‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar
Öfke ve şehevi istekler- 4
05 Temmuz 2008Navala reş (Nusaybin)
7-Cimrilik ve fakir olma korkusu:
Cimrilik ve fakir olma korkusu, Allah (c.c.) yolunda harcamayı meneder. Bunlar daima mal ve mülkü yığmayı parayı kasalamayı davet eder ki, sonu elem verici azaba müncer olur. Şeytanların yuvası olan pazar yerleri ve sokakları devamlı olarak mal toplamak için dolaşmayı adet edinmek ise cimrilik ve hırsın afetlerindendir.
8-Mezheblerdeki taassub:
Mezheblerdeki taassub, kendi heva ve hevesine göre haraket etmek, düşmanlıkta kinli olmak, kendi fikirlerini benimseyemeyenleri hakir görmek, bunların tümü ibadet edenleri ve etmeyen fasıkların tümünü helak eder.
Hasan (r.a.) İblisin şöyle dediği, kendilerine bildirildiğini anlatır:
-“Ben Ümmet-i Muhammed’e günahları süsleyip güzel gösterdim. Fakat onlar günahlarına tevbe ederek benim belimi kırdılar. Fakat bu sefer onlara öyle günahları süsleyip tezgahladım ki, o günahlardan tevbe etmezler. Onlar da heva ve hevestir.”
Mel’un doğru söyliyor.
Zira onlar heva ve hevesin günahları celbedici sebebler olduğunu bilmezler ki, onlardan nasıl tevbe etsinler.
9-Müslümanlara karşı Su-i zanda bulunmak:
Müslümanlara karşı su-i zanda bulunmak ve kötü kişilere töhmet etmekten kaçınmak gerekir.
He ne zaman insanların ayıplarını araştırmak için onlara su-i zanda bulunan birini gördüğünde bil ki, onun içi pistir. Bu hal ondan dışarı fışkıran pislikten başka bir şey değildir. Bu kapıları kalbinden kesip atmak, bunun yerine getirilmesi için Allah (c.c.) ın zikrinden yardım istemek, insana vaciptir.
Mükaşefet-tül kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri heva ve hevesten muhafeze eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
Öfke ve şehevi istekler- 5
05 Temmuz 2008Divane…(Ayriyetten bu Divane’nin de bir öyküsü vardır)
Rivayet edilir ki,
Zahidlerden olan Zekeriye (r.a.) isminde biri hastalanıp ölüm yatağına düşer, eceli yaklaşan ve can çekiştiren bu zatın bir arkadaşı ziyaretine gelir ve ona KELİME-İ ŞAHADET telkin eder.
Zahid olan bu zat yüzünü çevirip kelime-i şahadet söylemez. Bunun üzerine arkadaşı ikinci defa telkin eder, yine yüzünü çevirip kelime-i şahadet söylemekten çekinir. Üçüncü defa telkin edince,
-“söylemem” diye haykırıp, arkadaşının yanından komaya girer.
Bir saat sonra hafiflik bulup komadan çıkar zahid yanındakilere şöyle der:
-“Siz bana bir şey söylediniz mi?
Yanında bulunanlar:
-“Evet “ derler.”Biz sana üç kere Kelime-i şahadet telkin ettik, fakat sen iki keresinde, söylemekten çekindin, üçüncü defada ise,’ben söylemem’ diye haykırdın.
Bunun üzerine zahid onlara şöyle der:
-“Yanında bir bardak su alarak İblis (aleyhilla’net) bana geldi. Sağ tarafımda durdu. Bardağı sallayarak bana
dedi ki:
-“Su istiyormusun?”
Ben:
-“Evet” dedim.
İblis (aleyhilla’net):
-“İsa (aleyhisselam) Allah’ın oğludur de.”Dedi.
Bunun üzerine ben ondan yüzümü çevridim. Sonra ayak tarafımdan geldi ve bana aynı sözü tekrarladı. Ben gene yüzümü çevirdim. Üçüncü def’a aynı sözü tekrarlayınca,
-“Ben söylemem.” Diye haykırdım.
Bunun üzerine İblis (aleyhilla’net) elindeki su kasesini yere çarpıp, benden çekilip, kaçarak gitti. Ben onun sözlerini kabul etmeyip red ettim.Yoksa sizin sözlerinizi değil. Benim Allah (c.c.) a ve Peygamber (a.s.v.) e imanım var deyip, Kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim etti.
Ömer bin Abdulaziz (r.a.) den rivayet edilmiştir:
Der ki;
-“Bazıları Allah (c.c.) a, şeytan (aleyhilla’net) ın, Adem oğlu nun kalbindeki yerini göstermesi için niyazda bulundu.
Bunun üzerine ru’yasında, dışından içi görünen billura benzeyen bir adam cesedi gördü. Sol omuzu ile kulağı arasında yerleşmiş kurbağa şeklinde bir şeytan gördü. Bu şeytan (aleyhilla’net) nın ince ve uzun bir hortumu vardı. Onu, Şeytan (aleyhilla’net), adamın sol omuzndan kalbine doğru uzatmış, kalbine sokmuş, ona vesvese veriyor, Allah (c.c.) ı zikrettiği zaman oradan kayıb oluyordu.”
Allah’ım ifsadı çok olan şeytanı bize musallet kılma. Bizi hased edici lisandan koru. Peygamberlerin sonu Muhammed Mustafa (s.a.v.) hürmetine, sana şükretmek ve seni zikretmekte bize yardım et. Salat-u Selam senin peygamberine ve onun aline olsun…
Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytan (aleyhilla’net ) ın şerrinden muhafeze buyursun. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Tevbe-i Nasuh- 2
05 Temmuz 2008Navale Reş (Nusaybin)
Rivayet edilir ki;
Musa (Aleyhisselam) ın zamanında bir adam tevbesinde durmaz. Her ne zaman tevbe ederse tevbesini bozardı.
Tam yirmi sene bu hal üzere yaşadı. Bir gün Allah-Teala (c.c.) Musa (aleyhisselam) a vahiy ederek şöyle buyurdu:
-“Ey Musa, benim felan kuluma öfkelendiğimi ona söyle.”
Bunun üzerine Musa (aleyhisselam), tam yirmi sene o adama Allah (c.c.) ın emrini tebliğ etti. Bir gün adam Musa (aleyhisselam) ın nasihatından müteessir olarak dağa çıktı.
Ve Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu:
-Ey Allah’ım. Rahmetin mi bitti, yoksa benim günahlarım sana zarar mı verdi? Affının hazineleri mi, bitti, yoksa affını kullarından esirgeyip cimri mi oldun. Senin affından büyük hangi GÜNAH vardır?
-“Kerem senin kadim sıfatındandır. Kremsizlik ise benim hadis olan sıfatlarımdandır. Benim bu hadis sıfatım, senin kadim sıfatına galebe çalabilir mi hiç?”
-“Kullarını rahmetinden mahrum bıraktığın vakit onlar kimden rahmet ümit etsinler? Onları kapından kovarsan, kime muracaat etsinler?”
-“Ey Allah’ım eğer senin rahmetin tükenip, benim de muhakkak azap görmem gerekiyorsa, kullarının bütün azabını bana yükle. Çünkü ben onlara kendimi feda ettim.”
Bunun üzerine Allah (c.c.) Musa Aleyhisselam’a şöyle buyurdu:
-“Ey Musa ona git ve şunu ona söyle:
-”Kudretimin, affımın ve rahmetimin kemaliyle beni bildikten sonra ben onun günahlarını bağışladım. Onlar yeryüzü dolusu olsa da.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Tevbesinde sadık olan ve tevbe-i Nasuh la tevbe eden kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Tevbe-i nasuh- 4
05 Temmuz 2008Nevale reş (Nusaybin)
Genç günahını şöyle anlattı:
-“Ben yedi seneden beri kabirlerde kefen soyuyordum. Bir gün Ensardan bir kız vefat etmişti. Onun kabrini de soydum, kefenini aldım yürüdüm, epeyce gitmiştim ki, şeytan (aleyhilla’net) bana vesvesesiyle galabe çaldı.
Bunun üzerine geri döndüm, kefenini aldığım kızın ırzına geçtim Sonra kızdan ayrılıp epeyce gitmiştim ki, bir de baktım kız ayağa kalkmış bana şöyle haykırıyordu:
-“Ey Genç, yazıklar olsun sana. Her zalimden, nazlumun hakkını alacak olan Hakim-i mutlak olan Allah (c.c.) tan utanmıyormusun? Beni ölüler diyarında çıplak bıraktın. Allah (azze ve celle) nın huzurunda cünüp olarak durdurdun.”
Hazreti Ömer (r.a.) dedi ki:
-“Bunun üzerine Resulullah (salallahu aleyhi vessellem) yerinden sıçrayıp gencin kafasından iterek şöyle buyuruyordu:
-“Ey Fasık, senin yerin ateştir. Çık yanımdan çık.”
Bunun üzerine genç Resulullah (a.s.v.)ın yanından çıktı. Tam kırk gün tevbe ederek Cenab-ı hakka yalvardı.
Kırk gün tamamlandıktan sonra başını göğe kaldırıp, Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu:
-“Ey Muhammed (a.s.v.) ın, Adem (a.s.)in, İbrahim (a.s.) ın Allah’ı: eğer benim tevbemi kabul buyurup beni bağışladınsa, bunu Muhammed (a.s.v.) e ve ashabına bildir. Hayır eğer tevbemi kabul buyurmadınsa, gökten bir ateş gönderip beni o ateşle yak. Ve beni ahiret azabından böylece kurtar.”
Hz. Ömer (r.a.) şöyle devam eder:
-“Bunun üzerine Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem) e Cebrail (a.s.) inerek şöyle dedi:
-“Ey Muhammed (s.a.v.) Rabinin sana selamı vardır. Rabbin sana şöyle diyor: ”Mahlukâtı sen mi yarattın?”
Resulullah (a.s.v.) bana şöyle mukabelede bulunuyor:
-“Şüphe yoktur ki; beni ve bütün mahlukâtı yaratan Allah (c.c.) tır. Bana ve onlara rızık veren de O’dur.
Cebrail (a.s.) dedi:
-“Allah-u Teala (c.c.) sana “ BEN O GENCİ AFETTİM” buyuruyor”
Bunun üzerine Resulullah (Aleyhisselatu ve selam) genci çağırıp Allah (c.c.) ın onu afettiğini kendisine müjdeledi.
Mükaşafet-ül Kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) Bizleri ve silzeri Günahlarına Tevbe-i Nasuh’la tevbe eden kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Tevbe-i nasuh- 6
05 Temmuz 2008Navale Reş (Nusyabin)
Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der:
-“Kim ki, yapmış olduğu günahı hatırlar ve ondan dolayı; kalbi korkudan titrerse, onun günahı levh-i mahfuz’dan kaldırılmıştır.”
Rivayet edilir ki, biri Adullah bin Mesud (r.a.) a sordu:
-“Ben bir günah işledim.Tevbe edersem Allah(c.c.) kabul eder mi?”
İbni Mesud (r.a.) adamdan yüzünü çevirdi, cevap vermedi.
Sonra dönüp adama bakınca gözlerinden yaşlar aktığını gördü. Bunun üzerine adama şöyle dedi:
-“Cennetin sekiz kapısı vardır. Hepsi açılıp kapanır. Ancak Tevbe kapısı kapanmaz. Kapının kapanmaması için bir melek bırakılmıştır.Tevbe et Me’yüs olma.”
İbni Abbas (r.a.) dan rivayet edilmiştir. Resülullah (a.s.v.) buyurdu:
Kul tevbe ettiği zaman, Allah (c.c.) onun tevbesini kabul eder, günahları yazan meleklere o günahı unutturur. Azalarına da yaptıkları günahı unutturur.Yer yüzünde ki, günahı işlediği yeri de, gökteki makamı nı da unutturur. Bunlara kulun günahlarını unutturur ki, kiyamet günü kulun aleyhine şehadet edecek kimse bulunmasın.
Tevbe-i Nasuh:
kulun içten, dıştan pişman olarak ve bir daha o günahi işlememeğe azmetmek suretiyle yapılan tevbedir. Allah (c.c.) kabul buyurduğu tevbe de işte böyle olanıdır. Zahiren tevbe edip, içten pişman olamayanın hali buna benzer:
Bir mezbele ki üzerine atlas örtülmüş, İnsanlar ona baktıklarında imrenirler. Fakat örtü mezbelenın üzerinden kaldırıldığında insanlar ondan tiksinirler ve yüz çevirirler. İşte ihlassız, dıştan ibadet edenlerin halı de böyledir.
İnsanlar onlara gıpta ederek bakarlar, fakat kiyamet günü perdeler kaldırıldığında melekler onlardan kaçarlar bunun içindir ki;
Resülullah (a.s.v.) buyurulmuştur:
-“Şüphesiz, Alah(c.c.) sizin şeklinize, kiyafetinize bakmaz. Belki Allah(c.c.) sizin kalblerinize bakar.
İbni Abbas (r.a.) ın şöyle dediği rivayet edilir:
-“Nice tevbe eden vardır ki, kıyamet günü tövbe ettiğini sanarak gelir,Halbuki tevbe etmiş değildir. Çünkü o, pişmalık günahı tekrar işlememeğe azm etmek;
Hakkını yediği kimselere imkan dahilinde haklarını iade etmek ,mümkün değilse hellallaşmak, bu da mümkün değilse onun için dua yapmak suretiyle tevbe kapılarını kuvvetlendirmektir.
Ebulleys’in (k.s.) tefsirinde de böyledir.
Akıllı olan kimseye yaraşan odur ki; geçmiş günahlara tevbe etsin. Allah (c.c.) yaklaştıracak ve ahiret gününden kurtaracak güzel amelleri düşünsün.Tevbe etmekte acele ederek, boş amelleri bırakarak Allah (c.c.) ın zikrine devam etsin. Allah (c.c.) ın yasak kıldığı şeyleri terk etsin. Nefsin heva ve hevesine, şehevi isteklere uymuyarak, nefsı sabretmeye davet etsin.
Nefis bir puttur. Kim ki nefsine taparsa o kimse puta tapmış olur. Allah (c.c.) a İHLAS ile ibadet ederse, işte o kimse nefsi tepelemiş olur..
Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c) bizleri ve sizleri bir daha günah işlemeyen Tevbe-i nasuh yapan kullarından eylesini AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Merhamet
05 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Resulullah (a.s.v.) buyurdular ki;
-“Cennete ancak merhametli olan girer.”
Eshab (r.a.) dediler:
-“Ey Allah (c.c.) ın elçisi, Biz hepimiz merhametliyiz.”
Resulullah (a.s.v.) buyurdu:
-“Merhametli olan, yalnız kendisine merhamet eden değil, kendisine ve başkasına merhamet edendir.”
İnsanın kendisine merhametli olması, günahları terk etmek, Allah (c.c.) a itaatla bulunmak ibadette ihlas sahibi olmak suretiyle Allah (c.c.) ın azabından kendisini korumasıdır. Başkasına merhametli olması ise, müslümana eziyet etmeye çalışmaması demektir.
Nitekim Peygamber (a.s.v.) buyurmuşlardır ki;
-“Müslüman o kimsedir ki, İnsanlar onun elinden ve dilinden kurtulurlar, zarar görmezler.”
Merhametli olan, hayvanlara da merhamet eder, onlara güçlerinin yetmediğini yüklemez.
Resulullah (a.s.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir:
-“Bir gün adamın biri yolda yürüyordu. Şiddetli susadı. Orada bir kuyu buldu. Kuyuya inip su içti ve susuzluğunu giderdi. Sonra kuyudan çıkınca, susuzluktan dilini çıkaran bir köpek gördü. Adam kendi kendine şöyle dedi:
-‘Bu köpek de benim gibi susuzluğa uğramış.’
Tekrar kuyuya inip ayakabısına su doldurdu. Sonra ağzı ile ayakabiyi yukariye çıkardı ve köpeği suladı.”
Adamın bu haraketi, Allah-u Teala (c.c.) nın hoşuna giderek o adamın günahlarını afv etti.
Eshab (Ridvanıllahı aleyhi ecmain) dediler:
-“Ey Allah (c.c.) ın Resulu. Hayvanlara yaptığımız iyilikler karşısında, bizim için sevab varmıdır?”
Resulullah (a.s.v.) buyurdu:
-“Her canlıya karşı yapılan hizmet karşılığında sevab vardır.”
Malik bin Enes (r.a.) der ki: Resulullah (a.s.v.) şöyle buyurmuşlardır:
-“Müslümanların senin üzerinde dört hakkı vardır:
1-İyilik yapanlara yardımda bulunman
2-Günahkarlar için Allah (c.c.) tan bağışlamalarını istemen
3-Hasta olanları ziyaret etmen
4-Günahlarından tevbe edenleri sevmen.
Musa (a.s.), Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu:
-“Allah’ım beni ne sebeple temiz kul olarak kabul buyurdun?”
Allah(c.c.) buyurdu:
-“Yarattıklarıma, merhametli davrandığın için.”
Rivayet edilir ki;
Bir gün, İsrail oğullarından bir abid, bir kum yığınına uğrar. O zamanda İsrail oğulları içinde büyük bir açlık hüküm sürüyordu. Abid, kendi kendine şöyle der:
-“Eğer bu kum yığını un olsaydı, bununla İsrail oğullarını doyururdum.”
Bunun üzerine, Allah (c.c.) Musa (a.s.) vahy eder:
-“Ey Musa, O kuluma söyle; Şüphesiz, Cenabi hak bu kum tepesi un yapıp onunla insanları doyurmuş olsaydı, nasıl sevap verecek idiyse, aynı sevabı sana vermiştir.”
İşte bunun içindir ki, Resulullah(a.s.v.) buyurdu:
-“Mü’minin niyeti, işinden hayırlıdır.”
Kalbleri Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bütün canlilara merhamet eden kullar ın yüzü hürmetine Afv eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara adalet’le hüküm etmek.
05 Temmuz 2008Kasyane (Nusaybin)
Harun Reşid, vezirlerden olan Abbas ile Fudeyl ibn İyad (k.s.) ın yanına gitti. Kapıya varınca Kur’an-ı Kerîm okuduğunu duydu. Şu âyet-i kerîmeyi okuyordu.
-“Dünyada kötü iş işleyenler bu işlerini, iman eden ve iyi iş işleyenlerle bir tutacağımızı zannettiler. Bu düşünce ve hükümleri çirkindir.”
Sonra, Harun Reşid vezirine
-“kapıyı çal.” dedi.
Veziri Abbas kapıyı çaldı ve:
-“Emîrü’l Mü’minin geldi, kapıyı aç” dedi.
Fudayl bin İyad (r.a.);
-“Emîrü’l Mü’min’in benim yanımda ne işi vardır?” buyurdu.
Vezir’i Abbas:
-“Emîrü’l Mü’minîne itaat et.” dedi.
Fuadeyl Bin İyad (r.a.):
Kapıyı açtı. Gece idi. Mumu söndürmüştü. Harun Reşid musafaha için karanlıkta elini uzattı.
Fudayl ibn İyâd (r.a.) elini tutunca:
-“Ah bu yumuşak el, eğer Cehennemden kurtulursa.”
Buyurdu ki:
-“Ey Emrîrü’l-Mü’minin kıyamet günü için Allahu Tealâ’ya vereceğin cevabları hazırla. Çünkü her Müslüman ile seni teker teker sorguya çekecek ve senden adâlet isteyecektir.”
Harun Reşid ağlamaya başladı.
Veziri Abbas:
-“Daha söyleme, Emirü’l-Mü’minini öldüreceksin.”dedi.
Fudayl bin iyad ( r.a.) Buyurdu:
-“Ey Hâmân, sen ve senin kavmin onu helâk eylediniz ve bana, onu öldürecek misin? diyorsun.
Harun Raşid vezirine dedi ki:
-“Sana hâmân demesinin sebebi, beni Fir’avunla bir tutmasını gösteriyor.”
Bunun üzerine, Harun Reşid Fudeyl bin İyad’ın önüne bin altın koyup
-“Bu helâldir, annemin mehir parasındandır.”dedi.
Fudayl bin İyad (r.a.);
-“Ben sana elinde olanları sahibine ver diyorum, sen ise bana veriyorsun!” Buyurdu.
Yanından kalktı ve gitti.
Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) Muhammed ibn Ka’bi’l-Kurezi (r.a.) ye
-“Adâlet nasıl olur? Bana anlat.” dedi.
Buyurdu ki:
-“Müslümanlardan senden küçük olanlara baba, büyük olanlara oğul, senin gibi olanlara kardeş ol. Herkesin cezasını, günah ve kuvvetine uygun yap. Sakın kızarak bir kamçı vurma, yerin Cehennem olur.”
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri SETTAR İsmiyle SETR eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara adalet’le hüküm etmek-2
05 Temmuz 2008
Beyaz su Başı (Ava sipi)
Zahidlerden biri zamanın halifesinin yanına geldi.
Halife:
-“Bana nasihat et.”dedi.
Buyurdu ki:
-“Ben Çin’e bir yolculuğa çıkmıştım. O memleketin kral’ı sağır idi. Çok ağlıyor ve diyordu ki;
-’Kulağımın duymadığına değil, kapıma gelen ve feryad eden mazlumların sesini duyamadığıma ağlıyorum. Fakat gözüm görüyor. Gidiniz, ilân ediniz, zulme uğrayan kırmızı elbise giysin.”dedi.
Böylece her gün bir fil’e binip etrafı dolaşır, kırmızı elbiseli olanları çağırırdı.
-”Ey Emirel Müminin; bu dediğim kafir ülkesinde bulunan bir kral’ının Allah (c.c.) ın kullarına olan şefkat ve merhametidir. Sen ise Mü’minsin ve Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) in ehlibeytindensin. Senin şefkat ve merhametinin ne kadar icap ettiğini artık sen düşün.”Dedi.
Süleyman ibn Abdulmelik (r.a.) halife idi.
Birgün:
-“Bu dünyanın ni’metlerinden bu kadar istifade ettim. Kiyamette halim ne olur?” diye düşündü.
Zamanın alim ve zahidi olan Ebu Hazım (r.a.) a bir kimse gönderip
-“Orucun ne ile açıyorsun, bana ondan gönderin” dedi.
O da kızarmış buğday kepeği gönderdi
Ve Ebu hazım (r.a.) a:
-“Ben gece bundan yerim.”dedi.
Halife Süleyman ibn Abdülmelik, bunu görünce ağladı ve kalbine büyük hal zahir oldu. Üç gün hiçbir şey yemeden oruç tuttu. Üçüncü günün akşamı, gönderilen o şeyle iftar etti.
Derler ki;
O gece hanımı ile yattı ve oğlu Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi. Ondan da adalet ile cihanda bir tane olan ve Ömer ibn Hattab (r.a.) benzeyen Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) dünyaya geldi.
Bunun ise, Ebu Hazım (r.a.) ın gönderdiği o yiyeceğin BEREKETİNDEN İSTİFADE etmek niyeti ile olduğunu bildirmiştir.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi sevgili Veli Kulları yüzü suyu hürmetine AFV eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara adalet’le hüküm etmek-4
05 Temmuz 2008Geliye Şami mevki-i (Nusaybin)
DOKUZUNCU KAAİDE:
Yalnız kendisinin zulm etmemesine kanaat etmeyip, me’murlerini, vekillerini ve hizmetçilerini de düzeltip zulümlerine rıza göstermemelidir. Zıra onların zulmü de kendinden sorulacaktır. Kendi zulmü ise onlardan sorulmayacaktır.
Ömer İbn Hattab, Ebu Musa El aşari’ye (Radiyallah-u anhuma) mektub yazdı.
Kendi memuru idi:
-“Emma ba’dü; amirlerin en iyisi, emri altında bulunanlara iyi olanıdır. En kötüsü de, Emri altında olanlarla fena olanıdır. Sen doğru olmazsan memurların de öyle olurlar. O zaman sen, yeşil çayır görüp, çok fazla otlayan ve çok yiyerek doyup, yemek sebebiyle ölen hayvan gibi olursun.”
Tevrat’ta yazılıdır ki;
-”Sultanın memurunun zulmüne ses çıkarmaması, bu zulmü işlemesi gibidir. Cezasını çeker.”
Sultanın bilmesi lazımdır ki, kendi din ve ahretini, diğerlerinin dünyasına satmasından daha büyük aldanma ve akılsızlık yoktur.
Zekat memurları ve hizmetçileri, kendilerinin dünyası için hizmet ediyorlar, zulümlerini valinin gözünde güzel gösterirler. Kendileri dünya maksatlarına kavuşurken, onu cehenneme gönderirler. Ele geçecek birkaç gümüş için senin HELAK olmana sebep olan kimseden daha büyük düşman olur mu?
Memurlarına ve devlet işinde çalışanlara ADALETLE İŞ YAPTIRMAYAN, EMRİ ALTINDA OLANLAR HAKKINDA ADALETİ GÖZETMEMİŞ OLUR. Bunu da, daha önce kendi beden ülkesinde adaleti gözetmeyen yapamaz.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Adalet’le hüküm eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kötü ahlak’tan temizlenme
05 Temmuz 2008Navale (Nusaybin)
Sehl-i Tüsteri (rahmetillahi aleyh) der ki:
-“Üç yaşında idim. Dayım Muhammed bin Suvar (r.a.) gece namazı kılarken ona bakardım.
Dayım Bana:
-“Ey oğul seni yaratan Rabbını anmaz mısın? Dedi.
Ben:
-“Nasıl anayım?” dedim.
Dayım:
-“Gece yatağa girince, dil ile değil, KALB ile üç defa de ki,
Allah benimledir.
Allah-u Teâla daima bana bakıyor.
Allah-uTeâla beni görüyor.”dedi.
Birkaç gece dediği şekilde yaptım.
Sonra dayım bana;
-“Her gece yedi kere söyle”dedi.
Öyle yaptım. Bir müddet sonra, bunun tatlılığını KALBİMDE buldum.
Bir sene geçince;
-“Sana söylediklerimi ömrün boyunca unutma. Seni kabre koyuncaya kadar devam eyle. Çünkü bunlar bu dünyada da ahrette de senin dayanağın ve elinden tutucu olurlar.”dedi.
Bir kaç sene devam eyledim. KALBİMDEKİ TATLILIK arttı.
Bir gün dayım bana;
-“Allah-u Teala kiminle olursa, kime bakar ve kimi görürse, günah işlemez. Sakın GÜNAH İŞLEME. Allah-u Teâla seni görüyor.”dedi.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla (c.c.) Bizleri ve sizleri daima Kendisini zikr eden ve onun zikri ile uğraşan kullarından eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu