‘Mâlik Bin Dinâr’ olarak etiketlenmiş yazılar
Tevbe-i Nasuh
05 Temmuz 2008Girnavas şelalesi (Nusaybin)
Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der:
-”Kim ki, yapmış olduğu günahı hatırlar ve ondan dolayı; kalbi korkudan titrerse, onun günahı levh-i mahfuz’dan kaldırılmıştır.”
Rivayet edilir ki,
Biri Adullah bin Mesud (r.a.) a sordu:
-”Ben bir günah işledim. Tevbe edersem Allah (c.c.) kabul eder mi?”
İbni Mesud (r.a.) adamdan yüzünü çevirdi, cevap vermedi. Sonra dönüp adama bakınca gözlerinden yaşlar aktığını gördü.
Bunun üzerine İbni Mesud (r.a.) adama şöyle dedi:
-”Cennetin sekiz kapısı vardır. Hepsı açılıp kapanır. Ancak Tevbe kapısı kapanmaz. Kapının kapanmaması için bir melek bırakılmıştır. Tevbe et Me’yüs olma .”
İbni Abbas (r.a.) dan rivayet edilmiştir. Resülullah (a.s.v.) buyurdu:
Kul tevbe ettiği zaman, Allah (c.c.) onun tevbesini kabul eder, günahları yazan meleklere o günahı unutturur. Azalarına da yaptıkları günahı unutturur. Yer yüzünde ki, günahı işlediği yeri de, gökteki makamı nı da unutturur. Bunlara kulun günahlarını unutturur ki, kiyamet günü kulun aleyhine şehadet edecek kimse bulunmasın.
Tevbe-i Nasuh:
Kulun içten, dıştan pişman olarak ve bir daha o günahi işlememeğe azmetmek suretiyle yapılan tevbedir. Allah (c.c.) kabul buyurduğu tevbe de işte böyle olanıdır.
Zahiren tevbe edip, içten pişman olamayanın halı buna benzer:
Bir mezbele ki üzerine atlas örtülmüş, İnsanlar ona baktıklarında imrenirler. Fakat örtü mezbelenın üzerinden kaldırıldığında insanlar ondan tiksinirler ve yüz çevirirler. İşte ihlassız, dıştan ibadet edenlerin halı de böyledir. İnsanlar onlara gıpta ederek bakarlar, fakat kiyamet günü perdeler kaldırıldığında melekler onlardan kaçarlar.
Bunun içindir ki;
Resülullah (Sallallahu aleyhi sellem) buyurulmuştur:
-Şüphesiz , Alah (c.c.) sizin şeklinize, kiyafetinize bakmaz. Belki Allah (c.c.) sizin kalblerinize bakar.
İbni Abbas (r.a.) ın şöyle dediği rivayet edilir:
-Nice tevbe eden vardır ki, kıyamet günü tövbe ettiğini sanarak gelir, Halbuki tevbe etmiş değildir. Çünkü o, pişmanlık günahı tekrar işlememeğe azm etmek;”
-”Hakkını yediği kimselere imkan dahilinde haklarını iade etmek, mümkün değilse hellallaşmak, bu da mümkün değilse onun için dua yapmak suretiyle tevbe kapılarını kuvvetlendirmektir.
Ebulleys’in (k.s.) tefsirinde de böyledir:
Akıllı olan kimseye yaraşan odur ki; geçmiş günahlara tevbe etsin. Allah (c.c.) yaklaştıracak ve ahiret gününden kurtaracak güzel amelleri düşünsün .Tevbe etmekte acele ederek, boş amelleri bırakarak Allah (c.c.) ın zikrine devam etsin. Allah (c.c.) ın yasak kıldığı şeyleri terk etsin. Nefsın heva ve hevesine, şehevi isteklere uymuyarak, nefsi sabretmeye davet etsin.
Nefis bir puttur. Kim ki nefsine taparsa o kimse puta tapmış olur. Kim ki Allah (c.c.) a İHLAS ile ibadet ederse, işte o kimse nefsi tepelemiş olur.
Rivayet edilir ki;
Bir gün Malik bin Dinar (k.s.) Basra sokaklarındayken bir incir gördü, canı çekti parası bulunmadığı için ayakkabısını çıkarıp bakkala verdi . Bir miktar vermesini istedi. Bakal ayakabının bir işe yaramıyacağını söyleyerek incir vermedi.
Malik bin Dinar (k.s.) çekip gittikten sonra;
Bir adam bakkala;
-”Bunu kim olduğunu bilmiyormusun ?” deyince ,
Bakkal;
-”Hayır.” diye cevab verdi .
Adam;
-”O incir vermediğin zat Malik bin Dinar (k.s.) dır.” denilince,
Bakkal hemen bir tabağa incir koyarak kölesinin eline verdi ve ona şöyle dedi.:
-”Eğer bunu senden alırsa seni azad edeceğim.”
Bunun üzerine köle koşarak, Malik Bin dinar (k.s.) a yetişti ve
-”Bunu benden kabul ediniz, buyurun” dedi.
Malik bin Dinar (k.s.) inciri almadı .
Köle;
-”Buyurun kabul ediniz, eğer kabul ederseniz azad edileceğim.” dedi.
Malik bin Dinar (k.s.);
-Eğer senden bunu kabul edersem sen azad olunacaksın ama ben azap göreceğim.
Köle israr edince Malik bin Dinar (k.s.) şöyle dedi:
-”Ben incir için dinimi satmamaya yemin ettim. İnciri ancak kiyamet günü yerim.”
Gene Rivayet edilir ki;
Malik bin Dinar (k.s.) Ölüm hastalığına yakalanmıştı. Ağır hasta iken canı bir kase bal, süt içine katarak sıcak pide ile tirit yapıp yemek istedi. Hizmetçisi gidip istediğini getirdi. Malik bin Dinar (k.s.) Sütle karıştırılmış bal kasesini eline alarak ona baktı, baktı
Ve kendı kendıne;
-Ey nefis, otuz sene sabrettin. Şimdi ise ömründen bir saat kadar bir şey kalmıştır.”
Deyip elindeki kaseyi yere fırlattı. Sabretti, nefsinin isteğini yerine getirmedi. Böylece ahrette irtihal buyurdu..
Mükaşefetül kulub (İmam-i Ğazali)
Allah(c.c.) bizleri ve sizleri ; kendi nefislerine hakım olan kullarından eylesin. AMİN
Fuad yusufoğlu
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 5
27 Ocak 2009Dara Bızmara (Nusaybin)‘Ayrıca buranın çok çok önemli bir kıssası vardır.‘
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 5
Rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır;
-“İki haslet vardır ki, bunlar bir mü’minde bulunmaz. Bunlar kötü huy ve bahillik (cimriliktir)”
Rivayet ettiği bir başka hadis-i şerif;
-“Allah korkusu her hikmetin başıdır ve vera’ da (şübhelileri terk etmek) amellerin seyididir.”
Mâlik bin Dinâr (r.a.) nin hikmetli sözleri;
Buyurdular ki;
-“Kimin gözü ve gönlü, fani hayattan bâki hayat hakkında iyi bir ibret dersi almamış ise, iyi bilinmeli ki, o şahsın kalbi PERDELİ, AMELİ DE AZDIR.”
Yine buyurdular ki;
-“Her kim DÜNYAYA EVLENME teklifinde bulunursa, DÜNYA ondan Nikahının bedel, olarak DİNİNİN TAMAMINI İSTER.”
Mâlik bin dinâr (r.a.) a sormuşlar;
-“Ya Mâlik, bu gün nasıl sabahladınız?”
Mâlik-i Dinâr (r.a.) Cevabında Buyurdular ki;
-“Öğle bir halde sabahladım ki; ömrüm kısalıyor günahlarım artıyor!”
Yine buyurdular ki;
-“İnsan kendisi Salih olmadığı halde Salihların ŞEREF VE HAYSİYETİNE dil uzatacak olursa, başka günahı olmasa bile bu ona yeter.”
Yine Mâlik bin Dinâr (r.a.) buyurdu ki;
-“Şu zamanlarda insanların kardeşliği, aşçının çorbasına benzedi. Kokosu güzel fakat tadı yok.”
Mâlik Bin Dinâr (r.a.) kira ile bir ev tutmuştu. Komşusu Yahudi idi. Bu evin güney tarafı yahudinin evinden yana idi. Yahudi yaptığı pisliği bu duvara atarak devamlı kirletmeyi adet haline getirmişti.
Uzun bir zaman geçmesine rağmen, bir şikayet gelmediğine hayret eden Yahudi,
Mâlik Bin Dinâr (r.a.) gelerek;
-“Halâdan, pis kokudan rahatsız olup olmadığını sordu?”
Mâlik Bin Dinâr (r.a.);
-“Rahatsız olduğunu, fakat yıkayıp temizlediğini bildirdi.”
Yahudi hayret içinde bu sıkıntıya niçin katlandığını sorduğunda,
Cevaben;
-“Allah-u Teâlâ’nın rızası için. Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki; (-“Ve öfkelerini yutup insanları affedenler.”) Âl-i İmrân suresi ayet 134.”
Yahudi bunun üzerine;
-“Ne iyi bir din ki, Allahın dostu, Allah’ın düşmanının verdiği eziyetlere katlanmakta, asla feryad etmemekte, kimseye söyleyip şikayet etmemektedir.” Diyerek Müslüman oldu.
Bir gün hasta ziyaretine giderken Mâlik Bin Dinâr (r.a.) durumu şöyle anlatıyor;
-“Hastanın hâlinde ölüm durumunun yakın olduğu anlaşılıyordu. Kendisine Kelime-i Şehadet telkin etmek (söyletmek) için uğraştımsa da söylettiremedim.”
Hasta durmadan;
-“On, Onbir.” Diyordu.
Sonra kendisine gelip bana;
-“Ey Üstadım’ Önümde ateşten bir dağ var! Ne zaman ŞEHADET KELİMESİNİ söylemeye çalışsam bu ateş bana hücüm ediyor.” Dedi.
Bunun üzerine mesleğini sorduğumda;
-“Malını riba’ya veren, FAİZ YİYEN, ÖLÇÜ VE TARTIDA hile yapan biri olduğunu anladım.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu