‘Hayat-üs Sahabe’ olarak etiketlenmiş yazılar

Cömertlik- 2

17 Mayıs 2008

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Ebul Hasan Medain (r.a.) i Buyuruyor :

Hasan, Hüseyin ve Abdullah bin Cafer (Ridvanıllahı aleyhim ecmain.) Hacca gittiler. Deveyi bir yere otlatmaya bıraktılar. Aç ve susuz oldukları halde ihtiyar bir kadının yanına gidip,

-“İçecek bir şeyin var mi ? “ dediler,

İhtiyar kadın;

-”Var.” dedi.

Bir koyun vardı, sağdı ve sütünü onlara verdi .

-”Yiyecek bir şeyin varmıdır?” dediler

İhtiyar kadın;

-”Yoktur, bu koyunu kesin yiyin.” dedi. Koyunu kestiler yediler .

Ve;

-“Biz Kureyşdeniz. Bu seferden dönünce yanımıza gel sana iyilik yapalım.” dediler. Ve gittiler.

Kadının Kocası eve dönünce kızdı ve

-“Koyunu tanımadığın insanlara verdin.” Dedi..

Bir zaman geçti

İhtiyar kadın ve kocası Fakirlik yüzünden Medine’ye düştüler. Yiyecek bir şey satın almak için deve gübresi toplayıp sattılar.

Günleri böyle geçiyordu. Bir gün ihtiyar kadın bir mahalleye gitti. Hazreti Hasan (r.a.) evinin kapısı önünde duruyordu. Onu tanıdı.

Ve;

-“Ey nine beni tanıyor musun? “ buyurdu.

İhtiyar kadın;

-”Hayır.” dedi

-”Ben senin filan zamandeki misafirinim.” Buyurdu.

Sonrada bin koyun ve bin altın vermelerini söyledi. Onu kendi kölesiyle Hazreti Hüseyin (r.a.) yanına gönderdi.

Hazreti Huseyin (r.a.)

-”Kardeşim sana ne verdi?” Buyurdu.

İhtiyar kadın;

-”Bin koyun ve bin altın verdi.” dedi.

Hazreti Hüseyin (r.a.) da o kadar vermelerini söyledi. Ve kölesiyle Abdullah Bin Cafer (r.a.) gönderdi.

Abdullah (r.a.);

-”Sana ne verdiler.” Dedi

İhtiyar kadın;

-”İki bin koyun ile iki bin altın.” dedi.

O da iki bin koyun ve iki bin altın verdi

-“Eğer önce bizim yanımıza gelseydin, onlara sıkıntı vermezdiniz.” Emr eti iki bin koyun ve iki bin altın verdiler.

Kadın bu nimetlerle kocasının yanına geldi…

Kab (r.a.) buyuruyor:

-”Her gün herkese iki Müvekel melek vardır, seslenir:

-”Ya Rabbi, malı korur gözetirse malını telef eyle, Hayra harcarsa karşılığını ver.” derler…

Ebu Hanıfe (r.a.) Buyuruyor :

-”Bahil adil bilmem ve şahidliğinı kabul etmem. Çünkü: Bahillik ona mani olur ve hakkından fazlasını alır.”

Yahya bin Zekeriye (a.s.) Şeytanı gördü:

-”Kime daha düşmansın, kimi daha çok seviyorsun?” dedi.

Şeytan (aleyhil’lanet);

-”Bahil olan zahidı de çok severim çünkü bütün canını dişine takarak çalışır, ve bahilliği, yaptıklarını yok eder. Cömert olan günahkari hiç sevmem. Çünkü: istediğini yer, istediği yere gider, ama korkarım ki cömertliği ona rahmet eder ve tövbe ede.”

Abdullah bin Cafer (r.a.) bir defe yolculıkta bir hurma bahçesine uğradı.

Bahçenin bekçisi siyahi bir köle idi. Köleye üç parça ekmek getirdiler. Bir köpek geldi, birini ona attı köpek onu yedi, öbürünü de attı onu de yedi, üçüncüsünü de attı, onu da yedi.

Abdullah bin Cafer (r.a.) buyurdu.

-”Senin ücrettin nedir” dedi.

Köle;

-”İşte bu gördüğün üç parça ekmek.” dedi.”

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-”Niçin hepsini köpeye verdin?” Buyurdu.

Köle;

-”Burada köpek yok idi. Bu köpek uzak yerden gelmiş idi. Aç durmasını istemedim. Dedi.”

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-”Sen bugün ne yiyeceksin? Buyurdu.

Köle;

-”Sabredeceğim, bir şey yemiyeceyim.”dedi.

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-“Sübhanallah, aşırı cömerdim diye beni ayıpliyorlar, bu köle benden daha cömerttir.” Buyurdu.

Abdullah bin Cafer (r.a.) Bunun üzerine o köleyi satın aldı . O hurmalığı da satın aldı. O köleyi azad eyleyip hurmalığı ona bağışladı.

İmami Şafi’i (r.a.) Mekke ‘ye gitti, yanında on bin altın vardı. Mekke’nin dışında çadır kurdu. O altınları eteğine doldurup kendisine SELAM verene bir avuç altın verdi.Yatsı namazına kadar böyle yaptı. Eteğin de bir tane bile kalmamıştı…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah’u Teala Hazrertleri (c.c.) bizleri ve sizleri bahilkten koruyup, Cömert kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc09799-cami-minaresi-tarihi.JPG

Zeynelabidin Cami-i Minaresi

dsc09794-zeyneabidin-cami-i-00.JPG

Zeynelabidin Cami-i  avlusu

Selman-ı Farisi (Radiyallah-u anhu);

Eshabi kiramın büyüklerindendir. Aslen İranın İsfahan yakınlarındaki bir köyde doğup büyüdü. Gençliğinde Mecusi iken, hiristiyan olmuş ve çeşitli kiliselerde ibadet ve hizmet etmiştir. Bu kiliseden bir tanesi Hiristiyanlık aleminde Dünyan’ın ilk üniversitesi olan Nusaybin üniversitesi dir. Eshab-i Kiram büyüklerinden, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in (-”Selman Ehl-i beytimizdendir.”) müjdesine mazhar olmuş. İnsanları hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşmalarına vesile olan ve kandilerine “silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velilerin “ikincisidir.”

Ebel ferec (r.a.) buyurdu ki:

-”Adullah bin Abbas (r.a.) nın yanında idim bana selman-i Farisi (r.a.) nın hayatını şöyle anlattı.”

Selman (r.a.) anlatıyor:

-”Ben önce mucusi idim. Bir hiristiyan kilisesine rasladım. Onların ibadetlerini görünce içim ısındı.

kendilerine;

-”Bu dinin aslı nerededir?” dedim.

bana;

-”Bu dinin aslı Şam’dadır.”dediler.

Ben;

-”Peki.”dedim

Önce kervanla Şama geldim. Şam’da hiristiyan dininin en büyük alimini sordum bana bir alimi tarif ettiler onun yanına gittim. Ona durumu anlattım.

Onun yanında kalmak istediğimi, ona hizmet edeceğimi söyleyip ondan bana Nasraniliği öğretmesini Allah’u tealayı (c.c.) tanıtmasını rica ettim. Oda kabul etti. Bende ona hizmet etmeye, kilisenin işlerini yapmaya başladım. Bana dini bilgiler öğretmeye başladı. Fakat sonradan onun kötü kimse olduğunu anladım.

Çünkü:

Hiristiyanların, fakiırlere vermesi için getirdikleri Sadaka  altın ve gümüşleri kendine alır, fakirlere vermezdi .

Böylece şahsına 7 küp altın ve gümüş biriktirdi. Fakat bunu benden başka kimse bilmezdi. Bir müddet sonra o âlim vefat etti. Nasraniler onu defn etmek için toplandılar.

Onlara:

-“Neden buna bu kadar hürmet ediyorsunuz? O hürmete layık bir insan değildir.” Dedim.

Onlar da:

-“Sen bunları nereden çıkarıyorsun “dediler. Ve bana inanmadılar.

Bende biriktirdiği altın ve gümüşlerin yerlerini bildiğim için onlara gösterdim. Nasraniler 7 küp altın ve gümüşü çıkardılar.

Ve:

-“Bu defne ve techize layık bir kimse değildir.” Dediler.

Bir yere atıp üzerini taşla kapattılar.

Sonra onun yerine başka bir alim geçti. Çok alim ve zahid bir kimse idi. Dünyaya hiç ehemmiyet vermezdi. Ahirette tâlib bir kimse olup, hep ahirreti için çalışıyordu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

cimg2711-eski-ravda-000.JPG

Revda-i Muttahhara (eski)

cimg6156-ravda-yeni-000.JPG

Ravda-i Muttahhara (Yeni)

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) -2

çok ibadet ederdi. Onu çok sevdim ve uzun zaman yanında kaldım. Onun ve kilise’nın hizmetini yapar, onunla ibadet ederdim.

Vefat zamanı geldi.

Ben ona:

-“Ey benim efendim; uzun zamandan beri yanınızdayım ve sizi çok sevdim. Sen vefat edince ben ne yapayım. Bana tavsiye eder misin?” Diye sordum…

Bana:

-“Oğlum Şam’da insanları islah edecek kimse yok. Kime gitsen seni ifsad ederler. Fakat Musul’da bir zat vardır. Ona gitmenı tavsiye ederim,”dedi.

Bende;

-“Peki efendim.”dedim.

O zat vefat edince Şam’dan, Musul’a gittim. Onun tarif ettiği zatı buldum. Başımden geçenleri anlattım. Beni hizmetine kabul etti. O’da diğer zatlar gibi çok kiymetli zahıd, abid bir kimse idi. Onun vefat zamanında aynı soruları o’na da sordum.

O’da bana;

-“Nusaybin’de bir zat vardır.” Diye tavsiye etti.

O vefat edince sonra ben de derhal Nusaybin’e gittim. Bahsedilen kimseyi bulup yanında kalmak istediğimi söyledim. İsteğimi kabul etti. Ve bir müddet de onun hizmetinde bulundum. Bu zat da vefat etmek üzere iken beni başka birisine göndermesini söyledim.

Bu sefer bana Amuriye’deki bir Rum şehrinde bulunan başka kimseyi tarif etti. Tarif edilen bu son şahsıda bulup hizmetine girdim.

Uzun bir zamanda onun yanında kaldım. Artık onun da vefati yaklaşmıştı. O’na da beni birine havale etmesini rica edince

-“Vallahı şimdi böyle bir kimse bilmiyorum. Fakat Ahır zaman Peygamberin (s.a.v.) gelmesi yaklaştı. O arablar arasdından çıkacak vatanından hicret edip, taşlık içinde hurması çok olan bir şehre yerleşecek. Alametleri şunlardır; hediye’yi kabul eder, sadakayı kabul etmez, iki omuzu arasında Nübüvvet mührü” vardır.” Diyerek alametlerini saydı.

Yanında bulunduğum son zat de vefat edince onun tavsiyesi üzerine Arap diyarına gitmeğe hazırlandım.

Bir Müddet ben Amuriye’de çalışıp : bir kaç öküz ile birlikte bir kaç koyun sahibi olmuştum. Beni Kelb Kabilesinden bir kafile Arap beldesine gitmek üzere idi.

Onlara dedim ki:

-“Bu sığırlar ve koyunlar sizin olsun; beni Arap vilayeti’ne götürün.” Dedim. Kabul edip kafilelerine aldılar.

Vadiyül Kura denilen yere gelince bana ihanet ettiler. Bana köle diyerek, beni bir yahudiye sattılar.

Yahudinin bulunduğu yerde Hurma bahçeleri gördüm. Ahir zaman peygamberi (a.s.v.) in hicret edeceği yer herhalde burasıdır diye düşündüm. Fakat kalbim oraya ısınmadı.

Devam edecek….

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

cimg6190-mescidil-kibleteyn-000.JPG

Mescidil Kıbleteyn (Medin-i Munavvara)

Selman-i Farisi (Radiyallah-u anhu) -3

Bir müddet yahudi’nın hizmetine kaldım. Sonra beni köle olarak amcasının oğluna sattı. Oda beni alıp Medine’ye getirdi. Medine’ye varınca sanki bu beldeyi önceden görmüş gibiydim. Öylesine ısındım.

Artık günlerim Medine’de geçiyor. Beni satın alan Yahudi nin bağında, bahçesinde çalışıp ona hizmetçilik yapıyordum. Bir taraftan de asıl maksadıma kavuşmak arzusuyla bekliyordum.

Bir gün beni satın alan Yahudinin bahçesinde bir hurma ağaç üzerinde çalışıyordum. Sahibimin yanında biri ile bir ağaç altında oturup konuşmakta idi.

Bir ara dediler ki :

-“Evs ve Hazreç kabileleri helak olsunlar. Mekke’den bir kimse geldi Peygamber olduğunu söyliyor.”

Ben bu sözleri işitince kendimden geçip, az kalsın ağaçtan yere düşüyordum.

Hemen aşağı inip o şahsa:

-“Ne diyorsun.” Dedim.

Sahibim bana bir tokat vurdu ve:

-“Senin nene lazım ki; soruyorsun.? Sen işine bak. “ dedi.

O gün akşam olunca bir miktar hurma alıp hemen Kuba’ya vardım Resullullah (a.s.v.) ın yanına girip;

-“Sen Salih bir kimsenın yanında fakirler vardır, bu hurmaları sadaka getirdim.” Dedim.

Resullullah (a.s.v.) yanında bulunan Ashabe:

-“Geliniz hurma yeyiniz.” Buyurdu. Onlarda yediler, kendisi asla yemedi.

Kendi kendime:

-“işte bir alamet buldum. Sadaka kabul etmiyor.” dedim.

Eve dönüp bir miktar hurma daha Resullullah (a.s.v.) a getirdim.

-“Bu hurmalar hediyedir.” Dedim. Bu defe yanın deki ashab ile birlikte yediler.

-“İşte ikinci alamet budur.” dedim.

Getirdiğim hurmalar 25 tane kadardı. Halbuki yenen hurma çekirdekleri bin kadar di. Resullullah (a.s.v.) mucizesiyle hurma artmıştı. Kendi kendime bir alameti daha gördüm. Dedim.

Resulullah (a.s.v.) ın yanına ikinci defa varışımde bir cenaze defn ediyordu. Nübbüvvet mührünü görmeyi arzu ettiğim için yanına yaklaştım.

Benim muradımı anlayıp, Gömleğini kaldırdı. Mübarek sırtı açılınca Nübüvvet mührünü görür görmez; varıp öptüm. Ve ağladım. O anda Kelime-i Şehadet söyliyerek Müslüman oldum.

Sonrada Resüllullah (a.s.v.) uzun yıllarden beri başımden geçen hadiseleri bir bir anlattım. Halima teaccup edip, bunu eshabi kirama da anlatmamı emir buyurdu.

Ashabi kiram toplandi bende başımden geçenleri bir bir anlattım.

Selman-i Farısi (r.a.) İman ettiği zaman arap lisanı bilmediği için tercuman istemişti. Gelen Yahudi tercuman Selman-i Farısi (r.a.) nın Peygamberimiz (a.s.v.) in meth etmesini, aksi şekilde söyliyordu.

O esnade Cebrail (a.s.) gelip Selman’nın (r.a.) sözlerini doğru olarak Resüllullah (a.s.v.) a bildirdi. Yahudi durumu anlayınca Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.

Devam Edecek….

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

Birinci dünya savaşı sırasında fransız askerlerinin Suriye den görünüşü

Kamışlının Fransızlar tarafından kuruluşu

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) – 4

Selman-e Farisi Veya bazı rivayetlerde olduğu gibi Selman-i farisi (r.a.) Müslüman olduktan sonra, köleliği bir müddet devam etti.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.):

-Kendini kölelikten kurtar Ya Selman.” Buyurmasi üzerine sahibine gidip,

Azad olmak istediğini söyledi. Buna zorla razı olan Yahudi;

-”Üç yüz hurma fidanı dikerek, yetiştirip ve hurma verir hale getirmesi, kırk Rükye altın (O zaman ki; ölçüye göre bir miktar altın) vermesi şartiyle kabul etti.

Selmane Farisi (r.a.) bunu Resulullah (a.s.v.) haber verdi..

Resülulah (a.s.v.) eshabina:

-“Kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. onun için Üç yüz hurma fidanı topladılar.

Resulullah (a.s.v.):

-“Bunların çukurlarını hazır edip tamam olunca bana haber verin “buyurdu.

Çukurları hazırlayıp haber verince; Resulullah(a.s.v.) teşrif edince kendi mübarek elleriyle, o fidanları dikti. Bir tanesini de Hz.Ömer (r.a.) dikmişti. Hz.Ömer (r.a.) diktiği hurma hariç bütün hurma fidanları Allah (c.c.) ın izniyle o sene hurma verdi.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve selam meyve vermeyen O bir tane hurmayi de söküp, kendi mübarek elleriyle yeniden dikti. Diktiği hurma ayni anda hurma verdi .

Bundan sonra Selman-e Farisi (r.a.) ehli suffa arasına katıldı. Selman-e Farisi (r.a.) uzak diyarlarden geldiği için eshabi kiramdan birisiyle kardeşlık kurması emir buyurulunca ; Hz.Ebu Derda (r.a.) ile kardeş oldu. Hendek savaşınden itibaren bütün gazalara katıldı.

Selman-e Farisi (r.a.) veya Peygamber (a.s.v.) buyurduğu gibi; Selmanul hayr ( hayırlı Selman) Hendek savaşından sonra hendek kazma fikrini açtığı için, Hendek savaşındeki gayret ve hizmetinden dolayı Resülullah (a.s.v.) ona bu Lakabı taktı..

Selman-e Farisi (r.a.) Müslüman olup kölelikten kurtulduktan sonra, geçimini sağlamak için ince hurma dallarından sepet örüp, satarak geçimini temin ederdi. Kazancının bir kısmını da fakirlere sadaka olarak dağıtırdı. Resülullah (a.s.v.) yakınlarından olup; bazı geceler huzurunda bulunarak baş başa saatlarca sohbetinde kalırdı.

Eshabi kiram (r.a.) tarafından da çok sevilip, hürmet görürdü. Selman-e Farısı (r.a.) Dünyaya hiç rağbet etmezdi. Ayakta duramiyacak hala gelinceye kadar namaz kılar, sonra bedeni yorulunca oturur; dil ile zikrederi. Dili yorulduğu zaman da Allah-u Teala(c.c.) nın yarattığı şeylerdeki hikmetleri düşünürdü ki;

Bu tefekkürün Peygamber (a.s.v.) in buyurduğu;

-“ Bir saat tefekkür bin sene ibadetten hayırlıdır” hadisi şerifle iştigal olurdu…

Selman-e Farisı (r.a.) ehli suffa içerisinde Resülullah (a.s.v.) en yakın olan Kendısı idi. Hz. Aişe Anamız (Radiyallahu Anha) buyurdular ki;

-”Selman-e Farısı (r.a.) geceleri uzun zaman Resülullah (a.s.v.) ile beraber kalırdı. ve sohbetinde bulunurdu. Neredeyse Resülullah (a.s.v.) yanında bizden fazla kalırdı.

Peygamberimiz (a.s.v.);

-“Allah-u Teala (c.c.) bana dört kişiyi sevdiğini bildirdi.; bu dört kişiyi sevmemi emretti.

Bunlar;

Hz.Ali (r.a.),
Ebu Zer Gifarı (r.a.) ,
Mikdad bin Esved (r.a.)
Ve Selman-e Farisi (r.a.)“ buyurdular..

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi
Fuad Yusufoğlu

dsc02191-girnavas-tan-nusybinin-gorunusu.JPG

Girnavas tepesinden Nusaybin’in görünüşü

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) – 5
Selman-e Farisi (r.a.) Hz.Ebu Bekir (r.a.) devrinde de onun sohbetinden bir an ayrılmayan; Hz Ömer (r.a.) zamanında da İran fethine katılmıştır. İslam ordusunun büyük zaferlere kavuştuğu bu seferlerde; Selman-e Farisi (r.a.) nın çok büyük hizmetleri olmuştur.

İran‘liler hakkında büyük malumat sahıbı idi. Çünkü Kendisi İran’liydi, İran’lileri kendi lisaniyle Dine davet ediyor; Onlara islamiyeti anlatıyordu…

İslam Ordusu İran’nın Medayin şehrini aldıklarında Hz. Ömer (r.a.) onu Medayin valısı yapmıştı. İlmi, Basireti, Vazifesındeki Adaleti ve nezaketi ile Medayin halkı tarafından çok sevilip, sayılırdı. Böylece; İslâmiyet orada sür’atla yayıldı…

Selma-e Farisi (r.a.) Hz Ömer (r.a.) zamanında; Medayin valısı iken otuz bin kişiye hutbe okuduğu zaman yanında da iki parçadan müteşşekkül bir hırka vardı. Hırkasının bir parçasını namazlık olarak serer namaz kılardı, diğer parçasını da giyerdi.

Resülullah (a.s.v.) Sıdk ve muhabbeti sebebiyle eshabı kiramın (r.a.) seçkinleri arasında; Resülullah (a.s.v.) Tarafından dahil edildi…

Mühacırler; Ensar arasında; Selman-e Farısı (r.a.) (bazı rivayetlere göre Selman-i farısi ) Mühacır’lerden mi? Yoksa Ensar ‘den mi? Meselesinden ihtilaf çıkınca;

Peygamberimiz (a.s.v.):

-“Selman Bizdendir. Ehli beytimdendir.”buyurdu..

Selman-e Farisi (r.a.) hikmetli bazı sözleri :

“-Üç şey beni ağlattı:

Birincisi

Resülullah (a.s.v.) vefatı. Bu ayrılığa dayanamadım, Durmadan ağlıyorum..

İkincisi:

Kabirden kalktığım zaman; Halim nice olur; Onu bilmediğim için ağliyorum.

Üçüncüsü:

Allah-u Teala (c.c.) ın beni hesaba çektiği zaman Cennetlikmiyim? Cehennemlikmiyim? bilmiyorum O zaman halim ne olur ağlıyorum…

“-Namaz bir ölçektir. Kim dolu dolu ölçer onu hakkiyle kılarsa büyük ecir ve mükafatlara kavuşur; Kim ki eksik ölçerse adabına uygun kılmazsa Allah-u Teala(c.c.) nın buyurduğu veyl cehennemi hatırlasın.”

Ebu Vail diyor ki:

-“Bir arkadaşimla Selman (r.a.) ziyaretine gittik. Bize bir miktar arpa ekmeği ile biraz tuz gerirdi.”

Arkadaşım:

-”Şu tuzun yanında biraz da SAĞTER ( Kekik gibi bir ot) olsaydı.” dedi.

Bunun üzerine Selman-e Farisi (r.a.) matarasını rehin vererek; o otu aldı geldi.

Yemeği bitirince

Arkadaşım:

-”Bize verdiği ni’mete kanaat ettiğimiz için Allah(c.c.) a Hamd ederiz.” Dedi…

Selman (r.a.);

-“Eğer kanaat etseydin benim matara rehin olmazdı.”buyurdu.

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah(c.c.) ondan ebeden razı olsun…Amin…

Şu anda bizim bu şirin sınır kasabasında Onun ismiyle anılan (SELMAN-İ PÂK) Cami-i diye küçük bir mescid var. Bu camı Onun makamı Hürmetine inşa edilmiştir.

Daha Müslüman olmadan evvel Nusaybin ‘e gelen Selman-i Farisi (r.a.) burada mukim olduğu için bu isim verilmiştir…Allah (c.c.) Ona rahmet eylesin… O nun makamının hemen yanında bulunan Hazreti Hüseyin (r.a.) 12. oğlu olan Zeynelâbidin (r.a.) Hakkında kısa da olsa bazı bilgileri vermek istiyorum…


Allah-u Teala Hazretleri bizleri ve sizleri bu mübarek eshabı kiram (r.a.) hürmetine afv eylesın…Amin…
Fuad Yusufoğlu

Mescidi Nnebevi (eski resim) Medine-i Münevvere

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den sonra, Eshab-i Kiramın ve insanların en üstünü. Asıl adı Abdullah bin Ebû Kuhâfe bin Âmir bin Amr bin Ka’b bin Sa’d bin Teym bin Mürre’dir.

Babasının adı Osman olup, ‘Kuhâfe’ lakabiyle meşhurdur. Annesinin adı ise Selma binti Sahr’dır. ‘Ümmûlhayr’ lakabiyle tanınmaktadır.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.), Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den 2 yıl 3 ay küçüktür. Fil vak’asından sonra (M. 573) yılında dünyaya gelmiştir.

Müslüman olmadan önce adı, Abdül-uzza veya Abdul Kâ’be idi. Peygamberimiz (Sallallahu alayehi ve selem) e iman ettikten sonra O’nun ismini Abdullah” olarak değiştirdi. 38 yaşında Müslüman olmakla şereflenen Hazreti Ebû Bekir (r.a.), Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in vefat ettiği gün halife seçildi.

Hilafeti 2 sene 3 ay 10 gün sürdü. 63 Yaşında iken hicretin 13 (M. 634) yılında Cemaziyel-ahır ayının yedisinde Pazartesi günü hastalandı. 15 gün hasta olarak yattıktan sonra vefat etti.

Vasiyeti üzerine hanımı Esmâ (r.anha) yıkadı. Cenaze namazını Hazreti Ömer (r.a.) kıldırdı. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in kabrinin bulunduğu hücre-i Seâdete defnedildi.

Ebû Bekir (r.a.) Aşere-i mübeşşere’nin Yani Cennetle müjdelenen on sahabenin Birincisidir.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) in kayın pederi, Hazreti Aişe validemiz (r.anha) nin babasıdır.

Ebû Bekir (r.a.) in Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e fevkâlâde sadâkât ve sevgisi vardı. Vefatına, Peygambermiz (s.a.v.) den ayrıldığından duyduğu aşırı üzüntüsü, gamı ve hasreti sebep olmuştur. Çünkü O’na karşı olan, sevgisi ve bağlılığı kelimelerle tarif edilemiyecek kadar çoktur.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) de, Ebû Bekir (r.a.) i çok severdi. Onun için bizzat kendisine;

-“Sen Allah-u teâlâ’nın Cehennemden atiki (yani azad ettiği kimse) sin.”

Ve;

-“Cehennemden atik olan (azad edilmiş kimse) görüp sevinmek isteğen kimse, Ebû Bekir’e baksın.” Buyurması bunun bir âlemetidir.

Bir Rivayette de, Ebû Bekir (r.a.) in annesi Ümmül Hayr-ı Selma (r.a.) nın bir iki evladı olmuş ise de hiçbirisi yaşamamış olduğundan, Hazreti Ebû bekir (r.a.) doğduğu zaman, annesi kucağına alıp, Kâ’be’ye götürmüş ve yaşaması için;

-“Allahım! Bu çocuğu ölümden âzad edip bana bağışla!” diye dua eyleyince;

Kâ’be’nin her yanından;

-“Ya Emetellah, sana müjdeler olsun ki, çocuğun yaşayacak, seni pek sevindirecek Tevrat’da adı ‘Sıddık’ olarak bildirildi.” Nidası geldi.

Ordakilerin hepsi bunu duydular. Bu sebeple de ‘Atik’ ismini verdiler. Yahud, soy ve sopunda ayıp ve kusur sayılabilecek herhangi bir şey görülmediği için bu lakabı vermişlerdir. Denildi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Resulullah (a.s.v.) Herakliüse yazdığı Mektub

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 2

Hazreti Ebû Bekir (r.a.), ilk imana gelen, Müslümanlıkla şereflenen hür erkektir. Kadınlardan ilk imana gelen Hazreti Hadice anamız (r.anha), Kölelerden Zeyd bin Harise (r.a.) ve çocuklardan Hareti Ali (r.a.) dir.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.); Daha Müslüman olmadan evvel, gençliğinde de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) in arkadaşı idi. Büyük bir tüccardı. Bütün malını, evini barkını Resulullah (a.s.v.) in uğrunda harcadı.

Ebû Bekir (r.a.) İslamiyeti kabul etmesine kadar geçen 38 senelik hayatında asla içki kullanmamış, putlara tapmamış, her türlü sapıklıktan, hurafelerden kaçınmış, iffetiyle ve güzel ahlaki işle tanınmış bir kimseydi. Kavmi arasında sevilen ve saygı gösterilen birisi olup, fakirlere yardım eder, muhtaç olanları gözetirdi. Dürüst bir tüccardı. Herkesin ona sonsuz bir itimedi vardı.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.) e Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve selem) Peygamberliğini bildirip Müslüman olmasını teklif ettiği zaman, hiç tereddüt etmeden İslamiyet’i kabul etmişti.

Babası, annesi, çocukları ve torunları da Müslümanlığı kabul etti. Peygamber efendimiz (a.s.v.) i görüp Eshab-i Kiramdan olmakla şereflendiler Eshab-i Kiramın hiçbiri, böyle bir şerefe nail olmamıştır.

O’nun Müslüman oluşu hakkında bildirilen haberler çeşitlidir.

Şöyle ki;

Hazreti Ebû Bekir (r.a.), islamiyeti kabul etmeden yirmi sene önce, bir ru’ya görmüştü.;

-“Gökten dolunay inip, Ka’be-i muzzama’ya gelmiş ve sonra sonra parça parça olmuş, parçalardan her biri, Mekke evlerinden biri üzerine düşmüş, sonra bu parçalar bir araya gelerek gök yüzüne yükselmişti.”

-“Ebû Bekir (r.a.) in düşen parça ise, gök yüzüne yükselmemişti. Hadiseyi gören Ebû Bekir sıddık (r.a.) hemen evinin kapısını kapamış sanki bu ay parçasının gitmesine mani olmuştu.”

Ebû Bekir (r.a.) heyecanla ru’ya’dan uyanmış, sabah olunca, hemen, Yahudi âlimlerinden birisine koşup ru’yasını anlatmıştı.

O Yahudi âlim;

-“Bu karışık ru’yalardan biridir, onun için tabir edilmez.” Demişti.

Fakat bu ru’ya, Ebû Bekir (r.a.) in zihnini kurcalamaya devam etmiş, yahudinin cevabı, onu tatmin etmemişti.

Bundan dolayı bir zaman sonra ticaretlerinden birinde, yolu râhip Bahire’nin diyarına uğramıştı. Gördüğü ru’yasının tabiriniBahire’den istemiş ve şu cevabı almıştı

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Müzdelife – Mine yolu (Arafat)

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 3

Bahire;

-“Sen neredensin?” dedi.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“Kureyştenim.” Diye cevab verince,

Bahire;

-“Mekke’de bir Peygamber ortaya çıkıp Hidayet nûru Mekke’nin her yerine ulaşacak, sen hayatında O’nun veziri, vefatından sonra da, halifesi olacaksın.” Deyince,

Hazreti Ebû Bekir (r.a.) bu cevaba çok hayret etmişti.

Hatta Rahib O’na şöyle demişti;

-“Çabuk şimdi O’na ulaş. Şu anda vahiy geldi. Musa Aleyhisselam’ın da Rabbi olan Allah Hakkı için, Herkesten önce İman eyle!”

Ebû Bekir (r.a.) bu ru’yasını ve tabirlerini, Peygamber Efendimiz (Sallallahualeyhi vesellem), Peygambrliğini açıklayıncaya kadar kimseye söylememişti.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) peygamberliğini açıklayınca, Ebû Bekir (r.a.) hemen Peygamber efendimize koşup;

-“Peygamberlerin, Peygamberliklerine delilleri vardır, senin delilin nedir?” diye sual etmişti.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) cevabında;

-“Bu nübüvvetime delil, o ru’yadır ki, bir Yahudi âlimden tabirini istedin. O âlim ‘karışık ru’yadandır,’ itibar edilmez dedi. Sonra Bahire rahib doğru tabir etti.”

Buyurarak, Ebû Bekir (r.a.) e hitaben;

-“Ya Ebû Bekir! Seni Hüda’ya ve Resûlune davet ederim.” Buyurmuştu.

Bunun üzerine Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“Şehadet ederim ki, sen Allah-u Teâlâ’nın Resulusun ve senin peygamberliğin haktır ve cihanı aydınlatan bir nur’dur. Diyerek O’nu tasdik edip Müslüman olmuştu.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.) in Müslüman oluşu, şu şekilde de ifade edilmiştir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Arafat dağı (Arafat)

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 4

Muhammed Aleyhis selam’a Peygamberlik emri geldiğinde;

-“Bu sırrı kime söyleyebilirim.” Diye düşünmüştü.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in, Ebû Bekir (r.a.) ile, yakın arkadaşlığı ve bu sebeple de O’na karşı pek fazla svgisi vardı. Ayrıca Ebû Bekir (r.a.), çok akıllı ve doğruyu görüp seçebilmesiyle meşhurdu.

Bunun için Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) ‘Nübüvvet sırrını’ O’na açmayı tasarlamıştı. Sabahlayın, Ebû Bekir (r.a.) e varmak ve bu sırrı O’na açmak maksadiyle evden çıkmıştı.

O gece Peygamberimiz (s.a.v.) böyle düşünürken Ebû Bekir (r.a.) da şöyle düşünüyordu;

-“Baba ve dedelerimizin seçtiği din, hiç uygun değildir. Zira, hiçbir zarar ve fayda veremeye kâdir olmayan bir heykele ibadet etmek, akıllıca bir iş değildir. Yerin ve göğün yaratıcısı buna razı olmaz. Bu düşünceyi ise, Muhammed (a.s.v.) den başkasına arz etmek layık değildir. Zira olgun ve akıllı, doğru görüşlü olduğu tecrube edilmiştir. Yarın, ziyaret için O’na varayım, bu hali arzedeyim!”

Bu düşünce ile Ebû Bekir (r.a.) sabahlamış. Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e varmak için evden çıkıp, yolda karşılaşmışlar.

Birbirlerine karşı;

-“Sözleşmeden birleştik.” Demişlerdir.

Resul-i Ekram (Sallallahu alayhi ve selem) şöyle söze başlamışlar;

-“Bir meşeveret için, sana geliyordum.”

Ebû Bekir (r.a.);

-“Ben de bir fikir sormak için yanınıza geliyordum.” Dedi.

Rsulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Söyle yâ Ebû Bekir.” Buyurdular.

Ebû Bekir (r.a.);

-“Sen her işte öndersin. Önce sen söyle!” dediler.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem);

-“Dün, bana bir melek görünüp, Hak Teâlâ’dan (Halkı dine davet eyle!) diye emir getirdi. Ben endişede kaldım. Bu gün sana geldim. Seni islâm dinine davet ederim. Ne dersin?” buyurdular.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“İslamiyete önce beni kabul eyle! Çünkü, dün gece sabaha kadar bu bu fikirde idim. Şimdi ise bu sözü işittim.” Dedi.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buna çok sevinip, Ebû Bekir (r.a.) e İslamiyeti anlattılar. Ebûbekir (r.a.) de kabul edip, Mü’minlerin serdarı oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu