‘Hadis’ olarak etiketlenmiş yazılar
-Riyazus-Salihin: Hadis- 30.
12 Eylül 2008Kasyan ziyareti Navale (Nusaybin)
Hadis:30
30- وَعَنْ صُهَيْبٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « كَانَ مَلِكٌ فيِمَنْ كَانَ قبْلَكُمْ، وَكَانَ لَهُ سَاحِرٌ ، فَلَمَّا كَبِرَ قَالَ لِلْمَلِك : إِنِّي قَدْ كَبِرْتُ
فَبيْنَمَا هُو عَلَى ذَلِكَ إذْ أتَى عَلَى دابَّةٍ عظِيمَة قدْ حَبَسَت النَّاس فقال : اليوْمَ أعْلَمُ السَّاحِرُ أفْضَل أم الرَّاهبُ أفْضلَ ؟ فأخَذَ حجَراً فقالَ : اللهُمَّ إنْ كان أمْرُ الرَّاهب أحَبَّ إلَيْكَ مِنْ أَمْرِ السَّاحِرِ فاقتُلْ هَذِهِ الدَّابَّة حتَّى يمْضِيَ النَّاسُ ، فرَماها فقتَلَها ومَضى النَّاسُ، فأتَى الرَّاهب فأخبَرهُ . فقال لهُ الرَّاهبُ : أىْ بُنيَّ أَنْتَ اليوْمَ أفْضلُ منِّي ، قدْ بلَغَ مِنْ أمْركَ مَا أَرَى ، وإِنَّكَ ستُبْتَلَى ، فإنِ ابْتُليتَ فَلاَ تدُلَّ عليَّ ، وكانَ الغُلامُ يبْرئُ الأكْمةَ والأبرصَ ، ويدَاوي النَّاس مِنْ سائِرِ الأدوَاءِ . فَسَمعَ جلِيسٌ للملِكِ كانَ قدْ عمِىَ، فأتَاهُ بهداياَ كثيرَةٍ فقال : ما ههُنَا لك أجْمَعُ إنْ أنْتَ شفَيْتني ، فقال إنِّي لا أشفِي أحَداً، إِنَّمَا يشْفِي الله تعَالى، فإنْ آمنْتَ بِاللَّهِ تعَالَى دعوْتُ الله فشَفاكَ ، فآمَنَ باللَّه تعَالى فشفَاهُ اللَّهُ تَعَالَى ، فأتَى المَلِكَ فجَلَس إليْهِ كما كانَ يجْلِسُ فقالَ لَهُ المَلكُ : منْ ردَّ علَيْك بصَرك؟ قال : ربِّي . قَالَ: ولكَ ربٌّ غيْرِي ؟، قَالَ : رَبِّي وربُّكَ الله ، فأَخَذَهُ فلَمْ يزلْ يُعذِّبُهُ حتَّى دلَّ عَلَى الغُلاَمِ فجئَ بِالغُلاَمِ ، فقال لهُ المَلكُ : أىْ بُنَيَّ قدْ بَلَغَ منْ سِحْرِك مَا تبْرئُ الأكمَهَ والأبرَصَ وتَفْعلُ وَتفْعَلُ فقالَ : إِنَّي لا أشْفي أَحَداً ، إنَّما يشْفي الله تَعَالَى، فأخَذَهُ فَلَمْ يزَلْ يعذِّبُهُ حتَّى دلَّ عَلَى الرَّاهبِ ، فجِئ بالرَّاهِبِ فقيل لَهُ : ارجَعْ عنْ دِينكَ، فأبَى ، فدَعا بالمنْشَار فوُضِع المنْشَارُ في مفْرقِ رأْسِهِ، فشقَّهُ حتَّى وقَعَ شقَّاهُ ، ثُمَّ جِئ بجَلِيسِ المَلكِ فقِلَ لَهُ : ارجِعْ عنْ دينِكَ فأبَى ، فوُضِعَ المنْشَارُ في مفْرِقِ رَأسِهِ ، فشقَّهُ به حتَّى وقَع شقَّاهُ ، ثُمَّ جئ بالغُلامِ فقِيل لَهُ : ارجِعْ عنْ دينِكَ ، فأبَى ، فدَفعَهُ إِلَى نَفَرٍ منْ أصْحابِهِ فقال : اذهبُوا بِهِ إِلَى جبَلِ كَذَا وكذَا فاصعدُوا بِهِ الجبلَ ، فـإذَا بلغتُمْ ذروتهُ فإنْ رجعَ عنْ دينِهِ وإِلاَّ فاطرَحوهُ فذهبُوا به فصعدُوا بهِ الجَبَل فقال : اللَّهُمَّ اكفنِيهمْ بمَا شئْت ، فرجَف بِهمُ الجَبَلُ فسَقطُوا ، وجَاءَ يمْشي إِلَى المَلِكِ ، فقالَ لَهُ المَلكُ : ما فَعَلَ أَصحَابكَ ؟ فقالَ : كفانيهِمُ الله تعالَى ، فدفعَهُ إِلَى نَفَرَ منْ أصْحَابِهِ فقال : اذهبُوا بِهِ فاحملُوه في قُرقُور وَتَوسَّطُوا بِهِ البحْرَ ، فإنْ رَجَعَ عنْ دينِهِ وإلاَّ فَاقْذفُوهُ ، فذَهبُوا بِهِ فقال : اللَّهُمَّ اكفنِيهمْ بمَا شِئْت ، فانكَفَأَتْ بِهِمُ السَّفينةُ فغرِقوا ، وجَاءَ يمْشِي إِلَى المَلِك . فقالَ لَهُ الملِكُ : ما فَعَلَ أَصحَابكَ ؟ فقال : كفانِيهمُ الله تعالَى . فقالَ للمَلِكِ إنَّك لسْتَ بقَاتِلِي حتَّى تفْعلَ ما آمُركَ بِهِ . قال : ما هُوَ ؟ قال : تجْمَعُ النَّاس في صَعيدٍ واحدٍ ، وتصلُبُني عَلَى جذْعٍ ، ثُمَّ خُذ سهْماً مِنْ كنَانتِي ، ثُمَّ ضعِ السَّهْمِ في كَبدِ القَوْسِ ثُمَّ قُل : بسْمِ اللَّهِ ربِّ الغُلاَمِ ثُمَّ ارمِنِي ، فإنَّكَ إذَا فَعَلْتَ ذَلِكَ قَتَلْتنِي . فجَمَع النَّاس في صَعيدٍ واحِدٍ ، وصلَبَهُ عَلَى جذْعٍ ، ثُمَّ أَخَذَ سهْماً منْ كنَانَتِهِ ، ثُمَّ وضَعَ السَّهمَ في كبِدِ القَوْسِ، ثُمَّ قَالَ : بِسْم اللَّهِ رَبِّ الغُلامِ ، ثُمَّ رمَاهُ فَوقَعَ السَّهمُ في صُدْغِهِ ، فَوضَعَ يدَهُ في صُدْغِهِ فمَاتَ . فقَالَ النَّاسُ : آمَنَّا بِرَبِّ الغُلاَمِ ، فَأُتِىَ المَلكُ فَقِيلُ لَهُ : أَرَأَيْت ما كُنْت تحْذَر قَدْ وَاللَّه نَزَلَ بِك حَذرُكَ . قدْ آمنَ النَّاسُ . فأَمَرَ بِالأخدُودِ بأفْوَاهِ السِّكك فخُدَّتَ وَأضْرِمَ فِيها النيرانُ وقالَ : مَنْ لَمْ يرْجَعْ عنْ دينِهِ فأقْحمُوهُ فِيهَا أوْ قيلَ لَهُ : اقْتَحمْ ، ففعَلُوا حتَّى جَاءتِ امرَأَةٌ ومعَهَا صَبِيٌّ لهَا ، فَتقَاعَسَت أنْ تَقعَ فِيهَا ، فقال لَهَا الغُلاَمُ : يا أمَّاهْ اصبِرِي فَإِنَّكَ عَلَي الحَقِّ » روَاهُ مُسْلَمٌ .
« ذرْوةُ الجَبلِ » : أعْلاهُ ، وَهي بكَسْر الذَّال المعْجمَة وضمها و « القُرْقورُ » بضَمِّ القَافَيْن : نوْعٌ منْ السُّفُن و « الصَّعِيدُ » هُنا : الأرضُ البارزَةُ و «الأخْدُودُ»: الشُّقوقُ في الأرْضِ كالنَّهْرِ الصَّغيرِ و « أُضرِمَ » أوقدَ « وانكفَأَت» أي : انقلبَتْ و « تقاعسَت فَابعَثْ إِلَيَّ غُلاَماً أُعَلِّمْهُ السِّحْرَ ، فَبَعَثَ إِلَيْهِ غُلاَماً يعَلِّمُهُ ، وَكَانَ في طَريقِهِ إِذَا سَلَكَ رَاهِبٌ، فَقَعَدَ إِلَيْهِ وَسَمِعَ كَلاَمهُ فأَعْجَبهُ ، وَكَانَ إِذَا أَتَى السَّاحِرَ مَرَّ بالرَّاهِب وَقَعَدَ إِلَيْه ، فَإِذَا أَتَى السَّاحِرَ ضَرَبَهُ ، فَشَكَا ذَلِكَ إِلَى الرَّاهِبِ فقال : إِذَا خَشِيتَ السَّاحِر فَقُلْ : حبَسَنِي أَهْلي ، وَإِذَا خَشِيتَ أَهْلَكَ فَقُلْ: حَبَسَنِي السَّاحرُ .» توقَّفتْ وجبُنتْ .
Hadis 30:
30- Suheyb radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur;
-“Sizden evvelkiler içinde bir pâdişah ve onun bir kâhini vardı. Bu kâhin ihtiyarlayınca pâdişaha;
-“Ben ihtiyarladım, bana bir uşak gönder ki ona kâhinlik öğtereyim,” dedi.
Pâdişah da bir delikanlı gönderdi. Bunun yolu üzerinde bir rahip vardı. Delikanlı, bunun katında oturdu ve sözlerini dinledi, hoşuna gitti. Sonra kâhine her gittiğinde râhibe uğrar ve onun yanında otururdu.
Kâhin’in yanına geldiğinde (geç kaldın diye) kâhin delikanlıyı döverdi. Delikanlı bu hali râhibe söyleyince, râhib ona şöyle dedi:
-“Kâhinden korktuğunda.”Evde alıkoydular” ailenden korktuğunda da:”Kâhin alıkoydu. De
Durum böyle devam edib giderken, delikanlı günün birinde insanların yolunu kesen büyük bir hayvana rastladı ve bunun üzerine:
-“Kâhinin mi yoksa râhibin mi efdal olduğunu işte bu gün öğreneceğim,” diyerek eline bir taş aldı ve:
-“Allah’ım! Eğer râhibin işlerini, kâhinin işlerinden fazla seviyorsan hayvanı öldür ki, insanlar geçsin,” dedi.
Ve taşını hayvana attı; öldürdü. Halk da yollarına devam etti. Sonra delikanlı râhibin yanına geldi ve vak’ayı ona söyledi.
Râhib ona:
-“Yavrucuğum! Bu gün sen benden efdalsın, senin şânın, gördüğüm dereceye ermiş, sen muhakkak yakında bir belâya uğrayacaksın. Eğer başına belâ gelirse, benim bulunduğum yeri söyleme.” Dedi
Delikanlı, körleri ve (abraşları) ala getirenleri kurtarır, insanların diğer hastalıklarını da tedavi ederdi. PADİŞAHIN MECLİS ARKADAŞLARINDAN o günlerde kör olan birisi bunu işitti; Bir çok hediye ile delikanlının yanına gitti ve:
-“Eğer, beni hastalığımda iyi edersen bu hediyeleri sana veririm,” dedi.
Delikanlı da;
-“Ben kimseye şifa veremem, ancak Allah-u Teâla şifa verir. Allah’a iman edersen ben de Allah’a duâ ederim, O da şifa verir.” Dedi.
BUNUN ÜZERİNE BU ADAM, Allah’a iman etti. Allah-u Teâla ona şifa verdi. Sonra bu adam padişahın yanına geldi. Ve evvelce oturduğu gibi onunla oturdu.
Pdişah:
-“Gözünü sana kim iâde etti? “ diye sordu.
O da:
-“Rabbim iâde etti,” diye cevab verdi.
Padişah:
-“Senin benden başka rabbin mi var? Dedi.
O ADAM:
-“Benim de Rabbim ve senin de Rabbın Allah’dır.” Dedi.
Bunun üzerine padişah o adamı yakaladı ve durmadan ona işkence etti. Nihayet bu adam, delikanlının yerini söyledi. Delikanlı getirildi.
Padişah ona:
-“Oğlum! Demek senin sihrin körleri ve alatenlileri iyi edecek dereceye geldi; şu şu işleri yapıyorsun.” Dedi
Delikanlı:
-“Ben kimseye şifa veremem; ancak Allah-u Teâla şifa verir.” Dedi.
Bunun üzerine padişah onu tuttu ve devamlı sûrette işkence etti. Nihayet delikanlı, rahibin yerini söyledi.
Hemen Râhib getirildi ve :
-“Dininden dön” denildi.
Lâkin râhib dinlemedi. Bunun üzerine pâdişah testere istedi ve onu râhibin başının tam orta yerine koyarak onu ikiye ayırdı. Her parçası bir yana düştü. Sonra padişahın meclis arkadaşı getirildi.
ve ona da:
-“Dininden dön.” Denildi.
Lâkin dinlemedi. Bunun üzerine pâdişah, onun da tepesine testere koyarak onu ikiye ayırdı. Ve her parçası bir yana düştü, Sonra delikanlı getirildi ve ;
-“Dininden dön.” Diye söylendi.
Fakat delikanlı da dinlemedi. Padişah onu kendi eshabından bir cemaata teslim etti. Ve onlara şöyle söyledi.
-“Bunu filan dağa götürünüz ve oraya çıkarınız dağın tepesine vardığınızda dininden dönerse ne âlâ, dönmezse onu dağın tepesinden atınız.”
Bunun üzerine onu götürdüler ve dağa çıkardılar.
Delikanlı:
-“Allah’ım! Bunların haklarında gel,” dedi.Bunun üzerine dağ sarsıldı, onlar da yuvarlandılar. Delikanlı yürüyerek pâdişahın yanına geldi.
Pâdişah ona;
-“Arkadaşların ne oldu?” dedi.
Delikanlı:
-“Allah beni onlardan kurtardı.” Dedi.
Bunun üzerine Pâdişah, delikanlıyı kendi eshabından diğer bir cemaata teslim etti.
Ve:
-“Bunun (Karkur) denilen gemiye koyup deniz ortasına götürünüz, dininden dönerse ne âlâ; dönmezse denize atınız.” Dedi. Hemen delikanlıyı (gemi) ye götürdüler,
Delikanlı:
-“Allah’ım! Bunların haklarından gel, bunları benden def et.” Dedi.
Bunu üzerine gemi onlarla beraber devrildi; onlar boğuldular. Delikanlı yürüyerek Pâdişahın yanına geldi.
Padişah ona:
-“Arkadaşların ne yaptı?” dedi.
Delikanlı;
-“Beni Allah-u Teâla onlardan kurtardı.” Dedi ve şunu ilave etti.
-“Benim emredeceğim işi yapmadıkça sen beni öldüremezsin.”
Pâdişah;
-“Nedir o?” dedi.
Delikanlı şöyle dedi;
-“Ahâliyi geniş bir meydana topla. Beni de hurma kütüğüne bağla. Sonra okdanlığımdan bir ok al, onu yayın tam ortasına yerleştir. Sonra ,
-“delikanlının Rabbi olan Allah’ın adı ile” de ve oku at! Eğer bunu yaparsan beni öldürürsün.” Dedi.
Bunu üzerine Pâdişah, halkı düz bir meydana topladı. Delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı. Sonra Delikanlının ok kabından bir ok aldı. Oku yayın tam ortasına koydu.
-“Delikanlının Rabbi olan Allah’ın ismiyle.” Dedi
ve oku attı. Ok delikanlının şakağına rastladı. Delikanlı elini şakağına koydu ve öldü.
Bunun üzrine Ahâli;
-“Delikanlının Rabbına iman ettik.” Dediler.
Sonra pâdişah çağırıldı. Ona
-“Kortuğun şeyi gördün mü? Va’llahi korkduğun başına geldi; ahâli iman etti.” Dediler.
Bunun üzerine sokak başlarına hendekler açılmasını emretti. Hendekler alevlerle dolu idi.
Pâdişah;
-“Yeni dinden dönmiyen kimseleri zorla ateşe atın, yahud onları ateşe girmeye zorlayın.”dedi.
Bu işler yapıldı. Nihayet elinde bir çocukla bir kadın geldi. Lâkin biraz duraksadı.
Sabi ona;
-“ANNECİĞİM, DIŞINI SIK, SABRET; ZİRA SEN HÂK ÜZRESİN.” Dedi.
(Hadisi, Müslim rivayet etmiştir.)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
Riyazus-Salihin: Hadis -31
13 Eylül 2008Kasyan ziyareti Navale (Nusaybin)
Hadis- 31
31- وَعَنْ أَنَسٍ رَضِي اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : مَرَّ النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِامْرَأَةٍ تَبْكِي عِنْدَ قَبْرٍ فَقَال : «اتَّقِي الله وَاصْبِرِي » فَقَالَتْ : إِلَيْكَ عَنِّي ، فَإِنِّكَ لَمْ تُصَبْ بمُصِيبتى، وَلَمْ تعْرفْهُ ، فَقيلَ لَها : إِنَّه النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فَأَتتْ بَابَ النَّبِّي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فلَمْ تَجِد عِنْدَهُ بَوَّابينَ ، فَقالتْ : لَمْ أَعْرِفْكَ ، فقالَ : « إِنَّما الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الأولَى » متفقٌ عليه.
وفي رواية لمُسْلمٍ : « تَبْكِي عَلَى صَبيٍّ لَهَا » .
Hadis- 31
Enes Radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhis-Selam bir kabrin başında ağlayan bir kadının yanından geçti.
-“Allah’dan kork ve sabret,” dedi.
Kadın:
-“Geç git; zira benim başıma gelen musîbet senin başına gelmemiştir.” Dedi.
Peygamber aleyhis-Selam’ı tanıyamamıştı. Onun peygamber olduğunu kadına söylediler, bunun üzerine kadın, Peygamber aleyhis-selam’ın kapısına geldi, kapıda bevvaplar bulunmadığını gördü ve;
-“Ben seni tanıyamadım.” Diye Peygamber Aleyhis-Selam’a îtizar etti.
Bunun üzerine Peygamber Aleyhis-Selam:
-“Asıl sabır, musibetin ilk ânında olanıdır.” Buyurdu.
(Hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
Müslim’in diğer bir rivayetinde, “çocuğu için ağlıyordu.” deniliyor
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
Riyazus-Salihin: Hadis – 32
16 Eylül 2008Kasyan ziyareti beyaz su (Nusaybin)
Hadis – 32
32- وَعَنْ أبي هَرَيرَةَ رَضي اللَّه عنه أَنَّ رَسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قالَ : « يَقولُ اللَّهُ تَعَالَى: مَا لِعَبْدِي المُؤْمِنِ عِنْدِي جَزَاءٌ إِذَا قَبضْتُ صَفِيَّهُ مِنْ أَهْلِ الدُّنْيَا ثُمَّ احْتَسَبهُ إِلاَّ الجَنَّة » رواه البخاري .
Hadis- 32
Ebû Hüreyre radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber Alayhis-Selam şöyle buyuruyor:
-“Allah-u Teâla: ‘Bir mü’min kulumun dünyada sevdiği dostunu aldığım zaman o kimse sabredip Allah’dan ecir beklerse onun mükâfâtı cennettir.’ Buyurdu.
(Hadisi, Buhâri rivayet etmiştir.)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
-Riyazus-Salihin: Hadis- 33
17 Eylül 2008Kasyan ziyareti Navale (Nusaybin)
Hadis- 33
33- وعَنْ عائشَةَ رضي اللَّهُ عنها أنَهَا سَأَلَتْ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَن الطَّاعونِ ، فَأَخبَرَهَا أَنَهُ كَانَ عَذَاباً يَبْعَثُهُ اللَّه تعالى عَلَى منْ يَشَاءُ ، فَجَعَلَهُ اللَّهُ تعالَى رحْمةً للْمُؤْمنِينَ ، فَلَيْسَ مِنْ عَبْدٍ يَقَعُ في الطَّاعُون فَيَمْكُثُ في بلَدِهِ صَابِراً مُحْتَسِباً يَعْلَمُ أَنَّهُ لاَ يُصِيبُهُ إِلاَّ مَا كَتَبَ اللَّهُ لَهُ إِلاَّ كَانَ لَهُ مِثْلُ أَجْرِ الشَّهِيدِ » رواه البخاري .
Hadis- 33
Âişe radiyallah-u anha’den rivayet edildiğine göre;
Hazreti Âişe Peygamber Aleyhis-Selam’dan tâûn’u sormuş,
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem ona şu sûretle haber vermiş:
-“Tâûn bir azaptı. Allah-u Teâla onu dilediği kavme gönderirdi. Sonra Allah onu mü’minlere rahmet kıldı.Tâûn’a rastlandığında sabredip ecir bekleyerek, başına Allah’ın yazdığından başka hiçbir şey gelmiyeceğini bilerek (Gelmiyeceğine i’tikad ve tedbire tevessül ederek) yerinde oturan kimse, şehid sevabına nâil olur.”
(Hadisi, Buhâri rivayet etmiştir)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
Riyazus-Salihin: Hadis-34
18 Eylül 2008Kasyan Ziyareti navale (Nusaybin)
Hadis-34
34- وعَنْ أَنسٍ رضي اللَّه عنه قال : سَمِعْتُ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقولُ : « إنَّ اللَّه عَزَّ وجَلَّ قَالَ : إِذَا ابْتَلَيْتُ عَبدِي بحبيبتَيْهِ فَصبَرَ عَوَّضْتُهُ مِنْهُمَا الْجنَّةَ » يُريدُ عينيْه ، رواه البخاريُّ .
Hadis- 34
Enes Radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, şöyle diyor:
-“Peygamber Alayhis-Selam’dan işittim; şöyle buyurdu:
-“Allah-u Teâlâ diyor ki: ‘Herhangi bir kulumu gözlerinden mahrum etmek belasına uğrattığımda sabrederse, gözlerinin mükâfâtı olarak, onu cennet’e korum.”
(Hadisi, Buhâri rivayet etmiştir.)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
Riyazus-Salihin: Hadis- 35.
19 Eylül 2008Navale (Nusaybin)
Hadis- 35
35- وعنْ عطاءِ بْن أَبي رَباحٍ قالَ : قالَ لِي ابْنُ عبَّاسٍ رضي اللَّهُ عنهُمَا ألا أريكَ امْرَأَةً مِن أَهْلِ الجَنَّة ؟ فَقُلت : بلَى ، قَالَ : هذِهِ المْرأَةُ السوْداءُ أَتَتِ النبيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فقالَتْ : إِنِّي أُصْرَعُ ، وإِنِّي أَتكَشَّفُ ، فَادْعُ اللَّه تعالى لِي قَالَ : « إِن شئْتِ صَبَرْتِ ولكِ الْجنَّةُ، وإِنْ شِئْتِ دعَوْتُ اللَّه تَعالَى أَنْ يُعافِيَكِ » فقَالتْ : أَصْبرُ ، فَقالت : إِنِّي أَتَكشَّفُ ، فَادْعُ اللَّه أَنْ لا أَتكشَّفَ ، فَدَعَا لَهَا . متَّفقٌ عليْهِ .
Hadis-35
Atâ b. Ebî Rebâh’dan rivayet edildiğine göre İbn-i Abbas radiyallah anh bana:
-“Cennet ehlinden bir kadını sana göstereyim mi?” dedi.
Ben:
-“Evet,” dedim.
-“İşte şu siyah kadındır ki, bu kadın peygamber aleyhis-selam’a geldi ve:
-“Sar’am tutuyor ve tenim açılıyor. Binâenaleyh benim için ALLAH’A DUÂ EDİNİZ.” Dedi.
Peygamber Aleyhis-Selam:
-“İstersen sabreder, cennetlik olursun; istersen sana âfiyet vermesi için Allah’a duâ ederim.” Dedi
Bunun üzerine kadın:
-“O HALDE SABREDİYORUM. Lâkin vucudum açılıyor. Binâenaleyh açılmamaklığım için duâ et.” Dedi.
Peygamber Aleyhis-Selam da ona duâ etti.
(Hadisi, Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir.)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
-Riyazus-Salihin: Hadis-36
21 Eylül 2008Kasyan dağları (Nusaybin)
Hadis: 36
36- وعنْ أَبي عبْدِ الرَّحْمنِ عبْدِ اللَّه بنِ مسْعُودٍ رضيَ اللَّه عنه قَال : كَأَنِّي أَنْظُرُ إِلى رسولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يحْكيِ نَبيّاً من الأَنْبِياءِ ، صلواتُ اللَّهِ وسَلاَمُهُ عَليْهم ، ضَرَبُهُ قَوْمُهُ فَأَدْمـوْهُ وهُو يمْسحُ الدَّم عنْ وجْهِهِ ، يقُولُ : « اللَّهمَّ اغْفِرْ لِقَوْمي فإِنَّهُمْ لا يعْلمُونَ » متفقٌ عَلَيْه .
Hadis: 36
Ebû Abdu’rahmân Abdullah b. Mes’ûd radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, şöyle diyor:
-“Resûl-i Ekrem Efendimiz aleyhis-Selam, peygamberlerden birini hikâye ederken dikkatle dinliyordum. Kavmi onun yüzüne vurmuş ve kanatmışlardı. Bir yandan yüzünün kanını siliyor bir yandan da;
-“Allah’ım, kavmimi yarlığa; zira onlar bilmiyorlar.” Diyordu.
(Hadisi, Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir.)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
-Riyazus-Salihin: Hadis-37
21 Eylül 2008Kasyan Dağları (Nusaybin)
Hadis: 37
37- وَعنْ أَبي سَعيدٍ وأَبي هُرَيْرة رضي اللَّه عَنْهُمَا عن النَّبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : «مَا يُصِيبُ الْمُسْلِمَ مِنْ نَصَبٍ وَلاَ وَصَبٍ وَلاَ هَمٍّ وَلاَ حَزَن وَلاَ أَذًى وَلاَ غمٍّ ، حتَّى الشَّوْكَةُ يُشَاكُها إِلاَّ كفَّر اللَّه بهَا مِنْ خطَايَاه » متفقٌ عليه .
و « الْوَصَب » : الْمرضُ .
Hadis: 37
Ebû Saîd ve Ebû hüreyre radiyallah-u anhuma’den rivayet edildiğine göre, Peygamber Aleyhis-Selam şöyle demiştir:
-“Herhangi bir müslümanın başına yorgunluk, hastalık düşünce, keder, acı ve kaygudan, diken batmasına varıncaya kadar, her ne gelirse, Allah bunları o Müslümanın hatalarına kefaret kılar.”
(Hadisi, Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir.)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
-Riyazus-Salihin: Hadis- 38
22 Eylül 2008Kasyan ziyareti (Nusaybin)
Hads: 38
38- وعن ابْن مسْعُود رضي اللَّه عنه قَالَ : دَخلْتُ عَلى النَبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وَهُو يُوعَكُ فَقُلْتُ يا رسُولَ اللَّه إِنَّكَ تُوعكُ وَعْكاً شَدِيداً قال : « أَجَلْ إِنِّي أُوعَكُ كَمَا يُوعَكُ رَجُلانِ مِنْكُم» قُلْتُ : ذلك أَنَّ لَكَ أَجْريْن ؟ قال : « أَجَلْ ذَلك كَذَلك مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُصِيبُهُ أَذًى ، شوْكَةٌ فَمَا فوْقَهَا إلاَّ كَفَّر اللَّه بهَا سيئاته ، وَحطَّتْ عنْهُ ذُنُوبُهُ كَمَا تَحُطُّ الشَّجرةُ وَرقَهَا » متفقٌ عليه.
وَ « الْوَعْكُ » : مَغْثُ الحمَّى ، وقيل : الْحُمى
Hadis: 38
İbn-i Mes’ûd radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, şöyle diyor:
-“Peygamber aleyhis-Selam’ın yanına girdim, şiddetli sıtmaya yakalanmıştı.
-“Ya Resûla’llah, sıtmadan son derece şiddetli zahmet çekiyorsunuz.” Dedim.
-“Evet, sizden iki adamın çekebileceği kadar zahmet çekiyorum.” Dedi.
-“Size iki kat sevap olduğu için mi?” dedim
-“Evet, öyle. Bir Müslüman küçük bir dikenin veya ondan daha büyüğünün acısına mâruz kalırsa Allah-u Teâlâ bu yüzden o müslümanın yaptığı kötülükleri örter. Ağacın yaprakları döküldüğü gibi o Müslümanın günahları da öyle dökülür.”
(Hadisi, Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir.)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ
-Riyazus-Salihin: Hadis-39
23 Eylül 2008Kasyan Dağları (Nusaybin)
Hadis: 39
39- وعنْ أَبي هُرَيرة رضيَ اللَّهُ عنه قال : قال رسولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « مَنْ يُرِدِ اللَّهُ بِهِ خَيْراً يُصِبْ مِنْهُ » : رواه البخاري .
وضَبطُوا « يُصِب » : بفَتْحِ الصَّادِ وكَسْرِهَا .
Hadis: 39
Ebû Hüreyre Radiyallah-u Anh’den rivayet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem:
-“Allah-u Teâlâ bir kimseye hayır dilerse, – adâlet-i İlâhiye muktezâzı o kimsenin günahlarını bağışlamak ve derecesini yükseltmek için- onu nusîbete uğratır” buyurmuştur.
(Hadisi Buhâri rivayet etmiştir.)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ