‘Güzel ahlak’ olarak etiketlenmiş yazılar
Güzel Ahlak
25 Nisan 2008Mevsimlik çiçekler (Nusaybin)
Ali bin Hüseyin (r.a.) bir gün mescide gitti. Bir kimse kendisine sövdü. Hizmetçileri söveni dövmek istediler
Ali Bin Hüseyin (r.a.) Buyurdu:
-”Ona dokunmayın.”
O kimseye de;
-”Bizim hakkımızda bilmediğin şeyler çoktur. Sizin bizim yardımımızla görülecek bir işiniz varmıdır.?” Buyurdu.
Söven kişi çok utandı Ali bin Hüseyin (r.a.) ona bir elbise verdi ve yanındekilere o kimseye bin dirhem gümüş vermelerini söyledi.
O adam olduğu yerde kaldı ve
-”Bu kimsenin Peygamber evladı olduğuna şahitlik ederim.” dedi.
Yine Ali bin Hüseyin (r.a) iki defa kölesini çağırdı kölesi cevab vermedi.
Ali Bin Hüseyin (r.a.):
-”Çağırdığımı duymadın mı?” buyurdu.
Kölesi:
-”Duydum.” dedi
Ali Bin Hüseyin (r.a.):
-”Niçin cevap vermedin ” buyurdu.
Kölesi;
-”Senin güzel ahlakına güvenerek, bana kızmıyacağını bildiğim için”dedi .
Ali Bin Hüseyin (r.a.):
-”Allah’a şükürler olsun ki: benim kölem benden emindir.” buyurdu.
Ebu zer Gaffarı (r.a) kölesi, bir koyunun ayağını kırdı.
Ebu Zer Gaffari (r.a.):
-”Niçin kırdın.” deyince
Kölesi;
-”Seni kızdırmak için bile bile kırdım.”dedi
Ebu zer (r.a);
-”Bende sana bunu öğreteni yani şeytanı kızdırayım.” buyurdu, ve o köleyi azad etti.
Bir kimse kendisine sövdü.
Buyurdu ki:
-”Ey civanmert benimle cehennem arasında tehlikeli bir geçit vardır. O geçıdi aşarsam senin bu sözüne kızmam. Aşamazsam, dediğinden de daha aşağıyım.”
İsa Aleyhis selam Yahya Aleyhis selam’a;
-”Sana bir kimse bir şeyi doğru söylerse şükr et. Yalan söylerse; daha da şükr et. Zira amel defterindeki sevab zahmet çekmeden artar. Yani o kimsenin ibadetlerini sen hiç zahmet çekmeden senin defterine aktarılır.”.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah’u teala hazretleri bizleri ve sizleri güzel ahlaklı Mübarek zatların yüzü suyu hürmetine afv eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
Güzel Ahlakın hakikati
25 Haziran 2008Çağ-Çağ deresi şelalesi (Nusaybin)
Güzel ahlakın hakıkatı nedir ve nasıldır? Bu hususta çok sözler söylenmiştir. Her biri karşılaştığı kadarını söyleyebilmiştir. Hepsini söylememişlerdir.
Mesele;
Biri diyor ki;
-“Alnı açık olmaktır.”
Biri de;
-“İnsanların sıkıntılarına katlanmaktır.” Diyor.
Bir başkası da;
-“Karşılık beklememektir.“ diyor.
Bunun gibi çok şeyler söylenmiştir. Bunların hepsi güzel ahlakın, iyi huyun dallarıdır. Hakikati ve tamamı değildir.
Biz hakikatını ve tamam olma sınırını açıklayalım.
İnsan iki şeyden yaratılmıştır.
Biri ;
VUCUD olup, gözle görülebilir.
Öteki de;
RUH olup, KALB GÖZÜ OLMADAN ANLAŞILMAZ.
Bunların her ikisinin de kötülük ve iyilikleri vardır. Birine güzel ahlak, diğerine güzel yaratılış denir. Güzel ahlak batının (ruhun ve kalbın) suretinden ibarettir. Nitekim güzel yaratılış da zahir suretten ibarettir.
Yalnız gözün veya yalnız ağzın güzel olmasıyla yüz güzel olmayıp, burun ağız ve göz hepsinin güzel ve mütenasib olmasıyle güzel olduğu gibi
Kalb’de, İLİM, HIŞM, ŞEHVET ve ADALET kuvvetleriyle bir araya gelmeyince güzel olmaz.
İlim kuvveti:
Bununla zekiliği demek istiyoruz. Bunun güzelliği sözlerin doğrusu ile yalanını kolayca ayırmasıdır. İşlerde ki iyiliği kötülükten, itikatta Hakkı batıldan ayırmasıdır. Nitekim Allahu Teala (c.c.):
-”Hikmet (ilim) verilen kimseye, elbette çok hayır verilmiştir.”Buyurdu. Bakara -269
Gazap Kuvvetinin iyiliği:
Şeriatın emrinde olmak, şeriatın emri ile kalkmak ve oturmaktır.
Şehvet kuvvetinin iyiliği:
Serkeşlik etmemek, şeriatın ve aklın dışına taşmamaktır. Böylece şeriata uymak, akıl ve şeriatla ona kolay gelir.
Adaletin İyiliği:
Gazab (kızgınlık ) ve şehveti (arzuları) din ve aklın işaret ve yol göstermesi altında zapt etmektir.
Bunlardan her biri kötü olunca, her birinden kötü huylar ve fena işler meydana gelir. Her birinin kötülüğü iki şekilde olur. Biri haddı aşmakla, diğeri de az, eksik olmakladır.
İlim kuvveti Haddi aşarsa, ilmini kötü yolda kullanır buna cerbeze denir. Eksik oluncada budalalık ve aptalıklar yapar. Ortada olursa ondan iyi çareler, doğru görüşler, doğru düşünceler ve kuvvetli ferasetler meydana gelir.
Hışm ( gazab –Kızgılık ) kuvveti haddi aşarsa, ona tehevvür (korkusuzluk) denir.
Az ve eksik olursa, yüreksiz ve cesaretsiz derler.
Ortada olursa, Yanı ne az nede çok olursa, buna cesaret denir.
Cesaretten kerem, yüksek himmet, yürekli olma, hilm soğukkanlılık, acelesizlik ve hışmıni yenmek ve buna benzer ahlaklar doğar.
Korkusuzluktan ise, herkese bağırmak, kendini beğenmek, büyük görmek, sert davranmak kendini tehlikeye atmak ve bunun gibi huylar ortaya çıkar.
Az olursa, kendini aşağı görmek, zavallı, biçare, alçak himmetli ve zelil olmak sıfatları doğar.
Şehvet kuvveti çok fazla olursa, buna hırs denir. O zaman o kimseden hayasızlık, rezillik, mürüvvetsizlik, namussuzluk,
hased, zenginlerden sıkılmak, fakirleri beğenmemek ve bunun gibi huylar ortaya çıkar.
Eksik olursa, gevşeklik, namertlik, hissizlik, ihmalkarlık gibi huylar doğar.
Ortada olunca: İffet denir. Ondan haya, kanaat, cömertlik, sabır, zerafet ve uygunluk huyları görünür.
Bunların her birinin iki ucu vardır. Her iki ucu da kötü ve çirkindir. İkisi arasında iyi, güzel ve beğenilen vardır. İki uc arasındaki bu orta yer, KILDAN DAHA İNCEDİR. Sirat-i Müstakim ( doğru yol) bu ortadır. İncelikte de Ahiretteki sırat gibidir.
Bu sırat üzerinde doğru yürüyen, yarın sırat köprüsü üzerinde korkusuz olarak yürür. Bunun için Allah-u Teala (c.c ) her ahlak ve huyda ortayı emretti. Ve iki ucundan men ve zecr eyledi. Ve
–“Onlar ki, harcadıkları vakit ne israf, ne de sıklık yaparlar. ( harcamaları) ikisi arası ortalama olur.” Buyurdu. Furkan -67
Allah-ü Teala (c.c.) Peygamberimiz (a.s.v.)”Elini hiç vermiyecekmiş gibi bağlama ve hepsini verip yanında bir şey kalmayacak kadar da açma.” Buyuruyor. İsra-29
O halde, bilmiş ol ki;
En güzel ahlaklı, tam manasiyle, bu söylediklerimizi her iki uctan uzak ve doğru olarak bulundurandır. Tıpkı güzel yüzde, her yerin düzgün, doğru, mütenasib ve iyi olması gibidir. İnsanlar burada dört kısma ayrılmışlardır.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali )
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Güzel Ahlaklı olmayı ve güzel ahlaklı olan kullarıyla arkadaş olmayı nasıb eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
Ahlakı düzeltme yolları
26 Haziran 2008Şeş Ça’vi deresi başı (Nusaybin)
O halde, bilmiş ol ki, en güzel ahlaklı, tam manasiyle bu söylediklerimizi her iki uçtan uzak vedoğru olarak bulundurandır.Tıpkı güzel yüzde, her yerin düzgün doğru, mütenasib ve iyi olması gibidir.
İnsanlar bura da dört kısma ayrılmışlardır;
Birincisi:
Bütün bu sıfatların en olgun hali kendilerinde bulunandır. Aynı zamanda güzel ahlakı da en yüksek derecededir. Bütün insanlar ona uymalıdır. Bu ise Yalnız Muhammed (a.s.v.) da vardı. Nitekim mutlak ( her bakımdan ) güzel yüz Yusuf (a.s.) da idi.
İkincisi:
Bütün bu sıfatların en kötü şekilde bulunduğu kimselerdir. Bu ise MUTLAK kötü ahlaktır. Onu insanların arasından uzaklaştırmak vacibdir. Çünkü O şeytan şekline yakındır. Şeytan çok çirkin, pek kötüdür. Şeytanın çirkinliği ruhunun, sıfatlarının ve ahlakının çirkinliğidir.
Üçüncüsü:
Bu iki derece arasında olup iyi ahlaka daha yakın olandır.
Dördüncüsü:
Yine ikisi arasında olup, kötülüğe daha yakın olandır. Görünen zahiri güzellikte en güzel ile en çirkin çok az ve çoğu ikisi arasında bulunduğu gibi, iyi ahlak da böyledir. O halde herkesin gayret etmesi, en yüksek dereceğe kavuşmasa da, yaklaşması lazımdır. Bütün huyları güzel olmazsa bir kısmı yahut kısm-i azami (çoğu) iyi olsun. Güzel yüzle çirkin yüzdeki farkların sonsuz olması gibi, ahlak da böyledir.
Güzel ahlakın açık olarak manası budur. Bu ise, ne bir, ne on, ne yüz şeyle değil, çoktur. Fakat esasi, İlim, gazab, şehvet ve adalet kuvvetleri iledir. Bunlardan başkaları bunların dallarıdır.
Bazıları, insanın dış görünüşü değişmeyip, yaratıldığı şekilde kaldığı gibi mesele kısa, uğraşmakla uzun olmaz; uzun da kısa olmaz; Çirkin güzel olmaz değip, kalbin sureti olan ahlak da değişmez diyorlar.
Yanılıyorlar.
Şayet böyle olsaydı, terbiye etmek riyazet çekmek nasihat vermek iyi tavsiyelerde bulunak boş ve lüzümsüz olurdu.
Resulullah (a.s.v.):
-“AHLAKINIZI GÜZELLEŞTİRİNİZ” Buyurdu.
Buna nasıl boş ve imkansız denebilir. Zira hayvanı bile hırçınlık ve serzeşliğinden alışkanlık ve yumaşaklık haline çevirmek mümkün oluyor. En vahşi hayvanlar bile güzel bakım ile ehlileştiriliyor. Kalb hallerini yukarıda anlatılana benzetmek yanlıştır.
İşler iki kısımdır:
Bazıları İnsanın isteği dışındadır. Mesele; Hurma çekirdeğinden istese de elma fidanı çıkmaz. Ama bakarak, büyüterek ondan hurma ağacı olur.
Bunun gibi hışm ve şehvetin aslnı, İnsanın isteği ile gidermek mümkün değildir. Ama hışm ve şehvetin aslını, insanın riyazet ile mutedil ( orta – zararsız) hale getirmek mümkündür. Bu da tecrübe ile sabittır. Fakat bazı huy hakkında daha da zor olur. Bunun zorluğu iki sebebi vardır:
Biri
Yaratılışta o huy kuvvetli yaratılmıştır.
Öbürü de;
Uzun zaman o huy ve ahlakının arzularını yapmıştır.
İNSANLAR BUNDA DÖRT DERECEDİR:
Birinci derece:
Saf olup, iyiyi kötüden ayıramaz . Huyunda bir iyileşme ve kötüleşme olmayıp, yaratıldığı şekilde kalan kimsedir. Bu ise işlemekle düzelir ve çabuk ıslah olur. Kendisine iyi ahlaklı öğretecek, fena ahlakın zararlarını bildirecek yol gösterecek bir kimse lazımdır.
Bütün çocuklar küçükken böyledir. Onların yolunu baba ve anneleri çizerler. Onlari dünyaya haris ederler. İstedikleri gibi yaşamaları için onları salıverirler. Böylece baba ve anneleri çocukların dini bakımından kanlarına girmiş olur.
Bunun için Hak teala (c.c.) :
-“Ey muslümanlar kendinizi ve evinizde olanları cehennemden koruyun “ buyurdu.
İkinci derece:
Henüz bozuk bir itikada saplanmamış, fakat daime şehvet ve gazabına uymayı huy edinmiştir. Bununla beraber bunları yapmanın iyi olmadığını da bilir.
Bunun işi daha zordur. Zira iki şeye ihtiyacı vardır. Biri bozuk ahlakı (huyu) çıkarmak, ikincisi iyilik tohumunu ona ekmektir. Fakat onda, bunu için ciddiyet ve liyakat meydana gelirse çabuk düzelir ve kötü huylardan kurtulur.
Üçüncü Derece:
Ahlakı kötüleşmiş olup, yaptığı işin kötü olduğunu da bilmez. Hatta bu huyunu kendisi güzel görür. Böylesinin düzelmesi çok nadirdir.
Dördüncü Derece:
İşlediği kötülüklerle övünendir. Bunu makbul iş sanır. BAZI İNSANLARIN, BEN ŞU ADAR İNSAN ÖLDÜRDÜM, ŞU KADAR ŞARAP İÇTİM, DEMESİ GİBİ. Bu Allah-u Teala (c.c.) tarafından bir saadet gelmeyince, ilaç kabul etmeyen bir hastalıktır.
Ahlakı düzeltme yolu (Tedavi usulü): Bu huyu kendinden atmak isteyen için bir yol vardır. O da o huyun yapmak istediği her şeyi yapmamak ona muhalefet etmektir. Zira şehveti, muhalefet etmekten başkası kırmaz.
Kimya-yi Saadet (İmami Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri KÖTÜ AHLAK-I Benimsemeyen ve kendi ahlakını düzeltmeye çalışan ve bu yolda çaba sarf eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Ahlak düzeltme yolu (Tedavi usulu)
27 Haziran 2008(Navale) Su başı (Nusaybin)
Ahlak düzeltmenin yolu:
Bu huyu kendinden atmak isteye için bir yol vardır. O da o huyun yapmak istediği her şeyi yapmamak, ona muhalefet etmektir. Zira şehveti, muhalefet etmekten başkası kırmaz. Her şey’i zıddı, tersi kırar,
Sıcaklıktan meydana gelen her hastalığın ilacı, soğukluktur. Hışm’den meydana gelen her hastalığın ilacı soğukkanlılık ve sukunettir
Tekebburden meydana gelen her hastalığın ilacı, tevazu ve alçalmadır.
Bahillıkten meydana gelenin de ilacı, mal vermektir.
Bütün huylar bunun gibidir.
O halde iyi işleri adet eden de, iyi huylar meydana gelir. Şeriatın iyi işleri yapmayı emretmesinin sırrı da budur. Zira bu iyi amellerden maksat, kalbi çirkin suretten, iyi surete çevirmektir. İnsanın zorla adet edindiği şey, onun tabiatı olur.
Bir çocuk daha başlangıçta mektepten ve ilim öğrenmekten kaçar ve ona zorla ilim okutulursa, onun tabiatı (huyu) olur. Büyüyünce ilimden zevk ve lezzet alsa da, oturup ilim öğrenmeye sabredemez.
Bunun gibi güvercinle oynayan, satranç veya kumar oynamayı adet edenler, tabiatları (huyları) olduğu için bütün dünya rahatlığını ve elinde olan her şey’i ona verirler. Bundan el çemezler. Hata tabiatına (huyuna) uymayanlar şeyleri yapa yapa tabiatı şeklini alır.
Hilekarlığa, dolandırıcılığa alışan, dayak da yese, eli de kesilse dayanır. Hata bununla iftihar da ederler. Bütün bunlar, adet etmenin neticesidir.
O halde tabiatın zıddı ve muhalifi, adet ile (çok yapılarak) tabiatın ayni oluyorsa, yemek ve içmenin bedene uygun olması gibi tabiata uygun olan şeylerin adet yoluyla tabiat edilmesi daha kolay olur. Allah-u Teala (c.c.) yı tanımak. O’na itaat etmek, şehvet ve gazabına hakim olmak insanın kalbinin tabiatına (yaratılışına ) uygundur.
Çünkü KALB melekler cinsindendir. Meyli bunun hilafına olan kimse, hasta olmuş, gıdası kalbini bozmuştur.
Bazı hastalar, yemeği sevmez ve kendine dokunan şey’leri ister. O halde Alah-u Teala(c.c.) yı tanımaktan ve O’na itaat etmekten başkasını seven hastadır. Nitekim: Allah-u Teala (c.c.) :
-“Kalblerinde hastalık vardır.(bakara-10) ve kurtuluş, Allah-u Tealaya selim kalb ile gelenlerdir.” (Şuara-88) buyuruyor.
Vucudun hasta olması, bu dünyada ölüme götürdüğü gibi, kalbin hasta olması da öbür dünyada ölmeye götürür. Hastanın nefsine muhalefet edip, Hekimin emri üzere acı ilaçları içmesinden başka kurtulma ümidi olmadığı gibi, Kalb hastalığının tedavisi için de nefsinin isteklerine uymayıp, şeriatın sahibinin (Alayhisselam) emrini kabul lazımdır.
ÇÜNKÜ:
İNSANLARIN KALBLERİNİN TABİBİ O’DUR.
Bedenin ve kalbin tedavisi bir yoldadır. Sıcağı soğutmak,yahut soğuğu ısıtmak gibidir. Bunun gibi KİBRİ çok olan kimse, zorla tevazu ederse şifa bulur. Bir kimsede tevazu galib olup, zilleti hadına gelirse uğraşarak kibirlenmekle şifa bulur.
Demek ki; güzel ahlakın üç sebebi vardır:
BİRİNCİSİ:
Asıl fıtrattır (yaratılıştır). Bu ise Allah-uTeala (c.c.) nin ihsanı ve fazlıdır. Bir kimse güzel huylu ve alçak gönüllü yaratılmış olur. Böyle insanlar çoktur.
İKİNCİSİ:
Zorla iyi işler yaparak, onları adet halına getirir.
ÜÇÜNCÜSÜ:
İşleri ve ahlakı iyi olan insanları devamlı görür. Ve onlarla arkadaşlık eder. Bu güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Bundan haberi bile olmaz.
Yaratılışında iyi huylu olmak, iyi kimselerle arkadaşlık etmek ve iyi işleri adet halına getirmek şeklınde olan bu üç saadete kavuşan, en yüksek dereceye ulaşır. Bu üçünden mahrum kalan, yanı fıtratı eksik olan, kötü kimselerle rkadaşlık eden ve kötü işleri kendine adet eden, şakilik (Asilik veya kafirlik) te en yüksek derecede olur. Bu ikisi arasında çok dereceler vardır.
Bazilerında iyilik, bazılarında kötülük bulunur. Herkesin saadet ve felaketi kendisindeki bu huylar ölçüsündedir.
-“Zerre kadar amel işleyen onu görür ve zere kadar kötülük işleyen onu görür.” Zülzal 7-8 Ayeti kerimedir.
Ameller, azalarla yapılıyorsa da, Bunlardan maksad KALBİ DEĞİŞTİRMEKTİR. Zira o aleme ancak kalb ile gidilebilir. Daima olgun ve güzel olması lazımdır ki, Allah-u Teala (c.c.) nın huzuruna layık olsun.
AYNA parlak ve passız olunca, Melekuttaki suretler de onda görünür. Hatta öyle bir cemali seyreder ki sıfatlarını duyduğu cennet o’nun yanında aşağı kalır. Her ne kadar bedenin de o alemden nasibi var ise de, Esas KALB’DİR, ve vucud ona tabidır. Beden Ayrıdır. Kalb de ayrıdr. Zira kalb, alemi melukttendir. Beden ise alemi şehadettendir.
Kalb bedenden ayrı olmakla beraber, kalbin onunla alakası vardır. Zira beden ile yapılan iyi bir işten kalbe bir nur ulaşır. O nur saadet tohumudur. Yaptığı her kötü işten kalbe bir zülmet iner. O zulmet şekavatin tohumudur. Bu alaka sebebi ile insanı bu dünyaya getirdiler. Böylece bu bedenden tuzak ve alet yapıp, kendi için kemal sıfatlarını elde eder.
Mesele
Yazı yazmak san’atı kalbin bir sıfatıdır. fakat bunu yapan parmaktır. Bir kimsenin yazısının iyi olmasını isterse, çaresi zorla çok yazı yazar. Böylece bunların arasında güzel yazı bulunabilir. İYİ OLAN YAZİNİN SURETİNI KALB ALIR ve parmağa yazdırır. Bunun gibi hariçteki, dıştaki iyi işten, kalbi iyi huy elde eder. Klabteki sıfat ve huy iyi olunca işler de o huya göre meydana gelir.
O halde bütün saadetlerin başlangıcı uğraşarak iyi iş yapmaktır. Bunun neticesi, meyvesi de, kalbteki sıfatlarını iyi etmektir. Sonra da onun nuru dışarıya vurur ve hayırlı işler istiyerek yapılır.
Bunun sırrı da kalb ile beden arasındaki ilgidir. Birbirlerine te’sir ederler. Bunu içindir ki, gaflet ile olan iş beyhude olmuş olur. Zira o iş, kalbi kendisinden gafil ederek hiç bir sıfat vermez.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Güzel ahlak ile Ahlaklandırılan Kullarından Eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Güzel ahlakın alametleri
27 Haziran 2008Girnavas şelalesi (Nusaybin)
Güzel Ahlakın Alametleri vardır:
Allah-u Teala (c.c.) Kur’anı kerimde mu’minleri vasf ederken buyuruyor:
-“Namazlarını huşu ile kılan, lüzümsüz şeylerden uzak duran mu’minler elbette kurtuldular” (Mu’minun 1-3…) ayetler devam ediyor;
Ve sonunda,
-“Böyle kimseler varislerdir. “(Müm’inun -10…) buyuruyor.
Yine orada buyuruyor:
-“Tevbe, ibadet ve hamdedenler.” Ta “mu’minlere müjde ver. (tevbe112 ) e kadar devam eder ve yine buyurur.” Allah-u Teala (c.c.) nin makbul kulları, yeryüzünde sekine ve vekar ile yürürler, cahiller kendileriyle ebedsizce konuşunca,maruz olmaktan sakınıp yumuşak söz ile günahden salim olurlar.”(Furkan-63.)
Munafıkların alametleri kısmında anlatılanların hepsi, kötü ahlakın alametleridir.
Nitekim Resulullah (a.s.v.) Buyuruyor:
-“Benim himmetim namaz, oruç ve ibadettir. Munafığın himmeti (maksadi) hayvan gibi yemek ve içmektir.”
Hatem-i Esem (r.a.) der ki;
Mu’min tefekkür ve ibret alma, ile munafık ise hırs ve amelle meşgül olur.
Mu’min :
Allah-u Tela(c.c.) den başka herkesten emin olur, munafık ise Allah-u Teala (c.c.) den başka herkesten korkar.
Mü’min:
Alah-u Teala(c.c.) den başka herkesten ümidi keser, Munafık ise : Allah-u Teala (c.c.) den başka herkesten ümid eder.
Mu’min :
Malını din uğrunda feda eder. Ve ağlar. Munafık ise, günah işler ve güler.
Mu’min:
Yalnızlığı ve halveti sever, munafık kalabılığı ve insanlara karışmayı sever.
Mu’min:
Daima eker ve biçemiyeceğinden korkak, munafık ise ekmez ve ekmeden biçmek ister.
Büyükler buyurmuştur;
-“Güzel ahlak, haya ve edebli olmak,
-”Az konuşmak ,
-”Eziyetsiz olmak,
-”Doğru söylemek,
-”İyilik yapmak, istemek,
-ӂok taat etmek ,
-”Az kusur yapmak,
-”Herkesin iyiliğini istemek ,
-”Herkes hakkında iyilik yapmak,
-”Herkese şefkatlı olmak,
-”Vakarlı durmak,
-”Acele etmemek,
-”Kanaat sahibi olmak,
-”Şükr edici olmak
-”Sabırlı olmak,
-”İnce kalblı olmak,
-”Yumuşak huylu olmak,
-”Eli kısa ve temasız olmamak ,
-”Sövmemek,
-”Lanet etmemek,
-”Giybet etmemek,
-”Söz taşımamak ,
-”Kötü söz söylememek ,
-”Aceleci olmamak,
-”Kin tutmamak,
-”Hased etmemek,
-”Alnı açık olmak,
-”Tatlı dili olmak,
-”Sevdiğini ve sevmediğini, Allah (c.c.) için sevmek ve sevmemektir.”
Bil ki;
Güzel ahlak en çok sabırda ve insanlardan gelen eziyetlere katlanmaktır.
İbrahim-i Edhem (r.a..) sahrada dolaşıyordu.Yanına bir asker gelir,
-“Sen kul musun? ( köle misin?) .deyince
İbrahim Edhem (r.a.);
-“Evet “ buyurdu.
Asker:
-“İnsanlar nerede yaşıyorlar? “ dedi. Kabristanı gösterdi
Asker:
-“Ben abadanı ( memur yeri, insanların yaşadıkları yeri ) soruyorum deyince
İbrahi-i Edham (r.a.);
-“Orasıdır.” Dedi
Asker başına bir sopa ile vurunca, İbrahi Edhem (r.a.) kanlar içinde kaldı.
Asker İbrahi-i Edhem (r.a.) i tutup şehre getirdi. İbrahimi edhem (r.a.) in ashabi onu görünce Askare:
-“Ey ebleh (ahmak) bu zat ibrahem-e Edhemdir “ deyince, Asker attan indi, ayağını öptü ve
-“Niçin ben kulum (köleyim ) dedin?” dedi.
İbrahim-i Edhem (r.a.)
-“Allah-u Teala (c.c.) nın kuluyum da onun için.” Buyurdu.
Asker;
-“ Sana abadanı sorduğum zaman, kabristanı gösterip, abadan orasıdır, dedin. Bunun sebebi ne idi ? “
Buyurdu ki;
-“ Bütün bu şehirler harabolacak da ondan.” Sonra buyurdu:
“Başıma vurduğu zaman ona dua ettim.”
-“Niçin ?” dediklerinde
Buyurdu ki;
-“Onun sebebiyle bu işe sevaba kavuşacağımı biliyordum. Onun sebebiyle iyiliğe kavuşmama karşılık, benim sebebimle ceza görmesini istemedim. “
Ebu Osman-i Hiyeri’yi (k.s.) imtihan etmek için bir kimse evine davet etti.Kapıya gelince, içeriye almayıp:
-“Bir şey kalmadı” dedi.
Ebu Osman-ı Hiyeri (k.s.) gitti. Bir zaman sonra, arkasına gidip onu çağırdı. Geri döndü. Bir kaç defa böyle tekrar etti. Her çağırışında geri döndü ve kovulup gitti.
Nihayet ev sahibi ;
-“Bu civanmertliğinize ( güzel halınıza ) şaşıyorum.” deyince ;
Ebu Osman-ı hiyeri (k.s.);
-“ Benim bu haraketim nihayet bir köpeyin haraketinden daha üstün değildir. Çünkü köpekte de aynı huy vardır. Çağırırsan gelir, kovarsan gider. Bunun ne kiymeti vardır? “buyurdu.
Ebu Osman hiyeri (k.s.) Nişapur sokaklarından birinden geçerken bir evin penceresinden üzerine kül döktüler. Elbisesini silkti, temizledi ve şükretti.
-“Ne için Şükrediyorsun?” dediklerinde,
-“Ateşe müstehak olan bir kimseye, ateş yerine kül dökerlerse elbette şükür edilir? ” buyurdu.
Devam edecek…..
Kimya-yı Saadet (İmam-ı Ğazali)
Allah-u teala (c.c.) Güzel ahlakın; amellerini bizim huyumuza sirayet ettirip kalbimizda kalıcı kılsın. Amin
Fuad Yusufoğlu