‘Kutlu doğum’ olarak etiketlenmiş yazılar
Kutlu doğum;
29 Haziran 2008Girnavas şelalesi (Nusyabin)
Kutlu doğum;
Siyer;
“Sire” kelimesinin çoğulu olan “siyer”, sözlükte, iyi ya da kötü tutulan yol, hayat tarzı, gidişat anlamlarına gelir
Hazret-i Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) in doğumundan vefatına kadar hayatını konu alan ilim adı “Siyer” dir.
Tarihin belli bir bölümünden bahsettiği için tarih ilmiyle; Hazret-i Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) in söz, fiil ve takrirleriyle ilgilendiğinden dolayı da hadis ilmi de alakalıdır.
Hadis’te, Hazret-i Peygamber (s.a.v.) in hayatı ile ilgili hadislere “Siyer” dendiği gibi, bu hadisleri konu edinen hadis dalına da “Siyer” denir
Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları (Dini kavramlar sözlüğü)
Siyer alimleri buyurmuşlardır ki;
Server-i kainatın (Sallallahu aleyhi ve selam) mübarek nuru, Abdulmutallib’den Fatima binti Ömer’e intikal etti. Fatima Abdullah (r.a.) a hamile oldu.
Ehli kitab, her an o hazretin (a.s.v.) doğumunu bekliyordu. Abdullah (r.a.) ın doğduğu gece, ehli kitab birbirlerine haber gönderip bu gece ahır zaman peygamberi’nın pederi Mekke-i Mükkerem’de dünyaya geldi dediler.
Yanlarında yünden örülme bir cübbe Var idi. Bu cübbe Yahya (a.s.) ın olup, şehid olduğu zaman üzerinde idi. Mübarek kanı bu cübbeye bulaşmış idi. Kitablarında şöyle yazıyordu ki, ne zaman bu kan taze olup damlar ise, ahır zaman peygamberin (a.s.v.) pederi dünyaya gelir. İşte bu alameti gördüler. Abdullah (r.a.) ın doğduğunu bildiler. Lakin kıskanıp nice defa öldürmeye kasd ettilerse de Hak Teala hazretleri (c.c.) Abdullah’ı o nur bereketiyle korudu.
Alemi gaybden koruduğu o kadar aşikar olurdu, bir gün Abdulmutalib’e :
-“Babaciğim, her nereye gitsem, belimden bir nur çıkıyor. Sonra toparlanıp başımın üzerinde bulut gibi duruyor.Tekrar gelip belime giriyor. Ne zaman nereye otursam yer bana diyor ki:
-“Ey Abdullah, sana selam olsun ki, Muhammed Aleyhisselam’ın nuru sende emanettir. Ne zaman bir kuru ağaç altına otursam derhal yeşerip bana gölge oluyor. Kalkıp gitsem yine kuru oluyor. Ey babaciğim bu hal nedir. Bana söyle”
Abdulmauttalib:
-“Ey oğlum, sana müjdeler olsun ki, İnsanların ve cinlerin efendisi , canlıların ve cansızların peygamberi senin sülbünden gelse gerekir. Bu söylediklerin buna delalet eder. Ben de çok vakıalar gördüm.İşaretlerine vakıf oldum.“ dedi.
Abdullah (r.a.) buluğ çağına erişti. Güzel yüzü ve temiz ahlakı ile kureyş arasında seçilip mümtaz bir şahıs oldu. Etraftan akraba ve yakınlarından herkes kızlarını ona vermek için yarışa girdiler. Nice büyükler ve padışahlar Abdulmuttalib’e gelip kızlarını oğluna almasını teklif ettiler. Bunun için çok ısrar ettiler.
Abdulmuttalib tehir ederdi. Abdullah (r.a.) yirmi yaşına girdi. Hüsn-i cemâli o kadar arttı ki Yusuf (a.s.) hatırlatırdı. Abdullah (r.a.) in alnında nur güneş gibi parlar idi. Nice genç bakire kızlar Abdullah’a aşık oldular. Bunlar Abdullah (r.a.) ı kendilerine çağırırlardı. O zaman melekler heybetli bir şekilde görünüp men ederlerdi.
Puthaneye gitmeye asla kadir olamazdı. Ne zaman puthaneye girmek isterse, putlar hep birden feryada başlarlar. Ve
-“Ey Abdullah, sakın bize yaklaşma. O Hazretin nuru sende emanettir. Onun şanı çok yüksektir. Ahır zaman peygamberidir. Putperestlerin helaki onun elindedir.” Derlerdi.
Server-i alemin (a.s.v.) dünyaya teşrifleri yaklaştı. Şam Yahudilerinden yetmiş kadar genç Mekke’ye gelip, Abdullah (r.a.) ı öldürmeden geri dönmeyeceklerine dair sözleştiler. Bu niyetle yola çıktılar. Gece gündüz yürüdüler. Nihayet Mekke-i mükkarame’ye varıp fırsat gözetmeye başladılar.
Bir gün Abdullah (r.a.) ava çıktı Yahudiler Abdullah(r.a.) ı gördüler. Fırsatı ganimet bilip arkasından yürüdüler. Kılıçlarını sıyırdılar. Öldürmek için münâsib bir anı kolluyorlardı.Tesadüfen o gün Abdullah (r.a.) ın akrabasından veheb bin menaf da birkaç kişi ile ava çıkmışlar idi.
Yahudileri, yalın kılıç Abdullah (r.a.) ın peşinde görüp vaziyeti anladılar. Akrabalık damarı harakete geçti. Yanındekilerle beraber bunlara saldırmak istedi. Lakin onlar yetmiş kişi idiler. Bu fikirden vaz geçip, iyilikle mi bunları vazgeçirelim diye tereddüt ettiler.
O anda gökte bir gürültü koptu. Baktılar yağız atlara binmiş çok sayıda insanlar gökten yere indiler. Alçak Yahudilere saldırıp hepsini bir anda helak ettiler. Bunlar Dünya insanlarına hiç benzemiyorlardı.
Veheb bu hali görünce, Abdullah (r.a.) ın üstünlüğünü anladı. Kızı Amine (radiyallah-u anha.) Hatunu ona vermeyi düşündü. Eve geldi. Gördüklerini hanımına anlatı. Düşüncelerini de söyleyip bu mevzuda ittifak ettiler. Hanımı Abdulmuttalib’e gelip düşüncelerini arz etti. Abdulmuttalib Amine (radiyallahu anha.) hatun’un hüsnu cemalını ve iffet ve hayasını kendi hanımından ve başkalarından çok kereler duymuş idi.
Hakikatten o zamanda Amine (radiyallah-u anha.) hatundan daha akıllı, daha güzel hanım yok idi. Teklifi kabul etti.
Naklolunur ki;
Abdulmuttalib Abdullah (r.a.) ile birlikte bir arife gecesi Ebu talib’in evine geldiler. Burada NİKAH kıymak istediler.
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Kutlu doğum haftamız kutlu olsun. Mevlid kandiliniz mübarek olsun. Allah (c.c.) Bizleri ve sizleri Serveri kainat (sallallahu aleyhi ve sellem) hürmetine Afv-u Mağfiret eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Kutlu doğum – 2
29 Haziran 2008Çağ-çağ deresi (Bor)
Kutlu doğum – 2
Naklolunur ki,
Abdulmattalib Abdullah (r.a.) ile birlikte bir arife gecesi Eb-u Talib’ın evine geldiler. Burada NİKAH kılmak istediler. Yolda Ummü Kital adında bir kadına rastladılar. Hüsnü cemal sahibi çok zengin ve alim idi. Ahır zaman Peygamberi (a.s.v.) nin alametlerini kitablarda okumuş idi.
Abdullah (r.a.) ın alnında parlayan NURU gördü. Kitablarda okuduğu alametin bu olduğunu anlayıp,
Abdullah (r.a.) a;
-“Beni helalığa kabul edersen sana yüz deve veririm.”dedi.
Abdullah:
-“Şimdi babam ile bir işi için gidiyoruz. Sonra sana bir cevab veririm.”dedi.
Ebu Talib’ın evinde o gece NİKAH kıyıldı. Düğünler oldu. O gece NUR Amina (Radiyallahu-anha) hatuna intikal etti. ERTESİ GÜN Abdullah (r.a.) Ümmül kital’ın hanesine geldi. Lakin alnındeki NUR yok idi Ümmül Kital nur’u görmeyince :
-“Ne oldu “dedi.
Abdullah(r.a.);
-“Dün gece evlendiğini söyledi.”
Ümmül Kital:
-“Ben o NUR ile şereflenmek için seninle evlenmek istemiştim. Yoksa evlenmeye niyetim yok idi. Nasib değilmiş” değip üzüldüğünü bildirdi.
Bunun gibi Şam hakimlerinden birinin cemal sahibi bir kızı var idi. Semavi kitabları okumuş olup bir çok ilimlere vakıf idi. Akli ve nakli deliller ile AHIR ZAMAN PEYGAMBERİNİN Zuhurunu yaklaştığını anladı. Abdulmattalib evladından teşrif edeceğini de tahmin edip bu arzu ile Mekke-i Mükkereme’ye geldi. Çadırını kurup bekledi.
Bir gün Abdullah (r.a.) avdan dönüyordu. Bu çadırın yakınından geçti. Fatima Abdullah (r.a.) ın alnındaki NURU gördü. Kitablarda okuduğu alametleri Abdullah (r.a.) ın cemalında müşahede etti. Çadırdan çıktı. Abdullah (r.a.) ı yanına çağırdı. Abdullah (r.a.) kabul edip geldi. Fatima ta’zim ve hürmet gösterip arzusunu söyledi.
-“Beni helallığa kabul et “dedi.
Abdullah (r.a.):
-“Bu devlete kavuşmayı herkes istiyor pederime danışmam lazımdır” dedi. Akşam yaklaştığı için kalkıp giti. O gece Amine (Radiyallah-u Anha) ile gerdeğe girdi. Nur Amina (Radiyallah-u Anha) hatuna nasıb oldu. Sabahlayin Fatimanın teklifini babasına söyledi. Abdulmuttalib kabul edip munasib gördü. Abdullah (r.a.) Fatima’nın çadırına geldi. Babasının rızasını bildirdi. Fatima baktı. ALNINDA NUR’U GÖREMEDİ:
-“Ya Abdullah (r.a.) benim seninle evlenmek istemem nefsimden ötürü değil idi. Bütün kainatın onun şerefine yaratıldığı o server (a.s.v.) in nur’una kavuşmak istiyordum. Bütün arzum bu idi. Kısmet değilmiş. Ey Abdullah (r.a.) bu kadar yollar katettim. Çok zahmetler çektim. Geldim. Lakin muradına erişemedim. Hasret ile ayrılmam lazım oldu. Hak Teala’den dilerim ki, sen daima şen ve Şadan olasın. Her türlü belalarden emin olasın” dedi.
Sonra Şam’a döndü. Ömrünün sonuna kadar bu üzüntü ile yaşadı.
Nakolunur ki;
Abdullah (r.a.) Amine (Radiyallah-u anha ) ile evlendiği gece iki yüz kadın üzüntülerinden helak oldular. Çok Kadınlar hasta oldular. Gerdek arife günü akşamı oldu. Cuma gecesi idi. Melekler göklerde şenlik ytaptılar. Cebrail (a.s.) yere indi. Kabe üzerine yeşil bir alem dikti. Bütün dünya insanlarına;
-“ Serverlerinin (a.s.v.) nuru Amine (Radiyallah-u anha) hatuna geçti. İnsanların hayırlısı, Peygamberlerin efendisi olan hazreti Muhammed (Aleyhisselat-u veselam) yakın zamanda teşrif edilecektir.” Diye müjde verdi.
O gece İBLİS‘IN BAŞI AŞAĞI DÜŞTÜ. Kırk gün deryalarda şaşkın şaşkın dolaştı. Ne yapacağını şaşırdı. yüzü simsiyah oldu.
Sonra EBU KUBEYS DAĞININ DİBİNE GELDİ. Feryada başladı. Bütün evladını yanına çağırdı. Gelip etrafında toplandılar.
Dedi ki;
-“Ey oğullarım bizim helak olmamız yaklaştı. Çünkü önce ve sonra ki gelenlerin seyidi canlı ve cansız her şey’in Peygamberi olan Muhammed bin Abdullah (sallalahu aleyhi vesellem) Amine (r.a.) ın rahmina düştü. Bu zat (a.s.v.) Peygamber olunca putlar kırar. Adeleti getirip zülmü def eder. YERYÜZÜNÜ MESCİDLERLE DONATIR İMANI YAYAR, KÜFRÜ YOK EDER. Bütün hayırlı işleri yapar. Her iyiliği emreder. Ona tabi olanlar da onun izinde gitmekle SAADETE ererler. Ne zaman yemek yeseler, yahut su içseler, Allah-u Teala (c.c.) nın ismini zikrederler. BİRBİRLERİNE NASİHAT EDERLER. Emr-i ma’ruf ve nehy-i münkeri bırakmazlar.
Mearicin Nübüvve (Altiparmak)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri serveri kainat efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallah-u Aleyhi vesellem) in Şefaatına nail eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kutlu doğum – 3
29 Haziran 2008Çağ-çağ deresi (Bor)
Kutlu doğum – 3
Ne zaman yemek yeseler, yahut su içseler, Allah-uTeala (c.c.) nın ismini zikrederler. Birbirlerine NASİHAT ederler. Emr-i Ma’ruf ve nehy-i münkeri bıarkmazlar. Bu sebeple biz onları yollarından saptıramiyacağız. Dedi.
Evladinden biri dedi ki;
-“Ey efendimiz, Adem Aleyhisselam’dan bu zamana kadar insanların yedi kısmimden altısı geçti. Bir kısım kaldı. Geçenlerin ömürleri uzun ve kuvvetleri fazla idi. Onlara ne yaptıksa bunlara da yapacağımızı yaparız.” Dedi.
İblis (Aleyhilla’net):
-“Şimdi saydığım meziyetlerden ötürü siz onlara yanaşamazsınız. Onları aldatamazsınız. Çünkü onlar birbirlerini daima ikaz ederler, Emr-i ma’rufu hiç bırakmazlar.”dedi ise de
Onlar:
-“Ey efendimiz biz onlara türlü türlü arzular veririz. Cimrilik öğretiriz. Birbirlerinin mallarına saldırmaya teşvik ederiz. Böylece HELAK olurlar.” Dediler.
İblis (Aleyhil’lanet ) bu sözleri duyup çok sevindi.
-“Şimdi biraz rahatladım.”Dedi.
İbni Abbas (r.a.) rivayet eder ki: O gece Hazretin (a.s.v.) zatı Amina (Radiyallahu Anha) hatunun zatı ile birleşti. Bütün kahinler haber aldılar, birbirlerine söylediler.
-“Mağrıbden meşrika kadar kurtlar ve kuşlar birbirlerine müjde verdiler. Kainatin efendisi (a.s.v.) nin dünyaya teşrifi yaklaştı dediler. Hayvanlar birbirlerine müjde verip, Muhammed (a.s.v.) ana rahmına düştü. O YERYÜZÜNÜN EMİNİ, ZAMANIN GÜNEŞİDİR.” derlerdi.
O gecenin sabahında bütün putlar yüz üstü devrildi. İblis (aleyhil’lanet) in tahtı terse döndü. O zamanın padişahlarının tahtları yere yıkıldı.
Amina (r.a.) Hatun der ki;
-“O Server (a.s.v.) e hamile olduğum günlerde hiç acı ve elem görmedim. Hamile olduğumu bilmezdim.
Ancak altı aydan sonra bir gün uyku ile uyanık arasında bir kimse bana dedi ki;
-“Senin hamile olduğun kimdir biliyor musun?
-“Bilmiyorum dedim.
-“Bilmiş ol ki bu ümmetin peygamberine hamilesin.” Dedi.
Bu sözü daha sonra uykuda ve uyanık iken çok kere söylediler. İşte ben bundan sonra hamile olduğumu bildim. Doğum zamanı yaklaştığı zaman o kimse geldi.
-”Bütün hased edicilerden Allah-u Teala (c.c.) ya sığınırım. Ey Amine (r.a.) çocuk doğunca İsmini MUHAMMED (a.s.v.) koy” dedi. Ve gitti.
Ben bunları diğer hatunlara söyledim. Bu kadar vasiyetleri unutmiyeyim diye kulaklarıma demirden halkalar yaptırdım. O kimse gelip o halkaları çıkardı attı.
-“Bir daha böyle yapma “ dedi.
O sıralarda benden bir NUR ayrıldı ki O nur’un ışığında Basra köşklerini iyice gördüm. Halbuki Basra şam taraflarına uzak bir şehirdir.
Naklederler ki,
O zamanlar Mekke-i Mükkerrem’de kıtlık var idi. Senelerdir yağmur yağmamış idi. Yeşil ağaç hiç görünmez olmuştu. Hiç mahsul olmazdı.
O Hazret Amina (r.a.) hatunun rahmina düştükten sonra o kadar yağmur yağdı, o kadar mahsul oldu ki, o seneye BOLLUK SENESİ diye ad verdiler.
Amine (r.a.) hatun hamile iken Abdulmuttalib Hazret-i Abdullah (r.a.) ı ticaret için Şam’a gönderdi. Abdullah(r.a.) Şam’dan dönüp Medine’ye geldi. Medine’de hasta oldu. Mekke’ye gelemeyip akrabasının evinde kaldı.
Kafile Mekke’ye gelip Abdullah (r.a.) ın hastalığını Abdulmuttalib’e haber verdiler. O sırada Abdullah (r.a.) vefat etti. Medine’de defn ettiler. Abdulmuttalib büyük oğlu Haris’i gönderip Abdullah (r.a.) ı getirmesini söyledi. Haris Medine’ye gelip Abdullah (r.a.) vefat etmiş buldu. Gelip Abdulmuttalib’e haber verdi. Hazreti Abdullah (r.a.) ın ömrü Yirmibeş yıl idi.
O vefat ettiği vakit Sultan-i Enbiye (Sallallahu aleyhi vesellem) henüz dünyaya teşrif etmemiş idi. Böyle olmasının hikmeti belki yetimin kiymeti fazla olur. Yahut baba hakkı, O hazretin üzerine vacib olmasın diye Hak Teala (c.c.) böyle TAKDİR EYLEDİ.
Amina (r.a.) hatun Veheb’ın kızıdır. Veheb abdi menafın oğludur. O da zührenin oğludur. Zühre kilab oğludur.
Mearicun Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Bu fani dünya’nın şerrinden muhafeze eylesin. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Şefaatına nail Eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kutlu doğum – 4
29 Haziran 2008Girnavas (cin tepesi)Nusaybin
Kutlu doğum – 4
Amina (r.a.) Hatun Veheb’in kızıdır. Veheb Abdi Menaf’ın oğludur. O da Zühre’nin oğludur. Zühre Kilab oğludur. O da Mürre’nin oğludur. Onun annesi Resülullah (Salallahü aleyhi vesselem) e nisbet ile Kilab’a ulaşır. Kilab, Kussey oğludur. Amine (r.a.) annesi berra’dır. Kilab’ın annesi Umeyme’dir. Onun validesi Debbe’dir. Onun validesi Atike’dir. Onun validesi Leyla binti avf’dır.
Abdullah (r.a.) tan Adnana kadar yirmi bir kişidir. Bu nesebde asla ihtilaf yoktur. Lakin Adnan’dan Adem (a.s.) a kadar öncelik ve sonralık bakımından az çok ihtilaf vardır.
Bütün alimler ittifak ettiler ki; İsmail (a.s.), İbrahim (a.s.), Nuh (a.s.), İdris (a.s.), ve şit Aleyhisselam o hazretin ECDADIR. Meşhur olan neseb-i şerif ise şöyledir:
Muhammed (a.s.) bin Abdullah, bin Abdulmuttalib, bin Hişam, bin Abdi Menaf, bin Kusey, bin KİLAB, bin Murre, binKa’b, bin Liva, bin Galib, bin Fıhr, bin Malik, bin Nadr, bin Kinane, bin Hüzeyme, bin İLYAS, Bin Müdar, bin Nüzar, bin Da’ad, bin Adnan, bin Edyen, bin Aded, bin Hemise, bin Nebt, bin Haml, bin Kaydar, bin İsmail, bin İbrahim, Bin Taruh, bin Argus, bin Eşru, bin Falig, bin Salih, bin Amir, bin Arfanşend, bin Sam, bin , Nuh, bin Lemek, bin Metüşlah, bin Ehnuh, bin Bürd, bin İyar, bin Mehlal, bin Kaynan, bin Enuş, bin Şit, bin Adem (Aleyhisselam)
Hak Teala hazretleri (c.c.) Adem (a.s.) inen SUHUFTA Hazret-i Seyyid-i Kainat ve server-i mevcudat Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesellem)i medh ve sena eylemiştir.
Hak Teala (c.c.) buyuruyor ki;
-“Cemal ve ikram sahibi benim,Yeryüzünde belli olan harem ve Mekke ve Mescidi haramdan mukim olanlar benim akrabam ve komşumdur. Onu ziyaret edenler misafirlerimdir. Bu ev benim evimdir. Ben evimi yer gök ehlinin ziyaretleriyle süslerim. Dünyanın dört bucağından insanları saçları ve sakalları toz olmuş, yalın ayak başı kabak, kefenleri omuzlarında buraya getiririm. Bunlar kahmecnun gibi dağlarda koşarak ve gözlerinden yaşlar dökerek benim evime gelirler. İsteklerine kavuşmak için (Lebbeyk vahdehu la şerike leke lebbeyk) diyerek tekbir sedasını göklere, tesbih avazını asumana ulaştırırlar. Ey adem oğlu her kim bu haneyi ziyaretle müşerref olursa muhakkak beni ziyaretle şereflenmiş olur.Ve benim ihsan soframla ni’metlenmiş olur.”
-”O kimseyi kendi kerametimle mükerrem eylerim. Ve kendi ulemem katında yetiştiririm. Sonra seçilmişlerden saf kalbli, yumuşak huylu , cismi kerim, ismi İbrahim olan bir kimseyi, bu evin suretinin imareti ve şerefinin yükselmesi için gönderirim. Zemem çeşmesini ve harem-i şerifin hududunu ona izhar ederim ve ziyaretin şart ve edabını ona talim ederim. Sonra bu evin hizmetçiliğine seçilmişlerden ve o kavmin reislerinden bir taife tayın ederim. Bunlar bu evin tamirinde ve ta’ziminde asla kusur etmezler.”
Sonra himaye ve hizmet sırası Evlad-i Adem (a.s.) Muhammed (Sallallahu aleyhi vesselem) isminde yüzü güzel, derecesi yüksek , mahlukların en kiymetlisi olan bir büyük Peygambere gelir ki; bu kutsal evin muhafazası o peygambere (a.s.) ve onun himmeti, Ümmetine münasıb olur. O evin kiymeti onlar ile yerine gelir ve bu imaretini kiyamete kadar üzerlerine vacib bilirler.
-“O SEÇİLMİŞ PEYGAMBER , AHIR ZAMAN PEYGAMBERİ OLUP, ONDAN SONRA PEYGAMBER GELMİYECEKTİR..”
Mearicun nübüvve (Altiparmak)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Resulullah (Aleyhisselatu-vesselam) Hürmeti için Cehennem ateşinde koruyup; Cennetinde İSKAN eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kutlu doğum – 5
29 Haziran 2008
Kutlu doğum – 5
-“O Seçilmiş Peygamber, Ahır zaman peygambari olup, ondan sonra Peygamber Gelmiyecektir. O yer ve gök ehlinin emini ve çok ihsan edici Yumuşak kalbli ve ekseriye hüzünlü, çok defa oruçludur. Kalbi Hâk Teala (c.c.) nın korkusu ile doludur. O daima DUA eder. Geceleri ibadet eder. İnsanlara yakındır. Dünya’yı sevmez, sır saklayıcı ve vefalıdır.” diye medh buyurulmuştur.
İdris (a.s.) ın sahifesinde ise;
-“O halk ile ülfet eder. Onları misafir edip ağırlar. Hak Teala (c.c.) nın vaadında asla şübhe etmez. Allah-u Teala (c.c.) ya çok ibadet eder. Akrabasından sadır olan suçları Afv edicidir.” Diye medh edilmiştir.
İbrahim (a.s.) a gelen suhufta;
-“O,öyle bir kimsedir ki, şehvetleri yok eder. Akrabasından sadır olan suçları afv eder. Kötülükleri örter.” Diye medh edilmiştir.
Musa (a.s.) ın kitabında;
-“O öyle mübarek zatdır ki, himmeti yüksektir. Fakirlerin habibi, zenginlerin tabibidir. O güzellerin güzeli, temizlerin temizidir. Sohbet esnasında mülayımdır. Taksim ederken adildir. Muamelede doğrudur. Kafirlere karşı sert ve şiddetlidir. Yaşlılara hürmet eder. Küçüklere rahmet eder. Az şey’e şükreder. Esirlere acır. O, daima güler yüzlüdür. Tebessüm ederek güler. Kahkaha atmaz. O ümmidir. Hiçbir şey okumadan ve yazmadan her şey ona bildirilmiştir.” Diye medh-u sena buyurulmuştur.”
Zeburda;
-“O kimsedir ki, avuçları açıktır. Yanı çömerttir. Asla kızmaz. O çok yumuşaktır. Güzel yüzlü, tatlı sözlü, uzun boylu, nurani yüzlüdür. İnsanların tabibidir. O çok ağlar, az güler, az uyur, çok düşünür o mütebessimdir. Güzel tabiatlıdır. Sözleri gönülleri alır, ruhları celp eder.” Diye medh buyurulmuştur.
İncil’de;
-“O çok yemez, cimri değildir. Hile yapmaz. Kimseyi kötülemez. Hiç acele etmez. Kendi için intikam almaz. Kötü söz söylemez.Tembellik etmez. Kimseye gıybet etmez. Hile yapmaz az şeye kanaat eder. Çok şeyler ihsan eder.” Diye yazılıdır.
Tevrat’da;
Çok yerlerde medh edilmiştir. Mesele bir yerinde;
-“O Allah-u Teala (c.c.) nın Resulüdür. Kötü huylu değildir. Katı kalbli değildir. Çarşı ve pazarlarda yüksek sesle bağırmaz. Kötü şeylere mükafat vermez. Büyük suçları afv eder. Onun ümmeti iyi ahlak sahibidir. Yüksek yerlerde Hak teala (c.c.) nın ismini anarlar. Bileklerine kadar ÖRTÜLÜDÜRLER Abdestleri dört azalarını yıkamaktır. Yanı yüzlerini, ellerini, başlarını ve ayaklarını yıkarlar. Müezzinleri minarelerde halkı davet ederler Namaz kılarken safları düzeltir bir hizada dururlar. Geceleri onların tesbih sesleri, BAL ARISININ SESİ GİBİ DUYULUR. O (a.s.v.) Mekkede doğup Medineden Şam’a kadar onun idaresinde olur. İsmi Muhammed (a.s.v.) dır. ki benim Resulümdir. Ona MÜTEVEKKİL diye ad verdim. Onu, bozuk dinleri kaldırıp doğru olan Hak dini yayıp yerleştirmedikçe dünyadan çıkarmam. O, halkı Hakka çağırır. Onun bereketiyle görmiyen gözler açılıp görür. İşitmeyen kulaklar işitir. Kalblerden gaflet gidip kasvet perdeleri aradan kalkar.” Buyurulmuştur.
Zebur’da:
-“Benim rahmetimin gölgesi ve fadl ve ihsanım senin cevher saçan lisanın üzerindedir. Ey iyilerin efendisi Benim rahmetim ve bereketim senin lisanından kiyamete kadar aleme saçılsın. Senin sözlerin benim lütf ve inayetimle birliktedir. Birbirlerinden ayrılmazlar. Ben Azimüşan, hayır ve bereketi, sürur ve muhabbeti senin ahvalına yakın eyledim. Sen de himmet kılıcını sıyırıp, erlik kuvvetiyle kahramanlık meydanında kafirlerden intikam alasın. Fasih lisan ile benim hamd ve senamı her yerde yayasın. Zira senin hamdın, bütün hamd edicelerin hamdından üstündür.”
-”Senin senan, cümle senaların fevkindedir. Ey Peygamberim Benim yüksek ismimi her tarafa yayasın. Zira senin kuvvetin şeriatından ötürü çok fazladır. Bu bakımdan bütün kafirlerin başları senin kerametli ellerin önünde eğilecektir.” Buyuruldu.
İncil’de İsa (a.s.) a hitaben buyuruluyor ki;
-“Ey Resulümun müjdecisi; kabul edici kulakla dinle Ben seni kudretimle babasız halk ettim ve peygamberlik makamına yükseltim.” Buyuruldu.
Sen de benim ibadetime devam eyle. Benim zat sıfatlarımı itiraf eyle. İncil ahkamına hürmet et ve kabul eyle. Sana tabi olanlara benim Allahlığımı ve ortağım bulunmadığını söyle. Ve son Peygamber olarak göndereceğim Resulümun geleceğini, insanlara haber ver.
O Peygamber Arab-i Haşımi ve muttalibidir. O (Sallallahu aleyhi vesellem) Peygamberlerin sonuncusudur. Ve evliyaların tabibidir. ONUN BİR ÇOK SIFATLARI VARDIR.
İmami Sa’lebi (r.a.) tefsirinde şöyle zikretmiştir:
İsa (a.s.) ın havarileri ona inanmadan önce bir gün balık avlamaya çıkmışlar idi. İsa (a.s.) yanlarından geçti. Balık avlamakta olduklarını gördü: Buyurdu:
-“Niçin bana tabi olmiyorsunuz ki beraberce insan avlayalım?
Mearicün nübüvve (Altıparmak)
Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri bizleri ve sizleri Bütün peygamberlere İman eden; en güzel, Son din olan İslam dini’ni bi hakken yerine getiren ve onunla amel eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kutlu doğum – 6
29 Haziran 2008Kalecik Köyü (Nusaybin)
Kutlu doğum – 6
İmam-i Sa’lebi (r.a.) tefsirinde şöyle zikr etmiştir:
İsa Aleyhis selam’ın havarileri ona inanmadan önce bir gün balık avlamağa çıkmışlardı. İsa (a.s.) yanlarından geçti. Balık avlamakta olduklarını görüp, buyurdu ki:
-“Niçin bana tabi olmiyorsunuz ki beraberce insan avlayalım?”
Havariler:
-“Senin adın nedir? Ne iş yaparsın?” Dediler.
Buyurdular ki;
-”Ben Meryem oğlu İsa (a.s.) yım. Allah-u Teala(c.c.) nın kulu ve peygamberiyim”
Dediler ki;
-“Peygamberlik mertebesi senden yüksek bir peygamber varmıdır?”
Buyurudu ki;
-“Evet vardır. İsmi Muhammed (a.s.v.)dır. Benim başım onun ayağı altınadadır.”
Havariler İsa Aleyhis selam’a iman ettiler. Ve ona tabi oldular. Onun yoluna girdiler. Ne vakit acıksalar mübarek elini yere vururdu.Vurduğu yerden ekmek peyda olurdu. Ne vakıt susasalar, elini yere vururdu. Vurduğu yerden su çıkar ve kana kana içerlerdi.
Havariler bu mucizeleri görüp dediler ki;
-“Hak teala (c.c.) sana bu mucizeyi, bize de seni tanımayı nasib etti. Aç olsak ekmek verirsin, susuz olsak su verirsin. Bizden Efdal kimse varmıdır?”
İsa Aleyhis selam buyurdu ki:
-“Kendi elinin emeği ile yiyen daha efdaldır.”
O günden sonra balık avlamaya başladılar.
İncil’de İsa Aleyhis selamn ağzından naklolunur ki;
-“Ben Rabbıma giderim. Benden sonra AHMED gelir (Ahmed, Muhammed (a.s.) ın göklerdeki ismidir.) Ben onun hakkında nasıl şehadet ettimse o da benim hakkımda Şehadet eder.”
İbni Abbas (r.a.) rivayet eder. Hak Teala Hazretleri (c.c.) İsa (a.s.) buyurdu ki;
-“Ya İsa Muhammed (a.s.v.) a iman et ve ümmetine söyle onlar da İMAN ETSİNLER. Eğer o olmasaydı Adem (a.s.) i ve cenneti yaratmazdım. Arşı yarattığım vakit su üzerine koydum. Durmadı. Üzerine (Leilaha illallah Muhameddün Resulullah) yazdım. benim ve Habibim (a.s.v.) ın bereketiyle ARŞ durdu. Ve sakin oldu. Nitekim Mü’minlerin kalbleri de Allah-u Teala (c.c.) nın isminin zikriyle sukün itmi’nan bulur.”
Siyer alimleri şöyle naklederler ki;
Bir büyük Padişah var idi. Mecusi olup çok memleketlere hükmederdi. İsmi Humeyr ibni Redi idi. Lakin kendisine Melik Tebi ( veya Tübbe ) derler idi. Askeri, Süvarı ve piyade olup o kadar çok idi ki Haddı hesabı yok idi. Çok sayıda vezirleri ve yardımcıları var idi. Halkında dördbin kişi var idi ki, bunlar alim ve Fadıl idiler. Mühim işlerinde bunlara danışırdı.
Bu Hükumdar bir gün Mekke’ye geldi. Etrafta insanlar gelip gereken ta’zim ve hürmeti yapmadılar. Melik vezirlerini çağırıp:
-“Bu insanların tekebbürü nedendir. Niçin bana ta’zim etmezler “dedi.
Vezirleri:
-“Ey Padişahımız. Buranın halkı Arabdır. Asıl ve şerefli insanlardır. Burada bir ev vardır ki, KABE derler. Allah (c.c.) ın evidir. Bu mukaddes hanenin imarı ve muhafezası bunlara ısmarlanmıştır. Bu bakımdan şeref ve kiymetleri artmıştır. Gururlarının sebebi bu olsa gerektir.”Dediler.
Padişah Gazaba geldi. Arabın gururuna sebep olan bu haneyi yıkmak, ehalisini öldürüp mallarını yağma, etmek fikri aklına geldi.
Kafasına bu kötü fikir girer girmez, şiddetli bir baş ağrısı da beraber girdi. Ağrının şiddetinden gözleri ve burnu sulanıp çeşme gibi akmağa başladı. Çirkin bir koku peyda olup, kimse yanına yanaşamaz oldu. Ağrı her nefeste ziyadeleşti. Hayattan ümidini kesen Padişah veziri çağırdı.
-“Ey Vezir, alimlere söyle benim bu hastalığıma bir çare bulsunlar.”dedi.
Alimler günlerce çalıştılar, bir ilaç bulamadılar. Bunlardan biri vezire dedi ki;
Mearicün nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri o Habibi Kibriye (sallallahu aleyhi ve sellem) Aşkı için Afv eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kutlu doğum – 7
30 Haziran 2008Resulullah Aleyhisselamın doğduğu ev (Yeni hali)
Resulullah Aleyhisselamın doğruğu ev (Eski hali)
Kutlu doğum – 7
Alimler günlerce çalıştılar, bir ilaç bulamadılar. Bunlardan biri vezire dedi ki;
-“Eğer padişah sırrını bana söylerse ve benim suallarıma cevab verirse, ben ona ilaç bulurum.”
Vezir sevindi. Bu alimle birlikte padişaha gittiler. Alim ile padişah konuşmağa başladılar.
Padişah; Mekke’ye gittiğini, halkın kendisine Ta’zim etmediğini söyledi. Neticede o alim dedi ki;
-“Kabe-i Şerif hakkında aklınızdan bir şey geçirdiniz mi?”
Padişah;
-“Evet bu evi yıkmak, halkını öldürmek ve mallarını yağma etmek fikrini aklımdan geçirdim.”
Alim;
-“Ey Melik, hastalığınızın sebebi budur. Zira o evin sahibi niyetleri bilicidir. Onun katında gizli ve aşikar birdir. Gel bu niyetinden vazgeç. Ev Hakkında hayırlı niyet eyle. Böylece dünya ve ahiret saadetine kavuşasın.” Dedi.
Melik o anda kötü niyetinden vazgeçti. İyi niyet etti. Alim Yanından kalkmadan o ağrıdan kurtuldu. Mecusi dininden çıkıp Müslüman oldu. İbrahim (a.s.) milletini kabul eti.
Beyti Şerife ta’zim ve hürmet eyledi. Eski gurur ve kibrini atıp tevazu’a büründü. Büyük bir ziyafet tertip edip, harem-i şerif sakinlerini, büyük, küçük, fakır, zengin herkesi davet etti. Leziz yemekler ve latif şerbetler o ziyafete yenildi ve içildi.
O gece ru’yasında kendisine denildi ki:
-“Mekke ahalisine nasıl ta’zim ve ikram ettinse, Beyt-i şerife de ta’zim et. Ona elbise giydir.”
Sabah oldu hemen hasır den bir örtü yapıp, Beyt-i şerifi örtü. O gece ru’yasında:
-“O ÖRTÜ ONA LAYIK DEĞİLDİR, ONA DAHA İYİ ÖRTÜ LAZIMDIR.” Denildi.
Sabah oldu .Onu da kaldırıp o zamanın en kiymetli kumaşından örtü yaptırdı. Altın ve gümüşlerle süsleyip giydirdi. Bu adet sultan ve Padişahlara bundan kaldı. Sonra emir verdi. Putları mekkeden dışarı çıkardılar. Haiz ve cünüblerin Kabe-i şerife yaklaşmalarını yasak etti. Kapı yapıp kilit taktı. Anaharını onlara teslim edip, kendi Medine-i Münevvera’ya doğru yola çıktı. O zaman Medine-i Münevvere’de sudan eser yoktu. Yeşil ağaç ve nebat görünmezdi.
Melik dört bin alimden en iyilerini dörtyüz kişi olarak seçip Medine-i Münevvere’nın yüksek bir yerine çıktılar. Etrafa dikkatle ve ibretle baktılar. Aralarında şöyle karar verdiler ki;
-“ Ahır zaman Peygamberinin hicret edeceği yer burasıdır. Ve bu yerde vefat eder. Burada defn olunur. Hep birden bu yerde kalıp ahır zaman Peygamberinin gelmesini bekliyelim. Her ne olursa olsun bu yerden ayrılmayalım. Bir gün gelir ki, o şerefli Peygamberle müşerref oluruz.” Dediler. Orada yerleşmeğe karar verdiler. Düşüncelerini Melik’e arz ettiler.
Dedilar ki;
-“Bizden evvel gelen alimlerden öğrendiğimize göre bu mubarek yer, Son peygamber’in (Salallahu aleyhi vessellem) hicret edeceği yer olsa gerektir. İsm-i şerifi Muhammed (a.s.v.) ve din-i latıfi ebedidir. Onun askerine Allah-u Teala (c.c.) yardım eder. O (a.s.v.) asa ve deve sahibidir. O tac ve Burak sahibidir. O kur’an-ı Kerim sahibidir. O liva-i hamd ve minber sahibidir. O (Lailaha ilallah) sözünün sahibidir. Kabr-i şerifi burada olsa gerektir. Muradımız budur ki, burada yerleşelim. O hazretin teşriflerini bekliyelim Belki onun ay yüzünü görmek müyesser olur. Melik bu sözleri dinledi.
Gayet makul gördü. Hatta kendisi de onlarla beraber olup beklemeye karar verdi. Lakin askerinin ve tebaasının ekserisi mani oldular. Melik dörtyüz alim için Medine-i Münevvera’da evler yaptırdı.
Nesilleri kesilmesin diye her birine cariyeler verdi. Türlü ihsanlarda bulundu. Bir mektub yazıp onlara emanet bıraktı. O server-i Kainat (aleyhi efdelusselavat vettahiyat) dünyaya teşrif edince bu mektubu ona teslim ediniz diye tenbih etti.
Mektub şudur:
-“Humeyr ibni Redi’den Alemlerin Rabbının Resülu ve peygamberlerin sonuncusu olan Abdulmuttalib oğlu Hazreti Muhammed( a.s.v.) e mektubdur. Ben sana ve Rabbına iman ettim. Hak Teala (c.c.) nın sana göndereceği kur’’an-i kerime de iman ettim. Ben…
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri fahri Kainat Resulullah (sallallahu aleyi ve sellem) Hürmeti için Firdevs cennetinde iskan eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Kutlu doğum – 8
30 Haziran 2008(seramdan yetiştirdiğim güzel bir gül)
Kutlu doğum – 8
Mektub şudur:
-“Humeyr ibni Redi’den Alemlerin Rabbının Resülu ve peygamberlerin sonuncusu olan Abdulmuttalib oğlu Hazreti Muhammed (a.s.v.) e mektubdur. Ben sana ve Rabbına iman ettim. HAK TEALA (c.c.) nın sana göndereceği kur’’an-i kerime de iman ettim. Ben senin dinin ve sünnetin üzereyim. Ben senin nübüvettine iman ettim. Senin Rabbın her şeyin Rabbıdır. İslam’dan ve imandan ne getirdin ve söyledinse hepsini kabul ettim. İnandım.
-“Eğer senin zamanına yetişemezsem kiyamet günü beni unutma ve şefaatından mahrum eyleme. Ben senin ve İbrahim (a.s.) in milleti üzereyim.”
Mektubu yazdıktan sonra kağıdı mühürledi ve kapattı. Alimlerden ŞAMÜL ismindeki alime teslim etti. Muhafafazası için sıkı vasiyet eyledi ve dedi ki:
-“O hazretin zaman-ı şerifine erişirsen bu mektubu kendilerine teslim eyle. Eğer o zamana yetişmez isen evladına verip, iyi saklamaları için vasiyet et. Onlar da kendi evlatlarına böyle vasiyet etsinler. Böylece bu emaneti babadan oğla teslim ederek, Hazret-i Seyyidil murselin (sallallahu aleyhi vesellem) ın huzur-i şerifine ulaştırsınlar.”
Melik bu vasiyeti yaptıktan sonra o alimlere veda edip Medine’den ayrıldı.
Derler ki;
O melik’in ölümünden Resulullah (a.s.v.)ın doğum gününe kadar bin yıl var idi. Eshabi kiramın (Rıdvanullahı aleyhım ecmain) o dört bin alimin evladı olduğu rivayet edilir. O mektub elden ele geçerek, en son EBA EYYUBE’L-ENSARI (Radiyallahu teala anhu) ya erişti. Bu mübarek zat, Şamul’un yirmibirinci evcladıdır. O zaman Resul-i Ekrem (selallahu aleyhı vesselam) efendimiz Medine’ye hicret etmeğe karar vermiş ve yola çıkmış idi. Medine’liler çok itimamlı bir zat olan ve ismi Ebi leyli olan kimseye mektubu teslim edip o hazreti karşılamak için gönderdiler. Resulullah (a.s.v.) a bini selim kabilesinde rast geldi, fakat tanımıyordu.
Resulullah (a.s.v.) bunu görür görmez
-“Ebi leyli sen değimlisin?” Buyurdu.
Ebi Leyli;
-“Evet benim” dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)
-Teb’in mektubu hani?” buyurdu. Ebi leyli şaşırdı zira o hazreti (a.s.v.) tanımamış idi
Ebi Leyli;
-“Siz kimsiniz? Yüzünüzde büyüklük alameti, sözünüzde büyüleyici tesir vardır.”dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)
-“Ben Muhammed Resulullah (a.s.v.) ım mektubu getir.”buyurdu.
Ebi Leyli elbisseine saklamış olduğu mektubu arz etti. Okudular. Resulullah (a.s.v.) Tebi’den razı olup üç defa,
-“Merhaba Salih kardeşim” buyurdular. Ebi Leyli Medine’ye döndü. O hazret (a.s.v.) ın yolda olduğunu, yakında Medine’ye şereflendireceğini müjdeledi. YOLDA RASTLADIĞI HER MEDİNE’LİYE BU MÜJDEYİ TEKRARLADI. Herkes bu müjdeye karşılık Ebi Leyli’ye büyük ihsanlarda bulundular.
Naklolunur ki;
Süleyman (Aleyhisselam) vezirleri ve askerleriyle Yemen’e gidiyordu. Havada giderken Medine-i Münevverenın üzerine geldi;
-“Bu Mübarek şehir ahır zaman peygamberinin hicret ettiği şehirdir. Mesüd o kimsedir ki ona iman eder ve ona tabi olur.” Dedi ve geçip gitti.
Dönüşte Kabe-i Şerife uğradı. Civarında arap müşriklerin yaptığı putları ve insanların o putlara taptıklarını havadan gördü. Ve geçip gitti. Kabe-i Şerif ağlamağa başladı.
Hak Teala Hazretleri (c.c.) buyurdu ki;
-“Ey Kâbe niçin ağliyorsun?”
Kâbe;
-“İlahi, Peygamberlerden biri benim üzerimden geçti. İnip bana uğramadı. Ve
yanımda ibadet edip seni zikretmedi. Etrafımda putlara tapiyorlar diyerek şikayet etti.”
Hak Teala Hazretleri (c.c.) Kâbeye buyurdu ki:
Mearicun Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri O Habib-i Kibriya (Aleyhisselatu vesselam) Şefaatına Nail eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Kutlu doğum – 9
30 Haziran 2008Kasyane (Nusaybin)
Kutlu doğum – 9
Hak Teâla Hazretleri (c.c.) Kâbeye buyurdu ki:
-“Ey Kâbe, ağlama; yakın zamanda senin etrafını secde edenler ile doldururum. Kur’an-ı azimi senin yakınında indiririm. Ve bir Peygamber gönderirim ki, Peygamberlerin sonuncusu ve en güzeli olur. Bir ümmet gönderirim ki senin imaretine ve bana ibadete gayret ederler. Güvercinin yumurtasına eğdiği gibi sana ihtimam ederler. Ey Kâbe, senin etrafını o müşriklerden temizlerim. Ve şeytana tapanlardan kurtarırım.”
Ondan sonra Hâk Teâla (c.c.) Süleyman (a.s.) a emir etti. Dönüp Kâbe-i şerife indi. Namaz kılıp dua etti. Kâbe-i şerife yakın geldi. Beş bin deve, beş bin öküz ve yetmiş bin koyun bağazlayıp kurban etti ve kendi kavmine haber verdi ki, bu yerde ahir zaman peygamberi (s.a.v.) ne yardım edecek ve onun kılıcı bütün kafirlere galip gelecektir.
O kadar heybetli olur ki, bir aylık yerlerdeki düşmanların kalbine korku düşer hakkı izhar etmekte ve Allah-ü teâlanın ismini yaymakta herkes bir olur. Kafirler, onun tebliğ-i risalet etmesine mani olmazlar. Ne mutlu o kimseye ki onun zamanına yetişip ona hizmet etmekle müşerref ola.
Kavmi ona dediler ki:
-“Ey Allah’ın peygamberi o zamana ne kadar gün kaldı.”
Buyurdu ki;
-“O zaman çok yakındır.” sonra kalkıp neml vadisine gitti.
Hazreti Amine validemizden (r.a.) menkuldur ki;
-“Doğum zamanında heybetli bir ses işittim. Çok korktum. Sonra büyük, beyaz bir kuş gördüm. Gelip kanadı ile beni sığadı. Ondan sonra o korku benden gitti. Baktım bir bardak şerbet gördüm. Süt gibi beyaz idi. O anda çok susamış idim. O şerbeti içtim. Baldan tatlı idi. İçer içmez susuzluğum gitti. Sonra büyük bir nur gördüm. Evim o kadar nurlandı ki, o nurdan başka bir şey görmüyordum. O sırada çok hatunlar gördüm. Boyları hurma ağacı kadar, yüzleri güneş gibi nurlu ve abdi menaf kızlarına benzerlerdi. Benim etrafımı sarıp, lazım olan hizmeti eda ettiler.”
-”O halde iken gözümden perdeyi kaldırdılar. Bütün yeryüzünü meşrıkten mağriba kadar her yeri gördüm.”
-”Üç alem dikilmiş idi. Biri meşrikta, biri mağrıbde, ve biri Kâbe üstünde idi.
-”Etrafımda çok hatunlar toplandılar. Ne zaman ki Muhammed (sallalahu aleyhi veselem) vucuda geldi. baktım Mübarek başını secdeye koydu. Ellerini kaldırdı. Dua ve tazarru’da bulundu. Ansızın gökten bir parça beyaz bulut indi. O hazreti alıp giti. Muhammed (a.s.v.) gözümden kayıboldu.”
O sırada bir ses işittim ki;
-“Onu meşrıktan mağriba kadar her yere gezdirin.Ta ki cümle alem onu ismiyle, cismiyle ve sıfatıyla görsünler.” Diyordu.
Göz açıp yumuncaya kadar o bulut gözden kayıboldu. Muhammed (a.s.v.) bir beyaz yünlü kumaş içinde sarılı gördüm…O yünlü kumaş sütten beyaz ve ipekten yumuşak idi.
Mearicun Nübüvve –Altıparmak-(PEYGAMBERLER TARİHİ)
Allah-u Teâla (c.c.) ya şükürler olsun ki bizleri ve sizleri Son Peygamber (a.s.v.) ümmetine nail eyledi. Amin….
Fuad Yusufoğlu