‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar

Girnavas (Cin tepesi) -Nusaybin-

Onuncu Esas: Peygamberlik- 2

Bil ki (Ey okuyucu)

Buraya kadar zikrettiğimiz Kur’an ilimlerinin yani; Kur’an ilimlerinden Allah (c.c.) a ve ahret gününe aid olan hususların hulasasıdır

Onlar, her müslümanın kalbinin dolu bulunması yani, İman etmesi ve kesin OLARAK TASDİK ETMESİ gerektiği inançların açıklanmasıdır. Bu inançların ardından açık iki rütbe vardır.

1- Bu inançların esrarına dalmadan zahiri delillerini bilmek.

2- Akaidin, sırlarını, manalarının özünü, zevahirinin hakikatlarını bilmek. Bu rütbelerin her ikisini bilmek avam üzerine vacip değildir.

Yani, avam tabakasının ahrette kurtulmaları, bu derecelere yükselmelerine bağlı değildir. Bu derecelere bağlı olan ancak saadetin kemalidir.

İcmali imana sahip olup kesin bir tasdikte bulunan imanın delillerini ve tefsilatını bilemeyen kimse cehennem azabından kurtulabilir ve cennet ni’metlerine kavuşabilir, ancak icmali iman ve tasdikin delillerini bilemeyen kimse saadetin zirvesine ulaşamaz.

Mesele;

Bir beldeyi zorla feth eden bir kumandan, O beldenin halkından, öldürmediği, işkence vermediği ve fakat memleketinden çıkardığı kimse kurtulmuş ve necat bulmuştur.

Kumandanın, işkence çektirmediği memleketinden çıkarmaması ile beraber memleketinde çoluk çocuğu ile kalmasına ve geçimi hususunda çalışmasına musaade ettiği kimseler ise hem kurtulmuş, necat bulmuş ve hem de umdukları ni’metlere kavuşmuşlardır.

Kumandanın hiçbir eziyet yapmadığı gibi kendilerine memlekete yüksek makamlar verdiği kişiler de, hem kurtulmuş ve isteklerine nail olmuş ve hem de saadetin zirvesine ulaşmış olurlar. Sonra, saadetin dereceleri bir hususta münhasır olmaz.

Bil ki;

Ahrette insanlar derece bakımından bir çok kısımlara ayrılırlar. Bunlardan şerhi mümkün olan (Ki-tab-Ül-Tevbe) de de şerh ettik, orada ara

İki dereceden birincisi –bu, akaidin delilerini bilmekten ibaret olanlardır.- Onları bir yirmi yaprak kadar risale-i kudsiyyede zikrettik.

Bu risale, İhyaül-ulûm kitabımızın akaid kaidelerinin bölümlerinden bir bölümdür.

Marifet kokularından azıcık koklamak istersen;

Onların bir kısmını İhya’ül-Ulum kitabımızın,sabır, şükür, muhabbet bahislerinde ve tevekkül bahsının ilk bölümünde bulursun.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Peygamberlerine İMAN eden kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufğlu

Bahçemden bir görünüş (Nusaybin)

Abdestte altı şey mekrutir;

1-Konuşmak
2-Suyu yüzüne çarpmak,
3-Elini silmek,
4-Güneşte ısınmış sudan abdest almak,
5-Çok su kullanmak,
6-Üç def’adan fazla bir uzvu yıkamak….

Toz yapışmasın niyetiyle yüzünü kurulamak, yahut ibadetin eseri devam etsin diye kurulamamak caizdir, denilmiştir. Her ikisi de yapılabilir.

Niyet böyle olursa, ikisi de faziletli olur. Testiden abdest almak daha iyidir. İbrikten ve tastan daha çok tevazuya yakındır.

Gusul abdesti;

Cima’ eden yahut uykuda veya ayanıklıkta kendisinden meni gelene gusül farz olur.

Farzı;

Bütün bedeni yıkamak, suyu kılların dibine ulaştırmak ve cenabetlikten temizlenmeye niyet etmektir.

Sünnetleri:

Önce besmele okumak, üç defa ellerini yıkamak, bedeninde necaset olan yerleri yıkamak, sonra anlattığımız şekilde sünnetleri ile beraber abdest almak, ayaklarını yıkamaya en sonuna bırakmak, sonra üç defa sağ tarafına, sonra üç defa sol tarafına, sonra da üç defa başına su dökmek, elinin ulaşılbildiği yerleri oğmak, katlı yerlerine suyu ulaştırmaya gayret etmek – ki farzdır- ve avret yerini örtmek.

Devam edecek…

Kimyay-ı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri taharetten temizlenen ve temizliği seven ve amellerini temiz yapan kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Teyemmüm

04 Kasım 2008

Bahçemde yetişen ŞAPERZEN Üzümü

Fazla su yanında olmazsa, yahut yolda yırtıcı hayvanlar bulunursa, yahut bir kimseden (hırsızdan) korkarsa, yahut başkasında su olur da fahiş fiyatla satarsa, yahut hasta olup su kullanınca hastalığı artacaksa, yahut hastalıktan, ölmekten Bir kimse su bulamzsa, yahut arkadaşlariyle beraber içecek kadar sudan korkuyorsa, namaz vaktinin sonuna kadar bekler,

Temiz toprak bulunan bir yer arar, iki elini toz olacak şeklinde toprağa vurur. Parmaklarını açar, namaz için teyemmüme diye niyet eder, iki eliyle bütün yüzünü mesh eder, toprağın kıllar arasına girmesine uğraşmaz. Sonra yüzüğünü çıkarır, ikinci defa iki elini yere vurur, parmaklarını birbirinen ayırır, sağ elinin parmaklarının arkasını sol elin parmaklarının içine koyar.

Sonra sol elin parmaklarını sağ kolun üzerinden kaydırır. Sol elin avuç içi ile sağ kolu dirsekten parmaklara doğru içten getirir. Sol baş parmağı sağ elin baş parmağı üzerine getirir. Sonra da sağ eli anlattığımız şekilde sol elle tatbik eder.

Sonra avuç içlerini birbirine sürer. Sonra parmaklarını diğer elinin parmakları arasına sokar ve oğar. Böyle yapınca bir kere yere vurmak kafi gelir (Yalnız eller ve kollar için) Eğer bunu yapmazsa birden fazla yere vurması caizdir. Ancak, dirseklere kadar her yere toz temas etmelidir.

Bu teyemmüm ile bir farzı edâ edince, istediği kadar sünnet kılabilir. Ama bir sonraki farzı için ayrıca
teyemmüm eder.

Devam edecek…

Kimyay-ı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri taharetten temizlenen ve temizliği seven ve amellerini temiz yapan kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Namaz

04 Kasım 2008

Veysike’den Nusaybin’in görünüşü

Namaz;

İslam dininin direği ve temelidir. Bütün ibadetlerin rehberidir. Bu beş vakit namazı şartlarına uyarak, vaktinde kılanlar için, hıfz ve emânında bulunduğu Allah-u Teâlâ (c.c.) büyük günahlardan el çekmesi sebebiyle, o kulun işlediği diğer günahları da afv eder.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Bu beş vakit namaz, bir kimsenin evinin önünde akan berrak bir su gibidir. O kimse günde beş defa bu suya girse, üzerinde kirden eser kalır mı?”

Ashab-i Kiram (Rıdvanıllahı Teâlâ Ecmain);

-“Hayır, kalmaz ya Resûlallah” dediler.

Tekrar Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu;

-“İşte beş vakit namaz da suyun kiri temizlediği gibi günahları temizler.”

Yine Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu;

-“Namaz dinin direğidir, namaz kılmayan, dinini yıkmış olur.”

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e;

-“Amellerin, işlerin kıymetlisi, faziletlisi hangisidr?” diye sordular

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) cevabında;

-“Namazı vaktinde kılmak.” Buyurdu.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem buyurdu ki;

-“Cennetin anahtarı namazdır.”

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) yine buyurdu;

-“Allah-u teâlâ kullarına tevhidden yâni imandan sonra kendi indinde namazdan daha sevgili bir farz eylemedi. Eğer bundan daha çok sevdiği bir şey olsaydı, meleklerine o işi yaptırırdı. Halbuki onların hepsi namazdadır. Bir kısmı rükû’da, bir kısmı secdede, bir kısmı ayakta, bir kısmı da oturur vaziyettedir.”

Namazı, kasten, bile bile terk eden kâfir olur. Yani, imamın gitmesi yaklaştı demektir. Bâhusus, sahrada suyunu kayıb edene öldü derler. Yani, ölüm ve tehlike yaklaştı demektir.

Peygamber Efendimi (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Kıyamet günü İmandan sonra, ilk soru namazdandır. Eğer namazları tamamsa ve şartlarına uygunsa kabul ederler. Diğer ameller de, ondan sonra, ona göre kabûl edilirler. Eğer namaz eksik, kusurlu olmuşsa, diğer bütün amelleri ile beraber, yüzüne çarparlar.”

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) yine buyurdu;

-“İyi bir abdest alıp, namazı vaktinde kılan, ruku’ ve secdelerini güzelce yrine getiren, kalbden de huşu’ ve alçak gönüllük içerisinde bulunanın namazı, beyaz ve nurlu olarak ARŞ’A kadar yükselir.

Ve derki;

-“Beni koruduğun gibi, Allah-u Teâlâ da seni korusun.”

Namazı vaktinde kılmayıp, abdesti iyi almaz, rükû’ ve secdelerini hudû’ ve huşûunu yerine getirmezse, namazı siyah ve karanlık olarak göğe çıkar ve;

-“Beni zayi ettiğin gibi, Allah-u Teâlâ da seni zayi etsin.” Der.

Allah-u Teâlâ’nın dilediği zamana kadar, onun bu namazını eski bir bez gibi toplayıp yüzüne vururlar.”

Yine Peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu;

-“Hırsızların en kötüsü namazından çalanlardır.”

Devam edecek…

Kimyay-ı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Namazlarını huşu içinde kılan ve temizliği seven ve amellerini temiz yapan kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kasyan gölü (Navala sipi)

Namazın dışı beden gibidir. Bir de, hakikati ve özü vardır ki, buna namazın ruhu denir. Biz önce namazın zahirini, dış görünüşünü anlatacağız.

En önce yapılacak şey, bedenini ve elbisesini temizledikten, yâni abdest aldıktan ve avret yerini örtükten sonra, temiz bir yerde durmak,yüzünü kıblaya çevirmek, iki ayak arasında dört parmak kadar bir aralık bulundurmak, sırtını dik tutmak, başını önüne eğmek ve gözünü secde edeceği yerden ayırmamaktır.

Ayakta durunca, “Kul euzü birabbın-nasi… “ suresini okur. Bunu okumaktan maksad şeytanı kendinden uzaklaştırmaktır. Sonra kendisine bir kimsenin uyması mümkün olacaksa, ezan okunur. Yoksa kâmet getirir.

Kalbden niyetle hazırlanır ve kalb ile der ki;

Allah rızası için bugünün öğle namazının farzını eda ediyorum. Kalbinde bu mana hazır olunca, elini kulaklarına kadar kaldırır. Parmak uçları kulak hizsasına gelir ve baş parmağın ucunu kulağının yumuşaklığına değdirir. Avucu omuzlar hizasına getirir. Bu halde iken Allah-u Ekber der.

Sonra ellerini göğsünün altında bağlar. (Hanefi mezhebinde eller göbek altında bağlnır). Sağ eli, sol elin üzerine koyar. Şahadet ve orta parmağını, sol elin bileğinin üstüne koyup, diğer parmakları ile bileği kavrar.

Ellerini kendi halina bırakmayıp göğse, yanı göğsün altına getirir. Doğrusu da budur. Kollarını yanlara salıvermez, taşırmaz ve bir tarafa getirmez.

Allah-ü Ekber derken, mübalağa etmez.

Şöyle ki;

Allah kelimesinden sonra bir vav(u) ekber kelimesinde be’den sonra bir elif (a) söylememelidir. Yoksa Allah-u Ekber söylemiş olur. Bütün bunlar vesvese edenlerin ve cahillerin işidir. Namaz dışında, mübalağasız ve kendini sıkmadan söylediği gibi, namazda söylemelidir.

Devam edecek…

Kimyay-ı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri taharetten temizlenen ve temizliği seven ve amellerini temiz yapan kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kasyan gölünde balıklar (Navala sipi)

Namazın dış görünüşü- 2

Ellerini bağlayınca;

-“Allahu ekber kebiren, ve’l-hamdulillahi kesiren ve sübhanallahi bükreten ve esilâ.” der,

Sonra;

-“İnni veccehtü….En’âm suresi ayet 79 i okur.”

Bundan sonra, Sübhanekallahumme ve bihamdike, ve tebarekesnüke, ve teâlâ ceddüke ve lâ ilahe ğayrük.” Der.

MANASI;

-“Ey benim Rabbim! Sen, şükürünü yerine getirebilmemden çok uzaksın. İsmin mubrektir. Büyüklüğün her büyüklükten daha yüksektir. Senden başka mâbud yoktur.” Bu bütün mezheblerde ve rivayetlerde böyledir.

Sonra;

-“Eûzü billahi mineşşeytanirracim, innallahe hüve’s-semiu’l-alim.” Deyip Bismillahırrahmanırrahim.” Der.

Sonra;

-“Fatiha suresini (Elham’ı) okur.” Uzatma ve şeddelrine dikkat eder. Okurken, harflara bozulacak kadar basmaz.

Dad” ile “zı” birbirinden ayırır. Eğer yapamiyorsa caiz olur. Fatiha’yı bitirince “Amin” de. Surenin sonuna bitişik olarak okumaz. Sûreden az sonra söyler. Sonra bir başka sûre veya Kur’an-i kerim’den dilediği yeri okur.

İmama uymuş değilse, sabah, akşam ve yatsı namazının farzlarında ilk iki rekatta yüksek sesle okur.

Devam edecek….

Kimyay-ı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri namazlarında, namazın erkanlarına uyan ve namazlarını huşu içinde kılan kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Rükû’

04 Kasım 2008

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Rükû;

Sonra rükû’ tekbirini söyler.

Bunun da sûrenin bitmesinden az sonra söyler. Başta olduğu gibi, bu tekbirde de el kaldırır. (Hanefiler kaldırmaz.) “Allahü Ekber” der. Rükû’a eğilir. Her iki elin avuçlarını, dizlerin üzrine koyar. Parmakları kıbleye doğru gelmek üzere salar. Parmaklar açık vaziyettedir. Dizleri kendine çekmez. Dik tutar. Başı ve sırtı tahta gibi düz olur. Pazuları böğründen ayrı olur. Yanlara daoğru da pazularını çok çıkarmaz.

Bu hali alınca üç defa “Sübhâne rabbiyel-azim ve bihemdihi” der. İmam değilse yedi veya on bir defa söylemesi daha iyi olur. Sonra rükûden doğrulur. Dik durur, elini kaldırır ve “semiallahü limen hamideh” der, biraz haraketsiz durur. Sonra, “Rabbenâ lekelhamd”, der.

Sabah namazının farzının ikinci rek’atında “konut” okur. (Bu yazılar, Hanefi mezhebindekileri şaşırtmasın. Ve bu yazılara yanlış da denilmesin. Daha önce ne için böyle olduğunu yazmıştık-Mütercim)

SECDELER:

Sonra tekbir okuyup secdeye iner. Secde yaparken de, yere yakın olan azâlar, daha önce yere konur. Önce diz, sonra el, sonra burun ve alın konur. Eller kulak hizasında olur. Parmaklar birbirinden ayrı ve kol yere bitişik olur. Pazu vücüda, uyluk karına bitiştirlmez.

Sonraüç defa, “Sübhâne rabbiyel- a’lâ ve bihemdihi” der. İmam değil ise daha fazla okuması iyi olur. Sonra Allaü ekber deyip, başını secdeden kaldırır. Ve sol ayak üzerine oturur, iki elini uyluğu üzerine koyar ve “Rabbiğfirli verhamni, verzukni vehdini, vecirni ve afini va’fu anni” der. Tekrar secdeye gider. Secdeden sonra oturur gibi durur ve “Allahü ekber” deyip ayağa kalkar ve öbür rekâti da bunun gibi kılar. Elhamden önce “eûzü” okur.

TEŞEHHÜD (Tahiyyata oturmak):

İkinci rekâtın secdesini bitirince teşehhüde oturur. Secde aralarında yaptığı gibi sol ayağını üzerine oturur. Ellerini de uylukları üzerine koyar. Fakat burada sağ elin parmaklarını toplar. Yalnız şehadet parmağını bırakır.

Kelime-i şahadet okurken,”İllallah’a sıra gelince şahadet parmağını kaldırır. “Lailahe’dekaldırmaz. Beş parmak da kendi halında bırakılsa zararı yoktur.

İkinci oturuşta da böyle yapar. Fakat her iki ayağı alttan sağ taraftan çıkarır. Sol oturak yerini yere koyar. Birinci teşehhüde, “Allahümme salli alâ Muhammedin ve ali Muhammed” deyip kalkar. Son teşehhüde ise, bu duayı sonuna kadar okur. Duadan sonra, “Esselamu aleyküm ve rahmetullah” der, yüzünü bir tarafını görür. Sonra sol tarafa selam verir.

Bu iki selamla beraber namazdan çıkmaya niyet eder. Selam verirken orada bulunanlara ve meleklere niyet eder. (Hanefi mezhebinde, teşehhüdde şehadet parmağını kaldırmamak iyidir. Ve Tehiyyattan sonra -birinci teşehhüde- bir şey okumadan kalkılır.)

Devam edecek….

Kimyay-ı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri namazlarında, namazın erkanlarına uyan ve namazlarını huşu içinde kılan kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu.

Namazın mekruhları

04 Kasım 2008

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Namaz’ın Mekruhları;

Aç iken,
Susamış iken,
Kızgın iken,
Küçük ve büyük abdest sıkıştırması olduğu zaman,
Kalbin huşuunu bozacak bir şey bulunduğu zaman, Namaz kılmak mekrutur.
Ayaklarını az açmak veya bir ayağını yerden kaldırmak
Ve secdede ayağın üzerine oturmak,
Kaba etlerinin üzerine oturmak,
İki dizini göğsüyle bir tutmak,
Elini elbisesinin altında bulundurmak,
Secde vaktinde elbisesini önden veya arkadan tutmak,
Elbisesi altına kuşak bağlamak,
Vücudunu kaşımak,
Esnemek,
Sakalıyla oynamak,
Secde etmek için küçük taşları düzeltmek,
Secde zamanında yere üfleek
Ve arkasını bir yere dayamak mekruhtur.

Bütün bedeni, eli ve âzaları edebli olup namaza uygun olmalıdır. Ancak böylece namaz tamam olur ve ahret için azık olmaya layık olur.

Saydığımız namazın farzları on ikiden fazla değildir.

Bunlar da:

Niyet,
İftitah tekbiri,
Kıyam,
Fatiha okumak,
Rükû’
Rükû’da haraketsiz durmak,
Rükû ve secdelerde doğrulup dik durmak ve bir müddet öyle durmak,
Teşehhüde oturmak, Peygamber Efendimize (Sallallahu aleyhi ve selem) salavat getirmek
Ve selam vermektir

Bunlar yapılınca namaz doğru kılınmış olur.

Yani boynu kılıçtan kurtulmuş olur. Fakat kabul edilmesi şüphelidir. Bu, Padişahın önüne, kulaksız, burunsuz, elsiz, ayaksız, sadece canlı bir cariye getirmeye benzer. Burada kabul edilmemek korkusu çok olur.

Devam edecek….

Kimyay-ı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri namazlarında, namazın erkanlarına uyan ve namazlarını huşu içinde kılan kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Nusaybin(çağ-Çağ santralı)

Buraya kadar anlattıklarımız namazın sûretidir. Bu sûretin bir hakikati vardır ki; o da namazın ruhudur, özgürlüğüdür.

Namazın hareketlerine ve hakikati vardır. Eğer ruh asıl olmasa, ölü insan gibi olur. Yani ruhsuz beden gibi olur. Eğer asıl olursa, edebleri ve lazım gelen şeyleri tamam olmazsa, gözü oyulmuş, kulağı ve burnu kesilmiş adam gibi olur. Eğer hareketlerine riayet edilir, ruh ve hakikati onunla olmazsa, gözü olup görmeyen, kulağı olup duymayan insana benzer.

Namazın ruhunun asıl huşu ve kalbin bütün namazda hazır olmasıdır. Çünkü namazdan maksat kalbi Allah-ü Teâlâ (c.c.) ile bulundurmak, heybet ve tazim yoluyla Allah-ü Teâlâ’yı zikretmektir.

Hususen Allah-ü Teâlâ,

-“Beni hatırlamak için namaz kıl.” Buyuruyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

-“Birçok insanlar vardır. Namazdan nasiblerini sıkıntı ve eziyetten başka bir şey değildir.”

Bu da vücudu namazda olup, kalbi gafil olanların namazıdır.

Yine (a.s.v.) buyurdu ki:

-“Birçok insanlar vardır ki, namazlardan onda bir veya altıda birden fazlası yazılmaz. Herkesin namazından yazılan, kalbi hazır olduğu kısımlardır.”

Yine (a.s.v.) buyurdu ki:

-“Bir kimseden ayrılır gibi namaz kıl”

Yani kendine ve isteklerine veda et, onlardan ayrıl. Hatta Allah ü Tealadan gayri olan her şeyden uzaklaş, bütün varlığını namaza ver.

Bunun içindir ki, Hazreti Aişe (r.a.) buyuruyor:

-“Resulullah (a.s.v.) bizimle konuşuyordu. Bizde onunla konuşuyorduk. Namaz vakti gelince, bizi tanımadığını söyledi. Bu, Allahü Teâlâ’nın azameti, büyüklüğü ile olan meşguliyet ve Allah ü Teâlâ’ya tutkunluğu sebebi ile idi.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

“Kalbin hazır olmadığı namaza Allah ü Teâlâ (c.c.) bakmaz.”

İbrahim (a.s.) namaz kıldığı zaman, kalbinin darabanı iki mil uzaktan duyuluyordu.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlri ve sizlri namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Nusaybin İlçesinin Suriye’den görünüşü

Hz. Ali (r.a.) namaz için kalktığı zaman vücudu bir titreme alır, yüzünün rengi değişir ve

-“Yedi kat göklere ve yere arzedilen ve onların onların taşıyamadıkları emanetin zamanı geldi” derdi.

Süfyani Servi (r.a.) der ki:

-“Namaz’ı huşu ile kılmayanın, namazı doğru olmaz”

Hasanı Basri (r.a.) diyor ki,

-“Kalbin hazır olmadığı namaz, cezaya daha yakındır.”

Muaz İbn Cebel (r.a.) diyor ki,

-“Namaz’da kasten sağında, solunda kimler vardır diye bakanın namazı olmaz.”

Ebu Hanife ve Şafii (Rahmetullahi aleyhimâ) ve birçok alimlerin, ilk tekbiri alırken kalbin hazır olması yetişir, diye buyurmaları zaruri sebeple verilmiş bir fetvadır.

Çünkü;

İnsanlarda gaflet galib vaziyettedir. Bunun esas manası boynu kılıçtan kurtulur demektir. Ahret için azık olmaya layık değildir. Ahiret için azık olan, orada faydasını gördüğü, kalbin hazır olduğu kısımlardır.

Bütün bir namazda, ilk tekbirden fazla kalbi hazır olmayan kimse, hiç namaz kılmayanlardan daha iyidir. Fakat halinin daha kötü olacağından korkulur. Çünkü, hizmette gevşek davranana, gelişi güzel hareket edene, belki de hiç hizmet etmeyenden daha çok kızarlar.

Bu sebepten Hasanı Basri (r.a.) diyor ki,

-“Bu namaz cezaya daha yakındır.”

Hatta hadisi şerifte geldi ki Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki:

-“Kötülüklerden ve günahlardan namazın men etmediği kimse, o namazdan Allahü Tealadan uzak olmaktan başka hiçbir fayda göremez.”

O halde buradan anlasıldı ki, namazın ruhundan maksat kalbin daima hazır olmasıdır. Tekbir alırken hazır olmaktan başka kalbi hazır olmayanın namazın nasibi bir nefesten fazla değildir. Nefes almaktan başka hayat eseri olmayan kimseye benzer.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlri ve sizlri namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu