‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar

Havf ve Reca- 6

13 Temmuz 2008

dsc08331-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas (Cin tepesi) NUSAYBİN

Gelecekte iyi bir şey bekleyenin, bu bekleyişine reca (Ümid) denir. Buna bazen temenni, bazen gurur da denir.

Ahmaklar ve eblehler bunları birbirinden ayıramaz ve hepsini ümid ve beğenilmiş reca sanırlar. Bildikleri ve sandıkları gibi değildir.

Bir kimse iyi bir tohum arar, yumuşak toprağa eker, otları ve zararlı bitkileri temizler, zamanında sular ve bundan mahsul bekler. Allah-u Teala (c.c.) Yıldırımdan korursa ve afetleri giderirse, bu beklemeye ümid denir.

İyi tohum aramaz, tohumu sürülmüş toprağa ekmez, otları ve dikenleri temizlemezse, sulamazsa ve buna rağman mahsul beklerse buna gurur ve ahmaklık denir; Reca değil.

Birde var ki, iyi bir tohumu sürülmüş bir toprağa eker, otları temizler fakat su vermez. Yağmur yağmasını bekler. Orası her ne kadar az yağmur alan bir yer de olsa bunun ürün alması imkansız değildir. Ve buna temenni denir.

Bu gibi doğru iman tohumunu göğüs tarlasına koyarsa ve göğsünü (kalbini) fena ahlak dikenlerinden temizlerse, taat ve ibadete devamla iman ağacını sularsa ve ölüm zamanına kadar her türlü afetlerden uzak olmasını Allahu Teâla (c.c.) den dilerse, son nefeste de böyle selametle olmasını gözetirse, buna ümid denir.

Bunun alameti de gelecekte mümkün olan her şey ‘de kusur etmemektir. Ve yapması gerekenleri geciktirmemektir. Çünkü; yapması gerekenleri tehir etmek, ümidden değil, ümidsizlliktendir. Ama iman tohumu çürük olursa, yanı yakini doğru olmazsa, yahud doğru olup kalb kötü ahlaktan temizlenmezse ve taat ile sulanmazsa, rahat beklemek ahmaklık olur, ümid olmaz.

Nitekim Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem):

-“Ahmak o kimsedir ki, her istediğini yapar ve rahmete kavuşmasını ümid eder.” Buyurdu.

Allah-u Teâla (c.c.) Peygamberlerden sonra kendilerine ilim gelip hala dünya ile meşgül olanları ve Allah-u Teala (c.c.) nın bize rahmet etmesini umarız diyenleri zemmediyor, kötülüyor.

Demek ki, kulun ihtiyarına, istemesine bağlı olan bütün sebeplere yapıştıktan sonra, neticeyi gözetmesi reca olur. Sebeplere yapışmadan beklemek ise, ahmaklık ve gurur olur. Sebepleri ne atar ne de araya koyarsa temenni olur.

Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor ki;

-“Din işi temenni ile doğru olmaz.”

O halde tevbe eden, kabul edildiğini ümid etmelidir. Tevbe etmeyip, günahları sebebiyle üzülen, mahcub olan ve Allah-u Teala (c.c.) nın kendisine, tevbe etmesini vereceğini ummanın halı recadır.

Çünkü üzülmesi onu tevbeye götürmeye sebep olur. Üzülmeyip, tevbe beklerse, ahmaklar ümid dese de gururdur.

Allah-u Teala (c.c.):

-“İman edip, arzularını, şehir ve evlerini bırakıp hicret edenler ve kafirlerle cihad eyleyenler, bizim rahmetimizi ümid ederler.” Buyuruyor: Bakara suresi Ayet: 218

Yahya bin Muaz (r.a.) buyuruyor ki;

-“Cehennem tohumu ekip, cennet beklemekten büyük ahmaklık yoktur. Allah-u Teâla (c.c.) ya isyan edenlerin yaptıklarını yapıp, O’na itaat edenlerin yerine kavuşmayı düşünen, amel etmeden, amel edenlerin kavuştuklarına kavuşacağını zan edenlerden aklı sız kimse yoktur.”

Zeydül- Hiyel (r.a.) gelip Resulüllah (a.s.v.) a

-“Allah-u Teala (c.c.) nın hakkında kötülük dilediği kimsenin ve hakkında iyilik dilediği kimsenin nişanı nedir? Sormaya geldim.” Dedi.

Resulullah (a.s.v.):

-“Her gün kalkarken nasıl kalkarsın? Buyurdu;

Zeydil Hiyel (r.a.):

-“İyiliği ve iyilik yapanları severek kalkarım. Eğer bir iyilik olursa, hemen yaparım ve bunun sevabını yakinen bilirim. Yapamazsam üzülürüm ve onu yapmak temennisinde bulunurum.” Dedi.

Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem):

-“İşte, sana iyilik istediğinin nişanı budur. Eğer başka şey isteseydin, seni onunla meşgül eder ve o zaman dünya vadilerinden hangisinin seni helake götüreceğinden korkmazdın.”buyurdu.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her an havf ve reca üzerinde kılsın. Kendi rahmetiyle cehennem azabından halas eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc08334-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

İki hasta hariç, bu ilaca kimsenin ihtiyacı yoktur.

Biri:

Günahlarının çokluğundan ümidsizliğe kapılmış, tevbe etmiyor ve tevbem kabul olmaz diyor.

İkincisi:

Uğraşma ve taât’ın çokluğundan kendini helak ediyor ve dayanamayacağı sıkıntı ve mahrumiyetlere katlanıyor. Bu iki hastanın bu ilaca ihtiyacı vardır. Fakat gaflette olanlara bu, ilaç değil, öldürücü zehir olur.

Ümid iki sebeple kuvvetlenir.

Birinci sebep:

İbret almaktır. Dünyadaki şaşılacak şey’leri, bitkilerin, hayvanların ve çeşit çeşit ni’metlerin yaratılmasını düşünür.

İkinci sebep:

Reca ayet ve hadislerini düşünmektir. Çünkü bunlar da sayılmayacak kadar çoktur. Nitekim Kur’an-i kerimde:

-“Hiç biriniz benim rahmetimden ümidsiz olmayın.” Zümer suresi Ayet: 53

Hadisi şeriflere gelince:

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Kul günah işleyince, istiğfar ederse, Allah-u Teâla (c.c.): ‘Ey Meleklerim: Bakınız benim kulum bir günah işledi ve bir sahibi olduğunu anladı. Günahtan vaz geçti istiğfar ediyor, af diliyor. Onu afv ettiğime siz şahid olun’ buyuruyor.

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Kul günah işleyince günah yazılır.”

Dinleyenlerden bir köylü:

-“Ya Resulüllah (a.s.v.) Tevbe ederse.”

Resulüllah (a.s.v.) :

-“Silerler.” Buyurdu.

Köylü:

-“Bile bile işlerse.”

Resulüllah(a.s.v.);

-”Yazarlar.” buyurdu.

Köylü:

-“Tevbe ederse.”

Resulüllah(a.s.v.):

-“Silerler.” Buyurdu.

Köylü:

-“Ne zamana kadar.”

Resulüllah (a.s.v.):

-“İstiğfar ettiği müddetçe. Kul istğfar etmekten bıkmayınca, Allah-u Teâla (c.c.) da afv etmekten usanmaz. İyilik yapmaya niyet edince o işi yapmadan melek sevab yazar. Yaparsa on sevab yazar. Böylece yedi yüz misline kadar fazla yazar. Günah işlemeye niyet edince yazmaz. işleğince bir günah yazar. Onun için de Allah-u Teâla (c.c.) nın afv-i vardır.”

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri günahlarına tevbe-i nasuh’la Tevbe eden kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

dsc08824-sonbahar-da-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas Şelallesi -Uzaktan görünüş- (Nusaybin)

Bil ki;

Havf (Allah’tan korkmak) büyük makamlardandır. Fazileti, sebep ve neticelerine bağlıdır. Sebebi anlatılacağı gibi ilim ve marifettir. Bunun için Allah-u Teâla hazretleri (c.c.):

-“Allah’tan ancak, Âlim kulları korkar.” Fatır suresi Ayet 28.

Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem):

-“Hikmet ve ilmin başı Allah (c.c.) korkusudur.” Buyuruyor.

Neticesi ise, iffet, verâ ve takvadır. Bunların hepsi de saadetin anahtarıdır. Çünkü şehvet ve arzular terk edilmedikçe ve bu yolda sabredilmedikçe, saadet yolu bulunamaz.

Şehvet ve arzuları korku gibi hiç bir şey yakıp yok edemez. Bunun için Allah-u Teâla (c.c.) kendisinden korkanlar için hidayet, rahmet, ilim ve rızayı üç ayete topladı.

Ve:

-“Hidayet ve rahmet Allah için günahlardan kaçanlardır.”, “Allah’tan ancak âlim kullar korkar.” Fatır suresi Ayet: 28.

-“Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’tan razıdır.”Beyyine suresi Ayet: 8.

Resulullah (Sallallahu aleyhive sellem) Buyurdu:

-“Allah-u Teala den korkandan her şey korkar. Allah’tan korkmayanı, her şey’le korkuturlar.”

Yahya bin Muâz (r.a.) buyuruyor:

-“Mü’minın günahı; korku, ceza ve rahmet ümidi arasında, iki aslan arasında kalmış tilki gibidir.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu:

-“Zavallı insan, cehennemden fakirlik gibi korksaydı, cennete girerdi.”

Kendisine:

-“Kıyamette kim daha emindir?”dediklerinde

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Bugün daha çok korkandır.”

Aişe Validemiz (r.a.) buyurdu:

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Kur’an-i Kerimde:

-“Yaparlar ve korkarlar.” Buyurulması ne içindir?

Ben:

-“Hırsızlık ve zina mıdır?” dedim.

Resulüllah (Sallalahu aleyhi vesellem):

-“Hayır, namaz kılarlar, oruç tutarlar ve kabul olmadı diye korkarlar demektir.” Mu’minun suresi ayet: 60.

Muhammed bin Münkedir (r.a.) ağladığı zaman, vucudunu gözyaşı ile siler ve:

-“Duydum ki, gözyaşı değen yeri cehennem ateşi yakmaz.”derdi.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Yalnız O’ndan korkup günah işlemeyen kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Havf’ın dereceleri

13 Temmuz 2008

dsc02139-fuadyusufoglu-nusaybin.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Havf’ın üç derecesi vardır;

Zayıf,
Kuvvetli,
Mutedil.

Beğenileni Mutedil (orta) olanıdır. Zayıfı; kadınlar gibi ince kalbli olmak, Kuvvetlisi de ümidsizliğe kapılmak olup, hasta olma, kendini bilmeme ve hatta ölüm ihtimalı olabilir. İkisi de kötüdür.

Çünkü korkunun, kendi nefsinde bir kemâli, olgunluğu yoktur. Tevhid, marifet ve muhabbet gibi değildir. Bu sebeptendir ki, Allah-u Teâla (c.c.) nın bir sıfatı olamamıştır.

Zira Havf (korku) cahillik ve acizlik olmadan olmaz. Cahillik ve acizlik olmazsa, sonu meçhül olmaz. Ve tahlikeden sakınmak acz ve korku olmaz. Lakin havf’ın, gafillerin haline izafetle bir kemali vardır.

Zira onlar için, çocukları okuturken veya hayvanı yolda sürerken dövmek ve kamçılamak gibidir. Okşar gibi vurulursa ne çocuk ders alır, ne hayvan yola gider. Kuvvetli dövülürse hayvan da, çocuk da sakatlanabilir.
DOLAYISIYLA BUNLAR NOKSANLIK OLUR.

İkisi arasında olması gerekmektedir. Günahlardan sakındıracak, teatları yaptıracak halde olmalıdır.

Âlim olanın havf’ı da o derece mutedil olur. Çünkü: ifrata varınca, reca (ümid) sebeplerini düşünmeye başlar. Zayıf olunca da işin tehlikesini düşünür.

Korkmadığı halde kendine âlim diyen, ilim elde etmemiş, boşa zaman harcamıştır. Tıpkı çarşılarda dolaşan, Kendine hikmet sahibi diyen ve hikmetten hiç haberi olmayan falcılar gibi, Çünkü bütün marifetlerin başı, kendini ve Allah-u Teâla (c.c.) yı tanımaktır.

Kendini ayıblı ve kusurlu, Allah-u Teâla (c.c.) yı ise Celal, azamet ve hâkimiyet sahibi olarak bilmektir. Kendini ve Allah-u Teâla (c.c.) yı böyle bilmekten korkudan başka bir şey doğmaz.

Bunun için Peygamberimiz (sallallahu Aleyhi ve sellem);

-“İlmin başlangıcı, Allah-u Tala (c.c.) yı Cebbar ve kahhar bilmek; sonu ise, kula yakışır.” Buyurdu.

Bil ki;

Sen Hiç bir şey değilsin. Ve senin hiçbir şeyin yoktur. Bunu bilip de korkmayan kimse olabilir mı?

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendisine Kul olarak kabul eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Havf’ın çeşitleri

13 Temmuz 2008

dsc02152-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas-Cintepesi- (Nusaybin)

Havf’ın çeşitleri:

Havf (korku), tehlike ve zararı görmekten doğar. Herkes kendine göre bir tehlike ile karşılaşır.

Bazısının ise, cehenneme götüren yol, gözünün önüne gelir.

Tevbe etmeden;

Öleceyinden, yahut yeniden günaha düşeceğinden, yahut kalbi kararacağından, gaflete düşeceğinden yahut adetler kendisini günaha işlemeye sürükleyeceğinden, yahut ni’metin çokluğu sebebi ile zevke dalıp ahireti unutacağından, yahut kıyamet günü kendisine şiddetli muamale edileceğinden, yahut bütün kusur ve kabahatlarını ortaya dökeceklerinden, kendisini rezil ve rüsva edeceklerinden korkar.

Veya hatırına gelen bir şeyin Allah-u Teâla (c.c.) tarafından görüldüğünden ve beğenilen bir işi olmadığından korkar.

Her birinin faydası, korktuğu ile meşgul olmaya götürmesidir. Kendisini günahlara düşürecek adetlerden korkan, kalbini temiz tutar.

Diğerleri de böyledir. Korkanlar üzerindeki en büyük korku, çoğunlukla, son nefeste imanla gidip gitmemek korkusudur. Bundan daha büyük korku, ezele ait korkudur. Acaba ezelde, saadetine mi, şekavatina mı hüküm olunmuştur?

Çünkü:

Son, önce olanın neticesidir. Asıl olan ezeldir, önce olandır.

Resulullah (Sallallahu aleyhive sellem): Minberde iken buyurdu:

-“Allah-u Teâla (c.c.) ın bir bir kitabı vardır. Cennetlik olanların adları ondadır.” sonra sağ elini kaldırıp,

-“Diğer bir kitabı daha vardır. Cehennemlik olanların isimleri, alametleri ve nesebleri ondadır.”

Sol elini kaldırıp;

Devam edecek….

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu

dsc02153-fuadyusufoglu-selale-nusaybin.JPG

Girnavas -cin tepesi- Şelalesi (Nusaybin)

Sol elini kaldırıp;

-“Bunların içindekiler. Artmaz ve azalmaz.” Buyurdu.

Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Cennetlik bir kimse, cehennemlik olanın yaptığını yapar, hatta herkes buda onlardandır der. Sonra Allah-u Teâla (c.c.) ölmeden önce onu, bir saat bile olsa o yoldan döndürür ve saadet yoluna getirir.”

Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) yine buyurdu:

-“Öncelerin öncesindeki kaza-i ilahi’de said olan saiddır.
(kurtulmuştur.) Şakı olan da, ezeldeki kazada şakı olandır.”

Bu sebepten, sonrası için korkarlar. Demek ki, basiret sahiblerinin korkusu bu sebeple, akibetlerinin ne olacağındandır. Bu en yükseğidir. Tıpkı Allah-u Teâla (c.c.) dan Celal sıfatı sebebiyle korkmanın ; kendi günahından ötürü korkmaktan üstün olması gibidir. Çünkü o korku hiç gitmez. Günahı sebebiile Allah (c.c.) tan korkan, günah işlemekten vaz geçince niçin Allah (c.c.) tan korkayım diyebilir.

Velhasıl Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ı yaratılmadan önce en yüksek makama yükselten ve Ebu cahil’i de yine yaratılmadan önce ve hiç günah işlemediği halde yerin dibine batıran elbete Allah-u Teâla (c.c.) dır.

Böylece Resulüllah (a.s.v.) en yüksek derecede, ebu cahil ise en aşağı derecede yer almışlardır. HakTeâla (c.c.) böyle dilemiştir. Allah (c.c.) a itaat eden kimse Allah-u Teâla (c.c.) nın onda yarattığı cüz’i irade, ihtiyar ile ve verdiği kuvvetle itaat eder. İsyan eden de Allah-u Teâla (c.c.) nın onda yarattığı cüz’i irade ve kuvvet sebebiyle isyan eder.

Kulun İtaatı ve isyanı, saidlik ve şakiliği Allah (c.c.) ın kazasına racidir. Muhakkak ki; Halık Teâla (c.c.) dilediği gibi takdir ve istediği gibi hükmeder. Aklı başında olan her kul kendisi hakkındaki ezeli kaza ve kader hükmünün ne olduğunu düşünerek korkuyla titrer.

İnsan bu korkuyla emrolunmuştur. Onun ardında açıklanması caiz ve mümkün olmayan kaderin sırrı yatar.

Bunun için Davud (Aleyhis selam) a

-“Benden kükremiş arslandan korktuğun gibi kork.” Buyurdu.

Çünkü;

Arslan öldürürse, seni bir kabahatından dolayı öldürmez. Arslandakı fıtrat öyle hükümeder. Seni öldürmezse acımasından ve senin zavalılığından değil, sana kıymet vermediğindendir. Allah-u Teâla (c.c.) yı böyle düşünenin korkudan uzak olması mümkün değildir.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu

dsc02155-fuadyusufoglu-selale-nusaybin.JPG

Girnavas şelalesi -Uzaktan- (Nusaybin)

Bil ki;

Din makamlarının birincisi yakin ve marifettir.

Marifet’ten korku,

Korkudan zühd, sabır, tevbe, sıdk, ihlas, zikre ve fikre devam doğar.

Bundan da üns ve muhabbet hasıl olur.

Muhabbet makamı, makamların sonudur. Rıza, tefzih (Her işi Allah’a bırakma) ve şevk zaten muhabbete bağlıdırlar.

Demek ki,
Kendini ve Rab bını bilmek demek olan ma’rifet ve yakinden sonraki Kimya-yı saadet Havf’tır. (korkudur) Onlardan sonra olanlar, onsuz olmazlar. Bu havf (korku) üç yolla elde edilir:

1-İlim ve ma’refetle: Kendini ve Allah-u Teala (c.c.) yı bilen zaruri olarak korkar.

Bunun için Resulllah (Sallallahu aleyhive sellem) buyurdu:

-“Musa (Aleyhis selam), Adem (Aleyhis selam) a delil gösterdi. Adem (aleyhisselam) de Musa (aleyhisselam) ya delil gösterdi.

Musa (Aleyhis selam) dedi ki:

-“Allah-u Teâla (c.c.) seni cennete koydu, sana şöyle ni’metler verdi. Niçin sözünü tutmadın da, kendini ve bizi tehlikede bıraktın?”

Adem (Aleyhis selam) cevabında:

-“O iş ezelde bana yazılmış idi. O’NUN HÜKMÜNE AYKIRI İŞ YAPAMAZDIM. “Deyip, musa (aleyhis selam) nın sözü Adem (aleyhis selam) ın elinde kesildi. Ve cevap vermedi.

Haberde geldi ki; Cebrail (aleyhis selam) ve Resulüllah (aleyhis selam) ağlıyordu.

-“Sizi emin ettiğim halde neden ağlıyorsunuz?” diye vahiy geldi.

-“Ya Rabbi, senin mekrinden emin değiliz.”dediler.
Allah-u Teâla (c.c.):

-“Böyle olunuz.” Buyurdu. Bu onların ma’rifetlerin olgunluğunu gösterir.

1-Marifetten aciz olunca, korkularının kendine geçmesi için, havf (korku) sahibleri ile sohbet etmektir. Gafil olanlardan uzak olmalıdır.

2-Böyle sohbet edecek insanları bulamaz sa – zira bu zamanda çok azaldılar- Onların hallerini dinlemeli, kitablarını okumalıdır. Bu sebeple Peygamberlerden ve evliyadan havf hakkında bazı hikayeler anlatalım.

Böylece biraz aklı olanlar, onların insanların en arifleri ve akıllıları olduğunu ve nasıl korktuklarını, başkalarının ise daha çok korkması gerektiğini bilirler.

Peygamberlerin ve Meleklerin hikayeleri:

İblis Mel’un olduğu zaman, Cebrail (a.s.) ve mikail (a.s.) daima ağlıyorlardı. Allah-u Teâla (c.c.) onlara vahiy gönderdi ve:

-“Niçin ağlıyorsunuz?” Buyurdu.

Devam edecek…..

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN………

Fuad Yusufoğlu

dsc02158-fuadyusufoglu-nusaybin.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

-“Niçin ağliyorsunuz?” buyurdu;

Cebrail (a.s.) ve Mikail (a.s.):

-“Ya Rabbi mekrinden emin değiliz.”deiler.

Allah-u Teâla (c.c.):

-“Böyle olmak gerekir, emin olmamalı.”

Muhammed ibn Münkedir (r.a.) der ki:

-“Cehennem yaratıldığı zaman, bütün melekler ağlamaya başladı. İnsanlar yaratılınca, ağlamayı kestiler. Cehennemin kendileri için yaratılmadığını anladılar.

Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Cebrail (Aleyhis selam) bana her geldiği zaman, Allah(c.c.) korkusundan titriyor görürdüm.”

İmam-i Mucahid (Rahmatullahı aleyh) der ki:

-“Davud (aleyhisselam) başını secdeye koyup, kırk gün ağladı. Gözyaşının ağtığı yerde otlar büyüdü.

-“Ya Davud, niçin ağlıyorsun? Açsan, sana yemek vereyim, elbisen yoksa, elbise göndereyim.”diye bir ses geldi.

Davud (Aleyhisselam):

-“Hazin bir sesle inledi. Nefsinin ateşi oradaki otları yaktı. Sonra Allah-u Teâla (c.c.) tevbesini kabul etti. Ya Rabbi, kusurumu elime yaz da, unutmayayım.”dedi.

Duası kabul edildi.

Elini yemeye ve içmeye uzatmazdı ki, önce o kusuru görmesin ve ağlamasın. Bazen kendisine bardakla su verirlerdi. Bardak tam dolu olmazdı. Göz yaşları ile dolardı.

Anlatırlar ki;

Davud (aleyhis selam) o kadar ağlardı ki, takatı kalmadı ve:

-“Ya Rabbi ağlamama merhamet etmezmisin? “dedi.

Vahiy geldi ki;

-“Ağlamaya ait sözler söylersin, kusurunu unuttun mu?”

Davud (Aleyhis selam):

-“Ya Rabbi, nasıl unuturum, kusurumdan önce Zebur okuduğum vakit, akan sular durur, kuşlar başıma toplanır, dağlardaki vahşi hayvanlar mihrabımı, etrafımı sarardı. Bu gün bunlardan hiç birisi olmuyor. Ya Rabbi, bu ne büyük korku, ne müdhiş iştir.” Dedi.

Allah-u Teala (c.c.) buyurdu ki;

-“O teatteki ünsten, bu ise kusurunun korkusundandır. Ey Davud. Adem benim kulum idi Onu kudret elim ile yarattım. Ona kendi ruhumdan üfledim. Meleklerin ona secde etmesini emr ettim. Ona keramet hil’atını verdim. Vekar tacını başına koydum. Yalnızlığından yakındı, Havva’yı yarattım. İkisini de Cennette koydum. Bir kusur işledi. Mahcup ve çıplak huzurumdan uzaklaştırdım. Ey Davud dinle, doğru dinle Bana teat ettin. İstediğini verdim. Kusur etti, mühlet verdim. Şimdi bütün bunlarla bana geldin, Kabul ettim.”

Yahya ibn Ebikesir (r.a.) der ki;

Bildirdiler ki;

Davud (Alayhisselam) kusuru için sesli ağlamak istediği zaman, yedi gün bir şey yemedi, hanımlarının yanına gitmedi. Sonra sahraya çıktı. Oğlu Süleyman (Aleyhisselam) a

-“Davud’dun (aleyhisselam) ağlamasını duymak isteğen mahlukatın toplanması için, Seslenmsini söyledi. İnsanlar şehirlerden, kuşlar yuvalarından, Vahşi hayvanlar…
Devam edecek…..

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN………

Fuad Yusufoğlu

dsc02161-fuadyusufoglu-nusaybin.JPG

Girnavas şelalesi -Uzaktan- (Nusaybin)

Yahya ibn Ebikesir (r.a.) der ki;

Bildirdiler ki;

Davud (Alayhisselam) kusuru için sesli ağlamak istediği zaman, yedi gün bir şey yemedi, hanımlarının yanına gitmedi. Sonra sahraya çıktı.

Oğlu Süleyman (Aleyhisselam) a

-“Davud (aleyhisselam) un ağlamasını duymak isteğen mahlukatın toplanması için, Seslenmsini söyledi.”

İnsanlar şehirlerden, kuşlar yuvalarından, Vahşi hayvanlar çöllerden dağlardan oraya gelmeye başladılar.

Davud (Aleyhis selam), Allah-uTeala (c.c.) sena ederek, O her şeyden münezzehtir. Diyerek başladı.

Bütün mahlukat feryad eylediler. Sonra cennet vecehennemi anlatmaya başladı. Sonra kendi kusurunu söyledi. Öyle oldu ki, orada toplananların bir kısmı düşüp can verdiler. O zaman Süleymân (Aleyhisselam) başucunda duruyordu.
-“Ey babam, artık yetişir. Çok kişiler helak oldu.” Dedi. Ve ölülerin kaldırılması için seslendi. Herkes kendi ölüsünü kaldırdı.

Bir gün huzurunda bulunan kırkbin kişinin otuzbini ölmüştü. İki cariyesi vardı.Vazifeleri, korku zamanında kendisini tutmak ve azalarının birbirinden ayrılmaması için onu korumaktı.

Yahya ibn Zekeriye (aleyhimese selam) Beytül makdeste ibadet ederdi. Çocuk idi. Çocuklar kendisini oyuna çağırdıkları zaman:

-“Beni Oyun için yaratmadılar.” Derdi.

On beş yaşına gelince, insanlar arasından çıkıp, sahraya gitti. Bir gün babası arkasından gitti. Oğlunu, ayaklarını suya sokmuş, susuzluktan ölecekmiş gibi bir halde:

-“Ya Rabbi, izzettine yemin ederim ki, senin katında yerimin neresi olduğunu bilmezsem, su içmem.” Derken gördü.

O kadar ağlardı ki, yüzünde et kalmamış idi. Dişleri dışarıdan anlaşılıyordu. İnsanlar görmesin diye yüzüne deri parçası bağlardı. Peygamberlerin hikayelerinde bu gibi haller çoktur.

Sahabe ve Selefin hikayeleri:

Hazrtei Ömer (r.a.) bir defa bir kapının yanından geçiyordu. Bir kimse namazda Kur’an-i kerim okuyordu.

-“Muhakkak ki, Rabbinin azabi olacaktır.” Tur suresi ayet: 7 ayeti kerimesine gelmişti. Bunu duyunca, hayvandan düştü. Bu manaya dayanamadı. Kendisini eve götürdüler. Bir ay hasta yattı.Kimse hastalığının sebebini anlayamadı.

Ali ibn Hüseyyin Zeynelabidin (r.a.) , abdest aldığı zaman, yüzünün rengi sararırdı.

-“Sana ne oldu ?” dediklerinde

-“Kimin huzuruna çıkacağımı biliyormusunuz?” derdi.

Hatem-i Esem (r.a.) der ki:

-“Güzel, süslü yerlere aldanma. Cennetten daha iyi yer yoktur. Adem (Aleyhis selam) ın ne gördüğünü biliyor musun? “

-“Çok ibadet ediyorum diye övünme. İblis (aleyhil’lanet)ın ne gördüğünü biliyor musun? Binlerce sene ibadet etti.

-“İlminin çokluğuna güvenme. Bel’am-i Baur ilminde o derecede idi ki, İsm-i A’zamı bilirdi. Hakkında ise:

-“Onun gibiler köpek gibidir.” A’raf suresi Ayet : 176 Buyuruldu.

-“İyi dostlara güvenme. Resulullah(a.s.v.) akrabası, yakınları, onu çok gördüler, onun sohbetinde bulundular ve fakat müslüman olmadılar.

Sırriyü-s sekatı (r.a.):

-“Her gün birkaç defa burnuma bakar, yüzüm karardı mı diye düşünürüm.”

Ata Sülem-i (r.a.) çok korkanlardan idi Kırk sene gülmedi. GÖKYÜZÜNE BAKMADI. Bir defa göğe baktı ve korkusundan düştü. Her gece birkaç defa kendini yoklar, insanlık şeklinden çıkıp çıkmadığını araştırırdı. İnsanlara kıtlık ve bir bela gelse,

-“Benim yüzümden geliyor.” derdi.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin.AMİN………

Fuad Yusufoğlu

dsc02162-ornek-girnavas-cin-tepesi.JPG

Girnavas Mevki-i -Uzaktan-(Nusaybin)

Ata Sülem-i (r.a.) çok korkanlardan idi Kırk sene gülmedi. GÖKYÜZÜNE BAKMADI. Bir defa göğe baktı ve korkusundan düştü. Her gece birkaç defa kendini yoklar, insanlık şeklinden çıkıp çıkmadığını araştırırdı. İnsanlara kıtlık ve bir bela gelse,

-“Benim yüzümden geliyor.” Derdi.

Ahmed İbn Hanbel (r.a.) der ki;

-“Korkudan bir kapının bana açılması için dua ettim. Kabul edildi. Korktum ve aklımı yitireceğimi sandım.

-“Ya Rabbi Dayanabileceğim kadar ver.” Dedim. Sonra sükünet buldum.

Ömer ibn Abdulaziz (r.a.) ın bir cariyesi vardı. Bir gün uykudan kalkınca:

-“Ey Emirel- mu’minin tuhaf bir r’uya gördüm.” Dedi.

Ömer ibn Abdulaziz (r.a.):

-“Haydi anlat.” Buyurdu.

Cariye şöyle anlattı:

-“Cehennem alevlenmiş, üzerinde sırat kurulmuş, halifeleri getirdiler. Önce Abdulmelik ibn Mervan’ı gördüm. Getirdiler,

-“Geç dediler.” Geçemedi, cehenneme düştü.

Ömer ibn Abdulaziz (r.a.):

-“Anlat .” buyurdu.

Cariye:

-“Sonra seni getirdiler. “ bunu söyler söylemez Ömer ibn Abdulaziz (r.a.) bir feryad etti. Kendinden geçti ve düştü. Cariye bağırıyor ve:

-“Allah(c.c.) a yemin ederim ki, sen sıratı selametle geçtin.” Diyordu. Cariye bağırıyor, o ise düşmüş çırpınıyordu.

Fasıl:

Bir kimse diyebilir ki, havf ve recanın fazileti hakkında haberler çoktur. Bu ikisinden hangi daha üstündür. Ve hangisi galib olmalıdır?

Bil ki;

Havf ve reca iki ilaç gibidir. İlaç için faziletli denmez, faydalı denir. Söylediğimiz havf ve reca, noksanlık sıfatlarındandır. İnsanın kemali Allah-u Teala (c.c.) sevgisine gömülmektir. Zikri, bütün varlığını kaplamaktır Sonunu da öncesini de düşünmemektir.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin.AMİN………

Fuad Yusufoğlu