‘Menkıbeler’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-çağ barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin

Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)- 4

-“Evladım seni ağlatan şey nedir?” dedim.

Bana;

-“Babacığım, rü’yada gördüm ki, filan mahalede tevbe eden bir genç vefat etmiş, her kim onun cenazesine bakarsa, Allah-u Teâlâ, ona kendisinden istediği her şeyi verir. Babacığım, evden dışarı çıkmağı asla istemezdim, fakat şimdi izin verirsen, gidip o gencin cenazesini göreyim ve Allah-u Teâlâ’dan kendim ve diğer kullar için isteyeyim.” Dedi.

Ona izin verdim.

Cenazesine giderken yolda yaşlı bir kadın gördüm.

Bana;

-“Ey Ebâ Türab! Hakkın rahmetinin neler yaptığını gördün mü? Fıskının çokluğu yüzünden mahalleden çıkarılmak istenen genç, bu gece vefat etti. Evliya silsilesine dahil edildi. Rü’yada bana, cenazısnda bulunan mağfiret olunur diye söylediler.” Dedi.

Başka âlim zat da aynı rü’yayı gördü.

-“İnsanlara bu durumu haber verdik. Bütün şehir akın akın gencin cenazesine katılmak için geldi. Tam bir izzet ve ikram ile onun namazını kıldık ve defn ettik.” Dedi.

Yine kendisi (r.a.) anlatır;

-”Birgün çölde gidiyordum. Nefsim yumurta ve sıcak ekmek istedi. Hiçbir zaman nefsimin istediğini yapmamış idim. Fakat nasıl olduysa isteğim gâlip geldi. YOLUMU DEĞİŞTİRİP, BİR KÖYE GİRDİM. Köyde hırızlık olmuştu. Onun için köylüler bir yere toplanmış durumu konuşuyorlardı.”

Beni görünce içlerinden biri,

-“Bu adam hırsızla beraber idi.” Dedi.

Beni yakaladılar. Bana yetmiş sopa vurdular.

Bu arada biri gelip beni tanıdı.

-“Bu hırsız değildir. Bu âlim Ebû Turâb’dır.” Dedi.

Bunun üzerine oradakiler benden özür dilediler.

İçlerinden biri beni eve yemeğe götürdü. Bana taze ekmek ve yumurta getirdi.

Nefsime;

-“Ey Nefs! Yetmiş sopadan sonra ekmekle yumurta ye.” Dedim.

Ebû Türâb Nahşeb-i (r.a.) hazretlerinin kerametleri çoktur. Talebeleri şöyle anlatır;

Ebû Turâb (r.a.) bir talebesiyle birlikte çölde gidiyordu.”

-“Talebesi susamıştı. ONDAN SU İSTEDİ. Ebû Turâb hazretleri (r.a.) eliyle yeri çizince hemen oradan su kaynadı.”

Ebu Abbas (r.a.) anlatır;

-“Ebû Turâb (r.a.) la çölde idik. Arkadaşlaradan biri;”

-’Çok susadım.’ Dedi.

Ebû Turâb hazretleri (r.a.);

-“Ayağını yere vurdu. Oradan bir pınar kaynadı.”

Birisi;

-‘Ben bardakla içmek istiyorım.” Dedi.

-“Ebû Turâb hazretleri (r.a.) elini toprağa vurdu. Cam bardak göründü. Çok güzel bir bardaktı. Onunla su içtik.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i Nusaybin

Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)- 5

Ebû Turâb (r.a.) talebelerinde beğenmediği bir şey gördüğü zaman kendisi tevbe ederdi.

-“Bu zavallı, benim yüzümden bu belaya düştü.” Derdi.

Kendisi Hızır (aleyhisselam) la görüşmesini şöyle anlatır;

-“Birgün çölde geziyordum. Birine rastladım.”

Kim olduğunu sordum.

-“Hızır’ım.”dedi.

Sonra bana;

-“Ey Ebâ Turâb, Şimdi Allah-u Teâlâ’nın sevdiği veli kullarının kalbini düzeltmeye me’murum. Allah yolundan ayrılınca, onları yola getiririm. Bu yolda ilk iş, yok olmak (benliğini öldürmek) ondan sonrası ise kurtuluştur.” Dedi.

Ebû Turâb (r.a.) ın Cabir bin Abdullah (r.a.) dan rivayet ettiği hadis-i şerife göre Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Hastalarınızı yemek için zorlamayın, zira Allah-u Teâlâ onları yedirir ve içirir.” Buyurdu.

Ebû Turâb Nahşeb-i (r.a.) buyurdu ki;

-“Kalbinde zerre kadar dünya sevgisi olan, Allah-u teâlâ’nın rızasına kavuşamaz.”

Yine (r.a.) buyurdu;

-“İki şey’i istersiniz, ama bulmazsınız. Bunlar neş’ ve rahatlık olup, ikisi de cennete olur.”

Ebû türâb Nahşeb-i (r.a.) buyurdu ki;

-“Sadık kul, daha amel etmeden, halis kul, amel edince, amelin tadını alır.”

-“Şu dört şey’i dört yerde sarf edersen Cenneti kazanırsın;”

-“1-Uykuyu kabirde,”
-“2-Rahatı sırat köprüsünde,”
-“3-İftiharı (öğünmeyi) mizanda,”
-“4-Nefsin arzularını cennette.”

Ebû Türâb hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“EY İnsanlar! Şu üç şeyi seviyorsanız, biliniz ki onlar sizin değildir.”
-“1-Nefsinizi seviyorsanız, o Allah-u Teâlâ’nındır.”
-“2-Canınızı seviyorsanız, O da Allah-u Teâlâ’nındır.”
-“3-Malınızı seviyorsanız, onlar da varislerindir.”

Ebû Türâb Nahşeb-i (r.a.) tekrar buyurdular ki;

-“Tevekkül; kendini kulluk denizine atıp, kalbini Allah-u Teâlâ’ya bağlamaktır. Verirse şükür, vermezse sabır etmelidir.”

-“Allah-u Teâlâ kimi felakete düşürmek isterse, ona âlimlerin aleyhinde bulunma hasletini verir.”

-“Kul bütün gücüyle günahlardan uzaklaştığı zaman, Allah-u Teâlâ’nın yardımını, ihsanı her tarafını kaplar. Kalbin günahlar ile kararmasının âlameti üçtür;”

-“Birincisi, günah işlemekten korkmamak,”
-“İkincis; İbadetlerde gevşeklik.”
-“Üçüncüsü; Va’z ve nasihatlerin ona te’sir etmemesidir.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)

Evliyanın büyüklerinden. İsmi, Ömer bin Seleme en-Nişaburi (r.a.) dır. “Ebu Hafs” künyesi ile meşhurdur. Babasına “Selam” de denir. Demircilikle uğraştığı için “HADDAD” Lakabı ile anılmaktadır.

BUHARA YOLU ÜZRİNDE, Nişabur şehri girişine yakın bir yerde olan ‘Körezba isimli köyde doğdu. 270 (M. 883) senesinde vafat etti. Vefatı hakkında çeşitli tarihler vardır.

Ubeydullah Bin Mehdi Ebi Verdi (r.a.) ve Ali en-Nasrabadı (r.a.) nın sohbetinde bulunup, feyz almıştır. Ahmed bin Hadreveyh el Belhi (r.a.) ile arkadaşlık etti. Şah ibn-i Şüca’ el-Kirmanı (r.a.) ve Ebu Osman-i Sa’id bin İsmail (r.a.) kendisinin talebelerindendir.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.), keramet, mürüvvet itibariyle zamanında eşsizdi. ABİD, AŞIK, ZAHİD, DÜNYAYI TERKETMİŞ, GÖNÜL SULTANI büyük bir zattı.

Allah-u teâlâ’yı hatırladığı zaman rengi değişir, kendinden geçerdi. Yanında bulunup, onun bu halini görenler Allah-u teâlâ’yı hatırlardı.

O’nun tevbesi ve büyüklerin yoluna giriş hali şöyle anlatılır;

Bir cariyeyi sevmişti. Ona kavuşmayı çok arzu ediyor ve bunun çarelerini araştırıyordu.

Yakınları kendisine şöyle bir yol gösterdiler;

-“Senin derdine deva bulacak Yahudi bir büyücü var, onun yanına git!” dediler.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) hemen vakit geçirmeden büyücüğe gitti. Durumunu anlattı yardım istedi.

Efsuncu Yahudi ona;

-“İyiliği terk edeceksin, kırk gün; gece ve gündüz namaz kılmayacaksın, hayırlı iş ve hak bildiğin şeylerin yanına varamıyacaksın ki, ben seni muradına kavuşturayım.” Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.), büyücünün dediği şeyleri yaptı. Kırk günün bitiminde, büyücü, Ebû hafs (r.a.) a sihir yaptı. Fakat Ebû Hafs (r.a.) Muradına nail olamadı.

Bunun üzererine Yahudi;

-“Sen mutlaka iyi bir iş ve harakette bulunmuşsun, hayır yapmışsın. Yoksa sihir tutardı. Yaptığın iyiliği hatırlamaya çalış!” dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-”Şu yaptığım iş hariç, hiçbir güzel niyet ve hayrımı hatırlamiyorum. O da, yolda giderken kimsenin ayağına takılıp düşmesin diye ortada bulunan bir taşı alıp kenara koymamdır.” Buyurdu.

Yahudi;

-“Sen kırk gün O’NUN EMRİNİ YERİNE GETİRMEYİP HÜKMÜNÜ TERK ETTİĞİN HALDE, O SENİ TERKETMEDİ. Hiç korkma, Allah arzunu boşa çıkarmaz.” Dedi.

Bu sözleri üzerine, Ebû Hafs (r.a.) ın içine öğle bir ateş düştü ki, bu ateş her tarafını sardı, dayanamıyacak bir hal aldı. Orada Tevbe etti Yahudi de onun yanında MÜSLÜMAN oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 3

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) birgün çarşıya çıkmışlardı. Yolda bir Yahudi ile karşılaştılar. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) hemen yere düştü. Kendine geldiğinde, niçin böyle bir durum olduğunu sordular.

Buyurdular ki;

-“Ben Müslüman olduğum için Allah-u Teâlâ’nın lütufları içindeyim. Şimdi ise O’nun adaleti ile muamele ettiği bir adamı gördüm. Eğer, Allah-u Teâlâ onu lütfuyle, bana da adaletiyle muamele ederse halim nica olur?”

Ebû Hafs-i Haddad Hazretleri (r.a.), hac yolculuğuna çıkmışlardı. Kendisi ‘ÜMMİ’ idi. Bağdad’a ulaşınca;

Cüneyd-i Bağdad’dı Hazretleri (r.a.) nin talebeleri,

-“Horasan’ın ileri gelen evliyasından olan bir zat’ın karşısındeki bir kimse ile tercümanla konuşması ne ayıp!” dediler.

Cüneyd-i Bağdad (r.a.) i talebelerini, Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) i karşılamaya gönderdi. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) da onun talebeleriyle çok açık ve anlaşılır bir Arapça ile konuştu. Bu durumu gören talebeler mahcup oldular.

Âlimlerden meydana gelmiş topluluk O’na ‘Fütüvvet’ in ne demek olduğunu sordular.

Ebû hafs-i Haddad (r.a.);

-“Önce siz konuşun, güzel ifade size mahsustur.” Buyurdular.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.);

-“Kendinde olanı görmemen, yaptığın bir işi, ‘bunu ben yaptım ‘ diyerek kendine mal etmemendir. Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) da;

-“Bize göre fütüvvet, ‘İnsaf etmek, fakat insaf beklememektir.” Dedi.

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.);

-“Haydi arkadaşlar gidelim. Zira o, insanların etrafına bir hat çekti. Hepsini fütüvvet le geçti. Kimsenin söyliyemiyeceği sözü söyledi.” Buyurdular.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) öyle heybetli otururdu ki, bu hali sohbetinde bulunanlara te’sir eder, hiçbir talebesi emri olmadan oturup kalkmaz, yüzüne bakmaya cesaret edemezdi. Edepli bir şekilde otururlardı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 4

Bir Gün Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) ona;

-“Talebelerine büyüklerin yanında oturma edeblerini ne iyi öğretmişsin.” Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Sen mektubun başlığına önem vermiyorsun. Bazen başlık, mektubteki bilgilerin sıhhatine delil olabilir. Buyurdu.

Sonra;

-“Bir kazan baharatlı yemek ve helva yapmaları için talebelerinize söyleyiniz.” Deyince

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.); bir talebesine işaret etti. Bir müdet sonra yemek geldi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Bunu bir hamalın başına koy, yorulduğu evin kapısında seslensin!”

Hamal denileni yaptı. Yorulduğu yerdeki ev sahibine seslendi.

Ev Sahibi;

-“Eğer, baharatlı bir yiyecek ve helva getirdiysen, içeriye buyur!’ dedi.

Hamal;

-“Allah Allah, acaib şey!” dedi

Ve ev sahibine;

-“Benim baharatli yiyecek getireceğimi nereden bildin?” dedi.

Ev Sahibi;

-“Çocuklarım, bu yemeği uzun zamandır benden istiyorlardı. Dün ‘dua ederken hatırımdan bu yemekler geçmişti, İsteğimin çevrilmiyeceğini biliyordum.”

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) ın edebe son derece riayetkar, kibar bir talebesi vardı.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) bir kaç def’a ona dikkat etti. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) a,

-“Bu talebe kaç senedir yanınızda bulunmaktadır?” diye sordu.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“On yıldır.” Diye cevab verdi.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.);

-”Üstün bir nezaketi, gence yakışır iyi halleri, mükemmel bir edebi var.” Buyurdu.

Ebû hafs-i Haddad (r.a.);

-“Öyledir efendim! Bu talebemiz, bizim için onyedibin altın harcadı. Onyedi bin altın da borçlandı. Fakat, daha bunları bize söyleme cesaretini kendinde bulamadı.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Mevki-i Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 5

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) hacca gitmişti. Hac dönüşünde, Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin talebeleri karşıladılar.

Onlara;

-“Yol hediyem şu sözümdür; Eğer bir arkadaşınız size saygısızlık ederse, onu özür dilemeye teşvik edin’ Fakat siz, dilediğinden çok özür dileğin. Eğer kırgınlık gitmemişse ve hakkın da kendi tarafınızda olduğunu kanaat getirirseniz, yine arkadaşınızı en güzel bir şekilde özür dilemeye teşvik edin ve siz de özür dileyin! Kırk gün buna devam edin! Yine kırgınlık gitmezse, o zaman kendinize şöyle deyin; ‘Ey Ahmak nefs! Ne inatçı, ne bencil, ne vurdumduymaz, ne edepsizsin! Sende biraz olsun mertlikten bir eser yoktur. Kırk gün arkadaşın senden özür diledi de özrünü kabul etmedin. Ben senden el etek çektim. Sen bilirsin, nasıl istiyorsan öyle ol!” buyurdu.

Talebesi Ebû Osman (r.a.) şöyle anlatıyor;

Ebû Bekr-i Hanefiyyen’ın evindeydim. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) da oradaydı. Arkadaşlar bir dostumuzdan bahsettiler.

Ben de;

-“Keşke, o da burada olsaydı!” dedim.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Kağıt, kalem olsaydı, ona gelmesi için mektub yazardım.” Buyurunca

Ben;

-“Burada var.” Dedim.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Fakat ev sahibi çarşıya gitti. Eğer orada öldüyse, bunların varislerin malı olur. Böyle olunca onlarla yazı yazılmaz.” Buyurdu. O kalem kağıdı kullanmadı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Mevki-i Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 6

Ebû hafs-i Haddad (r.a.), Ebû bekr-i Şibli’ (r.a.) nin evinde kırk gün misafir kaldı. çeşit çeşit yemeklerini yedi.

Ayrılıp giderken yanına vardığında;

-“Ey Şibli! EĞER YOLUN Nişabur’e uğrarsa, yanıma gel! Misafirperverlik nasıl oluyormuş, sana öğreteyim.”

Şibli (r.a.) de;

-“Ben ne yaptım ki?”

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Başka ne yapacaksın, külfete girerek çeşitli yemekler hazırladın. Civanmertlikte bu yoktur. Misafir gelince öyle davranmamalı ki, hizmet ederken üzerine bir ağırlık çökmemeli, gittiği için de ferahlanmamalısın! Külfete girdiğinde gelişi ağır gelir, gittiğinde de rahatlarsın. Böyle ev sahibliği olmaz.” Buyurdu.

Bir müddet Sonra im’am-i Şibli hazretleri (r.a.) kırk arkadaşıyla beraber Nişabur’a geldi. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) a uğradı.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) o gece kırkbir (41) mum yakmıştı. İmâm-i Şibli hazretleri (r.a.) bunları görünce;

-“Bu ne hal böyle?” dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Ne oldu?” buyurdu.

Şibli (r.a.);

-“Külfete girmeyin demiştiniz. Bu mumlar ne böyle?” dedi.

Ebû hafs-i Haddad (r.a.);

-“Öyleyse onları söndür.” Buyurdu.

Şibli (r.a.) de kalkıp hepsini söndürmeye uğraştı ise de, yalnız bir tanesini söndürebildi.

Bunun üzerine Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Sizi Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) gönderdi. Ben de Allah rızası için kırk (40) mum yaktım. Bir tanesini de kendim için yaktım. BENİM İÇİN OLAN MUMU SÖNDÜRDÜN. Allah (c.c.) rızası için olanı söndüremedin. Sen Bağdad’da her yaptığın şeyi benim için yapmıştın. Seninki külfet oldu, benimki ise külfet olmadı.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 7

Talebesi Ebû Osman (r.a.) şöyle anlatıyor;

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) a;

-“İnsanlara nasihat etmek, ilim öğretmek istiyorum.” Dedim.

Bana;

-“Sende bu hal neden hasıl oldu?” buyurdu.

Ben de;

-“İnsanlara şefkat hissinden.” Dedim

Bana;

-“İnsanlara şefkat hissi sende ne derecededir?” buyurdu.

Ben de;

Öyle bir durumdadır ki, bütün günahkarların yerine Cehennemde yanmaya hazırım.” Dedim.

İzin verip bana nasihatle;

-“Önce kendine, sonra etrafındakilere nsihat et! Etrafındaki halk topluluğu seni şimartmasın! Çünkü cemaat dışına, Cenab-i Hak ise içine nazar eder., bakar.” Buyurdular.

Ben bir yerde sohbet ederken, Hocam gizli bir köşeye saklanmışlar. Sohbet bitince, sadaka isteğen bir kimseye herkesten önce gömleğimi çıkarıp verdim.

O anda Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Seni yalancı, in bakayım o kürsiden.” Dedi.

Hatamı sorduğumda hocam bana;

-”Hem halka karşı beslediğin şefkat ve merhametten bahsediyorsun. Hem de sadakayı acele ile verip, hepsinden önce sevaba ben kavuşayım diyorsun! Şayet önce söylediğin da’van üzere olsaydın, bu bencilliği yapmazdın. İn bakalım oradan? Orası senin yerin değildir.” Buyurdu.

Ebu Zekeriye (r.a.) da şöyle anlatıyor;

Malım olmasına rağmen fakirlikten korkardım. Bir gün Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) bana;

-“Eğer Allah-u Teâlâ sana fakirliği takdir etti ise, kimse seni zengin yapamaz.” Buyurdular. Bunun üzerine ben de fakirlik korkusu kalmadı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 2

Talebelerinden biri anlatır;

İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) ile yola çıkmıştık. Yola çıkarken buyurdu ki;

-“Yol boyunca ikimizden birinin ‘Reis’ olması lazımdır. Yollardaki işlerin idarsi onun elinde olacak.”

Ben de;

-“Reis siz olun efendim.” Dedim.

Kendisi;

-“Reis olursam, benim söylediklerime itiraz etmiyeceksin.” Buyurduğunda

Ben;

-“Peki efendim.” Dedim.

Yolumuza devam ettik. Yolda bir konağa gelince;

-“Otur.” Buyurdu.

Kuyudan su çekti, bana ikram etti. Odun getirdi, ateş yaktı. Ne zaman bir iş yapacak olduysam musaade etmedi.

-“Madem ki ‘Reis’ benim. Benim dediğim olacak.” Buyurdu.

Yolda şiddetli bir yağmura tutulduk, paltosunu çıkarıp, sabaha kadar ayakta üstüme tuttu. Ben çok sıkılıyordum.

Sabah olunca;

-“Keşke Reis’ ben olsaydım.” Dedim

Yolumuza devam edip, hacca gittik.

Hacdan sonra bana;

-“Evladım, ‘Reis’ olduğun zaman sana yaptığım gibi yaparsın. Reis, başkalarına hizmet ettiren değil, onlara hizmet eden, onların dünya ve ahiret saadeti için çalışan kimsedir. Reis, başkalarından gelen sıkıntılara severek katlanan insandır.”

İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) birgün Bağdad’da Salihlerden birkaç kişiyle birlikte bir yerde oturuyorlardı. O esnada yanlarına bir genç geldi.

İbrahim-i Havas hazretleri (r.a.) arkadaşlarına buyurdu ki;

-“Bu gencin Yahudi olduğunu zanediyorum.”

Arkadaşları, bu söze pek kulak vermediler.

Genç gelip oradakilere sordu;

-“Bu zat benim için neler söyledi?”

Onlar da;

-“Senin Yahudi olduğunu söyledi.” Dediler.

Genç hemen İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) nin ellerine sarılıp, Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.), Müslüman olmasının sebebini sordu.

Genç;

-“Efendim, biz kitabımızda şöyle okuduk ki; Sıddık’, ya’ni hakiki bir Müslüman firasetinde yanlışlık olmaz.”

-“Kendi kendime dedim ki; ‘Müslümanlar arasında sıddık olanlar bulunabilir.”

-“Çünkü onlar;”

-“Biz Allah-u teâlâ’dan başka her şeyi kalbimizden çıkarırız.”diyorlar

-“İşte bu düşünce ile sizin yanınıza geldiğimde, benim Yahudi olduğumu hemen anladınız. Buradan sizin ‘Sıddık’ olduğunuzu anladım. Bunun için Müslüman oldum.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Nusaybin’den YAKİN KÖYLERİN GÜRÜNÜŞÜ (Nusaybin)

İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 3

İbrahim Havvâs hazretleri (r.a.) anlatır;

-“Hacca giderken bir rahiple karşılaştım. Onunla yedi gün yolculuk yaptım.”

Bir ara rahip;

-“Senin dinin mi, yoksa benim dinim mi haktır, şu suyun üzerinde yürüyüp tecrübe edelim.” Diyerek ırmağın üzerinde yürüyüp karşıya geçti.

Rahibin bu halina hayret ettim;

-“Ya Rabbi, beni bu rahibe karşı mahcup etme.” Diye dua ettim. Besmele çekip, su üzerinde karşıya geçtim.

Rahip;

-“Bu olmadı, ikimiz de geçtik.” Dedi.

-”Bir müddet daha yola devam ettik. Karınlarımız acıkınca, rahip cebinden çıkardığı kağıda bir şeyler karalayarak yemek istedi. Önümüzde bir köpek çıktı. Ağzında bir dilim ekmek vardı. Rahip bu ekmeyi aldı.”

Bunun üzerine;

-“Ya Rabbi beni yine utandırma.” Diye dua ettim.

Hemen Nur yüzlü bir genç, içinde çeşitli nefis yemekler bulunan bir tepsi getirip bıraktı.

Gelen iki yemek arasındaki farkı gören rahip;

-“Benim yaptığım sihir idi. Senin ki gerçekten kerâmettir.” Diyerek hemen Kelime-i Şehadet getirip Müslüman oldu.”

İbrahim Havvâs hazretleri (r.a.) anlatır;

-“Bir yolculukta idim. Vakit gece yarısı idi. Adamın biri karşıma çıkıp,”

Bana dedi ki;

-“Ya İbrahim! Sen aç ve susuz değil misin?”

Gerçekten de uzun zamandan beri açtım.

Ve ona;

-“Aç ve susuz olduğumu.”Söyledim.

Hemen bir tas su ile biraz yiyecek verdi. Bunları yedim. O başka tarafa, ben de başka yöne ayrıldım.

O yemekleri yedikten sonra bir daha hiç acıkmadım. O kimsenin kim olduğunu hâlâ bilmiyorum.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu