‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar
Gıybet- 5
10 Temmuz 2008beyaz su dağları (Nusaybin)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;
-“Hâk Teâlâ (c.c.) üç şey’i Müslümanlara haram kılmıştır; Müslümanların kanını, malını ve sû-i zan etmeyi.”
Açıkça bilinmeyen, duyulmayan ve insaf ve adalete uymayan şey’lerden kalbe gelenleri şeytan getirir.
Allah-u teâlâ;
-“Ey İman edenler, eğer bir fasık size haber getirirse onu tahkik edin. (yoksa) bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.” Hucûrat suresi Ayet; 6 Buyuruyor.
Şeytan gibi fasık yoktur. Haram olan, o şey’i öyle olduğuna karar kılmasıdır. Gayri ihtiyarı kalbe gelip, gelmemesine uğraştığın düşünceler günah değildir.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor;
-“Mü’min sû-i zandan tamamen boş olamaz. Fakat onun selameti, kalbinde hakikat olarak yer etmemesindedir.”
Şüpheli olan şeyleri elden geldiği kadar iyiye yorumlamalıdır.
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri, kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Gıybet etmeyen Salih kullardan eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Uzun emel
10 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki;
-“Sizin için korktuklarımın en FAZLA KORKUNCU iki şeydir:
1-Uzun Emel,
2-Heva ve hevese uymak.
-“Uzun emel ahireti unuturur. Heva ve hevese uymak da doğru yoldan meneder.
-“Ben üç şeyin, üç şeyi getireceğine kefilim:
1-Var gücü ile dünyaya sarılmak. Bu öyle bir fakirlik getirir ki,
ONDAN SONRA ZENGİNLİK BULUNMAZ.
2-Dünyaya haris olmak. Bu da öyle bir meşgüliyet getirir ki, artık
ONDAN KURTULMANIN İMKANI BULUNMAZ.”
3-Kendisi bile yemez bir hale gelerek Dünya malına bağlanmak, cimri olmak. Bu hal ise, bir ğam, keder getirir ki, artık
ONDAN SONRA SEVİNÇ VE FERAHLIK YOKTUR.”
Hz. Ali (radiyallahu anhu- keremellahu vechu) Hz.Ömer (r.a.) şöyle der:
-“İki dostuna (hz. Peygamber Aleyhisselam ve Hz Ebu bekir Radiyallahu anhu) e kavuşmak istersen, yamalı elbise ve ayakkabi giy. Doyasiye yeme. Uzun emelli olma.”
Adem (aleyhis selam), oğlu Şit (a.s.) e beş şeyi vasiyet etti. Ve onun da evladlarına vasiyet etmesini emretti.
1-Oğullarına söyle, Dünyaya bel bağlamasınlar, ona tamah etmesinler. Ben baki olan cennete bağlandım da, Allah (c.c.) beni oradan çıkardı.
2- Oğullarına söyle, kadınların heva ve heveslerine uymasınlar. Ben karımın heva-i nefsine uyup yasak kılınan ağacın meyvesinden yedim, sonra pişman oldum.
3- Çocuklarına söyle, yapmak istediğiniz her işin sonucuna bakın. Eğer ben yaptığım işin akıbetini düşünseydim, bana gelen musibete uğramazdım.
4- Oğullarına söyle, kalbiniz bir şeyden korktuğu zaman onu terk ediniz. Çünkü ben yasak kılınan ağacın meyvesinden yediğin zaman kalbime bir korku geldi. Fakat ben dönmedim. Sonra pişman oldum.
5- Oğullarına söyle, işlerinizde istişare ediniz. Eğer ben, meleklere istişarede bulunsaydım, uğradığım musibete uğramıyacaktım.
Mücâhid der ki:
Abdullah bin Ömer (r.a.) bana şöyle söyledi:
-“Sabah olduğu vakit akşama, akşam olduğu vakit sabaha ulaşacağına güvenme. Ölmeden önce hayatının kıymetini, hastalanmadan önce sıhhatinin kıymetini bil. Zira yarın, isminin ne olacağını bilemezsin.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Gazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri UZUN EMEL’den sakındırsın. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Uzun emel- 2
10 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına şöyle buyurur:
-“Hepiniz cennete girmek istiyormusunuz?”
Ashab (r.a.):
-“Evet Allah (c.c.) ın Resulü,”dediler
Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:
-“Uzun emel’li olmayın, Allah’tan hakkıyle utanın.”
Ashab (r.a.):
-“Biz hepimiz Allah’tan utanırız.”
Resulullah (s.a.v.) buyurdular:
-“Allah (c.c.) tan utanmak bu değildir. Allah (c.c.) tan utanmak, kabirleri ve yok olmayı hatırlamak ve kalbini ve başını kötü niyet ve düşüncelerden korumaktır.”
-“Kimin canı ahiret hayatını kazanmayı çekerse o dünya zinetini terk etsin. İşte buradadır, kişinin Allah (c.c.) tan hakkıyle utanması. Bununla kula, Allah (c.c.) dostluğu ulaşır.”
-“Bu ümmetin ilkinin salahı zühd ve yakîn iledir. Sonrakilerin felaketi ise
CİMRİLİK VE UZUN EMELDİR.”
Rivayet olunur ki:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün eline üç çomak aldı. Onlardan birini önüne, İkincisini yanına dikti. Üçüncüsünü ise yanından uzaklaştırdı.
Sonra buyurdu ki:
-“Bu nedir biliyormusunuz?
Ashab (r.a.):
-“Allah (c.c.) Resulü daha iyi bilir dediler.”
Resulüllah (s.a.v.) buyurdu:
-“Şu önüme diktiğim insandır, yanıma diktiğim ise ecel, uzağa attığım ise emeldir; Adem oğlu emeli almağa koşar, fakat ecel ona yakın olduğu için emele ulaşmadan onu yakalar.”
Rivayet edilir ki:
Bir gün, İsa (aleyhis selam) bir yerde oturuyordu. Bir ihtiyarın bahçede çalıştığını gördü. Bunun üzerine İsa (aleyhis selam) şöyle dua etti:
-“Ey Allah’ım, bundan uzun emeli kopar al.”
Bunun üzerine ihtiyar kazmayı bırakıp oturdu. Bir saat kadar bekledi. Sonra, İsa (aleyhis selam), tekrar dua etti ve:
-“Ey Allah’ım, bunun emelini kendisine iade et.”dedi.
İsa (aleyhis selam), ihtiyara bu halı sorunca, ihtiyar şöyle cevab verdi:
-“Ben çalışırken, nefsim bana: “Sen ihtiyarsın, ne zamana kadar çalışacaksın” Dedi, kazmayı elimden atıp oturdum.
Sonra nefsim:
-”Allah’a yemin ederim ki, sen hayata olduğun müddetçe yemen içmen lazımdır.” Dedi. Kalkıp kazmayı aldım, çalışmaya devam ettim.”
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri UZUN EMEL şerinden muhafeze eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Taata devam etmek. Haramı terk etmek
10 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
Taat’ın manası:
Allah-u Teala (c.c.) nın farzlarını yerine getirmek, haramlardan kaçınmak ve Allah (c.c.) ın hudutlarında durmak demektir.
Mucahid (r.a.):
-“Dünyadan nasibini de unutma.”El –Kassas suresi ayet- 28/77 mealındeki ayeti celileyi açıklarken şöyle der:
-“Buradaki ”Nasip” ten maksat, kulun Allah (c.c.) a itaat etmesidir.”
Bil ki Ey Okuyucu:
Taatın aslı,
Allah (c.c.) ı bilmek,
Allah (c.c.) tan korkmak,
Allah (c.c.) ın Rahmetinden ümit var olmak
Ve bütün haraketlerini Allah (c.c.) için Murakabe etmektir.
Kul bu dört hasletten yoksun kaldığı zaman, İmanın hakıkatını idrak edemez.
Çünkü:
Tâat ancak Allah (c.c.) ı ve onun varlığını bildikten sonra sahih olur. Her şeyin yaratıcısı olduğuna, her şeyin bildiğine, her şeye kadir olduğuna, mahlukatın ilminin O’nu ihate edemiyeceğine, Katiyetle inanmak lazımdır. O’nu tasavvur bile edemiyeceğini, O’nun benzeri olmadığını bilmekle olur.
Bir A’rabi, MUHAMMED BİN Ali bin Hüseyn (r.a.) e şöyle der:
-“Sen Allah (c.c.) a ibadet ederken O’nu gördün mü?”
Muhammed Bin Ali (r.a.):
-“GÖRMEDİĞİME İbadet edici DEĞİLİM.” Dedi.
A’rabi:
-“Onu nasıl gördün,”dedi
Muhammed bin Ali (r.a.):
-“Onu bizim maddeleri gördüğümüz gibi gözler görmez.
Fakat:
O’nu, İmanın hakikatiyle Kalpler görür.
O duyularla idrak edilmez.
O insanlara benzemez.
O alemetlerle bulunmuştur.
KENDİ ZATINA MAHSUS ALEMETLERİ VARDIR.
Takdir ve hükümlerinde asla zülm etmez.
İŞTE O Allah (c.c.) tır.
İbadete layık tek İlah Ancak O’dur.
Yeryüzü ve göklerin RABBI O’dur.
Bunun üzerine A’rabi şöyle der:
-“Allah (c.c.) ahkamini nereye koyacağını daha iyi bilir.”
Ariflerin bazısına İlm-i batından soruldu:
Şöyle cevab verdi:
-“O Allah (c.c.) ın sırlarından öyle bir sırdır ki, Onu sevdiklerinin kalbine koyar. Ona ne melek ve ne de beşer Muttali olabilir.”
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hakkiyle kendisine taat ve ibadet eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Dünya sevgisi
10 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i şelalesi (Kuru hali) Nusaybin
Rivayet olunur ki:
Süleyman bin Davud (a.s.) bir gün binitine binmiş, kuşlar onu gölgelendirildiği, sağ ve sol tarafında da insan ve cinnilerden askerleri olduğu halde giderken,İsrail oğullarından bir abide tesadüf eder.
Abid kendisine şöyle der:
-“Allah (c.c.) a yemin ederim ki, Ey Davud (a.s.) un oğlu, Allah (c.c.) sana Büyük bir mülk vermiştir.”
Süleyman (aleyhis selam) bu sözü işitince şöyle cevab verdi:
-“Mü’minin defterinde bir kere Allah (c.c.) ı Tesbih etmenin bulunması Davud (a.s.) un oğluna verilenin hepsinden hayırlıdır. Zira Davud (a.s.) oğluna verilen geçici ve fanidir. Allah (c.c.) ı tesbih etmek ise daimi ve bakidir.”
Lokman (a.s.) oğluna şöyle der:
-“Ey oğlum, dünya çok derin bir denizdir. Onda çok kimseler boğulmuştur. Bu dünya denizinde gemin, Takva olsun. Ümit edilir ki kurtulursun. Yoksa başka kurtuluş yolu göremiyorum senin için.”
Adamın biri Ebu Hâzim (r.a.) a der ki;
-“Dünya sevgisinden sana şikayet ediyorum. O benim evim olmadığı halde ben onu çok seviyorum.”
Ebu Hazim (r.a.) şöyle vevab verir:
-“Dünyadan, Allah (c.c.) ın sana verdiği ile iktifa et. Kazancını Helalindan kazan. Onu ancak yerinde sarfet. Böyle olursan Dünya sevgisi sana zarar vermez.”
Ebu Hazim (r.a.) bu cevabı verdi. Çünkü kendisini bu işten sorumlu tutsaydı, Onun sözünü yerine getirmeye çalışır, dünyadan soğur ve ölmesini isterdi.
Yahya bin muaz (r.a.) der ki:
-“Dünya, şeytanın dükkanıdır. Onun dükkanından bir şey çalma ki, sonra onu istemek için sana gelir de seni alır.”
Lokman (a.s.) oğluna şöyle öğüt verir:
-“Ey oğlum, dünyanı ahiretinle sat ki, hem dünyada hemde ahirette kârlı olasın. Ahiretini dünyanla satma ki, her ikisini de kaybedersin.”
Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dünya sevgisinin şerinden muhafaze eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu
Dünya sevgisi- 2
11 Temmuz 2008Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)
Lokman (a.s.) oğluna şöyle der:
-“Ey oğlum, sen dünyaya geldiğin günden beri ona sırt çevirdin. Ahirette yöneldin. Sen içinde bulunduğun dünya hayatından uzakta bulunduğun ahiret hayatına daha yakınsın.”
Said bin Mes’ud (r.a.) der ki;
-“Dünya yaşayışına hırsı gittikçe artan, buna mukabil ahiret hayatı için çalışması azalan, ve bu durıma razı olan birini görürsen bil ki; o kimse aldanmıştır. O öyle bir kimsedir ki, farkına varmadan yüzü ile oynar.”
Hasan el Basri (r.a.) şöyle der:
-“NE MİSKİNDİR Adem oğlu ki, Helal Kazancından dolayı hesaba çekileceği, Haram kazancından dolayı da azap göreceği şu dünyaya razı olur. Dünya malını toplamaya çalışır, fakat ahiret için iyi haraketlerde bulunmaya çalışmaz. Dinine bir zarar geldiği zaman aldırmaz, bilakis sevinir, fakat dünya menfaatına bir zarar geldiğinde ise ağlayıp sızlamağa başlar.”
Hasan el Basri (r.a.) Ömer bin Abdulaziz (r.a.) şöyle yazar:
-“Allah (c.c.) ın selamı üzerine olsun. Sanki sen, son mektup yazılansın. Ölüm, adım adım sana yaklaşıyor.”
Ömer Bin Abdülaziz (r.a.) de şu cevabı verir:
-“Allah (c.c.) ın selamı üzerine olsun. Sen sanki dünyadasın, halbuki değilsin ve sen güya ahirettesin, halbuki sen duruyorsun.”
Fudeyl Bin İyad (r.a.) der ki;
-“Dünya hayatına girmek kolaydır. Fakat ondan çıkmaz zordur”
Bir gün Hz.Muaviye (r.a.) ye Necrandan iki yüz yaşında bir adam gelir.
Hz Muaviye (r.a.) ona dünya hayatının nasıl gördüğünü sorunca,
Adam şöyle der:
-“Belalı yıllar,
-“Bolluk seneleri.
-“Günde gün,
-“Geceden sonra gece.
-“Doğan doğar,
-“Ölen ölür.
-“Doğan olmasaydı mahlukat tükenirdi.
-“Ölen olmasaydı,
-“Yer yüzü kendisinde bulunanlara dar gelirdi.”
Bunun üzerine Hz Muaviye (r.a.) ona:
-“İste benden ne istersen.”dedi
Adam:
-“Geçen ömrümü geri getir, ecelim yaklaştı, onu def et .”dedi.
Hz.Muaviye (r.a.) şöyle cevab verir:
-“Ben ona malik değilim.”
Adam:
-“Öyleise ben senden bir şey istemiyorum.”dedi.
Hasan el Basrı (r.a.) şöyle der:
-“İnsanoğlu üç şeye hayıflanmadan ruhu bedeninden çıkmaz:
1-Topladığı servetten doymamasına,
2-Uzun emeline erişmemesine,
3-Ahiret için hazırlıkta bulunmamasına.”
Bazıları şöyle dua eder:
-“Ey, gökleri tutan Allah (c.c.), o yere ancak senin iznin ile iner. Beni dünyaya dalmaktan koru.”
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri sizlere ve bizlere Kalb gözü ile görmeyi ihsan eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Bayram fazileti
11 Temmuz 2008Geliye Şam’e Navale
Şevval’ın birinci günü olan Ramazan bayramı günü ile Zilhiccenin onuncu günü olan kurban bayramı gününe bayram dendi.
Çünkü:
Mü’minler, bu günlerde, Ramazan ayındeki Oruç farzını eda ederek, Allah (c.c.) ın taatında Şevval’ın altı gününün Oruç tutarak Resuülullah (a.s.v.) ın taatına ve gene farz olan Haccı eda ederek Allah (c.c.) ın taatından Resülullah (a.s.v.)ı ziyaret etmeğe hazırlandıkları için Resülullah (a.s.v.) taatına avdet ettiler.
Her sene bayramlar tekkerrür eder. Allah (c.c.) ın o günlerde ihsanı çoktur. Bayram günleri gelince sevinç ve neşe de gelir.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
-“Kim bayram günü üçyüz kerre, Subhanallah-i ve bihamdihi deyip sevabını müslümanların ölülerine hediye ederse, her kabre bin nur girer. Kendisi öldüğünde ise onun kabrine bin nur indirir.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor:
-“KİM BAYRAM GECESİ, SEVAB TALEB EDEREK İBADETLE GEÇİRİRSE, kalblerin öldüğü gün onun kalbi ölmez.”
Rivâyet edilir ki:
Hz.Ömer (r.a.) bir bayram günü oğlunu gördü, üzerinde eski bir gömlek vardı. Hz. Ömer ağlamaya başladı.
Oğlu:
-“Niçin ağlıyorsun?” diye sorunca.
Hz. Ömer (r.a.) şu cevabı verdi:
-“Ben, bayram günü seni çocuklar bu gömlek ile gördükleri zaman kalbinin incinmesinden korkuyorum.”
Bunun üzerine oğlu şu mukabelede bulundu:
-“Ancak Allahın (c.c.), ondan kendi rızasını yok ettiği, anasına, babasına âsi olan kişinin kalbi kırılır. Ben senin rızan sebebi ile Allah’ın benden razı olmasını dilerim.”
Bunun üzerine Hz. Ömer tekrar ağladı, çocuğu bağrına basarak onun için dua etti.
Şair ne güzel söylemiş:
Derler ki, yarın bayramdır ne giyeceksin?
Dediler, (Rabbimin) Hil’atını (büyüklerin küçüklere iltifat olmak için giydikleri elbise) ki, (O) kulunu yavaş yavaş suladı.
Fakirlik ve sabır öyle elbisedir ki,
Aralarında bulunan kalb sahibi bütün bayramları görür.
Ey emelim,
Eğer sen kaybolursan, bayram bana mâtemdir,
Eğer sen bana görürsen işte o gün bayramdır.
Rivâyet olunur ki:
-“Ramazan bayramı sabahı Allah melekleri gönderir. Melekler yeryüzüne inerler. Sokak başlarında durarak, insanlar ve cinlerden başka bütün mahlükatın işiteceği bir sesle şöyle nida eder:
-“(Ey Muhammed (s.a.v.) ümmeti, Kerim olan Rabbinize çıkın. O, büyük ihsanlarda bulunup, büyük günahı bağışlıyor.”
Müminler namaz kılmak için camilere taplandıkları vakit Allah (c.c.) meleklere şöyle buyuruyor:
-“İşçi çalıştığı zaman karşılığı olan mükafatı nedir?”
Melekler:
-“Onun ücretinin verilmesidir.”derler.
Bunun üzerine Allah (c.c.):
-“Sizi şahit tutuyorum ki, ben onlara sevap olarak Mağfiretimi ve rızamı verdim” buyurur.
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ramazan orucunun kendilerinden Davacı olmayan, Taatında ve ibadatında kendi rızasını gözeten kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kanaat etmek
11 Temmuz 2008Navale reş-DİVANA- (Nusaybin)
Rivayet edilir ki;
İbrahim Bin Edhem (r.a) Horasan zenginlerinde idi. Kendi köşküne bolluk içinde yaşarken, bir gün köşkün penceresinden dışarı baktı.
Köşkün avlusunda bir adamın, elindeki pideyi yediğini, sonra uyuduğunu görür.
Hizmetçilerinden birisine:
-“Uykudan kalktığı vakit onu bana getir.” Diye tembihledi.
Adam uykudan uyandığı vakit, hizmetçisi onu alıp İbrahim Bin Edhem (r.a.) e götürdü.
İbrahim Bin Edhem (r.a.) ona şöyle dedi:
-“Ey Adam pideyi yedin. Sen açtın değil mi?”
Adam:
-“Evet.” Der.
İbrahim Bin Edhem (r.a.):
-“Doydun mu?”
Adam:
-“Evet .”der.
İbrahim Bin Edhem (r.a.):
-“Sonra iyice uyudun öyle mi?”
Adam:
-“Evet.”der.
İbrahim Bin Edhem (r.a.) kendi kendine şöyle der:
-“Kişi bu kadar ile kanaat edince, ben dünyayı ne yapayım.”
Mükaşefetil kulub (İmam-i Gazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kanaat eden kullarından eylesin. AMİN……
Fuad Yusufoğlu
Arkadaşlık hakkı
12 Temmuz 2008Billuri Göleti (Nusaybin)
Bir kimse ile arkadaşlık akdedince, nikah akdi gibi bazı haklar ortaya
çıkar. Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki:
-”İki kardeş birbirini yıkayan iki el gibidir.”
Burada 10 hak vardır:
1- MAL (para ) HUSUSUNDADIR:
Burada en yüksek derece, arkadaşının hakkını kendi hakkına takdim etmek, bir müslümanı kendine tercih etmektir, arkadaşının ihtiyacını karşılamaktır.
Utbe-tüll Ğulam (r.a.) ın bir arkadaşı vardı..
-”Bana dört bin dirhem gümüş lazımdır” dedi.
Cevabında;
-”Gel iki bin gümüş vereyim” dedi,
Onunla arkadaşlık yapmaktan vazgeçti ve;
-”Allah için sevdiğini söyleyip, dünya işi için isâr yapmamaktan utanmıyor musun” dedi.
Halifenin yanında sufilerden bazısı gammazlık yapıp fena sözler söylediler. Hepsini öldürmek için kılıç getirtti. Ebu’l Hasan Nuri (r.a.)onların arasında idi, en önce kendisini öldürmesi için öne atıldı.
Halife;
-”Niçin böyle yaptın?” dedi.
-”Onlar benim din kardeşlerimdir, canımı onlara feda etmek istedim.”dedi.
Halife;
-Bböyle insanlar öldürülmez” diyip hepsini salıverdi.
Fethi Musuli (r.a.): bir dostunun evine gitti. Arkadaşı evde yoktu.
Cariyesi:
-”Bir kap getirdi stediğin kadar bunlardan al” dedi.
Akşam evine dönünce cariyenin yaptığı işi duyunca onu azad eyledi.
2- HİZMET HUSUSUNDADIR:
Hasan Basri (r.a.) buyuruyor ki:
-”Din kardeşlerimiz bize, ehlimizden ve evladımızdan daha azizdirler, çünkü onlar bize ahireti, çoluk çocuk ise dünyayı hatırlatıyor”
Din büyüklerinden bazıları vardı ki, din kardeşi öldükten sonra kırk sene evinin ve çoluk çocuğunun ihtiyacını arkadaşlık hakkı olarak görürlerdi.
Zahidlerden birisi bir arkadaşına rastladı.
-”Nasılsın”dedi.
Arkadaşı;
-”Nasıl olayım, evimde yiyecek bir şeyi olmayan ve 500 dirhem borcu olan insan nasıl olsun”. dedi.
Arkadaşı hiç konuşmadan oradan ayrılıp koşa koşa eve gitti, evden 1000 dirhem aldı.
Arkadaşına:
-”Al 500 dirhemle evine yiyecek, 500 dirhemle de kendi borcunu öde, ama ben de söz veriyorum, bir daha hiç kimseye nasılsın demiyeceğim” dedi
3- DİL İLE OLAN HAKTIR:
Din kardeşleri hakkında iyi söylemeli, ayıp ve kusurlarını örtmeli,
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allahu Teala Hz. (c.c.) bizleri din kardeşliğinin hakkını bilen ve gözeten kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu…
Arkadaşlık Hakkı- 2
12 Temmuz 2008Navale (Nusaybin)
3- DİL İLE OLAN HAKTIR:
Din kardeşleri hakkında iyi söylemeli, ayıp ve kusurlarını örtmeli, din kardeşlerini gıybet eden olursa cevap vermeyip, o kimse duvarın arkasında oturmuş konuşanı dinliyor farzetmelidir. Arkadaşıyla arası açık olsada sırlarını ifşa etmemelidir. Kusurlarını araştırmamalıdır.
Bilmelidir ki:
-“Kusursuz bir kimse ararsa, hiç bir zaman bulamaz ve arkadaşsız kalır.”
Büyükler buyuruyor ki:
-”Bir kimse ile dostluk yapmak istersen, ona kız ve sonra gizlice bir adam gönderip, onun yanında seni kötülemesini söyle. Eğer senin sırrını ifşa ederse, onunla arkadaşlık yapma.
Bir kimse dostuna gizli bir şey söyledi, ve
-”Hatırında mıdır?” dedi.
Dostu:
-”Hayır unuttum “dedi.
4- ONA SEVDİĞİNİ VE ACIDIĞINI SÖYLEMELİDİR:
Her halini sormalı, üzüntü ve neşesine ortak olduğunu bildirmeli, onun üzüntü ve neşesini, kendi üzüntü ve neşesi bilmelidir.
5- DİN KARDEŞLİĞİNE İLİM VE DİNDE OLANLARI ÖĞRETMESİDİR:
Çünkü, Allah (c.c.) için kardeş olanların birbirini cehennemden korunması, dünya sıkıntılarından korumasından mühimdir.
Bir din kardeşin, sana kimsenin olmadığı bir yerde tatlılıkla bir kusurunu söylerse, ona teşekkür etmelisin. Kızmamalısın. Bu şuna benzer ki, bir kimse sana, koynunda yılan veye akrep var dese, bu sözüne kızmazsın, hatta memnun olursun. İnsandaki bütün kötü sıfatlar, yılan ve akrep gibidir.
6- HATA VE KUSURUNU AFFETMELİDİR:
Büyükler buyurmuştur ki:
-”Bir din kardeşin sana bir kusur ederse, kendinde onun 70 çeşit özürünü ara. Nefsin kabul etmezse, nefsine de ki:
-”işte senin kötü huyun.”
Ebu Derda (r.a.) ya:
-”Din kardeşin günah işledi, onu düşman tutmuyor musun?”
Denildi ki;
-”Günahına düşmanım ama o benim kardeşimdir”.
Bir kimse bir kişiyle kardeşlik etmezse suç değildir,kardeşliği keserse suçtur.
7- DOSTUNU,DİN KARDEŞİNİ DUA İLE ANMALIDIR:
Hayatında da öldükten sonra da böyle olmalıdır. Bunun gibi ehlini ve çocuklarını da gözetmeli, dua etmelidir, kendine dua ettiği zaman ona da dua eyle ki, bu hakikatta kendine dua eylemendir.
Abdulaziz’e Dabbağ Hz. (k.s.): mürşidi vefat ettiği zaman daha ilmini bitirmemişti, mürşidinin vefatından sonra oradan ayrılmadı, mürşidinin çocuklarına hizmet etti, onların tahsili için çalıştı, dünya işlerinde hizmet etti.
Ta ki mürşidinin ruhaniyesi, zahır olup ona hilafeti teslim etti.Vefat eden bir mürşitten terbiye alan kimse UVEYSİ olur, makam bakımından sevabı çok büyüktür. Üstat BEDİÜZZAMAN Hazretlerinin İmam-ı Rabbani Hz.’nin (k.s.) ruhaniyetinden istifade ettiği gibi;
Kardeşlik öyledir ki:
Sen öldüğünde varisler malını paylaşırken, o din kardeşin mezardaki halini düşünüp senin için dua eder.
8- SEVGİDE, DOSTLUKTA VEFALI OLMALIDIR:
Vefakarlığın manası, ölümden sonra,ehlini, çocuklarını ve dostlarını unutmamalıdır.
Peygamber (s.a.s.) Efendimizin yanına ihtiyar bir kadın geldi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ona çok ikramda bulundu, Eshab-ı Kiram(r.a.) bu yakın alakaya hayret etti.
Buyurdu ki (s.a.v) :
-”Bu kadın, Hatice (Radiyallahu Teala Anha) zamanında bize gelirdi, ahda vefa imandandır.”
Dostun düşmanıyla dost olmamaktır. Belki onun düşmanını, kendi düşmanı bilmelidir, çünkü bir kimse, bir kimseyi sever, düşmanını da severse, sevgisi zayıf olur.
9- ARALARINDA ZAHMET EDİCİ ŞEYLER OLMAMALIDIR:
Hz.Ali (r.a.) buyuruyor:
-”Dostların en fenası, seni kendisine hizmete ve zahmete zorlayandır”
10- KENDİNİ BÜTÜN DOSTLARDAN AŞAĞI BİLMEKTİR:
Onlardan bir şey beklememeli, her şeyine hakkıyla riayet etmelidir. Din büyükleri buyuruyor ki;
-”Kendini din kardeşlerinden üstün gören günahkar olur, kendisini onlar gibi görürse kendisi de onlarla üzülür. Onlardan aşağı görürse kendiside onlarda rahat selametle olurlar.
Cüneyd’e Bağdadi Hz. (k.s.) buyurdu ki;
-”Senin sıkıntı ve cefalarını çekecek bir kimse arıyorsan bulamazsın, sıkıntı ve cefalarını çekeceğin bir kimse arıyorsan burada çok vardır.”
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allahu Teala Hz. (c.c.) bizleri din kardeşliğinin hakkını bilen ve gözeten kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu…