‘Kalblerin keşfi’ olarak etiketlenmiş yazılar
Uzun emel- 2
10 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına şöyle buyurur:
-“Hepiniz cennete girmek istiyormusunuz?”
Ashab (r.a.):
-“Evet Allah (c.c.) ın Resulü,”dediler
Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:
-“Uzun emel’li olmayın, Allah’tan hakkıyle utanın.”
Ashab (r.a.):
-“Biz hepimiz Allah’tan utanırız.”
Resulullah (s.a.v.) buyurdular:
-“Allah (c.c.) tan utanmak bu değildir. Allah (c.c.) tan utanmak, kabirleri ve yok olmayı hatırlamak ve kalbini ve başını kötü niyet ve düşüncelerden korumaktır.”
-“Kimin canı ahiret hayatını kazanmayı çekerse o dünya zinetini terk etsin. İşte buradadır, kişinin Allah (c.c.) tan hakkıyle utanması. Bununla kula, Allah (c.c.) dostluğu ulaşır.”
-“Bu ümmetin ilkinin salahı zühd ve yakîn iledir. Sonrakilerin felaketi ise
CİMRİLİK VE UZUN EMELDİR.”
Rivayet olunur ki:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün eline üç çomak aldı. Onlardan birini önüne, İkincisini yanına dikti. Üçüncüsünü ise yanından uzaklaştırdı.
Sonra buyurdu ki:
-“Bu nedir biliyormusunuz?
Ashab (r.a.):
-“Allah (c.c.) Resulü daha iyi bilir dediler.”
Resulüllah (s.a.v.) buyurdu:
-“Şu önüme diktiğim insandır, yanıma diktiğim ise ecel, uzağa attığım ise emeldir; Adem oğlu emeli almağa koşar, fakat ecel ona yakın olduğu için emele ulaşmadan onu yakalar.”
Rivayet edilir ki:
Bir gün, İsa (aleyhis selam) bir yerde oturuyordu. Bir ihtiyarın bahçede çalıştığını gördü. Bunun üzerine İsa (aleyhis selam) şöyle dua etti:
-“Ey Allah’ım, bundan uzun emeli kopar al.”
Bunun üzerine ihtiyar kazmayı bırakıp oturdu. Bir saat kadar bekledi. Sonra, İsa (aleyhis selam), tekrar dua etti ve:
-“Ey Allah’ım, bunun emelini kendisine iade et.”dedi.
İsa (aleyhis selam), ihtiyara bu halı sorunca, ihtiyar şöyle cevab verdi:
-“Ben çalışırken, nefsim bana: “Sen ihtiyarsın, ne zamana kadar çalışacaksın” Dedi, kazmayı elimden atıp oturdum.
Sonra nefsim:
-”Allah’a yemin ederim ki, sen hayata olduğun müddetçe yemen içmen lazımdır.” Dedi. Kalkıp kazmayı aldım, çalışmaya devam ettim.”
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri UZUN EMEL şerinden muhafeze eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Bayram fazileti
11 Temmuz 2008Geliye Şam’e Navale
Şevval’ın birinci günü olan Ramazan bayramı günü ile Zilhiccenin onuncu günü olan kurban bayramı gününe bayram dendi.
Çünkü:
Mü’minler, bu günlerde, Ramazan ayındeki Oruç farzını eda ederek, Allah (c.c.) ın taatında Şevval’ın altı gününün Oruç tutarak Resuülullah (a.s.v.) ın taatına ve gene farz olan Haccı eda ederek Allah (c.c.) ın taatından Resülullah (a.s.v.)ı ziyaret etmeğe hazırlandıkları için Resülullah (a.s.v.) taatına avdet ettiler.
Her sene bayramlar tekkerrür eder. Allah (c.c.) ın o günlerde ihsanı çoktur. Bayram günleri gelince sevinç ve neşe de gelir.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
-“Kim bayram günü üçyüz kerre, Subhanallah-i ve bihamdihi deyip sevabını müslümanların ölülerine hediye ederse, her kabre bin nur girer. Kendisi öldüğünde ise onun kabrine bin nur indirir.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor:
-“KİM BAYRAM GECESİ, SEVAB TALEB EDEREK İBADETLE GEÇİRİRSE, kalblerin öldüğü gün onun kalbi ölmez.”
Rivâyet edilir ki:
Hz.Ömer (r.a.) bir bayram günü oğlunu gördü, üzerinde eski bir gömlek vardı. Hz. Ömer ağlamaya başladı.
Oğlu:
-“Niçin ağlıyorsun?” diye sorunca.
Hz. Ömer (r.a.) şu cevabı verdi:
-“Ben, bayram günü seni çocuklar bu gömlek ile gördükleri zaman kalbinin incinmesinden korkuyorum.”
Bunun üzerine oğlu şu mukabelede bulundu:
-“Ancak Allahın (c.c.), ondan kendi rızasını yok ettiği, anasına, babasına âsi olan kişinin kalbi kırılır. Ben senin rızan sebebi ile Allah’ın benden razı olmasını dilerim.”
Bunun üzerine Hz. Ömer tekrar ağladı, çocuğu bağrına basarak onun için dua etti.
Şair ne güzel söylemiş:
Derler ki, yarın bayramdır ne giyeceksin?
Dediler, (Rabbimin) Hil’atını (büyüklerin küçüklere iltifat olmak için giydikleri elbise) ki, (O) kulunu yavaş yavaş suladı.
Fakirlik ve sabır öyle elbisedir ki,
Aralarında bulunan kalb sahibi bütün bayramları görür.
Ey emelim,
Eğer sen kaybolursan, bayram bana mâtemdir,
Eğer sen bana görürsen işte o gün bayramdır.
Rivâyet olunur ki:
-“Ramazan bayramı sabahı Allah melekleri gönderir. Melekler yeryüzüne inerler. Sokak başlarında durarak, insanlar ve cinlerden başka bütün mahlükatın işiteceği bir sesle şöyle nida eder:
-“(Ey Muhammed (s.a.v.) ümmeti, Kerim olan Rabbinize çıkın. O, büyük ihsanlarda bulunup, büyük günahı bağışlıyor.”
Müminler namaz kılmak için camilere taplandıkları vakit Allah (c.c.) meleklere şöyle buyuruyor:
-“İşçi çalıştığı zaman karşılığı olan mükafatı nedir?”
Melekler:
-“Onun ücretinin verilmesidir.”derler.
Bunun üzerine Allah (c.c.):
-“Sizi şahit tutuyorum ki, ben onlara sevap olarak Mağfiretimi ve rızamı verdim” buyurur.
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ramazan orucunun kendilerinden Davacı olmayan, Taatında ve ibadatında kendi rızasını gözeten kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Zilhacce ayının fazileti
14 Temmuz 2008Girnavas (Cin tepesi) Nusaybin
İbni Abbas (r.a.) Rivayet edilir:
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor:
-“Hiçbir gün yoktur ki, o günlerde yaptığım ameller bugünlerde (Zilhacce’nın ilk on günü) yaptığım ameller kadar bana sevimli olsun.”
Ashab (r.a.) dediler:
-“Allah (c.c.) yolunda (yapılan) cihad da mı?”
Resulüllah (s.a.v.) buyurdu:
-“Evet, Allah (c.c.) yolunda (yapılan) cihad da. Ancak Allah (c.c.) yolunda malı ve canı ile cihada ve geri dönmeyen (şehid) hariç.”
Cabir bin Abdullah (r.a.) dan rivayet edilmiştir.
Resulüllah (s.a.v.) buyuruyorlar ki,
-“Allah (c.c.) indinde, Zilhacce’nin ilk on gününden daha sevimli ve daha faziletli hiçbir gün yoktur.”
Soruldu:
-“Allah (c.c.) yolunda onlar gibi olanlarda mı?”
Resulüllah (a.s.v.) buyurdular ki;
-“Evet, ancak Allah (c.c.) yolunda (cihad ederek) kendini ve atını mahveden kişi hariç.”
Hz. Aişe (Radiyallahu anha) der ki;
-“Bir genç vardı ki, söze kulak verirdi. Bu genç ZİLHACCE AYI GİRDİĞİ ZAMAN ORUÇ TUTARDI. Bunun halı Resulüllah (a.s.v.) a ulaşınca,
Resulüllah (a.s.v.) onu çağırarak:
-“Bu günlerde seni oruç tutmağa sevk eden şey nedir?” buyurdu.
Çocuk şöyle cevab verdi:
-“Annam babam sana feda olsun Ey Allah (c.c.) ın Resulü. Onlar e’şar günleri, hac günleridir. Ümit edilir ki, Allah (c.c.) onların dualarına beni de katar.”
Resulüllah (a.s.v.) buyurdular:
-“Senin oruç tuttuğun her gün için Allah (c.c.) yolunda yüz köle (azad etmiş) kadar, yüz deve ve yüz at vermiş kadar sevab vardır. Terviye (arifeden bir gün önce) günü geldiği zaman , o günde senin için Allah (c.c.) yolunda bin köle (azad etmiş) bin deve ve bin at vermiş kadar sevab vardır. Arife günü geldiği zaman da senin için, Allah (c.c.) yolunda ikibin köle (azad etmiş) iki bindeve ve iki bin at vermiş kadar sevab yazılır.
Resulüllah (s.a.v.) buyuruyorlar ki:
-“Arefe günü oruç tutmak iki sene (oruç tutmağa) muaddildir. Aşure günü oruç tutmak ise bir sene (oruç tutmağa ) eşittir.
Müfessirler:
-“Musa ile otuz gece (bize münacatta bulunması için) sözleştik, ve ona bir on (gece) daha kattık.” Mealındeki ayet hakkında derler ki;
-“Ona bir on (gece) kattık” tan murad zilhicce’nın ilk on günüdür.
İbni Mes’ud (r.a.) şöyle der:
-“Allah(c.c.) günlerden dört gün, Aylardan dört ay, Kadınlardan da dört kadın seçti.
-“Dört kişi cennete ilk gireceklerden olacak. Dört kişi de cennet müştak olacaktır.
-“Günlerden birincisi Cum’a günüdür….
Devam edecek….
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hacilerin Arafat’ ta yaptığı dualar hürmetine; Günahlarımızı Afv eylesin.AMİN……
Fuad Yusufoğlu
Kanaatkar fakir’in fazileti
14 Temmuz 2008Aşke keşe’den Girnavas tepesi (Nusaybin)
Kanaatkar Fakirin Fazileti:
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor ki:
-“İslam dini üzerinde olana ve kendine yetecek dünyalık verilen ve buna kanaat edene müjdeler olsun.”
Yine buyurdu (a.s.v.):
-“Ey Fakirler, kalbinizin derinliklerinden fakirliğe razı olunuz. Fakir sevabına ancak böyle kavuşursunuz. Yoksa kavuşamazsınız.”
Bu haris olan fakire sevab olmadığını göstermektedir. Fakat onun da sevaba kavuşacağı hakkında gayet açık hadis-i Şerif’ler vardır.
Yine buyurdu (a.s.v.):
-“Her şeyin bir anahtarı vardır. Cennettin anahtarı da sabırlı fakirleri sevmektir. Çünkü onlar kiyamet günü celis-i ilahidirler.
Allah-u Teala (c.c.) İsmail (Aleyhis selam) a vahiy gönderdi:
-“Beni kalbi kırık olanların yanında ara.”
Ebu’d Derda (radiyallahu anh) buyuruyor:
-“Dünyalığı artınca sevinenler ve her gün eksilmekte olan ömrüne üzülmeyenler içerisinde aklı noksan olmayan yoktur. Sübhannallah Aman Ya Rabbi, gittikçe artan ve fakat ömrü eksilen dünyada ne hayır vardır.
Bir kimse Amir İbn Abd-i kays (r.a.) a uğradı: ekmekle marul yiyiyordu.
Adam:
-“Ey Amir, bu dünyada bu kadara kanaat mı eyledin?” dedi.
Amir ibn Abd-i kays (r.a.):
-“Evet.” Dedi.
Adam cevabında:
-“Bundan daha az ve aşağısına kanaat eden bir kimse tanıyorum.” Dedi.
Bir gün Ebu Zer (radiyallah-u anh) oturmuş, insanlarla konuşuyordu. Hanımı geldi ve
-“Sen burada oturuyorsun. Allah (c.c.) için söyliyorum ki, evde yiyecek bir şey yoktur.” Dedi:
Ebu Zer (radiyallah-u anh):
-“Ey Hanım Önümüzde çetin bir geçit vardır. Yükü hafiflerden başkası oradan geçemez.” Dedi.
Hanımı memnun oldu ve geri döndü.
Devam edecek…
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kanaat sahıbı olan kullarından eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu
Sabreden fakir şükr eden zenginden üstündür
14 Temmuz 2008Girnavas (Cin tepesi) Nusaybin…
Sabreden fakir mi, şükreden zengin mi daha üstündür? Diye ihtilaf etmişlerdir.
Doğrusu, sabreden fakir, şükreden zenginden üstündür. Bütün bu hadis-i şerifler bunu gösteriyor.
Fakat işin iç yüzünü öğrenmek istersen, şöyle bilmelisin ki, Allah-u Teala (c.c.) nın zikrine ve muhabbetine engel teşkil eden her şey aşağı ve kötüdür. Bazı kimseye fakirlik, bazısına da zenginlik engel olur.
Burada en güzel yol, kendine yetecek kadar malı bulunmak, bulunmamaktan iyi olan yoldur. Çünkü bu kadarı dünyadan sayılmaz. Ahiret azığıdır.
Bunun için Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor:
-“Ya Rabbi Muhammede’in, ali’nın rızkını kendine yetecek kadar eyle.”
Haber de geldi ki, fakirler şikayet eylediler. Ve içlerinden birini Resulüllah (sallallahu aleyhi ve selem) a gönderip:
-“Zenginler dünya ve ahiret iyiliğini aldılar. Sadaka ve zekat veriyorlar. Hacca ve gazaya gidiyorlar. Biz bunların birini yapamiyoruz.”dediler.
Resulüllah (Sallallahu aleyhi vesellem) gelen haberciği okşadı ve:
-“Sana ve seni buraya gönderenlere iyilikler, rahmetler olsun. Sen, benim sevdiğim insanların yanından geliyorsun. Onlara de ki; Allah (c.c.) için fakirliğe sabredende, hiçbir zenginde bulunmayan üç haslet bulunur:
-“Birincisi:
Cennette öyle köşkler olur ki, Cennettekiler o köşkü dünyadakilerin gökteki yıldızı görmesi gibi görürler. O köşk, ya fakir bir peygamberin, ya fakir bir şehidin, veya fakir bir mu’minindir.”
-“İkincisi:
Zenginden beş yüz sene önce cennete girer.”
-“Üçüncüsü:
Fakir bir defa: -“Subhanallah-i velhamdulillah-ı ve la ilahe ilah-u vallah-u ekber.” Derse, zengin de bunu söylese ve bunun yanında onbin gümüş sadaka verse onun derecesine kavuşamaz.”
Bunun üzerine fakirler:
-“Razı olduk .” dediler.
Resulüllah (a.s.v.) Böyle buyurmasının sebebi şudur ki,
Zikir bir tohumdur. Dünya düşüncesinden kurtulmuş, üzüntü ve kırık bir kalb bulunca ona büyük te’sir eder. Dünyalığa sevinen zengin kalbinde zikir, sert taş üstünde akan su gibidir.
Demek ki, her birinin derecesi, kalblerinin Allah-u Teala (c.c.) ya yakınlığı, zikirle meşguliyetleri ve muhabbetleri miktarıncadır.
Ebu Süleyman-ı daranı (r.a.) buyuruyor ki:
-“Bir şey isteyip elde edemediği zaman, fakirin ağzından çıkan soğuk bir ah, zenginin bir senelik ibadetinden faziletlidir.”
Bişr-i Hafi (r.a) ye bir kimse:
-“Bana dua buyurun. Çoluk çocuğum çok, elimde ise bir şey yoktur.” Dedi.
Bişr-i Hafi (r.a.) buyurdu ki;
-“Evdekiler sana, ekmek yoktur, un yoktur dedikleri ve sen de bunları elde edemdiğin ve canın yandığı zamanda, sen bana dua eyle. Çünkü, o zamandaki duan, benim duamdan üstündür.”
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri sabr eden fakirlerin duaları hürmetine Afv eylesin. AMİN………
Fuad Yusufoğlu
Fakir’liğin edebleri.
14 Temmuz 2008Fakirliğin edebleri, kalben razı olmak, dıştan şikayet eylememektir.
Kalbde üç halı vardır:
Birincisi:
Fakirliğe sevinmek ve şükretmektir. Çünkü bilir ki, Allah-u Teala (c.c.) nın hususi bir ihsanı olup, evliya kullarına verilir.
İkincisi:
Şükretmezse, hamdetmezse de, fakirliği aşağı görse de Allah-u Teâla (c.c.) nın fiilini aşağı görmez. Tıpkı damardan kan aldıran bir kimse, o anda canı yansa, kan alan adama kızmaz. Bu derece de büyüktür.
Üçüncüsü:
Fakirlikten dolayı Allah-u tela (c.c.) yı ayıblar. Bu haramdır. Fakirlik sevabını giderir. Bilakis her zamanki itikadı, Allah-u Teâla (c.c.) nın yaptığını, olması icap eden şekilde yaptığına, kimsenin O’nun bir işini ayıblamaya, kusurlu görmeye hakkı olmadığına inanmak, dinimizin esasıdır.
Fakir bazen, elinden gelirse sadaka vermeli, az da olsa malı kendinden uzaklaştırılmalıdır.
Resulüllah (Sllallahu aleyhi ve selem):
-“Bir gümüş olur ki, yüz bin gümüşten önce gelir.” Buyurdu.
Eshab-i Kiram (ridvanıllahı taala alyh):
-“Nerede? “diye sorduklarında .
Resulullah (a.s.v.):
-“İki gümüşü olup, birini veren kimse için. Bu çok malı olmaktan ve yüz bin gümüş vermekten üstündür.”Buyurdu.
Şübheli maldan verileni almamalıdır. Kendisine yetecek kadarından fazlasını istememeli ve almamalıdır. Fakirlere hizmette bulunuyorsa, alabilir. Kalabalıkta alıp, gizlice veriyorsa, sıdıkların derecesidir. Eğer bunu yapmaya gücü yetmiyorsa, mal sahibine,
-“Bunu hakkı olanlara verin.” Demelidir. Ama verenin niyetine dikkat etmesi çok mühimdir. Hediye mi, sadaka mı veriyor? Hediye olanı minnet olmayacaksa kabul etmek sünnettir. Bir kısmının minnetli, diğerinin minnetsiz olacağını bilirse, minnet bulunmayandan fazlasını almamalıdır.
Bir kimse Resulüllah (Sllallahu aleyhi ve selem) a yağ ve bir koyun getirdi. Koyunu geri verdi, yağı kabul etti.
Bir kimse Feth-i Musuli (r.a.) ye elli gümüş getirdi. Buyurdu ki;
-“Hadisi şerifte geldi ki,-“Bir kimseye istemediği halde bir şey verirlirse, onu geri çevirmek Allah-u Teâla (c.c.) yı reddetmek olur.”
Bunun için bir gümüş aldı, diğerlerini almadı.
Hasan-i Basri (r.a.) de bu hadisi şerifi bildiriyor. Lakin bir kimse, bir gün bir kese gümüş ve güzel elbise getirip, kendisine verince kabul etmedi.
Ve;
-“İnsanlara ders veren ve onlardan bir şey alan, kiyamet günü kabul etmemesinin sebebi, ders okutmaktaki niyeti yalnız sevab kazanmak olduğu için idi. Ve buna ilim okutmakla kavuşulacağını bildiği için idi. İhlasını bozmak istemedi.
Büyüklerden biri, verilen bir şeyi almadı. Kendisine çıkıştılar.
Büyük zat:
-“Onlara merhamet eyledim. Çünkü onlar verdiklerini söylerler. Hem paraları, hem de sevabları gider.”Buyurdu.
Sadaka niyeti ile verilirse, sadaka alacak halde değilse almamalıdır. Muhtaç ise, almamazlık etmesi doğru değildir.
Hadisi şerif’te buyuruldu ki;
-“İstenmeden bir kimseye verilen şey Allah-u Teâla (c.c.) nın göderdiği rızıktır.”
Seriy-yi sakatı (r.a.) her ne zaman Ahmed bin hambel (r.a.) e bir şey gönderse, almazdı.
-“Ya Ahmed (r.a.) geri çevirmenin afetinden sakın.” Dedi.
Ahmed Bin Hambel (r.a.):
-“Bir daha söyle dedi.”
Sıriyyis sekatı (r.a.) tekrar söyledi. Ahmed bin hambel (r.a.) düşündü ve:
-“Bir ay idare ederim, bunu sakla o zaman alırım.”Dedi.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kanaat sahıbı olan kullarından eylesin. AMİN……..
Fuad Yusufoğlu
Zühd ve zühd’ün hakikatı.
14 Temmuz 2008Kasyane (Nusaybin)
Buzu olan, sıcak havada susayınca, suyu onunla soğutup içmeyi çok sever. Bir kimse gelir ve altuna karşılık bu buzu almak ister. Altunun sevgisi soğuk su isteğini giderir.
Der ki;
-“Bu gün ılık su içeyim ve sabredeyim. Bu altunu ise hayatım boyunca yanımda kalır. Bunun yanımda kalması, eriyip su olan ve en çok yanımda bir gece kalan buzdan daha iyidir.
Altunu isteyip buzu istememesi, daha kıymetliyi istemek olup buna
zühd denir.
AÇIKLAMA;
Büyükler buyurmuşlardır;
-”Zühd” arapça harfleriyle ‘zeyn’- ‘h’-'d’ üç harften oluşmüştur.”
‘Zeyn’ yanı “z”= (Terk-üz ziyneti) Ziynetin terki,”
‘h’= (Terkül Heva-i) Heva’nın terki,
‘d’ = (Terk-üd dünya) dünyanın terki, anlamına gelir.
Diğer bir rivayete göre;
-”‘zeyn yanı “z”= (Zade lil Mi’adi)= Ahiret (Kıyamet) için hazırlık yapmak
‘h’=(Hidayet-ül li din’ni) Dinde hidayet,
‘d’=( Devamün â’l a taâti) Salih amellerin devamlılığı anlamına gelir.)
Arifin dünyadaki halı de böyledir. Dünyanın geçici olduğunu, devamlı geçmekte olduğunu ve ölüm zamanının gelmekte olduğunu görür.
Ahiret ise, saf ve devamlı görüp ancak dünyayı terk etmekle ona kavuşacağını, onu elde edeceğini bilir.
Onun gözünde dünya aşağı görünür ve daha kiymetli olan ahirete kavuşmak için ondan el çeker. Bu hale zühd denir.
Bir şartla ki;
Bu zühd dünyada mübah olan şey’lerde olur. Haramlardan kaçmak zaten farzdır. Bu zühd varlıklı kimse için olmalıdır. Dünyalığı olmayan zühde kavuşamaz, ancak verilen bir şeyi almamakla kavuşabilir. Bu ise tecrübe etmeyince anlaşılamaz.
Çünkü;
Dünyalık elde edilince nefis bir başka şekil alabilir, ve eski halından dönebilir.
Diğer bir şart da, malı saklamayıp vermek, mevki ve makamı terk etmektir. Çünkü mutlak zahid, bütün dünya lezzetlerinden geçmiş, ahiret lezzeti isteyen kimsedir. Bu bir alışveriştir. Fakat bunda çok kar vardır.
Nitekim:
Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor ki;
-“Allah cennete karşılık mü’minlerden beden ve mal alır.” Ve yine buyurdu: -“Bu alışveriş size mubarek olsun. Sevininiz ki, bunda çok kazançlısınız.”Tevbe suresi Ayet 111
Bir kimse Abdullah İbn Mubarek (r.a.) e:
-“Ya zahid.”Dedi.
Abdullah İbn Mubarek (r.a.) buyurdu ki:
-“Zahid Ömer ibn Abdulaziz (r.a.) dır. Çünkü dünya malı onun elindedir. Bununla beraber zühd üzeredir. Benim zaten bir şey’im yoktur. Bana zahid demek nasıl doğru olabilir?
İbni Ebi Leyli, İbn Şebreme’ye:
-“Şu Ebu hanifeyi görür müsün? Bu dokamacı oğlu neye fevte versek tersini söyliyor.”
İbni şebreme (r.a.):
-“Bilmiyorum ki, dokumacı oğlu mudur, yoksa başka bir şey midir? Şu kadar biliyorum ki; Dünya yüzünü ona döndü, o ise ondan kaçıyor. Dünya yüzünü bizden çevirdi, biz ise onu arıyoruz.”Dedi.
Buzu altuna satmak her akıllının anlayabileceği kıymetli bir sermaye teşkil eder. Ahirete göre dünya altunun yanındaki buzdan daha aşağıdır. Fakat insanlar üç sebeble bunu görmüyorlar.
Birincisi: İman zayıflığı.
İkincisi: Bulundukları hale, şehvet ve arzularına esir olmaları.
Üçüncüsü:Tehir etmek ve sonra yaparım demeleridir.
Buna da sebep; bulunduğu halde şehvet ve arzularına esir olması, bunlardan kurtulamaması ve va’d edilen için elindekini vermeyi unutmasıdır.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri BUZU Alltunla değiştirip, bu geçici dünya sevgisine kanmayan kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Sıddık’ların murakabeleri
14 Temmuz 2008Girnavas Şelalesi (Nusaybin)
Şibli (r.a.), Süfyan-i Servi (r.a.) nın yanına geldi. Kendisini murakabeye oturmuş, sesiz, haraketsiz bir halde gördü. Vucudunun bir kılı bile kımıldamıyordu.
Şibli (r.a.):
-“Bu güzel murakabeyi kimden öğrendin?” dedi.
Süfyan-i Servi (r.a.):
-“Kediden öğrendim. Onu bir fare deliğinin ağzında, benim bu halimden daha haraketsız avını kollarken gördüm.”dedi.
Amellerden sonra yapılacak muhasebedir. Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba çekmeli, Sermayeyi kardan ve zarardan ayırmalıdır.
Sermaye farzlardır. Kar da sünnettir ve nafilelerdir. Ziyan ise günahlardır. İnsan ortağına aldanmamak için onunla hesaplaştığı gibi, nefse karşı daha uyanık davranmak lazımdır.
Fakat insanlar, kendilerini hesaba çekmiyorlar. Eğer her gün günah işlediğinde odasına bir taş koysa, kısa zamanda dolardı.
Eğer omuzlarımızdaki katib melekler, her günahı yazmak için ücret isteselerdi, malımızın hepsini vermemiz lazım gelirdi.
Fakat Gaflet ile, çeşitli düşünceler ile bir kaç subhanallah desek, tesbihi alır, sayarız ve yüz kere söyledik deriz de her gün boşuna nice şeyler söyleriz bunları saymayız.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hesaba çekilmeden önce kendilerini hesaba çeken kullarından eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu
Sıla-’i Rahim- 6
16 Temmuz 2008Kalecik Köyü (Nusaybin)
Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilmişti.
Der ki;
Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:
-“Muhakkak Cenab-i Hak (c.c.) bütün mahlukâtı yarattıktan sonra Sıla-î Rahim kalkarak şöyle dedi;
-“Ey Allah’ım, bu akrabalık bağının kopmasından sana sığınanın makamıdır.”
Allah (c.c.) buyurdu:
-“Evet, akrabasını ziyaret edene, benim yaklaşmama, akrabayı ziyaret etmeyenlerden uzaklaşmama sen razı değil misin?”
Sıla-î Rahim;
-“Evet.”Der.
Allah (c.c.) buyurur;
-“İşte bu senin içindir.”
Allah Azze ve Celle buyurdu:
-“Ben Allah’ım. Ben Rahman’ım. Sıla-î Râhmi yarattım ve ona benim ismimden bir isim böldüm. (Verdim) Kim sıla-î Rahmi eda ederse ben ona yaklaşırım. Kim ki, onu keserse ben de ondan uzak olurum.”
İbni Hibban (r.a.) sahihinde rivayet eder;
-“Rahim, (sıla-î rahim) Rahman isminden alınmış, birbirlerine bağlı damarlar gibi bir şebekedir.”
Şöyle der;
-“Ey Rabbim, ben kesildim. Ey Rabbim bana kötülük yapıldı. Ey Rabbim bana kötülük yapıldı. Ey Rabbim bana zulüm olundu. Ey Rabbim, Ey Rabbim…”
Bunun üzerine Allah (c.c.) şöyle buyurur;
-“Sen razı olmaz mısın ki, ben seni ifâ edenlere yaklaşırım, seni kesenlerden de uzaklaşırım.”
Buharı (r.a.) ve Müslim (r.a.) şöyle derler;
-“Akrabalık bağlarını koparan cennete girmez.”
-“Âdem oğullarının amelleri her Perşembe ve Cuma gecesi Allah (c.c.) a arzedilir. Bunlardan akrabalık bağlarını koparanların amelleri kabul olunmaz.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sıla-î Rahme riayet eden kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Muhabbet ve nefs muhasebesi
16 Temmuz 2008Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)
Süfyan-i Servi (r.a.) der ki;
-“Muhabbet, Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve selam) e uymaktır.
Rivavet edilir ki;
Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) a bir adam gelip:
-“Ey Allah (c.c.) ın Resûlü bana nasihat et.” Dedi.
Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem):
-“Sen nasihat mı istiyorsun?.” Buyurdular.
Adam:
-“Evet Ya Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem).”
Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurdu:
-“Bir işi yapmak istedin mi, akibetini düşün. Eğer sonu iyi ise işle. Eğer sonu karanlık ise onu terk et.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Her zaman nefsini hesaba çeken kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu