‘fakirlere zekat vermek’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc09113-fuadyusufoglu-duruca-kertvene.JPG

Duruca köyü – Kertven- (Nusaybin)

Bunun ilaci,

Esas, fakirin, Allah (c.c.)ın hakkını senden kabul etmesiyle onun sana iyilik yaptığını, sana ihsanda bulunduğunu bilmendir. Çünkü zekatın sırlarından biri de kalbin, cimrilik kibrinden temizlenip pam pak olmasıdır. Bunun içindir ki, zekat temizleyicidir. Zira onunla temizlik hasıl olur. Guya o, necaseti temizleyen bir yıkayıcıdır.

Bunun içindir ki, Resulullah (Sallalahu aleyhi ve selem) ve EHLİ BEYTİ zekat almaktan men olundular.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdular ki;

-“Zekat ancak insanların mallarının kirleridir.” Fakat senden seni temizleyen şeyi aldığı vakit, o, sana iyilik yapmış ve senden üstün olmuş olur.

Vucudun için tehlike arz eden kanı doktor vucudundan parasız, ücretsiz alsa ve seni korktuğun tehlikeden kurtarsa, sen mi ona iyilik yapmış olursun yoksa o mu sana iyilik yapmış olur ne dersin? Ve gene senin mi ona teşekkür etmen lazım, yoksa onun mu sana teşekkür etmesi lazımdır?

İşte bunun gibi cimrilik rezaletini ve onun ahiret hayatındeki zararını içinden söküp çıkaran kimse senden üstün görünmeğe layıktır.

Üçüncü esas:

Zekatı, malın en iyisinden ve güzelinden vermendir. Yüca Allah (c.c.) buyurmuştur ki;

-“Onlar Allah (c.c.) a kendilerinin bile hoşlanmamakta oldukları şeyleri inad ederler.” Nahl suresi: Ayet – 62

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

-“Ey iman edenler, Allah yolunda harcamayı kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın. Kendinizin göz yummandan alıcısı olmadığınız pek adi, bayağı şeyleri vermeye yeltenmeyin. Bilin ki, şüphesiz Allah her şeyden müstağnidir. Asıl hem de layık olan odur.” Bakara suresi : ayet -267.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:

-“Şübhesiz Allah (c.c.) temizdir. Ancak temiz olanı (helal olanı) kabul eder.

Zira bundan maksad SEVGİ derecesini meydana çıkarmaktır. İnsan sevdiği şey uğruna en kötüsünü değil en iyisini vermeği tercih eder.

Dödüncü esas:

Zekatı, sadakayı, iyi ve güler yüzle vermendir. Verdiğin zekat ve sadakadan dolayı sevinç içinde olursun.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem):

-“Bir dirhemlik sadaka yüz bin dirhemlik sadakayı geçti. (Yani bir kuruşluk sadakanın sevabı yüz bin kuruşluk sadakanın sevabını geçti.)” buyruyor.

Hadisi şerifte işaret edilen husus şudur ki; Güzel yüzle ve iyi davranışla, malının en iyisinden verdiği bir kuruşluk sadakanın sevabı yüzünü ekşiterek, malının kötüsünden verdiği yüz bin kuruşluk sadakanın sevabından daha fazladır.

Beşinci esas:

Zekat ve sadakayı verecek olduğun yeri seçmektir. Zekat ve sadakanın verilmesi iyi olan yerler şunlardır:

a- Allah (c.c.) yolunda çalışan, takva sahibi olan muhtaç alim.
b- Çoluk ve çocuğu çok olan Salih kişi.
c- Akraba.

Bu üç sıfatın tümü bir arada bulunmazsa, bunlardan biri bulunana sadaka ve zekatını verirsin. Zekat ve sadaka iyi ve Salih kişilere verilmesine riayet edilmesi esas, başta gelendir.

Dünya ancak kulların yaşadıkları yerdir. Ahiret için de kulların azık tedarik etme yeridir. Öyle ise zekat ve sadaka ahrete gidenlere ve ahrete giden yoldaki konaklardan bir konak edinene sarf edilsin.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem):

-“Sen ancak TAKVA sahibi olanın yemeğini ye. Senin yemeğini de TAKVA sahibi olan kişi yesin.” Buyurmuştur.

Devam edecek……

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri zekatını, sadakasını verirken başa kakmayan kullarından eylesin. AMİN…

Faud Yusufoğlu

Zekat – 2

09 Temmuz 2008

dsc06303-fuadyusufoglu-hafka-cino-selalesi.JPG

Çağ-Çağ deresi (şelale)

Rivayet edilir ki,

Tabi-inden (Tabi-in: Peygamberin (s.a.v.) sahabelerini görenler) bir topluluk Ebu Sinan (r.a.) ı ziyarete giderler. Yanına girdikleri ve selâm verip oturdukları zaman;

Ebu Sinan (r.a.) onlara der ki:

-“Bizim bir komşumuz vardır, kardeşi öldü, kalkın beraber onun ziyaretine gidelim, ona ta’ziye de bulunalım.”

Toplulukta bulunan Muhammed bin Yusuf el-Firbani (r.a.) şöyle der:

-“Biz kalkıp Ebu Sinan (r.a.) ile gittik. Adamın yanına girdiğimizde onu kardeşi için şiddetle ağlarken gördük.

Ona ta’ziye de bulunup teselli verdik. O bizim ne Ta’ziyemizi ne de tesellimizi kabul ediyordu.

Biz ona dedik ki;

-“Sen biliyor musun ki, ölümden kurtuluş yoktur. Ölüm muhakkak vuku bulur, hepimiz öleceğiz.”

Bize şu cevabı verdi;

-“Evet ölümden kurtuluş yoktur, hepimiz öleceğiz. FAKAT BEN ONA AĞLAMİYORUM. Ben kardeşimin akşam sabah, gece gündüz çektiği azabi için ağliyorum.”

Bunun üzerine biz ona dedik ki;

-“Allah (c.c.), sana gaybı mı bildirdi?”

O bize şunları anlattı;

-“Hayır, Allah (c.c.) beni gayb’den haberdar kılmış değildir. Fakat ben onu defn edip, üzerini toprakla örtükten sonra, İnsanlar çekilince onu kabrinin yanında oturdum. Bir de baktım ki, kabrinden şöyle bir ses kulağıma gelmeğe başladı.”

-“Ah, beni yalnız bıraktılar, azap çekiyorum. Ben orucumu tutuyordum. Namazımı kılıyordum.”

Onun bu sözleri beni ağlattı. Kardeşimin halına bakmak için kabrini açtım.

-“Bir de gördüm ki, kabrini ateş alevleri kaplamış. Boynunda da ateşten bir halka vardı. Kardeşlik şefkatı, elimi uzatıp boynundaki ateş halkasını almağa beni sevketti.—Elimi uzatınca elim ve parmaklarım yandı, dedi. Ve elini çıkarıp bize gösterdi”.

-“Biz de baktık ki, eli siyah bir yanık içinde idi.—Kabrini aynı toprakla örtükten sonra ayrıldım ve geldim. Kardeşimin bu haline üzülüp ağlamıyayım mı?”

Biz ona:

-“Dünyada kardeşin ne yapardı.” Diye sorunca.

Şu cevabı verdi:

-“O dünyada iken malının zekat ını vermezdi.”

Biz de, Allah (c.c.) ın; şu ayeti kerimesini:

-“Allah fazl (u kereminden) kendilerine verdiğini (sarf-u infakta) cimrilik edilenler zinhar bulunan, kendileri için bir hayır olduğunu sanmasın (lar) Bilakis bu, onlar için bir şer’dir. Onların cimrilik ettikleri şey kiyamet günü boyunlarına dolanacaktır.” Ali İmran suresi: Ayet 3/180

Tasdik ediyor ve kardeşinin kabrinde kıyamete kadar devam etmek üzere azap hemen başlamıştır dedik. Sonra yanından ayrıldık.

Rasulullah (salllallahu aleyhi ve selem)in sahabesinden olan Ebu zer(r.a.) re gelip bu adamın hadisesini anlattık.

Ve Ebu Zer (r.a.) e şöyle dedik:

-“Biz, Yahudi ve hiristiyan ölüyor, onlarda böyle bir şey görmüyoruz.”

Ebu Zer (Radiyallah-u anhu):

-“Şübhesiz ki, onlar cehenneme gireceklerdir. Allah (c.c.) size ibret almanız için Ehl-i imanda gösteriyor. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

-“Size Rabbinizden muhakkak basiretler gelmiştir. Artık kim (onlar hakk) görür (ve iman eder) se kendi leyhine, kim (ondan) kör kalırsa kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim.” En’am suresi :Ayet Ayet 6/104

Resulullah (s.a.v.) ‘in şöyle buyurduğu rivayet edilir:

-“Zekat vermeyenler, Allah (c.c.) katında Yahudi ve Hıristiyanlar mesabesindedir. Mahsulünün uşr’ünü vermeyenler de Allah (c.c.) katında Mecusiler mesabesindedir. Kim ki, malının zekatinı ve uşr’ünü vermezse o kimse meleklerin ve peygamberin (s.a.v.) dili ile lânetlenmiştir. Onun şehadeti kabul olunmaz.”

-”Malının zekatını verene ne mutlu. Zekattan dolayı azap görmeyen kişiye müjdeler olsun. Kim malının zekatinı verirse, Allah (c.c.) , ona kabir azabı çektirmez. Etini Cehennem ateşine haram kılar. O kimse sual ve hesapsız Cennete girer, kıyamet gününün şiddetli susuzluğundan kurtulur.”

Mukaşefet-ül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Fakır ve fukaranın HAKKI olan zekatı, gönül hoşluğuyla BAŞA KAKMADAN veren kullarından eylesin.AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc084048404baznetaka31.jpg

Sinne Dize mevki-i (Nusaybin)

Onun bu sözü, Cüneyd el Bağdadı (r.a.) ye anlatılınca, tasvib etti ve

Şöyle buyurdu:

-“İşte bu Allah (c.c.) velilerinden bir velidir. Uzun zamandan beri bu kadar güzel bir söz duymadım.”

Anlatıldığına göre, sonra bu adamın işi bozuldu, alışverişi bırakmak istedi. Cüneyd El Bağdadı (r.a.) bunu duyunca, ona bir miktar para göderip,

-“Al bunu sermaye yap, düzenini bozma. Çünkü ticaret senin gibisine zarar vermez.” Dedi.

Bu adam bakkallık yapardı, fakirlerden, satmış olduğu şeyle karşılık para almazdı…

İbnil- Mübarek (r.a.) da ehl-i ilmi tercih ederdi. Kendisine;

-“Bu zekatı daha şumülü bir şekilde dağıtsanız olmaz mı? Denildiğinde;

-“Ben Peygamberlik rütbesinden sonra, ülemânin rütbesinden daha büyük bir rütbe tanımam. Binaenaleyh, ehli ilimden birinin kalbı kendi maddî ihtiyaciyle meşgül olursa, kendisini ilme veremez, onların kendilerini ilme adamalarını sağlamak elbette ki çok daha iyi bir haraket olur.” Diye cevab verdi.

Zekât veya sadaka verirken, sakatları, bilhassa akrabayı gözetlemek de hem sıla-ı rahim, hem de sadaka sevabları vardır. Sıla-ı rahim’in İslamdeki yeri ve ecri muhakkak ki büyüktür.

Zekatı veya sadakayı gizli vermekte bir beis yoktur. Çünkü kişi, zekat vermek istediği kişiyi insanlar arasında çoğu zaman mahcup duruma sokmak istemez.

Allah(c.c.) Resulü (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır

-“Sadakanın gizlisi, Rabbının gazabını söndürür.”

Cenabbi Hakkın;

-“Ey İman edenler, sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle heder etmeyiniz.” El bakara suresi Ayet: 2/264

İyiliğin en büyük düşmanı ve âfâtı, başa kakmaktır. Kendisine iyilik yapılan kimsenin de, bu iyiliğe karşı şükranda bulunması gerekir.

Çünkü Hadisi şerifte;

-“İnsanlara şükranda bulunmayan, Allah (c.c.) a şükretmez.”

Maruf’un (iyiliğin) eli, nerede olursa olsun bir ganimettir. Onu ister nankör taşısın, isterse şükreden. Şükredenin şükrü karşılıksız kalmaz. Nankörün davranışı da Allah (c.c.) a gizli olmaz.

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zekatına hakkiyle riayet eden, Namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu