‘kerametler’ olarak etiketlenmiş yazılar
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 8
06 Ocak 2009Girnavas (Cin tepesi) civarı (Nusaybin)
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 8
Bir gün Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a) pazara çıktı. Taze hurmaları gördü. Almak istedi, fakat yanında alacak parası yoktu.
Hurma satıcısına;
-“Bana, parasını yarın vermek üzere bir dirhemlik hurma ver.”
Hurmacı da;
-“Veresiye hurma satmiyorum.” Cevabını verdi.
Biraz sonra satıcı, bu kimsenin, Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) hazretleri olduğunu öğrendi. Çok üzüldü Hemen Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) nin bulunduğu yeri öğrenip, yanına geldi,
İçinde yüz dirhem olan bir kese uzatarak;
-“Kusurumu bağışlayınız. Biraz önce ben sizi tanıyamadım. Bir dirhemlik hurma istediniz, vermemiştim. Şimdi ise size, yüz dirhem hediye ediyorum, ihtiyacınıza harcarsınız, lütfen kabul buyurunuz.” Deyince,
Hazreti Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);
-“Benim bunlara ihtiyacım yoktur. Nefsimin istekleri yerine gelecek mi diye TECRÜBE İÇİN BUNU YAPMIŞTIM. Elhamdulillah, nefsimin isteği yerine gelmedi ve BU DÜNYADA BİR DİRHEMLİK İTİBARININ OLMADIĞINI GÖRDÜ.” Buyurdu.
Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.) nin önceleri çok malı mülkü vardı. Bir yetim veya fakir görse, ihtiyacını sorar, söyleyince hepsini yerine getirirdi.
Malının çoğunu Allah yolunda harcadı. SONUNDA KENDİSİ FAKİR KALDI. Kırık sene, bayram günleri hariç oruç tuttu. Yakınlarından hiç kimsenin heberi olmadı.
Talebelik hayatında da sahurda yemeğini az yer, sabah medreseye gider, akşam yemeği zamanında eve gelir iftar ederdi.
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.), daima hüzünlü halde bulunurdu. Geceleri Allah-u teâlâ’ya yalvarır dua eder;
-“Ya Rabbi! Sana olan korku ve muhabbetim bende en büyük dert oldu Öbür dertleri düşünecek zaman bırakmadı. Senin derdin uykumla arama girdi.” Der,
Sabahlara kadar Kur’an-i Kerim okur, namaz kılar, istiğfar edip günahlarına pişmanlığını dile getirir, göz yaşı dökerdi.
Ebû Hâlid (r.a.) der ki;
-“Bizim evlerimiz karşı karşıya idi. Ben gecenin hangi satında uyansam, Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) ışıkları yanardı. İçerden dua ve ağlama sesleri gelirdi. O geceleri hiç yatmazdı.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 9
06 Ocak 2009Girnavas (Cin tepesi) civarı Nusaybin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 9
Ebû Yahya (r.a.), bir gün Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) nin evine gitmişti. Evinin bazı yerleri yıkılmıştı, bir testisi, bir de ekmek torbası vardı. Evinin kapısı da yoktu.
Ziayeretine gelenlerin bazıları;
-“Evinize vahşı hayvanlar girip, size bir zarar varabilir. Bir kapı getirelim de takalım.” Dediler.
Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) de;
-“Siz beni, vahşilerinden korumaya çalışıyorsunuz. Peki kabrin yılan ve çiyanlarından beni kim koruyacaktır? Kabirdekiler ise, Dünyadakilerden kat kat daha şiddetlidirler.” Buyurdu.
Bir gün Sultan Harun Reşid, Ebû Yusuf (r.a.) a;
-“Beni Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin yanına götür, Onu ziyaret edeceğim. Nasihat isteyip, dua’sını alacağım.” Dedi.
Bunun için Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin evine gitiler. İçeri girmek için izin istediler. Fakat içeri girmeye izin alamadılar.
Annesine rica ettiler. Annesi oğluna,
-“Evladım, musaade et de içeri girsinler.” Deyince,
Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) de;
-“Anneceiğim, Dünya ehli ile benim ne işim vardır? Onları görünce dünyayı hatırlıyor, Ahreti unutuyorum. Bunun için beni Ma’zur gör.” Dedi.
Annesi tekrar rica edince, kırmadı,
-“Ey benim Allahım! (–“Annenin hakkını gözet, zira onun rızası benim rızamdır.) Buyurduğun için kapıyı açıyorum.” Dedi.
Halife Harun Reşid ile İmâm-i Ebu Yusuf (r.a.) içeri girdiler. Dâvûd-i Tâ-i ile müsafeha yaptılar. Onların halini bir şair şöyle anlatır.
Davud uzunca tuttu Halifenin elini,
İyice tetkik etti, sağa sola çevirdi,
Dedi; Ne kadar zarif, Ne kadar nazik bir el,
Elbette yanmayacak, ellerden ise eğer.”
Ey Halife! Yaşadın, hükmettin bunca zaman,
Meyletme zülma sakın, kurtuluş yok hesaptan!
Dâvûd’un bereketli o güzel sohbetinde,
Her ikisi eridi, gözyaşları içinde.
Ayrılırken halife, Bir kese altın verdi,
Çok özür dileyerek, kabulunu diledi.
Fakat Dâvûd almadı, uzatılan keseyi,
Nezekatle red etti, incitmedi kimseyi,
Dedi; -”Evimi sattım, parası yeter bana,
Bu helal para için, Rica ettim Allah’a,”
Dedim; Ya Rab! Bu para, erince nihayete
Ömrüm’de sona ersin, gideyim kıyamete
Senden bunu isterim, hazretinden Ricam bu,
Ümmid ediyorum ama, dua’m kabul olur mu?”
Ayrıldı misafirler, aradan aylar geçti,
Ebû Yusuf, beylerden, birine şöyle dedi;
Dâvûd-i Tâ-i bu gün, eyledi hakka vuslat,
Gittiler gördüler ki ölmüş idi hakikat.
Dediler; -”Nerden bildin Dâvûd’un vefatını.”
Ebû Yusuf dedi ki; -”Sattı ev parasını,
Günlük sarfına böldüm, dediğim gün bimişti,
Bittiği gün ölmeyi, hak’tan taleb etmişti.”
Ölümünden bir gün önce, Kendisini ziyaret eden zat onu şöyle anlatmıştır;
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 10
06 Ocak 2009Girnavas (Cin tepesi) civarı Nusaybin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 10
Ölümünden bir gün önce, Kendisini ziyaret eden zat onu şöyle anlatmıştır
-“Hazreti Dâvûd (r.a.) un hastalandığını duydum ve ziyaretine gititim Hava çok sıcaktı. Evine geldim, yastık yaptığı bir kerçip’ın üzerine başını koymuş, Hem çok ızdırap çekiyor hemde Kur’an-i kerimden, cehennem ateşi geçen bir ayeti kerime’yi okuyor, Onu durmadan tekrar ediyordu.”
Ben;
-“Açık havaya çıkarayım mı ister misin” dedim
Cevaben;
-“Hayatımda, nefsim, bana hiçbir isteğini kabul ettirememişir. Nefs için, böyle bir şey istemekten Allah-u Teâlâ’ya sığınırım. Ben ölünce, şu duvarın arkasına gömünüz ki beni kimse görmesin. Sağlığımda uzlet’e (yalnızlıkta) idim, Ölünce de öyle, kimsenin görmediği bir yerde yatayım.” Dedi.
Benimle helalaştı.
Haber veriyor bize, Validesi Dâvûd’un
Önce sabaha kadar,ibadet ile oğlum,
Hıçkırarak ağladı, meşgül oldu duayle,
Sonra sabaha karşı, namaz kıldı huşuyla,
Uzun müddet kalkmadı, secdede iken başı
Öylece orda kaldı, tam sabaha karşı,
Dua ediyor samdım. VAKİT HAYLI GEÇMİŞTİ,
Bir de gidip baktım ki, ruhu teslim etmişti.
Vefat ettiği gece semadan bir ses duyuldu.
Diyordu ki;
-“Ey İnsanlar! Dâvûd (r.a.) Allah-u Teâlâ’nın rahmetine kavuşmuştur. Allah-u Teâlâ ondan razı olmuştur.”
Hazreti Salat bin Hakim (r.a.) diyor ki;
-“ Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin vefat ettiği gece, nur ve çok melekler gördüm. (CENNET-İ ÂLÂ DÂVÛD-İ TÂ-İ nin GELİŞİ İÇİN SÜSLENİP hazırlandı. Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri muradına erdi.” diyorlardı.
Birisi;
O gece ru’yasında Dâv’ud-i Tâ-i hazretleri (r.a) i gördüm,
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 11
06 Ocak 2009Mardin
Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 11
Birisi;
O gece ru’yasında Dâv’ud-i Tâ-i hazretleri (r.a) i gördüm
-“Şu anda zindandan kurtuldum.” Diyordu.
Sabah olunca ruyayı anlatmak için evine geldiğinde onu vefat etmiş olarak buldum.”
Vefat haberi abğdad’da çabuk duyudu. Cenazesını taşımak la şereflenmek için binlerce insan toplandı.
Kabrin başında İbni Semmak (r.a.) hazretleri;
-“Ey Dâvûd! Kendini, kabır zindanına konmadan önce dünyada hapsettin. Hesab günü gelmeden önce, sen kendini hesaba çektın. Bu gün Allah-u Teâlâ’nın rahmetine ve Rıdvanına kavuşursun.” Dedi.
Hazretleri Dâvûd-i Tâ-i nin mubarek sözlerinden bazıları;
Buyurdu ki;
-“Her nefs, dünyadan susuz olarak gidecektir ancak Allah-u tâlâ’yı zikreden kullar bundan müstesnadır.”
-“Uzun emele dalan bir kulun, üzerindeki kul borçlerini unutur ve tevbe etmeyi sonraya bırakır. Siz böyle yapmayınız.”
-“Her an kusur ve günahları çoğalan, kabahatları yenilenen, bir kul nasıl olurda üzülmez.
-“Dünyaya düşkün olan kimsenin, inanlardan ayrı yaşamasının, (Uzlete çekilmesinin) bir faydası olmaz. Dost ve yoldaşı Allah-u Teâlâ, nasihat edeni kur’an-i Kerim olmayan kimse, şübhesiz yolu şaşırmıştır. Onun uzleti uygun değildir.”
-“Benim uzlete(yalnızlığa) çekilişimin sebebi büyüklere hürmetin kalktığını görmem, arkadaşımın bana kızdığı zaman, beni kötülemek için bir çok ayıplarımı sayıp döktüğnü müşahede temem olmuştur.”
-“Dünyayı sevenler, dünyalıkları için ahretlerini terk ediyorlar. Sen, Allah-u Teâlâ’nın emirlerini yapabilmek için dünyayı terk et.”
-“Nefsimin hiçbir amelini güzel bilmedim ve karşılığında sevab ummadım.”
-“Senin ayıblarını araştıran kötü insanlarla arkadaş olma.”
-“Hayatımda, gece ibadet edenlerden başka hiç kimseye imrenmedim.”
-“Selamet istersen dünyaya kıymet verme, Keramet istersen, sonsuz olanı yüce tut.”
Abdulmelik bin Ömer (r.a.), Habib bin- ebi Ömer (r.a.), Muhammed bin Abdullah bin ebi Leyla (r.a.) gibi âlimlerden hadis-i şerif rivayet etti. İsmail Bin Ali (r.a.), Mus’ab bin Mikdad (r.a.), Ebu Naim (r.a.), el-Fadl bin veki (r.a.) gibi zatlar hazreti Dâvûd-i tâ-i (r.a.) den hadisi şerif rivayet etmişlerdi.
Zühd ve takvada o kadar ileri gitmişti ki, Zamanın âlimleri;
-“Eğer bütün insanlar Dâvûd-i Tâ-i ile tartılsa ibadetçe cümlesinden ağır gelir.” Buyurdular.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)
11 Ocak 2009Bor-e Beşire Mecido (Girnavas) Nusaybin
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)
Ehli sünnetin amelde dört hak mezhebinden bir olan, Şafi-i mezhebinin İmâm-i. İsmi Muhammed olup, nesebi şöyledir;
Muhammed bin İdris bin Abbas bin Osman bin Şafi’ bin Saib bin Ubeyd bin Abdülyezid bin Hâşım bin Müttalib bin Abdulmenaf’tır.
Künyesi; Ebu Abdullah’dır. Soyu Kureyş kabilesinden olup, hem anne , hem de baba tarafından Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in soyu ile birleşir.
Annesi tarafında soyu; Fatima binti Abdullah el-Mahud bin hasan el-Müsenna bin hasan bin Ali bin ebi Talib’e dayanır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in üçüncü dedesi Şafi’ (r.a.) Eshab-i kiramdandır. Bu dedesinin ismine izâfeten, ona “Şafi-i” denilmiş ve bu isimle meşhur olmuştur.
150 (M. 767) senesinde Gazze’de doğdu.204 (M. 820) de mısır da bir cum’a gecesi 54 yaşında vefat etti. Kabri şerif-i Kurâfe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir.
İmam-i Şafi-i Hazretleri (r.a.); henüz beşikte iken babası vefat temiş. Annesi onu iki yaşında, asıl memleketleri olan Mekke’ye getirdi. Orada büyüdü. Yedi yaşına gelince Kur’an-i kerim’i ezberledi. Bundan sonra ilim öğrenmeye başladı.
Tahsili;
İmâm-i Şafi-i (r.a.) daha küçük yaşta iken Mekke’de bulunan zamanın meşhur âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devam etmeye başlamıştır. Kendisi ilim öğrenmeye başladığı bu ilk günleri için şöyle demiştir;
-“Kur’an-i Kerim’i ezberledikten sonra devamlı mescid-i haram’a gidip, fıkıh ve hadis âlimlerinden pek çok istifade ettim. Fakat çok fakir idik, bir yaprak kağıt almaya bile gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiğim mes’eleleri, kemik parçaları üzerine yazardım.”
İmâm-i Şafi-i hazretleri (r.a.), Mekke’deki bu ilk tahsilinden sonra Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını oğrenmek için çölde yaşayan “Huzey” kabilesinin arasına gitti. Orada da bilgisini ilerletip, ok atmayı öğrendi.
Bu hususta da şöyle demiştir;
-“Ben Mekke’den çıktım. Çölde “Huzeyl” kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasîhi idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim. Mekke’ye döndüğüm zaman, bir çok rivayet ve Edebiyat bilgilerine sahip olmuştum.”
İmâm-i Şafi-i Hazretleri (r.a.) daha on yaşında iken, o zamanın en meşhur âlimi İmâm-i Mâlik (r.a.) in “ Muvatta” adlı hadis kitabını, dokuz gecede ezberlemiştir.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 2
11 Ocak 2009Girnavas’tan Nusaybin’ın yakından görünüşü
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 2
Gençliğin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke’deki Süfyan bin Uyeyne (r.a.), Müslim Bin Halid ez-Zenci (r.a.) gibi fakıh ve muhaddislerden ilim tahsil etti.
Hadis, fıkıh, lugat ve edebiyatta çok yükseldi. Mekke’li gençler arasında, ilimde parmakla gösterilen bir dereceye ulaştı.
İmâm-i Şafi-i hazretleri (r.a.) nin tahsilinde en önemli safha, imâm-i Malik (r.a.) e talebe olmasıyla başlamıştır.
Mekke’den Medime’ye gidip, İMÂM-İ MÂLİK (r.a.) den ders almasını şöyle anlatmıştır;
-“İlk zamanlar Mekke’de Müslim bin Halid (r.a.) den fıkıh öğrendim. O sırada Medine’de bulunan Malik bin Enes (r.a.) in büyüklüğünü ve Müslümanların İmâm-i olduğunu işittim.”
-“Kalbime geldi ki, onun yanına gideyim, talebesi olayım. Sonra onun meşhur eseri olan “MUVATTA” bir nushasını, Mekke’de birinden tekrar geri vermek üzere alıp ezberledim.”
-“Mekke valisi’ne gidip, birini Medine valisi’ne Malik bin Enes’e vermek üzere iki nektup alıp Medine’ye gittim. Medine’ye varınca, Medine valisi’ne gidip ona ait olan mektubu verdim. Ve Medine valisi ile birlikte İmâm-i Malik (r.a.) ın gittik.”
-“İmâm-i Malik (r.a.) dışarı çıktı. Uzun boylu ve gayet heybetli bir görünüşü vardı. Medine valisi, Mekke valisi’nin gönderdiği mektubu İmâm’a takdim etti.”
-“Mektubta;
-“Muhammed bin İdris, annesi tarafından şerefli bir kimsedir. Ve hali şöyle şöyledir…”
Diye yazılı olan kısmı okuyunca;
-“Sübhanallah! Resulullah (a.s.v.) ın ilmi şöyle mi oldu ki, mektub ile yazılıp, sorulup, taleb olunur.” Dedi.
Ben de durumumu ve ilim oğrenmek istediğimi anlatınca, Sözlerimi dinledikten sonra bana uzun uzun baktıktan sonra;
-“Adın nedir” dedi.
Ben;
-“Muhammed’dır.” Dedim
Bana;
-“Ey Muhammed.” Dedi.
-“İlerde büyük bir şanın olacak, Allah-u Teâlâ senin kalbine bir nur vermiştir. Onu Ma’siyyetle söndürme! Yarın birisi ile gel, sana Muvatta’yı okusun.” buyurdu.
Ben de;
-“Onu ezberledim. Ezberden okurum.” Dedim.
Ertesi gün İmâm-i Malik (r.a.) e gelip okumağa başladım. Her ne zaman İmâm-i üzme korkusundan okumağı bırakmak istesem, benim güzel okumam onu hayretler içerisinde bırakır;
-“Ey genç oku.” Derdi.
Kısa zamanda muvatta’yı bitirdim.
İmâm-i Şafi-i (r.a.), İmâm-i Malik (r.a.) ın yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 3
11 Ocak 2009Girnavas-CİN TEPESİNDE- KÜÇÜK BİR ŞELALE Nusaybin
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 3
İmâm-i Şafi-i (r.a.), İmâm-i Malik (r.a.) ın yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu. İmâm-i Mâlik (r.a.) onu himayesine alıp, dokuz yıl müddetle ilim öğretti.
İlimde yüksek bir ereceye ulaşan İmâm-i Şafi-i (r.a.) Mekke’ye dönünce, oraya gelen Yemen valisi, onu Yemen’e götürüp kadılık vazifesini verdi. Beş yıl kadar bu görevi yaptıktan sonra, Bağdad’a giderek, ilmini ilerletmek için İmâm-i A’zam’ın (r.a.) talabesi olan İmâm-i Muhammed (r.a.) den ders almaya başladı.
İmâm-i Muhammed (r.a.) onu kendi himayesine alıp, yazmış olduğu kitablarını okutmak suretiyle, Irak’ta tedvin edilen fıkıh ilmini ve Irak’ta meşhur olan rivayetleri öğretti.
İmâm-i Muhammed (r.a.) ayrıca İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin üvey babası idi. İmâm-i Şafi-i (r.a.) onun ilminden ve kitablarından çok istifade etmiştir.
İmâm-i Şafi-i (r.a.) bu hususta şöyle demiştir;
-“İlimde ve diğer dünya işlerinde, İmâm-i Muhammed (r.a.) kadar bana kimse faydalı olmamıştır.”
Ebû Ubeyd (r.a.) şöyle demiştir; İmâm-i Şafi-i (r.a.) dan duydum. Buyurdu ki;
-“İmâm-i Muhammed (r.a.) den öğrendiğim mes’elelerle ve ilimle, bir deve yükü kitab yazdım. Eğer o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım.”
-“Bütün insanlar ilimde, Irak âlimlerinin, Irak âlimleri de Kûfe âlimlerinin çocuklarıdır. Onlar da Ebû Hanife (r.a.) nın çocuklarıdır.”
Ya’ni bir babanın çocukları için lazım olan nafakayı kazanıp, çocuklarını beslemesi gibi, Ebû Hanife (r.a.) de kendinden sonrakileri böylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur. İmâm-i Şafi-i (r.a.) ayrıca Selim-i Râi (r.a.) sohbetine kavuşup, vilayet (Evliyalık) makamlarına da kavuştu.
Dersleri ve Talebeleri;
İmâm-i Şafi-i (r.a.), Bağdad’da İmâm-i Muhammed (r.a.) den aldığı dersleri tamamlayıp, mekke’ye döndü. Burada bir müddet inceleme ve araştırmalar yapıp, ayrıca talebelerine ders verdi.
Bilhassa hac mevsiminde çeşitli İslâm beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim öğrenirlerdi. Mekke’de bu ikameti dokuz yıl kadar sürdü. Sonra tekrar Bağdad’a gitti.
Bu sırada bağdad İslâm âleminin önemli bir ilim merkezi idi. Burada bulunan âlimler, İmâm-i Şafi-i (r.a.) ye hürmet göstermiş ve ilim talebeleri onun etrafında toplanmıştır.
Bağdad âlimleri dahi ondan ders almışlardır. Daha önce Mekke’de İmâm-i şafi-i (r.a.) ile görüşen ve ondan hadis dinleyen Ahmed bin Hambel (r.a.) talebe olmuş, onun üstünlüğüne hayran kalmıştır.
Yine İmâm-i şafi-i (r.a.) ile emsâl olan İshak bin Râheveyh (r.a.) ve benzerleri ondan ilim tahsil etmiştir. Herkes onun dersine koşuyor ve verdiği fetvalara hayran kalıyordu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 4
11 Ocak 2009Girnavas (Cin tepesi) Nusaybin
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 4
Ders ve fetvâ vermekte uyguladığı usûl, geniş olarak açıkladığı istinbat (kaynaklardan hüküm çıkarma) usûlü olan, “Usûl-i fıkıh ilmi” idi. O buna göre açıklamalarda bulunuyordu.
Güzel ve açık konuşması, ifade ve izah tarzı, munazara kuvveti ve te’sir bakımından çok güçlü idi.
İmâm-i Şafi-i (r.a.) Bağdad’da bulunduğu sırada (El Kitab-ül Bağdadiye) adını verdiği eserini yazdı.
İmâm-i şafi-i (r.a.) nin üstün şahsiyetine ve yüksek ilmine hayranlık duyarak, ondan ders alıp ilim öğrenen talebelerinden bir kısmı şunlardır.
Ahmed Bin Hanbel (r.a.), İshak bin Râheveyh (r.a.), Ez-Za’ferani (r.a.), Ebu Sevr İbrahim bin Halid (r.a.), Ebu İbrahim Müzeni (r.a.), Rebi’ bin Süleyman-i Muradi (r.a.) gibi bir çok âlim.
Daha sonraki asırlarda, Şafi-i mezhebinde yetişmiş âlimlerden meşhur olanlardan bazıları da şunlardır;
Hadis âlimlerinden İmâm-i Nesâi (r.a.), Kelâm (akaid) âlimlerinden Ebü’l-Hasan-i Eş’ari (r.a.), İmâm-i Mâverdi (r.a.), İmâm-i Nevevi (r.a.), İmam-ül Harameyn Abdülmelik bin Abdullah (r.a.), İmâm-i Ğazali (r.a.), İbn-i Hacer-i Mekki (r.a.)….Kaffâl-l Kebir, İbn-i Subki (r.a.), İmâm-i Suyuti (r.a.) v.b.
İmâm-i Nesâi (r.a.) nin (Sünen) i meşhurdur.
İmâm-i Eş’ari (r.a.), Ehl-i sünnet i’tikadının iki imâmından birisidir. Hocalarının zinciri İmâm-i Şafi-i (r.a.) ye ulaşır.
İlimdeki Üstünlüğü;
İmâm-i şafi-i (r.a.) ilim, zühd, ma’rifet, zekâ, hafıza ve neseb bakımlarından zamanındeki âlimlerin en üstünü idi. Onüç yaşında iken, Harem-i şerif’de;
-“Bana istediğinizi sorunuz?” derdi.
Onbeş yaşında iken fetva verirdi. Zamanın en büyük âlim’i olan üçyüz bin Hadis-i şerifi ezbere bilen İmâm-i Ahmed bin Hanbel (r.a.) ondan ders almaya gelirdi.
Çok kimse, İmâm-i Ahmed (r.a.) e;
-“Böyle büyük bir âlim iken, kendi çocuğun gibi bir genç karşısında nasıl oturuyorsun?” dediklerinde
İmâm-i Ahmed Bin Hanbel (r.a.);
-“Bizim ezberlediklerimizin ma’nalarını o biliyor. Eğer onu görmeseydim, ilmin kapısında kalacaktım. O DÜNYAYI AYDINLATAN BİR GÜNEŞTİR. Ruhlara gıdâdır.” Derdi.
Bir kere de, İmâm-i Ahmed bin Hanbel (r.a.);
-“Fıkıh kapısı kapanmıştı. Allah-u Teâlâ, bu kapıyı, kullarına İmâm-i Şafi-i (r.a.) ile tekrar açtı.” Dedi.
Başka bir seferde İmâm-i Ahmed bin Hanbel (r.a.);
-“İslamiyette, şimdi Şafi-i (r.a.) den daha çok hizmet eden birini bilmiyorum.” Dedi.
İmâm-i Ahmed bin Hanbel (r.a.) yine buyurdu ki;
-“Allah-u Teâlâ her yüz yılda bir âlim yaratır, benim dinimi, herkese onunla ile öğretir.” Hadis-i Şerif’inde bildirilen âlim, İmâm-i Şafi-i (r.a.) dir
Hadis-i şerifte;
-“Kureyşe sövmeyiniz. Zira kureyşli bir âlim, yeryüzünü ilimle doldurur.” Buyuruldu.
İslâm âlimleri bu hadis-i şerif, İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin geleceğini bidirmiştir, demişlerdir.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 5
11 Ocak 2009Girnavas civarında bir küçük şelale (Nusaybin)
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 5
Ahmed bin Hanbel (r.a.) in oğlu Abdullah (r.a.) babasının İmâm-i Şafi-i’ye çok ‘dua’ ettiğini görerek sebebini sorunca;
-“OĞLUM, İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin insanlar arasındaki yeri, GÖKTEKİ GÜNEŞ GİBİDİR. O RUHLARIN ŞİFASIDIR.” Demiştir.
Ebü’l-Kasım bin Selam (r.a.);
-“Nice âlim ve faziletli kimselerle görüştüm. Şafi-i hazretleri (r.a.) gibi âlim ve fâdıl bir kimse görmedim.” Demiştir.
Ahmed Bin Hambel (r.a.);
-“Eline kağıt kalem alan herkesin İmâm-i Şafi-i (r.a.) ye şükran borcu vardır.” Demiştir.
İbn-i Uyeyne (r.a.) ye İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin vefât haberi ulaşınca; şöyle demiştir;
-“Eğer o vefât ettiyse, zamanın en faziletlisi vefât etmiştir.”
İmâm-i Şafi-i (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifler, Sahih-i Müslim de, Sünen-i Ebı Dâvud, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesâi, Sünen-i İbni Mace ve Sahih-i Buhâri’nin ta’likatında yer almıştır.
Kendisinden hadis-i şerif işitip rivayet ettiği zatlar;
Müslim bin halid ez-Zencir (r.a.), Mâlik bin Esed (r.a.), İbrahim bin Sa’d (r.a.), Sa’id bin Salim (r.a.), Abdulvahhab es-Sakafi (r.a.), İbn-i Aliye (r.a.), İbn-i Uyeyne (r.a.) ve diğer hadis âlimleridir.
İmâm-i Şafi-i (r.a.) den de Ahmed bin Hanbel (r.a.), Süleyman bin Davud el-Haşimi (r.a.), Ebu Bekir Abdullah bin Zübeyr el-Hamidi (r.a.), İbrahim bin Münzir (r.a.), Ebu Sevr İbrahim bin Halid (r.a.), Ebu Ya’kub Yusuf bin yahya (r.a.)ve diğer bir çok zat Hadis-i şerif rivayet etmişlerdir.
İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin rivayet ettiği hadis-i şeriflerden biri şudur;
-“Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünya ve ahret iyilikleri verilmiştir. YUMUŞAKLIKTAN MAHRUM OLAN KİMSE, dünya ve ahret iyiliklerinden mahrum olur.”
İctihadı (Mezhebi);
İmâm-i Şafi-i (r.a.) ikinci defa Bağdad’a gidişinden sonra, Bağdad’daki siyası ve fikri kargaşalıklar sebebiyle Mısır’a gidip, ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır.
İmâm-i Şafi-i (r.a.), İmâmi Malik (r.a.) in ve imâm-i A’zam (r.a.) ın talebesi İmâm-i Muhammed (r.a.) ın derslerine devam ederek İmâm-i A’zamın ve İmâm-i Mâlik (r.a.) in ictihad yollarını öğrenip, bu iki yolu birleştirdi. Ve ayrı bir ictihad yolu kurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 6
11 Ocak 2009Girnavas (Cin tepesi) mevki-i Nusaybin
İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 6
Kendisi çok beliğ, edib olduğundan, ayet-i kerimelerin ve hadisi-i şeriflerin ifade tarzına bakıp, kuvvetli bulduğu tarafa göre hüküm verirdi.
İki tarafta da kendi usûlüne göre kuvvet bulamazsa, o zaman KIYAS Yolu ile ictihad ederdi.
Böylece Müslümanların ibadetlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol göstermiştir.
Onun kendi usûlüne göre şer’i delilerden çıkardığı hükümlere, Ya’ni gösterdiği bu yola “Şafiî Mezhebi” denildi.
Ehl-i Sünnet i’tikâdında olan Müslümanlardan, amellerini ya’ni ibadet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara “Şafiî” denir.
Allah-u Teâlâ, bütün Müslümanlardan tek bir iman istemektedir. İslamiyette, İmanda, İ’tikadda, tefrikaya, ayrılığa izin vermemiştir.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin inandığı ve bildirdiği ve Eshab-i Kiramın naklettiği gibi iman eden Müslümanlara “Ehl-i Sünnet vel-Cemaat” veya kısaca ‘Sünni’ denir.
Kur’an-i kerimde ve hadis-i şeriflerde hükmü açıkça bildirilmemiş olan bazı ibadetlerin ve günlük muamelelerin tarifinde ve yapılışında, Sünni Müslümanlara mezheb İmâm-i olan büyük İslam âlimleri tarafından gösterilen ve Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşturan yollara, ameli mezhebler (Veya fıkhı mezhebler) denilmiştir.
Mezheb İmâm-i olan büyük İslam âlimlerinin aralarındeki böyle ictihad ayrılıklarına, dinin sahibi izin vermiş ve bu hal her zaman ve her yerde Müslümanların İslamiyette dosdoğru uymalarını temin ederek, Müslümanlar için rahmet olmuştur.
Nitekim Hadis-i şerifte Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Âlimlerin (müctehidlerin) mezheblere ayrılması rahmettir.)
Buyurmuştur.
İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin, talebelerinin ve kendisine sual soranların dini müşküllerini halederken ortaya koyduğu ve takib ettiği usûller, Şafi-i mezhebinin temel kaideleri olmuştur.
Bu mezhebin usûlleri de,diğer bütün müctehidlerin usulüne benzemekle beraber, ba’zı farklılıkları da vardır.
Bütün müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını Kur’an-i kerimde açık olarak bulamazlarsa, hadis-i şeriflere bakarlar. Hadis-i şeriflerde de açıkça bulamazlarsa, bu iş için (İcmâ) var ise, öyle yapılmasını bildirirler.
İcmâ,
Eshab-i kiramın ve onlardan sonra gelen Tabiin denilen âlimlerin bir mes’eledeki sözbirliğine denir.
Bu işin nasıl yapılması lazım olduğu icmâ ile de bilinmezse, müctehidler kendileri kıyas’ta bulunarak ictihad ederler;
Mes’elenin dini hükmünü bildirirler. Kıyas, Kur’an-i kerim’de ve hadis-i şeriflerde, hakkında açık bir hüküm bulunmayan bir işi, açık hüküm bulunan diğer bir işe benzeterek hükme bağlamaktır.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu