‘Menkıbeler’ olarak etiketlenmiş yazılar

Bor-e Gündük (Haci latif bahçesi) Nusaybin

Sırrı-yi Sekati (Radiyallah-u Anh)- 7

Sırrı-yi Sekati (r.a.) anlatır;

-“Yaya olarak, Rum diyarına gazâ için gitmiştim. İstirahat ederken, yorgunluktan sırt üstü yatmış, ayağımı duvara dayamıştım. O esnada bir ses duydum. Bu ses bana; ‘Ya Sırrı! Köle, efendisinin yanında böyle yatar mı?’ dedi.

Bundan sonra, bir daha ayağımı hiçbir şekilde uzatarak yatmadım.

Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.) şöyle anlatır;

Sırrı-yi Sekati (r.a.) hasta iken, üç günde bir ziyaretine giderdim. Bir def’asında yanına girdim, uyuyordu.

Başucunda ağlamaya başladım. Göz yaşlarım yanağına düştü. Gözlerini açtı ve bana bakınca;

-“Bana nasihat et.” Dedim.

O zaman buyurdu ki;

-“KÖTÜ HUYLU KİMSELERLE SOHBET ETME.İYİ HUYLU İNSANLARLA BERABER BULUNARAK, ALLAH-U TEÂLÂ’YA İBADET ET.”

Başka bir gün ziyarette gittiğimde, Sırrı-yi Sekati (r.a.) ye;

-“Kendini nasıl hisediyorsun?” diye sordum.

O bunun üzerine;

-“Hâlimden tabibıme nasıl şikayet edebilirim ki, bana bunu veren O’dur.” Buyurdu.

Ebü’l Abbas bin Mesruk (r.a.) şöyle anlatır;

Sırrı-yi Sekati hazretleri (r.a.) yi hastalığında ziyaretine gittim. Yanında uzun süre oturduk. Halbuki karnında bir sancı vardı. Sonra sırrı-yi Sekati (r.a.) ye yanında ayrılırken;

-“Bize dua edin.” Dedik.

Sırrı-yi Sekati (r.a.) ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti;

-“Ya Rabbi! Bunlara hasta ziyaretinin nasıl olacağını öğret.”

Sırrı-yi Sekati (r.a.); Hişam bin Urve (r.a.) den şöyle rivayet ediyor;

-“Rsulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) hastalığı şiddetlenip, cemaata gidecek takat bulamayınca; ‘Ebû Bekir (r.a.) e söyleyin namaz kıldırsın. Buyurdu. Bunun üzerine Hazreti Ebû Bekir (r.a.) üç gün cemaate namaz kıldırdı.’

-“Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) vefat ettiği günün sabah namazı vaktinde, mescide açılan odanın kapısından perdeyi kaldırdı. Hazreti Ebû Bekir (r.a.) cemaate sabah namazını kıldırmak için imâmete geçmiş idi. Eshabına bakıp, onları namazda saf tutup durduklarını görünce sevinerek tebessüm etti.”

-“Sonra mescide girdi. Resûlullah (s.a.v.) teşrifini fark eden Ebû Bekir (r.a.), mihrabden çekilmek üzere iken Resûlullah (a.s.v.) eliyle yerinde durmasını işaret edip, oturduğu yerde Ebû Bekir (r.a.) e uyarak sabah namazını kıldı.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sırrı-yı Sekatı Radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara Harabeleri (Mardin)

Cüneyd-i Bağdadi (Radiyallah-u anh);

Evliyanin büyüklerinden, tasavvuf ehlinin çok tanınmışlarından olup, “Seyyid-üt-tâife” denmekle meşhürdur.

Künyesi Ebü-l Kâsımdır. Cüneyd bin Muhammed 207 (m. 822) de Nehâvend’de doğdu. Bağdad’da büyüdü ve 298 (m.911) de 91 yaşında orada vefat etti.

Kabr-i şerifi, hocası ve dayısı Sırrı-yi Sekâti) (r.a.) nın kabri yanındadır. Süfyan-i Servi (r.a.) nın derslerinde yetişti.

Tasavvufu, dayısı Sırrı-yi Sekati (r.a.) den öğrendi. Asrı’nın kutbu idi. Binlerce veli yetiştirdi. Otuz defa yaya olarak hacca gitti. Kerametleri, nasıhatleri, hikmetli sözleri ve ihlaslı amelleri ile meşhür oldu.

Zahiri ilimleri, İmam-i Şafi-i (r.a.) nin talebelerinden Ebu Sevr (r.a.) den öğrendi. Ayrıca Haris-i muhasebi (r.a.), Muhammed kassab (r.a.) ve başka zatlarla da sohbet etti.

Cüneyd Bağda’dı hazretleri (r.a.), Namaz da kalbine dünya düşüncesi gelse, o namazı tekrar kılardı. Daima Allah-u teâlâ’yı hatırlardı. Her gün 400 rek’at namaz kılardı. Otuz yıl yatsı namazından sonra hiç uyumadan ibadetle meşgül oldu.

Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.) yedi yaşında iken, mektebten gelince babasını ağlıyor görüp, sebebini sordu.

-“Zekat olarak dayın Sırrı-yı Sekatı (r.a.) ye birkaç gümüş göndermiştim, almamış. Kıymetli ömürümü, Allah (c.c.) adamlarının beğenip almadığı gümüşler için geçirmiş olduğuma ağlıyorum.” Dedi.

Cüneyd (r.a.);

-“Babacığım, parayı bana ver ben dayım (Sırrı-yi Sekati’ye) a götüreyim.” Deyip dayısının evine gitti. Kapıyı çaldı.

Dayısı (Sırrı-ye Sekati (r.a.);

-“Kim?” olduğunu sorunca;

Cüneyd-i Bağdadi (r.a.);

-“Ben Cüneyd’im dayıcığım. Kapıyı aç ve babamın zekatı olan bu gümüşleri al.” Dedi.

Dayısı (Sırrı-yı Sekati (r.a.);

-“Almam.” Deyince

Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.);

-“Adl edip babama emreden ve ihsan edip, seni serbest bırakan Allah-u Teâlâ için al.” Dedi.

Dayısı Sırrı-yi Sekati (r.a.);

-“Allah-u Teâlâ babana ne emretti, ve bana ne ihsan etti?” dedi

Devam edecek…

<<< Sırri-ye Sakati (r.a.) başka yazıyı okumak isterseniz tıklayın>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Cüneyd-i Bağdadi (Radiyallah-u anh) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Nusaybin (Bor-e Gündük)

Cüneyd-i Bağdad’i (Radiyallah-u anh)- 2

Cüneyd (r.a.);

-“Babamı zengin yapıp, zekat vermesini emretmekle adalet eyledi. Seni de fakir yapıp, zekatı kabul etmek ve etmemek arsında serbest bırakmakla ihsan eyledi.” Dedi.

Bu söz Sırrı-ye Sekati (r.a.) nin çok hoşuna gidip;

-“Oğlum! Gümüşleri kabul etmeden önce seni kabul ettim.” Dedi. Ve kapıyı açıp parayı aldı.

Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.) henüz yedi yaşında iken, hocası (ve aynı zamanda dayısı olan), Sirri-ye Sekati (r.a.) tarafından hacca götürüldü.

Mecsid-i Haram’da dört yüz kadar büyük zat şükrü ta’rif ve izah ettiler. Neticede dört yüz ayrı izah meydana geldi ise de, hepsi de bu ta’rif ve izahları yetersiz buldular.

Hazreti Sırrı-yi Sekati (r.a.) orada bulunan Cüneyd (r.a.) e;

-“Madem ki buradasın, bu hususta bir de sen bir şeyler söyle.” Dedi.

Hazreti Cüneyd (r.a.);

-“Şükür, Allah-u teâlâ’nın ihsan ettiği ni’met ile O’na isyan etmemek, O’na isyan için, ihsan ettiği ni’meti sermaye olarak kullanmamaktır.” Buyurdu.

Orada bulunanların hepsi bu cevaba pek sevinip, hepsi de;

-“Seni tebrik ederiz, Maksadı en güzel şekilde ifade ettin. Bu ancak bu şekilde ta’rif edilebilirdi.” Dediler.

Sırrı-ye Sekati (r.a.);

-“Yavrum öyle anlıyorum ki senin lisanın doğru ve kuvvetli olacak. Böyle güzel söyleyebilmek halı sana nereden geliyor?” deyince

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.);

-“Sizin sohbetlerinizde bulunmakla efendim.” Dedi.

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) hocasına ait olan evin bir odasında kalırdı. Her an Allah-u Teâlâ’yı hatırlardı.

Seccadesi üzerine, sabaha kadar “Allah, Allah” der, aynı abdestle sabah namazını kılardı. Bu hâl senelerce devam etti.

Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.), nin şöyle anlattığı nakledilir;

-“Bir gece yıkanmak için suya ihtiyacım oldu. Hava çok soğuk olduğu için, sabah olmasını bekliyeyim, su ısıtırım veya hamama gidip yıkanırım,” dedim.

-“Sonra, düşündüm ki, ben yıkanmayı tehir için, sabah olamsını, su ısıtmak, hamama gitmek gibi bir sürü şeyleri istiyorum. Halbuki, Allah-u teâlâ bana sadece bir defa yıkanmamı emrediyor. Ben de onu tehir için çeşitli çâreler arıyorum. Benim yaptığım hiç münasip değil.” Dedim.

-“Hemen, gecelik elibisem üzerimde olduğu halde, soğuk su ile gusletmeye ve ıslak elbiseleri çıkarmayıp üzerimde kuruması için niyet ettim ve öyle yaptım.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Cüneyd-i Bağdadi (Radiyallah-u anh) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

 

Dara harabeleri (Mardin)

Cüneyd-i Bağdad’i (Radiayallah-u anh)- 7

Mel’ün şeytan, bir üstadın hizmetçisi kılığında Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin yanına gelip;

-“Efendim, size hizmet etmekle şereflenmek, feyiz ve bereketlerinizden istifade etmek arzusuyla geldim. Lütfen kabul buyurunuz.” Dedi

Cüneyd (r.a.) kabul edip, şeytan yirmi sene kadar kendisine hizmet etti ama bir kere olsun vesvese veremedi.

Nihayet ümidini kesip bir gün;

-“Ey Üstadım! Siz beni tanıyor musunuz?” dedi

Cüneyd (r.a.);

-“Ben seni ilk geldiğin gün tanımıştım. Sen iblis’sin.” Dedi

Şeytan (Aleyhil’lanet);

-“Ey Ebâ Kâsım! Ben senin kadar, yüksek makam ve derecelere kavuşmuş olan bir zat daha tanımıyorum.” Dedi.

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) Buyurdu ki;

-“Ey Mel’ün! Hemen defol git. Şimdi de beni kendimi beğenme (ucub) gibi bir duruma düşürmek ve beni mahvetmek arzusundasın değil mi? Bu çirkin maksadına kavuşamiyacaksın. Haydi defol.”

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin talebelerinden biri şeytan’nın vesvesesine kapılıp,

-“Artık ben kemale geldim. Sohbete devam etmeme lüzum kalmadı” deyip kendi başına bir yere çekildi.

Benlik ve gururundan dolayı şeytani bir rüya gördü. Rü’yasında, bağlık-bahçelik içinde güzel nehirler ve çok lezzetli yemekler yediğini gördü. Bu rüyasını hakikat zannedip, kibiri daha da arttı ve bu halini arkadaşlarına anlattı.

Onlar da Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) ye arzettiklerinde, Hazreti Cüneyd (r.a.) çok üzüldü ve anlatılan kimsenin yanına gitti.

Baktı ki o kimseyi şeytan aldatmış. Ona;

-“Seni bu gece cennete götürürlerse, cennete vardığında üç defa (La havle…) oku.” buyurdu.

Hakikaten o kimseyi rü’yasında Cennete götürdüler. O kimse Cennete vardığında üç defa (la havle…) okudu. Gördüklerini ve kendisinde hasıl olan şeytani hallerin hepsini unuttu.

Bir anda kendisinin pislik ve çöplük içerisinde olduğunu gördü. Uyandığında gördüklerini hatırladı ve içine düştüğü hatayı anladı. Çok pişman olup tövbe etti ve cüneyd (r.a.) in elini öptü. Sohbetlere devam edip, talebeler arasındaki yerini aldı.

Hz. Cüneyd (r.a.) buyurdu ki;

-“Herkese bir mürşid-i kamil lazımdır. Aksi halde melün şeytan gelip kendisine musallat olur. Ve insan –maazallah- ona tabi olur.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri bu veli kullar hürmetine sahih akıl ve müstekim yol ihsan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Hafka çino şelaleleri (Çağ-Çağ nehri) Nusaybin

Cüneyd-i Bağdad’i (Radiayallah-u anh)- 8

Hayr-ı Nessac (r.a.) şöyle anlatıyor:

-“Bir gün evimde oturuyordum. (–“Kalbime Ebül Kasım Cüneyd-i Bağdad (r.a.) i kapıdadır. Çıkıp karşılayayım.”) diye bir düşünce geldi. Fakat, o buraya gelmez. Kalbime gelen vesvesedir. Deyip o düşünceyi kalbimbden attım.”

-“Biraz sonra aynı düşünce gene geldi. Gene attım. Üçüncü defa gelince çıkıp bakayım dedim. Çıktım. Cüneyd (r.a.) kapıda idi. Bana selam verdi.”

Ve;

-“Ey Hayr! Kalbine ilk geldiği zaman niçin kapıyı açmadın?” buyurdu.

Kendisine iftira edip, uydurma sözlerle halifeye şikayet ettiler;

-“İnsanlar onun sözleri ile fitneye düşüyör, karışıklık çıkarıyor.” Dediler.

Halife üçbin altına satın aldığı ve kendisini çok sevdiği, çok güzel bir cariyesi vardı.

Halife Cariyesine;

-“Kıymetli elbiseler giy, çeşitli mücevherle süslen, falan yerde Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) in yanına gidip, yüzünü aç

Ve Cüneyd (r.a.) e;

-“(Benim çok malım var, ama kalbim dünyadan soğudu. Sana geldim ki beni kabul edesin ve ben de senin yanında ibadet ve tâatle meşgül olayım. Senden başkası ile bulunmama kalbim razı olmuyor) de.” Diye tembih etti.

Bir hizmetçi ile beraber bu cariye Cüneyd (r.a.) in bulunduğu yere geldi. Kendisine söylenilen şekilde giyinmiş ve süslenmiş idi ve bu söylenenleri, daha fazlasıyla Cüneyd (r.a.) e söyledi.

Cüneyd (r.a.) hep önüne bakıyordu. Bir ara başını kaldırıp;

-“Allah’ım!” diye bir feryad etti.

Onun bu sözüne dayanamiyan cariye düşüp öldü. Cariyeyi getiren hizmetçi derhal geri dönüp olanları halife’ye anlattı.

Halife yaptığına çok pişman oldu ve;

-“İşte böyle, yapılmaması emredilen şeyi yapan, görülmemesini arzu ettiği şeyleri götürür.”

Diyerek kendini ayıpladı. Öyle bir zat yanıma çağırmam münasib değildir deyip, kendisi Cüneyd (r.a.) in yanına geldi.

Ve;

-“Ey Üstad! Bu kadar güzel bir kadını yakmağa kalbin nasıl müsaade etti?” dedi.

Cüneyd (r.a.);

-“Ey Mü’minlerin emiri! Senin Mü’min kullara olan şefkatın bu mudur ki, benim, kırk senedir uğraşarak, nefsimle mücadele ve mücahede ederek ve can çıkarırcasına ibadet ederek kazandıklarımı bir anda yok edeceksin? Ben vasita oldum. Aslında, sen yapma ki, sana yapmasınlar.” Buyurdu.

Bu hadiseden sonra Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin büyüklüğü daha iyi anlaşıldı ve şanı her tarafa yayıldı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri bu mübarek veli kullar hürmetine günahlarından tevbe-i nasuh ile dönüp tevbe eden ve Salih ameller işleyen kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara harabeleri Su sarnıçı (Mardin)

Cüneyd-i Bağdad’i (Radiayallah-u anh)- 9

Bir gün sohbetinde bulunanlardan bir kimse, kendisini imtihan için yanına geldi ve sual sordu.

Cüneyd (r.a.);

-“Bu suale söz le mi, yoksa Ma’nevi olarak mı cevab verelim?” dedi.

O kimse;

-“İki şekilde de cevap ver.” Deyince

Cüneyd-i Bağdad’, hazretleri (r.a.);

-“Keşke kendi kendini deneseydin. O zaman beni denemeye lüzüm görmezdin. Ma’nevi cevap istiyorsan şöyledir ki, sen böyle yapmakla artık yolumuzdan ayrıldın. Bilirmisin ki Allah-u teâlâ’nın dostlarını tecrübe etmeye, onları yaralamağa senin gücün yetmez.” Buyurdu.

Bunun üzerine o kimsenin yüzü, sim-siyah olup, kalbinde bulunan bir parça yakîn de kayıboldu.

O kimse çok pişman olup yaptığına tevbe etti. Çok istiğfar etti. Cünayd (r.a.) yine de o kimseye merhamet edip tevecüh etti ve o kimsenin hâli bundan sonra daha düzgün oldu.

Bağdad’daki Halife bir gün Ruveym bin Ahmed (r.a.) e;

-“Edebin noksandır.” Dedi.

Ruveym (r.a.) cevabında;

-“Benim mi edebim noksandır? Ben Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) ile yarım gün beraber olup sohbet ettim. Onunla yarım gün birlikte bulunan kimseden edepsizlik kalır mı? dedi.

Kelâm ehlinden İbn-i Küllab, bozuk fırkalar hakkında reddiyeler yazıyordu. Bazı kimseler ona tasavvuf ehlini de yazmasını söylediler;

-“Bunların reisleri kimdir?” diye sordu.

Onlar;

-“Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) dir” dediler.

İbn-i Küllab Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) ya birisini gönderip görüşlerinin ne olduğunu öğrenmesini söyledi.

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) buna buyurdu ki;

-“Bizim yolumuz, Bâkî olanı, fani olandan ayırmak, Bâkî olan için, fâidesi olmayan her şeyden uzak durmaktır.”

Bu cevap, İbn-i Küllab’a gelince;

-“Bu nasıl bir şeydir ki, bizim bunu anlamamaız dahi imkansız.” Deyip Hazreti Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) nin bulunduğu meclise gitti.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) ne tavhid hakkında bir sual sordu.

Cüneyd (r.a.), in verdiği cevabtan hayrette kalıp;

-“Bu cevabı tekrarlarmısınız?” dedi

Cüneyd (r.a.) daha değişik bir şekilde cevab verdi.

İbn-i Küllab ‘ın hayreti daha da artıp;

-“Bu cevabıda tekrarlarmisiniz?” dedi.

Cüneyd (r.a.) bu sefer de daha başka bir şekilde cevab verdi.

İbn-i Küllab;

-“Söylediklerinizi kavrayabilmem, ezberlemem imkansız bari bunları söyleyin de yazayım.” Dedi.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.);

-“Eğer bütün bunları söyleyen ben olsaydım yazdırırdım.” Buyurdu.

Bunun üzerine İbn-i Küllab, Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin büyüklüğünü kabul edip ve O’na hayranlığını itiraf etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri veli kullar hürmetine günahlarından dönüp tevbe eden ve Salih ameller işleyen kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara harabeleri (Su sarnıçı) Mardin

Cüneyd-i Bağdad’i (Radiayallah-u anh)- 10

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin bir talebesi vardı. Bütün iyilik ve ve fâziletler onda mevcuttu.

Sonradan gelmesine rağmen Cünryd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) onu pek ziyade seviyor, diğer talebeleri ise bu hali çekemiyorlardı.

Talebelerinin bu hâli Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) ye malum oldu. Talebelerinin eline birer tane kuş verdi

Ve buyurdu ki;

-“Her biriniz bu kuşları kimse görmedik bir yerde boğazlayıp getirsin.”

Hepsi de kendilerine verilen kuşları aldılar, varıp ıssız bir mahalde boğazlayıp getirdiler. Yalnız o talebesi kuşu boğazlamadan getirdi.

Cüneyd-i Bağdad’, hazretleri (r.a.);

-“Niçin boğazlamadın?” buyurdu.

Talebesi;

-“Hocam! Siz kuşları kimse görmedik bir yerde boğazlayın demiştiniz. Ben ise ıssız bir yer bulamadım. Her yeri Allah-u Teâlâ görüyor.” Deyince

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“Arkadaşınızın ferâsetini gördünüz mü?”

Talebelerin hepsi de tevbe ettiler ve boyunlarını büküp, Cünayd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) den afv edilmelerini dilediler.

Ebû Amr isminde bir zat şöyle anlatıyor;

-“Bir sene hacca gidiyordum, vedalaşmak için Cüneyd (r.a.) e uğradım. İhtiyacım olmadığı halde, bereket olarak yanımda bulunması için kendilerinden bir dirhem borç istedim. Fakat yanlarında hiç para olmadığını da biliyordum.”

-”Bana bir müddet baktılar. Sonra cebinden bir dirhem çıkarıp bana verdiler. Hacca gittim. Döneceğim zaman;”

-”Medine-i Münevverede aklıma geldi ki, Cüneyd (r.a.) ye bir yüzük alıp hediye götüreyim. Yüzüğü aldım. Bağdad’a döndüm.”

-”Cüneyd (r.a.) in ziyaretine gittim. Fakat yüzüğü evde unuttum;”

-“Neyse şimdi yüzükten hiç bahsetmem sonra tekrar ziyeret ettiğimde yüzüğü takdim ederim.” Dedim

O’nu ziyaret ettiğimde;

-“Efendim! Hacca giderken sizden ödünç aldığım bir dirhemi iâde etmek istiyorum.” Dedim

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.);

-“Biz onu, Medine-i Münevvere’den getirip de evde unuttuğumuz yüzük gibi unutmadık. O zaman hediye etmiştik.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri veli kullar hürmetine günahlarından dönüp tevbe eden ve Salih ameller işleyen kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido (Girnavas civarı)

İbni Semmâk (radiyallah-u anh);

Va’z etmekte eşsiz bir hadis âlimi. Zamanının imâm-i, insanların makbulü, güzel hikmetli söz ve beyan sahibidir.

İsmi Muhammed bin Semmak el-Kufi, künyesi Ebül-Abbas’dır. İbni Semmak diye meşhur olmuştur. Çok ibadet eden ve zahid (dünyaya kıymet vermeyen) bir insandı.

Sözleri ve va’zlarının çoğu toplanmıştır. Ayrıca Hişam bin Urve (r.a.), A’maş (r.a.) ve bir kısım hadis âlimlerden hadis dinlemiştir.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) ve zamanındaki bir çok hadis âlimi kendisnden rivayette bulundu.

Harun Reşid zamanında Bağdad’da geldi. Orada bir müddet kaldı. Sonra Küfe’ye döndü. Küfe’de 183 (M. 799) yılında vefat etti.

Vefat etmeden önce;

-“Allah-u teâlâ’ya itaat etmediğin zaman (azabından) kork. O’na isyan etmedikçe de (rahmetini) bekle.” Buyurdu.

Muhammed bin Semmak (r.a.) yaşayışı ve hikmetli sözleriyle, binlerce insanın Allah-u Teâlâ’nın razı olduğu yola kavuşmasına sebep olmuştur.

Hiristiyan bir genç iken, İbn-i semmak (r.a.) dan işittiği sözlerden kalbinde iman nuru parlayan Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yi İmâm-i Ali Rıza (r.a.) ya götüren ve orada iman etmesine sebep olan İbn-i Semmak (r.a.) dır.

Çok tevazu sahibi olup, kendisini herkesten aşağı görürdü.

-“Tevazuun en üstünü, kendini hiç kimseden üstün görmemektir.” Buyururdu.

İbn-i Semmak (r.a.), bildiklerini, öğrendiklerini yerine getiren Allah’ın sevgili bir kuluydu.

Bir defasında va’zında;

-“İçinizde nice Allah-u Teâlâ’yı hatırlatan kimseler vardır ki, kendileri Allah-u Teâlâ’yı unutmuşlardır. Yine öğleleri vardır ki, Allah-u Teâlâ’nın yasak, haram kıldığı şeylere karşı cüretkar oldukları halde (Yanı haram işledikleri hale) başkalarını Allah-u teâlâ’ya yaklaştırmaya çalışırlar. Yine sizden öyleleri vardır ki, kendileri Allah-u Teâlâ’dan kaçtıkları halde, insanları Allah-u Teâlâ’ya çağırırlar.” Diyerek,

İlmiyle âmil olmayan, bildikleriyle âmel etmeyen ve böylece gaflet içinde kalan kimselerin halini dile getirmiştir.

Yine İbn-i Semmak (r.a.);

-“Amelsiz ilim peşinde koşanın misalı şeytandır….

Devam edecek…

<<<İbn-i Semmak (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbn-i Semmak hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Veysike (Nusaybin)

İbn-i Semmâk (Radiyallah-u anh)- 2

Yine İbn-i Semmak (r.a.);

-“Amelsiz ilim peşinde koşanın misalı şeytandır. KENDİSİNİ MAKAM, MEVKİ ARZUSUNDA KAPTIRANIN MİSALİ FİRAVUN’DUR. Yani; Makam korkusundan iman etmemiştir.”

Sözleriyle âmelsiz ilim sahiblerini ve makam, mevki peşinde koşanların halini haber vermiştir.

İbn-i Semmak (r.a.) Buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ’nın emirlerine itaat etmenin faydaları, sadece yüzleri nurlandırıp güzelleştirmek, kalblere sevgisini yerleştirmek, vücud a’zalarını kuvvetlendirmek, nefse emniyet bahşetmek ve insanlara karşı şehadetinnin kabulüne vesile olmak gibi faydalardan ibaret bile olsa; Günahlardan elçekip Allah-u Teâlâ’ya yönelmek için yine kafi gelirdi. Günahlar ise yüzü çirkinleştirmek, La’netle anılmaya sebep olmak, nefsin kendine güvenini artırmak ve sehadetin (şahitliğin) düşmesi.. gibi zararlardan başka zararı olmasa bile kişiye yeter de artar bile. Allah-u teâlâ; her itaat eden kuluna itaatin sevincini, her isyan edene de isyanın hüzünü tatmaları için çabucak alametler verir.”

Muhammed ibn-il Hasan, Rukbe’ye vali tayın edildiğinde ona nasihat olarak yazdığı mektubta buyurdu ki;

-“Her halinde takva üzere ol, Allah-u Teâlâ’nın ni’metlerine şükret ve O’ndan kork. Nİ’METE ŞÜKRETMEK; GÜNAH İŞLEMEMEKLE OLUR. Muhakkak her ni’mete bir delil (hüccet) ve mes’ûliyet vardır. Hüccet, delil o ni’metin Allah-u Teâlâ tarafından verilmiş olmasıdır. MES’ÛLİYETİNE GELİNCE; O Nİ’MET OLDUĞU HALDE GÜNAH İŞLEMEMEKTİR. Allah-u teâlâ sana afiyet versin. İşlediğin günahları ve yaptığın kusurları affetsin.”

İbn-i semmak (r.a.), Harun reşid’in bulunduğu bir meclise geldi ve Eshab-i Kiramı (aleyhimürrıdvan) ve hazreti Ebû Bekir (r.a.), Hazreti ömer (r.a.) ve Hazreti Osman (r.a.) yı şu sözlerle medh etti.

-“Allah-u Teâlâ’ya hamd olsun, Resulullah (s.a.v.) salat ve selam olsun. Sonradan gelenlerden (Yani Eshab-i Kiram -r.a.- dan olmayanlar) bin tanesi, Eshab-i Kiramdan en aşağıda olanın derecesine yaklaşamaz. Onlar (Ya’ni Eshab-i Kiram) Allah-u Teâlâ’nın azabından emin oldular. Babalarımız ve dedelerimiz de iman edip, kılıç korkusundan emin oldular.”

-”Ya Ebâ Bekir (r.a.); Sen Allah-u Teâlâ’ya kulluk ve itaatte öyle bir dereceye ulşatın ki, Allah-u Teâlâ Kur’an-i Kerimde seni MEDH-Ü SENA EDİYOR. Ya Ömer (r.a.), Sen bir halife, emir değil, Müslümanların babasısın. Ya Osman (r.a.), sen mazlum olarak, günahsız olarak şehid edildin ve defnedildin. Sen olgunluk yaşında idin. Ama küçük bir çocuk gibi (günahsız) vefat ettin.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbn-i Semmak hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Veysike (Nusaybin)

İbn-i Semmâk (Radiyallah-u anh)- 3

İbn-i Semmak (r.a.) buyurdular ki;

-“İlim ve amel sahibi olduğu halde riyakar olan kimse, içinde gizlediğini (riyayı) insanlara bildirseydi elbette insanlar ondan yüz çevirir ve akılsız olduğuna hükmederlerdi.”

Herkesin birbirine karşı vazifeleri ve hakları olduğunu anlatır ve bunların yerine getirilmesini isterdi.

-“Hükümdarların, kendi te’basına, teb’asının da hükümdarlarına karşı insaf ile haraket etmesi lazımdır. Halife Ömer bin Abdülaziz (r.a.), hilafet makamına oturduğu zaman ağlamaya başladı. Hanımlarını, çocuklarını ve cariyelerini toplayıp, onları kendisiyle beraber kalıp kalmamakta serbest bıraktı.”

Onlara dedi ki;

-“Ben bugünden itibaren öyle bir iş ve mes’üliyeti yüklenmiş bulunuyorum ki, artık sizinle meşgül olmaya zamanım kalmayacak. İnsanlar kıyamet gününde hesablarını verinceye kadar, boş vaktim yok demektir. Bunun üzerine aile efradı ağlayıp öyle çığlıklar attılar ki, yakın komşular onlardan birinin vefat etiğini sanmışlardı.” Sözleriyle bu haklaradan bahsetmiştir.

İbn-i Semmak (r.a.) Buyurdu ki;

-“Bize göre insanlar üç kısımdır.”

-“1.Zahidler (dünyaya ehemmiyet vermiyenler)”
-“2.Dünyaya rağbet edenler.”
-“3.Sabredenler.”

-“1.Zahidler;”
-“Zahidler dünyadan kendilerine bir şey verildiği zaman sevinmezler, kayıbettikleri bir şey için de üzülmezler.”

-“2.Dünyaya rağbet edenler;”
-“Dünyaya rağbet edenler, oyun eğlence ve ne yaptıklarının farkında olmadan yaşayıp giderlr.

-“3.Sabredenler;”
-“Sabredebler de iki kısımdırlar, zahirde (dış görünüşünde) zahid gibi olanlar ve hakiki sabredici olanlar. Zahidlere bemnzeyenler zahid değildirler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbn-i Semmak hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu