‘kerametler’ olarak etiketlenmiş yazılar
İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 8
02 Ocak 2009Girnavas şelalesi (Nusaybin)
İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 8
İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) bir dağda ibadet ediyordu. Bir gece yarısı dereye abdest almaya indi. O sırada bir arslan karşısına çıktı.
Arslan acılar içinde kıvranıyordu. Boynunu büktü, ayağını gösterdi. Ayağına taş batmış ve iltihaplanmıştı.
İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) çakısını çıkardı, arslanın ayağını yararak yarayı temizleyip, iyice sardı. Arslan Fasih bir lisan ile teşekkür etti.
İbrahim-i Havvâs hazretleri hacca gidiyordu. Gece ve gündüz devamlı hiç dinlenmeden yürüyordu. Daha sonra Mekke’ye yakın bir yerde dinlenmek için bir yere oturdu. O sırada bir Arslan kendisine saldırdı.
O sırada şöyle bir ses işitildi;
-“Ya İbrahim! Hiç korkma, çünkü senin etrafında yetmişbin Melek vardır. Onlar seni muhafaza ediyorlar.”
Daha sonra hiç korkmadan yoluna devam etti.
İbrahim-i havvâs hazretleri (r.a.) anlatıyor;
-“Bir zaman sahra’da yolculuk yaparken yolumu kayıbettim. Şaşkın bir halde iken aniden karşımda birini gördüm.”
Bana;
-“Selam.” Verip
-“Yolunu mu kayıbettin?”
Ben de;
-“Evet yolumu kayıbettim.” Dedim
Bunun üzerine o kimse;
-“Öyle ise peşimden gel. Yolunu bulman için sana yardım edeyim.” Dedi.
Henüz birkaç adım gitmiştik ki, o zât gözden kayıboldu.
-“Ben dikkat ettiğimde, yolumu bulmuş olduğumu anladım ve ondan sonra hiçbir yolculukta yolumu kayıbetmedim. Hatta acıkma ve susama dahi hisetmedim.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 9
02 Ocak 2009Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzaraları) Nusaybin)
İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 9
İbrahim-i Havvâs (r.a.) anlatır;
-“Bir zaman Şam civarında bulunuyordum. Nar ağacı gördüm. Tatlı nar yemek arzu ediyordum.”
-“Lâkin gürdüğüm narlar ekşi olduğu için, yemeyip sabır ettim.”
-“Tatlı nar bulduğum zaman yerim.” Deyip yoluma devam ettim.
-“Bir yere varınca, eli, ayağı olmayan, zayıf, halsız, yaralı bir kimse gördüm. Yaralarına kurt düşmüş, hatta bir çok eşek arısı yaralarına hücum etmiş, zavalıya ızdırap veriyorlardı.”
Onun bu çaresiz ve muzdarıb haline çok acıyarak, yanına varıp;
-“Bu halden kurtulak ister misin?” dedim.
Bana;
-“Hayır.” Dedi.
Ben hayretle;
-“Niçin?” dedim.
Bana;
-“Sağ salim olmak nefsimin arzusudur. Bu halde olmam ise Rab’bı’mın muradıdır. Onun muradının aksi olan bir şeyi O’ndan istemek, kulluğuma yakışmaz, takdirine razı olmak, elbette benim için hayırlıdır.” Dedi.
Ben;
-“Musaade et de hiç olmazsa arıları senden uzaklaştırayım, sana çok ızdırab veriyorlar.” Dedim.
Bana;
-“Onlar bana ızdırap verdikçe, benim halim daha hoş oluyor. Ey Havvâs! Sen benim çektiğim sıkıntıları, bana hücüm eden eşek arıları boşver, sen tatlı nar yemek arzusunu kendinden uzaklaştırmaya bak.” Dedi.
Ben;
-“Bütün bunları nereden biliyorsun?” dedim.
Bana;
-“Allah-u Teâlâ bildiriyor.” Dedi.
-“Ben izin isteyip ayrıldım ve yoluma devam ettim.”
Mimşad-i Dineveri (r.a.) şöyle anlatıyor;
-“Bir gece geç vakitte dışarı çıktım. Bir tepeye vardım. Şiddetli soğuk vardı ve çok kar yağıyordu.”
-“Baktım ki, İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) orada oturuyordu. Üzerinde sadece bir gömlek vardı. Etrafına karlar düşüyor, hemen eriyordu ve bulunduğu yer, gayet kuru idi.”
-“Benimle müsafehe etti. Ellerinin sıcaklığı ile benim ellerim terledi. Biraz sohbet edip ayrıldık.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 10
02 Ocak 2009Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin
İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 10
İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) nin talebelerinden Ebû hasen isminde birine;
-“Bir yere gideceğim. Sen de gelir misin?” dedi.
Talebe;
-“Peki Efendim, izin verirseniz evden ayakabılarımı giyip geleyim.” Diye eve gitti.
Eve vardığında (kaygana) isimli yemeğin hazırlanmış olduğunu gördü. Ondan bir miktar yedi. Sonra hocasının yanına geldi.
Beraberce yola çıktılar. Bir nehirden geçmeleri icab etti. İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) nehir üzerinde yürümeye başladı. Peşinden talebesi de yürümek istedi ise de, suya battı.
Bunun üzerine hocası geri dönüp;
-“Ne oluyor. Yoksa ‘kaygana’ ayağınamı dolaştı.” Buyurunca,
O talebe hemen hocasının su üstünde yürümesine, hem de kendisinin o (kaygana) yemeği yediğini anlamasına hayret etti.
Vefatından önce hastalandı. İshale yakalanmıştı. Üstü çok fazla kirleniyordu. Temiz olarak ölmek istiyordu. Bunun için her abdesti bozulduğunda gusul abdestı alıyor, iki rek’at namaz kılıyor tekrar abdesti bozuluyordu. O gün altmiş defa gusul abdesti aldı. En sonunda gusul yaparken vefat etti.
Vefatından sonra onu rü’yada görenler sordular;
-“Allah-u teâlâ hazretleri sana nasıl muamele eyledi.”
O da;
-“Yaptığım ibadetler ve gösterdiğim tevekkül, bana verilen ni’metlere karşı yetmedi. Ancak dünyadan göçeceğim sıralarda gusul abdesti olarak temizlenmem, Allah-u Teâlâ katında makbule geçmiş. Bu temizlik sebebiyle cennette en yüksek makamlara çıkardılar.”
Ve şöyle bir ses;
-“Ey İbrahim! Sana yapılan bu ikram, huzurumuza temiz olarak geldiğindendir. Burada temizler için, fevkalade büyük mertebeler, makamlar vardır.” Diyordu.
İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) buyurdu ki;
-“Kalbin ilacı beştir;”
-“1-Kur’an-i Kerim okumak ve Kur’an-i kerime bakmak;”
-“2-Mi’deyi boş tutmak;”
-“3-Gece kalkıp ibadet etmek;”
-“4-Seher vaktinde ağlayıp sızlamak;”
-“5-İyilerle beraber bulunmaktır.”
-“Bir Müslüman, Allah-u teâlâ’nın emir ve yasaklarına ne kadar dikkat edip tatbik ediyorsa, Allah-u Teâlâ da onu o miktar Aziz eder. Diğer Müslümanların kalbine de onun sevgisini verir.”
-“Asıl helak kimse, ahir ömründe yolunu sapıtan ve tam menzile yaklaştığı sırada hak yoldan kayan kimsedir.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anhu)
05 Ocak 2009Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anhu)
İmâm-i A’zam Ebu Hanife hazretleri (r.a.) nin ileri gelen talebelerinden. İsmi, Ebû Süleyman Dâvûd-i Bin Nasr-i Kûfi (r.a.) dir.
Takva sahiblerinin büyüklerinden, kanaat ehli olup, zahidlerin (dinin emirlerini yerine getirenlerin) en meşhurlarındandır. Horasanlıdır. Habib-i Acemi (r.a.) nin halifesi idi.
Sultan Harun Reşid ve diğer makam sahiblerinin hediyelerini kabul etmezdi. Haramlardan, şübhelilerden, mübahların fazlasından sakınan, pek çok ilimlere sahip bir zatdır. 165 (M. 781) de Bağdad’ da vefat etti.
İmâm-i A’zam (r.a.) ın yirmi sene derslerine devam etti. Fıkh ilminde talebelerin içinde en önde gelenler arasına girdi.
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) nin tevbe etmesine,
Şarkıcı bir kadının;
-“Hangi güzel yüzdür ki toprak olmadı.
Hangi tatlı gözdür ki, yere akmadı.”
Beyitini işitmesi sebep olmuştur. Bu beyti düşündükçe şuuru alt üst oldu. Zamanın en büyük Âlimi İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (r.a.) nin huzuruna geldi.
İmâm-i A’zam (r.a.), bunun yüzünün renginin değiştiğini görünce sebebini sordu.
Hazreti Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);
-“Dünyadan soğudum. Bende gelen bu hali, anlatamiyecek haldeyim. Bu halin ne olduğunu okuduğum kitablarda bulamıyorum. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?” dedi.
İmâm’ın gösterdiği yolda, dünyaya düşkünlüğü tamamen terk edip, dinin emir ve yasaklarına uymada, haram ve şübhelilerden kaçmada örnek olacak şekilde ilerledi.
Evine çekildi. İnsanların arasına karışmadı. İbadetlerini hep evinde yaptı. Aradan bir müddet geçtikten sonra,
İmâm-i A’zam (r.a.) hazretleri evine gelip;
-“Ey Dâvûd! evde oturup, insanlar arasına karışmamak uygun değildir. Talabe arkadaşlarının arasına gir. Onları iyi dinle, fakat hiç konuşma, mes’eleleri çok iyi öğren.” Buyurdu.
Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);
-“Peki efendim.” Diyerek İmâm-i Muhammed (r.a.), İmâm-i ebû Yusuf (r.a.), İmâm-i Züfer (r.a.) gibi arkadaşlarının arasında bir sene daha derslerine devam etti.
Ba’zı mes’elelerde konuşması ve mes’eleyi hal etmesi icabediyor. Kendini zor tutuyor, hocasının emrini unutmayıp sabrediyor, konuşmuyordu. Bir sene boyunca hep sabretti. Hiç konuşmayıp, sabırla dinledi.
<<<Davud-i Ta-i (r.a.) nın bir başka yazısı>>>
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 2
05 Ocak 2009Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 2
Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.), bir sene dolunca;
-“Bir sene içinde gösterdiğim sabır, daha önce yapmış olduğum otuz senelik ibâdete bedel oldu.” Dedi.
Sonra Habib-i Acem-i hazretleri (r.a.) ile görüştü. Ondan feyz alarak kemâle geldi, olgunlaştı. İnzivaye (yalnızlığa) çekilerek insanların arasına karışmadan yaşamaya karar verdi.
Halktan tamamiyle ümidini, alakasını kesti. Kendisinin küçük bir arazisi vardı. Hazreti Ömer (r.a.) İran’lılarla yapılan savaşlarda alınan arazilerden bir kısmını da onun dedesine vermişti.
Bu arazinin üçte ikisini dörtyüz dirheme satarak, ömrünün sonuna kadar bu parayla yaşadı. Hatta kefenini de bu para ile aldı.)
Araziyi sattığı sıralarda;
-“Bizim yolumuz parayı saklama yolu değildir. İhtiyaç sahiblerine dağıtma yoludur.”
Diyen arkadaşlarına,
-“Ben bu parayı, dünyalık kazanma sıkıntılarına karşı, başkalarına yük olmadan, ölünceye kadar ahret için hazırlık yapayım diye sakliyorum.” Dedi.
EVİNDE HİÇ DURMADAN, BİRAZ SONRA ÖLECEKMİŞ GİBİ İBADET EDERDİ. Boş şeylerle meşgül olmazdı. Lüzumsuz bir tek kelime konuşmaz, ibretsiz bir yere bakmazdı.
Yemek yerken vakitten tasarruf olsun diye ekmeyi suyun içine doğrar, çorba gibi yapıp öyle yerdi;
-“Çiğnemek, zamanı uzatıyor, bir lokmayı çiğnemek, elli ayet-i kerimeyi okumama engel oluyor, niçin zamanı zayi edeyim.” Derdi.
Ebû Ayaş (r.a.) anlattı;
Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin evine ziyarete gittim. Elinde kuru bir ekmek vardı ve ağlıyordu.
-“Ya Dâvûd (r.a.) sana ne oldu, niçin ağliyorsun?” diye sorduğumda;
Bana;
-“Bu ekmeği yemek istiyorum, fakat helaldan mıdır, değil midir bilemiyorum.” Dedi.
Bir arkadaşı kendisini ziyaretine geldi. Dışarıda güneşin altında içi su dolu bir testi duruyordu.
-“Testiyi niçin gölgeye koymuyorsunuz?” diye sordu.
Hazreti Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) da;
-“Testiği oraya koyduğumda, orası gölgeydi. Onu, güneş ısıtıyor diyen nefsimin arzusu için, yerini değiştirmek hususunda Allah’tan utanıyorum.” buyurdu.
<<< Davud-i ta-i (r.a.) nin bir başka yazısı>>>
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 3
05 Ocak 2009Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 3
Cünayd-i Bağdad’ı hazretleri (r.a.) diyor ki;
Hazreti Dâvûd-i Tâ-i, hacamat yaptırarak kan aldırmıştı. Hacamat yapana bir altın verdi.
O’na dediler ki;
-“Bir altın vermeniz çok değil mi? İsraf etmiş olmuyor musunuz?”
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);
-“Hacamat’çiye yardım olsun diye verdim. Mürüvveti olmayanın ibadeti ve dini olmaz.” Dedi.
Hazret-i Dâvûd-i Tâ-i (r.a.), evinde sadece namaz vakitlerinde çıkar, camide namazını kılar kılmaz hemen kalkar, aceleyle evine dönerdi.
Birgün, onu cemaata hızla giderken görüp;
-“Niçin acele ediyorsun?” diye sordular.
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);
-“Askerler beni bekliyorlar.” Dedi.
-“Hangi askerler?” Diye sordular.
Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);
-“Mezarlıkta bulunan ölüler.” Dedi.
Camiden çıkınca, eve birinden kaçıyormuş gibi aceleyle gelirdi.
-“İnsanlar dünyaya çok bağlanıyor, onlarla görüşünce kalbime ‘Dünya sevgisi’ geliyor.” Der. İnsanlarla bir araya gelmemeye çalışırdı.
Birgün, annesi; O’nun dışarıda güneşin altında otururken iyice terlediğini görünce;
-“Evladım, Oruç tutuyosun, sıcağın altında niçin oturuyorsun? Bu gölgeye gelsen olmaz mı?” deyince
Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.);
-“Anneciğim, Allah-u Teâlâ’ya söz verdim ki, nefsimin arzusu için bir adım atmıyacağım. Hem artık kendimde yürüme gücü bulamıyorum.” Dedi.
Annesi de;
-“Niçin?” deyince,
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);
-“İnsanlardaki, uygunsuz halleri görünce, Allah-u Teâlâ’ya dua ettim ki, bendeki yürüme gücünü alsın da, mecbur kalırsam bile insanlar arsına karışmayayım. Bu suretle insanları görmemiş olurum. Rabbim dua’mı kabul etti. Tam onaltı senedir, bu hâldeyim sana bunu sorduğun için anlattım.” Dedi.
<<<Davud-i Ta-i (r.a.) nin bir başka yazısı>>>
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 4
06 Ocak 2009Girnavas’tan yapılan kazı çalışmaların yeri (Cin tepesi) Nusaybin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 4
Evinin çok odaları vardı. Odalardan biri harab olunca diğer odaya geçerdi.
-“Evinizi tamir ettirseniz iyi olmaz mı?”
Diyenlere;
-“DÜNYAYI İMAR ETMEMEK İÇİN Allah-u Teâlâ’ya söz verdim.” Dedi.
-“EVİNİZİN TAVANI ÇÖKMEK ÜZERE Yaptımıyacak mısınız?”
Diyenlere,
-“Artık biz de ahrete göçmek üzereyiz. Yirmi senedir, burada kalıyorum, evin tavanına doğru bakmış değilim. Lüzümsüz yere, ibretsiz BAKMAMAĞA RABBİMA AHD ETTİM.”
-“İnsanların arasına niçin karışmiyorsun?” dediler.
Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);
-“Kiminle konuşayım? AKILLI KİMSELER, BENİMLE DİNİ BİR MEVZUDA KONUŞMUYORLAR, Emir ve yasaklardan anlatmiyorlar; yaptığım hata ve kusurlarımı yüzüme karşı söylemiyorlar, aksine hatalarımı faziletmiş gibi anlatıyorlar. Böyle insanların bana fayda yerine zararı oluyor, onlarla niçin oturayım.” Dedi.
Kendisine;
-“NİÇİN EVLENMİYORSUNUZ?” diye soranlara
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);
-“Saliha bir hanımla evlenince, onun dünya ve ahret bütün ihtiyaçlarını görmeyi üstlenmiş olurum. Şayet bunları yapamazsam, onu aldatmış olurum. Aldatmamak için evlenmiyorum.” Buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 5
06 Ocak 2009Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 5
Birgün Dâvûd-i Tâ-i (r.a.), Ca’fer-i Sadık (r.a.) a geldi. Ve;
-“Ey Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selam) in torunu! Kalbim çok karardı bana nasıhat edermisiniz?” dedi.
Hazreti Câfer-i Sadık (r.a.);
-“Ey Dâvûd! Sen zamanımızın zahidisin, benim nasihatıma ne ihtiyacın var ki?” dedi.
Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);
-“Ey Resulullah (a.s.v.) in torunu! Peygamber Efendimizn mubarek kanını taşıman sebebiyle, senin bütün insanlardan üstünlüğün vardır. Onun için hepimize nasihat etmen lazım değil midir?” deyince,
Câfer-i Sadık (r.a.) şu cevabı verdi.
-“Ey Dâvûd! Kıyamet günü Dedem Resulullah (sallallahu alaeyhi vesellem) ın yakama yapışıp, (-“Din-i İslama niçin layıkıyle hizmet etmedin? İslama hizmet, iyi asil bir soy’a (nesebe) sahib olmakla olmaz. Bu iş, Allah-u Teâlâ’nın emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmakla olur.) buyurmasından korkuyorum.” Dedi.
Dâvûd-i Tâ-i bu sözleri işitince ağladı ve dedi ki;
-“Ya rabbi! Peygamberimiz (a.s.v.) in mübarek kanını taşımak şerefine kavuşan bu zat, böyle hayret içinde olursa, Dâvûd da kim oluyor ki, ibadetlerini ve işlerini beğensin.”
Birgün Fudayl-i İyad (r.a), Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin rahatsız olduğunu işitti. Ve ziyaretine geldi.
Davud-i Tai hazretleri (r.a.) Fudeyl (r.a.) a buyurdu ki;
-“Bizi seyrek ziyaret ediniz. Bu kapıyı kapalı tutunuz. Çünkü kalabalık olsun istmiyorum.”
Bir başka gün, Fudeyl bin İyad (r.a.), yine geldiğinde kapıyı açmadı. Fudeyl dışarıda çok ağladı.
Hasan bin Rebi (r.a.), İbn-i Mubarek (r.a.) e;
-“Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) in hali nedir ki, ismi dilerde dolaşır, her yerde şan ve şöhretinden konuşulur. Halbuki, onun dengi pek çok kimseler vardır ki, dereceleri pek yüksektir.”deyince,
İbn-i Mubarek (r.a.) de;
-“Dâvûd (r.a) un insanlar arasındeki yerinin büyük olmasının sebebi, kalbinin, Allah-u Teâlâ’nın muhabetiyle dolu olması, Allah-u Teâlâ’nın sevgisinden başka hiçbir sevginin kalbinde olmamasıdır. Onun, uzleti (yalnızlığı) seçmesinin sebebi, Allah-u Teâlâ’nın MA’RİFETİNE Kavuşması içindir.
Dâvûd-i Tâ-i Hazrteleri (r.a.), Mehtablı bir gecede evinin damına çıkmıştı. Gökyüzüne bakarak, Allah-u Tâlâ’nın kudretini düşünüyor, tefekkür ediyordu.
Bu halde iken içi dolmuş, ağlamaya başlamıştı. O kadar ağladı ki, kendinden geçip komşusunun damına düştü.
Ev sahibi, yukarıda hızsız vardır diye silahını alıp dama çıktı.
Hazreti Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) yi görünce;
-“Seni buraya kim düşürdü?” diye sordu.
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);
-“Kendimden geçmişim, bizim damdan sizinkine düşmüşüm, farkında değilim.” Buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 6
06 Ocak 2009Çağ-çağ Barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 6
Birgün İmâm-i A’zam hazretlerinin oğlu Hammad (r.a.) ile Ebû Yusuf hazretleri (r.a.), Dâvûd-i Tâi (r.a.) nin yanına geldi.
O zaman Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) çok fakir idi.
Hazreti Hammad (r.a.) O’na dörtbin dirhem erip;
-“Babam İmâm-i A’zam (r.a.) dan mirasdır. Kabul buyurunuz.” Dedi.
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) da kabul edip geri verdi;
-“İzzet ve kanaat ile yaşamak istiyorum. Eğer bir kimseden bir şey kabul etseydim, senden kabul ederdim.” Diye kabul etmeyince
Hazreti Ebû Yusuf (r.a.) Hazreti Hammad (r.a.) da;
-“Paraları önüne saçınız.” Dedi.
Bunun üzerine Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);
-“Eğer bütün dünya altın ve gümüş olup, önüme atsanız, bana topraktan daha aşağı gelir.” Dedi.
Hazreti Hammed (r.a.) ve Ebû Yusuf (r.a.) bunu duyunca çok ağladılar.
Ba’zi dostları,
-“Sana, yağ ile pişmiş bir yemek getirsek yer misin?” dediler.
Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.) da;
-“Evet, canım istiyor.” Dedi.
Pişirip getirdiler. Yemeği önüne koydukları an, uzun uzun düşündü ve dedi ki;
-“Filan kimsenin yetim çocukları ne haldedirler? Bu yemeği alınız, onlara götürünüz. Onlar yesinler.
Çünkü onlar yerlerse, Allah-u teâlâ’nın katında hayırlı bir iş olur. Ama ben yersem, necaset olur ve sonu helade biter.”
İbni Semmâk hazretleri (r.a.), Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) ye gelip;
-“Bana nasihat et?” dedi.
Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);
-“Öyle gayret et ki, Allah-u Teâlâ seni yasak ettiği yerde görmesin, emr ettiği yerden de ayrılmış bulmasın. Allah-u Teâlâ’dan hayâ et ki, senin O’na yakın olduğunu ve senin üzerindeki kudretini göz önüne getirsin. Oruçlu ol ki, İftarın ölüm olsun, insanlardan aslandan kaçar gibi kaç, fakat cemaatları terk etme ve sünnet’den ayrılma.” Buyurdu.
Birisi kendisinden nasihat istedi;
-“DÜNYA İÇİN, dünyada ne kadar kalacaksan, O KADAR ÇALIŞ, ahret için, ahrette na kadar kalacaksan O KADAR ÇALIŞ.” Buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 7
06 Ocak 2009Çağ-Çağ nehri (Nusaybin)
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 7
Akrabalarından birisi;
-“Akrabayız. Bana nasihat verip vasiyet ediniz.” Dedi.
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) ağlamağa başladı. Bir müddet sonra kendisinde konuşacak hal buldu,
Ve;
-“Gece ve gündüz, yolculukta bir konak yeri gibidir. Dünyadan ahrete mutlaka gideceğimize göre oraya hazırlanmak lazım. Çünkü yolculuğun bitmesi yakın, ecelin gelmesi de ondan daha aceledir. Ben bunları sana söyliyorum, fakat bu nasihata, senden çok benim ihtiyaç vardır.” Dedi.
Nasihat isteyen birisine;
-“Ölmüş olanlar seni bekliyor.” Dedi.
Hazreti Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.), bir gün ilaç içti.
Dediler ki;
-“Dışarıya çıkıp, güneşin altında bir miktar otur ki, ilacın faydası görülsün.”
Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.);
-“Mahşer meydanında, Allah-u Teâlâ bana (-“NİÇİN NEFSİNİN HEVESİ İÇİN BİR KAÇ ADIM YÜRÜDÜN?”) diye sormasından utanırım.” Diye cevab verdi.
Muhammed bin Süveydi Tâ-i (r.a.) diyor ki;
-“Dâvûd-i Tâ-i (r.a.), uzlete (yalnızlığa) çekilmeden önce, İmâm-i A’zam hazretleri (r.a.) nin derslerine sabah akşam devam eder, derslerini hiç kaçırmazdı. Uzlete çekildiğinde, kalb, nurlar ile doldu. Kalbinde Ma’rifetullah hasıl olunca, İmâm-i Â’zam (r.a.) Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin ziyaretlerine gelmeye başladı.”
-“İmâm-i Â’zam (r.a.) Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin zaman zaman ziyeretlerine gelir, ona iltifat ederdi.”
Bir kimse, Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) nin yanına geldi. Onu seyretmeye başladı.
Bunun üzrine Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) da;
-“Bilmiyor musun, çok konuşmak kadar, çok bakmak da hoş değildir.?” Dedi.
Küfe’de bir cenaza vardı. Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.) de oradaydı. Kabristana mevtayi defn ettikten sonra;
Oradaki insanlar Dâvûd-i tâ-i hazretleri (r.a.) nin etrafında toplandılar.
-“Bize biraz nasihat eder misiniz?” dediler.
Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.) da;
-“Kim ki, Allah-u Teâlâ’nın Va’d ettiğinden korkarsa, arzularına çabuk kavuşur. KİMİN ARZULARI ÇOKSA, ONA BÜTÜN AZABLAR YAKINDIR. Ey kardeşlerim, iyi biliniz ki, en büyük sermaya, Allah-u Teâlâ’nın razı olduğu bir işle meşgül olmaktır. Kabirdekiler, kıyamet kopunca kabir azabı kalkacağı için Kıyametin çabuk gelemesini beklerler. Halbuki dünyadakiler, kabirdekilerin pişmanlıklarını bilmedikleri için HEP GÜNAH İŞLERLER. HALBUKİ ONLAR DA ÖLÜNCE, DÜNYADA İKEN NEDEN ÇOK İBADET YAPMADIK, DİYEREK PİŞMAN OLURLAR.” Dedi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu