‘Murşid’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc00264-fuadyusufoglu-ava-res.JPG

Navale Reş (Nusaybin)

Bir kimsede Allah-u Teala (c.c.) yı isteme arzusu meydana gelince;

Allah-u Teâla (c.c.) nın;

-“Halis, Mü’min olarak ahreti dileyen, onun için bir Salih amel işleyerek ahreti isteğenin bu çalışmaları Allah-u Teâla (c.c.) katında makbuldur.” İsra-17 Buyuruduklarından olur.

O yolda yürümek manasında olan çalışmanın ne olduğunu bilmek lazımdır.

Salike (din yolunda ilerleyen) en önce lazım olan şartları yerine getirmek, sonra bunlara sıkı tutunmak ve sonra da etrafını sularla çevirip KALE GİBİ OLMAK LAZIMDIR.

Birinci Şart;

Kendisi ile Hak Teala (c.c.) arasındaki perdeyi kaldırmaktır. Ancak böylece haklarında Allah-u Teala (c.c.) nın;

-“Önlerine ve arkalarına perde koydu.”Yasin-9  buyurduklarından olmaz.

Perde dörttür:
MAL:
MEVKİ
TAKLİD:
MASİYET:

Mal:

Mal’ın perde olması şöyledir ki, kalbi meşgül eder.Halbuki kalb Allah-u Teala (c.c.) dan gayri şeylerden boşalmadıkça, ilerlemek olmaz. O halde mali aradan kaldırmak lazımdır. Ancak meşgül olmayacak kadar ihtiyaç miktarınca olmak perde olmaz.

Mevki :

Mevki ve makam perdesinden kurtulmak, bunlardan kaçmakla olur. Kimsenin bilmediği yere gitmelidir. Meşhur olunca, daima insanlarla lezzet ve kabullerle meşgül olur. İnsanlardan lezzet alan ise hakka kavuşamaz.

Taklid:

Taklidin perde olması şöyledir ki; bir kimsenin mezhebine ittikad edince, cedel (mucadele-münakaşa) yolu ile olan sözlerini dinler. Kalbinde hiç bir şey’e yer kalmaz.

Bunların hepsini unutmak lazımdır. Lailahe illallah kelimesinin manasına iman etmelidir. Bunun da esasi, onun için, Allah-u Teala (c.c.) dan başka, ibadet edeceği hiç bir mâbud yok demektir.

Arzu ve isteklerin galib olduğu kimsenin mabudu, bu istekleri olur. Bunun böyle olduğu anlaşılınca, işlerin keşfini mücadele ve munakaşa da değil, mücahede de aramak lazım olur.

Ma’siyet:

Günah kalın bir perdedir. Zira günah işlemeye ısrar edenin kalbı kararmış olur. Hak ona nasıl görünebilir? Bilhasa haram yemek, kalbi tam karartır. Helal yemek kadar kalbi nurlandıran bir şey yoktur. İşin esasi, haram rızık ve yemekten sakınmaktır. Helaldan başka şey yememelidir.

Şeriat bilgilerini öğrenip, amel etmeden önce, din ve şeriat sırlarına kavuşmak isteyen, arabi’yi ( ve tefsir için lüzumlu bilgileri) öğrenmeden Kur’anı kerim-i tefsir etmek isteyen kimseye benzer.

Bu perdeleri aradan kaldıran, abdest alıp namaza başlayacak seviyeye gelen kimse gibidir.

Şimdi uyabileceği bir imama ihtiyacı kalmış olur. Bu da yol gösterici olan MÜRŞİD’dır. Zira mürşidsiz, rehbersiz yola gitmek doğru olmaz.

Çünkü;

Yol gizlidir. Ve şeytan yolu, Hak yolu ile karışmıştır. Hak yolu birdir. bozuk yollar ise binlercedir. O HALDE BU YOL GÖSTERİCİ, YOLU BİLİCİ OLMADAN ilerlemek, yola girmek nasıl mümkün olabilir? Bir mürşid ele geçirince, bütün işlerini on ısmarlamalı ve kendi iradesine son vermelidir.

Bilmelidir ki, USTADIN HATASINDEKİ MENFAATİ, KENDİ DOĞRU İŞİNDE OLAN menfaatından daha çoktur. Mürşidinden anlayamıyacağı bir şey duyarsa, MUSA (a.s.) ve HIZIR (a.s.) ın HİKAYESİNİ HATIRLAMALIDIR. Bu hikaye mürşid ve mürid içindir.

Çünkü:

Mürşidler öyle şeyler bildirilmişlerdir ki, akıl ile anlaşılmaz.

Calinos zamanında birinin sağ parmağı ağrıdı. Mütehassis olmayan hekimler parmağına ilaç sürdüler. Hiç fayda vermedi. Colinos o parmağa ilaç koymayıp, sol omzuna ilaç koydu.

-“Bu ne bilgisislik ve akılsızlıktır hastalık parmakta, ilaç omuzda; bunun ne faydası olur.” Dediler.

Parmak iyileşti. Bunun da sebebi sinirlerin aslında bir bozukluk olduğunu anlamasıdır. SİNİRLERİN BEYİNDEN VE ARKADAN GELDİĞİNİ ANLAMIŞ OLMASIDIR.Bunu anlatmaktan maksat, müridin kalbinde hiç bir inisiyatifin bulunmaması lazım geldiğini bildirmektir.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala(c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Mal ve mevkiye önem vermeyen Sırf kendi Rıda’sı için çalışan kullarında eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Muhabbet’in İlaci

15 Temmuz 2008

dsc07057-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Muhabbet;

En yüksek makam olunca, ilacını bilmek de mühim olur. Bir güzele aşık olmak isteyenin, ondan başka her şey’den kesilmesi, yüz çevirmesi lazımdır.

Onun yüzünü görünce devamlı ona bakar. ELLİ AYAĞI, SAÇI ÖRTÜLÜ OLSADA YİNE GÜZELDİR. Onları da görmeye uğraşır. Gördüğü her güzellik, ona bağlılığını artırır. Buna devam edince, az veya çok bir meyil, kendisinde hasil olur. Allah-u Teâla (c.c.) yi sevmek de böyledir.

Birinci şart:

Yüzünü dünyadan çevirmek ve kalbini, dünya sevgisinden temizlemektir.

Çünkü;

Allah-u Teâla (c.c.) nın sevgisinden başka sevgi, onu sevmeye mani olur. Bu ekin ekilecek toprağı, dikenlerden ve zararlı otlardan temizlemek gibidir.

Bundan sonra O’nu tanımak ister. Kemâl ve Cemâl kendiliğinden sevgili ise de O’nu sevmeyen, tanımadığı için sevmez.

Sıddîk ve Fâruk’u (Radıyallah-ü anhümâ) tanıyan, onları sevmemezlik edemez. Çünkü onları öven haberler ve onların menkibeleri kendiliğinden sevgilidir.

Mârifet’e kavuşmak, temizlenmiş toprağa tohum ekmek gibidir. Bundan sonra, devamlı zikir ve fikir tohumun açılması ve büyümesine yardım eden su gibidir.

Bir kimse, bir kimseyi severek çok anarsa, şüphesiz onunla bir ünsiyet, yakınlık peyda olur.

Bir Mü’minde, muhabbetin esasınde bir şey vardır. Aralarındeki fark üç sebepten ileri gelmektedir.

Birincisi:

Dünya sevgisinden ve onunla meşgül olmada farklıdırlar. Bir şey’in sevgisi, diğer bir şey’in sevgisine noksanlık verir.

İkincisi:

Mârifette (tanımakta) ayrıdırlar. Bir cahilin Şafiî’yi sevmesi onu kısaca, büyük alim bildiği içindir. Fakat onun ilminin tafsîlinden haberi olan bir alim, onu daha çok sever. ÇÜNKÜ ONU, CAHİLDEN DAHA İYİ TANIR.

Üçüncüsü:

Ünsiyetin elde edilmesine sebep olan zikir ve ibadette farklıdırlar. Muhabbetin farklı olmasının sebebi bunlardır. Fakat onu onu hiç sevmeyen, hiç tanımayandır.

Görünen güzellik, yaratılış icabı sevildiği gibi, kalb sûretinin güzelliği de, bunun gibi sevgilidir. O halde Muhabbet, mârifetin sermayesi, meyvesidir.

Mârifeti tam olarak elde etmenin ise iki yolu vardır.

Birinci yol:

Tasavvufçuların yoludur. Bu da mücahede etmek ve devamlı zikir ile kalbi temizlemek olup, kendini ve Allah-u Teâla (c.c.) dan başka her şey’i unutur.

Bundan sonra, onun kalbinde öyle işler meydana gelmeye başlar ki, bunlara Allah-u Teâla (c.c.) nın azameti gayet açık olarak görünür. Müşâheda makamına çıkar.

O kurulan bir tuzağa benzer. Bazen av düşer, yakalar bazen de düşmez. Yakalayamaz. Bazen fare, bazen da kartal düşer. Aradaki fark büyüktür. Saâdet rızık miktarıncadır.

İkinci yol:

Mârifet ilmini öğrenmektir. Kelam ve diğer ilimleri öğrenmek değil, Bunun da başlangıcı, tefekkür kısmında işaret ettiğimiz gibi Allahu Teâla (c.c.) nın yarattıklarındeki nizam ve halleri düşünmektir.

Bu uzun bir ilimdir. Fakat arif bir üstad bulunca zeki olanların buna kavuşması mümkündür. Anlayışı az olanlar buna kavuşamaz.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allahu Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Muhabbetti anlayan ve o muhabbetli kullar arasında gezip, onların oturuşundan ve ilimlerinden dersler çıkaran kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu