‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar
Namazdaki Amellerin Hakikatı
05 Kasım 2008Meryakup kilisesinin Mayın tarlasında kalan kapısı
Sana ilk ulaşan ezandır. Ezanı dinlerken kalbini ona ver. Bir şeyle meşgül isen bırak.
Çünkü;
Selef (geçmiş büyükler) böyle yapardı. Ezanı duyduğu zaman, demircilik yapanın çekici havada ise, örse vurmaz, indirirdi.
Ayakabıcı iğneyi sokmuş ise, çıkarmazdı, öyle bırakırdı. Yerinen fırlar kalkardı.
Çünkü;
Bu sesten, kıyamet günündeki sesi işitmesinden başka bir şey anlamazdı. Eğer bu sesi, yani ezan sesini duyduğun zaman kalbinde bir sevinç ve istek dolmuş görüyorsan, kıyamet günündeki sesi duyduğun zaman da öyle olacağını anla.
Taharet (Abdest)
Taharetin sırrı şöyledir;
Elbiseyi ve bedeni temizlemek; kılıfı, dışı temizlemektir. Bu temizliğin ruhu; kalbin tevbe etmekle, pişman olmakla, ve kötü huylardan uzak olmakla temizlenmesidir.
Çünkü;
Kalb, nazargah-i İlâhidir. Namazın hakikatının yeri kalb’dir. Beden ise namazın sûretinin yeridir.
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Avret yerini örtmek (Setr-i Avret)
06 Kasım 2008çağ-Çağ nehri Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Manası; kendi dışında olan çirkinlikleri örtüp, insanlara göstermek istememen;
Sırrı ve hakikati de, kalbinde çirkin olan şeyleri Allah-u Teâlâ (c.c.) nın görmesinden örtmendir.
Allah-u teâlâ’dan hiçbir şeyin gizlemiyeceğini bilirsin. O halde kalbi çirkinliklerden temizlemek lazımdır. Temizlik de, eskiden yaptıklarına pişman olman ve bir daha yapmayacağına azmetmendir.
Çünkü hadisi şerifte
-“Günahına (samimiyetle) tevbe eden, hiçbir günah işlememiş gibi olur.” Buyruldu.
Tevbe,
Günahı yok eder. Eğer bunu yapamıyorsan: bari utanma, korku ve hayayı perde yap ve bunların arkasında kal. Allahü Teâlâ (c.c.) nın huzurunda kalbi kırık ve utangaç olarak dur. Tıpkı firar eden, emir dinlemeyen bir kölenin, efendisinin huzuruna gelirken kalbi sıkıntı ve pişmanlıkla dolu, başı önüne eğik olduğu gibi ol.
Kıbleye Dönmek (istikbali kıble)
Bunun manası, yüzünü bütün yönlerden çevirip bir yöne dönmektir. Hakikati ise, kalp yüzünü her iki dünyada onlardan çevirip Allah ü Teala ile meşgul olmaktır.
Ancak bu şekilde tek sıfatlı olabilir. Zahiri kıble olduğu gibi, kalbin kıbleside birdir. Oda Allah-ü Teâlâ dır. Düşünceler vadisinde dolaşan kalp,yüzün çeşitli taraflara dönmesi gibidir.
Bu şekilde namaz olmadığı gibi, buda namazın hakikati olmaz.
Bunun için peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:
-“Namaza durup, arzusu, yüzü ve kalbi Allah ü Teala ile olan, namazın sonunda anasının doğmuş gibi olur, yani bütün günahlardan temizlenir.”
Hakikaten bilmiş ol ki,
Yüzü kıbleden çevirince namazın sureti bozulduğu gibi, kalp yüzünü Allah ü Teâlâ’dan çevirip, başka şeylerden düşünmekte, namazın ruhunun hakikatini bozar.
Çünkü zahir, örtüsü, kılıfıdır. Suretle, kılıfla alakalı olan şeyleri kendinde bulundurur. Kılıfın bundan başka büyük kıymeti yoktur.
Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Kıyam (ayakta durmak)
06 Kasım 2008Çağ-Çağ deresi (bor) Nusaybin
Manası, bedenle Allah ü Teâlâ’ nın huzurunda köle gibi, boynu eğik bir vaziyette durmaktır. Hakikati, kalbin bütün harekat ve sekanattan kesilip, tazim inkisar (kırıklık) yolu ile hizmete hazır olmasıdır.
Bu zamanda kıyamette kendi makamında, Allah ü Teâlâ (c.c.) nın huzurunda olduğunu hatırlamalıdır. Evet, o zaman bütün sırlar, gizli şeyler açığa vuracaktır, kendisine gösterilecektir. O gizli işlerin şimdi Allah ü Teala tarafından bilindiğini bilmelidir. Kalbinde, eskiden onları ve şimdi bulunanları biliyor. Dışını da, içine götürüyor.
Şuna şaşılır ki, bir kimse namaz kılarken bir alimin veya velinin, kendisine baktığını, namazı nasıl kıldığına dikkat görse, bütün azuvları edebli olur. Hiçbir tarafa bakmaz. Namazda acele etmekten, bir tarafa bakmaktan utanır. Halbuki. Allah ü Teala nın kendini gördüğünü bilir. Fakat ondan utanmaz haya etmez!
Elinde hiçbir şey olmayan zavallı bir kuldan utanır ve onun görmesiyle dikkat eder de, mülkün hakiki sahibi olan Allah ü Teala nın görmesinden utanmaz, haya etmez ve gevşek namaz kılar. Bundan büyük cahillik olurmu?
Bunun için Ebu hureyre (r.a) dedi ki :
-“Ya Resulullah, Allah u Teala dan nasıl utanmak lazımdır?”
Resulullah Aleyhissalatu ve sellem buyurdu ki :
-“Takva sahibinden ehl-i beytinin utanması gibi, ondan utanmalıdırlar.” “Bunun sebebi tazimi bildirmektir.
Çünkü;
Ashab-ı Kiramdan bir gurup vardı, namazda öyle sessiz, haraketsiz dururlardı ki, kuşlar bile onlardan kaçmazdı. Cansız zanederlerdi.
Allah-u Teâlâ nın azametinden kalbine yerleştiği kimse Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) nın kendisine baktığını bilir ve bütün vucudu huşu’içinde olur ve haraketsiz durur.
Bunun içinPeygamberimiz (sallallahu aleyhi ve selem) namazda elini sakalına getiren birisini görünce;
-“Kalbinde huş’ olsaydı, eli de kalbı gibi olurdu.” Buyurdu.
RÜKÛ’ VE SECDELER:
Görünüşü bedenle tevazudur. Bundan maksat da kalbın tevazusudur. Âzaların en kıymetlisi olan yüzünü, şeylerin en aşağısı olan toprağa koymak olduğunu bilirse ve böylece kendisinin topraktan olduğunu ve tekrar toprağa döneceğini anlarsa; gururu kırılır ve kendini zavalı, muhtaç olduğunu bilir.
Bunun gibi, her işte bir sır ve hakikat vardır. Bundan gafil olursa o işten sûrete kavuşmaktan başka bir şey elde etmez.
Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılan ve ruk’u ve secdelere riayet eden kullarından eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Kıraatın (okumanın) ve namazın rükünlerin hakikatı
06 Kasım 2008Çağ-Çağ deresi (bor) Nusaybin
Namazada okunması icab eden her kelimenin, bilinmesi icab eden bir hakikatı vardır. Okuyanın o şekilde olması lazımdır ki, söylediğinde doğru olsun.
Meselâ;
Allahü Ekber, “Allah-ü Teâlâ daha büyüktür.” Demektir. Bunu bilmiyorsa cahildir. Bilir, fakat kalbinde Allah-ü teâlâ (c.c.) dan daha büyük bir şey bulunuyorsa, sözü doğru olmaz. Ona, “Bu söz doğrudur, fakat sen yalancısın!” denir.
Her zaman her şey’e Allah-ü Teâlâ’dan daha çok mutî olursa,onun yoluna giderse, o şey ona göre daha büyüktür. Onun taptığı ve ilaı, itaat ettiği, ardı sıra gittiği şeydir.
Bahusus Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) buyurdu;
-“Kendi arzularını kendine ilah yapankimseyi görmedin mi?” Casiye suresi Ayet; 23
Veccehtü vechi dediğinin manası, kalb yüzümü bütün alemden çevirdim ve Allah-u teâlâ’ ya döndüm demektir. Eğer bu zamanda kalbi,ondan başka bir şey’e bakıyorsa, sözü yalandır. Allah-u teâlâ (c.c.) ya yalvarırken ilk sözü yalan olursa, felaketi buradan anlamalıdır. Hanifen müslimen; Dediği zaman, Müslümanlık davasındadır.
Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;
-“Müslüman: Müslümanların, elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.”
Bu sıfatta olmalı, yahut böyle olmaya gayret etmelidir.
Elhamdulillah dediği zaman:
Allah-u Teâlâ (c.c.) nın ni’metlerini kalbinde yeniden hatırlamalıdır. Bütün kalbı şükür sıfatında ve hamd halinde olmalıdır. Çünkü bu, şükür kelimesidir. Şükür de kalb ile olur.
İyyake na’büdü dediği zaman, ihlasın hakıkatınin kalbinde yenilenmesi, tazelenmesi olmalıdır.
İhdinâ dediği zaman: kalbinde tazarrû’ ve inleme sıfatı hasıl olmalıdır. Çünkü o anda hidayet kurtuluş istiyor.
Tesbih, tehlil ve okunan her şey’in, her kelimenin böyle hakikatları vardır. Bunları bilmeli ve kalb o mânanın sıfatıyla sıfatlanmalıdır. Hepsini anlatırsak uzun sürecek.
Namazın hakikatınden pay almak istiyorsan, bildirdiğimiz gibi olmalısın. Yoksa, mânâsız sûrete, şekle razı oluyorsun demektir.
Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılan ve ruk’u ve secdelere riayet eden kullarından eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Kalbın hazır olması için çare
07 Kasım 2008çağ-çağ deresi -BOR- (Nusaybin)
Namazda kalbin gaflet’i iki sebepledir. Biri Zahiri Biri de Batın ile alakalıdır.
Zahiri olan gaflet şöyledir;
Namazı kıldığı yerde kalbini meşgül edecek bir şey görmesi veya bir ses duymasıdır. Kalb de göze ve kulağa tabidir. Bunun çaresi, hiç ses olmayan bir yerde namaz kılmaktır.
Eğer orası karanlık olursa daha iyi olur. Göz de bir yere takılmaktan kurtulur. Birçok zâhidler ve abidler kendilerini küçük ve karanlık bir oda yaparlar.
Çünkü açık, rahat yerde kalb daha çok dağılır.
İbni Ömer (Radiayllah-u anhüma) namaz kılacağı zaman, gözü takılmaması için kılıcı, kitabı ve örtüyü önünden kaldırırdı.
İkinci gaflet sebebi Bâtınıdır;
Bu da düşünce ve hayyalerin dağılmasıdır. Bu ise daha zor ve güçtür. Bu da iki şekilde olur.
Biri;
Kalbi bir zaman meşgül eden bir işten doğar. Bunun çaresi, önce işi yapmak, kalbini ondan ayırmak ve sonra namaza durmaktır.
Bunun için Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;
-“Yemek hazır olunca ve namaz vakti ise, önce yemeği yiyiniz.”
Bunun gibi, eğer bir kimseye bir söz söyleyecekse, önce o sözü söylemeli, kalbi onu düşünmekten kurtarmalıdır.
Diğeri;
Kısa zamanda olmayacak şey’lerde ve işlerde olur. Yahut da âdet olarak kalbi, çeşitli düşüncelerin kaplamasından gelir.
Bundan kurtuluş çaresi, kalbi okuduğu Kur’an-i kerim ve tesbihlerin manasını düşünmekle meşgül eylemektir. Onların manasını düşünür ve bu düşünce ile gaflet’ten kurtulur.
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Namazında huşu üzere olan kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Kalbın hazır olması için çare- 2
07 Kasım 2008Girnavas kazı çalışmaları (Nusaybin)
Bu da, düşünceler gaalib olmadığı zaman ve o işi isteme çok olmadığı zaman olur. Fakat çok isterse, manaları düşünmek de o isteği gideremezse; bunun çaresi, müshil ilacı almak ve bu hastalığa sebep olan maddeyi vucudunda te’sirsiz hale getirmektir.
Bunun müshili (ilacı) bu düşünceye hangi şey’in terki sebep olduysa onu söylemeli ve ondan kurtulmalıdır.
Bunu yapamazsa, bu düşüncedenasla kurtulamaz ve namazı daima kalbden konuşmalarla karışık olur.
Bu, şuna benzer ki, bir kimse bir ağacın altında oturup serçelerin seslerini duymamak isterse, eline bir sopa alır ve kovar. Biraz sonra serçeler yine hemen o ağaca dalarlar. Eğer onlardan kurtulmak isterse, çaresi ağacı kökünden kesmektir.
Çünkü ağaç orada olduğu müddetçe kuşlar oraya gelir. Bunun gibi, arzular çok olunca, çeşit çeşit düşünceler ondan ayrılmaz.
Bunun içindir ki;
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) hediye olarak güzel bir elbise getirdiler. Üzerinde güzel nakışlar, süsler vardı.
Namazda gözü bu nakışlara takıldı. Namazı bitirince o elbiseyi sahibine verdi ve eski elbiseyi giydi.
Nalinlerin üstüne yeni kayışlar bağlamışlardı. Namazda gözleri onlara dalınca, sökmelerini emretti ve eski kayışlı nalinlerini giydi. Bir gün yeni nalin yaptı. Onlara güzel olmuş gözüyle baktı. Secde etti.
Ve buyurdu ki;
-“Bu bakışımdan dolayı Allah-ü Teâlâ’nın beni düşman tutmaması için secde ettim. Yerlere kapandım.”
Dışarı çıktı ve ilk rastladığı dilenciye bunları verdi.
Talha (r.a.) kendi hurma bahçesinde namaz kılıyordu. Ağaçlar arasında güzel bir kuş uçuyor, bir yol bulup çkamıyordu. Kalbi ona daldı ve kaç rek’at namaz kıldığını unuttu.
Sonra, Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın huzuruna geldi ve kalbinden şikayet eyledi. İşine kefaret olarak, o hurmalığı sadaka verdi.
Selef böyle çok şeyler yapmışlar ve kalbi hazır bulundurmanın çaresi bunu bilmişlerdir.
Namazdan önce Allah-u Teâlâ (c.c.) yı hatırlamak kalbde gaalıp gelmiyorsa, namazda da kalbı hazır olmaz. Vaki olan düşüncelerden kalb, namazda da olsa kurtulamaz.
Namazı kalb huzuru ile kılmak isteyenin, namaz dışında kalbine bir çare bulup onu düşüncelerden kurtulması lazımdır. Buda dünya meşgüliyetlerini kendinden uzaklaştırmakla olur.
Dünyada kendisine yetecek kadarına kanaatle olur. Bundan maksadı da rahat ibadet yapmak olmalıdır. Böyle olmayınca, kalb de hazır olmaz. Ancak namazın bazı kısımlarında huzurda olur.
O zaman bol bol nafile namazı kılıp kalbi hazır eylemek lazımdır. Böylece dört rek’atlık bir namazı kalb hazır olarak geçirmeyi elde eder. Çünkü nafileler farzların bağını çözer.
Kimayay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Namazında korku ve huşu içinde olan kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Cemaat Sünnettir
07 Kasım 2008Çağ-Çağ deresi (BOR) Nusaybin
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;
-“Cemaatle kılınan bir namaz, yalnız başına kılınan yirmi yedi namaz gibidir.”
Yine (a.s.v.) buyurdu:
-“Yatsı namazını cemaatle kılan, gecenin yarısını ihya etmiş gibi olur. Sabah namazını Cemaatla kılan, bütün geceyi ibadetle geçirmiş gibi olur.”
Yine (a.s.v.) Buyurdu;
-“Kırk gün birinci tekbiri kaçırmadan cemaatle namaz kılan için iki berât yazılır.: Biri Cehennemden kurtuluş, diğeri nifaktan kurtuluş berâtıdır.”
Bu sebeptendir ki, seleften bir kimse iftitah tekbirine yetişmeseydi, üç gün kendisine,
-“Üzülme başın sağolsun” derlerdi.
Eğer cemaate yetişmeseydi, Yedi gün böyle söylerlerdi.
Said ibn Müseyyab (r.a.) diyor ki;
-“Yirmi sene oluyor ki, camiye girmeden ezan sesi duymadım.”
Alimlerin bir çoğu söylemişlerdir:
-“Bir kimsenin bir özrü olmadan namazı yalnız kılması doğru olmaz.”
O halde cemaati önemli tutak gerekir. İmamlığa ve imama uymanın edeblerine dikkat etmek lazımdır.
Birincisi:
Cemaat istemeden imamlık yapmamaktır. Onu kerih görüyorlarsa, beğenmiyorlarsa, imam olmamalıdır. Özrü yokken imam olmasını isterlerse, reddetmemelidir.
Çünkü;
İmam olmanın fazilati büyüktür müezinlik yapmaktan daha üstündür. İmam olan, elbisesinin temizliğinde ihtiyatlı, dikkatli olmalıdır. Cemaatı beklemek için namazı geciktirmemelidir.
Çünkü ;
Evvel vaktinde kılmanın fazileti ondan daha fazladır. Eshab-i Kiramdan (Ridvanallahı aleyhim ecmain) ikisi bir araya gelse, bir üçüncüyü beklemezlerdi. CENAZADE BİLE OLSALAR, BEKLEMEZLRDİ.
Bir gün Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) biraz geç gelmişti. ONU BEKLEMEDİLER. Abdurrahman bin Avf (r.a.) önde idi. Peygamber efendimiz (s.a.v.) geldiği zaman bir rek’at geçmişti.
Namazı kılınca, kendisini beklemediklerinden sordular, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);
-“İyi yaptınız, her zaman böyle yapınız.” Buyurdu.
Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazlarında huşu içinde olan ve namazlarını cemaatla kılan kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Cemaat Sünnettir- 2
07 Kasım 2008Çağ-Çağ deresi (BOR) Nusaybin
İmamlığı Allah (c.c.) rızası için ve ihlasla yapmalı ve hiçbir ücret almamalıdır. Saflar düzelmeyince tekbir getirmemelidir. Tekbiri yüksek sesle söylemelidir. Sevaba konuşmak için imamlığı niyet etmelidir. Eğer niyet etmezse, cemaat sağlam olmaz ve cemaat sevabını alamaz.
Yüksek sesle okunan namazlarda, yüksek sesle okumalı ve üç yerde sekte yapmalı:
Birincisi,
Tekbir alınca veccehtü (Şafi-i mezhebinde) der, cemaat Fatiha okumak ile meşgul olurlar.
-AÇIKLAMA:-
(Hanefi mezhebinde imama uyanlar Fatiha okumaz.)
İkincisi,
Fatiha okuyunca, sureyi biraz geciktirmeli. Belki cemaat Fatiha okumamış yahut tamamlamamış olabilir.
Üçüncüsü:
Zammı sureden sonra biraz durmaktır. Taki tekbir, surenin sonundan ayrılmış olsun.
İmama uyan fatiha’dan fazla bir şey okumamalıdır. Ancak uzakta olup ve imamın sesini duymazsa o hariç. Rükü, ve secdeleri normal yapıp, tesbihleri üçten fazla okumamalıdır.
Hazreti enes (r.a.) diyor ki:
-“Peygamber efendimiz (a.s.v.) den hafif, güzel ve namazı tamam kılan kimse yoktur.” Diyor.
Bununda sebebi, cemaat içerisinde; zayıf, hasta, sıkışmış veya acele işi olan olabilir.
Cemaatin imamdan sonra hareket etmesi gerekir, onunla değil. İmamın alnı yere değmeyince, secdeye gitmemelidir. İmam rüküa tam inmeden cemaat rüküa eğilmemelidir. Uymak buna denir. Ama bile bile imamdan önce yaparsa namazı bozulur.
Selam verince,
-“Allahümme ente’s-selam ve minke’s-selam, tebarekta ya rabbana ya ze’l-celali vel ikram”
Söyleyecek miktardan fazla oturmalıdır. Sonra hafifce kalkıp, yüzünü cemaate döner ve dua eder. Cemaat bundan önce ayrılmamalıdır. Çünkü mekruhtur.
Kimayay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Namazında korku ve huşu içinde olan kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Cum’a namazı ve fazileti
07 Kasım 2008Girnavas (Cin tepesi) civarı
Cuma günü en büyük bir gündür. Fazileti çoktur. Müminlerin bayramıdır. Peygamber efendimiz (S.A.V.) buyurduki:
-“Özürsüz üç cumaya gelmeyen, islamı arkaya atmış ve kalbi pas tutmuştur.Hadisi şerifte bildirildi ki;
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);
-“Allah-u Teâlâ hazretleri her Cum’a günü cehennem ateşinden altıyüz bin kişi azâd eder.”
Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu;
-“Her gün güneş zeval vaktınde iken cehennemi parlatırlar. Bu vakitte namaz kılmayın. Yalnız Cum’a günü kılınız ki, o gün cehennemi parlatmazlar.”
Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu;
-“Cum’a günü ölene, şehid sevabı yazılır ve kabir azabından hariç tutulur.”
Cum’anın Şartları:
Diğer namazlarda şart olanlar, bunda da şarttır. Bunlardan başka altı şartı daha vardır.
Birinci Şart:
Vakittir. Vakit öğle vaktidir. Eğer öğle vakti içinde Cum’a namazına başlasa fakat selâmı verirken ikindi vakti girmiş olsa Cum’a olmaz, iki rekat daha ilâve ederek öğle namazını kılmalıdır. (Yani,, namazdan çıkmadan iki rekatı daha ilave etti mi öğle yerine geçer.)
İkinci Şart:
Yerdir. Çünkü Cum’a namazı sahrada, açıkta kılınmaz. Çadırlar arasında da kılınmaz. Ya şehirde olmak, yahut kırk hür, âkil ve baliğ, mukim erkeğin bulunacağı köyde olmak lazımdır. Mescidde olmazsa da olur.
Üçüncü Şart:
Sayıdır. Kırk hür, mükellef (âkil-baliğ) mükim erkek bulınmazsa namaz olmaz. Hutbede ve namazda bu sayıdan az olursa, olmaz. (Hanefi mezhebinde üç kişi ile olur)
Dördüncü Şart:
Cemaattir. Yani cemaatle kılmaktır. Herkes ayrı ayrı kılarsa olmaz. Fakat ikinci rekatta yetişenin namazı olur. Her ne kadar rek’atı yalnız kılacaksa da, burada kasıt yoktur. İkinci rükûa yetişemeyen öğle namazı niyeti de uyar.
Beşinci Şart:
Ondan önce başka bir Cum’a kılınmamalıdır. Çünkü, her şehirde bir Cum’a namazından fazla kılınmaz. Ancak bir camiye sığmaz ve zorluk meydana gelirse, iki kere kılınabilir. Fakat bunda da birinci tekbiri önceden almalıdırlar.
Altıncı Şart:
Namazdan önce, iki hutbe okumaktır. İkisi de farzdır. İki hutbe arasında aturmak da farzdır.
-“Elhamdülillah “ demek yetişir.
Peygamber Efendimize (Sallallahu aleyhi ve selem) salavat okumak ve takva ile vasiyet etmek,
-“Üsîküm bitakvallah” demek, yetişir.
Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okumak yetişir. Bu üçü kâfidir. İkinci hutbede de bunlar farzdır. Fakat burada Kur’an-ı Kerîm’den okunacak ayet yerine, dua farzdır.
Cum’a namazı, çocuklara, kadınlara, kölelere ve misafirlere farz değildir. Çok çamur, yağmur ve hasta taşımak (hastanın başka taşıyıcıları yoksa) gibi sebeplerle Cum’aya gitmeyebilir. Fakat bu kimsenin de öğle namazını Cum’a namazını bitirenlerden sonra kılması daha iyidir.
Kimayay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Namazında korku ve huşu içinde olan kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Cum’anın edebleri
07 Kasım 2008Çağ-Çağ deresi (BOR) Nusaybin
On şey’de sünnet ve edebe riayet etmek lazımdır.
Birinci Edeb:
Cum’ayı kalb ve iş ile perşembeden karşılamalıdır. Beyaz(Temiz) Perşembe elbiselerini hazırlamalı, işlerini çabucak bitirip namaza gitmeli, Perşembe günü ikindiden sonra oturmalı, tesbih ve istiğfarla meşgül olmalıdır.
Çünkü;
Bu zamanın fazileti büyüktür. Cuma günündeki ikindi ile akşam namazı arasıda kıymetlidir. Bu gece hanımı ile sohbet etmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Böylece, her ikisini Cuma gününe hürmeten güsul abdesti almış gibi olurlar.
İkinci Edeb:
Sabahleyin güsul abdesti almaktır. Güsul abdestini alıp çabuk mescide yetişebilecekse alır, yoksa sonraya bırakır.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) Cuma günü güsul abdesti almaya defalarca emir buyurmuştur. Hatta alimlerden bir kısmı, bu guslün farz olduğunu zannetmişlerdir.
Medine i münevvere halkı, bir kimseye hakaret etmek isteseler:
-“Cuma günü güsul abdesti almayandan daha betersin” derlerdi.
Bir kimse cünüp olursa, cenabetlikten temizlenmeye kalktığında, cumanın guslüne niyet ederek ayrıca üzerine su dökmelidir. Her iki niyetin tek gusülde yaparsa yetişir. Cuma gününe ait guslün faziletine de kavuşur.
Üçüncü Edeb:
Süslü, temiz ve güzel olarak camiye gelmektir. Temizlik, uzamış saç ve kılları kesmek, tırnakları kesmek, bıyıkları düzültmekle olur. Eğer önceden hamama girmiş ve bunları yapmış ise yetişir.
Süslenmek, beyaz elbise giymekle olur. Çünkü, Allah u Teala elbiseler arasında en çok beyaz olanı sever. Güzel kokular sürünür. Bundan da niyeti, camiye ve namaza tazim ve hürmet olup, kendisinden bir kimseye eziyet verecek veya gıybete sürükleyecek fena bir kokunun çıkmaması olmalıdır.
Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizlri Cuma günü hürmetine afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu