‘kerametler’ olarak etiketlenmiş yazılar

Bor-e Veysike Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)

Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)

Meşhur âlim ve velilerden. Künyesi Ebû Yahya’dır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 131 (M.748) senesinde Basra’da vefat etti. Babası bir rivayete göre Sicistan diğer bir rivayete göre kabil esirlerindendi.

Sehab-i Kiramdan (r.anhüm) hadis rivayet ettiği içinde Tabiin’den olan, Mâlik Bin Dinâr (r.a.) Enes bin Mâlik (r.a.), Ahnef (r.a.), Hasan-i Basri (r.a.), İbn-i Sirin (r.a.), ikrima (r.a.), ve daha bir çoklarından hadis rivayet etmiştir. Kardeşi Osman Haris bin Vecih (r.a.), Abdusselam bin Harb (r.a.), Ca’fer bin Süleyman Ed-Dabi (r.a.), ve başkaları da ondan hadis rivayet etmiştir.

İlm-i Hasan-i Basri (r.a) den öğrendi. Ve O’nun sohbetlerinde kemâle geldi. Hattatlık yaparak geçimini temin ederdi.

Gençliğinde sefih (kötü) haline tövbe edip, dine uyma hususunda son derece titiz davranmış ve yükselmiştir. DUASI KABUL OLANLARDANDI.

Kerametleri ve menkıbeleri meşhur olan bu zata, Maliki Dinar (Dinar sahibi) de denilmiştir.

Bu ismin verilmesinin sebebi şöyle rivayet edilmektedir.

Bir defasında gemiye binmişti. Gemi ilerleyince gemici ondan ücret istemiş, o da parasının olmadığını söyleyince, bayıltıncaya kadar dövmüşlerdi. Ayılınca;

-“ Ücreti vermezsen, seni denize atacağız.”

Diyerek, tutup kaldırdıklarında, suyun üzerinde bir çok balıkların ağızlarında birer dinar (altın) olduğu halde gördüler. Bunun üzerine o, balıkların ağzından iki dinar alıp gemicilere vermiştir.

Gemiciler bu hali görünce onun evliya olduğunu anlayarak özür dilemişler. Malik (r.a.) ise bu hadise üzerine gemiden inip, deniz üzerinde gözden kayıboluncaya kadar yürüyüp gitmiştir.

Mâlik-i Dinâr (r.a.) buyurdular ki;

-“Hasta olduğum bir zamanda kimsem yoktu. Bazı şeylere ihtiyacım vardı. Yürümeye takatım olmadığı halde, sıkıntı ile yavaş yavaş yürüyerek çarşıya çıktım.” Bu sırada şehrin ileri gelenlerinden birisi geçiyordu.”

Bekçiler bana kenardan;

-“Yürü.” Diye bağırdılar.

-“Takatım olmadığı için yavaş yürüyordum. Biri geldi omzuma şiddetli bir kamçı vurdu. Ertesi gün o adamın elinin kesildiğini duydum.”

Mâlik Bin Dinâr (r.a.) buyurdular ki;

-“Din bakımından faydalanmadığın kimse ile dostluğu terk et. Amellerin en güzeli İHLAS’LA yapılan ameldir.”

Mâlik (r.a.) buyurdular ki;

-“Âlim, bildiği ile amel etmediği zaman, yağmur damlasının yalçın kayadan kayması gibi va’z ve nasihatı gönüllerden silinir gider.”

Mâlik bin Dinâr (r.a.) buyurdular ki;

-“Bahar yağmurları yeryüzünü yeşillendirdiği gibi, KUR’AN-İ KERİM DE KALBİN YAĞMURUDUR VE ONU CANLANDIRIR.”

Yine Mâlik-i Dinâr (r.a.) Buyurdu;

-“Şu üç şey dünyada en güzel kazançtır;”

-“1.Birincisi; Allah-u Teâlâ’nın sevgili kullarının sohbetinde bulunmak ve din kardeşleri ile sohbet etmek.”
-“2.İkincisi; Geceleri teheccüd namazı kılmak ve doya doya Kur’an-i kerim okumak.”
-“3.Üçüncüsü; Allah-u Teâlâ’yı hiç unutmayıp, O’nu zikretmek.

Mâlik bin Dinâr (r.a.) Buyurdu ki;

-“Şu beş şey bedbahtlığın alâmetidir;”

-“1.Birincisi; Gözün yaşarmaması,”
-“2.İkincisi;Kalbın katı olması,”
-“3.Üçüncüsü;Hayasızlık,”
-“4.Dördüncüsü;Dünyaya düşkün olmak,”
-“5.Beşincisi;Dünya için canından endişe etmektir. Mümin olan kimse Allah-u Teâlâ’dan korkar, boş sözlerden dilini koror.”

Mâlik-i Dinâr (r.a.) Buyudu ki;

-“Üç. Şey gönlü öldürür; Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)

Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 4

Bu sırada babası geldi. Mâlik bin dinâr (r.a.) a rica etti;

-“Oğlum’u affettim. Öbür âlem’e göçeceği yakın zanediyorum. Şehadet getirip ruhunu teslim etsin.” Dedi.

Mâlik bin dinâr (r.a.) Şehadet kelimesini telkin etmeğe başladı. Fakat Abdurrahman cevap vermiyordu.

Nihayet gözlerini açıp, karşısında babasını görünce ona yalvaran bir sesle dedi ki;

-“Babacığım ne olur, gel sende benim gözümü çıkar ki, kıyamette kalmasın!”

Babası;

-“Ey gözümün nuru! Ben suçunu bağışladım. Senden razı oldum.” Dedi.

Bu sırada Abdurrahman iki defa şehadet getirdi.

Mâlik bin dinâr (r.a.) ona sordu;

-“Halin nasıldır?”

Abdurrahman;

-“Baygın halde iken başucumda elinde topuz olan bir melek durup bana;

(-“BABAN SENDEN RAZI DEĞİL! Bu topuzla senin başına vuracağım.”) dedi.

-“Az sonra, başka bir melek gelip yeşil bir mendille gözlerimin yaşını sildi ve dedi ki;”

(-“Şehadet getir! Baban ve ALLAH-U TEÂLÂ SENDEN RAZI OLDU.”) dedi.

Abdurrahman bunları söyler söylemez ruhunu teslim etti.

Bir gün Basra valisi Mâlik bin dinâr (r.a.) a der ki;

-“Ey Mâlik, bize karşı bu kadar konuşabilmen için sana cesaret veren ve bizi mukabele etmekten aciz bırakan şey nedir biliyor musun?”

Vali’nin sözlerine Mâlik Bin Dinâr (r.a.) şöyle cevap verdi;

-“Dünyaya hiç değer vermemem, siz ve sizim gibi insanlardan beklediğimin olmamasıdır.” Dedi.

Yanında bir köpek gelip oturduğu zaman ona bir şey yapmaz ve kovalamazdı.

Buyururdu ki;

-“Bu köpek, KÖTÜ ARKADAŞTAN DAHA İYİDİR, Kişinin iyi insanları yanında bulnup da doğru yola gitmemesi, şer (kötülük) olarak kendisine yetişir.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara Bızmara (Nusaybin)‘Ayrıca buranın çok çok önemli bir kıssası vardır.

Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 5

Rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır;

-“İki haslet vardır ki, bunlar bir mü’minde bulunmaz. Bunlar kötü huy ve bahillik (cimriliktir)”

Rivayet ettiği bir başka hadis-i şerif;

-“Allah korkusu her hikmetin başıdır ve vera’ da (şübhelileri terk etmek) amellerin seyididir.”

Mâlik bin Dinâr (r.a.) nin hikmetli sözleri;

Buyurdular ki;

-“Kimin gözü ve gönlü, fani hayattan bâki hayat hakkında iyi bir ibret dersi almamış ise, iyi bilinmeli ki, o şahsın kalbi PERDELİ, AMELİ DE AZDIR.”

Yine buyurdular ki;

-“Her kim DÜNYAYA EVLENME teklifinde bulunursa, DÜNYA ondan Nikahının bedel, olarak DİNİNİN TAMAMINI İSTER.”

Mâlik bin dinâr (r.a.) a sormuşlar;

-“Ya Mâlik, bu gün nasıl sabahladınız?”

Mâlik-i Dinâr (r.a.) Cevabında Buyurdular ki;

-“Öğle bir halde sabahladım ki; ömrüm kısalıyor günahlarım artıyor!”

Yine buyurdular ki;

-“İnsan kendisi Salih olmadığı halde Salihların ŞEREF VE HAYSİYETİNE dil uzatacak olursa, başka günahı olmasa bile bu ona yeter.”

Yine Mâlik bin Dinâr (r.a.) buyurdu ki;

-“Şu zamanlarda insanların kardeşliği, aşçının çorbasına benzedi. Kokosu güzel fakat tadı yok.”

Mâlik Bin Dinâr (r.a.) kira ile bir ev tutmuştu. Komşusu Yahudi idi. Bu evin güney tarafı yahudinin evinden yana idi. Yahudi yaptığı pisliği bu duvara atarak devamlı kirletmeyi adet haline getirmişti.

Uzun bir zaman geçmesine rağmen, bir şikayet gelmediğine hayret eden Yahudi,

Mâlik Bin Dinâr (r.a.) gelerek;

-“Halâdan, pis kokudan rahatsız olup olmadığını sordu?”

Mâlik Bin Dinâr (r.a.);

-“Rahatsız olduğunu, fakat yıkayıp temizlediğini bildirdi.”

Yahudi hayret içinde bu sıkıntıya niçin katlandığını sorduğunda,

Cevaben;

-“Allah-u Teâlâ’nın rızası için. Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki; (-“Ve öfkelerini yutup insanları affedenler.”) Âl-i İmrân suresi ayet 134.”

Yahudi bunun üzerine;

-“Ne iyi bir din ki, Allahın dostu, Allah’ın düşmanının verdiği eziyetlere katlanmakta, asla feryad etmemekte, kimseye söyleyip şikayet etmemektedir.” Diyerek Müslüman oldu.

Bir gün hasta ziyaretine giderken Mâlik Bin Dinâr (r.a.) durumu şöyle anlatıyor;

-“Hastanın hâlinde ölüm durumunun yakın olduğu anlaşılıyordu. Kendisine Kelime-i Şehadet telkin etmek (söyletmek) için uğraştımsa da söylettiremedim.”

Hasta durmadan;

-“On, Onbir.” Diyordu.

Sonra kendisine gelip bana;

-“Ey Üstadım’ Önümde ateşten bir dağ var! Ne zaman ŞEHADET KELİMESİNİ söylemeye çalışsam bu ateş bana hücüm ediyor.” Dedi.

Bunun üzerine mesleğini sorduğumda;

-“Malını riba’ya veren, FAİZ YİYEN, ÖLÇÜ VE TARTIDA hile yapan biri olduğunu anladım.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

DSC06763    Fuad Yusufoğlu İbrahim-i Edhem hazretleri (k.s.) nin mübarek kabirleri

İbrahim-i Edhem hazretleri (r.a.) nin mübarek kabirleri

İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu);

Tabiinin meşhur âlimlerinden ve evliyanın büyüklerinden. 96 (M. 714) de Belh şehrinde doğup, 162 (M.779) da Şam’da vefat etti.

İsmi, İbrahim Bin Edhem bin Mansur olup, künyesi Ebû İshak’tır. Nesebi Hazreti Ömer (r.a.) e dayanır.

Fudayl bin iyyad (r.a.) dan feyz alıp, aynı zamanda İmran bin Musa bin Zeyd Râi (r.a.) ve Şeyh Munsur Selami (r.a.) nin sohbetinde bulunup, Veysel Karani (r.a.)nin RUHANİYETLERİNDEN istifade etmiştir.

Bağdad, şam ve Hicaz’da meşhur oldu. Üç kıt’anın âlimlerinin çoğundan ilim öğrendi. İmâm-i Â’zam (r.a.) ın sohbetiyle olgunlaştı. Dinde fakıh ve müctehid oldu. Rumlara karşı yapılan cihadlara katıldı. Arap lisanını çok fasih konuşurdu.

Yahya bin Said el-Ensari (r.a.), Said bin Mezban (r.a.), Mukatil bin Süleyman (r.a.) ve Süfyan-i Servi (r.a.) den hadis-i şerif rivayetinde bulunmuştur.

Evza-i (r.a.), Şakik-i Belhi (r.a.), İbrahim bin Beşar (r.a.) kendisinden hadis-i şerif rivayetinde bulunmuşlardır.

Nesa-i (r.a.), Dâre Kutni (r.a.), İmâm-i Buhari (r.a.) onun sika (güvenilir) bir ravi olduğunu bildirmişlerdir. Buhari “EDEB”, Tirmizi “TAHÂRET” kısmında kendisinden rivayette bulunmuşlardır.

Babası Edhem, Belh şehri padişahı idi. Kendisi ŞAHZÂDE olup, tahtta oturur, avlamayı severdi. Her türlü imkana sahip, her istediğini yer, her istediğini giyer, her emri hemen yapılırdı.

Bir yola çıktığı zaman, kırk altın kalkanlı asker önünde, kırk altın gürzlü asker arkasından yürürdü. O bütün bunları terk etmiş ve Allah-u Teâlâ’ya gönül vermiştir.

Mübarek sözleri ve kerametleri dilden dile dolaşmış, muhabbeti hep gönüllerde yaşamıştır. DÜNYA SULTANLARI UNUTULMUŞ, FAKAT O UNUTULMAMIŞTIR.

Tacını tahtını bırakıp evliyaden olması şöyle olmuştur;

Bir gece tahtı üzerinde uyuya kalmıştı. Gece bir gürültü ile uyandı. Tavan sallanıyordu.

Seslendi;

-“Kim o?”

Damdaki;

-“Tanıdık biriyim, devemi kayıbettim onu arıyorum.” Dedi.

İbrahim Edhem (r.a.);

-“Hey şaşkın, ne diye damda arıyorsun? Damda deve mi olur?” deyince

Damdaki zat;

-“Ey Gafil, sen ALLAH-U TEÂLÂ’YI ALTIN TAHT VE SÜSLÜ ELBİSELER İÇİNDE ARIYORSUN. DAMDA DEVE ARAMAK DAHA MI ACAÎB?” Dedi.

Bu sözlerden sonra kalbi Allah-u Teâlâ’nın aşkıyla yandı ve şimdiye kadar yaptığı bütün günahlara, hata ve kusurlara TÖVBE ETTİ.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrâhim Bin Edhem (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido Girnavas mevki-i (Nusaybin)

İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu)- 2

Başka bir rivayette;

Bir gün sarayda umûmi bir ziyafet verildi. Devlet adamları yerlerini almış, hizmetçiler beklerken, gayet heybetli bir zat çıkageldi. Ne askerlerden ne de hizmetçilerden hiçbir kimse ona sen kimsin, burada ne işin var? Deme cesaretini bulamadı.

Bu heybetli zat’a İbrahim Bin Edhem (r.a.) sordu;

-“Ne istiyorsun?”

O zat;

-“Bu handa konaklamak istiyorum.” Dedi.

İbrahim Bin Edhem (r.a.);

-“Burası han değil, benim sarayımdır.” Diye cevab verdi.

O zat;

-“O halde bu saray bundan evvel kimin idi?” diye sorunca

İbrahim Bin Edhem (r.a.);

-“Pederiminindir.” Dedi.

Gelen zat;

-“Ondan evvel kimin idi?” diye tekrar sordu.

İbrahin Bin Edhem (r.a.);

-“Filan zat’ın.” Dedi.

O zat;

-“Ondan evvel kimin idi?”

İbrahim Bin Edhem (r.a.);

-“Filan oğlu Filanın.” Cevabına,

O zat’ın;

-“Bunlara ne oldu?” sualina de;

İbrahin Bin Edhem (r.a.);

-“Öldüler.” Cevabını verdiğinde,

Gelen heybetli kimse;

-“Bu nasıl senin sarayın ki, biri gelmeden biri gitmede?” diyerek geldiği gibi geri çıktı.

İbrahim Bin Edhem (r.a.); o zatın peşine düştü ve sordu;

-“Sen kimsin?”

O zat da;

-“Ben Hızırım.” Dedi.

Bundan sonra İbrahim Bin Edhem (r.a.) in DERDİ ÇOĞALDI. KALBİNDEKİ AŞK-I İLAHİ ATEŞİ FAZLALAŞTI.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrâhim Bin Edhem (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Termik santralı (Nusaybin)

İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu)- 3

Başından geçen bir başka hadise de şöyledir;

Bir gün atının hazırlanmasını istedi ve av köpeğini de yanına alıp ava çıktı. Karşısına bir hayvan çıktı. Onu yakalamak için atını sürdü,

Gaibden;

-“Ya İbrahim sen bunun için yaratılmadın ve bununla emir olunmadın!” diye bir ses işitti.

Durdu, sağına ve soluna baktı hiçbir kimseyi göremedi;

-“Allah La’net etsin! Bu iblis’tir.” Dedi.

Atını tekrar sürdü. Biraz öncekiden daha kuvvetli ve daha açık;

-“Ey İbrahim! Sen bunun için yarartılmadın ve bununla emir olunmadın!” denildi.

İbrahim Bin Edhem (r.a.), durup, sağına soluna baktı. Kimseyi göremedi;

-“Allah-u teâlâ La’net etsin! Bu iblistir.” Dedi.

Atını tekrar sürdü ve aynı sözleri atının eğeri tarafından işitti ve durdu;

-“Âlemlerin Rabbından bana ikaz geldi. Allah-u Teâlâ’ya yemin ederim ki bu günden sonra ALLAH’A İSYAN ETMİYECEĞİM. RABBIM, SALİH İNSAN OLMAMI İSTİYOR.” Dedi.

Bu hadise üzerine o kadar ağladı ki, elbiseleri gözyaşlarıyla ıslandı. Sonra geri döndü. Bir çobana rastladı. Dikkat edince bunun babasının çobanlarından birisi olduğunu anladı. Onun abasını ve başlığını alıp kendi elbiselerini ona verdi. Her şeyi bırakıp ALLAH-U TEÂLÂ’NIN YOLUNA GİRDİ.

Merv şehrine doğru giderken yolda â’mâ bir adamcağız bir köprüden geçiyordu. Gözleri görmediği için nehire tam düşerken, İbrahim Bin Edhem (r.a.) bunu gördü.

Adamcağıza çok acıdı ve;

(-“Allahummahfezhu) “Allahım! Onu muhafaza et. Koru!” diye dua etti.

Bunu söyleyince köprüden düşmekte olan â’mâ, köprü ile nehir arasında boşlukta kaldı, düşmedi. Etrafta bulunanlar, â’mâ’yı tutup yukarı çektiler ve İbrahim Bin Edhem (r.a.) in büyüklüğünü tasdik ettiler.

Bundan sonra Nişabur’a gitti. Hep kendi ile meşgül olmak, her an Allah-u Teâlâ’ya ibadet ve tâatde bulunmak için, kendisine dünya meşgalelerden uzak, sâkin bir yer aradı.

Burada bulunan bir mağarada dokuz sene ikamet etti (kaldı). Bu mağarada bulunduğu bir gece yıkanması icab etti. Zemherir günleriydi ve çok şiddetli soğuk vardı. Buzu kırmak suretiyle gusül abdesti aldı ve seher vaktine kadar ibadet etti.

Soğuktan donmak üzere olduğunu hissetti. Isınmak için biraz ateş olsa veya üşümemek için sırtımda bir kürk olsa diye hatırından geçti.

Birden sırtında bir kürk bulunduğunu ve bedenini ısıtmakta olduğunu hissetti. Böylece biraz istirahat edip, uyumak imkanı hasıl oldu. Az zaman sonra uyandı. Bu kürkün, çok heybetli bir hayvan derisinden yapılmış olduüunu anladı. Allah-u Teâlâ’ya Hamd etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrâhim Bin Edhem (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e beşire Mecido Girnavas civarı (Nusaybin)

İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu)- 4

İbrahim Bin Edhem hazretleri (r.a.), bu mağarada kalırken, insanlar onun halini anlamaya başladılar. Bu durumu anlayınca, derhal mağarayı terk etti ve Mekke-i Mükerreme’ye doğru yola çıktı.

Sahrada giderken bir zat ile karşılaştı. O zat kendisine (İSM-İ A’ZAM= Allah-u Teâlâ’nın en büyük ismini) öğretti. Bu isimle Allah-u Teâlâ’ya dua etti.

Hızır Aleyhis selam ile görüştü,

Hızır Aleyuhis selam kendisine;

-“Sana İsm-i A’zam-l öğreten kimse, İlyas (Aleyhis selam) idi.” Dedi.

Ve beraber çok sohbet ettiler.

Daha sonra, İbrahim Bin Edhem (r.a.) in Nişabur’da ikamet ettiği mağarayı ziyaret eden Şeyh Ebû Said isminde bir zat, hayret edip;

-“Sübhanallah! O ne mubarek bir zat imiş. Burada bulunması bereketiyle burası öyle güzel kokuyor ki, eğer mağarayı MİSK İLE DOLDURSALAR ÖYLE GÜZEL KOKU KOKMAZ.” Dedi.

Nakledildiğine göre;

İbrahim Bin Edhem (r.a.) Mekke-i Mükerreme’ye ulaşabilmek için sahrayı ONDÖRT SENE’DE kat edebildi. Bir müddet gidiyor, iki rek’at namaz kılıyordu. Bu şekilde ON DÖRT SENE sonra Mekke’ye ulaştı.

Böyle mubarek bir zatın gelmekte olduğunu, Harem-i şerifte bulunan âlimler haber aldılar ve kendisini karşılamak üzere yola çıktılar. Böyle büyük zatları karşılamak âdetleri idi.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) ise, kimse beni tanımasın diye, bir kafilenin önüne düşmüş geliyordu. Başka kimseler de kendisini karşılamak ve görmek istiyorlardı.

Kafilenin önünde bulunan İbrahim Bin Edhem (r.a.) e yaklaşıp;

-“Acaba İbrahim Bin Edhem (r.a.) yaklaştı mı? Harem-i Şerifin âlimleri kendisini karşılamaya geliyorlar da…”

İbrahim Bin Edhem (r.a.) ise;

-“Bırakın o kötü kimseyi! Ondan ne istiyorsunuz=” buyurdu.

O kimseler, İbrahim Bin Edhem (r.a.) in ensesine bir tokat vurdular ve;

-“Sen öyle yüksek bir zata nasıl kötü diyebilirsin. Böyle söylemekle asıl sen kötü oluyorsun.” Dediler.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) de;

-“İşte ben de aynı şey’i söyliyorum ya;” Buyurdu.

Onlar ayrılıp gittikten sonra kendi nefsine şöyle diyordu;

-“Sen ne kadar ahmaksın ve cür’etlisin. Mekke âlimlerinin seni karşılamalarını mı arzu ediyorsun? Halbuki onlar mübarek zatlardır. Böyle bir şeyi istemeye sen nasıl cesaret edebiliyorsun? Ama sen, ‘Tokat vurulmakla’ sana asıl layık olana kavuştun.”

Nitekim kendisini tanıyıp özür dilediler. Burada kısa zamanda kendisine eş-dost buldu. Çalışıp-kazanarak, alın teri ile nafakasını temin ederdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrâhim Bin Edhem (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e veysike Çağ-çağ deresi (Nusaybin)

İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu)- 5

Nakledildiğine göre;

Memleketinden (belh’den) ayrıldığında süt emen bir oğlu kalmıştı. Çocuk büyüdü. Zengin oldu. Validesine, babasına sordu.

O da,

-“Baban kayboldu. Mekkede olduğuna dair bazı haberler var” dedi.

Oğlu;

-“Anneciğim, ben gidip, babamı bulmaya çalışacağım ve hizmetinde bulunacağım” dedi.

Her tarafa haber gönderip, bu sene hacca gitmek isteyenlerin kendisine gelmelerini, masraflarını kendisinin karşılacağını söyledi.

Bunun üzerine kendisine dörtbin kişi geldi. Hepsinin masraflarını karşılayıp, hem haccetme, hemde babasına kavuşmak arzusuyla yola çıktı.

Kabe-i muazzamaya varınca, orada hırka giymiş, yamalı elbiseli kimseler gördü ve onlara babasını sordu.

Onlar

-“O bizim hocamızdır. Mekke dışından, sırtında odun getirip satar, parası ile ekmek alıp bize verir” dediler.

Genç sahraya çıktı. Bir ihtiyarın sırtında odun getirdiğini gördü. Kendisini takip etti. O pazara gidip odunları sattı. Parasıyla ekmek alıp dostlarına ikram etti. Onlar ekmek yerken, o da namaz kılıyordu.

Dostlarıyla birlikte tavaf yaparlarken, güzel yüzlü bir genç karşısına gelip durdu. İbrahim bin Edhem ona bakıyordu.

Tavafı bitirdikten sonra,

-“O gence bu kadar bakmanızın hikmeti nedir.” Dediler.

Buyurdu ki:

-“Ben Belh’den ayrılırken süt emme çağında bir çocuğum kalmıştı. Bu genç odur.”

O genç,

-“Babam benden kaçar.” Endişesi ile, kendisini belli etmiyor,

Fakat hergün gelip babasını seyrediyordu. İbrahim bin Edhem (r.a.) bir gün dostlarından birini alıp, Belhden gelen hacı kafilesinin yanına gitti. Atlastan bir çadır ortasında bir kürsüde oturup kuranı kerim okumakta olduğunu gördü.

Genç,

-“Her halde, mallarınız ve çocuklarınız bir bela ve imtihandır.” Mealindeki ayet-i kerimeyi okuyordu.

Bunu duyunca geri dönüp gitti. Yanındaki dostu, gencin yanına gitti. Kuranı kerim okumasını bittikten sonra gence

-“Nerelisin?”

O da Belh’liyim.” Deyince

Gelen zat;

-“Kimin oğlusun.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrâhim Bin Edhem (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Veysike Çağ-Çağ nehri (Nusaybin)

İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu)- 6

Gelen zat;

-“Kimin oğlusun.” Dedi.

O da

-“İbrahim bin Edhem in oğluyum onu ilk defa dün gördüm. Ama o muydu, değil miydi? İyice bilemiyorum. Benden uzaklaşır korkusuyla kendisinede soramadım” dedi.

Gelen zat

-“Gelin sizi onun yanına götüreyim.” Dedi.

Bundan sonra beraberce İbrahim bin Edhem (r.a.) in yanına gittiler. Genç, babasını görünce kendisinden geçecek şekilde ağladı. Kendisine geldiğinde babasını selam verdi.

Babası selamını alıp bağrına bastı ve

-“Hangi dindensin?” diye sordu.

Genç;

-“İslam dinindenim” dedi.

İbrahim bin Edhem (r.a.);

-“Elhamdülillah! Kuranı kerimi de biliyorsun. Peki ilham ve tahsil ettin mi?” Diye sordu.

Oğlu;

-“Evet”

Deyince o yine hamd etti. Oğlunu yanına alıp yüzünü semaya çevirdi.

-“Ya Rabbi! İmdadıma yetiş!” diye yalvarmağa başladı.

Bunu gören yakınları;

-“Ya İbrahim, ne oldu, niçin yalvarıyorsun?” diye sordular.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) onlara;

-“Oğlumu bağrıma basınca şefkati ve sevgisi kabimde kaynadı. Bunun üzerine bir nida geldi ki;

(-“Ya İbrahim! Beni sevdiğini iddia ediyorsun. Fakat benimle beraber başkalarını da seviyorsun. Dostluğumuza ortak katıyorsun. Bir kalbde iki sevgi olur mu? BU DOSTLUĞA SIĞAR MI?”).

Bunu işitince dua edip;

-“İzzet, İkram sahibi olan Allahım! İmdadıma yetiş! Eğer oğlumun muhabbeti, beni senin sevginden alıkoyacaksa, ya benim, yahut oğlumun canını al”, diye dua ettim.
Duam hemen kabul oldu. Oğlum kucağımda can verdi.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrâhim Bin Edhem (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara harabeleri (Mardin)

İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu)- 7

Bir gün kendisine sordular;

-“Dervişliği ve fakirliği satın alan bir kimse tanıyor musunuz?”

İbrahim Bin Edhem (r.a.) cevabında buyurdu ki;

-“İşte ben, Fakirliği, Belh ülkesine karşılık satın aldım. Bu bana o kadar ucuza geldi ki, sanki bedave almış oldum. ZİRA FAKİRLİK VE DERVİŞLİK O KADAR KIYMETLİ Kİ, BİR ÜLKEYİ FEDA ETMEK, ONA KARŞILIK OLAMAZ.”

İbrahim Bin Edhem (r.a.) buyurdular ki;

-“Lokmasını helal’dan te’min edebilmek için uğraşmak, geceleri ibadet edip, gündüzleri oruç tutmaktan efdaldır. Çünkü her şeyin başı HELAL LOKMADIR.”

İbrahim Bin Edhem (r.a.) Ramazan-i Şerif’de ekin biçer, aldığı ücreti muhtaç olanlara verirdi. Gece sabaha kadar ibadet eder, hiç uyumazdı.

-“Hiç uyumadan nasıl durabiliyorsunuz?” diyenlere,

İbrahim Bin Edhem (r.a.);

-“Nasıl uyuyabilirim ki, ağlamakdan bir an kesilemiyorum. Bu halde gözüme uyku girmesi mümkün müdür?” derdi.

Namazını bitirdikten sonra ellerini yüzüne kapar;

-“Yaptığın ibadet doğru ve makbul olmaz da, eski bir paçavra gibi yüzüme çarparlar diye çok korkuyorum.” Buyururdu.

Bir def’asında, ıssız bir yerde, harabe bir binada şiddetli soğuk ve ayazın olduğu bir gece, üç kişi ibadet ediyrlardı. Arkadaşları uyuduktan sonra İbrahim Bin Edhem (r.a.) kalkıp, sabaha kadar kapıda bekledi;

-“Niçin böyle yaptın?” dediklerinde

İbrahim Bin Edhem (r.a.);

-“Arkadaşlarım uyurken bir tehlike meydana gelirse, onu ben karşılayayım. Arkadaşlarım üzülmesinler diye böyle yaptım.” Buyurdu.

Bir defasında sefere çıkmıştı. Azığı bitti;

-“Benim yüzümden bir kardeşim sıkıntıya,zahmete girmesin.” Düşüncesiyle uzun müddet kimseden bir şey istemedi.

Kendisi işçi olarak çalışır, o gün kazandığı ile yiyecek şeyler alıp dostlarına ikram ederdi. Bir defasında eve geç kaldı. Yol da uzundu.

Arkadaşları;

-“İbrahim (r.a.) geçikti. Bari biz yiyecek ne varsa onları yiyip uyuyalım, beklemiyelim.” Dediler. Nitekim yemeklerini yediler, yatsı namazlarını da kıldıktan sonra yatıp uyudular.

İbrahim bin Edhem (r.a.) gelince onların uyuduğunu gördü ve bir şey yemeden aç olarak yattıklarını düşünüp çok üzüldü.

-“Getirdiğim un’u yoğurayım, bir şeyler pişireyim de uyandıkları zaman yesinler ve yarın oruca niyet edebilsinler.” Diye çok uğraşıp, bir şeyler hazırladı.

Arkadaşları uyandıkları vakit, onun kendileri için ne sıkıntılara katlandığını görünce, ne yaptığını sordular. O olanları anlattı.

Bunun üzerine birbirlerine;

-“Bakın! O bizim için ne fedakarlıklara katlanıyor, bizim hakkımızda ne kadar iyi düşünüyor. Fakat biz onu yemeğe beklemiyoruz.” Deyip, onun kıymetini daha iyi anladılar. Ve özür dilediler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrâhim Bin Edhem (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu