‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar

Aşura günü fazileti

14 Temmuz 2008

dsc08859-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

İbni Abbas (r.a.) dan rivayet edilmiştir.

Der ki;

-“Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) Medine’ye geldikleri vakit Aşura günü Yahudilerin oruç tutmakta olduklarını gördü. Bunun sebebini sorunca,

Yahudiler şöyle dediler;

-“Allah (c.c.) Musa Aleyhis selam) ı ve İsrail oğullarını Fir’avunın şerrinden kurtardı. Biz ona hürmetten oruç tutuyoruz.”

Bunun üzerine Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem):

-“Biz Musa (Aleyhis selam) a sizden daha layıkız.” Buyurdu. Ve o gün oruç tutulmasını emretti.

Aşurenin fazileti hakkında, bir çok haberler varid olmuştur:

Adem (aleyhis selam) ın tevbesi o gün kabul olundu. Adem (aleyhis selam) Aşure günü yarartıldı. Cennete o gün girdi. Arş, kürsi, gökler, yer, güneş, ay, yıldızlar ve cennet Aşure günü yaratıldı.

İbrahim (Aleyhis selam) o gün doğdu. Ateşten o gün kurtuldu. Musa (aleyhis selam) ın ve beraberindekilerin kurtulduğu ve Fir’avnın ve beraberindekilerin boğulduğu gün de aşure günüdür.

Aşure günü, İdris (aleyhis selam) yüksek makama çıkarıldı. O gün Nuh (Aleyhis selam) ın gemisi Cudi dağının üzerine karar kıldı.

Yer yüzüne ilk yağmur Aşure günü yağdı. Aşure günün orucu Ramazandan önce farz kılınmıştı. Sonra bunun farziyeti Ramazan orucu ile kaldırıldı.

Resulullah (a.s.v.) hicretten önce Aşure günü oruç tutardı.

Medineye geldiklerinde onu talep etmekte ısrar etti. Hatta ömürlerinin son günlerinde şöyle buyurdular;

-”Eğer gelecek seneye kadar yaşarsam, Aşure günlerinin dokuzuncu ve onuncu günlerini oruç tutacağım.”

Resulüllah (a.s.v.) o sene Aşureye kavuşmadan ahirette intikal buyurdular.

Resulüllah (a.s.v.) onuncu gününden başkasını oruçlu geçirmezlerdi. Fakat dokuzuncu, onuncu ve onbirinci günlerinde oruç tutulmasını teşvik buyururlardı.

-”Siz aşure gününen bir gün önce ve bir gün sonra olarak oruç tutun. Yahudilere muhalefet edin.”

Bil ki;
Resulüllah (a.s.v.) ın torunu Hz. Hüseyin (r.a.) Aşure günü uğradığı musibet, onun Allah (c.c.) katında derecesinin yüksek olduğuna ve onu pak olan ehl-i beytin makamlarına ilhak ettiğne delalet eden bir şehidliktir.

O gün kim haz. Hüseyin (r.a.) ın maruz kaldığı musibeti hatırlarsa, Allah (c.c.) ın emrine uyarak “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.” Demesi gerekir. Rafizilerin, Şiilerin ve delalet ehlinden başkalarının yapmış olduğu şeylerle asla meşgül olmamalı. Ağlamak, sızlamak ve hüzünlenmek suretiyle matem tutmamalıdır. Zira bunlar Mü’minlerin ahlakından değildir.

Eğer Müslumanlıkta, ağlamak sızlamak, yas tutmak hüzünlenmek olsaydı, Hazreti Hüseyin (r.a.) ın dedesi (Kainatın efendisi Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve selem) ın vefatı günü buna daha layıktı. Allah Teala (c.c.) tek başına bize kafidir. O ne güzel vekildir.

Mükaşefetil Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Şahadet mertebesine kavuşan Hazreti Hüseyin (r.a.) ın yüzü suyu hürmetine Afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Muhabbet’in İlaci

15 Temmuz 2008

dsc07057-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Muhabbet;

En yüksek makam olunca, ilacını bilmek de mühim olur. Bir güzele aşık olmak isteyenin, ondan başka her şey’den kesilmesi, yüz çevirmesi lazımdır.

Onun yüzünü görünce devamlı ona bakar. ELLİ AYAĞI, SAÇI ÖRTÜLÜ OLSADA YİNE GÜZELDİR. Onları da görmeye uğraşır. Gördüğü her güzellik, ona bağlılığını artırır. Buna devam edince, az veya çok bir meyil, kendisinde hasil olur. Allah-u Teâla (c.c.) yi sevmek de böyledir.

Birinci şart:

Yüzünü dünyadan çevirmek ve kalbini, dünya sevgisinden temizlemektir.

Çünkü;

Allah-u Teâla (c.c.) nın sevgisinden başka sevgi, onu sevmeye mani olur. Bu ekin ekilecek toprağı, dikenlerden ve zararlı otlardan temizlemek gibidir.

Bundan sonra O’nu tanımak ister. Kemâl ve Cemâl kendiliğinden sevgili ise de O’nu sevmeyen, tanımadığı için sevmez.

Sıddîk ve Fâruk’u (Radıyallah-ü anhümâ) tanıyan, onları sevmemezlik edemez. Çünkü onları öven haberler ve onların menkibeleri kendiliğinden sevgilidir.

Mârifet’e kavuşmak, temizlenmiş toprağa tohum ekmek gibidir. Bundan sonra, devamlı zikir ve fikir tohumun açılması ve büyümesine yardım eden su gibidir.

Bir kimse, bir kimseyi severek çok anarsa, şüphesiz onunla bir ünsiyet, yakınlık peyda olur.

Bir Mü’minde, muhabbetin esasınde bir şey vardır. Aralarındeki fark üç sebepten ileri gelmektedir.

Birincisi:

Dünya sevgisinden ve onunla meşgül olmada farklıdırlar. Bir şey’in sevgisi, diğer bir şey’in sevgisine noksanlık verir.

İkincisi:

Mârifette (tanımakta) ayrıdırlar. Bir cahilin Şafiî’yi sevmesi onu kısaca, büyük alim bildiği içindir. Fakat onun ilminin tafsîlinden haberi olan bir alim, onu daha çok sever. ÇÜNKÜ ONU, CAHİLDEN DAHA İYİ TANIR.

Üçüncüsü:

Ünsiyetin elde edilmesine sebep olan zikir ve ibadette farklıdırlar. Muhabbetin farklı olmasının sebebi bunlardır. Fakat onu onu hiç sevmeyen, hiç tanımayandır.

Görünen güzellik, yaratılış icabı sevildiği gibi, kalb sûretinin güzelliği de, bunun gibi sevgilidir. O halde Muhabbet, mârifetin sermayesi, meyvesidir.

Mârifeti tam olarak elde etmenin ise iki yolu vardır.

Birinci yol:

Tasavvufçuların yoludur. Bu da mücahede etmek ve devamlı zikir ile kalbi temizlemek olup, kendini ve Allah-u Teâla (c.c.) dan başka her şey’i unutur.

Bundan sonra, onun kalbinde öyle işler meydana gelmeye başlar ki, bunlara Allah-u Teâla (c.c.) nın azameti gayet açık olarak görünür. Müşâheda makamına çıkar.

O kurulan bir tuzağa benzer. Bazen av düşer, yakalar bazen de düşmez. Yakalayamaz. Bazen fare, bazen da kartal düşer. Aradaki fark büyüktür. Saâdet rızık miktarıncadır.

İkinci yol:

Mârifet ilmini öğrenmektir. Kelam ve diğer ilimleri öğrenmek değil, Bunun da başlangıcı, tefekkür kısmında işaret ettiğimiz gibi Allahu Teâla (c.c.) nın yarattıklarındeki nizam ve halleri düşünmektir.

Bu uzun bir ilimdir. Fakat arif bir üstad bulunca zeki olanların buna kavuşması mümkündür. Anlayışı az olanlar buna kavuşamaz.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allahu Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Muhabbetti anlayan ve o muhabbetli kullar arasında gezip, onların oturuşundan ve ilimlerinden dersler çıkaran kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc07029-fuadyusufoglu-nuaybin.JPG

Üçüncü Alâmet:

Allah-u Teâla(c.c.) yı daima kalbinde bulundurmak ve zorlamaksızın buna kendini vermektir. Çünkü bir şey’i seven kimse onu anar. Sevgi tamam olunca artık onu hiç unutmaz.

O halde kalbini zorla zikir üzerinde bulunduruyorsa, asıl sevdiğinin, zikri kalbine galib olan şey olmasından korkulur. Allah-u Teâla (c.c.) nın sevgisi galib olmayabilir. Fakat onun sevgisinin sevgisi galib olabilir ve sevmek isteyebilir. Sevgi başkadır, sevgiyi istemek başkadır.

Dördüncü Alâmet:

Kur’an-i kerim’i ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i ve onunla ilgisi olan her şey’i sevmektir. Sevgi kuvvetli olunca bütün insanları sever. Çünkü hepsi o’nun kullarıdır Belki bütün mahlukatı sever. ÇÜNK HEPSİNİ O YARATMIŞTIR. Nitekim, bir kimse bir kimseyi sever ise; Onun kitab ve yazılarını da sever.

Beşinci Alâmet:

halvet ve münâcatı çok istemelidir. Bir an evvel akşam olmasını bütün engellerin aradan kalkmasını ve halvette Allah-u Teâla (c.c.) yı münâcât etmesini ister.

Uyku ve konuşmayı gece gündüz halvetinen çok severse sevgisi zayıf olur.

Dâvud Aleyhis selam’a vahiy gelip;

-“Ya Dâvud, İnsanlardan hiç kimse ile ünsiyet etme, benden kesilirsin. Bilhassa iki kimse ile, Biri sevap kazanmakta acele edip buna geç kavuşursa tembellik eder. Öteki de beni unutup kendi haline kanaat eder. Bunu tanımanın nişanı şudur ki; Onu kendi haline bırakırım ve onu dünyaya hayran ederim.”

Altıncı Alâmet:

İbadetleri kolay yapar, ibadetler kendisine ağır gelmez. Büyüklerden bir diyor ki;

-“Yirmi senedir canımı dişime takıp ibadet ettim Sonra yirmi sene o ibadetten zevk aldım.”

Sevgi kuvvetlenince ibâdetteki lezzet hiçbir yerde bulunmaz. Nerede kaldı ki zor gelsin.

Yedinci Alâmet:

Allah-u Teâla (c.c.) ya itaat eden bütün kulları sever. Hepsine, merhametli ve müşfik olur. Bütün âsileri ve kafirleri düşman tutar. Nitekim Sûre-i Feth’de Peygamber efendimizin (Sallallahu aleyhi ve selem) ashabını överken,

-“Kafirlere karşı çok şiddetli ve sert, kendi aralarında çok merhametli ve şefkatlidirler.” Feth suresi Ayet 29

Peygamberlerden biri:

-“Ya Rabbi, Senin evliya ve sevgili kulların kimlerdir?” diye sorunca

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.);

-“Çocuğun annesine tutkun olduğu kadar Bana tutkun olanlar. Kuşun yuvasına sığınması gibi Benim zikrime sığınanlar. Günah işleyenlere karşı kızgın, korkusuz, kaplan gibi olanlar.” Buyurdu.

Bu ve böyle misaller çoktur. Sevgisi tamam olanda hepsi bulunur. Bir kısmı bulunursa sevgisi de o derece olur.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Muhabbeti hakiki olarak kavrayan ve Kalbden seven kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc07053-fuadyusufoglu-baraj.JPG

Çağ-çağ Barajı (Nusaybin)

Süfyân-i Sevrî(r.a.) yı rüyada görüp;

-“Allahü Teâlâ (cc.) sana ne yaptı?” dediler

Süfyân-i Sevrî (r.a.):

-“Rahmet eyledi.”

-“Abdullah ibn Mubarek (r.a.) hali nasıldır?” dediler.

Süfyânî Servî (r.a.):

-“Allah-u Teâlâ (c.c.) yı görmesi için ona günde iki defa yol açarlar,” dedi.

Mâlik İbn Enes (r.a.) i rüyada görüp,

-“Allah-ü Teâlâ (c.c.) sana ne yaptı?” dediler.

Mâlik İbn Enes (r.a.);

-“Osman ibn Affan (r.a.) dan öğrendiğim bir sözle bana rahmet eyledi. Cenaza gördüğü zaman; “Sübhâne’l- hayyillezî lâ yemût.” Derdi.” Dedi.

Hasan-i Basri (r.a.) vefat ettiği gece, rüyada, göklerin kapılarının açıldığını ve

-“Hasan, Allah-û Teâlâ (c.c.) yı gördü, ondan razı oldu.” diye bir ses duyulduğunu gördüler.

Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) iblis (Aleyhilla’net) i rüyada çıplak gördü.

Cünayd-i Bağdadi (r.a.):

-“Adamlardan utanmıyormusun? “dedi.

Şeytan (Alayhila’net):

-“Bunlar adam değil. Adam Şevniziyye mescidinde olanlardır. Beni inletiyorlar, perişan ediyorlar.”Dedi.

Cünayd-i Bağdadi (r.a.) diyor ki;

-“Sabahlayın şevniziyye mescidine gittim. Kapıdan içeri girince, içerdekileri gördüm. Başlarını dizlerine koymuş tefekkür ediyorlardı. Hepsi birden:

-“O Mel’unun sözüne bakma.” Dediler.

Ebu Eyyub Sicistani (r.a.) fesad çi bir kimsenin cenazısını gördü. Namaz kılmamak için bir tepeye çıktı. O ölüyü rüyada gördüler:

-“Allah-û Teâlâ sana ne yaptı? Dediler.

-“Rahmet eyledi. Ve “Ebü Eyyub sicistane söyle, eğer Allâh-u Teâlânın rahmet hazineleri senin elinde olsa, bahillik eder, kimseye bir şey vermezdin.” Buyurdu. Dedi.

Rebi İbn Süleyman (r.a.) der ki;

İmam-i Şafi-i (r.a.) yı rüyada görüp;

-“Allah-u Teâlâ (c.c.) sana ne yaptı? Dedi

İmam-i Şafi-i (r.a.):

-“Beni bir kürsüye oturtup, üzerime altın ve inci serptiler.” Dedi.

Utbetil Ğulam (r.a.) ı rüyada görüp,

-“Allah-u Teâlâ(c.c.) sana ne yaptı? Dedim.

Utbetil Ğulam(r.a.):

-“Senin evinin duvarında yazılı olan duâ sebebiyle beni afv etti.Dedi.

Uyanınca evimin duvarında Utbetil Ğulam(r.a.) ın yazısı ile yazılmış şu duâyı gördüm:

“Ey delâlette kalmışlara hidayet veren,
“Ey günâhkârlara merhamet eden,
“Ey günâhkârların günâhlarını bağışlayan!
“Büyük tehlikede olan kuluna ve bütün Müslümanlara rahmet eyle!
“Bizi rızkına kavuşan yaşayanlardan eyle.
“Peygamberlerden,
“Sıddîklardan,
“Şehidlerden
“Ve temiz Müslümanlardan,
“Nimet verdiklerinden eyle.
“Âmin! Yâ Rabbe’l- âlemin!

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Utbetil Ğulam (r.a.) ın yazdığı bu dua hürmetine Günahlarımızı afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Yanlışı düzeltmek

16 Temmuz 2008

grnt043-haceril-esved-fuad-yusufoglu.jpg

Haceril esvad(Kabe)

Alıntılarını kaleme aldığım Mübarek zat’ın bir başka lakabı da“ “Hüccet-ül İslam.”dir. Veya bazı kitaplarda da :”İslam Tasavvuf üstad’larının üstadı.” Diye geçer.

Zaten Bu mübarek zat hakkında Hüccet-til İslam İmam-i Ğazali (r.a.) yazımda bahsetmiştim.

Yanı eski yazılarımı tekrar okuyun değince O mübarek zat’ı kastediyorum.

Sadece bir yanlışı düzeltmek ve sizlere bilgi vermek istedim.
Sevgilerimle…

Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Tasavvuf üstadlarının üstadı olan Muhammed ibn Muhammed; Ebu hamıd Muhammed Ğazali (r.a.) nın yüzü suyu hürmetine afv eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Sıla-i rahim- 5

16 Temmuz 2008

dsc04175hasankeyfkprs21.jpg

Hasankeyf  köprüsü (Batman)

 

İsfehân’ı (r.a.) rivayet eder;

-“Bir gün Resûlüllah (Sallâllahü aleyhi ve selem) in yanında oturuyorduk.

Şöyle buyurdular;

-“Bugün, akrabalık bağlarını kesen bizimle oturmasın.”

Bunun üzerine mecliste bulunan bir genç kalktı ve aralarında bazı hususlar bulunan teyzesine gitti ve ondan bağışlanmasını istedi. Teyzesi onu bağışladıktan sonra bulunduğumuz meclise döndü.

Bunun üzerine, Resûlüllah (Sallâllahü aleyhi ve selem) şöyle buyurdu;

-“İçlerinde akrabalık bağlarını koparanlar bulunan millete, rahmet inmez.”

Resûlüllah (a.s.v.) ın bu hadisi Ebu Hüreyre (r.a.) nın rivayet ettiği hadis teyid eder.

Ebu Hüreyre (r.a.) Resûlüllah (a.s.v.) den bahsediyordu. Bir ara şöyle dedi.

-“AKRABALIK BAĞLARINI KOPARANLAR BİZİMLE OTURMASIN, KALKSIN GİTSİN.”

Bunun üzerine mecliste bulunan bir genç kalkıp iki seneden beri ziyaretine gitmediği bir halası vardı. Onun yanına vardı ve onunla barıştı.

Halası gelişinin sebebini sorunca; Genç Ebû Hüreyre (r.a.) nın sözünü anlattı. Bunun üzerine halası gence;

-“Git ona bunun sebebini sor.” Dedi.

Genç, Ebü Hüreyre (r.a.) ye gelip sebebini sordu. Ebû Hüreyre (r.a.) de şöyle cevab verdi;

-“Çünkü ben Resûlüllah (Sllâllahü aleyhi ve selem) in şöyle buyurduğunu işittim

-“İçinde akrabalık bağlarını koparanlar bulunan bir millete rahmet inmez.”

Taberâni şöyle bir hadis rivayet eder;

-“İçlerinde akrabalık bağlarını koparanlar bulunan bir kavme melekler inmez.”

Gene Taberâni (r.a.) A’meş (r.a.) tan Sahih bir senetle şöyle rivayet eder;
-“İbni Mesud (r.a.) Sabah namazından sonra bir mecliste oturuyordu.

Dedi ki;

-“Allah (c.c.) için istiyorum. AKRABALIK BAĞLARINI KOPARAN VARSA KALKSIN GİTSİN. Çünkü biz, Rabbımız (c.c.) e dua edeceyiz. Akrabalık bağlarını koparanın bulunduğu yerde gök kapıları kapalıdır. Dualar kabul olunmaz.”

Buharî (r.a.) ve Müslim (r.a.) de şu hadisî rivayet etmişlerdir;

-“Sıla-i Rahim arşta asılıdır. Der ki; “Kim beni yerine getirirse. Allah (c.c.) ondan razı olur. Kim beni keserse. Allah (c.c.) da ondan uzaklaşır.”

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri sıla-i rahima dikkat eden ve sıla-i rahimi kesmeyen kullarından eylesin. AMİN.

Fuad Yusufoğlu

Sıla-’i Rahim- 6

16 Temmuz 2008

dsc064991-kalecik-koyu-fuadyusufoglu.jpg

Kalecik Köyü (Nusaybin)

Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilmişti.

Der ki;

Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:

-“Muhakkak Cenab-i Hak (c.c.) bütün mahlukâtı yarattıktan sonra Sıla-î Rahim kalkarak şöyle dedi;

-“Ey Allah’ım, bu akrabalık bağının kopmasından sana sığınanın makamıdır.”

Allah (c.c.) buyurdu:

-“Evet, akrabasını ziyaret edene, benim yaklaşmama, akrabayı ziyaret etmeyenlerden uzaklaşmama sen razı değil misin?”

Sıla-î Rahim;

-“Evet.”Der.

Allah (c.c.) buyurur;

-“İşte bu senin içindir.”

Allah Azze ve Celle buyurdu:

-“Ben Allah’ım. Ben Rahman’ım. Sıla-î Râhmi yarattım ve ona benim ismimden bir isim böldüm. (Verdim) Kim sıla-î Rahmi eda ederse ben ona yaklaşırım. Kim ki, onu keserse ben de ondan uzak olurum.”

İbni Hibban (r.a.) sahihinde rivayet eder;

-“Rahim, (sıla-î rahim) Rahman isminden alınmış, birbirlerine bağlı damarlar gibi bir şebekedir.”

Şöyle der;

-“Ey Rabbim, ben kesildim. Ey Rabbim bana kötülük yapıldı. Ey Rabbim bana kötülük yapıldı. Ey Rabbim bana zulüm olundu. Ey Rabbim, Ey Rabbim…”

Bunun üzerine Allah (c.c.) şöyle buyurur;

-“Sen razı olmaz mısın ki, ben seni ifâ edenlere yaklaşırım, seni kesenlerden de uzaklaşırım.”

Buharı (r.a.) ve Müslim (r.a.) şöyle derler;

-“Akrabalık bağlarını koparan cennete girmez.”

-“Âdem oğullarının amelleri her Perşembe ve Cuma gecesi Allah (c.c.) a arzedilir. Bunlardan akrabalık bağlarını koparanların amelleri kabul olunmaz.”

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sıla-î Rahme riayet eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc008461-fuadyusufoglu-barajnusaybin.jpg

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Süfyan-i Servi (r.a.) der ki;

-“Muhabbet, Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve selam) e uymaktır.

Rivavet edilir ki;

Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) a bir adam gelip:

-“Ey Allah (c.c.) ın Resûlü bana nasihat et.” Dedi.

Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem):

-“Sen nasihat mı istiyorsun?.” Buyurdular.

Adam:

-“Evet Ya Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem).”

Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurdu:

-“Bir işi yapmak istedin mi, akibetini düşün. Eğer sonu iyi ise işle. Eğer sonu karanlık ise onu terk et.”

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Her zaman nefsini hesaba çeken kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc02077kkellale1.jpg

Navala BÜNÜSRE  Küçük bir şelale (Nusaybin)

Bilginlerden bir kısmı der ki;

-“Birisinin, havada uçtuğunu, veya denizde yürüdüğünü, veyahut ateşi yediğini, veyahut da bunlara benzer başka bir şey yaptığını görürsen, fakat bu adam Allah-ü Teâlâ (c.c.) nın farzlarınden birini veya kasden Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın sünnetlerinden birini terk ederse, bil ki o adam da’vasında yalancıdır. Onun yaptığı kerâmet değil, belki sihirbazlıktır.”

Böyle kimselerden Allah (c.c.) a sığınırız.

Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) der ki;

-“Allah (c.c.) in inayeti olmadan, kimse Allah (c.c.) a ulaşamaz. Allah (c.c.) a erişmenin yolu ise Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesellem) tabi olmaktır.

Ahmed el- Havâri (r.a.) de şöyle der:

-“Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın sünnetine uymaksızın yapılan her amel batıldır.”

Nitekim Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:

-“Kim benim sünnetimi terk ederse ona şefaatım haramdır.”

Sehl (r.a.) şöyle der:

-“Allah (c.c) ı sevmenin alameti, Kur’an-ı kerim’i sevmektir. Allah (c.c.) ı ve Kur’an-ı Kerim-i sevmenin alameti de Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) ı sevmektir. Onun sünnetini sevmenin alâmeti de âhireti sevmek, ahireti sevmenin alameti, dünyayı sevmemektir. Dünyayı sevmemenin alâmeti, ondan yeteri kadar istifade etmek, ahiret hazırlığında bulunmaktır.

Rivayet edilir ki, Amr ibni Ubeyde (r.a.) evinden ancak üç şey için çıkardı.

1- Cemaatle namaz kılmak için
2- Hasyayı ziyaret etmek için.
3- Cenazede hazır bulunmak için.

Ve şöyle derdi

-“İnsanlari, hırsız, yankesici ve soyguncu olaark gördüm. Ömür, kıymeti biçilmez; nefis bir cevherdir. Ona layık olan, ahiret için ebedi ve kıymetli olan hususları dolduran bir hazine olmasıdır.”

Müslüman, daime temiz ve abdestli olmalıdır.

Mü’min;

Eza ve cefâya tahammül göstermeli. Kötülüğe, kötülükle mukable etmemeli, kötülük yapanların ıslahı ve bağışlanması için, Allah (c.c.) a yalvarmalı. Nefsi ve ameli ile kendini beğenmeye düşmemeli.

Çünkü;

Ucüp şeytanın sıfatındandır. Kendini daima hakir görmeli. Salih kimseleri ise hürmet ve ihtiramla karşılamalı. Salih olan kimselere hürmet etmeyi bilmeyen kimseye, Allah (c.c.) onların sohbetini haram kılar. Kim ibâdet ve teâtın büyüklüğü ve merhametliğini bilmezse, Allah (c.c.)onun kalbinden ibadet ve taat zevkini alır,

Fudeyl bin İyad (r.a.) a sorulur ve denir ki;

-“Ey Ebu Ali, kişi ne zaman Salih olur?”

Fudeyl bin İyad (r.a.) şu cevabı verir;

-“Niyetinde nasîhat,
-“Kalbinde korku,
-“Dilinde doğruluk,
-“Azalarında amel-i Salih bulunduğu zaman.”

Mükaşefetil Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri İbretle nasıhatleri dinleyen, dilinde doğruluk ve kalbinde korku bulunan kullarınden eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc08375bor21.jpg

Bor-e Gündük (Çağ-Çağ deresi)

Büyükler demişlerdir ki;

İhlas’la geçen bir saat, ebedi kurtuluştur. İhlas çok aziz dir.

Demişlerdir ki:

İlim tohumdur,
Amel bitkidir,
İhlas ise onun suyudur.

Rivayet edilir ki;

Salihlerden biri, bir topluluğa uğrar. Bakar ki; doktorun biri hastalık ve ilaçtan bahsediyor.

Salih adam:

Bunun üzerine doktora sorar:

“-Ey vucudları tedavi eden, kalbleri de tedavi edebiliyor musun?”

Doktor şu cevabı verir:

“-Evet tedavi ediyorum. Kalbin hastalığını bana anlat.”

Salih adam:

“-Kalbi fısk-u fucur ile günahlar karartı.”

Doktor cevab olarak şöyle der:

“-Onun ilacı, Allah’a tezarru, istiğfarde bulunup gece gündüz, zari zar ağlamak ve aziz ve Ğaffar olan Allah (c.c.) a ibadet etmeye koşmak, mutlak mülk sahibi olan Allah (c.c.) a bağışlanması için yalvarmaktır. İşte bu Kalblerin tedavisidir. Şifa ise Allem-ül ğuyub olan Allah (c.c.) tandır.”

Bunun üzerine Salih adam, çığlık attı ve ağlayarak gitti.

Gitmeden doktora şöyle demeği ihmal etmedi:

“-Sen ne güzel doktorsun. Kalbimin ilacını buldun.”

Doktor şu karşılıkta bulundu:

-İşte bu, tevbe edip, sevab işlemeye yönelenin kalbının tedavisidir.”

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kalbın hastalığı olan Fısk-u fücur den sakınmayı ve kalbin ilacı olanTevbe-i Nessuh ile amel etmeyi İhsan eylesın. AMİN…

Fuad Yusufoğlu