‘Hazreti Ömer (r.a.)’ olarak etiketlenmiş yazılar

fuadyusufoglu_dsc053961-kalecik.jpg

Kalecik köyü (Nusaybin)

dsc02133-fuadyusufoglu-nusaybin.JPG

Girnavas  ta (cin tepesi) küçük bir şelale (Nusaybin)

Hazreti Ömer (r.a.) bir cenazenin namazını kıldırmak istedi. Bir başkası ileri geçti. Ve namazı kıldırdı. Mevtayı mezara koyunca ellerini kabrinin üzerine koydu ve;

-“Ya Rabbi.
-”Eğer ona azab edersen, sana ASİ olduğu içindir. Şayet RAHMET edersen, senin merhametine muhtaçtır. Ey mevta, ne mutlu sana ki, ne halife idin, ne tanınmış bir kimse idin, ne katip idin, ne yardımcı idin, ne de maliye memuru idin.” dedi

Ve ortadan kayboldu.

Hazreti Ömer (r.a.) onu aramalarını buyurdu. Bulamadılar. Hızır (a.s.) dediler.

Abdullah bin Amr bin As (r.a.) buyuruyor:

-“Allah-u Tealaya (c.c.) Hazreti Ömer (r.a.) i Rüyada bana göstermesi için dua ettim. On iki sene sonra onu rüyada gördüm. Yıkanmış, elbisesi sarkmış bir kimse gibi geldi.”

-“Ya Emir-el Mu’minin Allah (c.c.) ı nasıl buldun? dedim.

Buyurdu ki;

-“EY Abdullah yanınızdan ayrılalı ne kadar oldu?

Ben de;

-“On iki sene oldu.” Dedim.

Buyurdu ki;

-”Ey Abdullah bu güne kadar hesapta idim. Hesapta kayıp edeceğimden korkuyordum: Ama O’nun (c.c.) rahmetine güveniyorum.”

Şakık-ı Belhi (k.s.) Halife Harun Reşid’in yanına gidince; Halife Harun Reşid;

-“Zahid olan Şakik sen misin?” dedi.

Şakik-i Belhi (k.s.);

-“Şakik Benim, ama ZAHİD değilim” buyurdu.

Halife Harun Reşid;

-“Bana Nasihat et” dedi.

Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki;

-“Allah Teala (c.c.) seni Hazreti Sıddık’ın (r.a.) yerine oturttu. Onun gibi senden de Sıdk (doğruluk) istiyor.
-“Hazreti Faruk (r.a.) yerine oturttu. Onun gibi senden de Hak ile Batılı (doğru ile yanlışı) ayırmanı istiyor.”

-”Hazreti Zinnureyn (r.a.) yerine oturttu. Onun gibi senden de; haya ve kerem istiyor.”

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu keremallahu vechehu) yerine oturtu. Onun gibi senden de ilim cömertlik ve adalet istiyor.”

Harun Raşid;

-“Biraz daha nasihat et.” dedi.

Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki;

-“Allah-u Teala (c.c.) nın bir binası vardır. Ona CEHENNEM denir. Seni o binanın kapıcısı yaptı.

-“Ve sana üç şey verdi.

-“Beytül mala aid mal,”

-“Kılıç,”

-“Ve kamçı;”

-“Bunları sana verdi.

-“Ve bu üç şey ile.”

-“İnsanları Cehenneme yaklaştırma” buyurdu.”

-“Bir iş için yanına gelirlerse, senden bir şey isterlerse vermemezlık etme. Allah-u Teala (c.c.) nün emirlerine uymuyorlarsa bu kamçı ile cezalandır. Haksız yere bir kimseyi öldüreni, ölenin velisinin izni ile bu kılıçla öldür.”
-“Bunları yapamazsan cehenneme gidenlerin öncüsü sen olursun. Diğerleri de senin ardından gelir.”

Harun Reşid:

-“Biraz daha nasihat buyurun” dedi.

Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki;

-“Kaynak sensin, memurların etrafındaki nehirler gibidir. Menba berrak olursa nehirdeki bulanıklıkların zararı olmaz. Ama menba bulanık olursa; nehirlerin berraklığı düşünülemez.”

Kimya-yi Saadet (İmam-i Gazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri sağlam bir akılla düşünmeyi, ibret alıp Salih ameller işlemeyi kendi rahmetiyle İHSAN eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Kesb (Helal kazanç)

01 Temmuz 2008

dsc02188-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas (cin tepesi) nusaybin

KESB: (helal para kazanmak);

Dünya, ahiret yolunun konağı olunca ve insan bu yolda yemeye, içmeye ve giymeye muhtaç olunca, bu da insanın çalışıp kazanması olmadan mümkün olmayınca, kesbin (çalışıp kazanmanın) edeblerini bilmek lüzumu doğuyor.

Zira bütün gücünü dünya meşgüliyetine veren, büyük ziyandadır. Bütün varlığını ahrete veren de, büyük kazançtadır. Fakat ikisinin ortası, en uygunu, hem dünyaya hem de ahrette çalışmaktır. Niyet ahiret için olmalıdır. Dünyada çalışma, ahiret işini rahatlıkla yapmak için olmalıdır. Kesbin bildireceğimiz hüküm ve edeblerini beş kısımda anlatacağız inşallah-ü Teâlâ

1-KESBİN FAZİLETİ VE SEVABI:

Kendini ve çoluk çocuğunu kimseye muhtaç etmemek, onların ihtiyacını HELAL’den kazanmak, dinde cihad sayılan şeylerdendir. Çok ibadet etmekten daha üstündür.

Bir gün Peygamber Efendimiz (Seallalh-u Aleyhi vesselem) eshabi ile oturuyordu. Sabah erkenden bir genç hızlı hızlı, yanlarından geçti ve dükkanına gitti.

Sahabe (r.a.);

-“Yazık, keşke bu erken vakitte din işine baksaydı.” Deyince

Resulullah (Aleyhisselat-u Vesselalam) buyurdu:

-“Öyle söylemeyiniz. Eğer başkalarına muhtaç olmamak için, yahut babasını, annesini, çocuklarını veya hanımını kimseye muhtaç etmemek için gidiyorsa, Allah yolundadır. Övünmek için, desinler için, ve zengin olmak için gidiyorsa, şeytanın yolundadır.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“İnsanlara muhtaç olmayıp, dünyalığını HELAL’den kazanan veya komşularına ve akrabalarına iyilik yapan, kıyamet günü yüzü ondördüncü gecedeki ay gibi olur.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Doğru sözlü tüccarlar, kıyamet’te, sıdıklar ve şehidlerle beraber kalkarlar.”

Ve yine (a.s.v. buyurdu):

-“Ticaretle uğraşınız. Zira insanların rızkının onda dokuzu ticarettedir.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Dilencilik kapısını kendine açana , Allah-u Teala (c.c.) yetmiş fakirlik kapısı açar.”

İsa (Aleyhis selam), bir adam görüp,

-“Ne iş yaparsın.” Dedi.

Adam:

-“İbadet ederim.”dedi.

İsa (a.s.):

-“Yemeğin nereden gelir” buyurdu.

Adam:

-“Benim bir kardeşim var yemeğimi o verir.”dedi.

İsa (a.s):

-“Kardeşin senden daha çok ibadet ediyor” buyurdu.

Hazret Ömer (Radiyallah-u anhu) buyruyor:

-“Helal kazanmaktan elinizi çekmeyiniz ve Allah-u Teala rızkımızı versin demeyiniz. Allah-u Teala (c.c.) gökten altın ve gümüş göndermez.”

Lokman (a.s.) oğluna vasiyet etti ve dedi ki;

-“Helal kazanmaktan el çekme; Fakir ve insanlara muhtaç olan kimsenin dini az, aklı zayıf ve mürüvveti yok olur. İnsanlar ona hakaret gözü ile bakarlar.”

Büyüklerden birine sordular:

-“Çok ibadet eden mi, yoksa emniyet olunan tüccar mı, daha üstündür?”

-“Emniyet edilen tüccar üstündür. Çünkü o cihatdedir. Terazı ile alışveriş yaparken şeytan onu aldatmak ister. O şeytanın dediğini yapmaz.” Buyurdu.

Hazreti Ömer (r.a.) buyuruyor:

-“Çarşıda çoluk çocuğum için HELAL kazanırken ölümün bana gelmesini istemekten, ölümü daha çok istemediğim yer yoktur.”

Ahmet bin Hanbel (r.a.) e sordular:

-“Camide ibadetle meşgül olup, Allah-u Teala (c.c.) rızkı verir, diyen hakkında ne buyrurursunuz?”

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) Buyurdu:

-“O cahil bir kimsedir, şeriatı bilmiyor, Çünkü;”

Peygamber efendimiz (Aleyhisselat-u Vesselam):

-“Allau Teala (c.c.) benim rızkımı kılıcımın gölgesi altına bağlamıştır. Yanı Allah (c.c.) yolunda harb etmeğe bağlamıştır.” Buyurdu.

Evza-i (r.a.), İbrahim Edhem (r.a.) ı gördü, boynunda hurma torbası vardı.

-“Senin bu kazancın ne zamana kadar devam edecek? Arkadaşların sana lazım olanı verirler.” Dedi.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) Buyurdu:

-“Öğle söyleme. Çünkü hadisi şerif’te (a.s.v.) Helal kazanmak için, beğenilmeyen bir yerde bulunana cennet vacip olur.”buyurdu.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Bizlere ve sizlere Helal rızık peşinde koşan ve helal kazanç sağlayan kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

dsc06614-baverne-koyu-nusaybinfuadyusufoglu.JPG

Baverne köyü (Nusaybin)

ALTINCİ İHTİYAT:

Şüpheli şey’lerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan zaten ASİ ve fasık olur. Şüpheli olduğu bir şey’de müftülere değil, KALBİNE DANIŞMALIDIR. Tabiî ki kendisi gönül sahiplerinden ise, bu çok kıymetlidir.

Kalbinin beğenmediği bir şey’i yememelidir. Zalimlerle, hile ve hiyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkanında haram şey satanlarla alişveriş etmemelidir. Zalimlere veresiye satmamalıdır. Çünkü öldükleri zaman üzülür. Halbuki zalimler ölünce üzülmek günahtır. Onların zenginliklerine sevinmemelidir.

Zulma yardım edeceğini bildiği halde onlara bir şey satmak, o zulümde ona ortak olmaktır.

Mesele;

İslamiyetin aleyhinde çalışanlara kağıt satmak günahtır.

Velhasıl herkesle muamele etmemelidir. Doğru insan aramalıdır. Demişlerdir ki:

Bir zaman vardı, pazara çıkan herkes

-“Kiminle alişveriş edeyim? derdi.

-“Kiminle istersen et, herkes ihtiyatlara DİKKAT ediyor, alışveriş ilmini biliyor.” derlerdi.

Sonraları öyle zamanlar geldi ki, şundan şundan başkası ile alışveriş etmeyin derlerdi. Bir zaman gelmek korkusu vardır ki, alışveriş edecek kimse bulunmayacaktır.

Bunu çok zaman önce söylemişlerdi. Bizler belki de, büyüklerimizin korktuğu o zamana kaldık. Kiminle olursa olsun, alışveriş edilmektedir. İlimden, dinden haberi olmayanlardan duyup,

-“Bugün dünyanın her tarafı böyle oldu. Hepsinden haram vardır.” Diyorlar

Bu söz çok yanlıştır. Hiç de dedikleri gibi değildir. Bunu bundan sonra anlatacağız İnşaalah-u Teala.

YEDİNCİ İHTİYAT:

Alışveriş yaptığı kimse ile olan sözlerini, haraketlerini, aldığını, verdiğini, muamelesini iyi ve doğru hesap etmelidir. Kiyamette bunların hepsinden hesap vereceğini bilmelidir. Herkesten, yaptığı adalet sorulacaktır.

Büyüklerden biri, bir tüccarı ru’yada görüp;

-“Allah-u Teala (c.c.) sana ne yaptı?”dedi.

-“Önüme elli bin sahife koydular: Ya Rabbi bu sahifeler kimlerindir? dedim.

Buyuruldu:

Elli bin kişi ile alişveriş yapmışsın;

Her sahife bunların birisi ile olan muameleini göstermektedir. dediler. Baktım, her sahifede bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm” dedi.

Bir kuruş hile yapan, bir kuruş hak yiyen, cezasını çekecektir ve hiçbir şeyin yardımı olmayacaktır.

İşte buraya kadar, büyüklerimizin hallerini ve şeriatimizin yolunu göstermiş oluyoruz. Bu gün bu yol unutulmuş, bilen de kalmamıştır. Bu gün bunlardan birisini yapana çok SEVAB verilir.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Bir zaman gelir ki, o zamanın Müslümanları, bugün sizin gösterdiğiniz ihtiyatın onda birini yaparsa, ahrette azaptan kurtulur.”

Sebebini sorduklarında;

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) Buyrudu ki;

-“Çünkü sizler hayır işlemeye çok yardımcı buluyorsunuz. İşleriniz bu sebeple kolay oluyor. Onlar yardımcı bulamiyacakları gibi, gafiller arasında da yabancı kalacaklardır. Cahiller arasında garip kalacaklardır.”

Bu hadisi şerifi bildirmekten maksadımız, müslumanların, zamanın halını görüp, ümitsizliğe düşmemeleri içindir. O halde, bu zamanda yukarıda yazılanların hepsini, kim yapabilir diyerek ye’se düşmek doğru değildir.

Ne kadar yapabilirse o kadar kâr eder. Ahretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir. Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fakir yapar. Sonsuz saadete sebep olacak bir fakirliğe de katlanılabilir.

Bahusus bir çok kimse, birkaç şey kazanmak için nice fırtınalı havalarda sıkıntı yolculuklara, bir rütbeye kavuşmak için nice mahrumiyetlere katlanıyor. Halbuki, ölüm gelince, bütün elindekiler gidecektir. Boşuna didinmiş olacaktır.

BİR KİMSE EBEDİ SAADETİ İÇİN ÇALIŞIYORSA, KENDİSİNE YAPILDIĞI ZAMAN SEVMEDİĞİ BİR MUAMELEYİ, BAŞKALARINA DA YAPMASIN.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizleri ve sizleri Alişverişlerinde kimseyi aldatmayan HELAL Rızık için evinden çıkan ve Helal rızık ile evine dönen kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc09181-bor-e-veysike-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ dersei -BOR- (Nusaybin)

Bil ki;

Yenilen besin maddelerinin helal olmasının sübhesiz, kalbin tasfiyesinde ve tenvirinde ve marifet nurlarını kabullenmedeki istidadının kuvvetlenmesinde büyük rölu vardır.

Onda öyle bir sır vardır ki, bu kitabın hacmı onu zikretmeğe kafi değildir. Fakat anlaman gerekir ki, Ver’an’ın (günah ve yaramaz işlerden sakınmanın) dereceleri dörttür;

a- Birinci derece öyle bir derecedir ki, onun içinden bulunmak ile bir nizam, bir sistemde bulunmak vacib olur. O’nun zevali ile adalet zail olur. O da fıkıh bilginlerinin haklarında- haramdır- diye fetva verdikleri şeylerden kaçınmaktır.

b- Salihlerin vera’ sıdır. O harama karışma ihtimali bulunan şeyden kaçınmalıdır.

Bu husus hakkında Resûlüllah (s.a.v.) buyuruyor ki;

-“Sana şübhe veren şeyi, şübhe vermiyecek şeye kadar terk et.”

c- Müttakilerin dereceleridir.

Resûlüllah (s.a.v.) buyuroyor:

-“Kul, mahzurlu olan şeyden korktuğu ve kaçındığı için mahzurlu olmayan şey’i terk edinceye kadar müttakiler derecesine ulaşamaz.” (İbni Maceh, Taberani, Hakim. Tirmizi.)

Hazreti Ömer (r.a.) der ki;

-“Biz, harama düşmek korkusundan helal olanlardan onda dokuzunu terk ederdik.”

Bu esasa binaen, bazı Müslümanlar yüz dirhem (lira) hak ettikleri zaman doksan dokuz lirasını alır ve fazla olma korkusundan, kendisi ile cehennem arasında bir perde olsun diye bir lirayı terk ederdi.

Ve yine bu korkudan ötürü, bazıları, aldığından bir tane noksan alırdı. Verdiği şeyde de bir tane fazla olarak verirdi.

d- Dördüncü derece ise, sıdıkların vera’ ıdır. O da bazı sebeplerine masiyet karışması ihtimalı olduğu vakit, Allah’a ibadet etme için kuvvet sağlamayı murad etmiyererk alınan her türlü gıdadan kaçınmaktır.

Ve gene bu esaslar cümlesindendir ki,

Zunnun-i Mısrı (r.a.) nın mahpus iken aç kaldığında, Muridi olan Saliha bir kadın gardiyan vasitasiyle ona helal olan malından yemek göderdiğinde, yemekten yemeyip,

-”O yemek bana zalim olan gardiyan eliyle geldi.” diyerek kendisini mazur görmesini istediği rivayet edilir.

Bişri Hafi (r.a.) de aynı sebeplerden ötürü, devlet adamlarının yaptırdıkları çeşmelerden su içmez idi.

Devam edecek…

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri haram lardan kaçınan kullarından eylesin.Amin….

Fuad Yusufoğlu

dsc07153-fuad-yusufoglu-nusaybin.JPG

Navale (Nusaybin)

Ebu Hüreyre (r.a.) der ki;

-“Sizler bir Müslüman kardeşinin gözündeki çöpü görür de, kendi gözündeki merteği görmez.(Din kardeşinin ufak tefek ayıplarını görür, fakat kendinde bulunan büyük ayıpları görmez.)”

Rivayet edilir ki;

-“Selman-i Farisi (r.a.) Hz. Ebubekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) le yolculuk yapıyor, Onlara yemek pişiriyordu. Bir yerde konakladılar. Selman (r.a.) onlara yemek yapmak için bir şey bulamadı.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.) Selman (r.a.) ı yanında yiyecek bir şey varsa alıp gelmesi için Peygamber (a.s.v.) gönderdiler. Selman (r.a.) peygamberin (a.s.v.) ın yanında bir şey bulamadı, geri dönüp yanlarına geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.) şöyle dediler:

-“Selman (r.a.) falanca kuyunun başına gitse kuyu’nun suyu kurur.”

Bunun üzerine Şu ayeti, celile geldi:

-“Kiminiz de kiminizi arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz.” El hucurat: Ayet- 49/12

Ebû Hüreyre (r.a.) den riyavet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;

-”Kim dünyada Müslüman kardeşinin etini yerse (gıybet ederse) kıyamet günü o kişinin eti ona sunulur,”

Ve kendisine

-”Bunu ölü olarak ye, çünkü sen O’nu diri olarak yemiştin.” denir. O da Onun etini yer.

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şu ayet-i Celileyi okudu;

-”Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” El-Hucûrat Sue 49 Ayet 12

Câbir bin Abdullah eı-Ensari (r.a.) den riveyet edildiğine göre; denilmiştir ki;

-”Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in zamanında gıybet eden az bulunduğu için gıybetin kokusu hemen yayılır, gıybet duyulurdu. Bu zamanda ise gıybet çoğaldı. Burunlar gıybet kokusundan doldu. GIYBETIN KOKUSU ANLAŞILMAZ OLDU. Bu hal dabağhaneye giren adamın haline benzer. Dbağhaneye giren adam orada pis ve kötü kokudan az bir zaman dahi duramaz. Halbuki, Dabağcılar orada bulunurlar, yerler, içerler de pis ve kötü koku onları rahatsız etmez. Çünkü PİS KOKU onların burunlarını iyice doldurmuştur, onlar bu hale alışmışlardır. İşte bu günümüzde gıybetin durumu da böyledir.

Kab (r.a.) der ki, ben bazı kitaplarda şöyle okudum:

-“Giybet’ten tevbe ederek ölen kimse, cennete en son giren kimse olacaktır. Giybet’ten tövbe etmeden ölen kimse ise, CEHENNEME İLK GİREN OLACAKTIR.”

Yüce Allah (c.c.) buyuruyor:

-“Arkadan çekişmeyi, yüze karşı (el, kaş ve göz işaretleriyle) eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen her kişinin vay halına.” El Humeze ayet: 104/1

Resulullah(a.s.v.) buyuruyor:

-“Siz Giybetten kaçınınız. Çünkü, Giybet Zinadan daha kötüdür.”

Ashabi kiram (r.a.) sordular?

-“Giybet zinadan nasıl daha kötü olur?”

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Zina eden adam, tevbe ederse, Allah(c.c.) tevbesini kabul edip onu afveder .(Buradakı zinadan maksat bekar kadınla yapılan zinadır.’mütercim’) Halbuki, giybet edeni, arkasından çekiştirdiği kimse afv etmeden, Allah (c.c.) afv etmez.

Giybet eden kimsenin, pişman olması ve Allah(c.c.) ın hakkından kurtulabilmek için tevbe etmesi, aynı zamanda arkasından çekiştirdiği kimsenin hakkında da kurtulabilmesi için onu HELLALLIĞINI alması vaciptir.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryorlar ki;

-”Kim ki, müslüman kardeşini arkasından çekiştirirse, Allah, Kıyamet günü O’nun yüzünü mak’adına çevirir.

Gıybet eden kimsenin, gıybet ettiği meclisten kalkmadan önce ve arkadan çekiştirdiği kişinin kulağına varmadan önce TEVBE VE İSTİĞFAR ETMESİ GEREKİR. Çünkü gıybet eden kimse, arkasından çekiştirdiği kimsenin kulağına varmadan önce TEVBE EDERSE TEVBESİ KABUL OLUR. Fakatkulağına ulaştıktan sonra TEVBESİ KABUL OLMAZ, günahı bağışlanmaz. Ancak arkasından çekiştirdiği kişinin helallığını aldığında Allah Onu affeder. Keza, bir adam kocalı kadınla zina yaptığı zaman, kadının kocasından helallık almadıkça günahı bağışlanmaz. Namaz, zekat, oruç ve hac ise bunların terkinden verilecek günahlar tevbe ile bağışlanmaz. Onlardan geçirdikleri kazâ etmek suretiyle TEVBE EDERSE bağışlanması ümit edilir. Allah-u Teâlâ, her şeyin doğrusunu daha iyi bilir.

Mükaşefetil kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Giybet denen bu kötü hastalıktan kurtulmayı nasıb eylesin. AMİN…….

Fuad Yusufoğlu

Bayram fazileti

11 Temmuz 2008

dsc00220-geliye-same-navalefuadyusufoglu.JPG

Geliye Şam’e Navale

Şevval’ın birinci günü olan Ramazan bayramı günü ile Zilhiccenin onuncu günü olan kurban bayramı gününe bayram dendi.

Çünkü:

Mü’minler, bu günlerde, Ramazan ayındeki Oruç farzını eda ederek, Allah (c.c.) ın taatında Şevval’ın altı gününün Oruç tutarak Resuülullah (a.s.v.) ın taatına ve gene farz olan Haccı eda ederek Allah (c.c.) ın taatından Resülullah (a.s.v.)ı ziyaret etmeğe hazırlandıkları için Resülullah (a.s.v.) taatına avdet ettiler.

Her sene bayramlar tekkerrür eder. Allah (c.c.) ın o günlerde ihsanı çoktur. Bayram günleri gelince sevinç ve neşe de gelir.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:

-“Kim bayram günü üçyüz kerre, Subhanallah-i ve bihamdihi deyip sevabını müslümanların ölülerine hediye ederse, her kabre bin nur girer. Kendisi öldüğünde ise onun kabrine bin nur indirir.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor:

-“KİM BAYRAM GECESİ, SEVAB TALEB EDEREK İBADETLE GEÇİRİRSE, kalblerin öldüğü gün onun kalbi ölmez.”

Rivâyet edilir ki:

Hz.Ömer (r.a.) bir bayram günü oğlunu gördü, üzerinde eski bir gömlek vardı. Hz. Ömer ağlamaya başladı.

Oğlu:

-“Niçin ağlıyorsun?” diye sorunca.

Hz. Ömer (r.a.) şu cevabı verdi:

-“Ben, bayram günü seni çocuklar bu gömlek ile gördükleri zaman kalbinin incinmesinden korkuyorum.”

Bunun üzerine oğlu şu mukabelede bulundu:

-“Ancak Allahın (c.c.), ondan kendi rızasını yok ettiği, anasına, babasına âsi olan kişinin kalbi kırılır. Ben senin rızan sebebi ile Allah’ın benden razı olmasını dilerim.”

Bunun üzerine Hz. Ömer tekrar ağladı, çocuğu bağrına basarak onun için dua etti.

Şair ne güzel söylemiş:

Derler ki, yarın bayramdır ne giyeceksin?
Dediler, (Rabbimin) Hil’atını (büyüklerin küçüklere iltifat olmak için giydikleri elbise) ki, (O) kulunu yavaş yavaş suladı.
Fakirlik ve sabır öyle elbisedir ki,
Aralarında bulunan kalb sahibi bütün bayramları görür.
Ey emelim,
Eğer sen kaybolursan, bayram bana mâtemdir,
Eğer sen bana görürsen işte o gün bayramdır.

Rivâyet olunur ki:

-“Ramazan bayramı sabahı Allah melekleri gönderir. Melekler yeryüzüne inerler. Sokak başlarında durarak, insanlar ve cinlerden başka bütün mahlükatın işiteceği bir sesle şöyle nida eder:

-“(Ey Muhammed (s.a.v.) ümmeti, Kerim olan Rabbinize çıkın. O, büyük ihsanlarda bulunup, büyük günahı bağışlıyor.”

Müminler namaz kılmak için camilere taplandıkları vakit Allah (c.c.) meleklere şöyle buyuruyor:

-“İşçi çalıştığı zaman karşılığı olan mükafatı nedir?”

Melekler:

-“Onun ücretinin verilmesidir.”derler.

Bunun üzerine Allah (c.c.):

-“Sizi şahit tutuyorum ki, ben onlara sevap olarak Mağfiretimi ve rızamı verdim” buyurur.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ramazan orucunun kendilerinden Davacı olmayan, Taatında ve ibadatında kendi rızasını gözeten kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc08278-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas(cin tepesi) Nusaybin

Ebu Ümame (r.a.) dan rivayet edilir:

Sa’lebe bin Hatib Resulüllah (s.a.v.) a:

-“Ey Allah (c.c.) ın Resulü, bana çok mal vermesi için Allah (c.c.) a dua et.” dedi.

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Ey Sa’lebe, şükrünü eda ettiğin az mal, şükrüne gücünün yetmiyeceği çok maldan daha hayırlıdır.”

Sa’lebe tekrar:

-“Ey Allah (c.c.) Resulü (a.s.v.) bana çok mal vermesi için Allah (c.c.) a dua et.” Dedi.

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Ey Sa’lebe, sana ne oluyor ki, beni örnek almağa ve Allah (c.c.) ın Peygamberi gibi olmağa razı olmuyorsun. Varlığım kudret elinde bulunan Allah (c.c.) a yemin ederim ki, eğer dağların altın ve gümüş olarak yürümelerini dileseydim yürürlerdi.”

Sa’lebe dedi ki;

-“Seni Hak peygamber olarak gönderene yemin ederim ki, eğer beni çok mal ile rızıklandırması için Allah (c.c.) a dua edersen, ben her hak sahibinin hakkını muhakkak veririm, muhakkak bunu yaparım.”

Resulüllah (a.s.v.) buyurdular:

-“Allah’ım (c.c.) Sa’lebeye çok mal ver.”

Sa’lebe bir koyun edindi. Bu koyun böcek üremesi gibi üredi. Öyle bir üredi ki, şehirdeki yeri dar gelmeye başladı.

Şehirden ayrılıp, şehrin vadilerinde bir vadiye indi. Artık öğle ile ikindi namazlarını ancak cemaatla kılıyordu. Diğerlerini cemaatle kılmıyordu. Sonra koyunları üremeğe devam etti. Gittikçe işi artıyor, Sa’lebenin cemaatı terketmesine sebep oluyordu. Hatta sa’lebe öğle ve ikindi namazlarını da cemaatle kılmaktan vaz geçti. Yalnız Cuma namazını cemaatlle kılıyordu.

Koyunlar böceğin ürediği gibi üremesine devam ediyordu. Sa’lebe Cuma namazını da terk ediyor. Cuma günleri şehre gidip gelenleri karşılıyor, onlardan şehirdeki haberleri sorup öğrenmeğe çalışıyordu.

Bir gün Resulüllah (s.a.v.) Sa’lebeyi sorarak:

-“Sa’lebe bin Hatib ne yaptı? Buyuruyor:

Eshab (r.a.):

-“O koyun edindi, şehir ona dar geldiği için şehir vadilerinden bir vadiye çıktı .”dediler.

Ve hadiseyi tamamiyle Resulüllah (a.s.v.) anlattılar.

Bunun üzerine Resulüllah (a.s.v.) şöyle buyurdu:

-“Vah Sa’lebeye, Vah Sa’lebeye, Vah Sa’lebeye.”

Bu anda Cenabbi Hak (c.c.) şu ayeti kerimeyi gönderdi.

-“Onların Mallarından sadaka al ki bununla kendilerin (günahlardan) temizlenmiş, bununla onların (hasenatını) bereketlendirmiş,(kendilerini muhlisler mertebesineyükseltmiş olasın.) Onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükunettir..”Et Tevbe suresi Ayet: 9/103.

Allah-u Teala (c.c.) Zekatın farz olduğunu beyan eden ayetleri gönderdi.

Bunun üzerine Resulüllah (salllallahu aleyhi ve sellem) Cüheyne kabilesiyle Beni Süleym kabilesinden birer adamı Zekatı tahsil etmek için gönderdi. Zekatı Tahsil etmeleri için onlara bir emir yazdırıp ellerine verdi. Dolaşıp zengin Müslümanlardan zekatları toplamalarını emr etti.

Ve:

-“Sa’lebe bin Hatib ve Beni Süleymandan felana uğrayın, zekatlarını alın buyurdu.”

Me’murler çıktılar. Sa’lebeye geldiler. Ona Resulüllah (a.s.v.)ın yazdırdığı zekat hakkında ki emri okuttular.

Sa’lebe onlara şöyle dedi.

-“Bu bir cizyeden, gayri müslimlerden alınan vergiden başka bir şey değildir.”
Devam edecek……

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünyaya haris olmayan kullarından eylesin..AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc07174geneaa1-fuadyusufoglu.jpg

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Hz. Ömer (r.a.) der ki;

-“Bu ümmet için korktuğum şeylerin en kötüsü münafık âlimdir.”

Derler ki;

-“Âlim nasıl münafık olur?”

Hz. Ömer (r.a.) der ki;

-“Dil âlimdir. Kalb ve amel cahildir. (İlmi ile amel etmez.)

Hasan el Basri (r.a.) der ki;

-“Âlimlerin ilmini ve feylesofların nazariyelerini toplayan ve sonra amelde sefihlerin yolundan gidenlerden olma

İbrahim bin Üyeyneye (r.a.) denir ki;

-“İnsanların hangisi daha çok pişmanlık duyar?”

İbrahim bin Üyeyneye (r.a.) Cevab verir;

-“Dünya hayatında, kendisine teşekkür etmeyene iyilik edenler. Ölüm anında ise ilmi ile âmil olmıyan âlim

Halil İbni Ahmed (r.a.) der ki;

-“İnsanlar dört kısımdır;

1- Kişi, bilir. Bildiğini de bilir İşte bu âlimdir. Ona uyunuz.
2- Kişi, bilir. Fakat bildiğini bilmez. İşte o uykudadır. Onu uyandırınız.
3- Kişi bilmez. Fakat bilmediğini bilir. Bu ise irşad ister. Onu irşad ediniz.”
4- Kişi amelle ilmi çağırır. Eğer icabet ederse, ne alâ. Yok icabet etmezse, Onu terk edip gider. (Yanı bir şeyler yapmakla kendini âlim gösterir. Cahildir. Fakat cahil olduğunu bilmez.)”

İbni Mubarek (r.a.) der ki;

-“Kişi ilim taleb ettikçe âlimdir. Ben âlim oldum sandığı an câhildir.”

Fudayl bin İyad (r.a.) şöyle der:

-“Ben üç kişiye acırım;

-“1- Kavmin efendisi olup da sonra zelil olana,
-“2- Kavmin en zengini olup, sonra fakir düşene,
-“3- Kendisiyle dünyanın oynadığı âlime,”

Hasan el Basri (r.a.) der ki;

-“Âlimlerin azabı kalbin ölmesidir. Kalbin ölmesi ahiret ameli ile dünyayı taleb etmektir.”

İsa (Aleyhis selam) der ki;

-“Kötü âlim, nehir ağzına düşen ve onu kapatan büyük taş gibidir. Ne kendisi su içer, ne de mahsulatın sulanması için suyu terk eder.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri kötü âlim şerrinden muhafeze eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Cahiliyye devrinde Kızların diri, diri gömüldükleri Arabistan çölü

Sahabi;

Sözlükte “arkadaş, dost” anlamlarına gelir. Çoğulu “Sahabe veya ashab”dır.Terim olarak, Hazret-i Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) devrinde yetişmiş, Müslüman olarak Hazret-i Peygamber (s.a.v.) i görmüş, O’nun sohbetinde bulunmuş ve Müslüman olarak ölmüş olan kimselere ”Sahabi” denir. Sahabi kadın  olursa “Sahabiyye” denir.

Hazret-i Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in sohbetinde bulunan görme özürlü kimselerle, iyiyi kötüden ayırt edebilen henüz ergenlik yaşına ulaşmadığı halde Peygamber (s.a.v.) i gören çocuklar da sahabidir.

Sahabenin sayısı hakkında kesin bir rakam söylenmemekle beraber çoğu kaynaklar, Hazret-i Peygamber (s.a.v.) in vefatında “yüz binin” üzerinde sahabi bulunduğunu ifade etmişlerdir. En son sahabi hicri 110 yılında vefat etmiştir.

Ehl-i sünnet âlimleri kur’an ve hadisle ilgili konularda her sahabenin adaletli olduğunu kabul etmişlerdir. Çünkü sahabe’nin adaleti Allah ve Resûlü’nün işaretiyle sabit olmuştur.

Hadis rivayet edip de zabt yönünde kusurlu olan bir sahabiye de rastlanmamıştır. Bundan dolayı sahabe, hadisçiler tarafından cerh ve ta’dil işlemine tabi tutulmamıştur.

Kur’an-i kerim’de, sahabenin adaletine şu ayet işaret etmektedir.

-“(İslam Dini’ne girme konusunda) ilk önce geçen Muhacirler ve Ensar’la birlikte, güzel amelde onlara tabi olanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır….” (Tevbe suresi ayet; 9/100)

Bu ve benzeri ayetler, sahabenin adaletli olduğu konusunda kesinlik ifade etmektedir. Hazret-i Peygamber (s.a.v.) in bir çok hadisi de bu konuyu pekişmektedir;

-“İnsanların en hayırlısı, benim yaşadığı devirde yaşayanlardır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenlerdir.” (Buhari, Şehadet 9; Fedail-ü Ashabı’n-Nebi, 1)

Gerek hadis rivayetinde, gerekse Kur’an’ın sonraki nesillere muhafaza edilerek aktarılıp öğretilmesinde, ilk kaynak olmaları bakımından sahabe’nin önemi büyüktür.

Onlar İslam’ın korunması ve yayılması yolunda hayatlarını ve he türlü değerlerini ortaya koymuşlardır. Allah Resul-ü (s.a.v.) ile omuz omuza cihat ederek fedakarlıkta bulunmuşlardır. Bundan dolayı Müslümanların en hayırlı nesli olma şerefine ermişlerdir.

Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları (Dini kavramlar sözlüğü)

Aşere-i Mübeşşere;

Dünyada iken Cennetle müjdelenen Sahabelere ‘Aşere-i Mübeşşere’ denir. İnşaallah-u Teâla bu Güzide sahabeler (r.anhüm) i sırasıyla zikr etmeye çalışacağız

Sevgilerimle

Fuad Yusufoğlu

Cennetle müjdelenen Eshab-i Kiram 10 (on) kişidirler.

-“1- Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiayallah-u anh)
-“2- Hazreti Ömerül Faruk (Radiyallah-u anh)
-“3- Hazreti Osman-ı Zinureyn (Radiyallah-u anh)
-“4- Hazreti Aliyy-ül Mürteza (Radiyallah-u anh)
-“5- Hazreti Abdurrahman bin Avf (Radiyallah-u anh)
-“6- Hazreti Ubeyde bin Cerrah (Radiyallah-u anh)
-“7- Hazreti Sa’d bin Ebi Vakkas (Radiyallah-u anh)
-“8- Hazreti Said bin Zeyd (Radiyallah-u anh)
-“9- Hazreti Talha bin Ubeydullah (Radiyallah-u anh)
-“10-Hazreti Zübeyr bin Avam (Radiyallah-u anh)

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurmuştur;

-“Ebû Bekir cennettedir, Ömer cennettedir, Osman cennettedir, Ali cennettedir, Talha Cennettedir, Zübeyr cennettedir, Abdurrahman bin avf cennettedir, Sa’d ibni ebi Vakkas cennettedir, Ebû Ubeyde ibnil cerrah cennettedir.”

(Hadis-i Tirmizi ile Ebû Davud rivayet etmişlerdir.)

Humeyd (r.a.) rivayetle; Said bin Zeyd (r.a.) bir gurup insan arasında Humeyd (r.a.) e Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) şöyle dediğini söylemiştir.

-“Eshabtan ‘on kişi’ cennettedir; Ebû Bekir cennettedir, Ömer cennettedir, Osman, Ali Zübeyr, Talha, Ebû Ubeyde, Sa’d bin ebi Vakkas cennettedir.”

Onuncusunun kim olduğunu söylememiştir.

Cemaat;

-“Allah aşkına Ey Ebu’l A’ver onuncusu kimdir?” diye sorunca

Said (r.a.);

-“Allaha yemin ettiniz. Ebu’l A’ver (yani kendisi) de cennettedir.” Dedi

(Hadisi Tirmizi ile Ebû Davud rivayet etmişlerdir.)

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Aşere-i mübeşşere sahabelerinin (Radiyallah-u anhum) nun şefaatına nail eylesin. Onların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) evinin sokağı

Hazreti Ömer-ül-Faruk (Radiyallahu anh-u);

Hazreti Ebû Bekir (r.a.) den sonra Eshab-i Kiram’ın en büyüğü ve Peygamberimiz (a.s.v.) in İkinci halifesi. Hulefa-i Raşidin’den ve Aşere-i Mübeşşere’den yani Cennetle müjdelenen on kişiden biridir.

Hicretten kırk sene önce Mekke’de doğdu. Dokuzuncu dedesi olan Ka’b’da soyu Peygamberimiz (a.s.v.) in soyu ile birleşir. Babası Hattab Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden, annesi Hanteme bint-i Hişam Ebû Cehil’in kızkardeşi idi. Künyesi Ebû Hafs’dır.

İslam’dan önceki Mekke toplumunda doğup büyüyen Hazreti Ömer (r.a.) nesep ilmini (soy kütüğü) iyi bilirdi. Gençliğinde ata biner ve güreş yapardı. Babasının koyunlarını güderdi.

Daha sonra ticaretle meşgül olmuş ve çeşitli memleketlere gitmiştir. Ayni zamanda Kureyş’in ‘sefiri’ yani elçisi’ idi.

Hicaz bölgesinin o zaman en meşhur ve en büyük panayırı olanUkaz’ panayırında defalerce güreşte birinci oldu. Ayrica hitabetinin üstünlüğü ve ata binmekteki mahareti ile meşhur olmuştur.

Eğer’e dokunmadan ata binerdi. Sol elini sağ eli gibi iyi kullanırdı. Çok heybetli, cesur ve çok kuvvetli idi. Edebinden, hayasından Resulullah (a.s.v.) in huzurunda o kadar yavaş konuşurdu ki;

Peygamberimiz (s.a.v.);

-“Yüksek söyle ya Ömer işitemiyorum.” Buyururdu.

Peygamberimiz (a.s.v.) bir gün gördü ki, Hazreti Ömer ile Ebû Cehil bir yerde oturmuşlar, gizli gizli bir şeyler konuşuyorlardı.

O gece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Ya Rabbi bu, İslâm Dinini Ömer ile yahut Eb’u Cehil ile kuvvetlendir.” Diyerek dua etti.

Peygamberimiz (a.s.v.) duası üzerine Hazreti Ömer (r.a.) Müslüman olmakla şereflendi.

Hazreti Ömer (r.a.) in Müslüman olması;

Bi’setin yani Resulullah (a.s.v.) a peygamber olduğunun bildirildiği günün altıncı yılında, Resulullah (a.s.v.) ın amcası Hazreti Hamza (r.a.) imana gelmiş, Müslümanlar çok kuvvetlendi. Çok sevindiler. Bu iş Kureyş kafirlerine güç geldi.

İleri gelenler toplandılar;

-“(Muhammed (s.a.v.) in adamları çoğalıyor. Bunu önlemeğe çare bulalım.”) dediler. Ve her biri bir şey söyledi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer-ül-Faruk (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu