‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc09308navale1.jpg

Kasyane (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

Adamın biri pazardan bir köle satın almak ister.

Köle adama şöyle der;

-“Ey efendim, Sana üç şartım vardır.”

-“1- Farz olan namazların vakti geldiği zaman beni namazımı kılmaktan men etmemen.”

-“2- Gündüzün bana istediğini yaptır, fakat bana gece hiçbir şey söyleme.”

-“3- Bana evinden bir oda ayırman ve oraya kimsenin girmemesini emretmen.”

Adam kölenin şartlarını kabul eder. Köleyi alıp, evine getirir ve

-“Odalara bak hangisini istersen onu seç.”Der.

Köle odaları dolaşır içlerinden harap bir oda görür ve efendisine;

-“Ben bunu seçtim.”der.

Bunun üzerine efendisi;

-“Ey delikanlı sen harap olmuş odayı seçtin.

Köle;

-“Ey efendim; bilmiyor musun harap olan oda, Allah (c.c.) la beraber bulunduğu zaman bağ, bostan olur?”

Köle gündüz efendisine hizmet etmekle meşgul olurdu. Gece ise sabahlara kadar, Allah (c.c.) a ibadetle iştigal ederdi. Bu hal böyle devam ederken, bir gece efendisi evi dolaşmaya başladı;

Kölenin odasına gelince baktı ki; oda aydınlık içinde, köle de secdeye varmış ibadete. Kölenin başında yer ile gök arasında asılmış Nurdan bir kandil var.

Köle secdede Allah (c.c.) a şöyle münacatta bulunuyor;

-“Ey Allah’ım; bana efendime hizmet etmeyi vacip kıldın, Ona gündüz hizmet ediyorum. Eğer bu olmamış olsaydı; gece gündüz sana ibadet ederdim. Beni bağışla Allah’ım.”

Kölesinin bu durumuna muttalı olan efendisi, Sabaha kadar ona baktı. Sabah olunca kandil yerinden kalktı, odanın açık tavanı kapandı. Adam eve döndüğünde bu halı karısına anlattı.

İkinci gece karısını alıp;

Kölenin bulunduğu odanın kapısına geldi. Köleyi gene secdede buldu. Odayı aydınlatan kandil de yerinde idi.

Karısı ile birlikte kapıda durup kölenin ibadetini seyrettiler. Sabaha kadar ağladılar.

Sabah olduğu vakit, adam kölesini çağırıp şöyle dedi;

-“Seni Allah (c.c.) için azâd ettim.Ta ki özür dilediğin kişiden kurtulup Allah (c.c.) a gece- gündüz ibadet edesin.

Bunun üzerine Köle ellerini semaya kaldırıp şöyle dedi;

-“Ey sır sahibi. Sırrı zahir eden kul’un, şöhret bulduktan sonra yaşamak istemez kulun.”

Sonra Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu;

-“Ey Allah (c.c.) ım senden ölümümü diliyorum.”dedi ve düşüp öldü.

İşte salihlerin, aşıkların ve Allah (c.c.) ı isteyenlerin durumları böyledir.

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kalbın hastalığı olan Fısk-u fücur den sakınmayı ve kalbin ilacı olan Tevbe-i Nesuh ile amel etmeyi İhsan eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

Emanet

17 Temmuz 2008

dsc00169fuadyusufolumanzarasiyahsu1.jpg

Siyah suyun sonu (Navale)

İbni mesud (r.a.) şöyle der:

-“Emanet, vedi’a ve bundan başka manalara şamildir.”

Gene İbni Me’sud (r.a.) den;

-“Emanettin bütün farzlara şamil olduğu ve bunun en kıymetlisi mal olduğu” rivayet eder.

Ebu Derdâ (r.a.) ise;

-“Gusletmek emanet’tir.” Der.

İbni Ömer (r.a.) ise şöyle der:

-“Allah-u Teâla (c.c.) nın insanda ilk yarttığı, cinsi organdır. Bunu yarattıktan sonra, Allah-u Teâla (c.c.) şöyle buyurdu;

-“Bu senin himayene bıraktığım emanettir. Onu ancak helâl yoldan kullan. Eğer onu korursan ben de seni korurum.”

O halde, cinsi organ emanettir. Kulak emanettir. Göz emanettir, dil emanet, mide emanet, el ve ayak emanettir. Emaneti korumayanın imanı yoktur.

Hasan El Basri (r.a.) şöyle der;

-“Emanet göklere, yere ve dağlara arz olundu. Onlar bunu yüklenmekten endişelenip çekindiler. Bunun üzerine Allah (c.c.) şöyle buyurdu;

-“Eğer bunu iyi korursanız sizi mükâfatlandırırım, korumazsanız cezalandırırım.”

Onlar da;

-“Hayır.” Dediler.

Mücahid (r.a.) şöyle der;

-“Allah-u Teâla (c.c.) Adem (Aleyhis selâm) ı yarattığı zaman ona göklere yere ve dağlara teklif ettiği gibi arz ve teklif etti.

Bunun üzerine Adem (Aleyhis selam) da;

-“Kabul ettim.” Diye cevap verdi.

Şu husus aşikardır ki, emanettin göklere, yere ve dağlara arz ve teklif edilmesi, ilzâmî değil ihtiyaridir. Eğer ilzâmî olsaydı bu emaneti kabullenmekten çekinmezlerdi.

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Emanete riayet eden kullardan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Emanet- 2

17 Temmuz 2008

dsc06506mesireyeri1-fuadyusufoglu.jpg

çağ-çağ Barajı (Nusaybin)

Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor ki;

-“Mü’min hiyanet ve yalan hariç her iyi huya itaat eder.”

-“Ümettim, emaneti ganimet, sadakayı mecburi kabul etmeyi güzel gördüğü müddetçe hayır içindedir.

-“Sana güvenip emanet bırakanın emanetini geri ver. Sana ihanet edene ihanet etme.”

Buhari (r.a.) ve Müslim (r.a.) de Ebu Hüreyre (r.a.) den şu hadis-i şerif rivayet edilmiştir.

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur ki;

-“Munafığın alemeti üçtür;

-“1- Konuştuğunda yalan konuşur.”

-“2- Söz verdiğinde, sözünü yerine getirmez.”

-“3- Kendisine emanet bırakıldığında ona ihanet eder.”

Yani;

Biri kendisine bir söz söylediği zaman onu insanlara yayar, kendisine bir mal bırakıldığında, onu korumamak, inkâr veyahut sahibinin izni olmaksizin kullanmak suretiyle ona ihanet eder.

Emaneti muhafaza etmek, mukkarebîn meleklerin, peygamberlerin sıfatları ve ebrârdan olan muttakilerin ahlakıdır.

Yüce Allah (c.c.) buyurmuştur ki;

-“Şüphesiz, Allah size emanetleri ehli ve erbabına vermenizi, insanlar arsında hümettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder.” En Nisa Suresi ayet 4/58

Müfessirler diyorlar ki;

-“Bu ayet-i kerime şeriat esaslarının bir çoğuna şamildir. Ayete, muhatap olanlar ise idareciler ve onlarla beraber bütün mükelleflerdir.
Devam Edecek….

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Emanete hiyanet etmeyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Emanet- 3

18 Temmuz 2008

dsc06376nusaybin1-fuadyusufoglu.jpg

Karşı taraf Süriye…(Buğday siloları)

Müfessirler diyorlar ki;

-“Bu ayet-i kerime şeriat esaslarının bir çoğuna şamildir. Ayete, muhatap olanlar ise idareciler ve onlarla beraber bütün mükelleflerdir. Mazlumları gözetmek, onların hakkını koruyup almak idarecilerin üzerine vaciptir.

İşte bu bir emanettir. Müslümanların mallarını, bilhassa yetimlerin malını korumak idarecilere vaciptir. Bilginlere de halka dini hükümler öğretmek vaciptir. Bu öyle bir emanettir ki, âlimler bunun muhafazası için seçilmişlerdir.

Babaya, çocuğunu güzel terbiye etmek vâciptir. Çünkü çocuğu ona emanettir. Onun korunmasiyle baba mükelleftir.”

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:

-“Hepiniz çobansınız. Her biriniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.”

Zehrürriyâz’da şöyle bir kayıt vardır;

-“Kıyamet günü kul, getirilip, Allah(c.c.) ın huzurunda durdurulur.

Allah-u Teâla (c.c.) buyuruyor ki;

-“Felanın emanetini geri kendisine verdin mi?”

Kul;

-“Hayır Ya Rabbi.” Der.

Bunun üzerine Allah (c.c.) bir meleğe emreder. Melek kulun elinden tutup cehenneme götürür ve ona Cehennemin bir çukurunda emaneti aynen gösterir.

Kul cehenneme atılır, yetmiş sene yukarıdan aşağıye düşer. Ta ki, o çukura ulaşır. Sonra emanetle birlikte yukarıye çıkar. Cehennemin en üstüne çıktığı zaman ayağı kayar, tekrar ilk defa olduğu gibi cehenneme düşer. Peygamber’imiz (sallallahu aleyhi ve selem) ın şefaatiyle Allah (c.c.) ın lütfu ona yetişip, emanet sahibi ondan razı oluncaya kadar çıkıp- düşe devam eder.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri emanete riayet eden ve emanete hiyanet etmeyen kullarından eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

dsc06626rnek31-fuadyusufoglu.jpg

Kasyane (Nusaybin)

Bil ki;

Cenabi Hak Teâla (c.c.) bir kula murad ettiği vakıt, Ona kendi nefsinin ayıplarını görecek basiret verir.

Kimin ki, basireti keskin olursa onun ayıpları kendisine gizli olmaz. Kişi kendi ayıplarını bildiği vakit tedavi etme imkânları elde eder.

Fakat insanların ekserisi kendi ayıplarını görmezler, cahildirler. Kişi kardeşinin gözündeki çöpü görür de, kendi gözlerindeki merteği görmez.

Kim ki,

Kendisinin ayıplarını görmek isterse onun için dört yol vardır.

Birinci yol:

Nefsin ayıplarını gören, nefsin sebep olduğu gizli afetlere muttali olan bir mürşide bağlanıp, onu kendi nefsi hakkında hakem yapmak ve nefsiyle mücadelede onun işaretine uymaktır.

İşte mürit ile şeyhin, talebe ile hocanın durumu budur. Hocası ve şeyhi nefsinin ayıblarını ona bildirir. Ona tedavinin yollarını öğretir. Bu zamanda bu birinci yolda, tarif edilen pek az bulunur.

İkinci yol:

Çok doğru, dürüst ve dindar birini kendisine arkadaş edinmeyi talep etmek, kendi ahvalini ve fiillerini kontrol altında bulundurmak için onu murakıp tayın etmek.

Zahiri ve Batıni ayıpların ve ahlakından çirkin bir huyunu gördüğünü onu ikaz eder.

İşte din bilginlerinden olan büyükler ve zeki, basiretli olanlar böyle yaparlardı.

Hazreti Ömer (Radiyallah-u anhu) der ki;

-“Bana ayıplarımı gösterene Allah (c.c.) rahmet eylesin.”

Hz. Ömer (r.a.) Selam-i Farisi (r.a.) ye sorardı.

Bir gün Selman (r.a.) Hz. Ömer (r.a.) e geldiğinde ona Hz.Ömer (r.a.) şöyle dedi;

-“Sana benim ayıplarımdan ve kusurlarımdan neler ulaştı?”

Selman-i Farisi (r.a.) Hz .Ömer (r.a.) in affını talep etti. Cevap vermedi.

Hz Ömer (r.a.) kendisine ısrar edince.

Selman-i Farısı (r.a.) ; şöyle dedi;

-“İşittim ki,…

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman ve her yerde kendini kontrol eden, Ayıpların giderilmesi için çalışan ve kendilerine muttaki arkadaşlar edinen kullarından eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

dsc07042baraj11-fuadyusufoglu.jpg

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Bize nasihat eden ve ayıplarımızı bize bildirenler insanların en kötüsü ve sevilmeyeni oldu.

Bu da İmanın zayıflığından olmalıdır. Zira kötü huylar sokucu yılan ve akreplerdir. Eğer biri elbisemizin altında akrep bulunduğunu haber verse, hemen onun sözüne önem verir, verdiği haberle sevinir, elbisemizin altındaki akrebi yakalayıp, öldürmeye ve onu kendimizden uzaklaştırmaya çalışır, onunla meşgül oluruz.

Halbuki bu akrebin zararı bedenedir ve verdiği acı ise, bir gün veya daha az bir zaman sürer. Kötü ahlakların zararı ise kalbin safiyetinedir. Korkulur ki, bu zarar ölümden sonra ebediyen veya binlerce sene devam eder.

Sonra biz, birisi bize kötü ahlakları ve ayıpları haber verince buna sevinmeyiz. Bunu giderilmesiyle meşgül olmayız.

Bilakis bize nasıhat edenin sözü gibi söz söyleyip ona nasihat etmeye kalkışırız ve ona deriz ki;

-“Sen de böyle, böyle yapıyorsun.” Onun nasihatiyle faydalanmayız. Düşmanlığa sebep oluruz.

Bu durum, günahların çokluğundan meydana gelen kalb katılığıdır. Bütün bunların aslı ise iman zayıflığına dayanır.

Canab-i Hak (c.c.) tan isteğimiz şudur ki;

Bizi doğru yola iletsin. (Amin).
Bize ayıblarımızı görecek basiretler ihsan eylesin. (Amin.)
Bu ayıbları tedavi etme meşgüliyetini bize ihsan etsin. (Amin.)
Fazlü kereminden, bize ayıblarımızı söyleyen kimseye teşekkür etmeyi muvaffak eylesin. (Amin.)

Üçüncü yol:

Üçüncü Yol, Nefsinin ayıplarını düşmanlarının dilinden öğrenmeye çalışmaktır.

Devam edecek…

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Fazl-ü keremiyle Kermaet sahibi olan Sevgili kullarının yüzü suyu hurmetine günahlarımızı afv eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

fuadyusufoglu_dsc017711-gul.jpg

Sera’mdan yetiştirdiğim bir gül (Nusaybin)

Üçüncü yol:

Nefsin ayıblarını düşmanlarının dilinden öğrenmeye çalışmaktır. Zira öfkeli göz ayıpları meydana çıkarır.

Ümit edilir ki, dalkavukluk yapan ve kendisini medh-ü sena eden dostumdan faydalanacağından, daha çok insan, kindar düşmanının, kusurlarını ortaya dökmesinden faydalanır.

Ne var ki, insan yaradılışı itibariyle düşmanının sözlerini yalanlar ve onu düşmanının, kendisini çekemediğine hamleder.

Fakat basiret sahibi olan kimse düşmanlarının sözlerinden istifade etmekten hâli kalmaz. Çünkü kötü huylar ve ayıpları muhakkak düşmanlarının diline düşmüştür.

Dördüncü yol:

İnsanlarla ihtilat etmektir. İnsanlar arasından meznun gördüğü her şeyi kendi nefsinde araştırır ve onu kendine nisbet eder.

Zira mü’min mü’minin aynasıdır. Başkalarının ayıplarından kendi ayıplarını görür, Ve bilir ki, heva ve hevese uymakta insan tabiatı birbirine çok yakındır.

Kendi yaşıtlarından birinde bulunan aybın aynı veya ondan daha büyüyü ve yahut ondan bir nebzecik diğer akranında da bulunur.

Bunu kendi nefsinde araştırır ve başkasında gördüğü her aybı kendinden temizlemeye çalışır.

Öğüt almak için kişiye bu kâfidir. Eğer insanların hepsi başkalarında gördükleri çirkin ve kötü şeyleri terk etmiş olsalardı. Terbiyeciye ve nasihat verene muhtaç olmazlardı.

İsa (Aleyhis selam) a denildi ki;

-“Seni terbiye eden kimdir?”

İsa (Aleyhis selam) şöyle cevap verdi;

-“Beni hiç kimse terbiye etmedi. Ben cahilin cehlinden bir şey gördüm, ondan kaçındım.”

Bunların hepsi ârif, zeki, nefsin ayıplarını gören, şefkatli olan, dini öğütler veren, kendi nefsini ayıplardan temizlemiş olan, Allah (c.c.) ın kullarının ahlakını düzeltmekle meşgul olan ve onun için öğüt veren bir şeyhi bulamiyanlar için baş vurulacak yollardır.

Eğer biri bu vasıflarda bulunan birini bulursa o, tabibi bulmuş demektir. O bu murşid’e sarılsın. Bu tabip onu manevi hastalıklardan tedavi eden ve onu içinde bulunduğu felaketten kurtaracak olanın ta kendisidir.

Devam edecek…

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Taâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendi ayıblarını gören ve elinden geldiği kadar ayıblarını düzeltme yollarına giden kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

dsc06173kelebek1.jpg

Kasyane (Nusaybin)

Eğer biri bu vasıflarda bulunan birini bulursa o, tabibi bulmuş demektir. O, bu murşid’e sarılsın. Bu tabib onu manevi hastalıklardan tedavi eden ve onu manevi hastalıklardan tedavi eden ve onu içinde bulunduğu felaketten kurtaracak olanın ta kendisidir.

Bil ki,

Eğer bizim zikrettiğimizi ibret gözü ile bakıp düşünürsen, basiretin açılır. Kalblerin illet ve hastalıkları ve tedavi yolları, ilim ve yakin nuru ile sana ayan beyan olur.

Eğer bunlardan aciz olursan, taklide layık olan kimseyi taklit etmen ve ondan istifade etme hususunu tasdik etmen ve ona iman etmen gerekir. Ve sana yaraşan da bu fırsatı kaçırmamandır.

Çünkü;

İlmin derecesi olduğu gibi imanın da derecesi vardır. İlim imandan sonra hasıl olup, onun arkasından gelir.

Allah teala (c.c.) buyuruyor ki;

-“…Allah, içinizde iman etmiş olanlarla kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini artırır.” El Mücadile Ayet 58/ 11

Kim ki,

Şehevi isteklere muhalefet etmenin Allah (c.c.) a götüren yol olduğunu tasdik eder ve onun sebep ve sırrına muttali olursa o kimse iman edenlerdendir.

Şehevi isteklerin yardımcılarından zikrettiğimiz hususlara kim muttali olursa, o kimse kendisine ilim verilendendir.

Allah(c.c.) her iki taifeye de cennet va’detmiştir. Kur’anı kerimde, hadis-i şerifte ve bilginlerin sözlerinde bu hususu, iman etmeyi gerektiren deliller sayılmayacak kadar çoktur.

Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor ki;

-“Amma, kim Rabının makamından korktu, nefsini heva (ve hevesinden) alıkoyduysa, işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin ta kendisidir.” En Naziât suresi Ayet 40-41

Ehli hikmetten bazıları şöyle der;

-”Kim ki, nefsi kendisine galebe çalıp ona hakim olursa, o kimse nefsin şehevi isteklerine esir olur.”

-”Onun heva ve heves zindanında mahsur kalır. Yulları nefsin elinde olarak kahrolur. Nefsi onu istediği yere çeker. Kalbini faydalı şeylerden men eder.”

Cafer bin Hamid (k.s.) der ki;

-”Alimler ve ehl-i hikmet, ahiret ni’metlerine ancak dünya nimetlerinin terk edilmesiyle ulaşılacağına ittifak etmişlerdir.”

Ebu Yahya el Verrak (r.a.) şöyle der;

-”Kim ki, azalarını şehevi istekleri yerine getirmek sûretiyle razı ederse kalbine pişmanlık ağacını dikmiştir.”

Devam edecek….

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri şehevi isteklerine uymayan kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

dsc07056barajgl1-fuadyusufoglu.jpg

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Dünya Âlimlerinden kasdımız,

Kötü âlimlerdir ki, onların ilim tahsil etmekteki gaye ve maksatları, dünya ni’metleriyle ni’metlenmek, ilim’le makama ve makam sahibi olanların katına yükselmektir.

Resulüllah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;

-“Kıyamet günü insanlardan en şiddetli azap çekeni, Allah(c.c.) ın ilmiyle kendisini faydalandırmadığı âlimdir.”

Tekrar Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Kişi ilmiyle âmil olmadıkça âlim olamaz.”

Yine Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“İlim ikidir;

-“1- Lisandeki ilim. İşte bu ilim, Allah(c.c.) ın mahlukatı üzerine bir hüccettir.”

-“2- Kalbdeki ilim. İşte bu faydalı ilimdir.

Yine (a.s.v.) Buyurdu:

-“Ahir zamanda cahil âbidler ve fasık alimler olur.”

Yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Siz ilmi, onunla, âlimlere karşı övünmek, cahillere karşı da münazara yapmak ve insanların sevgisini kazanmak için tahsil etmeyiniz. Kim ki, böyle yaparsa o cehennemdedir.”

Yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Kim ki, kendisinde bulunan ilmi gizlerse, Allah(c.c) onu ateşten bir gem ile gemler.”

Tekrar (a.s.v.) buyurdu:

-“Ben sizin üzerine, deccalden, daha çok başkasından korkarım.”

Ashab (r.a.) sordu;

-“O nedir? ya Resulüllah (a.s.v.)”

Resulüllah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ;

-“Saptırıcı olan önderler.”

Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem;

-“Kimin ilmi artar da hidayeti artmazsa, onun ancak Allah (c.c.) tan uzaklığı artar.”

İsa (Aleyhis selam) der ki;

-“Siz kararsız olanlarla beraber oturduğunuz halde nasıl yolu kapıyanlar için yolu açarsınız.”

Bu ve bundan başka varid olan haberler, ilmin tehlikesinin büyüklüğüne delalet eder. Zira âlim ya ebedi felakete veyahut ebedi saadete uğrar. Alim eğer saadete ulaşmazsa, ilme dalmakla selameti kendisine haram kılar.”

Hz. Ömer (r.a.) der ki;

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünya alimlerinin şerrinden korusun. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc07174geneaa1-fuadyusufoglu.jpg

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Hz. Ömer (r.a.) der ki;

-“Bu ümmet için korktuğum şeylerin en kötüsü münafık âlimdir.”

Derler ki;

-“Âlim nasıl münafık olur?”

Hz. Ömer (r.a.) der ki;

-“Dil âlimdir. Kalb ve amel cahildir. (İlmi ile amel etmez.)

Hasan el Basri (r.a.) der ki;

-“Âlimlerin ilmini ve feylesofların nazariyelerini toplayan ve sonra amelde sefihlerin yolundan gidenlerden olma

İbrahim bin Üyeyneye (r.a.) denir ki;

-“İnsanların hangisi daha çok pişmanlık duyar?”

İbrahim bin Üyeyneye (r.a.) Cevab verir;

-“Dünya hayatında, kendisine teşekkür etmeyene iyilik edenler. Ölüm anında ise ilmi ile âmil olmıyan âlim

Halil İbni Ahmed (r.a.) der ki;

-“İnsanlar dört kısımdır;

1- Kişi, bilir. Bildiğini de bilir İşte bu âlimdir. Ona uyunuz.
2- Kişi, bilir. Fakat bildiğini bilmez. İşte o uykudadır. Onu uyandırınız.
3- Kişi bilmez. Fakat bilmediğini bilir. Bu ise irşad ister. Onu irşad ediniz.”
4- Kişi amelle ilmi çağırır. Eğer icabet ederse, ne alâ. Yok icabet etmezse, Onu terk edip gider. (Yanı bir şeyler yapmakla kendini âlim gösterir. Cahildir. Fakat cahil olduğunu bilmez.)”

İbni Mubarek (r.a.) der ki;

-“Kişi ilim taleb ettikçe âlimdir. Ben âlim oldum sandığı an câhildir.”

Fudayl bin İyad (r.a.) şöyle der:

-“Ben üç kişiye acırım;

-“1- Kavmin efendisi olup da sonra zelil olana,
-“2- Kavmin en zengini olup, sonra fakir düşene,
-“3- Kendisiyle dünyanın oynadığı âlime,”

Hasan el Basri (r.a.) der ki;

-“Âlimlerin azabı kalbin ölmesidir. Kalbin ölmesi ahiret ameli ile dünyayı taleb etmektir.”

İsa (Aleyhis selam) der ki;

-“Kötü âlim, nehir ağzına düşen ve onu kapatan büyük taş gibidir. Ne kendisi su içer, ne de mahsulatın sulanması için suyu terk eder.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri kötü âlim şerrinden muhafeze eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu