‘Menkıbeler’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar mevsimi)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 4

Zamanın hükümdarı, hakkındaki ithamların aslını öğrenmek için huzuruna çağırtı. Hükümdarın yanına götürülürken yolda bir ihtiyarla karşılaştı.

İhtiyar, Zünnün-i Mısrı hazretleri (r.a.) ne bakarak dedi ki;

-“Şimdi seni hükümdarın yanına çıkaracaklar. Sakın ondan korkma, onu üstün görme, Asıl korkulacak Allah-u Teâlâ’dır. Kendini haklı göstermeye çalışma, kendini kötülemeye de kalkışma. Yapılan ithamlar dışında isen, sana haksızlık yapılmışsa Allah-u Teâlâ’ya sığın, seni kurtarır.”

Hükümdarın karşısına çıkarılınca Hükümdar sordu;

-“Senin için zındıktır, doğru yoldan ayrıldı, kafirdir diyorlar. Bu ithamlara karşı ne dersin?”

Zünnün-i Mısrı hazrteleri (r.a.) şöyle cevab verdi;

-“Ne söyliyeyim. Hayır, değilim desem, bana bu isnadı yapmış olan Müslümanları itham etmiş, onların yalancı olduklarını söylemiş olurum. Evet öyledir desem, yalan söylemiş olurum. Bu bakımdan siz reyinize muracaat ediniz. Ve hükmünüzü buna göre veriniz. Ben nefsimden yana olup, onu müdafaa edecek değilim.”

Bunun üzerine, Hükümdar biraz düşünüp;

-“Bu kimse yapılan iftiralardan uzaktır.” Diyerek onu serbest bıraktı.

Yusuf bin Hüseyn (r.a.) şöyle anlatır;

Bir gün Zünnün-i Mısrı hazretleri (r.a.) na gittim. Bana buyurdular ki;

-“Bir zaman Mısır’ın bir köyüne gidiyordum. Yolda uyudum. Bir müddet sonra uyandığımda, yer yarıldı ve içinde iki tabak çıktı. Birisinden “semsem” isminde bir yemek, diğerinde ise “gül suyu” vardı.

Bana dediler ki;

-“Ey zünnün bunlardan ye ve bundan iç!”

Ben bir müddet tereddüd ettim. Sonra kalbime onları yememek isteği geldi. Onlar âniden kayboldu.

Gaibden bir ses geldi ve dedi ki;

-“Ey Zünnün bu senin için büyük bir imtihandı. Sen imtihanını çok iyi verdin.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ şelalesi (Nusaybin)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 5

İmâm-i Yâfi-i (r.a.) anlatır; Ebu Cafer (r.a.) dedi ki;

-“Bir gün Zünnün-i Mısrı hazretleri (r.a.) nın yanında idim. Eşyaların evliyaya itaatından bahsediyordu. Mesele şu sandalyaya odanın dört köşesini dön desem, döner ve eski yerine gelir.” Buyurdu.

Daha sonra sandalyaye;

-“Odanın dört köşesini dön.” Dedi.

Sandalye odanın dört köşesini döndü ve eski yerine geldi. Orada bulunan bir genç ağlamaya başladı ve orada öldü.

Bana dönerek;

-“Ey Ebi Ca’fer, eğer bize itaat eden her şeyi size gösterseydik, siz de genç gibi olurdunuz.” Buyurdu.

Şöyle anlatılır;

Mısır’da Muhakked bin İsmail isimli birisinin çok güzel ve dillere destan evleri vardı. Birgün yine güzel bir ev yaptırmış ve başka eksiklik var mı diye etrafında dolaşırken Zünnün-i Mısrı (r.a.) yanına geldi.

Ona;

-“Ey Mağrur, bu kadar emeği, emanet olan bir dünya evine verdin. Ebedi evin olan Allah-u Teâlâ’nın evine (İmana) ne emek verdin?” diye sordun

Sonra da;

-“Bu dünyada kendin için nasıl olsa bir ev bulursun ve içinde oturursun. Fakat öbür dünyada eğer şu dört hudut arasında kendine bir ev yapmazsan halin perişan olur. Maazallah Ceheneme gidersin.”

-“Şu dört huduttan ilki; Dünyada fazla malı, ihtiyac sahiblerine vermek,”
-“İkincisi; Allah’u Teâlâ’dan korkmak,”
-“Üçüncüsü; Allah-u Teâlâ’yı ve onun sevdiklerini sevmek,”
-“Dördüncüsü ise; Bütün musibetler üzerine sabır etmektir.”

Sonra tekrar devam etti;

-“İşte bu dörd hudud içindeki evi kenidne al, o senin için yeterlidir. O hudutlar arasında yer alan ev cennet evidir. Altında bal ve sütten akan, içinde istediğin her ni’met ve yiyecek vardır.” Dedi.

Bunun üzerine o şahıs;

-“EY Efendim! Ben çok günah işledim, onları ne yapayım?” dedi.

Zünnün-i Mısrı hazretleri (r.a.);

-“Allah-u Teâlâ dilerse bütün günahlarını afv eder. Yeter ki sen can-u gönülden tevbe et.” Deyince

Adam ağlamağa başladı ve can-ü gönlden tevbe etti. Bütün evlerini satıp, parasını fakirlere dağıtı. Zünnün-i Mısrı (r.a.) nın talebesi oldu.

Bir süre sonra bu zat vefat etti. Kabre koyduklarının ertesi gününde gördüler ki, kabrin üzerine bir kağıt duruyordu.

Üzerinde şu yazıyordu;

-“Zünnün’i Mısrı’nın söylediklerinin hepsi doğru çıktı. Can-ü gönülden tevbe ettiğim için, daha önce işlediğim bütün günahlarımı Allah’u Teâlâ afetti. Şimdi altında ırmaklar akan cennet evindeyim.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 6

Bekir bin Abdurrahman (r.a.)anlatır;

Bir gün Zünün-i Mısrı hazretleri (r.a.) ile birlikte yolda gidiyorduk. Bir dere kenarında Zünun-i Mısrı (r.a.) kuru bir ağacın üstüne oturdular. O anda canım tâze hurma yemek istedi. Fakat o bölgede hurma ağaçları yoktu ve hurma mevsimi de değildi.

Gördüm ki, Zünun-i Mısrı (r.a.) bana dikkatli bir şekilde bakıyordu;

-“Ey Bekir! Canım çok mu taze hurma istiyor? Diye sorunca

Ben de;

-“Evet efendim.” Dedim.

O zaman kuru ağaca;

-“Haydı sen bizi bir hurma ağacının yanına götür.” Deyince.

Baktım o kuru ağaç, Allah’ın izniyle yürümeye başladı. Bizi epey uzakta, hurmaları olmuş bir ağacın yanına götürdü.

Zünun-i Mısrı (r.a.);

-“Ey Bekir! Doyuncaya kadar taze hurma ye.” Dedi.

Ben doyuncaya kadar taze hurma yedim.

Daha sonra Zünun-i Mısrı (r.a.) kuru ağaca;

-“Bizi yerimize götür.” Buyurdu.

O ağaç bizi eski yerimize getirdi. Ben nereye gidip geldiğimizi bilmiyordum.

Bir gün Talebeleri Zünun-i Mısrı (r.a.) yı ağlarken görüp, sebebini sordular;

-“Bu gece Ma’na âleminden bir ses geldi,’Ey Zünun! İnsanları yarattım, on bölük oldular. Dünyayı bunlara gösterince, dokuz bölüğü dünyayı istedi. Bir bölüğü de on bölük oldu. Bunlara Cenneti gösterince, dokuz bölüğü Cenneti istedi. Kalan bir bölük de on bölüğe ayrıldı. Bunlara cehennemi gösterince, dokuzu korkup dağıldılar. Bir bölük kaldı. Bu bölük, ne dünyayı, ne de cenneti istediler ve ne de cehennemden korktular. (Ey Kullarım! Ne dilersiniz?) fermanıma cümlesi, dileğimizi sen bilisin dediler.’ ŞİMDİ BEN HANGİ BÖLÜKTEN OLAYIM BİLMİYORUM. MAHRUM BÖLÜKLERDEN OLURUM KORKUSUYLA AĞLIYORUM.”dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 8

Yusuf adında gezginci bir zat, Zünun-i Mısrı (r.a.) nin ‘İSM-İ A’ZAMI’ bildiğini öğrenince, Mısıra gitti.

Zünun-i Mısrı (r.a.) nın huzuruna vardı. İLK ÖNCELERİ İLTİFAT GÖRMEDİ. Daha sonra huzura kabul edilerek, Zünun-i Mısrı (r.a.) ya bir sene hizmet etti.

Daha sonra;

-“Ey Üstad, sana bir sene hizmet ettim artık hakkımı vermen gerekir. Senin ism-i a’zamı bildiğini söylediler. Onu benden iyi emanet edeceğin bir başka kimse olmayacağını bilirsin.” Dedi.

Zünun-i Mısrı hazretleri (r.a.) sükut etti. Ona cevab vermedi.

Altı ay sonra bir tabağa konmuş ve bir mendille sarılmış bir şeyi çıkardı. ona, verdi

Ve ona;

-“Fustat’ta bulunan falan dostumuzu bilirsin değil mi?” Diye sorunca

Adam;

-“Evet.” Dedi.

Zünun-i Mısrı hazretleri (r.a.);

-“İşte bunu ona götür.” Dedi

Adam sarılı tabağı aldı, giderken;

-“Zünun-i Mısrı gibi bir zat hediye gönderiyor. Acaba nedir, ne kadar kıymetlidir? diye düşündü.

Merakını yenemiyerek tabağı açtı. İçinden bir fare çıktı ve kaçarak kayıbolup gitti. Bu duruma kızarak, Zünnun-i Mısrı Hazretleri (r.a.) nin yanına gitti.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) ona;

-“Biz seni denedik. Sana bir fare emanet ettim, ona hiyanet ettin. Hiç sana İsm-i A’zamı güvenip teslim edebilir miyim?” dedi.

Birgün bir çocuk Zünnun-i Mısrı (r.a.) nin yanına gelip;

-“Bana büyük miktarda para miras kaldı. Bunu sizin hizmetinizde sarf etmek istiyorum.” Dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.);

-“Buluğ ve reşid çağın geldi mi?” deyince

Çocuk;

-“Hayır.” Dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) o zaman;

-“Senin paranı harcamak caiz olmaz, rüşd oluncaya kadar sabret.” Dedi.

Çocuk reşid olunca, Zünnun-i Mısrı (r.a.) nın hizmetinde bulunmaya başladı ve bütün parasını fakirlere dağıttı.

Birgün önemli bir ihtiyacı karşılamak için borç para almak icab edince,

Çocuk;

-“Keşke daha fazla param olsaydı da, bu yolda harcasaydım.” Dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) bu sözleri üzerine çocuğun daha olgunlaşmadığını anladı.

Genci yanına çağırarak;

-“Falan aktara git. ÜÇ DİRHEM FALAN OTU VERSİN.” Dedi.

Genç gidip söylenileni alıp getirdi,

Zünnun-i Mısrı (r.a.) ;

-“Bunları havanda ez, yağda hamur halına getir, ondan üç boncuk yap ve hepsini iğne ile delerek bana getir.” Dedi

Genç söyleneleri yapıp onun yanına gitti.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) üç boncuğu eline aldı, biraz oğuşturdu ve üzerlerine nefesini üfleyince her biri hiç kimsenin görmediği birer mücevher oldu.

Gence dönerek;

-“Bunları al pazara götür, değerini öğren gel.” Dedi.

Genç pazara gitti, bunların her birine yüzbin dirhem altın verildiğini öğrendi.

Gelip durumu Zünnun-i Mısrı hazretleri (r.a.) ye bidirince,

Ona;

-“Bunları havana koy, ufala ve suya at gitsin. Şunu bil ki talebelerim ekmek bulamadıkları için aç değil, istedikleri için açtırlar.” Dedi.

Bunun üzerine genç tevbe etti. Gönlünde dünyanın hiçbir değeri kalmadı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 9

Zünnun-i mısrı (r.a.) anlatır;

Bir gün Mekke’de Kâ’be-i şerifi tavaf ederken, Ka’be ile gök arasında bir nurun sütün gibi durduğunu gördüm.

Daha sonra kayıbolan bu nurun, kimden veya kim için yükseldiğini merak ettim. Tavafımı bitirdikten sonra iki rek’at namaz kıldım.

O nuru düşünürken, acıklı bir ses duydum. Sesin kimden geldiğini merak ettim ve bir kadının ka’be’nin örtüsüne tutunup göz yaşı döktüğünü gördüm.

Ağzında şu kelimeler dökülüyordu;

-“Ey Dostlar dostu! Sen bilirsin, ey gönül dostum sen bilirsin. Sana olan sevgimi o kadar gizledim ki, kalbim ve ruhum daralmaya başladı.”

Kadının bu muhabbet ateşi içinde söylediği bu sözler içimi sızlattı. Sonra kadın kendinden geçti.

Biraz sonra kadın kendine gelince, şöyle niyazda bulundu;

-“Allahım! Ey tek sâhibim! Ey koruyucum! Bana olan sevgin hürmetine beni bağışla!”

BUNA ŞAŞIRDIM VE KENDİSİNE YAKLAŞARAK;

-“Allahım! Sana olan muhabbetim hürmetine deseydin olmaz mıydı?” diye sordum.

Bana dikkatla baktı ve;

-“Yaklaş Ey Zünnun! Bilmezmisin Allah-u Teâlâ Kur’an-i kerimde sevdiği bir milletten söz ederken; ‘Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever.’ Buyurmuştur. Bunun için benim O’na sevgim hürmetine demedim. O’nun bana olan sevgisi hürmetine dedim.” Diye cevab verdi.

Ben ona;

-“Doğru söylediniz. Fakat benim Zünnun olduğumu nereden bildiniz?” dedim.

Bana ;

-“Ey Zünnun! Cabbar olan Allah-u Tâlâ’nın ma’rifetiyle tanıdım.” Deyince;

Onun velayet makamına ulaşmış bir hatun olduğunu gördüm. Daha sonra bana;

-“Ey Zünnun! DÖN ARKANA BAK NE VAR?” Deyince

Arkama baktım, hiçbir şey göremedim, hemen kadına döndüm, Kadın kayıbolmuştu.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı Nusaybin (Sonbahar mevsimi)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 10

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“ Üç defa sefere çıktım. Her seferinde bir ilim getirdim.”

-“İlk seferde getirdiklerimi, avam da, havas da kabul etti.”

-“İkinci seferde getirdiklerimi havas, seçkin kimseler kabul etti. Avam kabul etmedi.”

-“Üçüncü seferde getirdiğim ilmi, avam da , havas da kabul etmedi. Ben de terk edilmiş ve yalnız başıma kaldım.”

Şeyh-ül-İlam Abdullah-i Ensarı (r.a.) buyurdu ki;

-“Zünnun-i Mısrı (r.a.) nin getirdiği İLK İLİM TEVBEDİR Kİ avam ve havas kabul etti.”

-“İKİNCİ İLMİ TEVEKKÜL, MUAMELE VE MUHABBET İLMİ İDİ Kİ, bunu havas kabul etti, avam kabul etmedi.”

-ÜÇÜNCÜ İLİM DE HAKİKAT İLMİ İDİ. Ki halkın ilim ve akıl seviyesine göre değildi. Şübhesiz onu anlamayadılar ve uzaklaştılar. Böylece onu inkar ettiler, onunla vefatına kadar mücadele ettiler.”

Vefat ettiğinde, hava çok sıcaktı. Cenazesini götürürlerken bir bölük kuş da cenazenin üstünde kanatlarını açarak birlikte uçuyor ve gölge yapıyorlardı.

Oradaki insanlar o kuşların kanatlarının gölgesi altında kalıyorlardı. Fakat hiç kimse öyle kuşlar görmemişti.

Cenazesi defn edilinceye kadar kuşlar oradan gitmediler. Ertesi gün kabri üzrinde Âdemoğlunun yazısına benzemiyen bir yazının yazılı olduğu görüldü.

-“Zünnun, Allah’ın sevgilisidir ve şevkı dolayısıyla da canını O’nun yoluna feda etmiştir.”

O yazıyı oradan kazımalarına rağmen, tekrar yazılırdı.

Vefatından sonra bir çok âlim Rüyasında Peygamber efendimiz (a.s.v.) i gördüler.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) iz yanındakilere;

-“Hak dostu Zünnun geliyor, karşılamaya gidelim.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin

Zünunu-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 11

Zünun-i Mısrı (r.a.) ye;

-“Kul hangi sebeple CENNET’E girer?” diye sorulunca

Zünun-i Mısrı (r.a.);

-“Beş şey ile;”
-“Eğrilik bulunmayan bir doğruluk,”
-“Gevşeklik bulunmayan bir gayret,”
-“Gizli aşikar Allah-u teâlâ’yı anmak (Murakabe etmek),”
-“Yol hazırlığı yapıp, ölüme hazırlanarak, ölümü beklemek,”
-“Hesabe çekilmeden önce kendini hesaba çekmek.” Buyurdu.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) ye

-”Kul ne zaman Allah-u teâlâ’dan KORKAR? diye sorulunca;

Zünun-i Mısrı (r.a.);

-“Hastalığın uzamaması için, kendisini her şeyden koruyan hastanın durumuna geldiği vakit.” Cevabını verdi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) ye

-”Kulun İHLAS SAHİBİ Kimselerden olduğu nasıl belli olur?” diye sorduklarında

Zünun-i Mısrı (r.a.);

-“Kendisni tam ma’nasiyle ibadete verip, insanların nazarında mertebe ve itibarının silinmesini severek kabul ettiği zaman.” Cevabını verdi.

-”İnsan Allah-u Teâlâ’nın SAF KULLARINDAN olduğunu, ne zaman ve nasıl anlar?” diye sordukları zaman,

Zünun-i Mısrı (r.a.);

-“İnsan bu durumu şu dört şeyle bilir.”
-“1-Rahatı terk ederse,”
-“2-Az olsa bile, olandan verirse,”
-“3-Fakirleşmesi kendisine sevimli gelirse,”
-“4-Övülmek ve kötülenmek kendisine aynı gelirse,” cevabını verdi.

Zünnun-i mısrı (r.a.) ye

-”Bozulan KALBİ DÜZELTMEK için ne yapmak lazımdır? Diye sorduklarında;

Zannun-i Mısrı (r.a);

-“Beş şey yapmalıdır;”
-“1-Helal yemek,”
-“2-Kur’an-i kerim okumak,”
-“3-Salihlerle sohbet etmek,”
-“4-Gece ibadet etmek,”
-“5-Seher vaktinde ağlamak.” Cevabını verdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Şelalesi (Nusaybin)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 12

Zünnun-i Mısrı hazretleri (r.a.) ye;

-“Kalbini en güzel koruyan kimdir?” diye sorduklarında

Zunnu-i Mısrı (r.a.);

-“Diline en çok hâkim olan.” Cevabını verdi.

Kur’an-i Kerim âlimlerinin durumunu sorduklarında;

Zünnun-i Mısrı (r.a.);

-”Onlar bu yolda dizlerini çürüttü. Ömürlerini ve bedenlerini bu yolda harcadılar. Böylece Kur’an-i kerim ilmine sahib oldular. Bu ilme vakıf olabilmek için, bu kadarla kalmadılar. Dudaklarında kan kalmadı. Göz yaşları sel olup aktı. Kur’an-i kerim ilmini onlar böyle buldu. Hidayete eren bunlar oldu. İmanlarını emniyet altına bunlar aldı.” Cevabını verdi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) Buyurdu ki;

-“İnsanı arzulardan kurtaran dost ikidir. Gözü ve kulağı muhafeze etmektir.”

Kalbın hastalığından sordular;

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Kalbin hasta olmanın âlameti dörttür.”

-“1-Taâttan (ibadetten) tad, haz almaz.”
-“2-Allah-u Teâlâ’dan korkmaz,”
-“3-Eşyaya, mahlukata ibret gözüyle bakmaz,”

-”4-Dinlediği ilim ve nasihatten istifade etmez.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) den hikmetli sözler;

-“Öyle birisiyle dostluk kur ki, senin değişmenle değişmesin.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Her a’zânın tevbesi vardır.”

-“Kalb ve gönülün tevbesi, Şehveti terk etmektir.”

-“Gözün Tevbesi, Harama bakmamaktır.”

-”Dilin Tevbesi, Fena söz söylemekten, gıybet etmekten çekinmektir.”

-“Kulağın tevbesi, Kötü sözleri dinlememektir.”

-“Ayağın Tevbesi, Haram yerlere gitmekten kendini korumaktır.”

Yine (r.a) buyurdu;

-“Şu üç şey ihlas alâmetidir;”

-“Birincisi; Medh ve kötülenmek ona te’sir etmez.”
-“İkincisi; Amelleri unutur günahlarını düşünür.”
-“Üçüncüsü; Hak teâlâ’dan gayrisini gönülden çıkarır.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Tevbe iki kısımdır;”

-”İnâbe tevbesi; kulun Allah-u Teâlâ’dan korkup tevbe etmesi,”

-”İsticâbe tevbesi; kulun Allah-u Teâlâ’dan utanıp tevbe etmesidir.”

Yine (r.a.) buyurdu;

-“İlim tahsil ettiği hâlde, bu ilmiyle amel etmeyen kimseye âlim denilmez.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Kanaat eden rahat bulur, üstün olur. Tevekkül eden, emin ve metin olur. Faideli işleri ihmal eden, faidesiz işlerle uğraşır.”

Tekrar Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Bir kula bak, vaktini boşa harcıyorsa, boş şeylerle vakit geçiriyorsa, Allah-u Teâlâ’yı anmıyorsa; bilsin ki, Allah-u Teâlâ onu sevmiyor.”

Yine (r.a.) buyurdu;

-“Ruhun sıhhati az günah işlemek, bedenin sıhhati az yemektedir.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Sevgi seni konuşturur, korku rahatsız eder, hayâ susturur.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i Nusaybin

Ebû Türâb Nahşebi (Radiyallah-u anhu)

Evliyanın büyüklerinden, Adı Asker bin Hüseyin Nahşebi’dir. Künyesi ile tanınmış, asıl ismi unutulmuştur.

Horasan evliyalarından idi. Hâtem-i Esâm (r.a.) ve Ebû Hatim-i Atar el-Basri (r.a.) ile sohbet etmiştir. Şafi-i mezhebinde fıkıh âlimi idi. Aynı zamanda Ahmed bin Hanbel (r.a.) den de ilim almıştır.

Ebû Abdullah Celâ (r.a.) nın ve Ebu Abid Busri (r.a.) nın hocasıdır. 245 (M. 659) senesinde Basra Çölünde namaz kılarken vefat etti. O HALDE BİR SENE KALDI. Bu zaman içinde cesedine vahşi hayvanlar ve kuşlar hiç yaklaşamamış, vucuduna dokunamamışlardır.

Allah yolunun büyüklerinden, mücahede ve takvada kuvvetli, hikmetli ve te’sirli sözleri meşhur olup, yıllarca başını yastığa koymadı.

Yalnız harem-i şerifte bir seher vakti uyudu. RÜ’YASINDA HURİLERDEN BİR KISMI GELİP KENDİLERİNİ ONA GÖSTERMEK, ONUNLA KONUŞMAK İSTEDİLER.

Ebû Türâb hazretleri (r.a.);

-“Ben kendimi Allah-u Teâlâ’ya o kadar verdim ki, hurilerle oturup konuşacak vaktim yok.” Dedi.

Huriler etrafında gürültü ederlerken, cennet meleklerinin Reisi Rıdvan gelip;

-“Bu Azizin size yüz vermesi mümkün değildir. O Cennetteki yerini almadıkça sizinle ilgilenmez. Gidin ve o zaman gelirsiniz.” Dedi.

İbn-i Celâ (r.a.) anlatır;

Ebû Türâb (r.a.) Mekke’ye geldi. Bitkin yorgun ve zaif görünmüyordu.

-“Nerede yemek yedin?” dedim.

Ebû Türâb (r.a.);

-“Basra’da, Bağdad’da, bir de burada.” Buyurdu.

İbn-i Celâ (r.a.) der ki;

-“Üçyüze yakın evliya gördüm. Bunlardan dördü çok büyük olup, ilki Ebû Türâb (r.a.) dır.” Dedi.

Ebû Türâb (r.a.) anlatır;

Birgün Hicaz’da yalnız yürüyordum. Siyah yüzlü bir adam gördüm. Boyu çok uzun idi, korkmuştum.

-“Dev misin, Cin misin?” diye  sordum.

Bana;

-“Sen Müslüman mısın, Kafir misin? Diye sordu.

Ve arkasından;

-“Eğer Müslümansan Allah’tan başkasından korkma.” Dedi. Ve kayıboldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri  Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ Barajı (Sonbahar mevsimi)

Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)-2

Ebû Türâb Nahşeb-i (r.a.) anlatır;

Bir gün nahşeb mahallelerinin birinde geçiyordum. Aniden kulağıma sesler geldi. Dikkat ettim. Bir takım erkeklerin, bir kadınla tartıştıklarını gördüm.

Kendi kendime,

-“Buraya gitmeliyim, bir mazlum ise ona yardım etmeliyim.” Dedim.

Yanlarına varınca kadın beni gördü ve yanıma geldi.

-“Ey Üstad! Fasık ve ömrünü kötü şeylerle harcayan bir oğlum var. Yaptığı kötülükler, işlediği günahlar hakikatten çoktur. Dün gece fısk meclisi kurmak ve şarab içmek istedi. Akşamdan sonra, Allah-u Teâlâ ona bir hastalık gönderdi. Şimdi hasta yatağında yatıyor.”

Evimiz mescidin yanındadır. Cemaat geceki sesleri duyup şimdi geldiler;

-‘Ve onu mahalleden çıkarın.’ Dediler.

-“Ben hasta olduğunu bildirdim. Ölürse, hepimiz ondan kurtuluruz, yahut tevbe eder, kendisi kurtulur. Ölmez ve tevbe etmezse, o zaman onu şehirden çıkarın.” dedim.”

Ebû Türâb Nahşebi hazretleri (r.a.), kadına yardım etti ve kalabalık dağıldı.

Sonra aklıma o genci görmek ve tevbe ettirmek geldi. Evden içeri girince, genç beni görür görmez feryad edip ağlamağa başladı.

-“Allah’ım ne kadar kerimsin ki, benim gibi ömrünü boşa geçirmiş bir zavallının duasını anında kabul eyledin.” Dedi.

Ben;

-“EY GENÇ! NE DUA ETTİN? Dedim.

Genç;

-“Üstadım, bugün seher vaktinde iki dua ettim. Biri; Ya Rabbi sabahleyin Ebû Türâb (r.a.) ın yüzünü görmek nasib eyle, İkincisi; Ya Rabbi, Nasuh tevbesi ihsan eyle.” Dedim.

Genç sözlerine şöyle devan etti;

-“Dua’mın birini şu anda kabul edilmiş görüyorum, umarım ki, ikincisi de kabul edilir. EY HOCAM! ÇOK GÜNAHKARIM. TEVBE ETSEM KABUL OLUR MU?” deyince,

Ebû Türâb Nahşebi (r.a.);

-“Ey genç, ümidsiz olma ki Allah-u Teâlâ’nın rahmet denizleri dalga dalga geliyor. Allah-u Teâlâ (c.c.) ziyadesiyle tevbeleri kabul edici ve afv edicidir. KULLARIN GÜNAHLARINI BAĞIŞLAYICIDIR. Asilerin tevbelerini kabul edicidir. Acizlere kafidir. Düşkünlerin en iyi vekilidir. BÜTÜN GÜNAHLARDAN TEVBE ETMEK MAKBULDUR.” Dedim

Genç elimden tutup tevbe etti ve gözlerinden yaşlar döküldü.

Ebû Türâb (r.a.) oradan ayrılınca genç annesine;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu