‘Menkıbeler’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 10

Rahib;

-“Ey Oğlum (elif) de” diyerek alfabenin ilk harfını söyledi.

Çocuk şiirle şöyle dedi;

-“Lafza-i celâlın başındaki) vasıl elifi her kalbi ezeli ve ebedi sıfatlar sahibi olan sevgiliye (Allah-u teâlâ’ya) vasletti. Kavuşturdu.

Rahib;

-“Oğlum BE de.” Diye söyledi.

Çocuk yine şiirle;

-“BE, Allah-u Teâlâ’nın BEKA (sonu olmamak) sıfatının harfıdır.” Dedi.

Rahib;

-“SÂ, CİM, HÂ ve bütün harfleri söyledi. Çocuk da hepsine manzum ve o harflerle ilgili Allah-u teâlâ’nın sıfatlarını anlatan şiirlerle cevap verdi.

Bu cevabları duyunca Rahib şaşırıp kaldı. Kalbinde bir ürperti duydu, ve kendisini bir titreme aldı. İslam dininin dışındaki bütün dinlerin batıl olduğunu anladı.

Rahipteki bu değişikliği görünce genç;

-“Ağlatan, güldüren, öldüren, dirilten bir Allah’a yemin ederim ki,”
-“O’NUN KAPISINDAN BAŞKA BİR KAPIYA GİDEN, MUTLAK ZARAR ETMİŞTİR.”
-“Allah’ın rızasından başka bir şeyi maksud edinenler yolunu şaşırmıştır.”
-“Hakiki MAKSUD Allah-u Teâlâ’nın rızasıdır. Ondan başkasına gidenlere yazıklar olsun.”
-“Affeden, ihsan eden Allah-u Teâlâ, O’ndan başkasından ne zarar gelir ne fayda.”
-“Halık-ı âlem Allah’ım ne a’ladır. Ne âlâ kul isyan eder de yine örter o aliyy-ül a’lâ.”
-“Âlemde kendsinden başka Rab olmayan Allah, noksanlıktan münezzeh.”
-“Sever kendisinin emirlerine nehiylerine uyanları ol münezzeh.”
Beyitlerini söyledi.

Rahip işittiği sözler karşısında aklı başından gitti. Bu çocuğun kendisinden konuşmadığını ve buna bu hikmetli sözleri söyletenin Allah-u Teâlâ olduğunu anladı.;

-“Eşhedü enla ilahe ilah ve eşhedü enne Muhammedeen abdühü ve resûlüh.” Diyerek iman etti.

Sonra çocuğun elinden tutarak babasına getirdi. Babası oğlunun rahible beraber geldiğini görünce, ona doğru yöneldiler. Rahib’e bakınca yüzünden bir nur parladığını gördü.

Rahib’e;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Termik santral bahçesi (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 11

Sonra çocuğun elinden tutarak babasına getirdi. Babası oğlunun rahible beraber geldiğini görünce, ona doğru yöneldiler. Rahibe bakınca yüzünden bir nur parladığını gördü.

Rahib’e;

-“Oğlumun zekasını nasıl buldun?” diye sordu.

Rahib

-“O’nun sözlerine kulak ver.” Dedi.

Sonra söylediklerini babasına anlattı.

Babası;

-“Muhtaçlara yardım eden Allah-u Teâlâ’ya yemin ederim ki, bunlar ondan değildir. Bunlar Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin duası bereketiyledir. O’NUN KERAMETİDİR.” Dedi.

Sonra;

-”Ey Oğlum! Senin vasıtanla bizi cehennemden kurtaran ALLAH-U TEÂLÂ HAMD EDERİM. MUHAKKAK Kİ BİZ ÇOK KÖTÜ BİR HALE İDİK, İMANSIZ İDİK.” Dedi ve kelime-i şehadet getirip, iman etti.

Daha sonra bütün ailesi de Müslüman oldu. Evlerindeki haç işaretlerini kırdılar.

Allah-u Teâlâ, ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin vasitesiyle bunlara hidayet nasıb etti. Ve cehennem ateşinden kurtardı.

Sırrı-yi Sekati (r.a.) anlatır;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yi rü’yamda gördüm. Arşın altında durmuş, gözü açık halde kalmış hayran haraketsiz, kendinden geçmiş bir halde idi.

Allah-u Teâlâ meleklere;

-“Bu kimdir? Buyurdu.

Melekler;

-“Ya Rabbi! Sen daha iyi bilirsin.” Dediler.

Allah-u Teâlâ (c.c.);

-“Bu Ma’rûf’dur. Benim muhabbetimden mest ve hayran olmuştur. Beni görmeyince kendine gelmez.” Buyudu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Veysike (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 12

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.), Ramazan ayından başka bir ayda, nafile oruç tutarken Bağdad çarşısından geçiyordu. İkindi vakti bir sebil su dağıtıcısı (Benim suyundan içene Allah-u Teâlâ rahmet etsin) diye bağırıyordu.

Hazreti Ma’rûf-i Kerhi (r.a.), Sucunun elindeki bardağı alıp içti. Talabeleri dedi ki;

-“Efendim siz oruçlu değil miydiniz?”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Evet oruçlu idim. Fakat bu su dağıtıcınsın dua’sı üzerine nafile orucumu bozdum.”

Ma’rûf-i Kerhi vefat edince, kendisi rü’yada gördüler.

Dediler ki;

-“Allah-u teâlâ sana ne muamele eyledi?”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“O su dağıtıcı’nın duası ile daha fazla ihsana kavuştum.” Dedi.

Sırrı-yi Sekati (r.a.) anlatıyor;

Bir bayram günü Hazreti Ma’rûf (r.a.) u hurma çekirdeklerini toplarkan gördüm ve sordum;

-“Efendim bunları ne yapacaksın?

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Şu çocuğu ağlarken gördüm ve niçin ağladığını sordum.”

Bana;

-“Yetim olup anne ve babsının olmadığını, arkadaşlarının yeni elbiseleri ve oyuncakları olup kendisinin olmadığını söyledi.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) devam etti.;

-“Şimdi bunları toplayıp satacağım, ağlamayıp oynaması için O’na oyuncak ve elbise satın alacağım.”Dedi.

Bunun üzerine;

-“Efendim bu işi bana bırakın.”Deyip çocuğu alıp götürdüm.

-“Yeni güzel elbiseler ve oynaması için bir oyuncak aldım. Çocuk o zaman memnun oldu. Bundan sonra kalbime bir nur geldi. Kalbim parladı ve hâlim bambaşka oldu.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) hastalanıp yatağa düştüğü zaman Sırrı-yi Sekati (r.a.) vasiyetini sordu;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Vefat ettiğimde şu gömleğimi sadaka olarak ver. Çünkü dünyaya geldiğim gibi gitmek isterim.” Buyurdular.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e veysike (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 13

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) herkese hüsn-i muamelede bulunduğundan vefat ettikten sonra hiristiyanlar ve Yahudiler O’nun kendilerinden olduğunu iddia ettiler.

Müslümanlar ise;

-“O bizdendir.” Dediler.

Bu iddialar olurken hizmetçilerinden biri gelip;

-“Efendimizin bize şöyle vasiyeti var.”

-“Benim cenazemi yerden kim kaldırırsa ben o zümredenim.” Buyurdu diye haber verdiler.

Hiristiyan ve Yahudiler geldiler. Mübarek cenazesini yerden kaldıramadılar. Müslümanlar cenazesini kaldırdılar ve oraya defn ettiler.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ne cennet arzusundan, ne de Cehennem korkusundan dolayı ibadet etti. O Yalnız Allah-u Teâlâ’ya olan aşkından ve muhabbetinden dolayı ibadet etti. Allah-u teâlâ da onu en yüksek makamlara yükseltti ve aradaki perdeleri kaldırdı. Hem Hak Teâlâ’nın hem de halkın sevgilisi oldu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.), Enes bin Malik (r.a.) ve İbn-i ömer (r.a.) den şu hadis-i şerifi rivayet etti;

-“Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) e eshab-i kiramdan birisi geldi;

-“Ya Resulallah beni cennete götürecek ameli göster.” Diye sordu

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem);

-“Gazablanma, kızma.” Buyurdu.

O zat;

-“Bunu yapamazsam Ya Resulallah” diye sorunca

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem);

-“Her gün ikindi namazından sonra yetmiş kere istiğfar et. Allah-u teâlâ senin yetmiş senelik günahını affeder.” Buyurdu.

O zat;

-“Ya Resulallah yetmiş senelik günah işlememişsem.” Diye sorunca

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem);

-“O zaman Annenin yetmiş yıllık günahı affolur.” Buyurdu.

O zat;

-“Peki annem ölmüş ve de yetmiş yıllık günah işlememişse ne olur” diye
sorunca,

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem);

-“Akrabalarının yetmiş yıllık günahı affolur.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e veysike (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 14

Yine Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Enes bin Malik (r.a.) den rivayetle Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurdu;

-“Kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse; (nafile bir) Hac ve Umre yapmış gibi sevab kazanır.”

Amr bin Dinar ve İbn-i Abbas (r.a.) rivayetle Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu;

-“Kim uyurken; “Allahım bizi mekrinden (aldatmandan, azablarını ni’met şeklinde göstermekten) emin kıl. Bize zikrini unutturma ve bizi gafiller zümresinden eyleme. Allahım bizi en sevdiğin zamanlarda (Seher vakitlerinde) bizim seni hatırlamamızı nasıb eyle ki, o vakitler de sen, sana ibadet eden, seni zikreden kullarından razı olursun. O vakitte senden bir şey isteyip sonra ihsanına kavuşmayı, dua edip kabulunu nasıb eyle, mağfiret dileyip affımızı nasıb eyle”

Diye dua ettiği zaman

-“Allah-u Teâlâ o sevdiği saatte (seher vaktinde) bir melek yaratır. O melek o kimseyi seher vektinde uyandırır. Eğer uyanmazsa bu melek göğe çıkar. Allah-u Teâlâ başka bir melek gönderir. ONU UYANDIRIR. Eğer uyanmazsa bu iki melek o vakti ihya ederler. Eğer uyanır ve dua ederse duası kabul olunur. Eğer uyandıktan sonra kalkıp ibadet etmezse, Allah-u Teâlâ o meleklerin sevabını ona verir.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.), Abdullah bin Musi (r.a.), Abdul a’lâ (r.a.), Yahya bin Ebi Kesir (r.a.), Urve (r.a.), Hazreti Aişe (r.anha) den Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın şöyle buyurduğunu rivayet etti;

-“Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten (Hubb-u Fillah ve Buğd-u Fillah) ibarettir.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ nehri (Nusaybin)

Sırrı-yi Sekatı (Radiyallah-u anh)

Evliyanın büyüklerinden ve meşhurlerindan. İsmi Sırrı bin Muğlis es-Sekati (r.a.) olup, künyesi, Ebü’l Hasan’dır.

Bağdad’da doğdu. 251 (M. 865) de Ramazan-i şerif ayında orada vefat etti. “Şunizi kabristanına” defnedildi. Ma’ruf-i Kerhi hazretleri (r.a.) ınden feyz aldı. Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.) hazretleri nin dayısı ve hocasıdır.

Tasavvuf’ta, vera’ ve takva’da asrının bir tanesi idi. Hâris-i Muhasebesi ve Bişri Hafi (r.a.) nin akranı’dır.

Sırrı-yi Sekati (r.a.) Hüşeym bin Beşir (r.a.), Ebu Bekir bin İyaş (r.a.), Ali bin Garab (r.a.) Yahya bin Yeman, Yezid bin Harun (r.a.) ve bir çok âlimden ilim öğrenmiş ve hadis-i şerif rivayet etmiştir.

Ebu Abdurrahman Sülemi (r.a.) ‘Tabakat-us-sûfiye’ kitabinda diyor ki;

-“Üçüncü asırda yaşamış olan evliyaların hemen hepsi, Sırrı-yi Sekati (r.a.) den feyz almişlardır.”

Zühd ve edepte pek çok hârikulade hal ve haraketleri, tasavvuf’a dair sözleri meşhurdir. Bir yere gittiğinde, yolda olan şeyler ve havada uçan kuşlar, açık bir lisan ile kendisine selam verirlerdi.

Kırk def’a yürüyerek hacca gidip geldi. Üzüntü ve dert deryası, hilm ve sebat dağı, mürüvvet ve şefkat hazinesiydi.

Ticaret yapardı. Bağdad’da bir dükkanı vardı. Ticaretten yüzde beşten fazla bir kâr almazdı. Bir defasında altmış altına ‘badem’ aldı. Badem birden pahalılaştı. Delal, bademleri doksan altına satmak istedi;

Sırrı-yı Sekatı hazretleri (r.a.);

-“Ben âdetimi bozmam, ancak altmış üç (63) altına satarım.” Dedi. Delal ise bunu az bulup kabul etmeyip malları satmadı.

Büyüklerin yoluna girmesini şöyle anlatır;

-“Bir gün Habib-i Râ-i (r.a.) dükkanıma uğradı. Fakirlere vermesi için ona bir şeyler verdim.”

Bana;

-“Allah-ü Teâlâ hazretleri sana mükafatını versin.” Diya ‘dua’ etti.

-”Ertesi gün hocam Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) hazretlerini, hurma çekirdeği toplarken gördüm.”

Ona;

-“Bunları ne yapacaksın?” diye sordum.

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) bana;

-“Şu çocuğu ağlar vaziyette gördüm ve niçin ağlıyorsun? Diye sordum.

O zaman çocuk bana;

-“Ben yetimim, Annem babam yok. Bütün arkadaşlarımın güzel elbiseleri var. Fakat benim ne elbisem var, nede oyuncağım.” Dedi.

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) konuşmasına şöyle devam etti;

-“Ben de şimdi bu hurma çekirdeklerini toplayıp satacağım ve onun ihtiyacını alacağım.” Dedi.

Bunun üzerine ben de Ma’ruf-i Kerhi hazretleri (r.a.) den izin isteyip, çocuğa bir takım elbise ve oyuncak aldım. Yetim çocuk çok sevindi.

Ma’ruf-i Kerhi hazretleri (r.a.) bu durumu görünce buyurdu ki;

-“Senin bu çocuğu sevindirdiğin gibi, Allah-u teâlâ hazretleri de (c.c.) seni sevindirsin. Dünya sevgisini kalbinden çıkarsın, seni bu meşgüliyetten kurtarsın.”

İşte bu dau’lar sebebi ile kurtuldum.

<<<İsteyen bu yazımı okusun>>>

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sırrı-yı Sekatı radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Bor-e Gündük Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)

Sırrı-yi Sekatı (Radiyallah-u anh)- 2

Cüneyd-i Bağdad’ı Hazretleri (r.a.) anlatır;

-“Sırrı-yı Sekati (r.a.) hazretlerinden ziyade ibadet ehli kimse görmedim. Daima edepli bir halde otururdu. Allah-u Teâlâ’dan hiçbir zaman gâfil olmadı. Yetmiş yıl hiç kimse onun ayaklarını uzatıp yattığını, edebe uymayan bir haraketini görmedi.”

-“Gece gündüz Allah-u Teâlâ’nın huzurunda olduğunu düşünür ve her zaman edebli bir şekilde otururdu. Ancak ölüm hastalığında yatağa uzanabildi.”

Sırrı-yı Sekatı (r.a.) anlatır;

-“Bir gün bir hata işledim. O hatânın ateşi otuz (30) yıldır içimde durmakta, hatırladıkça kalbim cayır cayır yanmaktadır. Bir gün Bağdad şehrinde, dükanımın bulunduğu semte yangın çıktı. Bütün dükkanlar yandığı halde yalnız benim dükkanım yanmamıştı.”

-“Dükkanımın yanmadığı haberi gelince, “Elhamdulillah” diye Allah-u Teâlâ’ya şükrettim. Hemen akabinde, başkalarının zarar ve ziyanını düşünmediğimi hatırlayıp, çok tevbe ve istiğfar ettim.”

-“Kefaret olarak dükkanımdaki bütün mallarını fakirlere dağıttım. Fakat otuz (30) yıldır, kalbimden bunun acısını silemedim.”

Bir gün Lübnan’dan biri gelip dedi ki;

-“Efendim! Lübnan dağlarında kalan falan zatın size selamı var.”

Sırrı-yı Sekatı hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“O kişiye bizden selam söyle. İnsanlardan uzaklaşıp dağ başında oturması, yalnız ibadetle meşgül olması uygun değildir. Hak aşığı dediğin, çarşıda, pazarda alişverişle de meşgül olur ve bu esnada bir an olsun Allah-u Teâlâ’dan gafil olmaz. İNSANLARA HİZMET ETMESİ DE İBADETTİR. Kişinin zaruri ihtiyaçlarını karşılaması tevekkülüne mani değildir.”

Cüneyd-i Bağdad’ı hazretleri (r.a.) anlatır;

-“Sırrı-yı Sekatı hazretleri (r.a.) nin ömürlerinin son günlerinde ziyaretine gitmiştim. Yakınımda bir yelpaze vardı. Onu elime alıp, mübarek yüzlerine sallamaya başladım.”

Gözünü açtı. Elimde yelpazeyi görünce;

-“Ey Cüneyd, yelpazeyi elinden bırak! Sallama! Çünkü ateş, yellenince daha çabuk ve çok yanar.” Dedi.

Kendilerine;

-“Bir emriniz var mı?” diye sordum.

Buyurdu ki;

-“Daima Allah-u Teâlâ’yı hatırla! Bundan gâfil olma! ahreti unutturacak kadar dünya işlerine dalma.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sırrı-yı Sekatı Radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı Sonbahar mevsimi(Nusaybin)

Sırrı-yi Sekati (Radiyallah-u Anh)- 4

Sâlihlerden bir zat şöyle anlatır;

-“Bir def’a Sırrı-yi Sekati (r.a.) yi ziyeret etmek evine gidip, kapısını çaldım.”

İçerden;

-“Kim o?” dedi

Ben de;

-“Aşığın birisi.” Dedim.

Sırryi Sekati (r.a.);

-“Eğer Aşık olsaydın, hep Allah-u Teâlâ ile meşgül olur, bana gelmezdin.” Buyurdu.

Ve;

-“Ya Rabbi! Bu kimseyi hep kendin ile eyle ki, başkaları ile meşgül olmasın.” Diye dua etti. Bu anda bende çok değişiklikler hâsıl oldu. Dua’sı kabul olmuştu.

Sırrı-yi Sekati (r.a.), bir gün va’z veriyordu. Sultanın adamlarından birisi, merasim ile oradan geçerken, (Şuraya bir uğrayalım) deyip içeri girdi.

O sırada Sırrı-yi Sekati (r.a.);

-“Mahlukat içerisinde en aciz ve zayıf olan mahluk insandır. Bununla beraber, bu kadar mahluk arasında, Allah-ü Teâlâ’nın emirlerine insan kadar isyan edip yüz çeviren mahluk da yoktur.”

-“Eğer insan iyi olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler. Eğer insan kötü olursa, şeytanın dahi kendisinden nefret ettiği, kendisindcen kaçtığı, şerli bir kimse olur.”

-“Ne kadar hayret edilir ki, bu kadar zayif ve aciz olan insanoğlu, kendisine her ni’meti veren, her an varlıkta durduran, yaşatan, kudret ve azamet sahibi olan Allah-u Teâlâ’ya karşı gelmekte ve isyan etmektedir…” diye anlatıyordu.

Sultanın yakınlarından olan bu kişi, bu hikmet dolu sözlerin te’siri ile, ağlaya ağlaya kendinden geçti. Bir zaman sonra kalkıp evine gitti. Hiç konuşmuyor, bir şey yiyip içmiyor, hep ağliyordu.

Sabah olunca, yürüyerek, Sırrı-yi Sekati (r.a.) nin sohbet ettiği yere gelip, anlatılanları dinledi. Üçüncü gün yine geldi.

Sohbet bittikten sonra;

-“Efendim! Sizin söyledikleriniz bana çok te’sir etti. Kbul ederseniz, sizin talebelerinizden olmayı arzu ediyorum.” Dedi.

Kabul edildi. Ahmed İsmindeki bu talebei az zamanda çok yüksek derecelere kavuştu.

Bir gün hocası Sırrı-yi Sekati (r.a.) nin huzuruna çıkıp;

-“Ey Şefkatli ….

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bar-e Gündük Küçük bir şelale (Nusaybin)

Sırrı-yi Sekati (Radiyallah-u Anh)-5

Bir gün hocası Sırrı-yi Sekati (r.a.) nin huzuruna çıkıp;

-“Ey Şefkatli merhametli efendim! Beni günah karanlıklarından kurtarıp, huzur ve saadete kavuşturdunuz. Bunun için Allah-u Teâlâ size bol bol mükafatlar ihsan buyursun.” Dedi.

Kısa zaman sonra Sırrı-yi Sekati hazretleri (r.a.) ne biri gelip;

-“Efendim! Beni talebeniz Ahmed gönderdi. Rahatsız olduğunu size bildirmemi söyledi.” Dedi.

Sırrı-yi Sekati (r.a.), gelen kimse ile beraber talebesi Ahmed’in bulunduğu yere gittiler.

Şehrin dışında, sahrada çukur bir yerde yattığını ve ölmek üzere olduğunu gördüler.

Sırrı-yi Sekati (r.a.) sadık talebesinin başını kaldırıp dizine koydu. Yüzünün tozlarını sildi. Ahmed gözünü açıp hocasını görünce çok sevindi.

Huzur içinde ruhunu teslim etti. Gasl ve defin hizmetlerini yerine getirmek için şehre geri geliyordu ki, şehir halkının kendilerinden tarafa gelmekte olduklarını gördüler.

Hayret edip nereye gittiklerini sordular.

Onlar;

-“Biz şehirde (Her kim, Allah-u Tâlâ’nın veli kullarından birinin cenazesinde bulunmak isterse, ‘Şuniziye’ kabristanına gitsin.) diye bir ses duyduk. Onun için yola çıktık.” Dediler.

Yıkayıp kefenledikten sonra ‘Şuniziye’ kabristanına defn ettiler.

Cüneyd-i Bağdad’ı şöyle anlatır;

Hocam Sırrı-yi Sekati (r.a.), bana bir şey öğretmek istediği zaman sual sorardı. Bir gün bana;

-“Ey Cüneyd! Şükür ne demektir?” diye sual etti.

Ben de cevab olarak;

-“Ni’metini destek yaparak Allah-u Teâlâ’ya asi olmamaktır.” Deyince

Bana;

-“Bu hikmet sana nereden geliyor? Diye tekrar sual etti.

Ben de;

-“Senin meclisinde bulunmaktan.” Dedim.

Şöyle anlatılır;

Birgün Sırrı-yi Sekati (r.a.) ye sabrın ne olduğu soruldu. O da sabır konusunu anlatmaya başladı. Bu esnada bir akrep dolaşmaya başladı. İğnesini defalarca kendisine soktuğu halde, Sırrı-yi Sekati (r.a.) hiçbir şey yokmuş gibi, sakin sakin konuşmasına devam etti.

Kendisine;

-“Neden akrebi fırlatıp atmiyorsunuz?” diye sorulunca

Sırrı-yi Sekati (r.a.) şöyle cevab verdi;

-“Sabır konusunda konuşurken, sabretmemek hususunda haâk Teâlâ’dan hayâ ederim.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ Barajı Sonbahar manzarası (Nusaybin)

Sırrı-yi Sekati (Radiyallah-u Anh)-6

Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.) şöyle anlatır; Bir gün Sırrı-yi Sekati (r.a.) nin yanına gittim.

Bana şunu anlattı.;

-“Hergün yanıma küçük bir kuş gelirdi. Elimdeki ekmek kırıntılarını yerdi. Bir kere bu kuş bana geldi. Fakat elime konup ekmek kırıntılarını yemedi.”

Ben kendi kendime;

-“Ne hata işledim?” diye düşündüm.

Daha önce ekmekle beraber bir sebze yemiştim. Bunu hatırladım ve;

-“Bir daha şüpheli şeyler yemiyeceğim.” Diyerek tevbe ettim. Bunun üzrine kuş elime kondu ve elimdeki ekmek kırıntılarını yedi.

Şöyle anlatılır;

Sırı-yi Sekati hazretleri (r.a.), bir bayram günü meşhur bir zatla karşılaşmış ve ona güler yüzlü olmayarak selam vermişti.

-“Neden böyle yaptın?” diye sorduklarında,

Sırrı-yi Sekati (r.a.);

-“Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şerifte; “İki mü’min karşılaştıkları zaman, yüz rahmet aralarında taksim edilir. Bunlardan doksan rahmet, daha güler yüzlü olana verilir.” Buyurmuştur. İstedim ki, o benden daha çok sevab alsın.” Diye cevab verdi.

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) yine şöyle anlatır;

Birgün Sırrı-yi sekati (r.a.) yanına gittim. Onu üzgün olarak gördüm.

-“Neden böyle üzgünsün?” diye sordum.

Sırrı-yi Sekati (r.a.);

-“Yanıma bir delikanlı geldi. Benden tevbenin ne olduğunu, izah etmemi istedi.”

Ben de;

-“Günahını unutma” diye cevab verdim.

O genç itiraz ederek;

-“HAYIR! BELKİ TEVBE, GÜNAHINI UNUTMAK VE BİR DAHA YAPMAMAKTIR.” Dedi.

Bende;

-“Buna üzüldüm.” Deyince

Sırr-yi Sekati (r.a.);

-“Benim kanaatım de gencin kanaatı gibidir.” Dedim.

Bunun üzerine Sırrı-yi Sekati (r.a.) sebebini sordu

Ben de;

-“Allah-u Teâlâ bana, işlediğim günahıma tevbe etmemi nasib ettiği zaman, tevbe halınde günahı hatırlamak günah olmaz mı?” dedim.

Bunun üzerine Sırrı-yi sekati hazrteleri (r.a.) sükût etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu