.s.) da sizin söylediğinizden fazla bir şey değildir. Arada bu çöp kadar bile fark yoktur.” Dedi.

Necaşi (r.a.) bunu söylediği zaman etrafındeki hükümet erkanı ve kumandanları aralarında fısıldaşmaya ve homurdanmaya başladılar.

Necaşi (r.a.) bunu görünce, onlara;

-“Yemin ederim ki, siz ne derseniz deyin, ben bunlar hakkında iyi şeyler düşünüyorum.” Dedi.

Sonra Müslüman mühacirlere dönerek;

-“Sizi ve yanında geldiğiniz zat’ı tebrik ederim! Ben şuna inandlm ki; “O Allahın Resulüdür. Zaten biz, onu incil’de görmüştük. O Resulü, Meryem oğlu İsa (a.s.) da haber verdi. Vallahi eğer O, buralarda olsaydı, gidip onun ayakabılarını taşır, ayaklarını yıkardım! Gidiniz Ülkemin el değmemiş kısmında, her türlü tecavuzdan uzak, emniyet ve huzura kavuşmuş olarak yaşayınız. Size kötülük edeni helak ederim. Bana dağ kadar altın verseler de, sizlerden birini üzüntüye sokmam.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 9

Necaşi (r.a.), bundan sonra, Kureyş elçilerinin getirdikleri hediyeler için;

-“Benim bunlara ihtiyacım yoktur! Başkalarının gasp ettiği bu mülkümü, Allah bana geri verirken ve halkı bana boyun eğdirirken, benden rüşvet almadı.” Diyerek hediyelerini kendilerine geri verdi.

Kureyş elçileri de, Necaşi (r.a.) nin huzurundan suçlu suçlu ayrıldılar.

Elçiler gittikten sonra;

Bir gün, necaşi (r.a.) eski elbiselerini giyip saraydan çıktı. Başında tac ve arkasında padişahlık elbisesi yoktu. Toprak üzerine oturdu. Papazlar bu hale şaşırdı. Sonra Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.) i ve diğer Eshab-i Kiram (r.anhüm) u çağırdı.

Onlar geldiler.

Melik Necaşi (r.a.) yi bu vaziyette görüp sustular.

Necaşi (r.a.) Cafer-i Tayyar (r.a.) a;

-“Ben etrafa haberciler gönderdim. Bana müjde haberi getirdiler. Allah-u Teâlâ , Resul (s.a.v.) üna yardım etmiş. Bedir savaşında düşmanlarını helak eylemiş. Kafirlerden Şeybe, Utbe bin Rebie, Ebû Cehil, Umeyye bin Halef cümlesi helak olmuşlar ve bir çoğu de esir olmuşlar.” Dedi.

Hazret-i Cafer (r.a.) sevincini açıklayıp şükrettikten sonra;

-“Ey Melik! Böyle eski elbiseler giymenize sebep nedir?”

Necaşi (r.a.);

-“İncil’de gördüm ki, Hak Teâlâ kullarına bir ni’met verdiği vakit bu ni’meti başkasına haber veren kimsenin tevazu yapması gerekir. Şimdi Hak Teâlâ, Sevgili Peygamberi (s.a.v.) ne zafer ihsan eylemiş, bunu size haber vermek için böyle yaptım.” Dedi.

Hazret-i Ümmü Seleme (r.anha) sözlerine şöyle devam etti;

-“Biz böyle sıkıntısız bir halde yaşarken bir kişi çıkarak, Hükümdara rakip olmuş, Habeş Sultanlığını, necaşi (r.a.) nin elinden almak istemişti. Buna son derece üzülmüştük. Bilmediğimiz tanımadığımız birisi başa geçer de bize hürriyet tanımaz diye endişe ediyorduk.”

-“Necaşi (r.a.), Nil nehrini geçerek bu rakibi ile karşılaştı. Müslümanlar, içlerinden birinin Nil’i geçip, durumu araştırmasını istediler. Müslümanların en genci olan Zübeyr bin Avvam (r.a.) bir su tulumunu şişirip, göğsüne dayamış ve yüzerek nehri geçmişti.”

-“Müslümanlar, Necaşi (r.a.) nin gâlip olması için duâ ediyorlar. O’nun bütün Habeşistan’a hakim olmasını istiyorlardı. Kısa zamanda Hazret-i Zübeyr bin Avvam (r.a.) müjde haberini getirdi. Necaşi (r.a.) muvaffak olmuş, Müslümanlar da onun himayesinde olarak rahat yaşamışlardı.”

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

 

 

 

Müte savaşının yapıldığı yeri gösteren harita

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 10

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in amcası Ebi Talib’ın oğlu Hazret-i Ca’fer (r.a.) ve beraberindeki Müslümanlar, Habeşistan’dan Medine’ye geldiler. Dönüşleri hicretin yedinci yılında (M. 628), Hudeybiye’den sonra ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hayber’de bulundukları sırada olmuştu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) ile karşılaşınca Hazret-i Ca’fer (r.a.) in alnından öpüp bağrına bastı.

Ve;

-“Ben Hayber’in fethine mi, yoksa Ca’fer’in gelişine mi sevineceğim bilmiyorum. Sizin hicretiniz iki defadır. Siz, hem Habeş ülkesine hem de yurduma hicret ettiniz.” Buyurdu.

Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), mescidinde, öğle namazından sonra Eshab-i Kiram (r.anhüm) ile birlikte oturdular.

Müslümanlar Allah yolunda cihad’a çıkacaklardı.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Zeyd bin Harise (r.a.) yi cihade çıkacak olan şu insanların başına kumandan tayın ettim. O şehid olursa yerine Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) geçsin), O da şehid olursa yerine Abdullah bin Revâha (r.a.) geçsin. O da şehid olursa, Müslümanlar, aralarında uygun birini seçip onu kendilerine kumandan yapsınlar.” Buyurdu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafından uğurlanıp yola çıkan mücahidler yollarına devam ettiler. Şam topraklarından (Maan) denilen yere varınca biraz dinlendiler. Mücahidler ilerlerken (Meşarid) diye anılan köyde düşman askerlerinin yaklaşmakta olduğunu görünce, hemen Mute’ye çekilip, savaş düzenine girdiler.

Hazret-i Ebû Hureyre (r.a.) buyuruyor ki;

-“Biz, Mute’ de müşrik askerlerinin sayısı bakımından silah ve at bakımından bizimle karşılaştırılmayacak kadar, çok olduklarını gördük. Bunlara karşı kimse dayanamaz gibi görünüyordu. Ayrıca müşrik askerleri, (altın, ipek ve atlas gibi) maddi bakımından bizden çok imkanlara sahipti.”

Bildirildiğine göre, Rum ordusu 100 bin, buna karşı İslâm ordusu sadece 3 (üç) bin kimse idi.

İki taraf arasında çok şiddeli bir muharebe başladı. Müslümanların başında bulunan Hazret-i Zeyd bin Harise (r.a.) nin elinde Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in sancağı bulunuyordu. Rum askerinin mızrak darbeleri ile, mübarek vücudu parçalanıp, kanlar fışkırıncaya kadar, kahramanca saldırıp dövüşmekten geri durmadı ve şehid oldu.

Bundan sonra Hazret-i Ca’fer-i tayyar (r.a.) hemen sancağı kaptı. Bu sırada, Mel’ûn şeytan geldi. Hazret-i Ca’fer (r.a.) i Allah yolunda cihaddan alıkoyabilmek için çeşitli vesveseler vermek istedi ise de Ca’fer (r.a.) hiç itibar etmedi.

Hemen zırhını giydi. Elinde sancak olarak atını düşmana doğru sürdü. Düşman askerleri Hazret-i Ca’fer (r.a.) in heybetinden korkup;

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

 

 

 

Müte savaşının yapıldığı alan

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 11

Hemen zırhını giydi. Elinde sancak olarak atını düşmana doğru sürdü. Düşman askerleri Hazret-i Ca’fer (r.a.) in heybetinden korkup;

-“Bunun hakkında kim gelecek.” Diye aralarında konuşmaya başladılar.

İçlerinden birisi;

-“Ben.” Dedi.

Hazret-i Ca’fer (r.a.), düşman askerlerinin arasına iyice dalmıştı. Şehid olacağını anladı, bir eli kesilince sancağı diğer eline aldı. Biraz sonra o eli kesilince, sancağı bırakmamak için pazılarıyla göğsüne kaldırdı. Nihayet mızrak ve kılıç darbeleriyle şehid oldu.

Ca’fer-i tayyar (r.a.) şehid olduğunda, mübarek vucudunda yetmişten fazla mızrak, kılıç ve ok yarası görülmüştü ve hepside vucdunun ön kısmında idi.

Rumlarla yapılan bu savaşta kumandanların şehid olduklarını, Cebrail (Aleyhis selam), Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) bildirmiş, Hazret-i Peygamberimiz de Müslümanlara haber vermişti. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) çok üzülmüşlerdi.

Eshab-i Kiram (R.anhüm);

-“Ya Resulullah (s.a.v.) sizi üzüntülü görmek bizi daha çok üzüyor.” Dediklerinde

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve selem), üzüntülerinin sebebinin Eshabının şehid düşmeleri olduğunu bildirmişler, bu üzüntülerinin, şehidlerin Cennette, karşılıklı tahtlar üzerinde oturduklarının kedisine gösterilmesine kadar devam ettiğini beyan etmişlerdi.

Ca’fer-i Tayyar (r.a.) ın hanımı Hazret-i Esma binti Umeys (r.anha) anlatıyor;

-“O gün ekmek yapacağım hamuru yoğurduktan sonra, çocuklarımı yıkadım, temizledim, güzel kokular sürdüm. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) teşrif etti.”

Çocukalerı getirdim onları sevdi, okşadı ve mübarek gözlrinden yaş aktı;

-“Ey Allah’ın Resulü! Niçin ağlıyorsunuz, Yoksa Ca’fer (r.a.) ve arkadaşlarından size bir haber mi geldi.” Diye sordum.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Evet, onlar bu gün şehid oldular.” Buyurdu.

Bunu duyunca ağlağa başladım. Kadınlar başıma toplandı.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Ağzımdan uygun olmayan bir sözün çıkmamasını.” Tenbih edip, evlerine gittiler.

Kerimesi Hazret-i Fatıma (r.anha) nın yanına vardı. O da ağlıyordu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) hazret-i Ca’fer (r.a.) in ailesi için yemek yapılmasını emretti. Üç gün ev halkına yemek yedirdi ve bu sünnet oldu.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara bızmara- Navale- (ayrıca bir de öyküsü var) Nusaybin

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 12

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) hazret-i Ca’fer (r.a.) in ailesi için yemek yapılmasını emretti. Üç gün ev halkına yemek yedirdi ve bu sünnet oldu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) in üzüntüsü devam ederken, Cebrail (a.s.), gelerek, Hazret-i Ca’fer (r.a.) in kesilen iki eli yerine Allah-u Teâlâ tarafından yakuttan iki kanat ihsan olunduğunu, o kanatlarla cennette uçmakta olduğunu haber vermesi üzerine;

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), Hazret-i Ca’fer (r.a.) in ailesine;

-“Ey iki kanatlı mesûd kimsenin çocukları.” Diyerek bu durumu müzdelemişti.

Bunun için Hazret-i Ca’fer (r.a.), TAYYAR= Uçan= ismiyle tanınıştır.

Şehid olduğu sırada kırkbir yaşında idi. Sima olarak ve güzel huyları ile Hazret-i Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e çok benzerdi.

Eshab-i Kiram (r.anhüm) den Hazret-i Ebû Hureyre (r.a.) diyor ki;

-“Ca’fer-i Tayyar (r.a.), fakirleri sever, onlarla otururdu. Onlarla konuşur ve onları dinlerdi. Peygambr Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) O’nu (FAKİRLERİN BABASI) Diye künyelendirmişti.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bedir kuyusu (Bedir savaşının yapıldığı yer)


Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu)- 2

Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.);

-“Biz Allah-u Teâlâ’dan ve O’nun Resulünden geleni kabul ettik…” dedi.

Medineliler tekrar;

-“Ya Resulallah (s.a.v.) Sana yaptığımız bu taahüd karşısında bize ne var?” diye sordular.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Allah-u Teâlâ’nın rızası ve Cennet var.” Buyurunca

Onlar da;

-“Razı olduk ve kabul ettik.” Dediler.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“İçinizden oniki (12) kişi seçiniz. Onlar her hususta kavimlerinin benim yanımda temsilci olsunlar. Hazret-i Musa Aleyhis selam da İsrail oğullarından 12 temsilci almıştı.” Buyurdu.

Bunun üzerine, Hazrecliler 9, Evsliler de 3 temsilci çıkardılar. Hazreclilerin temsilcileri arasında Hazret-i Abdullah bin Revâh (r.a.) a da vardı.

Bu temsilciler, Medine’nin ileri gelenlerinden, bilgili, akıllı ve okur-yazar olanlardandı. Bu temsilciler temsil ettikleri topluluklara İslam’ı anlattılar. Onları da biat’a hazırladılar.

Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.), Haris oğullarına “Nakib” teyin edildi. Hicretten sonra, Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.) ve Mikdâd bin Esved arasında kardeşlik tesis edildi.

Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.), Bedir muharebesinde ve diğer muharebelerde bulunmuş, Hendek gazası sırsında Medine tarafına Hendek kazılırken, teşvik edici, şiirler söyliyerek, Eshab-ı Kiram (r.amhüm) ı coşturmuş, çalışmalarını hızlandırmıştır.

Bedir muharebesi bitip zafer elde edilince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Abdullah bin Revâha ile Zeyd bin Harise (r.anhüm) yi MÜJDECİ olarak Medine’ye gönderdi.

Pazar günü kuşluk vakti, Akik mevkiine gelince ayrıldılar. Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.) bir taraftan, Hazret-i Zeyd bin Harise (r.a.) başka bir taraftan Medine’ye girdiler. Ev ev dolaşıp zaferi bildiriyorlardı

Hazret-i Abdullah bin Revâh (r.a.);

-“Ey Ensar cemaati, size müjdelerim ki,
Sağ ve selamettedir, Allah’ın Peygamberi.
Müşrükler öldürüldü ve esir edildiler,
Var esirler içinde, çok şöhretli kişiler.
Rabia ve Haccac’ın oğulları bittamam,
Öldürüldü Bedir’de, Ebû Cehil bin Hişam.
Diyerek
YÜKSEK SESLE zaferi müjdeliyordu.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu