‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar

Seyid Bahaadin bahçesi (Nusaybin)

Allah-u Teâlâ’yı zikir;( Hatırlamak, Anmak)- 3

Peygamber Efendimize (Sallallahu aleyhi ve sellem),

-“İşlerden hangisi faziletlidir?” Diye sordular.

Resulalluh (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Öldüğü zaman dilinin, Allah-u Teâlâ’nın zikri ile yaş olmasıdır. (Hb.Tb.Beyhaki)

Yine Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu;

-“İşerinizin en iyisinden, Allah-u Teâlâ indinde en makbulünden, derecelerinizin en yükseğinden, altun ve gümüş sadaka vermekten daha üstün olandan ve sizin boyunlarınızın vurulduğu ve boyunlarını vurduğunuz düşmanlarla Allah yolunda cihad etmekten daha iyi olan amelinizden size haber vereyim mi?”

Ashabi kiram (r.a.);

-“Ya Rasûlallah, o nedir?” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Zikrullahdır.” Buyurdu. (T. 1/265) Yani Allah-u Teâlâ’yı hatırlamaktır, anmaktır.

Ve yine Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu;

-“Allah-u Teâlâ buyuruyor ki; ’Kim ki Benim zikrimle meşgül olmaktan dolayı dua bile edemez, Benim ona ihsanım, dua edenlere ettiğim ihsandan daha üstündür.” (H. Tarihi; Beyhaki)

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem ) buyurdu;

-“Gafillerin arasında Allah-u Teâlâ’yı anan ölüler arasında canlı gibi, kuru ağaçlar arasında yeşil ağaç gibi, harptan kaçanlar arasında, harbeden asker gibidir.” (Ebu Nuaym; hilye; Beyhaki)

Muaz bin Cemel (radiyallah-u anh) diyor ki;

-“Cennette olanlar dünyada iken Allah-u Teâlâ’yı zikretmeden geçirdikleri bir an için üzüldükleri gibi, başka bir şey’e daha fazla üzülmezler.”

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullardan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Zikrin hakikati;

16 Kasım 2008

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Zikrin hakikati;

Zikrin dört derecesi vardır:

1-Dilin zikri olup, kalbın gafil olmasıdır:

Bunun te’siri azdır. Fakat tamamen te’sirsiz de değildir. Çünkü hizmet ile meşgül olan dil, lüzümsüz şey’lerle vakit geçiren ve hiçbir iş söylemeyen dilden daha üstündür.

2-Kalbin zikridir;

Fakat kalbe yerleşmemiş ve devamlı olmamıştır. Ancak uğraşarak kalbe yaptırabilir. Bu uğraşma ve gayret olmasa gaflet ve düşünce sahibi kalb, eski halına döner.

3-Zikrin kalbde yerleşmesi, kalbi kaplaması ve devamlı olmasıdır;

Ancak uğraşarak kalbe başka şey getirilebilir. Fakat bu, büyük bir iştir.

4-Zikrolunanın kalbi kaplamasıdır;

Bu ise Allah-u teâlâ’dır, zikir değildir. Kalbi dostun tutmasiyle kalbin dostu zikretmesi arasında çok fark vardır.

En yüksek derecesi, zikirden haberdar olmanın kalbden gitmesi yalnız zikrolunanın kalmasıdır. Çünkü zikir arabça da olsa, Farsça da olsa, bunların ikisi de kalbin konuşmasından hâriç olmaz.

Hatta Kalb kelâmının kendisi olur. Asıl olan, kalbin Arabça ve Farsça konuşmadan kurtulması ve etrafında dolaşan hiçbir şey’e yer vermemesidir.

Bu ise hakiki aşk denen aşırı sevginin neticesidir. Aşık ise bütün cömertliğini mâşukuna saklar. Hatta onunla olan meşguliyet sebebiyle isminin unutulmasını ister.

Sevgiye böyle gömülünce, kendini ve Allah-u teâlâ’dan başka olan her şeyi unutur, “tasavvuf yolunun başlangıcına kavuşur.”

Mutasavvuflar  bu hale “Fena” derler, “yokluk” derler. Yani Kendine kendini hatırlatan her şey yok olmuştur. Kendisi de yok olmuştur. Zira kendini de unutmuştur.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Zikrin hakikati- 2

16 Kasım 2008

İki suyun birleştiği yer (Nusaybin)

Zikrin hakikati- 2

Allah-u teâlâ’nın öyle âlemleri vardır ki, bizim onlardan hiç haberimiz yoktur. Onlar bizim için yok sayılır.

Bizim için var olanlar, haberimiz olan şeylerdir. Bizim bildiğimiz âlemleri bir kimse unutursa, onlar da yok olur.

Kendi benliğini unutursa, o da kendisi için yok olmuş olur. Allahu- Teâlâ’dan başka onunla bir şey kalmasa, onun varlığı Hakla olur.

Şöyle ki;

Baktığın zaman göklerden, yerden ve onlarda bulunanlardan fazlasını görmezsen, âlem bundan fazla değildir, hepsi budur, dersin.

Bu kimse de Allah-u Teâlâ’dan başka bir şey görmezse, her şey O’dur. O’ndan başkası yoktur, der.

Bu makamda bulunmakla, onunla Allah-u Teâlâ arasında (manevi) uzaklık kalkar ve beraberlik hasıl olur. Bu tevhid âleminin ve vahdaniyetin başlangıcıdır.

Ancak ayrılığı bilirse, fark ederse, onu Allah-u Teâlâ’dan uzak eder. O ise bunu anlamaz. Çünk ayrılığı iki şey’i bilen kimse bilir. Kendini ve Allah-u Teâlâ’yı.

Bu ise bu halde iken kendini bilmiyor, birden başka bir şey tanımıyor. Ayrılığı nasıl bilsin?

Bu dereceye ulaşınca melekûtta olanlar ona gösterilmeye başlar. Meleklerin ve Peygamberlerin şekillerini güzel sûretlerde ona gösterirler. Allah-u Teâlâ’nın dilediği her şey görünmeye başlar.

Öyle büyük hallere kavuşur ki, anlatmaya gelmez. Kendine gelince, bazen vaki olanların eserleri, kendisinde kalır ve o halleri istemesi kendisini kaplar.

Dünya ve dünyada olanlar, insanların bulunduğu yerler,şey’ler kalbine iyi gelmez, insanlar arasında bulunduğu halde, kalben onlardan uzak olur.

Dünya işeri ile meşgül olanların hallerine şaşar. Onlara rahmet nazarı ile bakar. Çünkü, ne büyük bir işten mahrum kaldıklarını bilir. İnsanlar ise, onun dünya ile meşgül olmamasına gülerler. Hattâ yakında aklını kaçıracağını sanırlar.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Zikrin hakikati- 3

16 Kasım 2008

Bor-e Veysike (Nusaybin) Çağ-Çağ nehri

Zikrin hakikati- 3

Fena ve yokluk makamına ulaşmayan, bu haller ve keşiflere kavuşmayan kimseyi zikir kaplarsa, bu da “Kimyay-i Saadet “ olur. Çünkü zikir kaplayınca, muhabbet ateşi o kimseyi istila eder. Hatta öyle olur ki, Allah-u Teâlâ’yı bütün dünyadan ve içinde olanlardan daha çok sever.

Saâdetin aslı, ölümle Allah-u Teâlâ’ya dönerkendir. Allah-u Teâlâ’yı müşâhede lezzetinin kemali, muhabbet niktarıncadır. Mahbubi dünya olanlar, yâni dünyayı sevenler, dünyaya aşık oldukları için ondan ayrılırken üzülür ve yanarlar, Müslümanlık ünvanında bunu anlatmıştık.

Bir kimse çok zikir eder de, sofilerde hasıl olan hallerden bir şey hâsıl olmazsa, ye’se düşmemelidir. Çünkü saâdete kavuşmak yalnız bununla değildir.

Kalb zikir nuru ile süslenince saâdetin en büyüğü ele geçmiş demektir. Bu dünyada görülmezse, öldükten sonra görülür. Kalbi Allah-u Teâlâ ile bulundurmak için, onu daima murakabe etmelidir. Hiç unutmamalıdır.
Çünkü devamlı Allah-u Teâlâ’yı zikretmek, hatırlamak, Allah-u Teâlâ’nın melekûtundaki şaşılacak hâllerin anahtarıdır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Cennet bahçelerinde durup seyretmek isteyen,Allah-u Teâlâ’yı çok zikretmelidir.” bn Ebi Şeyba Musannaf. Taberâni)

Kısaca bu anlattıklarımızdan, bütün ibadetlerin özünün “zikir” olduğu anlaşıldı.

Hakiki zikir, bir emir veya yasakla karşılaştığı zaman Allah-u Teâlâ’yı hatırlamaktır. Günah ise elini çekmeli, emir ise, yapmalıdır. Eğer zikri bunu yaptırmiyorsa, hayâldir ve işin aslını anlamamıştır.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ nehri Bor-e Veysike (Nusaybin)

Tehlil, Tesbih, Tahmid’ın Üstünlüğü;

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor;

-“Kulun yaptığı her iyilik, kıyamet günü teraziye konur. Yalnız “Lâilahe illallah” kelimesi konmaz. Eğer onu teraziye koysalar, yedi kat göklerden, yerden ve içinde olanlardan ağır gelir.” (N. Hb. K.)

Yine Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu;

-“Lâilahe illallah” diyen dediğinde sadık ise, yeryüzündeki topraklar kadar günahı da olsa afv edilir.” (T.1/267)

Sahihi Buhari’de bildiriliyor ki;

-“ Bu kelimeyi (“Lâilahe illallah”) kim söylerse, İsmail Aleyhis selam’ın oğullarından dört köleyi kölelikten azad etmiş gibi olur.”(Buhari)

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor;

-“Günde yüz def’a Sübhanallahi ve bihamdihi, diyenin bütün günahları afv olur, isterse denizin köpüğü kadar fazla olsun.” (Buhari)

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

İstiğfar;

16 Kasım 2008

Kalecik Köyü mevki-i (Nusaybin)

İstiğfar;

İbni Mes’ud (Radiyallah-u anh) diyor ki;

-“Kur’an-i kerim’de iki ayet-i kerim’e vardır. Bir kimse yoktur ki o ayetleri okusun da günah işlesin, istiğfar etsin de günahı afv olmasın.

Biri;

-“Kötü işler yapan, yahud kendilerine zülmedenler, Allah-u Teâlâ’nın azâbını hatırlayıp tevbe edenlerin Allah-u Teâlâ günahlarını afv eder.” Âl-i İmran suresi ayet- 135

Diğeri de;

-“Kötü işler yapan, yahud kendine zülm eden kimse, bundan sonra Allah’tan mağfiret isterse, Allah’ı afvedici ve bağışlayıcı bulur.” Nisa suresi ayet- 110 Ayet-i kerimesidir.

Allahu- Teâlâ, Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) e buyuruyor;

-“Rabbini tesbih ve senâ eyle ve mağfiret iste ki, tevbeni kabûl eylesin.”

Bunun için Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ekseriye;

-“Subhanekallahumme ve bihamdik, Allahümağfirli, inneke ente’tevvabür’-rahim.” Diye “dua “ ederdi. (Mutefak)

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Bir kimse yatarken üç def’a; ‘Estağfirullahe’l-azim ellezi lâ ilâhe illâ hüvve’l-hayyül-kayyum ‘ derse, günahları denizlerin köpüğü, çöllerin kumu, ağaçların yaprağı ve dünyanın günleri kadar çok olsa da afv olunur.”

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden her zaman “İstiğfar” eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dua’nın edebleri;

16 Kasım 2008

Bor-e Şeş ça’vi derresi başı (Nusaybin)

Dua’nın edebleri;

Yalvararak tazarrû ile yapılan “dua”, Allah-u Teâlâ’ya yaklaştıran amellerdendir.

Peygambere Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor ki;

-“Dua ibadetin özüdür.”

Bu şunun içindir ki, İbadetten maksat, kulluk etmektir. Kulluk ise, kendinin zavallı olduğunu ve Allah-u teâlâ’nın büyüklüğünü birlikte görmek ve bilmektir.

Dua’da bu ikisi de vardır. Dua ne kadar tazarrû ile olursa, o kadar iyi olur. Dua’da sekiz edebe dikkat etmelidir;

1-Kıymetli vakitlerde ‘dua’ etmeye gayret etmelidir. Arefe, Ramazan, Cum’a, sabah erken ve gece yarısı gibi.

2-Kıymetli hâlleri gözetmelidir. Askerlerin harbe gitmesi ve gelmesi, farz namazları gibi,

Hadisi şerifte bildirildi ki, gök kapıları böyle zamanda açılır. Bunun gibi ezanla ikamet arasında, oruçlu olduğu zaman ve kalbinde incelik hisettiği zamanlarda ‘dua’ etmelidir. Çünkü kalbdeki incelik rahmet kapısının açık olduğuna işarettir.

3-Bir kimsenin iki elini kaldırıp, başkasına ‘dua’ etmesidir. Hadisi şerifte buyuruldu ki, Resulullah (sallalahu aleyhi ve sellem);

-“Duâ eden üç şeyden boş kalmaz; Ya günahı afv edilir, ya o anda ona bir hayır gelir. Yahud ilerde bir hayır gelir.”

4-Dua’da tereddüt etmemelidir. Kalbinde, dua’sının hemen kabûl edildiğini tutmalıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor;

-“ALLAH-U TEÂLÂ’YA ÖYLE BİR HALDE DUA EDİNİZ Kİ, DUANIZIN KABÛL EDİLDİĞİNİ YAKİNEN BİLESİNİZ.”

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden her zaman “İstiğfar” eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dua’nın edebleri- 2

16 Kasım 2008

Haci Latif bahçesi Bor-e Veysike-(Nusaybin)

Dua’nın edebleri- 2

5-Yalvararak ve huşü’-i kalb ile ‘duâ’ etmelidir. Hadisi şerifte Reaulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Gaafil olan kalbden yapılan dualar dinlenmez.” Buyuruldu.

6-Dua’yı çok yapmalı, tekrar söylemeli, ardını bırakmamalıdır. Kaç defa ‘dua’ ettim, duam kabûl olmadı, dememelidir. Çünkü kabûl vaktini ve işini Allah-u teâlâ daha iyi bilir.

Dua’sı kabûl olunca;”Allah-u Teâlâ’ya hamd olsun ki, verdiği ni’met sebebiyle iyi işler tamam oluyor.” Demek sünnettir. Kabûl geç olursa “Her halde Allah-u teâlâ’ya hamd olsun.” Demelidir.

7-Önce tesbih okumalı ve salavat getirmelidir. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) dua’dan önce,

-“Subhane rabbiyel aliyyil a’le’l- Vehhab” derdi. (Ahmed)

Ve yine (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu;

-“Dua edecek olan kimse, önce bana salavat okusun.ÇÜNKÜ BU ‘DUA’ MUHAKKAK KABUL EDİLİRve Allah-u Teâlâ iki duadan birini kabul, diğerini red etmekten daha üstündür.”

8-Tevbe etmeli, zulmünden vazgeçmeli ve kalbini tamamen Allah-u teâlâ’ya vermelidir. Çünkü red olunan dua’ların çoğu, kalbin gafletinden ve günahların zulmetindendir.

Kâ’bü’l-Ahbâr diyor ki;

Beni İsrailin bulunduğu yerde kıtlık oldu. Musa Aleyhis selam bütün ümmetiyle üç defa yağmur dua’sına çıktılar. Kabul edilmedi. Sonra Musa Aleyhis selam’a vahiy geldi;

-“Aranızda söz taşıyan birisi var, o tevbe etmeyince duanızı kabul etmem.”

Musa Aleyhis selam dedi ki;

-“Ya Rabbi! O kimdir, onu aramızdan atalım.”

Allah-u Teâlâ buyurdu;

-“Ben söz taşımayı yasak ederken, kendim nasıl söz taşıyıcılık ederim.”

Bu İlah’i emir üzerine Musa Aleyhis selam şöyle buyurdu;

-“Söz taşımaktan tevbe ediniz.”

Hepsi tevbe ettiler ve yağmur yağmaya başladı.

Mâlik bin Dinar (r.a.) der ki;

-“Beni israil’de kıtlık olmuştu. İki defa yağmur duasına çıktılar. Kabul edilmedi. Peygamberlerine vahiy geldi ki;’ O insanlara söyle ki, dışarı çıkmışlar, dua ediyorlar. Halbuki bedenleri pis, mideleri haram dolu, elleri de haksız yere kana boyanmıştır. Bu şekilde dua’ya çıkmak banim gazabımı arttırdı ve benden uzak oldunuz.”

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden her zaman “İstiğfar” eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kasyan dağlarında bir yemiş fidanı

Dinde kırk esas: Namaz- 5

Zahiri Ameller Hakkındadır;

Zahiri ameller on esasdan ibarettir;

1-Namaz
2-Zekat ve sadaka
3-Oruc
4-Hacc
5-Kur’an-i kerim,
6-Her halde, Allah Azze ve Celle’yi zikretmek.
7-Helal istemek,
8-Müslümanların haklarına riayet etmek ve onlarla iyi konuşmak.
9-Emri bilmaruf, nehyi anil münker, (iyiliği emretmek, kötülüğü nehy etmek.)
10-Sünnete uymak.

Dinde kırk esas: Namaz-5

Birinci esas;

Canab-i Hak buyuruyor ki;

-“…Beni hatırlamak ve anmak için DOSDOĞRU namaz kıl.” Taa Haa Suresi ayet- 14

Resul-i Ekrem (salallahu aleyhi ve selem) buyurdu:

-“Namaz dinin direği- temelidir.”

Ey namaz, kılan mü’min;

Bil ki, sen namazında Rabbine munacatta bulunuyorsun. Öyle ise nasıl namaz kıldığına bak, Dikkatlı ol. Namazlarını dosdoğru ve aralıksız kılanlardan olman için namazda üç esasa riayet et. Zira;

Cenab-i Hak;

Ancak namazı dosdoğru kılmayı emrediyor ve

-“Namazı dosdoğru kıl.” Veya

-“Ve namazı dosdoğru kılın .” buyuruyor.

-“Namazı kıl.”

Veya;

-“Namazı kılınız buyurmuyor.

Cenab-i Allah (c.c.) namazlarını terk etmeden devamlı kılanları övüyor ve buyuruyor ki;

-“Ahrete inanmakta olanlar, onlar namazlarına devam ( ve ihtimam) ederek O’na (Kur’an’a) inanırlar.

Birinci esas;

Taharet yanı, temizliktir. Üç esastan biri, olan temizlik, namazdan önce tam ve noksansız olarak abdest almaktır. Abdestin, tam ve noksansız olabilmesi için her a’zanın yıkanışında bütün sünnetleri ve rivayetlerle sabit olan duaları okumakla alınması gerekir.

Ve abdest alanın elbisesinin, bedenin temiz olmasına titizlikle riayet etmesi lazımdır. Öğle dikkat eder ki, şeytanın vesvesinden uzak kalır. Zira şeytan, insana abdest esnasında vesvese vererek ibadet vakitlerinin çoğunun zayi olmasına sebep olur.

Temizlik üç şeyle düşünülebilir;

1-Elbisenin temizliği ki, ondan maksat dış temizliğidir.
2-Bedenin temizliği. Ondan da maksat, içe yakın olan kısmın temizliğidir.
3-Kalb temizliği. Ondan maksat olan da iç kısmın öz temizliğidir.

Devam edecek…

Dine kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kasyan Ziayeri (Navale)

Dinde kırk Esas: Namaz-6

Birinci Esas: 2

Temizliğin en önemlisi kalbin kötü huyların pisliğinden arıtılması, paklanmasıdır. Lakin zahiri temizliğin iç temizliğine tesiri yoktur denilmez.

Zira;

İnsan tam bir abdest alıp beden ve elbisesinin temizliğne dikkatle riayet ettiğinin zevkine vardığında, kalbinde daha önce bulamadığı ferahlık ve rahatlığı bulur. Buna sebep olan da görülen alem ile görülmeyen alem arasındeki alâkadır.

Zira,

Bedenin zahiri ve maddi olan kısmı gözlerde görülen alemdendir. Kalb ise yaradılışı itibariyle gözle görülmeyen âlemdendir. O’NUN GÖZLE GÖRÜLEN ALEME İNİŞİ NESLİNDEN UZAK KLAN GARİB GİBİDİR.
Kalbin marifetlerinden azalara eserler aktığı gibi, azaların iyi hallerinden de KALBE NURLAR YÜKSELİR.
Bunun içindir ki, azaların hareketleri gözle görülen âlemden oldukları halde, kullar namaz kılmakla emrolundular.

Devam edecek…

Dine kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu