‘Nakşibendi silsilesi’ olarak etiketlenmiş yazılar

15-Fuad Yusufoğlu Muhammed Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) nin mübarek markadları

Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek kabirleri

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 14

Şah-i Nakşibend hazretleri (r.a.) yine şöyle anlatmıştır;

-“Gençliğimde Allah-u Teâlâ’ya yalvarıp;”

-“Ya Rabbi! Bana yardımını ihsan et. Bu yolun ağırlığını çekmeye kuvvet ver. Bu yolda ne kadar riyâzet ve mücâhede varsa yapayım.” Diye duâ ettim.

Allah-u Teâlâ duâ’mı kabul buyurup, bana öyle bir kuvvet ve kudret ihsan etti ki, bu yolun ne kadar zahmeti ve meşakati varsa hepsine katlandım. Ne yapmak lazımsa Allah-u Teâlâ’ya hamd olsun yaptım. Şimdi ihtiyar halinde, riyâzetten ve nefsimle mücadeleden kurtulmuş bulunuyorum… Evliyâ-i kirâmın ruhlarına teveccüh eder, hepsinin ruhaniyetlerinin eserini görürdüm.”

Menkıbeleri;

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.), bir defasında Şeyh Seyfeddin adlı bir zatın ırmak kenarında bulunan kabrı karşısında kalabalık bir cemâatle sohbet ediyordu. O cemâattte bulunanlardan bir kısmı Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin tasavvufdaki yüksek derecesini bilmiyorlardı. Söz evliya zatların hâllerinden açılmıştı.

Bir haylı süren bu konuşmada, evliyanın meşhurlerinden olan şeyh Seyfeddin (k.s.) ile Şeyh Hasen Bulghâri (k.s.) arasında geçen kerâmetler anlatıldı.

İçlerinden biri dedi ki;

-“Eskiden velilerin tasarrufu, kerameti çok olurdu. Acaba bu zamanda da onlar gibi tasarruf ehli varmıdır?”

Bunun üzerine Behâaddin Buhâri hazretleri (k.s.) buyurdu ki;

-“Bu zamanda öyle zatlar vardır ki, şu ırmağa yukarı ak dese ırmak tersine akmaya başlar.”

Bu sözler, Behâeddin buhâri hazretleri (k.s.) nin mübarek ağzından çıkar çıkmaz, önlerinde akmakta olan ırmak ters akmaya başladı.

Bunun üzerine Behâeddin buhâri hazretleri (k.s.);

-“Ey su! Ben sana yukarı ak demedim.” Buyurdu.

Irmak tekrar eski yöne akmaya başladı.

Bu kerametini o kadar çok kimse gördü ki, bu sebeple çokları Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin büyüklüğünü anlayıp, tam bir teslimiyetle ona bağlandılar ve saâdete kavuştular.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC06197   Fuad Yusufoğlu Girnavas'tan Şanişe köyünün görünüşü (Nusaybin)

Girnavas’tan Şanişe köyünün görüntüsü

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 15
Bir defasında Nesef’de büyük bir kuraklık oldu. Sıcaktan toprak çatlayıp, mahsuller kurumaya başladı. Halk günlerce yağmur beklediler. Fakat bir damla yağmur düşmedi. Nesef halkı, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin duâsını almak için aralarından birini huzuruna gönderdiler.

O da gelip durumu arz etti.

-“Nesef ahalisi kuraklıktan dolayı mahzun ve kederlidir.” Dedi.

Bunun üzerine, Behâeddin Buhâri hazreleri (k.s.) buyurdu ki;

-“Üzülmesinler, Allah-u Teâlâ onlara y a ğ m u r gönderecek.”

Aradan kısa bir zaman geçmişti ki, Nesef’e yağmur yağmaya başladı. Yağmur bir gün ve bir gece devam etti. Kuraklık ortadan kalkıp bolluk oldu.

Bir talebesi şöyle anlatmıştır;

-“Ben küçük yaşta Cenânyan denilen yerden Buhâra’ya geldim. Âlimlerin derslerine devam ettim. Sonra kalbime Kâ’be’yi ziyaret etme arzusu doğdu. Mekke’ye gidip, Kâ’be’yi ziyaret etmek şerefine kavuştum. Buhâra’ya döndüm. Fakat nefsim çok azgındı Hatta eşkiyalık yapacak kadar kötü bir halde idi.

Ben bu halde iken, bende bir çekilme hali hasıl oldu. Bu hal, beni ister istemez, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin huzuruna sürükledi. Huzuruna varınca, beni yanına yaklaştırdı. Sonra enseme öyle bir vurdu ki, yediyim sillenin te’sirinden neye uğradığımı bilemedim. İstemiyerek bağırdım

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) bu halime öfkelenip;

-“Sus” dedi.

Sonra da;

-“Eğer sabredip o narayı atmasaydın, bir sohbetle işin tamam olurdu.” Buyurdu.

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin talebelerinden Şeyh Ömer Taşkendi şöyle anlatmıştır;

-“Benim Behâeddin Buhâri (k.s.) ye muhabbetim ve talebe olmam şöyledir;”

-“Önce Taşkend’de talebelerinden bir kısmını tanımıştım. Onlar ile sohbet eder, hizmetlerinde bulunurdum.”

Sohbet sırasında;

-“Bana, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin faziletini, hallerini anlatırlardı. Böylece görmediğim halde ona karşı içimde bir muhabbet hasıl oldu. Birgün Taşkend’deki talebelerinden birinin evine gittim. Hocasını hatırlıyor ve ona rabıta ediyordu. Bir müddet oturduktan sonra yemek getirdi.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu

dsc04013-fuad-yusufoglu-coke-bekiro-nusasybin

Veysike köyünden çevre köylerin görüntüleri (Cöke Bekiro)

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 16

O anda Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) gözüme göründü ve kulağıma;

-“Senin Horasan’a gitmen gerekir.” Diye söyledi.

Yemekten sonra Horasan’a gitmek üzere yola çıktım.

-“Horasan’a, oradan da, Behâeddin Buhâri (k.s.) nin yakın talebelerinden mevlânâ Celâleddin’in bulunduğu yere gittim. Evine varıp kapıda durdum, kandisi tarafından çağrılmamı bekledim. Bir saat sonra evden bir cemâat çıktı.”

Beni çağırıp huzuruna kabul ettiler ve;

-“Sen geldiğin sırada, gelişinden haberim var idi. Fakat seninle baş başa görüşmek istedim. Onun için beklettim.” Dedi.

-“Bundan sonra ben halimi ona anlattım ve çok ağladım, bana yardımcı olmasını istedim.”

Yemin ederek dedi ki;

-“Behâeddin Buhâri sana kafidir, teveccühüne kavuşursun.”

Sonra onun faziletinden, menkıbelerinden bahsedip, huzuruna kavuşmak için hemen yola çıkmamı söyledi.

-“Yolculukta başıma ba’zı hadiselerin geleceğini de işaret etti. Derhal “Nesef” tarafına doğru yola çıktım. Oradan da Horasan’a hareket etmek üzere bir gemiye bindim. Gemi bir müddet yol aldıktan sonra, sabah namazının vakti girdi. Gemide bir ezan okudum. Fakat yolcular namaza kalkmadılar. Bu duruma üzülüp, onmlara nasihat ettim. Fakat bana kızdılar.”

-“Bu durum karşısında bende öyle bir hal oldu ki, kendimi suya atmak istedim. Ayaklarımı suya uzatıp gemiden ayrıldım, Fakat suya batmadım. Öyle bir hal oldu ki, suyun üzerinde yürümeye başladım.”

Gemidekiler bu halimi görünce ağlamaya başladılar;

-“Biz yanlış bir iş yaptık, yaptığımıza tövbe ettik, Gemiye gel, sen ne dersen onu yapacağız.” Dediler.

Bunun üzerine ben tekrar gemiye bindim. Sabah namazını, gemideki yolcular ile cemâat olup kıldık.

-“Bir müddet yolculuktan sonra “Âmura kalesine” vardık. Orada da acaip hadiseler oldu. Behâeddin hazretleri (k.s.) ne iltica ettim. Şirmüşter denilen bir dergaha vardım. Yola devam ederken bir kervana rastladım.”

Bana dediler ki;

-“Bu çöle dalma, çok büyük bir çöldür, yolunu şaşırırsın. Burada dur, şayet yola devam edecek olursan sağ tarafa yönel, sol taraftan gidersen sonunu bulamazsın ve helak olursun.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

dsc00625-fuadyusufoglu-sinne-dize-tpesinden-manzara

Sinne dize tepesinden navale’den görüntü

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 17

Kervan geçip gittikten sonra, kendi kendime;

-“Ben, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin huzuruna gitmek üzere yola çıkmış bulunuyorum. Ona tabi olup, hak yola gireceğim için bana tehlike gelmez.” Dedim.

Çöle dalıp yürümeye başladım. Bir müddet yürüdükten sonra aç olduğumu hatırladım. Kendi kendime ba’zı nefis yemekleri düşünerek;

-“Ah o yiyecekler olsa da yesem.” Dedim.

-“Ben böyle düşünürken , o anda önüme birdenbire bir sofra geldi, üzerinde tam arzu ettiğim yemekler vardı. Bu durum karşısında hâlim değişti.”

Ağlamaya başladım.

-“Ey Allahım, senin rızanı arayan kimseye her ne lazım olursa ihsan ediyorsun. Ben de senin rızandan başka bir şey asla taleb etmiyeceğim.” Dedim.

-“O yemekleri yiyip, çölde yola devam ettim. Yolda karşıma bir ceylan sürüsü çıktı, beni görünce sağa sola kaçışmağa başladılar;”

-“Eğer ben bu yoldaki arzum ve isteğimde samimi isem, ceylanlar benden kaçmazlar. Dedim. Ben böyle der demez, ceylanlar yanıma toplanıp bana yüzlerini sürmeye başladılar.”

Bu durum karşısında da halim değişti ve çok ağladım.

-“Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) ne karşı muhabbetim o kadar artı ki, huzuruna bir an evvel kavuşmak için can atıyordum. “Ehan” denilen yere vardığımda, yine Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin bereketi ile acaib hallere kavuştum.”

Oradan “Serahs’a” vardım. Kendi kendime,

-“Her yerde Allah-u teâlâ’nın dostları, sevgili kulları bulunur. Bu civarda da vardır. Onlardan musâade almadıkça bu şehre girmeyeyim.” Dedim.

Ben böyle düşünürken, karşıma divâne halde bir kimse çıktı.

Halk onu görünce;

-“Divâne Dâvud geliyor.” Dediler.

Benim yanıma yaklaşınca, onu karşılayıp;

-“Selamunaleyküm, diyerek selam verdim.”

Bana;

-“Ve aleykesselâm” deyip selamımı aldı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC04964 Fuad Yusufoğlu Ongözlü Köprü (Diyarbakir girişi) Diyar-i Rabiâ Köprüsü

Diyare Rabia Köprüsü(10 Gözlü köprü) Diyarbakır

Sonra arkasından;

-“Hoş geldin Türkistanlı derviş.” Dedi.

Beni yanına yaklaştırıp, koynundan bir ekmek çıkardı. Ekmeği parçalayıp yarısını bana verdi.

-“Ey derviş, bu ekmeyin yarısını sana verdiğim gibi, bu mülkün yarısını da sana verdim.” Dedi.

Bu hadiseden sonra “Serahs” şehrine girdim. Çarşıya girince, bir başka divâne gördüm.

Çocuklar onu taşa tutuyorlardı;

-“Bu divânenin adı nedir?” diye sordum.

Bana;

-“Câvâdâr’dır. Bu beldenin divânelerindendir.” Dediler.

Kendi kendime;

-“Bundan da izin alayım.” Dedim.

Bir taraftan da çocuklar onu taşa tutuyorlardı. Bana bakıp;

-“Ey Türkistan’lı derviş, söz divâne dâvud’un söylediği gibidir.” Diyerek ilk karşılaştığım kimse ile görüşüp konuştuğumuz şeylere işaret etti.

Bundan sonra bende güzel bir hal, cem’ıyyet hasıl oldu. Yemek arzu ettim ve;

-“Herhalde bu şehirde Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin sevenlerinden bir kimse bulunur ve ben ilk lokmayı onun elinden yerim.” Dedim.

Bu sırada yanıma birisi gelip;

-“Ben Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin hizmetçilerindenim. Evime buyur.” Dedi.

Beni evine götürdü. Üç çeşit yemek getirdi.

Sonra bana;

-“Behâedddin Buhâri hazretleri (k.s.) “Behrâb” denilen yere gitmişler, oradan da buraya teşrif edecekler. Buraya teşrif edinceye kadar sen bizde kalacaksın, senin yerin burasıdır.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC04962  Hevsel bahçeleri Diyarbakır surlaı bitişiği (Mardın yolu üzeri)

Diyare Bekir surları üzerinde “Hevsel” bahçelerinin görünümü

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 19

-“Birkaç gün sonra Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin oraya teşrif etmek üzere oldukları haberi aldık. Karşılamak üzere derhal dışarı çıktık. Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) bir merkeb üzerinde ve etrafında talebeleri olduğu halde teşrif ettiler.”

Bir mezarlığa yöneldiler.

-“Ziyaretinde o kadar insan toplanmıştı ki, kalabalıktan yanlarına yaklaşmak mümkün olmadı.”

Kendi kendime;

-“Çok uzaklardan geldim. Çok zahmetlere katlandım. Acaba bana neden hiç iltifat etmediler? Artık ben kendi başıma kaldım.” Diye düşündüm.

-“Bu düşünceler hatırımdan geçtiği sırada, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) merkebden inip, yanına yaklaşmamı istediler;”

Bana;

-“Hoş geldin ey Türkistanlı Derviş Ömer, yanlış anlama, daha sen buraya geldiğin saatte haberdar oldum. Şimdi şu gördüğün kalabalık ile bir müddet meşgulüm.” Buyurdu.
Sonra eve gittiler ve kalabalık da dağıldı.

Beni huzurlarına kabul edip;

-“Başından geçen headiselerin hepsini bilmekteyiz. Gemide iken denize inince sana biz yardım ettik. Çölde önüne sofra bizim tasarrufumuzla geldi. Ceylanların sana yaklaşması ve iki divane ile karşılaşman ve vuku bulan diğer hadiseler hep bizim teveccühümüz ile oldu.” Buyurdu.

Bu sohbeti sırasında bana öyle teveccüh ve tasarrufda bulundular ki, bambaşka bir hale girip, çok ağladım.

-“Niçin ağlıyorsun?” diye sordu.

Ben de;

-“Şimdiye kadar geçen ömrümü zâyi etmişim.” Dedim.

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.);

-“Öyle söyleme, yalnız benden evvel bunu bilmiş olsaydım diyebilirsin. Şu andaki müşaheden ve teslimiyetin ondan daha büyüktür.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu

DSC04965  Fuad Yusufoğlu On gözlü köprü (Diyarbakir girişi) Diyar-i Rabiâ girişi

Çingöz köprüsü Diyare Rabia köprüsü (Diyarbakır)

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 20

Sonra;

-“Şimdi sen, bulunduğun hali mi, yoksa geçen halini mi istersin?” diye sordu.

Ben de;

-“Bu halimi isterim.” Dedim.

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.);

-“Bu iş tabi olmadan olmaz.” Buyurdu.

Ben;

-“Ne işaret buyurursanız, ne emrederseniz yerine getiririm.” Dedim.

Ben böyle deyince; Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.);

-“Huyunuz mübarek olsun!” buyurdu.”

Talebelerinden Emir Hüseyn (k.s.) de şöyle anlatmıştır.

-“Benim evim Kasr-i ârifan’da idi. Yirmi yaşına kadar çiftçilik ile uğraştım. Namazdan ve niyazdan uzak idim. Yiyip içip yatmaktan başka işim yok idi. Tam gençlik cehaleti içinde idim. Behâeddin Buhâri hazretleri camiye giderken, gelip geçtikçe beni görüp tebessüm ederdi.”

Nihayet bir gece rü’yamda Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) ni gördüm.

-“Müberek ellerinde bir ayna vardı. Aynayı bana verdi. Aynaya baktım, kendimi gördüm. Uyanınca, beni bambaşka haller kaplamıştı. Aniden Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) evime geldi.”

Bana dedi ki;

-“Aynayı sana kim verdi?”

Ben şaşkın şaşkın;

-“Siz verdiniz efendim.” Dedim.

Bana;

-“Niçin namaz kılıp, kur’an-i kerim okumazsın?” dedi.

Ben gene şaşkın şaşkın;

-“Kur’an-i kerim okumayı bilmiyorum.” Dedim.

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.);

-“Ben sana namazı ve Kur’an-i kerimi öğretirim.” Buyurdu

-“Bundan sonra beni yetiştirip, terbiye etti. Pek çok ihsana ve ni’metlere gark etti.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu

DSC04966  Hevsel bahçeleri Diyarbakır surlarının dışardan görüntüsü (Dünyanın en uzun ikinci surları)

Diyare Rabia’nın on gözlü köprüden “Hevsel” bahçelerinin görüntüsü

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 21

Nakledilir ki;

-“Şeyh Şâdi adında bir zat, Kasr-ı ârifan’a gelip, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin huzuruna girerek, ziyaretlerine gelmekte kusur ettiğini söyleyip affetmelerini istedi.”

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) ona şaka yaparak;

-“Bedâva özür kabul edilmez.” Buyurdu.

Gelen zat;

-“Bir öküzüm vardır, onu size vereyim.” Dedi.

Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.);

-“Onu kabul etmeyiz, köyünde uzun zamandan beri biriktirip, duvar arasında bir kap içinde gizlediğin kırk altının var, onları getirirsen kabul edilir.” Buyurdu.

Şeyh Şadi;

-“Sakladığım altınları benden başka kimse bilmiyordu. Nasıl bildiler?” diye hayretler içinde kaldı.

Sonra köyüne gidip altınlarını getirdi.. Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) önüne koydu. Behâedin Buhâri hazretleri (r.a.) altınları sayıp, içinden bir tanesini ayırdı. Diğerlerini zatâ geri verdi.

-“Bunlarla öküz satın alıp çiftçilik yap, kaldırdığın mahsulü Allah-u Teâlânın kullarına dağıt.” Buyurdu.

Sonra ayırdığı bir altını göstererek;

-“Bu altın haramdır.” Buyurdu.

Daha sonra  o zatâ;

-“Hâce hazretlerinin ayırdığı o bir altını nereden almıştın?” dediler.

Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) ni tanıyıp, ona talebe olmadan önce bir kumarda kazanmıştım.” Dedi.

Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.), talebelerinden birini, bir iş için bir yere göndermişti. Talebesi işi görüp dönerken, yolda havanın çok sıcak olması sebebiyle, dinlenmek için bir ağacın gölgesinde oturdu. Dinlenirken  uykusu gelip, ağacın gölgesinde uyudu. Uyur uyumaz rü’yasında hocası Behâeddin  Buhâri (r.a.) yi gördü. Elinde bir asa ile yanına yaklaşıp;

-“Uyan, kalk, burası uyuyacak yer değildir.” Dedi.

Bunun üzerine hemen uyanıp gözlerini açtı ve ayağa kalktı. Bir de gördü ki, iki kurt kendisine doğru yaklaşmış, hücûm etmek üzeredirler. Hemen oradan uzaklaşıp yoluna devam etti.

Kasr-i ârifan’a varınca,

Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) nin yola çıkmış, kendisini karşılamakta olduğunu gördü.

Yanına yaklaşınca;

-“Hiç öyle korkulu ve tehlikeli yerlerde istirahat edilir mi?” buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

16- Fuad Yusufoğlu Alâüddin-i Attar (radiyallah-u  anhu) ın mübarek  kabri

Alâüddin-i Atar Radiyallah-u anhu’nun mübarek kabirleri

Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu);

Buhârâ’da yetişen evliyanın en büyüklerinden. İnsanları Hakk’a da’vet eden, onlara doğru yolu gösterip hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısıdır.” ismi, Alâüddin bin Muhammed bin Muhammed Buhâri’dir.

Muhammed Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) nin dâmadı ve talebesidir. Zamanın kutb-i irşadı idi. Zamanında herkese rüşd ve imân onun vasıtası ile gelir, islamiyeti korurdu.

Onun varlığı ile, din-i İslâm başı boş kalmadı, din düşmanları pervasızca, dini yıkmağa ve değiştirmeğe kalkışamadı.

Hakkında, Seyyid Şerif Cürcâni (r.a.);

-“Alâüddin-i Atar hazretlerinin (r.a.) sohbetine kavuşunca, Rabbimi tanıyabildim” dedi.

Buharâ’nın Cağanyan nahiyesinde 802 (M. 1400) de vefat etti.

Alâüddin-i Atar (r.a.) ın babası Buharâ’nin zengin eşrafından idi. Üç oğlu vardı. Bunlardan büyük oğullarının isimleri; Şehâbeddin ve Hâce Mübarek’tir. Alâüddin en küçükleri idi. Babası vefat edince, oğullarına çok fazla mal kaldı. Fakat Alâüddin-i Atar (r.a.), mirastan hiç kabul etmeyip, Şah-i Nakşibend Muhammed Behâeddin-i Buhari (r.a.) ye talebe olmayı tercih etti. Huzurlarına varıp halini arz etti ve talebeliğe kabul buyurmasını istirham eyledi.

Muhammed Behâeddin Buhari (r.a.) da;

-“Bugün bir tepsi elma alıp, kardeşlerinin nahallesinde sat.” Buyurdu.

Alâüddin (r.a.), soylu ve tanınmış bir aileye mensup olmasına rağmen, kibirlenmiyerek, kardeşlerinin mahallesinde, hiç kimsenin sözlerine aldırış etmeden, o gün akşama kadar bağırarak elma sattı.

Ertesi gün Muhammed Behâeddin Buhârı Şah-i Nakşibend (r.a.) in huzuruna gelerek;

-“ Emirlerinizi yerine getirmeye çalıştım Efendim.” Dedi.

Behâeddin-i Buhari (r.a.);

-“Bugün de kardeşlerinin dükkanı önünde satacaksın.” Buyurdu.

Alâüddin (r.a.);

-“Peki efendim!” dedi. Diyerek, ağabeylerinin dükkanı önünde bağırarak elma satmaya başladı.

Ağabeyleri yanına gelip;

-“Bizi elâleme rezil etme, para lazım ise, istediğin kadar verelim.” Dediler.

Fakat o, ağabeylerinin sözlerine hiç aldırış etmeden satışa devam etti. Ağabeyleri, onun aldırış etmediğini görünce,

Bu dafa de;

-“Dükkanımızın önünde bâri satma.” Diye rica ettiler.

Alâüddin-i Atar (r.a.), bunların sözlerine yine aldırış etmiyerek, akşama kadar elma satmaya devam etti. Ertesi günü Behâeddin-i Buhâri (r.a.), onu talebeliğe kabul buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri   “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kasyani (Nusaybin)

Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 2

Alâüddin-i Attâr (r.a.) anlatır;

-“Şah-i Nakşibend hazretleri (r.a.) beni kabul edince, onu o kadar sevdim ki, sohbetlerinden ayrılmıyacak hale geldim.

Bu halde iken; birgün bana dönüp;

-“Alaüddin! Sen mi beni sevdin, yoksa ben mi seni sevdim.” buyurdu.

Ben;

-“İkram sahibi zatınız, aciz hizmetçisine iltifat etmelisiniz, hizmetçiniz de sizi sevmelidir.” Diyerek cevap verdim.

Bunun üzerine Şah hazretleri (r.a.);

-“Bir müddet bekle, işi anlarsın.” Buyurdu.

Bir müddet sonra, kalbimde onlara karşı muhabbetten eser kalmadı.

O zaman;

-“Alaüddin! Gördün mü, sevgi benden midir, senden midir?” buyurdu.

Beyt;

-“Eğer Ma’şuktan olmazsa muhabbet aşkına,

Aşığın uğraşması Ma’şuka kavuşturmaz asla.”

Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) talebeliğe kabul edilince, canla başla çalışmaya, hizmet etmeye başladı. babasından kalan mala hiç dönüp de bakmadı. Gece-gündüz hiç boşa vakit geçirmeyip, hocasının verdiği dersleri ve vazifeleri en kısa zamanda yapmak gayretiyle çalıştı.

Talabe arkadaşlarının arasında parmakla gösterilenlerden oldu. “Dünyaya meyl ederim” korkusuyla, yatacak bir döşek ve üzerine örtecek bir yorgan dahi almazdı. Bütün dikkatını, derslerine ve hocasının hizmetine verdi.

Hocası Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) de onun kemalini olgunluğunu, derecesinin yüksek olduğunu bildiği için birgün hanımına;

-“Ey hatun! Kızımız büluğa erişince bana haber ver.” Buyurdu.

Bir müddet sonra kızının büluğ çağına geldiğini öğrenince, Alâüddin-i Attar’in odasına gitti.

Bu sırada Alâüddin-i Attâr, eski bir hasir üzerinde bir kitap mütâlaa ediyordu. Odasında, başının altına koymak için bir de tuğlası vardı. Başka birşeyi yoktu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu