‘Menkıbeler’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-çağ deresi Bor-e Veysike (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 8

Hasan-i Basri (r.a.) Yine buyurdu ki;

-“Küçük yaşta ilim öğrenmek TAŞ ÜZERİNE ZÜMRÜTTEN NAKIŞ YAPMAK GİBİDİR. Yaşlandıktan sonra ilim öğrenmek ise SU ÜZERİNE YAZI YAZMAK GİBİDİR.”

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“Âlimler olmasaydı, insanların diğer canlı varlıklardan farkı kalmazdı. Çünkü onların öğretmesiyle insanlar iyi insan olma seviyesine ulaşır.”

Hasan-i Basri (r.a.) diğer bir zösü;

-“Kur’an-i kerim, ÖĞRENMEKTEN DAHA ÜSTÜN ZENGİNLİK ve Kur’an-i kerimi UNUTMAKTAN DAHA AŞAĞI FAKİRLİK OLAMAZ.”

Birisi Hasan-i Basri (r.a.) den nasihat istediğinde;

-“Allah-u Teâlâ’nın emrini ÜSTÜN TUT Kİ Allah-u Teâlâ’da SENİ İZZETLİ KILSIN.” Buyurdu.

Başka birisi nasihat istediğinde;

-“Büyük güçlükler ve korkunç hadiseler önündedir. Bunlarla muhakkak karşılaşacaksın, ya kurtulacak veya helak olacaksın. İyi bil ki; hesaba çekilmeden önce nefsinin muhasebesini yapan kazanır, nefsinden gafil olan zarar eder. SONUNU DÜŞÜNEN KURTULUR. Heva ve hevesinin peşimden giden sapıtır. Yumuşak ve mülayım olan kazanır, ALLAH’TAN KORKAN EMİN OLUR. EMİN OLAN İBRETLE BAKAR VE BASİRET SAHİBİ OLUR. Basiret sahibi olup, gören anlar. ANLAYAN BİLİR. Ayağının kaydığı yerden hemen geri çekil, pişman olduğu şeyi at. Unuttuğunu sor ve kızdığın vakit, nefsine hâkim ol.” Dedi.

Bir mecliste bir genç bol bol kahkahalar ile gülüp dururken, Hasan-i Basri (r.a.) oraya uğradı ve delikanlıyı çağırdı;

-“Oğlum Sırat’ı geçtin mi?” deyince

Delikanlı;

-“Hayır.” Dedi.

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Gideceğin yerin cennet veya cehennem olduğunu biliyor musun?” dedi

Delikanlı;

-“Hayır.” Dedi.

Yine Hasan-i Basri (r.a.);

-“O halde bu kahkaha nedir?” dedi

Gencin Bu hadiseden sonra BİR DAHA GÜLDÜĞÜ GÖRÜLMEDİ…

Hasan-i Basri (r.a.) ya;

-“Gece namaz kılanların yüzleri niçin güzel olur?” diye sorduklarında,

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Çünkü onlar Rahman ile baş başa kalmışlar ve Rahman da onlara kendi nûrundan nûr vermiştir.” Buyurdu.

Hasan-i Basri (r.a.) ye güzel ahlaktan sorulduğunda;

-“Güzel ahlak; güler yüz, tatlı söz, iyilik yapmak ve kötülük etmemektir.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 9

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“İyi komşuluk sadece komşuya eziyet etmemek değildir. Komşunun verdiği sıkıntıya da sabretmek gerekir.”

Adamın biri Hasan-i Basri (r.a.) ye gelip;

-“Bana nasihatta bulununuz.” Deyince

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Sakın günah işleme. Aksi halde kendini ateşe atmış olursun. Hlbuki sen, bir kimsenin pireyi ateşe attığını görsen, iyi karşılamazsın. O HALDE, HER GÜN KENDİNİ DEFALARCA ATEŞE ATMAYI NASIL İYİ KARŞILARSIN.” Buyurdu.

Hasan-i Basri (r.a.) Buyurdu ki;

-“İnsanlar arasında kendisini zem eden (kötüleyen) kimse, hakikatta kendisini övmüş olur. Bu ise riya âlemetlerindedir.”

Hasan-i Basri (r.a.) tekrar buyurdu;

-“Kul bütün ilimleri elde etse, kuru ağaç gibi oluncaya kadar ibadette bulunsa, fakat midesine giren şeyin haram olup olmadığına dikkat etmezse, Allah-u Teâlâ onun hiç ibadetini kabul etmez. Şu üç şeyi unutmak mü’mine yalkışmaz;”
-“1-Dünyanın fani olduğunu,”
-“2-Ni’metlerinin geçici olduğunu,”
-“3-Ve ölünün MUTLAKA geleceğini.”

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“Dünya üç gün gibidir.”

-“Birinci gün GEÇEN GÜNDÜR. Geçip gitmiştir. Geri döndüremezsin. Ondan ümit kesilmiştir”
-“İkinci gün İÇİNDE BULUNDUĞUN GÜNDÜR Kİ, Bu günü ganimet ve fırsat bil.”
-“Üçüncü gün ise GELECEK GÜN OLAN GÜN Kİ, sen ona ulaşırmısın belli değil, belki de gelecek olan güne kavuşamadan ölürsün.”

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“EY İnsan!, İnsanların çokluğuna bakıp da aldanma! Çünkü sen yalnızsın, yalnız öleceksin, kabre yalnız gireceksin, yalnız kabirden kalkacaksın ve kendi hesabını vereceksin.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh);

Evliyanın büyüklerinden. Adı Ma’rûf bin Firuz olup künyesi Ebû mahfuz’dur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 200 (M. 815) senesinde Bağdad’da vefat etti.

Bağdad’ın Kerh beldesinden olduğu için Kerhi denilmiş olup, Ma’rûf-i Kerhi olarak tanınmış olup, Sofiye-i aliyenin büyüklerindendir. Tasavvufta örnek, Hak Teâlâ’ya giden yolun rehberi, çeşit çeşit latifelerle seçilmiş, zamanındaki aşıkların efendisi idi.

İran’lı hiristiyan bir anne ve babanın çocuğu iken, hiristiyanlığı öğrenmesi için bir rahibe gönderilmişti.

Kardeşi İsa onun İSLAMA GELİŞİNİ ŞÖYLE ANLATMAKTADIR;

-“Ben ve kardeşim Ma’rûf bir okula gidiyorduk. Hiristiyan idik. Hiristiyan hoca (rahib) çocuklara (haşa) Allah-u Teâlâ üçtür. Baba, Oğul, Ruh’ül Kudus derdi.”

Kardeşim Ma’rûf (r.a.);

-“Allah birdir, birdir.” diya bağırırdı.”

-“Rahib o’nu her tarafı yara bere içerisinde bırakacak şekilde döverdi. Bu böyle devam etti. NİHAYET BİR GÜN HER TARAFINI PARÇALAR ŞEKİLDE DÖVÜNCE KAÇTI. Ve bir daha dönmedi.”

Bunun üzerine annem O’na olan sevgisinden hergün göz yaşı dökerdi.

-“Eğer Allah-u Teâlâ oğlumu geri gönderirse, o hangi dinde ise bende o dine tabi olacağım.” Derdi.

Annesi böyle ağlayıp gözleri yolları beklerken, evden kaçan Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) kendi halini şöyle anlatmaktadır;

-“Ayaklarım şişmiş, elbiselerim parçalanmış bir halde Küfe’ye geldim. Adetim mescidlerde kalmaktı. Burada da mescide gittim. Orada mübarek, yüzü nur saçan bir zat’ın etrafında bir kısım insanlar halka olmuşlar ve onun anlattıklarını dinliyorlardı. Cemaat o zatı öyle dinliyorlardı ki, sanki başlarının üzerinde kuş vardı. O ZAT’A YAKLAŞTIM VE DİNLEDİM.”

Şöyle buyuruyordu;

-“Kim Allah-u teâlâ’dan tamamen yüz çevirirse, Allah-u Teâlâ da ondan tamamen yüz çevirir. Kim kalbiyle Allah-u teâlâ’ya kavuşmayı arzu eder ve O’na koşarsa; Allah-u Teâlâ onu rahmetiyle karşılar. Bütün herkesin kalbinde O’NUN MUHABBETİ HASIL OLUR. O’na gelirler. Derdlere ve belâlarla sabır eden kimseye de Rahmetini ihsan eder.”

-“ Bu zat Muhammed ibni Semmak (r.a.) idi. O’NUN BU SÖZLERİ KALBİME ÇOK TE’SİR ETTİ. Ve beni yaratan Allah-u teâlâ’ya yöneldim. Benim gizli ve açık her şeyimi bilen, O’na kavuşmağı istedim. Allah-u Teâlâ da dua’mı kabul buyurdu. Bu sırada İbni Semmak (r.a.) aniden sustu.”

Sonra insana çok te’sir eden bir sesle;

-“Bağdad’lı genç nerede?” Diye sordu.

Oradaki cemaat bana baktı. Çünkü orada benden başka yabancı yoktu. Beni Şeyh İbn-i Semmak (r.a.) götürdüler.

İbn-i Semmak (r.a.) başımı okşadı ve;

-“Merhaba ey Rabbin’i arayan kişi. Merhaba ey Allah’ın sevgisine ve muhabbetine kavuşan kişi.” Dedi.

Bu sözleri işitince, babama beni kötüleyen rahibi hatırladım. Ve ağlamağa başladım.

Bunun üzerine İbn-i semmak (r.a.);

-“Sen ağliyor musun?” dedi.

Ben de;

-“Evet efendim.” Dedim ve içimden rahibin sözünü hatırladım. Çünkü o rahib hep hakaret ederek beni babama kötülerdi.

Tam bu sırada İbn-i semmak (r.a.);

-“Rahibin sözü mü?…” diye sordu.

Ben buna çok hayret ettim. Bunu nasıl biliyordu;

-“Evet.” Dedim.

İbn-i Semmak bana (r.a.);

-“Allah-u Teâlâ’ya dua et. Senin duan müstecaptır (kabul olur).” buyurdu.

Ve bende Allah-u Teâlâ’ya dua ettim. Daha sonra öğrendim ki, rahib de Müslüman olmuş ve Salih mü’minlerden olmuş.

-”Sonra İbn-i Semmek (r.a.) beni İmâm-i Ali Rıza (r.a.) ya götürdü. Durumu O’na anlattı. Ve O’nun elinden Müslüman oldum.”

Müslüman olan ve ilim tahsil eden Ma’rûf-i Kerhi, uzun seneler sonra memleketine döndü. Büyük bir sabırla onu bekleyen annesi bağrına bastıktan sonra;

-“Hangi din üzeresin?” diye sordu.

Ma’rûf (r.a.),

-”İslâm dini üzereyim.” Deyince

Annesi;

-“Eşhedü enlailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve reasulühü” diyerek iman ile şereflendi. Bunun üzerine bütün aile Müslüman oldu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) dinin emirlerini gözetmekte, ibadette, haram ve şübhelilerden kaçmada çok meşhur olmuştur. İmâm-i Ali Rıza (r.a.) nın hizmetinde bulunmuş O’nun çocuklarıyla beraber yaşamış ve ehl-i Beyt’ten bilinmiştir.

Devam edecek…

<<<Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ Barajı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 2

Büyük tasavvuf alimlerinden ve vefat ettikten sonra da yeryüzünde tasarrufu devam eden dört büyük evliyaullahtan birisi olan Ma’ruf-iKerhî (r.a.) için Ehl-i Beyt’ten İmâm-i Alı Rıza hazretleri (r.a.) şöyle buyurmuştur;

İmâm-i Ali Rıza (r.a.);

-“Ma’rûf, huy ve Muhabbet bakımından ehl-i beyttendir. Fakat ırk ve neseb bakımından değil. Muhakkak o kerem ve izzet bakımından, Selmân-i Farisi (r.a.) nin ceddimize ilhak edilip ehl-i beytten sayıldığı gibi, O da bize dahil edilmiştir.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.), Dâvûd-i Ta-i hazretleri (r.a.) nden feyz almış olup, büyük velilerden Sırrı-yı Sekâti (r.a.) de, Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den ders ve feyz alarak yetişti. Harun Reşid ile aynı zamanda yaşadı. Muhaddis olup, zamanın meşhur hadis âlimlerden hadis dinlerdi.

Ma’rûf-i Kerhi, Bekir bin Huneys, Rabi’ bin Sabih ve bir çok âlimden hadis öğrendi. Halef Bin Hişam (r.a.), Zekeriye bin Yahya el Mervezi (r.a.), Yahya bin Ebi Talib (r.a.) ve bir çok hadis âlimi de Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den Hadis-i şerif rivayet etmişlerdir.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Bağdad’ın İmâm-i ve zâhidi lakabını aldı. Dinde İMÂM OLUP, FIKIH, HADİS, TEFSİR VE KELÂM İLİMLERİNDE BÜYÜK ÂLİMDİR. Bütün bu ilimlerde hüccet (senet) idi. İctihad makamına erişmişti.

Abdulaziz bin Mansur (r.a.) diyor ki;

Babam dan işittim; Biz Ahmed Bin Hanbel (r.a.) ile beraber idik, Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den bahsedildi.

Orada olanlardan ba’zıları;

-“O’nun ilmi zayıfdır.” Dediler.

Bunun üzerine Ahmed Bin Hanbel (r.a.);

-“Böyle konuşmayan. Siz Ma’rûf (r.a.) un kavuşmuş olduğu ilimden bir şeye kavuşabildiniz mi?” diye cevab vererek onları susturdu.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) ve Yahya bin Muin (r.a.), Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye müracaat ederler ve bir çok mes’eleleri O’ndan öğrenirlerdi.

Yahya bin Muin (r.a.) ve Ahmed Bin Hanbel (r.a.), Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin yanına geldiler.
Yahya bin Muin (r.a.) Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye ‘secde-i sehv’i sormak istiyordu.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) yahya’ya;

-“Sus!” dedi.

Fakat Yahya bin Muin (r.a.) susmadı ve;

-“Ya Ebel-Mahfuz, Secde-i Sehv hakkında ne dersin?” diye sordu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Kalbin namazdan gafil olup, namazdan başka bir şeyle meşgul olmasından dolayı bir cezadır.” Deyince.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.);

-“Bu ne güzel ve ne ma’nalı bir cevabtır.” Buyurdu.

<<<Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Barış Parkı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 3

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nın keramet ve menkıbeleri çoktur. Cömertlik ve kerem sahibi olup, SAĞLIĞINDA VE VEFATINDAN SONRA DA YARDIM YAPAN DÖRT BÜYÜK EVLİYADAN BİRİDİR.

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) ye;

-“Muhabbet nedir?” diye sordular.

Cevabında buyurdular ki;

-“Muhabbet, öğrenmek ve öğretilmekte elde edilen bir şey değildir. Ancak Allah-u Teâlâ’nın bir ihsanı ile elde edilir.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Buyurdu ki;

-“Kulun mâlâya’nı (boş ve faidesiz) konuşması Allah-u teâlâ’nın onu zelil ve yalnız bırakmasının âlametidir.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye;

-“Tasavvuf nedir?” diye sorduklarında,

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

TASAVVUF; HAKİKATLARI ALMAK VE HALKIN ELİNDE OLAN DÜNYA MALINDAN ÜMİDİNİ KESMEKTİR, UZAKLAŞMAKTIR.” Buyurdu.

Yine Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

Evliyanın üç âlameti vardır;”

-“1-Düşüncesi Hak ola,”
-“2-İşliyeceği işi Hak ile işleye,”
-“3-Meşgûliyeti daima Hak ile ola.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) bir gün namaz kılmak için ikamet okudu ve sonra Muhammed bin ebi Tevbe (r.a.) ye öne geçip namaz kıldırmasını istedi. Kendisi imâm olmadı. Müezzinlik yaptı.

Muhammed bin Ebi Tevbe (r.a.) İmâmlık yapmaktan çekindi ve Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye;

-“Eğer bu namazı kıldırırsam başka namaz kıldırmam.” Dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) bu sözü beğenmedi ve;

-“Nefsinden konuşuyorsun başka bir namaz kıldıracağını düşünmek (başka bir namaz vaktine kadar yaşayacağım diye konuşmak) Tul-i Emel (uzun arzu) sahibi olmaktır. Tul-i emel sahibi olmaktan Allah-u Teâlâ’ya sığınırız. Çünkü tul-i emel, hayırlı âmel yapmaya mani olur.” Buyurdu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu ki;

-“Dilini (başkalarını) kötülemek ve aşağılamaktan koruduğun gibi, medh etmekten de koru.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Veysike’den Nusaybin’in görünüşü (Bizim Mahalle)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 4

Ma’rûf-i Kerhi (r.a. buyurdu ki;

-“Dünya dört şeyden ibarettir.”

-“1-Mal,”
-“2-Söz,”
-“3-Uyku,”
-“4-Ve yemek.”

-“Mal; İnsanı Allah-u Teâlâ’ya isyan ettirir.”
-“Söz; İnsanı Allah-u Teâlâ’dan oyalar,”
-“Uyku; İnsana Allah-u Teâlâ’yı unutturur.”
-“Yemek ise, İnsanın kalbini katılaştırır.”

Sırrı-yi Sekati (r.a.), buyurdu ki;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yi şöyle söylerken işittim;

-“Kim kibirli olur, kendini büyük görürse, Allah-u Teâlâ onu yere vurur, Kim ki, Allah-u Teâlâ ile münazea ederse (karşı gelirse) Allah-u Teâlâ ona gazab eder. Kim Allah-u Teâlâ’ya hile yapmaya kalkarsa, O Allah-u Teâlâ’ya boyun eğer (hilesinden vazgeçer) Kim Allah-u Teâlâ’ya Tevekkül eder o’na sığınır ve güvenirse; Allah-u Teâlâ (c.c.) onun yardımcısı olur. Kim Allah-u Teâlâ’ya tevazu ederse, Allah-u Teâlâ onu yükseltir.”

Ma’rûf-e Kerhi (r.a.) ye;

-“Dünya sevgisi kalbden nasıl çıkar?” diye sorulduğu zaman;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ’ya karşı HALİS SEVGİ, TAM BİR MUHABBET VE HÜSN-Ü MUÂMELE Ya’ni; Allah-u Teâlâ’nın razı olduğu işleri yapmak ve men ettiklerinden sakınmak ile.” Cevab verdi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu ki;

-“Mertliğin âlameti üçtür;”

-“1.Hilafsız tam bir vefa,”
-“2.İstenmeden vermek ve kendisine cömertlik,”
-“3.İyilik yapılmadan başkalarını medh etmek.”

Bir adam Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) ne gelerek;

-“Ey Efendim. Benim Allah-u teâlâ’ya nasıl kavuşacağımı bana öğretir misin?” dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) onun elinden tuttu ve padişahın kapısına getirdi. Kapının önünde ayağı kırık duran bir adam buldular.

Soru soran zat’a o kimseyi gösterip;

-“İşte bunun gibi olursan Allah-u Teâlâ’ya vasıl olursun.” Buyurdu.

Bununla, ayağının ikisi de kırık bir köle, efendisinin kapısının önünde nasıl durur hiçbir yere ayrılmazsa; bir kul da Allah-u teâlâ’nın kapısından her an bekler hiç ayrılmaz ve isyan etmezse, Allah-u Teâlâ’ya kavuşur demek istedi.

Bir kimse gelip kendisinden kalbının yumuşaması için dua etmesini istedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Ona;

-“Ey Kalbleri yumuşatan Allahım! Ölüm benim kalbimi yumaşatmadan sen benim kalbimi yumuşat. Diye dua et.” Buyurdu

Sırrı-yi Sekati hazretleri (r.a.);

-“Kavuştuğum bütün ni’metlere Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a) nin BEREKETİYLE KAVUŞTUM.”Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Veysike köyündenden bir başka açıdan Nusaybin görünüşü

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 5

Ma’rûf-i Kerki Hazretleri (r.a.); buyurdu ki;

-“Kim öldükten sonra unutulmak istemezse, güzel (amel) işlesin ve isyan etmesin.”

Yine Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu ki;

-“Allah-u teâlâ mü’minlerden bir zümreyi kabirlerinden kanatlı olarak diriltir. Sur üfürüldüğü zaman kabirlerinden uçarlar. Cennet-i Â’la’ya koşarlar. ONLARI MELEKLER KARŞILAR.”

Ve onlara;

(-“Siz kimsiniz?”)

Onlar;

-“Mü’minlerdeniz, ümmet-i Muhammed’deniz, ümmet-i kur’andanız.” Derler

Melekler;

(-“Siz sıratı gördünüz mü?”)

Onlar;

-“Hayır.” Derler.

Melekler;

(-“Siz haşrı gördünüz mü?”)

Onlar;

-“Hayır.” Derler.

Melekler;

(-“Siz Allah-u Teâlâ’yı gördünüz mü?”

Onlar;

-“Biz O’nun nûrunu gördük.” Derler

Melekler;

(-“Peki siz dünyada ne amel yapardınız?”)

Onlar;

-“Biz o’na kulluk ettik, O’ndan başka her şeyden yüz çevirdik. Allah-u teâlâ bize hesaba çekilecek bir dünyalık vermedi.” Derler.

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) buyuruyor ki;

-“Kim mü’min kardeşinin bir ayıbını örterse, Allah-u Teâlâ onun bu işinden dolayı bir melek yaratır, O’nun elinden tutar ve O melekle beraber Cennete girer.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yine buyurdu ki;

-“Her kim günde üç kere ‘Allahumma aslıh ümmeti seyyidine muhammed’ (-“Allahım! Muhammed (sallallahu aleyhi ve selem) ümmetini ıslah et.” Diye duâ ederse ABİDLERDEN SAYILIR.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara Harabeleri (Mardin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 6

Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) ne Bağdat ahalisi ve bütün Müslümanlar tarafından devamlı hürmet edilirdi. Kabri, dua’ların kabul edildiği hastaların şifa bulduğu bir yerdir. Dua’ların kabul edildiği herkes tarafından tecrube edilmiştir.

İmâm-i Yafi-i (r.a.) de bunu bildirmektedir;

Ma’r’uf-i Kerhi (r.a.), talabesi Sırrı-yi Sekati (r.a.) ye buyurdu ki;

-“Eğr Allah-u Teâlâ’ya dua eder ve bir şey istersen, O’na BENİM İSMİMİ VESİLE ET, BENİM HÜRMETİME İSTE!

Muhammed bin Hişam (r.a.) diyor ki;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) bana;

-“Sana on cümle öğreteceğim; beşi dünya, beşi ahret içindir. Bunlar ile kim dua ederse Allah-u Teâlâ onun duasını kabul buyurur.” Dedi.

Ben;

-“Yazayım mı?” diye sordum.

Ma’rûfi Kerhi (r.a.);

-“Hayır Behr bin Hânis nasıl tekrar tekrar okuyup bana öğrettiyse, sana da tekrar tekrar okuyup öğretirim.” Dedi.

Ve, Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu;

-“Dinim için Allah bana kafidir. Dünyam için Allah-u Teâlâ kafidir. Ehemmiyetli işlerim için Allah-u Teâlâ kerimdir ve bana kafidir. Bana haksızlık etmek isteyenlere hilm ve kuvvet sahibi olan Allah-u Teâlâ kafidir. Bana kötülük etmek isteyenlere, Şedid olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Ölüm anında Rahim olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Kabir sualında Rauf olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Hesab anında Kerim olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Mizan anında Latif olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Sırat’ta, Kadim olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Kendisinden başka hiçbir İlah olmayan Allah-u Teâlâ bana kafidir. O Arş’ın Rabbıdır. Ve ben O’na tevekkül ederim.”

Muhammed bin Mansur Tusi (r.a.) haber veriyor;

Bağdad’da Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin huzuruna gittim. Yüzünde bir yara izi gördüm;

-“Dün burada iken yüzünüzde bir şey yoktu. Bu nedir bir şey mi oldu?” diye sordum.

Ma’râf-i Kerhi (r.a.) bana;

-“Seni ilgilendirmeyen şeyi sorma, sana yarayanı sor.” Dedi.

Ben;

-“Allah aşkına söyle.”dedim.

Ma’rûf-İ Kerhi (r.a.) şöyle anlattı.

-”Bu gece namaz kılıyordum. Mekke’ye gidip Kâ’be’yi tavaf etmek istedim. Su içmek için zemzem kuyusuna gittim. Ayağım kaydı ve yüzüm oraya çarptı. Bu iz ondandır.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kasyane (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 8

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin bir dayısı şehrin valisi idi. Vali bir gün şehrin kenar mahallelerini dolaşıyordu. Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yi gördü.

Bir kenarda oturmuş ekmek yiyor, önünde de bir köpek; bir lokma kendi ağzına, bir lokma da köpeğin ağzına koyuyordu.

Dayısı,

-“Köpekle birlikte yemeğe utanmıyor musun?” dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Utandığım için bu zavallıyı yediriyorum.” Dedi.

Ve başını kaldırıp havadaki bir kuşa seslendi. Kuş uçup geldi, eline kondu ve kanadiyle başını ve gözünü örttü.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Allah’tan utanandan her şey utanır.” Buyurdu.

Dayısı da bu hali görüp, bu sözü işitmekle hem hayret etti, hem de oradan uzaklaştı.

Birgün abdesti bozuldu. Hemen orada teyemmüm etti;

Oradakiler;

-“İşte Dicle nehri, niçin teyemmüm ettiniz?. Diye sorduklarında;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Oraya gidinceye kadar acaba yaşayabilir miyim? Ölüverirsem abdestsiz olmayayım.” Dedi.

Halil seyad (r.a.) anlatıyor;

Oğlum Muhammed kayıbolmuştu. Annesi ve ben şaşkına dönmüştük. Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ya geldim;

Ve;

-“Ya Ebâ Mahfuz, oğlum kayıboldu, annesinin aklı başından gitti.” Dedim

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Ne istiyorsun?” buyurdu.

Halil seyyad (r.a.);

-“Allah’a dua edin de, çocuğumuzu bize iade etsin.” Dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-”Ya rabbi! Gök senin, yer senin, arasındakiler de senin. Muhammed’i gönder.” Dedi.

Şam kapısına geldim. Oğlumu orada gördüm.

-“Oğlum Muhammed, geldin mi?” dedim.

Oğlum;

-“Şimdi Enbar şehrinde idim, birden kendimi burada buldum.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 9

Âmir bin Abdullah Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yi anlatır;

Benim hiristiyan bir komşum vardl. Bir gün bana geldi ve;

-“Ey Eba Âmir, benim senin üzerinde komşuluk hakkım vardır. Senden bir ricam var. Beni Allah’ın sevgili bir kuluna, bir veli’ye götürmedin ki, O veli zat Allah-u teâlâ’nın bana bir evlat vermesi için dua etsin.” Dedi.

Bunun üzerine bu hiristiyan komşumu, ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye götürdüm. Onun işini ve ricasını anlattım.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) onu islam’a davet etti. Müslüman olmasını istedi.

Komşum;

-“Ya Ma’rûf, benim hidayetim senin elinde değildir. Ancak Allah-u Teâlâ hidayet eder. Bir kimseyi doğru yola kavuşturur. Ben senden dua istemeğe geldim. Müslüman olmağa gelmedim.”dedi.

Bunun üzerine Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ellerini kaldırdı;

-“Allahım senden bu kimseye anna ve babasına itaatkar bir evlat vermeni istiyorum ki, anne ve babası onun elinde Müslüman olsun.” Diye dua etti.

Allah-u teâlâ duasını kabul etti ve bu kimsenin bir oğlu oldu. Bu çocuk zamanındaki çocuklardan ve akranlarından çok akıllı ve zeki oldu.

Büyüdüğü zaman babası onu bir rahibe götürdü. Ona hiristiyanlığı ve incili öğretmesini istedi. Rahib onu önüne oturdu. Kendisine bir yazı tahtası verdi;

Ve;

-“Benim okuduğumu, söylediğim şeyleri söyle.” Dedi.

Bu çocuk;

-“Hayır söylemem. Dilim teslisi söylemeye (Allah’ın üçtür demeye) kapalıdır. Kalbim ise Allah-u Teâlâ’nın sevgisiyle meşgüldür.”dedi.

Rahib;

-“Ey oğlum ben sana bunu sormadım.” Dedi

Çocuk;

-“Peki neyi sordun?” dedi.

Rahib;

-“Ben sana, benden sorup öğrenmek ve anlamak istediğin şeyi sordum.” Dedi.

Bunun üzerine çocuk;

-“AKLIMIN KABUL EDECEĞİ, ZİHNİMİN VE KALBİMİN İDRAK EDECEĞİ ŞEYİ BANA ÖĞRET.” DEDİ.

Rahib;

-“Ey Oğlum (elif) de” diyerek alfabenin ilk harfını söyledi.

Çocuk şiirle şöyle dedi;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu