‘Hayat-üs Sahabe’ olarak etiketlenmiş yazılar
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 6
26 Ekim 2009Gül
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 6
Amr;
-“Hayır, bir kırat (bir para birimi) bile yok!” dedi.
Necaşi (r.a.);
-“O halde siz bunlardan ne istiyorsunuz?” diye sorunca,
Amr;
-“Onlar ile biz bir dinde ve bir işte idik. Onlar, bunları bıraktılar. Muhammed’e ve dinine uydular.” Dedi.
Necaşi (r.a.), Hazret-i Ca’fer (r.a.) e;
-“Siz bulunduğunuz dini bırakıp ne diye başkasına uydunuz? Kavminizin dininden ayrıldığınıza, ne benim dinimde ne de bunların dininde olmadığınıza göre, sizin edindiğiniz bu din hakkında bilgi veriniz?” diye sordu.
Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);
-“Ey hükümdar! Biz cahil bir millet idik. Putlara tapardık. Ölmüş hayvan leşini yer, her türlü kötülüğü işlerdik. Akrabalarımızla münasebetlerimizi keser, komşularımıza kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zaif olanlarımızı ezerdi. Allah-u Teâlâ bize, kendimizden, doğruluğunu emin’liğini, iffet ve temizliğini, soyunun düzgünlüğünü bildiğimiz bir Peygamber göndrerinceye kadar, biz bu vaziyette idik. O peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) bizi, ALLAH-U TEÂLÂ’NIN VARLIĞINA, BİRLİĞİNE İNANMAYA, O’na ibadete bizim ve atalarımızın tapına geldiği taşları ve putları bırakmaya da’vet etti.”
Derin bir sessizlik oldu.
Cafer-i Tayyar (r.a.) sözlerine şöyle devam etti.
-“Doğru sözlü olmayı, emanete hiyanet etmemeyi, akrabalık haklarını gözetmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı bize emretti. Her türlü ahlaksızlıklardan, yalan söylemekten, yetimlerin malını yemekten, namuslu kadınlara dil uzatmaktan ve iftira etmekten bizi yasakladı. Allah-u Teâlâ’ya eş, ortak koşmaksızın ibadet etmeyi, Namaz kılmayı, Zekat vermeyi, Oruç tutmayı bize emretti. Biz de kabul ettik ve O’NA İMAN ETTİK. O’nun Allah’dan getirip bütün söylediklerine tâbi olduk. Allah-u Teâlâ’ya ibadet ettik. O’nun bize haram kıldığını haram, Helal kıldığını Helal olarak kabul ettik.”
Ca’fer-i Tayyar (r.a.) sözlerine yine şöyle devam etti.
-“Bu yüzden kavmimiz, bize düşman olup, bize zulüm ettiler. Bizi dinimizden döndürüp, Allah’a ibadetten vaz geçirip putlara taptırmak için türlü işkencelere ve mihnetlere uğrattılar. Bizi perişan ettiler. Bizi yeniden putlara taptırmak için zulmettiler. Bizi sıkıştırdıkça sıkıştırdılar. Bizimle, dinimizin arasına girdiler ve bizi dinimizden ayırmak istediler. Biz de yurdumuzu yuvamızı bırakarak senin ülkene sığındık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene, komşuluğuna can attık. Senin yanında zulme haksızlığa uğramiyacağımızı ummaktayız.” Dedi.
Ca’fer-i Tayyar (r.a.) konuşmasına devam etti.;
-“Selam verme işine gelince biz seni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın selam’ı ile selamladık….
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 7
26 Ekim 2009Çağ-çağ barajı (kış mevsimi) Nusaybin
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 7
Ca’fer-i Sadık (r.a.) konuşmasına devam etti;
-“Selam verme işine gelince biz seni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın selam’ı ile selamladık. Birbirimize de öyle selâm veririz. Cennetekilerin selamlarının da bu şekilde olduğunu Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) bize haber verdi. Bunun için biz de seni öyle selamladık. Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) İNSANLARA SECDE EDİLMİYECEĞİNİ BUYURDUĞU İÇİN ALLAH’TAN BAŞKASINA SECDE ETMEKTEN ALLAH’A SIĞINIRIZ.” Dedi.
Necaşi (r.a.);
-“Sen, Allah’ın bildirdiklerinden biraz biliyor musun?” Diye sorunca,
Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);
-“Evet.” Deyince
Necaşi (r.a.);
-“Onu bana oku.” Dedi.
Hazret-i Ca’der-i Tayyar (r.a.) de Meryem sûresinin ilk ayetlerini okumağa başladı. (Ankebut ve Rum sûrelerinden okuduğu da bildirilmiştir.)
Necaşi, (r.a.) ağlıyordu. Gözlerinden akan yaşlar sakalını ıslattı. Rahibler de çok ağladılar.
Necaşi (r.a.) ve rahipler;
-“Ey Ca’fer! Bu tatlı ve güzel kelâm’dan biraz daha oku.” Dediler.
Hazret-i Ca’fer (r.a.), Kehf sûresinden okudu. Necaşi (r.a.), kendisini tutamıyarak;
-“Vallahi, bu aynı kandilden fışkıran bir nurdur. Hazret-i Musa (a.s.) ve İsa (a.s.) da onunla gelmiştir.” Dedi.
Kureyş elçilerine dönerek;
-“Gidiniz, VALLAHİ, BEN NE ONLARI SİZE TESLİM EDER, NE DE ONLARA BİR KÖTÜLÜK DÜŞÜNÜRÜM.” Dedi.
Abdullah bin Rebia ile Amr bin Âs, Necaşi (r.a.) nin huzurundan çıktılar.
Amr, Abdullah’a;
-“Yemin ederim ki, onların bir kabahatini Necaşi (r.a.) nin yanında ortaya koyup, köklerini kazıtayım da gör.” Dedi.
Arkadaşı, Amr’a;
-“Onlar bize muhalefet ediyorlarsa da iyi kötü akrabalığımız var bunu yapma.” Dedi.
Amr;
-“Onların Meryem oğlu İsa (a.s.) yı bir kul olarak bildiklerini Necaşi’ye ihbar edeceğim.” Dedi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 8
26 Ekim 2009Kamışlı kazası sınırdan görünüşü (Suriye)
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 8
Ertesi günü, Necaşi (r.a.) nin yanına varıp;
-“Ey Hükümdar! Onlar Meryem oğlu İsa (a.s.) ya ağır sözler söyliyorlar. Onlara adam gönderip İsa (a.s.) için ne söylediklerini bir sor.” Dedi.
Necaşi (r.a.), Hazret-i isa (a.s.) hakkındeki telakilerini sormak üzere muhacir Müslümanlara adam gönderdi. Müslümanlar tekrar bir araya toplandılar.
Birbirlerine;
-“Meryem oğlu İsa (a.s.) hakkında sorarsa ne cevap vereceğiz.”
Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);
-“Vallah, Hazret-i isa (a.s.) hakkında Allah’ın dediğini Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) in bize getirdiğini söyleriz.” Dedi.
Necaşi (r.a.) nin huzuruna çıkınca;
Necaşi (r.a.);
-“Siz Meryem oğlu İsa (a.s.) hakkında ne biliyorsunuz?” diye sordu.
Ca’fer-i tayyar (r.a.);
-“Biz İsa (a.s.) hakkında Peygamberimiz (Sallallahua aleyhi ve selem) in bize Allah-u Tâlâ’dan getirip tebliğ eylediğini söyleriz. O’nun Allahın kulu ve Resûlü olduğunu, dünyadan ve erkeklerden vaz geçerek Allah’a bağlanmış bir kız olan Hazret-i Meryem (r.a.) e ilkâ eylediği kelimesi’dir. Meryam oğlu İsa (a.s.) nın hali, şanı bundan ibarettir. Hazret-i Adem (a.s.) i topraktan yarattığı gibi İsa (a.s.) yı da abasız yaratmıştır. Deriz.” Deyince
Necaşi (r.a.), elini yere uzatıp, yerden bir saman çöpü aldı ve;
-“Yemin ederim ki Meryem oğlu İsa (a.s.) da sizin söylediğinizden fazla bir şey değildir. Arada bu çöp kadar bile fark yoktur.” Dedi.
Necaşi (r.a.) bunu söylediği zaman etrafındeki hükümet erkanı ve kumandanları aralarında fısıldaşmaya ve homurdanmaya başladılar.
Necaşi (r.a.) bunu görünce, onlara;
-“Yemin ederim ki, siz ne derseniz deyin, ben bunlar hakkında iyi şeyler düşünüyorum.” Dedi.
Sonra Müslüman mühacirlere dönerek;
-“Sizi ve yanında geldiğiniz zat’ı tebrik ederim! Ben şuna inandlm ki; “O Allahın Resulüdür. Zaten biz, onu incil’de görmüştük. O Resulü, Meryem oğlu İsa (a.s.) da haber verdi. Vallahi eğer O, buralarda olsaydı, gidip onun ayakabılarını taşır, ayaklarını yıkardım! Gidiniz Ülkemin el değmemiş kısmında, her türlü tecavuzdan uzak, emniyet ve huzura kavuşmuş olarak yaşayınız. Size kötülük edeni helak ederim. Bana dağ kadar altın verseler de, sizlerden birini üzüntüye sokmam.” Dedi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 9
26 Ekim 2009Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 9
Necaşi (r.a.), bundan sonra, Kureyş elçilerinin getirdikleri hediyeler için;
-“Benim bunlara ihtiyacım yoktur! Başkalarının gasp ettiği bu mülkümü, Allah bana geri verirken ve halkı bana boyun eğdirirken, benden rüşvet almadı.” Diyerek hediyelerini kendilerine geri verdi.
Kureyş elçileri de, Necaşi (r.a.) nin huzurundan suçlu suçlu ayrıldılar.
Elçiler gittikten sonra;
Bir gün, necaşi (r.a.) eski elbiselerini giyip saraydan çıktı. Başında tac ve arkasında padişahlık elbisesi yoktu. Toprak üzerine oturdu. Papazlar bu hale şaşırdı. Sonra Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.) i ve diğer Eshab-i Kiram (r.anhüm) u çağırdı.
Onlar geldiler.
Melik Necaşi (r.a.) yi bu vaziyette görüp sustular.
Necaşi (r.a.) Cafer-i Tayyar (r.a.) a;
-“Ben etrafa haberciler gönderdim. Bana müjde haberi getirdiler. Allah-u Teâlâ , Resul (s.a.v.) üna yardım etmiş. Bedir savaşında düşmanlarını helak eylemiş. Kafirlerden Şeybe, Utbe bin Rebie, Ebû Cehil, Umeyye bin Halef cümlesi helak olmuşlar ve bir çoğu de esir olmuşlar.” Dedi.
Hazret-i Cafer (r.a.) sevincini açıklayıp şükrettikten sonra;
-“Ey Melik! Böyle eski elbiseler giymenize sebep nedir?”
Necaşi (r.a.);
-“İncil’de gördüm ki, Hak Teâlâ kullarına bir ni’met verdiği vakit bu ni’meti başkasına haber veren kimsenin tevazu yapması gerekir. Şimdi Hak Teâlâ, Sevgili Peygamberi (s.a.v.) ne zafer ihsan eylemiş, bunu size haber vermek için böyle yaptım.” Dedi.
Hazret-i Ümmü Seleme (r.anha) sözlerine şöyle devam etti;
-“Biz böyle sıkıntısız bir halde yaşarken bir kişi çıkarak, Hükümdara rakip olmuş, Habeş Sultanlığını, necaşi (r.a.) nin elinden almak istemişti. Buna son derece üzülmüştük. Bilmediğimiz tanımadığımız birisi başa geçer de bize hürriyet tanımaz diye endişe ediyorduk.”
-“Necaşi (r.a.), Nil nehrini geçerek bu rakibi ile karşılaştı. Müslümanlar, içlerinden birinin Nil’i geçip, durumu araştırmasını istediler. Müslümanların en genci olan Zübeyr bin Avvam (r.a.) bir su tulumunu şişirip, göğsüne dayamış ve yüzerek nehri geçmişti.”
-“Müslümanlar, Necaşi (r.a.) nin gâlip olması için duâ ediyorlar. O’nun bütün Habeşistan’a hakim olmasını istiyorlardı. Kısa zamanda Hazret-i Zübeyr bin Avvam (r.a.) müjde haberini getirdi. Necaşi (r.a.) muvaffak olmuş, Müslümanlar da onun himayesinde olarak rahat yaşamışlardı.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 10
26 Ekim 2009
Müte savaşının yapıldığı yeri gösteren harita
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 10
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in amcası Ebi Talib’ın oğlu Hazret-i Ca’fer (r.a.) ve beraberindeki Müslümanlar, Habeşistan’dan Medine’ye geldiler. Dönüşleri hicretin yedinci yılında (M. 628), Hudeybiye’den sonra ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hayber’de bulundukları sırada olmuştu.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) ile karşılaşınca Hazret-i Ca’fer (r.a.) in alnından öpüp bağrına bastı.
Ve;
-“Ben Hayber’in fethine mi, yoksa Ca’fer’in gelişine mi sevineceğim bilmiyorum. Sizin hicretiniz iki defadır. Siz, hem Habeş ülkesine hem de yurduma hicret ettiniz.” Buyurdu.
Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), mescidinde, öğle namazından sonra Eshab-i Kiram (r.anhüm) ile birlikte oturdular.
Müslümanlar Allah yolunda cihad’a çıkacaklardı.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);
-“Zeyd bin Harise (r.a.) yi cihade çıkacak olan şu insanların başına kumandan tayın ettim. O şehid olursa yerine Ca’fer bin Ebi Talib (r.a.) geçsin), O da şehid olursa yerine Abdullah bin Revâha (r.a.) geçsin. O da şehid olursa, Müslümanlar, aralarında uygun birini seçip onu kendilerine kumandan yapsınlar.” Buyurdu.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafından uğurlanıp yola çıkan mücahidler yollarına devam ettiler. Şam topraklarından (Maan) denilen yere varınca biraz dinlendiler. Mücahidler ilerlerken (Meşarid) diye anılan köyde düşman askerlerinin yaklaşmakta olduğunu görünce, hemen Mute’ye çekilip, savaş düzenine girdiler.
Hazret-i Ebû Hureyre (r.a.) buyuruyor ki;
-“Biz, Mute’ de müşrik askerlerinin sayısı bakımından silah ve at bakımından bizimle karşılaştırılmayacak kadar, çok olduklarını gördük. Bunlara karşı kimse dayanamaz gibi görünüyordu. Ayrıca müşrik askerleri, (altın, ipek ve atlas gibi) maddi bakımından bizden çok imkanlara sahipti.”
Bildirildiğine göre, Rum ordusu 100 bin, buna karşı İslâm ordusu sadece 3 (üç) bin kimse idi.
İki taraf arasında çok şiddeli bir muharebe başladı. Müslümanların başında bulunan Hazret-i Zeyd bin Harise (r.a.) nin elinde Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in sancağı bulunuyordu. Rum askerinin mızrak darbeleri ile, mübarek vücudu parçalanıp, kanlar fışkırıncaya kadar, kahramanca saldırıp dövüşmekten geri durmadı ve şehid oldu.
Bundan sonra Hazret-i Ca’fer-i tayyar (r.a.) hemen sancağı kaptı. Bu sırada, Mel’ûn şeytan geldi. Hazret-i Ca’fer (r.a.) i Allah yolunda cihaddan alıkoyabilmek için çeşitli vesveseler vermek istedi ise de Ca’fer (r.a.) hiç itibar etmedi.
Hemen zırhını giydi. Elinde sancak olarak atını düşmana doğru sürdü. Düşman askerleri Hazret-i Ca’fer (r.a.) in heybetinden korkup;
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 11
26 Ekim 2009
Müte savaşının yapıldığı alan
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 11
Hemen zırhını giydi. Elinde sancak olarak atını düşmana doğru sürdü. Düşman askerleri Hazret-i Ca’fer (r.a.) in heybetinden korkup;
-“Bunun hakkında kim gelecek.” Diye aralarında konuşmaya başladılar.
İçlerinden birisi;
-“Ben.” Dedi.
Hazret-i Ca’fer (r.a.), düşman askerlerinin arasına iyice dalmıştı. Şehid olacağını anladı, bir eli kesilince sancağı diğer eline aldı. Biraz sonra o eli kesilince, sancağı bırakmamak için pazılarıyla göğsüne kaldırdı. Nihayet mızrak ve kılıç darbeleriyle şehid oldu.
Ca’fer-i tayyar (r.a.) şehid olduğunda, mübarek vucudunda yetmişten fazla mızrak, kılıç ve ok yarası görülmüştü ve hepside vucdunun ön kısmında idi.
Rumlarla yapılan bu savaşta kumandanların şehid olduklarını, Cebrail (Aleyhis selam), Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) bildirmiş, Hazret-i Peygamberimiz de Müslümanlara haber vermişti. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) çok üzülmüşlerdi.
Eshab-i Kiram (R.anhüm);
-“Ya Resulullah (s.a.v.) sizi üzüntülü görmek bizi daha çok üzüyor.” Dediklerinde
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve selem), üzüntülerinin sebebinin Eshabının şehid düşmeleri olduğunu bildirmişler, bu üzüntülerinin, şehidlerin Cennette, karşılıklı tahtlar üzerinde oturduklarının kedisine gösterilmesine kadar devam ettiğini beyan etmişlerdi.
Ca’fer-i Tayyar (r.a.) ın hanımı Hazret-i Esma binti Umeys (r.anha) anlatıyor;
-“O gün ekmek yapacağım hamuru yoğurduktan sonra, çocuklarımı yıkadım, temizledim, güzel kokular sürdüm. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) teşrif etti.”
Çocukalerı getirdim onları sevdi, okşadı ve mübarek gözlrinden yaş aktı;
-“Ey Allah’ın Resulü! Niçin ağlıyorsunuz, Yoksa Ca’fer (r.a.) ve arkadaşlarından size bir haber mi geldi.” Diye sordum.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);
-“Evet, onlar bu gün şehid oldular.” Buyurdu.
Bunu duyunca ağlağa başladım. Kadınlar başıma toplandı.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);
-“Ağzımdan uygun olmayan bir sözün çıkmamasını.” Tenbih edip, evlerine gittiler.
Kerimesi Hazret-i Fatıma (r.anha) nın yanına vardı. O da ağlıyordu.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) hazret-i Ca’fer (r.a.) in ailesi için yemek yapılmasını emretti. Üç gün ev halkına yemek yedirdi ve bu sünnet oldu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 12
26 Ekim 2009Dara bızmara- Navale- (ayrıca bir de öyküsü var) Nusaybin
Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 12
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) hazret-i Ca’fer (r.a.) in ailesi için yemek yapılmasını emretti. Üç gün ev halkına yemek yedirdi ve bu sünnet oldu.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) in üzüntüsü devam ederken, Cebrail (a.s.), gelerek, Hazret-i Ca’fer (r.a.) in kesilen iki eli yerine Allah-u Teâlâ tarafından yakuttan iki kanat ihsan olunduğunu, o kanatlarla cennette uçmakta olduğunu haber vermesi üzerine;
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), Hazret-i Ca’fer (r.a.) in ailesine;
-“Ey iki kanatlı mesûd kimsenin çocukları.” Diyerek bu durumu müzdelemişti.
Bunun için Hazret-i Ca’fer (r.a.), TAYYAR= Uçan= ismiyle tanınıştır.
Şehid olduğu sırada kırkbir yaşında idi. Sima olarak ve güzel huyları ile Hazret-i Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e çok benzerdi.
Eshab-i Kiram (r.anhüm) den Hazret-i Ebû Hureyre (r.a.) diyor ki;
-“Ca’fer-i Tayyar (r.a.), fakirleri sever, onlarla otururdu. Onlarla konuşur ve onları dinlerdi. Peygambr Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) O’nu (FAKİRLERİN BABASI) Diye künyelendirmişti.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu);
26 Ekim 2009Akaba biat’ın yapıldığı yer (Akabe camisi)
Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu);
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sllem) in, Eshab-i Kiram içinde çok sevdiği, şairlerinden. İsmi Abdullah, künyesi Ebû Muhammed, ünvanı Şair-i Resulullah’tır.
Nesebi;
Abdullah bin Revaha bin Sa!labe bin İmrul Kays bin Amr bin İmrul Kays el-Ekber bin Mâlik el-Esgar bin Sa’lebe bin Ka’b bin Hazrec bin Haris bin Hazrec el-Ekber.
Validesi; Kesbe binti Vakid bin Amr bin İtnâbe’dir. O’nun hânedanı Haris bin Hazrec’dir. Hazret-i Abdullah (r.a.) nin babasının ceddi ile annesinin ceddi birleşmektedir.
Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.), ikinci büyük AKABE BİATIN’DA MÜSLÜMAN OLDU.
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikinci Akabe gecesinde, Evs ve Hazrec, kabilelerinden gelenlere hitaben Kur’an-i Kerim okudu.
Onları İslam’a dâvet ve teşvik ettikten sonra buyurdu ki;
-“Yüce Rabbim için şartım: o’na hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın ibadet etmeniz, namazı kılmanız, zekatı vermenizdir. Kendim için de isteğim de: Allah-u Teâlâ’nın Resulü olduğuma şehadet etmeniz, kendinizi koruduğunuz şeylerden beni de korumanızdır.”
Abdullah bin Revâha (r.a.);
-“Böyle yaptığımız zaman bize ne var?” diye sordu.
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Cennet var.” Buyurdu.
Orada bulunanlar bu dâveti kabul edip,
-“Ya Resulallah! Sana nasıl biat edelim, söz verelim.” Dediler.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Allah-u Teâlâ’dan başka İlâh olmadığına ve benim Resulullah olduğuma şehadet getirerek, namazı kılacağınıza, mallarınızın zekatını, sadakasını vereceğinize, neşeli ve neşesiz zamanlarınızda sözlerimi dinleyeceğinize, emirlerime tamamıyla boyun eğeceğinize, darlıkta da varlıkta da muhtaçlara yardımda bulunacağınıza, hiçbir kınayıcının kınanmasından korkmaksızın, Allah yolunda Allah için hakkı söyleyeceklerinize, iyiliği buyurup kötülüklerden sakındıracağınıza biat etmeli, bana kesin söz vermelisiniz.”
Bunun üzerine, orada bulunanlar Peygamber Efendimiz (s.a.v.) e biat ettiler.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu)- 2
26 Ekim 2009Bedir kuyusu (Bedir savaşının yapıldığı yer)
Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu)- 2
Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.);
-“Biz Allah-u Teâlâ’dan ve O’nun Resulünden geleni kabul ettik…” dedi.
Medineliler tekrar;
-“Ya Resulallah (s.a.v.) Sana yaptığımız bu taahüd karşısında bize ne var?” diye sordular.
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Allah-u Teâlâ’nın rızası ve Cennet var.” Buyurunca
Onlar da;
-“Razı olduk ve kabul ettik.” Dediler.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);
-“İçinizden oniki (12) kişi seçiniz. Onlar her hususta kavimlerinin benim yanımda temsilci olsunlar. Hazret-i Musa Aleyhis selam da İsrail oğullarından 12 temsilci almıştı.” Buyurdu.
Bunun üzerine, Hazrecliler 9, Evsliler de 3 temsilci çıkardılar. Hazreclilerin temsilcileri arasında Hazret-i Abdullah bin Revâh (r.a.) a da vardı.
Bu temsilciler, Medine’nin ileri gelenlerinden, bilgili, akıllı ve okur-yazar olanlardandı. Bu temsilciler temsil ettikleri topluluklara İslam’ı anlattılar. Onları da biat’a hazırladılar.
Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.), Haris oğullarına “Nakib” teyin edildi. Hicretten sonra, Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.) ve Mikdâd bin Esved arasında kardeşlik tesis edildi.
Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.), Bedir muharebesinde ve diğer muharebelerde bulunmuş, Hendek gazası sırsında Medine tarafına Hendek kazılırken, teşvik edici, şiirler söyliyerek, Eshab-ı Kiram (r.amhüm) ı coşturmuş, çalışmalarını hızlandırmıştır.
Bedir muharebesi bitip zafer elde edilince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Abdullah bin Revâha ile Zeyd bin Harise (r.anhüm) yi MÜJDECİ olarak Medine’ye gönderdi.
Pazar günü kuşluk vakti, Akik mevkiine gelince ayrıldılar. Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.) bir taraftan, Hazret-i Zeyd bin Harise (r.a.) başka bir taraftan Medine’ye girdiler. Ev ev dolaşıp zaferi bildiriyorlardı
Hazret-i Abdullah bin Revâh (r.a.);
-“Ey Ensar cemaati, size müjdelerim ki,
Sağ ve selamettedir, Allah’ın Peygamberi.
Müşrükler öldürüldü ve esir edildiler,
Var esirler içinde, çok şöhretli kişiler.
Rabia ve Haccac’ın oğulları bittamam,
Öldürüldü Bedir’de, Ebû Cehil bin Hişam.
Diyerek YÜKSEK SESLE zaferi müjdeliyordu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu)- 3
26 Ekim 2009Hayber Kalesi
Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu)- 3
Hazret-i Asım bin Adiy (r.a.);
-“Ey İbn-i Revâha! Söylediğin gerçek mi?” diye sordu.
Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.);
-“Evet, Vallahi gerçektir! İnşallah, yarın Resulullah da elleri bağlanmış bulunan esirlerle birlikte gelir, gelecektir!” buyurdu.
Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.) 6 (M. 627) yılında Hudeybiye Musâlahasına katılarak Biat-i Rıdvan’da bulundu.
Yahudilerin reisi Ebû Rafi’nin katlinden sonra Yahudilerin başına, esir bin Zürâm geçmiş, MÜSLÜMANLARIN ALEYHİNDE TAHRİKLERE BAŞLAMIŞTI.
Esir bin Zürâm, Gaftan kabilesini, Müslümanlar aleyhinde harakete geçirmek teşebbüslerinde bulunuyordu.
Resulullah (s.a.v.) bu hareketten haberdar olarak, hicretin altıncı senesi Ramazan’da, Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.) yı otuz kişinin başında Hayber tarafına göndermiş, Hazret-i Abdullah (r.a.) da Esir bin Zürâm’ın bütün ahvalini uzun uzadıya tetkik ederek vaziyeti Peygamber efendimiz (s.a.v.) e bildirmişti.
Esir bin Züram’ın vucudunu kaldırmak lazım geldiğini anlatmış, bunun üzerine Hazret-i Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), O’nu bu işle vazifelendirmişti.
Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.), maiyetindeki otuz kişi ile birlikte haraket ederek, Esir bin Zürâm’ın makamına vardıktan sonra, o’nu Medine’ye da’vet etti.
Esir bin Zürâm da da’veti kabul ederek, her müslümana karşı bir kişi olmak üzere otuz kişi alarak yola çıktı.
Esir bin Zürâm, yolda bir müddet ilerledikten sonra aklına bir takım şüpheler gelip, Medine’ye gitmekten ise Hayber’e dönmenin daha iyi olduğunu zanederek gerilemeye başladı.
Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.), O’nun bu halini gördükten sonra O’na;
-“Ey Allah’ın düşmanı! Ne diye geriliyorsun?” dedi.
Esir bin Zürâm, şüpheye düştüğünü söylediğinden iki taraf arasında şiddetli bir cenk başladı. Esir bin Zürâm ile maiyetindekilerin hepsi imha edildi.
Abdullah bin Revâha (r.a.), Hayber’in fethinde, Resul-i Ekrem (s.a.v.) in maiyetinde bulunmuş, daha sonra da Hudeybiye antlaşmasının olduğu yıl yapılmayan Umre haccını yapmak üzere Mekke’ye gitmişti.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Revâha (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu